Şimdi Ara

Çin'de kritik buluşma; Çin Başkanı Xi Jinping, teknoloji liderleriyle bir araya geldi

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
9
Cevap
1
Favori
380
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Çin'de kritik buluşma; Çin Başkanı Xi Jinping, teknoloji liderleriyle bir araya geldi
    Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesi, ABD ile Çin arasında bir süredir devam eden ticaret savaşının iyiden iyiye kızışmasına sebep oldu. Göreve gelir gelmez ABD'ye ithal edilen mallara gümrük vergisi getiren Trump, özellikle Çin'e karşı sert önlemler aldı. Bir yandan Çin mallarına ağır gümrük vergileri getirilirken, diğer yandan Çin'e yapılan satışlara da kısıtlamalar getirildi.



    Trump'ın başkanlığı süresince daha da yoğunlaşarak devam etmesi beklenen ticaret savaşında en önemli cephelerden biri de teknoloji sektörü olacak. Yıllarca bu alanda ABD'nin gerisinde seyreden Çin, bugün artık arayı epey kapatmış durumda. Nitekim yapay zekadan elektrikli otomobillere, drone'lardan uzay araçlarına kadar her alanda bunun örneklerini görüyoruz.



    Teknoloji alanındaki bu rekabette özel sektör de önemli bir yer tutuyor. Özellikle ABD bu alanda büyük ölçüde özel sektöre bel bağlıyor. ABD'nin bu konuda ortaya koyduğu strateji, son dönemde Çin tarafından da benimsenmeye başladı. Başkanlığa geldiği günden beri Elon Musk, Larry Ellinson, Peter Thiel gibi teknoloji liderlerini yanından eksik etmeyen Donald Trump'a Çin'den karşı hamle geldi. Çin Başkanı Xi Jinping de dün Çin'in teknoloji liderleriyle buluştu.



    Ayrıca Bkz.GPU ambargosu, Deepseek gibi Çinli şirketleri birkaç yıl içinde yarışın dışına itebilir



    Çin Hükûmeti Yeni Dönemde Özel Sektörü Daha Çok Destekleyecek



    Pekin'de gerçekleşen buluşmaya katılan isimler arasında Alibaba'nın kurucusu ve eski CEO'su Jack Ma, BYD'nin kurucusu Wang Chuanfu, Huawei CEO'su Ren Zhengfei ve DeepSeek'in kurucusu Liang Wenfeng de vardı. Onların yanı sıra yapay zeka, elektrikli otomobil, çip üretimi gibi farklı alanlardan teknoloji patronları da toplantıda hazır bulundu.



    Çin'de kritik buluşma; Çin Başkanı Xi Jinping, teknoloji liderleriyle bir araya geldi
    Özellikle Jack Ma'nın bu toplantıya davet edilmesi, Çin hükûmetinin yeni dönemde farklı bir yaklaşım sergileyeceğinin habercisi olarak görülüyor. Xi Jinping hükûmeti, 2020 yılında başta Alibaba olmak üzere teknoloji şirketlerine karşı tutumunu epey sertleştirmiş, o dönemde hükûmetten gelen baskı Jack Ma'nın şirketin başından ayrılıp Çin'den kaçmak zorunda kalmasına kadar uzamıştı. Şimdi Jack Ma'nın da aralarında yer aldığı teknoloji liderlerinin böyle bir buluşmaya davet edilmesi, Çin hükûmetinin yeni dönemde teknoloji şirketlerine karşı daha destekleyici bir tavır sergileyeceğinin göstergesi olarak okunuyor. Çünkü ABD ile rekabet edebilmesi için özel sektörün devreye sokulması büyük önem taşıyor.



    Buluşmanın ardından bir açıklama yapan Xi Jinping, teknoloji liderlerini şu anda karşılaştıkları problemlerin geçici olduğu konusunda temin etti ve ülkenin geleceğine dair umutlarını koruyarak rekabetçi olmaya devam etmelerini istedi. Xi ayrıca özel sektöre yönelik cezaları ve harçları da kaldıracaklarını açıkladı. Nitekim bu açıklamadan hemen sonra Çin parlamentosu özel sektöre yönelik yasaları tekrar gözden geçireceklerini duyurdu. Görünen o ki Çin, ABD ile yarışabilmek için aynı onlarda olduğu gibi özel sektörün yarışa öncülük etmesine izin verecek.




    Kaynak:https://finance.yahoo.com/news/xi-jinping-attends-meeting-chinese-034637557.html
    Kaynak:https://www.youtube.com/watch?v=8sYYqDlR5Ds







  • Gel Jack Ma
    Git Jack Ma
    Otur Jack Ma
    Aferin oğluma

  • Çinli liderler Trump'ın yaptırımlarla kısa vadede avantajlar ve kazanımlar elde edeceğini düşünseler de özellikle uzun vadede Trump Yönetimi'nin ABD'nin uluslararası konumuna ve itibarına zarar vereceğini, ortaya çıkan boşluğu Çin'in yükselen teknolojik potansiyeli ve üretkenliğiyle doldurabileceklerini düşünüyorlar. Bu süreçte hem kendi içerisinde rekabet edecek hem de Amerikan özel sektörüyle rekabet edecek özel sektörü bayraktar yapmak elbette mantıklı olan iş.

    Bu devirde "politik olarak yeterince doğru" addetmedikleri etkin teknokrat aktörlere komünist politik sistem alışkanlıklarıyla Stalinist/Maoist bir baskıcı tutum takınamazlar. Özel sektöre bir kere sert davranarak politik olarak istenen rotada durmaları gerektiği mesajını zaten vermişlerdir. Daha fazlası Çin açısından irrasyonel olur. Bu arada Çin uluslararası toplum içerisinde ABD'den çok daha liberal. Dünyanın yaklaşık üçte birine ticari yaptırım uygulayan ABD'nin aksine Çinliler - karşılaştırmalı üstünlükler teorisi çerçevesinde üretim ve katma değer bazında geniş çaplı avantajlar taşıdıklarına da inanarak - serbest ticareti teşvik ediyor.

    ABD ise Çin gibi aşırı üretken ülkelerle ticaret yaparken ticaret açığı veriyor ve bu konuda kendine güvenmiyor. Doların dünyanın para birimi ve uluslararası para rezervi rolünü baltalarcasına ticaret bariyerleri kurmaya çalışıyor. Dünyada bir dolar likiditesi sıkıntısı mevcut ve bu ABD'nin mevcut gayri liberal ticari tutumuyla çok ilişkili. Dünyaya dolar pompalanabilmesi için ABD'nin serbest ticaret yapması yani dolar bazında ithalat yapması lazım ama ABD - Trump Yönetimi - korumacı bariyerler yerleştirerek doların hegemonyasını baltalıyor. Müttefikleriyle de kavga ederek uluslararası sistemdeki Amerikan hegemonyasını hızla söküyorlar. Ticari liberalizmi ABD'nin aksine/nazarla sıkı sıkıya kucaklayan ve özellikle küresel güney denilen gelişmekte olan dünyaya çılgıncasına yatırımlar yapan Çin'e alan açıyorlar. Bir de teknoloji alanında Çin onları geçerse - ki yeşil enerji, demir çelik, elektromobilite, hızlı tren gibi geleceğe ilişkin veya önemli sektörlerde öndeler, yapay zeka gibi diğerlerinde hızla gelişiyorlar - gerçekten ABD'nin hegemonyası Çin'in hegemonyasına bırakın bir yer açmaya katlanmayı, zaten bir kısmını çoktandır kaptırdığı uluslararası dominasyon bayrağını toptan Çin'e teslim eder.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt
    Sayın Nat.

    Bu analiziniz Çin’in ekonomik stratejisi ve ABD’nin korumacı politikalarının küresel etkileri üzerine bazı önemli noktalara değiniyor, ancak tartışmaya açık yönleri de var.

    Öncelikle, Çin’in uzun vadede ABD’nin yerine geçerek uluslararası ekonomik düzenin lideri olacağı varsayımı fazla determinist bir bakış açısı içeriyor. ABD, doların küresel rezerv para birimi olması sayesinde muazzam bir finansal manevra alanına sahip. Dolar likiditesinin azalması ABD ekonomisi için bazı zorluklar yaratsa da, küresel finans sistemi hâlâ büyük ölçüde ABD merkezli çalışıyor. Ayrıca, korumacı politikalar sadece Trump dönemine özgü değil; Biden yönetimin de Çin’e karşı benzer bir tutum sergiliyordu ve ABD’de hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler Çin’e karşı daha sert bir ticaret politikası benimsenmesi konusunda büyük ölçüde hemfikir.

    Çin’in “liberal ticaret politikaları” izlediği iddiası da bence gösteriş Çin, iç piyasasında yabancı firmalara hâlâ ciddi kısıtlamalar getiriyor, teknoloji transferi konusunda zorlayıcı politikalar uyguluyor ve yerli firmalarını açıkça sübvanse ediyor. Evet, ABD’nin korumacı bariyerleri doların küresel rolüne zarar verebilir, ancak Çin’in sistemik sorunları ve piyasa yapısı göz önüne alındığında, Çin’in serbest ticaretin savunucusu olduğu iddiası tartışmalı kalıyor.

    Teknolojik yarış konusuna gelince, Çin’in belirli sektörlerde ABD’yi geçtiği veya hızla yetiştiği doğru. Ancak inovasyon sadece devlet yatırımlarıyla değil, aynı zamanda fikri mülkiyetin korunması, açık piyasa rekabeti ve girişimcilik kültürüyle de şekillenir. Çin bu alanlarda hâlâ ciddi zorluklarla karşı karşıya. Özellikle, Batı dünyasında Çinli teknoloji firmalarına yönelik artan şüphecilik ve yaptırımlar, Çin’in küresel teknoloji alanında lider olması biraz zor.

    Sonuç olarak, ABD’nin mevcut politikaları kendi ekonomik gücüne zarar verebilir, ancak bu doğrudan Çin’in küresel hegemonya kuracağı anlamına gelmiyor.ABD’nin uluslararası sistemdeki rolü tarihsel olarak yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda askeri ve kültürel unsurlarla da pekiştirilmiş bir hegemonya. Çin’in ekonomik büyümesi ve teknoloji hamleleri önemlidir, ancak bunların ABD’yi tahtından indireceği varsayımı abartılı olabilir. Özellikle Çin’in iç siyasi yapısı ve Batı dünyasıyla olan ilişkileri göz önüne alındığında, gelecekte nasıl bir yön izleyeceği belirsiz.🫡

    < Bu ileti iOS uygulamasından atıldı >




  • teknokaptan kullanıcısına yanıt

    Çin'in ekonomik ve jeopolitik bir süper güç hegemona dönüştüğü ve ileride daha da bu hale geleceğini düşünmekle birlikte yerinde noktalara parmak basmışsınız. Sosyal dünyanın geleceğini öngörmeyi zorlaştıran kaotizmi karşısında özellikle uzun vadede determinist bakmamak lazım. Dediğiniz gibi ABD'nin hegemonyası askeri ve iktisadi olduğu kadar kültürel de ve Çin büyük ve kadim bir kültür olsa da asla Amerika'nın küresel kültürel nüfuzuna, farklı dünya görüşünden ve arka planlardan gelen geniş kitlelerin hayat tarzlarını belirleyen etkisine sahip olmadı. Küresel finansal merkez olarak da şüphesiz baskın olan ABD. Küresel tedarik zincirleri merkezi Çin olsa da küresel finansal likidite halen ABD'den akıyor.


    Ama ABD jeopolitik olarak şu an Biden ve Demokratlarının tutumundan çok daha sert ve ters etkiler üretecek biçimde idare ediliyor. Müttefik veya hasım demeden ticarette daha avantajlı olan her türden aktöre karşı katı ticaret bariyerleri uygulaması ve doların küresel rezerv statüsü birbirleriyle bağdaşmıyor. ABD'nin İkinci Dünya Savaşı ertesinde inşa ettiği uluslararası küresel liberal sistem içerisinde ABD hegemonyasını - Çin'in bu sistemi gasp etmesinin önünü açan - riskli bir çelişkiye sokuyor. Kısaca ABD'nin Çin'i engelleme misyonunda çelişki yaratıp pratikte Çin'i engelleyeceğim derken Çin'in önünü açıyor. Çin ise bu açıkları akıllıca biçimde istismar etmeye çalışıyor (istismar kelimesini kullanıyorum ama kötü anlamdan ziyade menfaatleri bu yönde olduğu ve boşlukları değerlendirdikleri şeklinde).


    Daha çok - ABD açısından - risklere ve karışımızdaki sürece işaret ettim. Çin küresel güney ülkeleriyle serbest ticareti teşvik ediyor ama pekala samimi biçimde liberal olduğundan değil. Komünist olup kapitalist veya liberal olmanın neresinde samimiyet olabilir zaten? Ama akıllılar. ABD yaptırım ve ambargolarla kendisini kısa vadede rekabette avantajlı pozisyona sokup birçok aktörü kızdırırken ve kendi kurduğu küresel liberal sistemle pratikte çelişirken - uzun vadede zaten kendisini zarara sokarken - Çin ABD'nin kurmuş olduğu sistemin bağlamında aktörlere yatırım ve ticaret anlamında uzun vadeli kazan-kazan (win-win) teklif ediyor (ama tabii karşılaştırmalı üstünlükler bazında kendisinin daha çok kazanacağı şekilde).


    Ülkelerindeki yabancı - özellikle gelişmiş teknolojiye sahip Batılı - sermayeye karşı tutumları, bunları Çinli şirketlerle işbirliğine, know-how paylaşmaya, Çinli personel çalıştırmaya zorlama vb Çin'in artan cüssesi ve avantajlarını dayatma gücüyle ilgili. Birçok ülke böyle davranamaz ama Çin ağırlığını kullanabiliyor. Kendi açılarından çok akıllıca. Çin'in kendi iç veya yapısal sorunları politik istikrarını veya uluslararası gücünü etkileyebilir ama aynısı ABD için de geçerli.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt
    Sayın Nat.

    ABD’nin stratejisi, kısa vadede yaptıkları sert görünse de uzun vadede küresel hegemonyasını koruma amacına hizmet ediyor. Çin, sistemin açıklarını kullanarak yükselmeye çalışsa da, küresel finansın merkezi olan ABD’nin ekonomik gücüne ve doların rezerv para statüsüne gerçek bir alternatif sunamıyor. Çin’in ticari genişlemesi, büyük ölçüde ABD ve Batı’nın oluşturduğu finansal ve hukuki çerçeve içinde gerçekleşiyor.

    Ayrıca, Çin’in “kazan-kazan” söylemi, aslında bağımlılık yaratarak daha küçük ekonomileri kendine bağlamaya yönelik bir strateji. Kuşak ve Yol Girişimi gibi projeler, birçok ülkeyi borç tuzağına sürükledi ve Çin’e karşı temkinli olmalarına neden oldu. ABD’nin uyguladığı ticaret bariyerleri ve yaptırımlar, sadece Çin’i sınırlamakla kalmıyor, aynı zamanda kritik sektörlerde ABD ve müttefiklerini daha dirençli hale getirme sürecini hızlandırıyor.

    Çin’in otoriter yapısı, uzun vadeli istikrar konusunda kırılgan. Demografi, borç sorunu ve iç politik baskılar, Çin’in büyümesini sınırlayan ciddi engeller. ABD ise inovasyon, teknoloji ve küresel kültürel nüfuz açısından hâlâ rakipsiz. Çin ekonomik olarak büyüyebilir, ancak ABD’nin liderliğini altüst edecek bir sistem kurabilmesi için hem iç hem de dış dinamiklerde aşması zor engeller var.

    < Bu ileti iOS uygulamasından atıldı >




  • teknokaptan kullanıcısına yanıt

    Birimiz Batı taraftarı, öbürümüz Çin taraftarı gibi durmuş; tabii şaka yapıyorum. Gelecekte hangi aktör daha etkin olacak tartışmasında fikir beyanı elbette sempati veya antipati duymanın ötesinde bir yargıdır. En azından öyle olmalıdır. Yalnız başta tespitlerin geleceğe dair kesin yargılara dönüşmemesi veya tartışmaya açık olduğu konusunda uyarırken şimdi bu aşamada sözünü ettiğiniz determinizm tuzağına düşüyorsunuz gibi geldi.


    Her zaman Avrupai veya Batılı paradigmaların üstün olduğuna inandım ama bu Çin'in ilgili paradigmaları kendi bünyesinde yeniden üretemediği ve esasında stabil ve büyüyen bir şekle sokamadığı anlamına gelmez. Esasında bu Japonlardan Güney Korelilere Asyalıların en iyi yaptığı işlerden birisi: Batının kendi versiyonlarını üretebilmek. Mesela Japonya o sebeple birçok gözlemci tarafından bilimsel teknolojik kolonyal emperyal Batı sisteminin bir üyesi kabul edilmiştir (Meiji Restorasyonu modern Japonya'yı yaratmıştır; gelişmiş uygarlığın parçası olan Japonya'nın temelini atmıştır). Japonya bile bir adalar topluluğu ülkesi olarak sınırlı imkanlarıyla nereye gelmişken Çin 1990'larda durgunluk yaşamış ve kendisiyle birçok sektörde rekabet edememiş müttefiki ABD tarafından çokça sabote edilmiş Japonya'ya göre çok daha avantajlı bir ülke. Nüfus olsun, doğal kaynak ve nadir metaller olsun vs. Eğitimli insan gücü bazında da artık aşağı kalmıyor. Japonya'dan çok daha geç modernleştiler/Batılılaştılar ama günün sonunda onlar da yaptılar. Hem de çok daha büyük bir kuvvet tabanı ve devasa bir sikletle. Otoriter yapı, kırılganlık vb ifadeler kulağıma Çin kadar karmaşık bir ülke hakkında birazcık basmakalıp kalan indirgemeci çıkarımlar ve gereğinden fazla determinist yorumlar gibi geliyor. Bence önyargılardan arınmış saf bir gerçeklik arayışından ziyade özellikle ABD kaynaklı mevcut anlatı ve söylemleri tekrar eden ideolojik bir dünya görüşünü yansıtıyorlar.


    ABD yıllarca Suudi Arabistan'la müttefikle olmuş, başka bir yığın otokrasi ile müttefik olmuş/kendisi bizzat destek vererek kurulmasına yardımcı olmuş, Kızıl Çin ile de uzun yıllar boyunca çok iyi ticaret ortağı olmuş bir ülke. Otokrasiler demokrasiler karşı karşıya, otokrasiler istikrarsız ve halk tabanından dolayı devrilmeye meyilli gibi bu mesajın da söylemine yansıyan popüler tezlerin hepsi çok tartışmalıdır. Demokrasi otokrasi kadar keskin ayrımlar yapmak o kadar kolay olmayabilir. Otokrasinin stabil veya meşru bir hükümet tarzı olmayacağını varsaymak da çok riskli olabilir; günümüz Çin komünist rejiminin hangi kategoriye düşeceği veya neye benzediği konusuna gelene kadar kavram veya olgu olarak "otoriterliği" otomatik şuna açılır diye görmemek gerekir.


    Unutmayalım, Rusya'da 1993 Anayasa Krizi'nde demokrasiler parlamentoyu tanklarla vuran Yeltsin'i tutmuşlardır ve Yeltsin çatıştığı parlamento karşısında "otoriterleşerek" iktidarını korumuştur. Ama gerek Batılı demokrasiler, gerekse Rus halkının ciddi bir kısmı bu süreçte kendisine otoriter demeden Yeltsin'in arkasında durmuştur. Demek istediğim otoriter, demokrat gibi sıfatlar bir anda dünyanın ve politikanın kompleksitesini ve insan doğası gereği içsel olarak tutarsızlaşabilen çok katmanlılığını ıskalayan çok basit etiketlere dönüşebilir.


    Tinananmen Meydanı Olayları üzerinden çok sular aktı. Benzer bir hadise Çin'de tekrar eder mi açıkçası bilmem çünkü Çin toplumu ve yönetici elitiyle beraber başka bir şeye dönüştü. Dünya değişiyor. ABD'de de değişiyor.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt
    Sayın Nat. Çok katmanlı ve incelikli bir tartışmaya değinmişsin; bu yüzden cevabımda da meseleleri tek bir perspektiften ele almak yerine farklı açılardan değerlendirmek istiyorum. Öncelikle Batı’nın paradigmatik üstünlüğüne dair kanaatin oldukça yaygın bir düşünce, ancak bu üstünlüğün doğası gereği mutlak ve değişmez olmadığını kabul etmek gerek. Batı’nın aydınlanma, sanayi devrimi ve modernleşme süreçleri ile ortaya koyduğu sistemler büyük ölçüde başarılı oldu ama bu başarı, evrensel ve her koşulda sürdürülebilir bir norm mu, yoksa tarihsel konjonktürün bir sonucu mu? İşte burada kesin yargılara varmadan önce biraz daha temkinli olmak gerek.

    Çin’in modernleşme sürecine baktığımızda, Japonya ve Güney Kore’nin izlediği yolu kısmen takip ettiğini ama bazı noktalarda kendine özgü bir yöntem geliştirdiğini görüyoruz. Özellikle Batı’nın ekonomik modellerini alıp kendi otoriter yönetim anlayışıyla sentezlemesi, tarihte eşine az rastlanır bir kalkınma modeli ortaya koydu. Ancak Japonya örneğinden farklı olarak Çin, Batı’yı taklit etmekten çok, kendi alternatif sistemini kurma iddiasında. Bunu, Japonya’nın Batı ile daha iç içe geçmiş ekonomik ve siyasi ilişkilerine kıyasla Çin’in Batı’dan bağımsızlaşma çabasından da anlayabiliyoruz. Yani Çin, Batı’nın versiyonunu üretmekten ziyade kendi versiyonunu yaratıyor diyebiliriz.

    Otokrasinin istikrarsızlığı meselesine gelirsek; burada iki uç noktaya düşmemek gerekiyor. Evet, tarih boyunca otoriter rejimler genellikle iç çalkantılara ve ani kırılmalara açık olmuştur. Ancak bu, tüm otoriter rejimlerin istikrarsız olduğu anlamına da gelmez. Çin’in şu ana kadar sergilediği ekonomik büyüme ve sosyal kontrol mekanizmaları, onun en azından kısa ve orta vadede stabil bir yapıyı sürdürebildiğini gösteriyor. Ancak uzun vadede halkın memnuniyeti, iç dinamikler ve ekonomik sürdürülebilirlik bu stabilitenin kaderini belirleyecektir. Çin’in mevcut büyüme modelinin devamlılığı konusundaki soru işaretleri, özellikle demografik kriz, borç yükü ve küresel tedarik zincirlerindeki değişimlerle birlikte daha fazla gündeme geliyor.

    ABD’nin müttefik seçimlerinde tutarsız olduğu konusunda kesinlikle haklısın. Washington yönetimi, çıkarlarına hizmet ettiği sürece otokratik rejimlerle de mükemmel ilişkiler kurabiliyor. Bu, Batı’nın demokrasi söylemiyle dış politikadaki pragmatizmi arasındaki bariz çelişkilerden biri. Ancak bu çelişki, Batı’nın küresel normları şekillendirme gücünü ortadan kaldırmıyor. Çin’in veya başka herhangi bir gücün, Batı’nın oluşturduğu normlara meydan okuması için yalnızca ekonomik veya askeri bir güç olması yeterli değil; aynı zamanda geniş bir uluslararası meşruiyet de üretmesi gerekiyor. Çin’in şu an en büyük zayıflığı burada: Dünya sahnesinde kuralları koyan bir güç olmak istiyor ama kendi modelini diğer ülkelere cazip kılma konusunda hâlâ çok mesafe kat etmesi gerekiyor.

    Son olarak, Tiananmen olayları üzerinden çok zaman geçtiği doğru, ancak Çin’de kitlesel hoşnutsuzluğun nasıl yönetildiğini anlamak için hâlâ önemli bir referans noktası. Çin yönetimi, 1989’dan bu yana protestoları çok daha sofistike yöntemlerle bastırıyor; yani Tiananmen benzeri bir olayın tekrarlanması düşük ihtimal. Ancak bu, toplumsal huzursuzluğun tamamen ortadan kalktığı anlamına da gelmez. Çin Komünist Partisi, ekonomik büyüme sayesinde meşruiyet üretebildi ama eğer büyüme yavaşlarsa ya da halkın beklentileri karşılanmazsa, otoriter rejimin sürdürülebilirliği sınanabilir.

    Özetle, mesele Batı mı üstün Çin mi tartışmasından çok, hangi modelin uzun vadede sürdürülebilir ve cazip olacağı meselesine dayanıyor. Çin büyük bir ekonomik ve teknolojik güç hâline geldi, ancak küresel bir hegemon olarak Batı’nın yerini alması için daha çok yol kat etmesi gerekiyor. Geleceğin hangi aktör tarafından şekilleneceği sorusuna kesin bir yanıt vermek zor ama Çin’in yükselişinin kaçınılmaz olduğunu söylemek kadar, Batı’nın ebedi üstünlüğüne inanmak da hatalı olabilir.

    < Bu ileti iOS uygulamasından atıldı >




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.