Şimdi Ara

Çanakkale Destanı...(57.Alay)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
106
Cevap
0
Favori
6.905
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • ________













    Az önce 57.Alay isimli arkadaşımı görünce buralarda yine aklıma geldi Çanakkale destanı.İçim bir tuhaf oldu yine.Ve internette gezerken şu yazıları gördüm;




     Çanakkale Destanı...(57.Alay)




    BİR FRANSIZ GENERALİ
    "1930 yılında Fransızlara ait bir mezarın açılışında bulunan general,Şehitlerimizin bulunduğu kabirleri de ziyaret etmeden gidememiş ve yanındaki Fransız topluluğa şunları anlatmıştır."

    -Efendiler! Sizlere hafızamda hala taptaze kalan canlı bir hatıramı anlatmak istiyorum.Türk askeri,dünyada eşine ender rastlanan hasletlere sahiptir... Dinleyiniz! Bir sabah vakti günün ilk ışıklarıyla birlikte Türklerle süngü harbine başlamıştık.Türkler çok mahir ve cesur döğüşüyorlardı.Onlarla başa çıkmak mümkün görünmüyordu.Akşamın geç vakitlerine kadar süren çarpışmalardan sonra,yaralılar toplanırken,ben de harp sahasına gelmiştim.O karışık hengamede gördüğüm manzarayı,her şeyi bir kenara bırakarak büyük bir şaşkınlık ve hayranlıkla seyre koyulmaktan kendimi alamadım.Şöyle ki:
    "Bir Türk askeri kendi yaralarına yerden aldığı toprakları basarken,kucağına yasladığı başka bir askerin yaralarına da,gömleğinden yırttığı parçaları sarıyordu...
    Efendiler! Bu fedakar,kahraman ve asil Türk askerinin kucağındaki yaralı kimdi biliyor musunuz? Sözlerini hıçkırıklarla sürdüren general,gözyaşlarını mendiliyle silerek,heyecanlı bir ses tonuyla,o Türk yiğidinin kucağındaki yaralı asker,bir Fransız,bir Fransız askeriydi! ardından da yere çöküp bir süre daha gözyaşları akıttı."

    Ruhları şad olsun.




    57.Alay;arkadaşım çok güzel bir kullanıcı adı seçmişsin gerçekten zamanında








  • __________

    Başka bir yerden bulduğum bazı yorumları ve bilgileri de yazayım:


    Çanakkale Savaşları üstüne onlarca komutanın ayrıntılı hatıraları elli yıldır önümüzde dururken, Çanakkale üzerine bir film ve bir tiyatro yapılmayışı, utancımızdır. Tarihimizin en eşsiz sayfasını oluşturan 57. Alay'ın isminin tek bir sokak ve caddeye verilmeyişi de ayrı bir utanç.Mermileri bittikten sonra elleriyle ve süngüleriyle gırtlak gırtlağa savaşan bu alayımızın tümü şehit olmuştur.İlk günkü savaşların en trajik yanı, 27. ve 57. Alay'ı çaresiz bırakan, 27. Alay'ın solyanını korumakla görevli 77. Alay'ın çözülmesi ve savaş dışı kalmasıdır.(Ki bu alay Araplardan oluşuyordu)


    Mustafa Kemal'in 57. Alay'ı yönettiği yerin adı Kemalyeri konuldu. Bugün toprağı kazın, havada birbirine çarpışıp kaynaşmış mermiler bulacaksınız.Birbirlerinin gırtlaklarına sarılmış iskeletler göreceksiniz. Birbirinin kaburgasına süngü girmiş ve ikisi de karşılıklı dizçökmüş iskeletlerle karşılaşacaksınız.
    Yaralanmayan Türk komutanı yoktur, askerler savaştan düşmesin diye, hepsi göğüslerindeki şarapnel parçalarını askere göstermez.

    Sedyeyle götürülen askerler, düşmanla biraz daha savaşamadım diye, kahırdan küfürler savuruyor. Kıpkırmızı sedye üstünde, yaralarından değil, savaştan geri kaldıkları için acıyla naralar atıyorlar.





  • Güzel bir paylaşım
  • 18 Mart 1915 deniz zaferimiz sonucunda ortaya çıkan bozgun,itilaf devletlerini,karadan destek almaksızın yalnız donanma ile boğazın geçilemeyeceğini gösterdiğinden,karaya çıkarma kuvveti hazırlamaya sevk etti.
    25 Nisan 1915 günü sabaha karşı Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinden oluşan kolordu,Arıburnu’na çıktı.Sarp yamaçlara doğru ilerleme kaydeden düşman kuvvetleri hiç ummadığı bir anda 261 rakımlı tepede 5.Ordu İhtiyat Tümeni Kumandanı Yarbay Mustafa Kemal ve bir grup askerin sarsılmaz direnişiyle karşılaştı.
    Mustafa Kemal herhangi bir emir almadığı halde 57.Alayı bir dağ bataryası ile takviye ederek karşı taarruz için Arıburnu’na sevk etti.
    Olayın geri kalan bölümünü bizzat Mustafa Kemal’den dinleyelim.
    ” Bu esnada Conk Bayırı’nın cenubundaki 261 rakımlı tepeden sahilin tarassut ve teminine memuren oralarda bulunan bir müfreze efradının Conkbayırı’na doğru koşmakta,kaçmakta olduğunu gördüm.Size şu muhavereyi aynen okuyacağım! Bizzat bu efradın önüne çıkarak;

    -Niçin kaçıyorsunuz?Dedim.
    -Efendim düşman!Dediler.
    -Nerede?
    -İşte.Diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.

    Filhakika düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye doğru yaklaşmış ve kemali serbestiyle ileri doğru yürüyordu.Şimdi vaziyeti düşünün.ben kuvvetlerimi bırakmışım.Efrat on dakika istirahat etsin diye.Düşmanda bu tepeye gelmiş.Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena bir vaziyette duçar olacaktı.O zaman artık bunu bilmiyorum bir muhakeme-i mantıkiye midir,yoksa sevk-i tabii ile midir bilmiyorum.

    Kaçan Efrada;
    -Düşmandan kaçılmaz.Dedim.
    -Cephanemiz kalmadı.Dediler.
    -Cephaneniz yoksa Süngünüz var.Dedim.

    Ve bağırarak bunlara Süngü taktırdım,yere yatırdım.Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan Piyade Alayı ile Cebel Bataryasının yetişebilen Efradının “ Marş Marş”la benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki Emir Zabitini geriye saldırdım.Bu Efrat süngü takıp yere yatınca düşman efradı da yere yattı.Kazandığımız an bu andır.”

    Bir koca muharebenin ufacık bir lahzeye bağlı olduğunu,hatta bir memleket hayatının fena kullanılmış bir an yüzünden tehlikeye düşebileceğini burada olduğu gibi iyi kullanılmış bir anın ise bir muhaberenin ve bir vatanın mukadderatını iyileştireceğini o dakikayı görür gibi canlanmış bir ifade ile duymak insanın tüylerini ürpertiyordu!




  • Çanakkale Destanı gerçekten, eşi benzeri görülmemiş bir direniş, bir mücadele bir halkın haklı savaşı..


    Desert Rose bu arada Sting dinliyoruz galiba
  • BEN SİZE TAARRUZU EMRETMİYORUM;BEN SİZE ÖLMEYİ EMREDİYORUM!!!BİZ ÖLÜNCEYE KADAR GEÇECEK ZAMAN ZARFINDA YERİMİZE BAŞKA KUVVETLER VE KUMANDANLAR GEÇEBİLİR!...

    _______________________________________________________________________________-


    Bu nutuk üzerine başka ne söylenebilir ki?









  • Bu konuya tüm arkadaşların bişeyler eklemesini isterim.Türk insanı için çok önemli kesitler....






    dcocuk
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    BF1 - Türk Birliği | 57 ALAY
    8 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orjinalden alıntı: DesertRose





    dcocuk






    O zaman Shape of My Heart'ı da dinlemişsindir ki Leon/The Professional'ı izlemiş olma ihtimalinde var yanlış mıyım acep ?

    ____________________________________________________________________________

    Churchill hatıratında Türklerin mücadelesini şöyle özetler:

    "Türkler bu daracık geçit başında sıkı bir savunmaya girişmişlerdi.Canlarını veriyorlar fakat vatan toprağından karış vermiyorlardı. 30 Nisan!da bir kumandanlar toplantısı yapılır.Mustafa Kemal şöyle der: "Bire kadar hepimiz ölerek düşmanı mutlaka denize dökmemiz lazımdır."İçimizde ve askerlerimizde,Balkan harbi utancını tekrar görmektense ölmeyecek yoktur.Böyleleri varsa kendi elimizle kurşuna dizelim.

    Yarımadanın en dar ve en tehlikeli noktası olan Arıburnu cephesinin gerisinde bizim 19. tümenimiz ihtiyatta bulunuyordu.Bunun komutanı genç yarbay Mustafa Kemal idi.Karaya çıkarmayı ve arz ettiği tehlikeyi hissedince kendiliğinden harekete geçti.Tümenin düşmanın eline geçmesi çok tehlikeli bir durum doğuracak olan Kocaçimen tepesi istikametine sevk etti. Bizzat kendisi 57. Alayın başında bu tepenin en şiddetli noktasına yaklaştığı zaman Anzak kolordularının öncüleri tepeye ulaşmışlardı.Kısa bir müddet boğazın en dar noktasını seyredebildiler.Sonra 57. alayın şiddetli bir taaruzuyla geri atıldılar.Çıktıkları sahile sürüldüler ve deniz filosunun himayesine tutunabildiler.Bu hareketiyle Genç Mustafa Kemal boğazı 1. defa kurtarmış oldu.Ya 57. Alay?57. Alay başka türlü bir Alaydı.57. Alaydan Gök kubbeye baki kalan bir hoş sedaydı.57.Alay Çanakkale harbinde tamamen şehit oldu...

    Ama nasıl olur da Balkanlar'da bir nefeste bir vilayeti bırakıp dağılanlar,bugün burada hem de dünyanın en kudretli imparatorluğunun birlikleri karşısında bir karış torak için bir alayın kanını bir nefeste kurban ederler...Evet bunda bir mucize vardı.Bir kumandan mucizesi.Mustafa Kemal artık 19. Tümen komutanı değildir.Arıburnu ve Ağıl dere Cepheleri Kumandanı Mustafa Kemal'dir.


    _______________________________________________________________________

    Mustafa Kemal hücum anını şöyle anlatır:

    "Bütün askerler,zabitler her şeyi unutmuşlar,başkalarının kalplerini verilecek işarete bağlamışlardı.Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış olan askerlerimiz,onların önlerinde ellerinde tabancaları,kılıçları,zabitlerimiz kırbacımın aşağı inmesiyle demirden bir kitle halinde aslanca bir saldırışla ileriye atıldılar.Bir saniye sonra düşmanın siperlerinde gökleri dolduran Allah Allah!uğultularından başka bir şey işitilmiyordu.Düşman silah kullanmaya vakit bulamadı.Boğaz boğaza kahramanca bir boğuşma sonunda birinci hattaki düşman kamilen imha edildi.Mustafa Kemal;bu muhaberede hücuma kalkarken askerlerden okuma bilenlerin Kuran-ı Kerimi göğüslerine basarak,bilmeyenlerin kelime-i şahadet getirerek ve hemen hepsinin de iki üç dakika sonra öleceklerini bilerek,nasıl titremeden,irkilmeden ileri atıldıklarını anlatır. "Emin olmalısınız ki,Çanakkale muhaberesini kazandıran bu yüksek ruhtur" demiştir. 10 Ağustos Conkbayırı Savaşı o gün, Mustafa Kemal'in askerlerinin başarısıyla böyle bitmiştir.M. Kemal Çanakkale Muhabereleri denilen destanın ortasında işte bu zafer halesiyle görülür.Yaklaşık 8 aylık Çanakkale savaşlarında Türk askeri cesur,akıllı ve ortak bir komutanın idaresinde neler yapmaya gücü yettiğini göstermiştir.Bilhassa anafartalar savaşında(7-8 Ağustos 1915) yarbay olan M. Kemal'in askere "taarruzu değil ölmeyi emretmesi" savaşın kaderini etkilemiştir.Churchill'in kaderin adamı olarak tanıdığı Mustafa Kemal Conkbayırı ve Kocaçimen'de ilerleyen,Anzak Ordusunu geri çekilmeye zorlayarak işgal edilen noktaları kurtarmıştır.19. Tümen ve 57. Alayı merkezden emir beklemeden kendi inisiyatifiyle cepheye sürmüş,Çanakkale cephesinin düşmesini engellemiş,Boğazları kurtarmıştır.Savaşlar İngilizlerin 19/20 Aralıkta Arıburnu ve Anafartalar'ı 8/9 Ocak Seddülbahri boşaltmasıyla sona ermiştir. Çanakkale Muharebesi bize bir çok muvaffakiyetten mada bir de Mustafa Kemal kazandırmıştı.Osmanlı tarihinin en şerefli sahifesini işgal edeceğine hiç şüphe olmayan Çanakkale muvaffakiyeti Orada çarpışan Türklük ruhunu,Türklük fedakarlığını ispat ettiği gibi büyük bir kahramana malik olduğumuzu gösterdi.Çanakkale zaferi Türk kahramanlık destanıydı.Türk askeri ne demektir?Bunu cihan Çanakkale'de bir daha tanıdı.Düşman çok kuvvetli,bol silahlı ve çok zengin bir milletti.Ona rağmen Türk askeri süngüsüne dayanarak,düşmanı siperlerine mıhladı.Düşmanı tek adım ileri attırmadı.Türk'ün süngüsü Çanakkale'de çelik bir kale oldu.Mustafa Kemal'in kuvvetli sevk ve idaresi,Türk askerinin sarsılmaz iman ve iradesi Türk tarihine altın yaldızlı bir Çanakkale zaferi yazdı.Hiç Şüphesiz Mustafa Kemal ve Cevat Paşaların bu savaşlardaki çabaları yadsınamaz.Mustafa Kemal genç ve azimkar metin bir kumandandır.Çanakkale'de ordu nevmid bir vazifeye düştüğü zaman ümidini bozmamış ve imanından aldığı kuvvetle,ordunun da maneviyatını yükseltmiştir.Büyüklerini tanımak mecburiyetinde olan gençlik "Mustafa Kemal" namını da hafızalarına ilave etmeli halaskarlarımızdan birinin de o olduğunu unutmamalıdır.




  • Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
    Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
    O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.

    Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
    Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
    Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
    Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.

    Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
    Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
    Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
    Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

    Mehmet Akif Ersoy
  • Arkadaşlar konu ile ilgili elimde bulunan ve bence her Türk'te bulunması gereken bir Mehmet Akif Ersoy destanını sizinle paylaşmak istedim. Arakdaş bir kısmını yazmış fakat tamamı daha ihtişamlı.

    >>>>>>>>>>>>>>>
    Çanakkale Destanı



    Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?

    En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

    Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya

    Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

    Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!

    Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"

    Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi

    Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

    Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer,

    Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.

    Yedi iklimi cihanın duruyor karşısında,

    Avustralya'yla beraber bakıyorsun; Kanada!

    Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.

    Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.

    Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela...

    Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

    Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,

    Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

    Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;

    Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,

    Maske yırtılmasa hala bize afetti o yüz...

    Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.


    Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbabı

    Öyle müthiş ki: Eder her bir bir mülkü harab.

    Öteden saikalar parçalıyor afakı;

    Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı;

    Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

    Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

    Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,

    Atılan her lağamın yaktığı:Yüzlerce adam.

    Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer

    O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

    Kafa, göz, gövde, bacak, kol çene, parmak, el ayak,

    Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak

    Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,

    Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

    Veriyor yangını, durmuş da açık sineler,

    Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

    Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...

    Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!

    Ne çelik tabyalar ister, ne siner basmından;

    Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?

    Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?

    Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkam.

    Sarılır, indirilir mevki'i müstahkemler,

    Beşerin azmini tevkif edemez sun'i beşer;



    Bu göğüslerse Huda'nın ebedi serhaddi;

    "O benim sun'i bediim, onu çiğnetme" dedi.

    Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek;

    İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

    Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

    O, rükü olmasa, dünyada eğilmez başlar,

    Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

    Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

    Ey, bu topraklar içi toprağa düşmüş asker!

    Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

    Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...

    Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

    Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

    "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.

    Herc ü merc etiğin edvara da yetmez o kitab...

    Seni ancak ebediyyetler eder istiab.

    "Bu, taşındır" diyerek Kabe'yi diksem başına;

    Ruhunun vahyini duysam da geçirsem taşına;

    Sonra gök kubbeyi alsan da, rida namıyle;

    Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

    Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;

    Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan;

    Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;

    Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,


    Türbedarı gibi ta fecre kadar bekletsem;

    Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

    Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...

    Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.

    Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,

    Şarkın en sevgili sultanı Salahaddin'i,

    Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...

    Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

    O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

    Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

    Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,

    Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

    Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

    Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber…

    Mehmet Akif Ersoy

    >>>>>>>>>>>>>>>




  • çanakkale bambaşka ya sanki öz memleketim gibi her gittiğimde içimi acıtır o şavaşılan yerler.kutsal mekan gibidir çanakkale

    asla unutmayacağım çanakkale türküsü

    ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ


    Çanakkale içinde vurdular beni
    Ölmeden mezara koydular beni
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale köprüsü dardır geçilmez
    Al kan olmuş suları bir tas içilmez
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale içinde aynalı çarşı
    Anne ben gidiyorum düşmana karşı
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale içinde bir dolu testi
    Anneler babalar ümidi kesti
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale'den çıktım yan basa basa
    Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale içinde sıra söğütler
    Altında yatıyor aslan yiğitler
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale'den çıktım başım selamet
    Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet
    Of gençliğim eyvah


     Çanakkale Destanı...(57.Alay)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Teknode -- 19 Aralık 2005, 17:24:20 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: TEKNODE

    çanakkale bambaşka ya sanki öz memleketim gibi her gittiğimde içimi acıtır o şavaşılan yerler.kutsal mekan gibidir çanakkale

    asla unutmayacağım çanakkale türküsü

    ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ


    Çanakkale içinde vurdular beni
    Ölmeden mezara koydular beni
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale köprüsü dardır geçilmez
    Al kan olmuş suları bir tas içilmez
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale içinde aynalı çarşı
    Anne ben gidiyorum düşmana karşı
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale içinde bir dolu testi
    Anneler babalar ümidi kesti
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale'den çıktım yan basa basa
    Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale içinde sıra söğütler
    Altında yatıyor aslan yiğitler
    Of gençliğim eyvah

    Çanakkale'den çıktım başım selamet
    Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet
    Of gençliğim eyvah


     Çanakkale Destanı...(57.Alay)









  • desertrose tebrik ederim böyle anlamlı bir konu açtığın için
    57.Alay Sancağı


     Çanakkale Destanı...(57.Alay)



    Resimdeki sancak, Çanakkale Savaşı�nda son erine kadar şehit olan Kahraman 57nci Alay'ın Sancağıdır. Hâlen Melbourne-Avusturalya müzesinde sergilenmekte olan sancağın tanıtım plâketinde şöyle yazmaktadır:

    "Bu Alay Sancağı Gelibolu savaş alanından getirtilmiştir, ama esir edilmemiştir. Türk Ordusu'nun geleneklerine göre bir alayın sancağı, alayın son eri ölmeden teslim edilemez. Bu sancak, sonuncu muhafızın da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk Alayı Sancağını selâmlamadan geçmeyin"

    57. ALAY

    Çanakkale'yi denizden geçemeyen İtilaf Devletleri'nin 25 Nisan 1915 günü Gelibolu Yarımadası'na ve Kumkale'ye asker çıkarmalarıyla Çanakkale kara savaşları başlamıştı. 25-26 Nisan 1915 tarihlerinde Arıburnu'nda karaya çıkıp Conkbayırı'nda ilerleyen çıkarma kuvvetleri, 19. Tümen K.Kur.Yb. Mustafa Kemal'in 25 Nisan günü verdiği �Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir� emrini uygulayan Türk birliklerince durduruldu. Bu birliklerden biri Yb.Hüseyin Avni Bey'in komutasındaki 57. Alay'dı. 57. Alay'ın başta komutanları olmak üzere 628 kişilik mevcudunun tamamı 25-28 Nisan 1915 tarihleri arasında şehit düşmüştür.

    57. Alay adına yaptırılan şehitlik, Gelibolu Yarımadası'nda Kanlısırt'tadır.

    57.Alay Şehitliği


     Çanakkale Destanı...(57.Alay)







    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Cehennemden_Cennete -- 19 Aralık 2005, 17:42:15 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Cehennemden_Cennete

    desertrose tebrik ederim böyle anlamlı bir konu açtığın için
    57.Alay Sancağı


     Çanakkale Destanı...(57.Alay)



    Resimdeki sancak, Çanakkale Savaşı�nda son erine kadar şehit olan Kahraman 57nci Alay'ın Sancağıdır. Hâlen Melbourne-Avusturalya müzesinde sergilenmekte olan sancağın tanıtım plâketinde şöyle yazmaktadır:

    "Bu Alay Sancağı Gelibolu savaş alanından getirtilmiştir, ama esir edilmemiştir. Türk Ordusu'nun geleneklerine göre bir alayın sancağı, alayın son eri ölmeden teslim edilemez. Bu sancak, sonuncu muhafızın da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk Alayı Sancağını selâmlamadan geçmeyin"

    57. ALAY




    Çanakkale'yi denizden geçemeyen İtilaf Devletleri'nin 25 Nisan 1915 günü Gelibolu Yarımadası'na ve Kumkale'ye asker çıkarmalarıyla Çanakkale kara savaşları başlamıştı. 25-26 Nisan 1915 tarihlerinde Arıburnu'nda karaya çıkıp Conkbayırı'nda ilerleyen çıkarma kuvvetleri, 19. Tümen K.Kur.Yb. Mustafa Kemal'in 25 Nisan günü verdiği �Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir� emrini uygulayan Türk birliklerince durduruldu. Bu birliklerden biri Yb.Hüseyin Avni Bey'in komutasındaki 57. Alay'dı. 57. Alay'ın başta komutanları olmak üzere 628 kişilik mevcudunun tamamı 25-28 Nisan 1915 tarihleri arasında şehit düşmüştür.

    57. Alay adına yaptırılan şehitlik, Gelibolu Yarımadası'nda Kanlısırt'tadır.







    C_C harikasın,ben de bunu arıyordum



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi DesertRose -- 19 Aralık 2005, 17:43:56 >




  • bu sebeptendir ki Türk Silahlı Kuvvetlerinde 57.Alay yoktur.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: 57.ALAY


    __________

    Başka bir yerden bulduğum bazı yorumları ve bilgileri de yazayım:


    Çanakkale Savaşları üstüne onlarca komutanın ayrıntılı hatıraları elli yıldır önümüzde dururken, Çanakkale üzerine bir film ve bir tiyatro yapılmayışı, utancımızdır. Tarihimizin en eşsiz sayfasını oluşturan 57. Alay'ın isminin tek bir sokak ve caddeye verilmeyişi de ayrı bir utanç.Mermileri bittikten sonra elleriyle ve süngüleriyle gırtlak gırtlağa savaşan bu alayımızın tümü şehit olmuştur.İlk günkü savaşların en trajik yanı, 27. ve 57. Alay'ı çaresiz bırakan, 27. Alay'ın solyanını korumakla görevli 77. Alay'ın çözülmesi ve savaş dışı kalmasıdır.(Ki bu alay Araplardan oluşuyordu)


    Mustafa Kemal'in 57. Alay'ı yönettiği yerin adı Kemalyeri konuldu. Bugün toprağı kazın, havada birbirine çarpışıp kaynaşmış mermiler bulacaksınız.Birbirlerinin gırtlaklarına sarılmış iskeletler göreceksiniz. Birbirinin kaburgasına süngü girmiş ve ikisi de karşılıklı dizçökmüş iskeletlerle karşılaşacaksınız.
    Yaralanmayan Türk komutanı yoktur, askerler savaştan düşmesin diye, hepsi göğüslerindeki şarapnel parçalarını askere göstermez.

    Sedyeyle götürülen askerler, düşmanla biraz daha savaşamadım diye, kahırdan küfürler savuruyor. Kıpkırmızı sedye üstünde, yaralarından değil, savaştan geri kaldıkları için acıyla naralar atıyorlar.





    Tam bir destan

    Yalnız şu arap milletinin çok kaypak millet olduğu ta o günlerden belliymiş

    Arap dedin mi iki kere düşünmek lazım




  • araplara boşuna gönderilmemiş o kadar peygamber ama genede adam olamamışlar
  • Allah hepsine gani gani rahmet eylesin. her seferinde göz yaşlarıma mani olamadığım bir destan.

    şu an buraya "bedeli Çanakkale'de altın olarak tesviye olunan" paranın resmini ve hikayesini de koymak isterdim, ayrıca Anzaklı Ömer'in hikayesini de koymak isterdim, ne çare ki tarayıcım hata verip duruyor.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: lui46

    araplara boşuna gönderilmemiş o kadar peygamber ama genede adam olamamışlar

    Araplara da atıp tutmayın hemen, din kardeşlerine yardıma gelmişler. biraz daha çabuk çözülmüş olmaları normal, çünkü hem sıcak memleketten geliyorlar, hem de savaş tecrübeleri uzun zamandan beri yoktu bildiğim kadarıyla.
    selamlar.
  • ''Türk siperleriyle çok yakındı...Bizim siperlerimizle o kadar yakındılar ki,ateş kesildiği zaman alçak sesle konuşurduk,ayaklarımızın ucuna basarak dolaşır ve hiç gürültü çıkarmamaya çalışırdık.Genellikle hava kararır kararmaz ateş kesilir,biraz daha rahat hareket etmeye başlardık.Gecenin orta yerinde ve aşağı yukarı hergün aynı saatte,Türk siperlerinden bir ses yükselirdi.Öyle gür,öyle içli ve dokunaklı bir sesti ki,dinlemeye doyamazdık...Yarım saat kadar süren bu konser,bir zaman sonra,komşu siperlerde de duyulmuştu.Zaman zaman bizim siper,Türk'ün konserini dinlemeye gelenleri misafir ederdi.Bu sese hepimiz hayrandık.Ancak ne söylerdi,bu tatlı ve iç yakan,ruhumuzu kavuran nağmeler ne söylerdi,bilmezdik,fakat derinden derine etkilenirdik.

    Bazen hafif bir esinti çıkar ve bu yanık nağmeleri başka yöne götürürdü.Biz,kulaklarımızı dört açıp daha iyi duymak için,neredeyse başımızı dışarıya çıkaracak hale gelirdik.Efsunlu bir sesti bu!..

    Gündüz savaştığımız insanın gece söylediği müziği dinlemek ve ondan etkilenip duygulanmak,ne ilginç bir işti...Ama gerçekti...

    Bir akşam,konser saati gelmişti,ama o alıştığımız ses duyulmuyordu.İkinci,üçüncü,dördüncü akşam,yine konser yoktu...Hepimiz merak içinde kalmıştık.O gece,durumu öğrenmeye karar verdik...Türkçe bilen savaş muhabirine yazdırdığımız bir kağıdı taşa sarıp Türk siperlerine fırlattık.Bu kağıttaki iki cümleyle,konserin niçin kesildiğini soruyor ve selam yolluyorduk Türklere...

    Bir süre sonra,fırlattığımız taş,arka yüzü yazılmış kağıtla birlikte siperimize atılmıştı.Bu kağıtta ne yazıldığını biraz tahmin etmekle beraber çok merak ediyorduk.

    Kağıttaki tek Türkçe cümlenin ne dediğini anlamamız uzun sürmedi.Haberi getiren arkadaşımızın yüzünü hüzün bürümüştü.Tabii,cümleyi duyunca,hepimiz aynı hüzne gömülüverdik...Kağıttaki cümle şöyleydi;

    'O arkadaşımızı,geçen hafta vurdunuz!'


    Yeni Zelandalı bir askerin günlüğünden



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi DesertRose -- 20 Aralık 2005 3:13:36 >




  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.