Şimdi Ara

Bodrum'a yerleşsek... (7. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
457
Cevap
6
Favori
40.468
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Merve İldeniz

    Bodrum'da saat gece yarısını gösterdiği halde yoğun bir trafik vardır sokaklarda. Her yerden müzik sesleri yükselir, modifiye edilmiş araçlar zikzak çizer. Bodrum limanı ve çevresi Mahmutpaşa'daki bayram alışverişi manzarasından farklı değildir. İnsanlar tatil yapmak, şehir stresinden uzaklaşmak için gelmişlerdir; ama Bodrum bile çoktan "kaçılası" bir yer olup çıkmıştır. Yanılmadığımızı ertesi gün görüyoruz. Büyük şehiri ve kariyerini geride bırakan eski manken Merve İldeniz, Bodrum'dan da kaçıp ulaşımı zor bir yere yerleşmiş.

    Bir dönem ismi gündemden hiç düşmeyen mankenlerden biriydi Merve İldeniz. Uluslararası arenada da kendine yer bulmuştu. Kariyerinin zirvesindeyken 1999 yılında her şeyini bırakıp ortadan kayboldu ve kendisinden aylar sonra haber alındı. Merve İldeniz, doğup büyüdüğü Nişantaşı'nı, genç yaşta adım attığı ve 15 yıl hizmet ettiği mankenlik camiasını geride bırakıp gitmişti. İki buçuk yaşındaki kızı Leyla ile Bodrum yakınlarında, Bitez'de, çeşit çeşit bitki ve ağacın süslediği bahçesinde kedi ve köpeklerin oynaştığı bir evde yaşıyor. "Artık Bodrum'a bile inmiyorum" diyor Merve İldeniz. Günlerini bahçeyle ve küçük kızıyla ilgilenerek geçiriyor. Ne toprakla dolmuş tırnaklarına ne de aklar düşmüş saçlarına aldırıyor.

    Merve İldeniz'deki değişim, sadece yaşadığı şehri değiştirmekten ibaret değil. Artık hayata bakışını, yaşam tarzını değiştirmiş. Hayattaki en büyük önceliği, "kızını yetiştirmek ve yeni dünyalar keşfetmek" olmuş: "Kariyerden ne anladığınız çok önemli. Parlak bir CV ve herkesin gözü önünde bir yaşam tarzı mı, yoksa çocuğuna vakit ayırıp yaşamı yeniden keşfetmek mi? Ben yine kariyer yapıyorum ama kendimi, çocuğumu ve doğayı tanıma kariyeri." Çiçek açan bir ağacı ya da meyve veren bir sebzeyi ilk kez 21 yaşında gördüğünden, yeni hayatındaki her şey onu fazlasıyla heyecanlandırmış. Eline kazma kürek alıp bahçesini ağaçlandırmış. "Cennetin ortasında yaşıyorum" diyor Bitez'deki evini anlatırken.

    'Kadının meta olarak görülmesine, başkaları için giyinip vücudunu sergilemesi'ne daha fazla dayanamadığını söylüyor. Yılda bir ya da iki kez İstanbul'a geliyor; o da ailesi için özel anlam ifade eden günlerde. Eşi Serdar Önal, İstanbul'daki işleri nedeniyle ayda birkaç kez gelebiliyor Bitez'e. Çocuğunu Bitez'deki köy okulunda okutmayı düşünen Merve, 'küçük kedim' dediği kızına televizyon izletmiyor, yalnızca faydalı bulduğu CD'leri izlemesine müsaade ediyor. Bundan sonraki hedefi, bir dağ köyünde satın aldığı 22 dönümlük arazide kendine yeni bir hayat kurmak. İçinde atların, eşeklerin olacağı bir çiftlik kurmayı planlayan Merve İldeniz, hiçbir şekilde büyük şehirlere dönmeyeceğini, hayatını böyle yaşamaktan çok memnun olduğunu söylüyor.




  • Suzan Boshman

    "Benimkisi biraz da mistik bir hikaye" diyerek anlatmaya başlıyor hayat hikayesini, Kütahya'nın Frig Vadisi'ndeki 300 nüfuslu Fındık köyüne yerleşmiş eski turizmci Suzan Boshman. "Anlamını yıllar sonra çözeceğim bir rüya görmüştüm. Eski bir otobüste, kucağımda kızım, yolculuk yapıyoruz. Frig Vadisi'nden geçerken bu köyü görüyorum. Kime ait olduğunu hatırlayamadığım bir ses 'Kızınla birlikte bin metrede yaşayacaksın ve çok misafirin olacak' diyor. Tabii, rüyadan pek bir şey anlamamıştım. Yıllar sonra trenle buradan geçerken rüyamdaki evi gördüm. O köy bu köydü ve tepedeki ev de o evdi. Daha sonra gelip burayı satın aldık; ama hemen gelip yerleşmedik. Yıllarca Antalya'dan, İstanbul'dan gelip gittik" şeklinde özetliyor, Almanya'da başlayıp Antalya ve İstanbul'da sürdürdüğü iş yaşamını bırakıp bu küçük köye yerleşmesine vesile olan olayı.

    Suzan Boshman, Almanya'da doğmuştur ve Türkçe'yi 15 yaşından sonra geldiği Türkiye'de öğrenir. Alman olan babası gibi sanata meraklıdır. Ancak, Almanya'da da "sanat karın doyurmaz" anlayışı hakimdir ve yapacak bir işi olması için İngiliz filolojisi okur. Üç dili iyi konuşabildiği için uzun yıllar turizm sektöründe çalışır. Bir yandan da resimler yapar. Antalya Tanıtım Vakfı Müdürlüğü gibi etkili turizm şirketleri ya da Alcatel gibi uluslararası firmalarda çalıştığından sanata çok vakit ayıramaz. Antalya, İzmir, İstanbul derken gördüğü rüyadaki evi satın alır ve hafta sonları bu köye gelmeye başlar.

    Bir gün kararını verir ve "hayata yeni bir başlangıç yapmalıyım" diyerek tüm işleriyle ilişkisini kesip 1999 yılında Fındık köyüne yerleşir. "Şimdi, bu kadar cesur olur muydum bilmiyorum; ama hiç kolay bir şey değildi. Kucağımda bir çocukla tek başıma ilk kez köy hayatıyla tanışacaktım. Benimkisi bir kaçış değil, yeniden başlangıçtı. Motorcu bir arkadaşım eve geldiği zaman kolundaki saat bin metreyi gösteriyordu. Demek ki bu bir mesajdı" diye anlatıyor, karar verdiği günleri... Satın aldığı ev eskidir, su ve elektrik tertibatı yoktur. Hepsiyle tek başına ilgilenir. Evini, yaptığı resimleri sergileyecek bir galeri şeklinde tasarlar. Köylüler, başta oldukça tuhaf bulur 'farklı komşuları'nı. Sonra aralarında büyük dostluklar oluşur.

    Suzan Boshman'nın yeni hayatında ne trafik vardır ne de takip etmesi gereken toplantılar ya da uluslararası sözleşmeler... Mali açıdan sıkıntı çektiği zamanlar olur bazen. Geçmiş kariyerini unutup pancar tarlasında ırgatlık bile yapar: "Hem tarlasında çalıştığım amcadan bir çuval un aldım hem de toprakla uğraşmaktan büyük keyif duydum." Bugün 16 yaşında olan kızı Gözde, ilk öğrenimini köy okulunda tamamlar. Ana kız hayatı yeniden tanırlar. İmece usulüyle kışlık makarnalar yapılır, şerbetler, reçeller hazırlanır. Onlar için her şey o kadar yeni ve farklıdır ki...

    Suzan Boshman ömründe ilk kez şahit olduğu bir yağmur duasını asla unutamadığını söylüyor. Kışın dış dünyayla irtibatları kesilse de, zaman zaman işlerin altından kalkamayıp bunalsa da, "Doğru yerde olduğuma inanıyorum" diyerek hayatını sürdürüyor bu küçük köyde. Aslında köydeki herkes de onu ve kızını seviyor. "Hatta bir ara evini satıp gideceğini" şaka yollu söylemesi bile olay olmuş; köylüler "Ne gerekiyorsa yapalım, gitme" demişler.

    Kendini dingin ve huzurlu hissettiğini söyleyen Suzan Boshman, yaptığı resimleri değişik şehirlerde sergiler. Açılış kokteylini, köyden getirdiği büyük kazanda verir. Şimdi bir yandan roman yazıyor, bir yandan da resim çalışmalarına devam ediyor. Kendisi, "Frig Vadisi'nin ressamı" olmaktan son derece memnun.




  • Masako Okamoto

    Kekova Körfezi'nin nadir güzel yerlerinden biridir Kaleköy. Buraya gelenler, rastladıkları bir Japon bayanı "turist" sanabilir. Halbuki o "mukim" bir Kaleköylü. Çekik gözleri, sempatik gülüşüyle köyde herkesin tanıdığı Masako Okamoto, ABD'de doğup büyümesine, iyi üniversitelerde eğitim almasına ve parlak bir CV sahibi olmasına rağmen buraya gelip yerleşmiş. Mikrobiyoloji alanında uzman olan Masako Okamoto, Los Angeles, San Diago, Chichago, Zürih gibi büyük şehirlerde yaşamak zorunda olmasına 'isyan' eder. Bir gün tatilini geçirmek üzere Hindistan'a giderken yolu Kaş yakınlarındaki Kaleköy'e düşer. Havayı koklayıp deniz meltemini yüzünde hissettiği anda kafasında şimşekler çakar. "Tamam, burası" der ve bir daha da geriye dönmez.

    Önce birkaç pansiyona konuk olur. Ardından köyün kurulduğu dağın öbür yamacında kullanılmayan bir evi satın alarak tamir eder. Dil bilmeyen 30 yaşındaki bir bayanın tek başına, üstelik tamamen yabancı bir kültürel ortama gelip yerleşmesini "Çok mantıklı olmadığı ortada" diyerek anlatıyor, Masako Okamoto: "Hayatı yeniden sorgulamaya başlamıştım. Metal yığını şehirlerde yaşamak, kariyer peşinde koşmak tüm hayatımı işgal etmemeli diye düşünüyordum. Burayı görünce sebebini hâlâ açıklayamadığım bir gerekçeyle yerleşmeye karar verdim."

    Evinin bahçesini Japon geleneklerine göre düzenler. Türk geleneklerine ve yemeklerine alışması üç yılını alır. Hem buraya yerleşmekten hem de Türkleri tanımaktan son derece memnun: "İlk kez köyde yaşıyordum, ayaklarım ilk kez toprağa çıplak basıyordu. Ama şimdi günümün yarısı bahçede çiçeklerin ve ağaçların bakımıyla geçiyor. Ölünce de buraya gömülmeyi vasiyet ettim" diyor. Japon Masako'nun günleri kitap okuyarak, komşularından Türk geleneklerini öğrenerek geçiyor. Zaman zaman yaşadığı zorlukları gülerek, "Olur böyle şeyler" diyerek anlatıyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi İrfan 3448 -- 30 Ekim 2015; 9:13:32 >




  • Şükran Akannaç

    Fethiye'nin Şükran teyzesi, 71 yaşında ve kendini "200 yıllık İstanbullu" olarak tanıtıyor. "İstanbul'un İstanbul olduğu zamanlardı" dediği çocukluk yıllarını takiben dönemin şartlarına göre çok iyi bir eğitim alır ve Güzel Sanatlar Akademisi'ne girer. Devrin ünlü ressamlarından dersler alır. Akademiden mezun olduktan sonra ailesinin "sanattan para kazanılmaz" telkiniyle memuriyete başlar. Çocukluğunun Erenköy'ünün gittikçe bozulduğunu görünce İstanbul'dan kaçmaya karar verir: "İstanbul 30 yıl öncesinden bozulmaya başlamıştı" diyor Şükran Akannaç: "200 yıllık İstanbullu bir ailenin kızıydım; fakat sokağa çıktığımda hiç kimseyle selamlaşmadan eve dönmeye başlamıştım. Artık İstanbul benim İstanbul'um olmaktan çıkmıştı".

    İstanbul'da sergiler açar, söz yazarlığı yapar. Tanju Okan'a altın plak kazandıran şarkısını verir. Fakat İstanbul'da bir şeyler ters gitmektedir. Çözüm arayışına girerek önce Karayolları Genel Müdürlüğü'ndeki teknik ressamlık görevini Bursa'da sürdürmeye karar verir. Resim çalışmalarına Bursa'nın tenha bir semtinde devam eder. 1998'de Fethiyeli akrabalarının izini sürmek için tatil planlarına güneyin bu sakin beldesini de katar. İki haftalığına geldiği Fethiye'de kalır ve bir daha da geri dönmez.

    Dedesi Fethiyelidir. Hiç görmediği akrabalarını arar bulur ve hayatı yeniden tanır; "İnsanlar beni ilk kez görüyorlardı. İstanbul'da kaybettiğim samimiyeti, dostluğu burada bulmuştum." Fethiye'nin Şükran teyzesi hayatının "üçüncü baharını" yaşıyor bugün. İlerleyen yaşına rağmen inanılmaz bir dinamizmle resim kursları düzenliyor, seramik eğitimi veriyor. Kırmızı, sarı, beyaz begovillerle dolu bahçesinde hayat deneyimini genç nesillere aktarıyor. Yazdığı şiir kitabı belediye tarafından yayınlanır. Şehrin içindeki kötü görünümlü elektrik trafolarını öğrencileriyle birlikte boyar, okulların istinat duvarlarına resimler yapar.

    Önce İstanbul'dan, sonra Bursa'dan kaçışını "emeklilik dolayısıyla hayattan çekilme" olarak tanımlamıyor: "Zaman zaman düşünüyorum. Ben hasta ve yaşlı olduğum için mi buraya yerleştim, yoksa burası benim yaşamak istediğim yer mi diye? Bedenim mi bana hükmediyor yoksa beynim mi diye bir test yaptım. Kahve içmek için İstanbul'a gitmeye karar verdim. Akşam otobüse binip sabah Harem'e indim. Vapurla Eminönü'ne geçerek Mısır Çarşısı'nı dolaştım. Şark Kahvesi'nde kahve içtim. Oradakilere sadece kahve içmek için İstanbul'a geldiğimi söyleyince bana 'deli' muamelesi yaptılar. Sonra Cağaloğlu ve Sahaflar'ı dolaştım. Beyazıt Meydanı'nda çay içip aynı günün akşamı Fethiye'ye geri döndüm. Gördüm ki bedenim beynime değil, beynim bedenime hakim."

    Şükran teyze kendini sınarken Fethiye karışır. Elinde palet ve fırçaları sokaklarda resim yapan Şükran teyzenin ortadan kaybolması ile panikleyen komşuları ve öğrencileri tüm şehri dolaşıp hocalarını arar. Otobüs şirketinden İstanbul'a gittiğini ve ertesi gün döneceğini öğrenen Fethiyeliler ellerinde çiçeklerle garajda bekler. Şükran teyze, "İşte bunu İstanbul'da bulamazdım" diye açıklıyor, doğup büyüdüğü şehri terk etme gerekçesini.




  • Ahmet Çelikbaş

    "Ankara'da harcadığım bir ömre yanıyorum" diyerek başlıyor hikayesini anlatmaya 30 yıllık mimar. Diğerlerinden bir farkı yok: İyi bir eğitim, lüks semtte ofis, başarılı bir kariyer. O da "prestijli bir iş, bol para" idealine kendini kaptırmış, bütün gücüyle çalışmış yıllarca. Balgat'taki mimarlık ofisinde gecelemiş, şantiyelerde sabahlamış. Ailesini günlerce görememiş. Öğretmen eşinin "Bizim hayatımız bu olmamalı" ısrarlarına dayanamayarak, biraz tereddüt etse de, Fethiye'ye yerleşmiş.

    Çelikbaş ailesinin endişeleri, eşyalarını taşıyan kamyonun yeni evlerinin bulunduğu sokağa girmesiyle tamamen kaybolur. Eşyalar indirilirken komşuları hem mangal yakar hem de çay demler: "Hiç tanımadıkları insanlara yardım ediyorlardı. Bu bana Ankara'nın puslu havasında kaybettiğim değerleri hatırlattı. Tam bir hafta evimizde yemek pişmedi." Ankara'daki ofisini "game over" deyip kapatan Ahmet Çelikbaş, Fethiye'de dinamik bir ortamla karşılaşır. Temiz hava ve dostluklar onun iş hayatına da yansır. "Yirmili yaşların enerjisine sahip oldum. Ankara'daki verimimi üçe katladım. Orijinal ve özgün projelere imza attım. Şimdi iş yetiştiremiyorum" diyen Ahmet Çelikbaş, arta kalan zamanını çok sevdiği resim sanatına ayırır.

    Ankara'dan ayrılırken, "Burası küçük yer. Kimse sanata önem vermez" diye düşünmüştür. Karşılaştığı manzara onu tekzip eder; "Dünyanın dört bir yanında resim sergileri açtım; fakat tamamının satıldığı tek yer burası." Eskiden görmedikleri birçok şeyi yeniden keşfederler. Ankara'da 132 daireli bir sitede oturduğu halde topu topu beş komşusuyla ancak tanışabilmiştir. Hayat kurulu bir makine düzeni içinde geçmektedir onlar için. Komşuluk, dostluk, arkadaşlık gibi duyguları tekrar yaşayan çift, bahçede domates yetiştirmek, biber, salatalık üretmek gibi 'iş'leri de öğrenir.

    "Yıllarca meyve yememişim" diyen Çelikbaş, "Eğer birileri şu yaşadıklarımı bana 25 yaşımda söylese ya da gösterseydi 25 yıl önce çeker gelirdim. Ankara'da herhangi birisiydim, burada Ahmet beyim ve birileri için bir anlam ifade ediyorum" şeklinde konuşuyor. Büyük şehirde ısrar edenlere bir uyarı da yapıyor: "Hiç endişe etmeyin. Buralarda her şey var. Üstelik büyük şehirlerin sıkıntıları da yok."




  • Faruk Akbaş

    Bir dönem Rumların yoğun olarak yaşadığı -ki bugünün Fethiye'sinin henüz köy olduğu bir dönemdir- Kayaköy yakınlarında bir köy evi... Kapıda, Kayaköy Sanat Kampı tabelası var. Bahçesinde, meyve ağaçları ile enva-i çeşit bitkinin olduğu mekanın sahibi, fotoğraf dünyasının yakından tanıdığı bir isim. 1998'e kadar kurucusu olduğu Fotoğrafevi'nde çalışmalarını sürdüren, sergiler açıp kurslar veren Akbaş, gerek İstanbul'un yaşam stilinden uzaklaşmak gerekse de fotoğrafçı olmanın verdiği keşif dürtüsüyle tüm ticari ilişkilerini askıya alarak Fethiye'ye taşınmaya karar verir. Kayaköy yakınlarında bir arazi satın alıp üzerine küçük bir kulübe yapar.

    Fotoğraf çekmek için yine Uzakdoğu'ya, karlı dağlara yolculuk yapacaktır, fakat yolu büyük şehirlerle kesişmeyecektir artık. "Baktım Kayaköy olmuş Kebapköy. Bahçemde neden bir fotoğraf kampı açmıyorum" diyerek yola çıkar. Kendine gelir sağlayacak bir araç olarak Kayaköy Sanat Kampı'nı açar. Alternatif tatil arayanların gelip çardakta yatabileceği, dalından erik kopartıp, toprağa çıplak ayakla basabileceği bir ortam hazırlar. "Burada, alıştığınız hayat tarzından uzak kalmak zor olmuyor mu?" sorusuna, "Bir daha nasıl dönerim o kaba saba insanların içine. Kimsenin kimseye saygısı kalmamış. İstanbul vahşi bir ormana dönmüş. Her şeyi bir yana bırakın, sadece dolmuşların olması bile beni İstanbul'dan kaçırmaya yeter" diye cevap veriyor.

    Faruk Akbaş'ın köyde yaşama aşkı ailesini bile bölmüş. Doktor olan eşi zorunlu hizmet gereği Ankara'da ve yaklaşık bir yıl daha orada kalmak zorunda. Faruk Akbaş ve kızı Ekin ise Fethiye'deler. "Kim nereye taşınacak da aile birleşecek?" sorusuna ise "Önümüzdeki yıl eşim de buraya gelecek ve tamamen burada yaşamaya başlayacağız" diye cevap veriyor ve ekliyor: "Bence büyük şehirlerde yaşayanlar kendilerine acısın."




  • İstanbul dan zaten sıkıntılarım çok.Bu okuduklarımda nefreti hızlandırıyor.Bu sene tayin isteme döneminde açık okullar listesini heyecanla bekliyorum..
  •  Bodrum'a yerleşsek...


    Çok boş kalmış buralar,
    Datçadan manzara ekleyelimm
  • Serdar abi yazısını güncellemiş, başlığı ve linkiyle birlikte ;

    Bugün 2 Aralık 2015 Çarşamba. Dört yıl içinde Bodrum değişti. Benim de Bodrum'a bakışımda ve buraya gelmeyi düşünenlere yazdığım yazıların içeriğinde değişiklikler oldu.
    Buraya yerleşmek beş-altı yıl öncesine göre artık çok daha zor. Çünkü kalabalıklaşmaya başladı, iş yok ve konut fiyatları İstanbul'a yaklaştı. Kabaca, eskiden İstanbul'daki gelirin yarısıyla burada yaşanabilirken artık öyle değil. İstanbul'da kazandığınızın -iyimser yaklaşımla- %10 eksiğine yaşayabilirsiniz. Yani İstanbul'da ayda 3000 TL kazanıyorsanız burada eskiden ayda 1500 TL'ya geçinebilirken artık 2700 TL kazanmanız gerekiyor.
    Bu da pek mümkün değil çünkü iş yok. Son aylarda dağılan aileleri, geri dönenleri görüyorum. Buradan İstanbul'a iş yapabiliyorsanız sorun yok. Onun dışında ciddi sorunlar var. Bu uyarıyı yapmayı önemsiyorum çünkü o güzel zamanlar artık bitti ...



    > Bodrum'da nereye yerleşilir ?




  •  Bodrum'a yerleşsek...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zroad -- 22 Aralık 2015; 14:44:10 >
  •  Bodrum'a yerleşsek...
  • İşte bu masaları seviyorum.Yaz kalabalığından uzak..İstanbuldan bakınca bu foto çok güzel geliyor insana.
  • İrfan 3448 İ kullanıcısına yanıt
    Merhaba benim aradığım başlık buradaymış ama geç farkettim. Bendehttp://forum.donanimhaber.com/m_113708033/f_//tm.htm#113748047 bir konu açtım araştırmalarım devam ediyor.
  • Çalistigim kurumun yapmis oldugu sinav tercihinde istanbulda vardi milas bodrum da ben ilk tercihi milas bodrumdan yana kullandim.Ve kazandim yakinda havalimanynda ise baslayacagim. izmirde oturuyorum aslinda hiç ayrilmak istemiyorum fakat yapacak bisey yok. Günlerdir arastirma içindeyim Bodrummu Milas mi. sayet Bodruma yerlesceksem Merkez mi Turgutreis mi. Merkezse neresi vs. Biraz bunalim takiliyorum malesef Bodrumdaki kiralari görünce.http://forum.donanimhaber.com/m_113708033/f_//tm.htm#113748047 sagolsun birçok arkadas açmis oldugum konuya yardimci oldu. buradaki arkadaslarinda bana fikir vermesini çok isterim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi izmir-ankara -- 25 Ocak 2016; 23:46:46 >
  • tunçmes kullanıcısına yanıt
    Durumumu kisaca burada özetleyerek tavsinizi bekliyorum. Evliyim 11 aylik bebgimiz var, izmirde oturuyoruz suan, havalimaninda calisacagim ve hem milasa hem bodruma servis var. İcki,eglence gece hayati gibi alıiskanlimiz yok. Denizi, balik tutmayi, zipkinla avlanmayi, dogayi çok severim. kalabalik plajlari, bar, disko tarzi yerlerden nefret ederim. Kisin yalnizlik, sakinlik, yagmur,karamsarlik(bodrum icin kira, pahalilik,) korkularim. Bu sartlar altında yardimci olacak arkadaslar cok tesekurederim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi izmir-ankara -- 25 Ocak 2016; 23:59:50 >
  • izmir-ankara İ kullanıcısına yanıt
    Merhabalar arkadaşım yazınızı oldukça geç gördüm,
    durumu kısaca özetlemişsiniz forumu da biraz okuduysanız kafanızda bir şeyler oluşmuştur ...
    Özetle ;
    Hem yanlızlığı hemde kalabalığı sevmem diyorsanız işiniz zor ;

    Bodrumun içi yazın trafiğiyle/kalabalığı ile İstanbulu aratmazz, kışın sessiz/sakindir ...
    Yarımada da yazın aynı arayışa sokar ancak kışın her yerde inşaat olaylarına girildiğinden genellikle "şantiye" havası hakimdir ...

    Konuyla ilgili daha önce yazdıklarıma ek olarak ,
    Bodrum içi ve yarımada da turizm ve rant fena halde coştuğundan sezonda otellerde çalışanlar genelde şirketleri tarafından Milas ve yakınlarında ikamet ettirilir,
    haliyle buralardaki profilde genellikle "yazın çalışan" profilidir ...
    Buna mukabil aracınız varsa hobileriniz için Milas'ın yakın çevresi daha bakirdir ...

    Kolay gelsin ...
  • Serdar abi döktürmüş yine
    > Mavi/Beyazz ...
  • İrfan 3448 İ kullanıcısına yanıt
    Çok teşekürederim cevabınız için."Hem yanlızlığı hemde kalabalığı sevmem diyorsanız işiniz zor " burada bir yanlış anlaşılma olmuş kışın yalnızlık bizi korkutan; kalabalık çarşı pazar cadde tabikide güzel olur sadece denize girmek istediğimizde havlu atacak yer olmayan plajları sevmiyorum.
    Arzu hanım ve Serdar Beyin sayfalarını yönlendirmelerinizle okudum çok faydalı oldu. İlk başta kendi açmış olduğum konuda geneli Bodrumu önerdiğinden düşüncem Bdorumdu fakat Arzu Hanımın Milası önermesi Bodrumunda kiralarının uçukluğu Milasa yönelmeme neden oldu. Hayırlısı bakalım inşallah pişman olmayacağımız bir yere yerleşiriz.
  • izmir-ankara İ kullanıcısına yanıt
    Haklısınız yanlış değerlendirmişimm
    Güllük civarlarına da bakın derim, Milas ile aynı statüdedir üstelik daha yakın ...
    Son 5-6 yıl öncesine göre epey site yapıldı, nispeten daha güvenli olabilir ...

    Hayırlısı
  • 
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.