Şimdi Ara

Çanakkale Destanı...(57.Alay) (3. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
106
Cevap
0
Favori
6.908
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Çanakkale'de kara savaşları 25 Nisan 1915'te başladı, tam sekiz ay sürdü.
    Savaşın ilk dört günü verilen muharebelerin şiddeti tüm sekiz aya bedel.
    Düşmanı ilk karşılayan 27. Alay'ın komutanı Şefik Aker'dir, ardından 57. Alay'dır, komutanı Mustafa Kemal'dir.

    Bir manga dokuz kişiden oluşur. Dokuz manga bir takım demek...
    Bir bölük,üç takımdan oluşur.Düşmanın ilk çıkartması dörtbin askerdir,bu dörtbin askere karşı önce,sadece iki takım asker savaşmıştır.
    Yani arkadan 27. Alay gelene kadar otuz-kırk kişi düşmanı oyaladı... Dörtbin kişiye karşı otuz kişi...
    Tarih kitapları bu birkaç manga askerin kahramanlığını ayrıntılarıyla yazmakta. Mesela bir çavuşumuz, omuzundan vuruldu, devam etti,diğer omzundan vuruldu,yine devam etti,bir bacağından vuruldu,yine devam etti...

    Daha ilk gün,düşman,Arıburnu'ndan karaya çıkınca,hemen harekete geçen düşmanı göğüs göğüse karşılayan 27. Alay'ın komutanı Şefik Aker'dir.Ardından ona yetişmeye çalışan 57. Alay'ın komutanı Mustafa Kemal'dir.Hem Şefik Aker, hem Mustafa Kemal,komutanları Enver Paşa ve Limon Von Sanders tarafından eleştirildi.Oysa hem Şefik Aker,hem Mustafa Kemal, ilahsız,bombasız, topsuz,alayına sürekli cesaret ve yiğitlik telkin ederek,onları,çıplak bir boğazlamaya sürüklemekte,eşsiz nutuklar atmakta.Türk tarihine geçen:'Size ölmeyi emrediyorum,sizler ölürken arkadan birliklerinizin yetişmesi için zaman kazanacaksınız' nutku,57. Alay'a söylenmiştir.

    Mermileri bittikten sonra elleriyle ve süngüleriyle gırtlak gırtlağa savaşan bu alayımızın tümü şehit olmuştur..


    İlk günkü savaşların en trajik yanı, 27. ve 57. Alay'ı çaresiz bırakan,27. Alay'ın sol yanını korumakla görevli 77. Alay'ın çözülmesi ve savaş dışı kalmasıdır.

    Muharebenin en çetin safhasında 27. Alay'a takviye diye gelen 77. Alay,bir Arap birliğiydi.O kadar ruhsuzdu ki,cesed gömmek için verilen küçük aralarda keyifle nargile içiyorlardı

    Mustafa Kemal'in 57. Alay'ı yönettiği yerin adı Kemalyeri konuldu. Bugün toprağı kazın, havada birbirine çarpışıp kaynaşmış mermiler bulacaksınız.

    Birbirlerinin gırtlaklarına sarılmış iskeletler göreceksiniz. Birbirinin kaburgasına süngü girmiş ve ikisi de karşılıklı dizçökmüş iskeletlerle karşılaşacaksınız.

    Boğaz boğaza, gırtlak gırtlağa böyle bir savaşı tarih yazmaz.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: lui46

    araplara boşuna gönderilmemiş o kadar peygamber ama genede adam olamamışlar

    sana aynen katiliyorum hep bende bunu soyluyodum bi araplar bide yahudiler iki millete de cok peygamber gonderildi...
  • up
  • UP DEĞİL

    YUKARI
  • quote:

    Orjinalden alıntı: YILMAZKAN

    UP DEĞİL

    YUKARI







    Haklısın
  • arkadaşlar geçen gün bir grup ile çanakkale2ye gittik (okullla) ..

    Allah razı olsun çok da güzel bir rehber bulmuşlar..

    kat kat giyinmiştim o gün üşümeyeyim diye.. çok soğuk bu aralar çanakkale..


    ama yine de vardığımızda rehberi beklerken donuyordum desem yeridir..
    (şehitlerimizin böyle havalarda savaştığını hatırlayp gençliğimden de utandım biraz)

    sonra rehber geldi, başladık yayan gezmeye..

    o anlattıkça bizim yavaş yavaş içimiz geçmeye başladı.. ve akşama kadar şehitlerimiz nasıl kanlarıyla suladıysa

    biz de gözyaşlarımızla suladık o mübarek toprakları..

    hatta bir ara toprağa bastığım için içim burkuldu.. sonuçta her karış toprak kahraman askerimizin "son

    örtüsüydü."

    gezi faslını fazla anlatmayacağım, çünkü yazarak anlatılacak gibi değil.. hatta gidip görmeden asla

    yaşanamayacak birşey..

    ....

    gezi sonunda rehberimiz bize şöyle dedi.. " Şuradaki anzakları görüyorsunuz değil mi çocuklar.. onlar her gün kıtalar aşarak yaz ve kış demeden yıllar önce burada yatan dedelerini ziyaret edip onlarla gurur duyuyorlar.. peki ya biz.. yıllardır burada şehitlerimizin kutsal ruhları, canlarını seve seve verdikleri milletin çocukları ile kucaklaşmak için bekleşiyorlar.. ne zaman onlara layık olacağız.. ne zaman onların kıymetini anlayacağız.. şimdi evlerinize döndüğünüzde herkese buraları anlatın, herkesin buralara gelmesini sağlayın.. dünya tarihinde eşi görülmemiş destanlar yazan sehitlerimiz bu sefer sizin için ağlasın.. ve son olarak da buraya gelip dedelerinizi sevinç gözyaşlarına boğduğunuz için hepinize çok teşekkür ederim.."

    evet arkadaşlar.. ben bu konuşmadan sonra bu yaşıma kadar çanakkale2ye niçin bu kadar az gittiğimi

    düşündüm.. ve sebebinin yalnızca kendi duyarsızlığım olduğunu anladığımda gözlerim doldu..

    kimimizin belki bir aylık sigara parası, kimimizin belki bir elektronik parça parası, kimimizin belki bir pantolon

    parası... ne olursunuz arkadaşlar, bizim için canından, ümitlerinden, gençliğinden, sevdiğinden, anasından,

    babasından vazgeçerek yalnızca bizim için şehit olan dedelerimiz için bir kez de biz fedakarlık yapalım ve

    onlara yalnız olmadıklarını gösterelim...

    saygılar..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ::kelebek:: -- 22 Aralık 2005 14:02:39 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: ::kelebek::

    evet arkadaşlar.. ben bu konuşmadan sonra bu yaşıma kadar çanakkale2ye niçin bu kadar az gittiğimi

    düşündüm.. ve sebebinin yalnızca kendi duyarsızlığım olduğunu anladığımda gözlerim doldu..

    kimimizin belki bir aylık sigara parası, kimimizin belki bir elektronik parça parası, kimimizin belki bir pantolon

    parası... ne olursunuz arkadaşlar, bizim için canından, ümitlerinden, gençliğinden, sevdiğinden, anasından,

    babasından vazgeçerek yalnızca bizim için şehit olan dedelerimiz için bir kez de biz fedakarlık yapalım ve

    onlara yalnız olmadıklarını gösterelim...

    saygılar..






    Orada yürürken benim de içim burkuluyor,bir tuhaf oluyorum toprağa bastıkça..

    Haklısın arkadaşım,çok haklısın...




  • kendi Türklüğünden ve milletinden utanan vatandaşlarımızı o topraklarda biraz gezdirip o havayı koklatmalıyız

    bence.. Türklüğün ne kutsal bir makam olduğunu anlayabilsinler ve bundan gurur duysunlar diye..

    quote:

    Orjinalden alıntı: DesertRose

    Orada yürürken benim de içim burkuluyor,bir tuhaf oluyorum toprağa bastıkça..

    Haklısın arkadaşım,çok haklısın...
  • up
  • Çok Güzel Ve Anlamlı Bir Konu olmuş
  • quote:

    Orjinalden alıntı: DesertRose


    quote:

    Orjinalden alıntı: YILMAZKAN

    UP DEĞİL

    YUKARI







    Haklısın


    NE UP NE YUKARI
    ASLI GÜNCELDİR
    OKUMADIM AMA GÜZELDİR YAZI
    BIKMADINIZMI DAHA SENE 1920LERDEN
    NEXT & NEXTSTAR




  • süpersiniz arkadaşlar mükemmel olayları öğrendim
  •  Çanakkale Destanı...(57.Alay)




     Çanakkale Destanı...(57.Alay)



    Onlara ölmeleri emredildi , hepsi birden , gözünü kırpmadan öldüler….


     Çanakkale Destanı...(57.Alay)


    20 Ocak 1915'de Mustafa Kemal tarafından komutası üstlenilen tümen, biri 7. Tümenden 57. Piyade Alayı ile ikisi Acemileri yetiştiren Depo Alayı'ndan kuruludur. O, askerlerine savaş gücü vermeye çalışırken, müttefik çıkartması tehlikesini yakın gören Başkomutan Vekili, "bu iki alay yetişmemiştir" diye acemileri İstanbul'daki 6. Kolordudan 72. ve 77. Alaylara değiştirdi.Daha bu alaylar gelip tümen kuruluşunu bitirmeden, 57. Piyade Alay ile hareket emrini aldı. Vapurla Tekirdağ'dan Maydos'a yola çıktı (24 Subat 1915).

    Gelibolu’ya ulaşan Mustafa Kemal , kendi tümeninden 57. Alay’ı Sarafim Çiftliğine, kalan birliklerini de geldikçe Maydos bölgesine tertiplemeye başladı. Bölgeyi gezerek 26. Alay’ı Seddülbahir, 27. Alay’ı Kabatepe kıyılarına yerleştirdikten sonra , Seddülbahir'e bir de akıncı müfrezesi çıkardı.

    24-25 Nisan akşamı,çıkarmanın ilk günü, İngiliz ve Anzak kuvvetleri Arıburnu’ndan karaya çıkmaya başlamışlardı.Bu bölgede kıyı gözetlemesi yapan bir Türk takımının direnişine karşın, kıyıdan belli bir noktaya kadar ilerlemeyi başardılar.Bölge yakınlarındaki 27 Alay’ın ise sahile geniş birşekilde yayılmış olması da karşı koymayı oldukça güçleştiriyordu.Bu sırada Bigalı köyü’nde bulunan ordu yedeği 19.Tümen Conkbayırı yönünde tatbikat yapmakta idi.Top seslerinin duyulmasıyla 19.Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Ordudan emir gelmemiş olmasına karşın girişimi ele alıp tüm sorumluluğu yüklenerek, 57.Alay’ı bir batarya ile Kocaçimentepe yönünde harekete geçirdi. Kendisi de durumu izlemek üzere Conkbayırı’na çıktığında, Arıburnu kesiminden bazı askerlerin çekilmekte olduklarını ve düşman birliklerinin de bunları izlediklerini gördü.

    O anı Mustafa Kemal , Ruşen Eşref Ünaydın ile yaptığı görüşme sırasında şöyle anlatmaktadır:

    “...Bu esnada Conkbayırının güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze askerin Conkbayırına doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm... Bu askerlerin önüne kendim çıkarak:

    -Niçin kaçıyorsunuz ? dedim.

    -Efendim düşman dediler!

    -Nerede?

    -İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.

    Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve tam bir serbestlik içinde ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün. Ben kuvvetleri (geride) bırakmışım, askerler on dakika istirahat etsin diye...Düşman da bu tepeye gelmiş...Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O zaman artık bilemiyorum, bilinçli bir düşünme ile midir, yoksa önsezi ile midir, bilmiyorum. Kaçan askerlere:

    - Düşmandan kaçılmaz, dedim.

    - Cephanemiz kalmadı, dediler.

    - Cephaneniz yoksa süngünüz var,dedim.

    Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırına doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin ‘ marş marşla’ benim bulunduğum yere gelmeleri için, yanımdaki emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır...”

    Bu sırada Türk askerleri mevzi alınca karşı taraf da mevzilenir ve 57.Alay’ın öncü bölüğünün Conk Bayırı’na yerleşmesi için süre kazanılmış olur.Bu an Çanakkale Savaşı’nın kilit anıdır.Çıkarmanın hızı kesilmiştir.Daha sonra, Kolordu Komutanı Esat Paşa’nın izniyle, 27. Alay’dan geri kalan birlikleri de emrine alan Tümen Komutanı Mustafa Kemal, karşı saldırıya geçmek üzere 57.Alay'a şu emri verir :



    “ Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir.”



    25 Nisan 1915 günü, vakit ikindiye yaklaşırken, ilk çıkarma kademesi olan tümenin sahile çıkışı da tamamlanmıştır. Ne var ki, 27. Alayın birlikleri ve 57. Alayın yaptığı karşı saldırı ile süngü hücumları sonucu Anzaklar çok sayıda kayıp vermiş ve sahile çekilmişler, kritik ve endişeli anlar yaşamaktadırlar. Gene de gün batarken, Anzak Kolordusu’nun sahile çıkan Tümeni, Arıburnu’nun sarp yamaç ve tepelerinde yerleşme olanağı bulur. Bu tarihten başlayarak harekat, 1915’in Ağustos ayına kadar dört ay boyunca, Conkbayırı- Kocaçimentepe-kabatepe bölgelerinde, tarafların karşılıklı saldırı ve özellikle gece yapılan süngü hücumlarıyla, yakın boğuşmalar şeklinde ve çok kanlı çarpışmalarla geçecektir.

    Arıburnu'nda görev yapan 27. Alayımızın yardımına koşan birliklerimizin bazıları dağılınca, 57. Alayımız daha geniş bir araziye yayılmak mecburiyetinde kaldı; dolayısıyla yoğunluğu azaldı. Kumandanı Kurmay Yarbay Hüseyin Avni şehit oldu. Kumandayı ele alan Kurmay Binbaşı Yusuf Ziya da şehit olunca alay müftüsü Hasan Fehmi kumandan oldu; o da şehit düştü. Kumandanları şehit düşen birlikler Arıburnu sırtlarında düşmanı durdurmak için canla başla savaşıyorlardı. Bombalarla düşmana saldıran Nazif Çakmak (Fevzi Çakmak'ın kardeşi) şehit düşerken, ardından gelen 57. Alay'ın 6. Bölüğü ile, Anzak Kolordusu'nun 3. Alayı'nın 4. Bölüğü süngü ve dipçiklerle birbirlerine girdiler.




  • harika olmuş cidden

    ben de nihayet Şu Çılgın Türkler kitabını okumaya fırsat bulabildim
    herkes alsın okusun
    kitap asla sıkmıyor çok sürükleyici !
  • Çanakkale geçilmez adlı kitaptan :

    Mektuplar 1 :
    Çamaşır Filan İstemem
    Hasan Etem, 4 Nisan 1915 günü annesine yazdığı mektuba şeyle başlıyordu :
    "Dört asker doğurmakla övünen şanlı Türk annesine!"
    Hasan etem, yeni aldığı mektuptan duyduğu sevinci,çevresindeki tabiat güzelliklerini,silah arkadaşlarını anlattığı mektubunu şu satırlarla bitiriyordu:
    ".. Ey benim Rabbim ! Şu kahramanların bütün dilekleri ismi celalini ingilizlere ve fransızlara tanıtmaktır.
    ... Huzurunda titreyerek sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin et. Düşmanlarını zaten kahrettin ya bütün bütün mahvet !
    ... Anneciğim,oğlun Halit de benim gibi güzel yerlerdedir...
    ...Çamaşır filan istemem. Paralarım duruyor.Allah razı olsun. 4 nisan 1915. Oğlun Hasan Etem

    Hasan etem, iki gün sonra şehit oldu. Kardeşi Halit, Zığındere Muharebeleri'nde yaralandı ve gazi olarak baba ocağına döndü.
    Hasan etem şehit olduğunda 16 yaşında olan kardeşi Hilmi ile 10 yaşında olan kardeşi Şevlut, ağabeylerinin arzu ettiği gibi sonradan Çanakkale'yi gördüler, ondan bir iz aradılar. orada her iz Hasan Etem'e aitti....




  • Mektup 2
    Sana Vasiyetim Var
    62. Alaydan Üsteğmen Zahid, eşine yazdığı mektupta éBugunlerde her zamankinden daha önemli muharebelere gireceğim." diyordu:
    "... Bilirsin her muharebeye giren ölmez. Fakat ölürsem gam yeme. Beni ve seni yaratan Allah bizi nasıl dünyada birbirimize nasip ettiyse elbet ruhlarımızı da kavuşturur. Vatan için şehit olursam bana ne mutlu. Ancak sana vasiyetim var.
    Eşyanın listesi ilişiktir. Bunları sat, ele geçecek paradan mihri muaccel ve müeccelini al. Üst tarafı ile bana mevlit okut.
    Eğer bunlar sana borcumu ödemezse hakkını helal et ve ilk gece aramızda geçen sözü unutma...
    Zahid'in son mektubuydu bu .9Ocak 1916'da şehit oldu. Terekesinden kırmızı kurdeleye bağlı bir de saç demeti çıkmıştı.Tazecikti ve minicik bir yavrunun saçından kesildiği anlaşılıyordu.O yavrunun adı nadide idi.
    Şiranlı üsteğmen Zahid, Aziziye'nin Kılıç Mehmet Bey köyünden eşi Hanife Hanım'a yazdığı mektubu şu cümle ile bitirmişti :
    "Bu vasiyetnamemi aldığınız zaman yüksek sesle ağlamanıza razı değilim."

    Ama biz ağladık Zahid. Mehmet Tevfik'in ölümün gölgesinde borçlarımı ödeyin çırpınışlarına Nadidenin terekende de yetim kalan saç demetine ağladık.
    Kim bilir kimlerin nerelerde hayatla oynaştığı bir saatte sevdaları kana batmış adamlara ağladık.
    Yolları bir yıkık siperin içinde biten,yuvaları siperlere devrilen, mektupları kaybolan adamlara ağladık.
    Bir ödenmez borcun altındayız Zahid, ağladık
    Ya o söz neydi aranızda?
    Cephemize kudret veren analarımız sözlerini unutmamışlardı.
    Biz tutamadığımız sözlere ağladık.
    Demek isteriz ki Çanakkale'ye,
    Aramızda geçen sözü unutma!
    Biz kimsesiz lalelerine mertebe vermedik mi?




  • 3:
    Oğluma ne oldu ?
    12. Tümenin İzmir'deki 35. Alayı Çanakkale'ye gönderiliyordu.
    10 temmuz 1915 te İzmir den hareket eden tren İstanbul'a doğru yola çıktı. Askerler yanık türküler söylerken takım subaylarından Hakkı, dışarıyı seyrediyordu. İzmir-Manisa arasında bir kadın gördü :
    "Zavallı yaşlıca kadın bir eliyle askeri selamlıyor, öteki eliyle telgraf direğini tutmuş hıçkırarak ağlıyordu. Ağlayışının verdiği acıyı hafifletmek için ayaklarını sımsıkı telgraf direğine sarmıştı. Hakiki bir Anadolu askerinin bağrı yanık anası nasıl da belli oluyordu. Elbisesi köylülere mahsus bir perişanlık içinde.
    Benim de gözlerim yaşardı. Gözden kayboluncaya kadar bu dertli anayı seyrettim. Ömrüm boyunca bu gözü yaşlı anayı unutmayacağım.
    Günler sonra Hakkı'ya gelen bir mektup gözü yaşlı annelerin Çanakkale'ye gönderdiği mektupların ortak bir özeti gibiydi:
    "Oğlumun en iyi arkadaşıydın Oğluma ne oldu?"




  • Savaşın İÇİNDEN :
    Siperler
    Uykusuz uykuların yeriydi siperler ...
    Ölüme gidilen ölümden dönülen yerlerdi.
    Bir saç demetinin kokusuna ceset kokuları karışırdı o insan boyundaki hendeklerde.
    Orada cesetlerle birlikte canlılarda çürürdü. Küçük defterlere notlar düşerdi okumuş yazmış askerler."Paralandı her yanım benim"derdi birisi. Birisi "Yaşım 21"derdi."Saçım sakalım ağırdı.Bıyıklarıma ak düştü. Suratım buruştu ve vicdanım çürüdü."
    Hücuma kalkarken. bir hucumu göğüslerken, ansızın başlayan bir topçu ateşiyle, bir makineli baskınıyla veya bie el bombasıyla ölmemişseniz daha...
    Dizanteriden, akrep sokmasından düşmemişseniz henüz... Ya da hasret hala kıymamışsa canınıza... Demek vaktiniz var siperin altına kazılan lağımın,barutla dinamitle patlatılmasına kadar...
    Siperin üstündeki kalasların tutuşturulmasına, dumanların alevlerin siperi sarmasına kadar...
    Bu gece yine birbirine karıştı ingilizce şarkılarla anadolu türküleri... Coni, özlemiş sisli limon kasabasını, kızıl saçlı kardeşlerini,hüzünle gönderiyor şarkısını gökyüzüne.Bir alkış kopuyor sonra karşı siperlerden. Ve bir sessizlik.
    Sonra Mehmet başlıyor türküsüne. Ot tıkadığı yaralarından yükselen bir sesle yeryüzünün en yaralı türküsü dalga dalga yayılıyor Arıburnu siperlerine... DErtli doğmuş bu Türk... Dertli ölecek... O nasıl alevdir türküsünde.... Onun kalbinin tutuştuğunu hissedersiniz... O sese herkes hayran... İşte coniler ön siperlere akıyor o türküyü yakından dinlemek için...
    Yine bir alkış kopuyor... Yine bir sessizlik... Bir iki mermi patlıyor tok dağınık bir sesle... vurulup düşüyor şarkılar ve türküler küçük parçalar halinde.
    Hey coni diye bağırır, karşı sipere biraz pestil atardı Mehmet. Adını da belletirdi: Coni Bu pestil pestil, coni hey Mehmet diye seslenirdi Al buda reçel...!... çikolata...!...
    Bazen bir tomar kağıt düşerdi Türk siperinin ortasına. Bu defa ki ne ? Kahire'deki Türk esirlerinin mektupları, özenle çekilmiş"kanlı-canlı" resimleri. "Teslim olursan rahat edersin " demek istiyor coninin akıllı komutanı.. Mehmet kızıyor. Cevap ingiliz siperlerine çabuk ulaşıyor: "Sadakanızla beslenen domuzdur"...
    Şu dört Mehmetçik ne yapıyorlar orada? Bir battaniyeyi germişler bekliyolar ama niçin? Onlar sipere düşecek el bombalarını karşılamaya çalışıyorlar. Bomba battaniyenin üzerine yumuşacık indiğinde silkeleyip dışarı atacaklar...
    Ya şu düşman askerleri ne atıyor siperlerinin önüne? Konserve kutularını. Sessiz yaklaşmak isteyen Türk olursa çıkacak sesle silahlarına davranmak için...
    Asker, siperinde yanlız değildi. 18.Piyade Alayı Takım Komutanlarından Burhanettin "siperler içinde kendimize yatacak yer olarak kazdığımız oyukların toprak duvarlarındansarkan kol bacak gibi vücut parçalarını oradan çekip çıkarmaya imkan yoktu diyordu...
    Bütün bir Anadolu son siperimiz, son savunma hattımız değil midir?
    Siperlerin yakınlığı ve el bombalarından bazılarının ateş alma süreleri uzaması askerlerimizin bu bombaları patlamadan alıp düşmana fırlatmayı denemelerine yol açıyordu. Bu sırada ellerini, kollarını kaybeden veya şehit olan çok askerimiz olmuştur.
    Ağustos 1915 ten itibaren savaş tamamen siperlerde toplanmıştır.Kayacıkağılı Muharebesi'nden sonra genel bir hucum olmamış, savaş siperlerde devam etmiştirr.
    Derler ki topçu ateşi ya da el bombaları öndeki bir mangayı yok ettiğinde yerine derhal yenisi getirliyordu...
    Hucumlar esnasında değişmez manzara siperler arasına yığılan cesetler ve bunların arasında kalmış yaralıların yürekleri dağlayan inlemeleridir..........




  • Mehmed Niyazi :
    "... Çanakkale'de savaşmış Teğmen iden'in Almancaya tercüme dilen hatıratının bir bölümünün başlığı ingiliz olmaktan utanıyorum ifadesini taşır.
    ... Anadolu yakasındaki Kumkale2den gözlendiklerini iyi bilen yüzbaşı John Weinstock, Türk askerine dehşet saçmak, moralini bozmak ister. Büyücek bir barak yaptırır. Aldıkları yirmi iki esiri bu barakaya doldurtur. Geniş bir daire şeklinde elleri silahlı askerlerle barakayı kuşattırır.Barakanın üstüne çevresine benzin döktürür, bir paçavrayı yakıp fırlatır. Baraka tutuşur.Sağa sola kaçışan içindeki askerler ateşten uzak köşede üst üstte yığılırlar fakat çok geçmeden ateş onları yakalar.Çığlık çığlığa yanmaya başlarlar. İki ağaç boyu kadar yükselen alevle baraka çökünce cayır cayır yanan askerlerin çığlıkları da sona erer. Etrafı feci bir yanık kokusu kaplar. Barakayı çeviren İngiliz askerleri de uzaklaşırlar.
    Bu vahşetin tanığı olan Teğmen iden bir ay kadar sonra Türklere esir düşer. Kendileri esirleri yaktıklarına göre kim bilir başına neler geleceği endişesi ile tir tir titrer:
    "Onu, bir Türk Yüzbaşının çadırına götürürler.Yüzbaşı, Teğmen iden'in elini sıkar, oturması için bir sandalye gösterir.İşaretle anlaşırlar. Bir er üç dilim ekmekle bir tas çorba getirir. Yüzbaşı işaretle teğmene içmesini söyler . Teğmen bunu esir çorbası zanneder ve içer. Ancak yüzbaşının cebinden çıkardığı kuru peksimeti yediğini gören iden onun kendisine kendi çorbasını verdiğini anlayacaktır.
    Gece ilerleyince Yüzbaşı ona işaretle şezlongda uyumasını söyler. Günlerden beri gece gündüz gördüğü korkunç rüyadan ter içinde sıyrıldığında yüzbaşının yerdeki pöstekide uyuduğunu görür. Kapıdaki nöbetçi erin gülümsemesi ile de rahat bir nefes alır. Ertesi gün Eceabattaki esir kampına sevk edilir...

    Hani varya bize barbar diyenler hani varya soykırım iddia edenler hani varya çıkarları için vatanını satıp orda burda açıklama yapanlar size en güzel cevabı sizden biri vermiş siz daha anlamadınz mı ???????????




  • valla helal çol güzel bi konu almış

    güzel günler için geçmişimize hatırlayalım
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.