Şimdi Ara

DH ÇEVİRİ & DİL ÖĞRETİMİ KULÜBÜ (7. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
583
Cevap
9
Favori
32.846
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Ya peki bu Phrasal Verb'leri ayırmadan yazsak olur mu?


    Atıyorum, mesela yukarıda örnekte söylediğim "Turn Off" fiili.


    I must turn the TV off.

    I must turn off the TV.


    Aralarında bir fark var mı? Yoktur ama gramer açıdan hatalı mı birisi? Ben hâlâ hangi Phrasal Verb'in ayrıldığını, hangilerinin ayrılmadığını bilmiyorum.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: ::AlacaKaranlıkT!M::

    Ya peki bu Phrasal Verb'leri ayırmadan yazsak olur mu?


    Atıyorum, mesela yukarıda örnekte söylediğim "Turn Off" fiili.


    I must turn the TV off.

    I must turn off the TV.


    Aralarında bir fark var mı? Yoktur ama gramer açıdan hatalı mı birisi? Ben hâlâ hangi Phrasal Verb'in ayrıldığını, hangilerinin ayrılmadığını bilmiyorum.

    ben hepsinde araya nesne girebilir ve ayırmasan bile hata olmaz diye biliyorum. ama hiç "turn the tv off" şeklinde duymadım. hep "turn off the tv" diye duydum. ama alışkanlık meselesidir büyük ihtimal.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi rewanius -- 12 Ağustos 2008; 18:03:27 >
  • aslında onları ezberlemeniz gerek..

    belirli kuralları var...phrasal verbs kitabımı bi bulsam .. :)

    her pv ayrılamıyor.ayrıca ağrıldığı zaman anlamı passive yapanlar yada değiştirenlerde var.

    temelde pv ler 2 ye ayrılır geçişli ve geçişsiz fiiler diye.. s

    geçişliler (transitive ler ) nesne alır call off gibi..mesela call off anlam olarak ertelemektir siz birşeyi ertelersiniz...

    geçişsizler ise nesne almadanda anlam katabilirler eat out gibi....eat out dışarda yemektir..

    ayrıca bunlar kendi içinde ayrı kuralları var..

    mesela nesne alabilenler preposition dan önce yada sonra yada her iki yerede alabilir

    mesela look at sth/sb şekilnde olur ama look sth/sb at olmaz...

    mesela call off ayrılabilir ...call the meeting off yada call off the meeting diyebilirsiniz..

    bunları nasıl ayırt edecez konusuna gelince ...bellirli kuralları vardı bunların..ama onun dışında zaten kullana kullana neyin ayrılıp ayrılamayacağını anlarsınız...mesela look sb at diye bir söylem sizinde kulağınıza hoş gelmeyecektir ama look at sb sölemesi daha kolaydır gibi...

    biraz ezber biraz alışkanlık...




  • Mesela pick up kullanırken
    My dad picked me up from the school. Ayırmamız gerek.
  • valla kuralları tam bilmiyorum ama dili öğrenmeye başladığınızda bir süre sonra hangisinin ayrılabileceğini hangisinin ayrılamayacağını (varsa böyle durum) ezberlemeye gerek duymadan kendiliğinizden anlarsınız.
  • Merhaba Arkadaşlar,Profildeki Gsm doğrulama yüzünden yaşadığım sıkıntılardan ötürü,artık oO_JuStiN_Oo değil , J-Depp olarak buradayım...Nickimi de öyle değiştirmenizi isterim...Teşekkürler


    Hiçbir mesajım gözükmüyor



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi J-Depp -- 12 Ağustos 2008; 22:23:15 >




  • Jah Sesco
    Chorus
    Everything you do
    do it from your heart
    no let no one think for you
    got your mind of your own


    Bunu çevirir misiniz?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Blitzkrieger

    quote:

    Orjinalden alıntı: savaşım

    hi,

    first of all, i wanna tell that this topic is becoming usefull...
    and i opened a site about translating the scripts into turkish.... but sometimes i ain't equal to translate it... so you may help me?



    i was thinking of doing the same shit and tried to translate datalife engine portal....But later i tried of working on it..You know problem is not to translate it directly into Turkish but problem is that you should translate terms so that Turkish could get what the heck those means...

    I can't completely join your work but help with your difficulties...you can get my messenger id from profile page..add me if you wish...


    and @Erhan..

    true form is heard not hard...


    I dont said that you can join my project... i mean only help meand all of scripts are open-source... and they thank me to translate them...




  • Pharasal verblerden ayrılanları sözlükte bakarken şu şekilde görebilirsiniz;

    turn smthg off.... yani br şeyi kapatmak grammer açısından bu doğrudur ama günlük konuşmalarda
    turn off smthg... bu da doğrudur... fakat resmi yazılar için üstteki tercih edilir...

    @5kursun,
    Jah Sesco: Bu bir şarkıcının ismi terim değil
    Chorus: Koro
    Everything you do: yaptığın herşey
    do it from your heart: birşeyi içinden gelerek yapmak
    no let noone think for you: kimsenin senin için düşünmemesini izin verme
    got your mind of your own: kendi görüşlerin olsun

    büyük ihtimalle doğrudur bunlar ama yanlış olan varsa benden daha iyi bilenler düzeltirler...

    Ayrıca beni de gruba ekler misin?




  • quote:

    Orjinalden alıntı: 5kursun

    Jah Sesco
    Chorus
    Everything you do
    do it from your heart
    no let no one think for you
    got your mind of your own


    Bunu çevirir misiniz?


    Jah Sesco (Sanatçının adı galiba)
    CHorus( Nakarat)
    Everything you do - Yaptığın her şey
    Do it from your heart - İçinden gelerek yap
    No let no one think for you - Kimsenin seni düşünmesine izin verme
    Got your mind of your own - Kendi düşüncelerin olsun
  • Hi all!!..I wanna join you..This topic is really fantastic and useful.I'll help you as much as i can..Cya..
  • demin discovery channel da gördüm

    ov my god yerine ov my gaşş gibi birşey söylüyorlar anlamı nedir acaba bilen varmı
  • Thanks for the order. We don't ship to Turkey very often, so I'm wondering if you'll verify some information for us before we ship this order. Could you please provide us with the correct Billing Address for this credit card ( this is where your credit card statements are sent), as well as the security code? If you feel uncomfortable emailing us this info,

    Bunu çevirebilir misiniz acaba rica etsem.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: OnuR


    Thanks for the order. We don't ship to Turkey very often, so I'm wondering if you'll verify some information for us before we ship this order. Could you please provide us with the correct Billing Address for this credit card ( this is where your credit card statements are sent), as well as the security code? If you feel uncomfortable emailing us this info,

    Bunu çevirebilir misiniz acaba rica etsem.


    Sipariş için teşekkürler. Biz genelde Türkiye'ye sipariş göndermeyiz. Bu yüzden, maalesef bu siparişi göndermeden önce bizim için bazı bilgileri doğrulayacaksınız. Hem bu kredi kartı için olan doğru Ödeme (ya da Fatura) Adresini (Burası, kredi kartı özetlerinin gönderildiği yerdir.) hem de güvenlik kodunu bize temin edebilir misiniz? Eğer bu bilgiyi bize e-posta ile gönderme konusunda rahatsızsanız,


    Devamı yok. Orada bitmiş.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-C1E9C52E6 -- 13 Ağustos 2008; 23:59:50 >




  • Alacakaranlıkt!m hocam bize birşey kalmıyor :S
  • quote:

    Orjinalden alıntı: emure

    demin discovery channel da gördüm

    ov my god yerine ov my gaşş gibi birşey söylüyorlar anlamı nedir acaba bilen varmı


    Oh My Ghosh aynı anlamda
  • quote:

    Orjinalden alıntı: ::AlacaKaranlıkT!M::

    quote:

    Orjinalden alıntı: OnuR


    Thanks for the order. We don't ship to Turkey very often, so I'm wondering if you'll verify some information for us before we ship this order. Could you please provide us with the correct Billing Address for this credit card ( this is where your credit card statements are sent), as well as the security code? If you feel uncomfortable emailing us this info,

    Bunu çevirebilir misiniz acaba rica etsem.


    Sipariş için teşekkürler. Biz genelde Türkiye'ye sipariş göndermeyiz. Bu yüzden, maalesef bu siparişi göndermeden önce bizim için bazı bilgileri doğrulayacaksınız. Hem bu kredi kartı için olan doğru Ödeme (ya da Fatura) Adresini (Burası, kredi kartı özetlerinin gönderildiği yerdir.) hem de güvenlik kodunu bize temin edebilir misiniz? Eğer bu bilgiyi bize e-posta ile gönderme konusunda rahatsızsanız,


    Devamı yok. Orada bitmiş.


    Devamında ABD telefon numarası falan vardı ondan sildim gereksiz diye


    Cevabı konu dışında bir arkadaş çevirdi, teşekkürler yardımın için.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi OnuR -- 14 Ağustos 2008; 11:28:38 >




  • savaşım , Hekim18
    Tşk.ler...
  • blow up
    Patlamak, havaya uçurmak
    The terrorists tried to blow up the railroad station.
    “Teröristler demiryolu istasyonunu havaya uçurmaya çalıştılar.”

    bring up
    Bir konudan bahsetmek
    My mother brought up that little matter of my prison record again.
    “Annem, o kadar da önemli olmayan sabıka kaydımdan bahsetti.”

    bring up
    Çocuk yetiştirmek.
    It isn't easy to bring up children nowadays.
    “Bu günlerde çocuk yetiştirmek kolay değil.”

    call off
    İptal etmek
    They called off this afternoon's meeting
    “Öğleden sonraki toplantıyı iptal ettiler.”

    do over
    Bir işi tekrar etmek
    Do this homework over.
    “Bu ödevi tekrar yap.”

    fill out
    Bir formu doldurmak
    Fill out this application form and mail it in.
    “Bu başvuru formunu doldur ve postala.”


    fill up
    Tamamen-ağzına kadar doldurmak
    She filled up the grocery cart with free food.
    “Sepeti tamamen, bedava yiyecekle doldurdu.”

    find out
    öğrenmek
    My sister found out that her husband had been planning a surprise party for her.
    “Kız kardeşim kocasının onun için sürpriz bir parti düzenlediğini öğrendi.”

    give away
    Birisine bir şeyi bedava vermek
    The filling station was giving away free gas.
    “Benzin istasyonu bedava gaz veriyordu.”

    give back
    Bir şeyi geri vermek
    My brother borrowed my car. I have a feeling he's not about to give it back.
    “Erkek kardeşim arabamı ödünç aldı.Arabayı geri vermeyeceğini düşünüyorum.”

    hand in
    Bir şeyi onaylamak (ödev yapmak)
    The students handed in their papers and left the room.
    “Öğrenciler, ödevlerini tamamladılar ve sınıftan çıktılar.”

    hang up
    Telefonu kapatmak
    She hung up the phone before she hung up her clothes.
    “Kıyafetini asmadan önce telefonu kapadı.”

    hold up
    Geciktirmek
    I hate to hold up the meeting, but I have to go to the bathroom.
    “Toplantıyı geciktirmekten hiç hoşlanmıyorum ama lavaboya gitmem gerekiyor.”

    hold up (2)
    soymak
    Three masked gunmen held up the Security Bank this afternoon.
    “Üç maskeli ve silahlı adam Güvenlik Bankasını bu öğleden sonra soydular.”

    leave out
    Atlamak, çıkarmak, savsaklamak
    You left out the part about the police chase down.
    (Polisin kovalamasıyla ilgili bölümü atladın.)

    look over
    incelemek, kontrol etmek
    The lawyers looked over the papers carefully before questioning the witness. (They looked them over carefully.)
    “Avukatlar tanıkları sorgulamadan önce evrakları dikkatlice incelediler.”

    look up
    Bir listenin içinde aramak
    You've misspelled this word again. You'd better look it up.
    “Bu kelimeyi yine yanlış yazdın.Doğru yazılımına baksan iyi olacak.”

    make up
    Bir hikaye veya yalan uydurmak
    She knew she was in trouble, so she made up a story about going to the movies with her friends.
    “Başının belada olduğunun farkındaydı bu yüzden arkadaşlarıyla sinemaya gittiğini uydurdu.”

    make out
    Duymak, algılamak
    He was so far away, we really couldn't make out what he was saying.
    “O kadar uzaktaydı ki onun ne söylediğini duyamadık.”

    pick out
    Seçmek
    There were three men in the line-up. She picked out the guy she thought had stolen her purse.
    “Sırada üç adam vardı.Cüzdanını çaldığını düşündüğü adamı seçti.”

    pick up
    Bir şeyi kaldırmak
    The crane picked up the entire house. (Watch them pick it up.)
    “Vinç bütün evi havaya kaldırdı.”

    point out
    Dikkat çekmek, belirtmek
    As we drove through Paris, Francoise pointed out the major historical sites.
    “Paris’ten arabayla geçerken, Francoise başlıca tarihi yerlere dikkatimizi çekti.”

    put away
    Saklamak
    We put away money for our retirement. She put away the cereal boxes.
    “Paramızı emekliliğimiz için saklıyoruz.”

    put off
    Ertelemek
    We asked the boss to put off the meeting until tomorrow. (Please put it off for another day.)
    “Patrondan toplantıyı yarına kadar ertelemesini rica ettik.”

    put on
    Giyinmek
    I put on a sweater and a jacket. (I put them on quickly.)
    “Bir süveter ve ceket giydim.”

    put out
    Söndürmek
    The firefighters put out the house fire before it could spread. (They put it out quickly.)
    “İtfaiyeciler yangını, bütün evi sarmadan söndürdüler.”

    read over
    Dikkatli okumak
    I read over the homework, but couldn't make any sense of it.
    “Ödevi dikkatli okudum ama hiçbir şey anlamadım.”

    set up
    Düzenlemek, kurmak
    My wife set up the living room exactly the way she wanted it. She set it up.

    “Karım sofrayı tam istediği gibi hazırladı.”

    take down
    Not etmek
    These are your instructions. Write them down before you forget.
    “Unutmadan bu bilgileri bir yere not et.”

    take off
    Kıyafet çıkarmak
    It was so hot that I had to take off my shirt.
    “Hava öyle sıcaktı ki tişörtümü çıkartmak zorunda kaldım.”

    talk over
    tartışmak
    We have serious problems here. Let's talk them over like adults.
    “Yaşadığımız ciddi problemleri tıpkı bir yetişkin gibi tartışmalıyız.”

    throw away
    atmak
    That's a lot of money! Don't just throw it away.
    “Pahalı bir şey o! Sakın atma.”

    try on
    Kıyafet denemek
    She tried on fifteen dresses before she found one she liked.
    “Beğendiği elbiseyi bulana kadar on beş tane kıyafet denedi.”

    try out
    denemek
    I tried out four cars before I could find one that pleased me.
    “İstediğim arabayı bulana kadar dört tane araba denedim.”

    turn down
    Bir şeyin sesini kısmak
    Your radio is driving me crazy! Please turn it down.
    “Radyonun yüksek sesi beni rahatsız ediyor.Lütfen biraz sesini kıs.”

    turn down (2)
    Reddetmek, geri çevirmek
    He applied for a promotion twice this year, but he was turned down both times.
    “Bu yıl iki kez terfi etmek için talepte bulundu ama her defasında geri çevrildi.”

    turn up
    Bir şeyin sesini yükseltmek
    Grandpa couldn't hear, so he turned up his hearing aid.
    “Büyük babam duyamadığı için kulaklığının sesini açtı.”

    turn off
    Elektriği kapamak
    We turned off the lights before anyone could see us.
    “Kimse bizi görmeden ışığı söndürdük.”

    turn off (2)
    Mide bulandırmak, tiksindirmek
    It was a disgusting movie. It really turned me off.
    “O kadar kötü filmdi ki midem bulandı.”

    turn on
    Elektriği açmak
    Turn on the CD player so we can dance.
    “CD çaları açta dans edelim.”

    use up
    boşaltmak
    The gang members used up all the money and went out to rob some more banks.
    “Gangsterler bütün parayı boşalttılar ve birkaç banka daha soymak için gittiler.”




    Inseperable (ayrılmaz) Phrasal Verbs
    Transitive (Geçişli)

    Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler ile asıl eylem cümlede birlikte yer aldığı edatlardan (veya diğer kısımlardan) ayrılamaz :"Who will look after my estate when I'm gone?" “Ben yokken evime kim bakacak?

    Fiil
    Anlam
    Örnek

    call on
    Ezbere okumak
    The teacher called on students in the back row.
    (Öğretmen arka sıradaki öğrencilerin isimlerini ezbere söyledi.)


    call on (2)
    Ziyaret etmek
    The old minister continued to call on his sick parishioners.
    “Eski başkan, hasta kilise cemiyeti üyelerini ziyaret etmeye devam etti.”

    get over
    Bir hastalığı atlatmak veya bir hayal kırıklığının üstesinden gelmek
    I got over the flu, but I don't know if I'll ever get over my broken heart.
    “Nezleyi atlattım ama kırılan kalbimi onarabilecek miyim, hiç bilmiyorum.”

    go over
    Yeniden incelemek, gözden geçirmek
    The students went over the material before the exam. They should have gone over it twice.
    “Öğrenciler sınavdan önce konuları tekrar gözden geçirdiler. İki kez bakmalıydılar..”

    go through
    tüketmek
    They country went through most of its coal reserves in one year. Did he go through all his money already?
    “Ülkeleri, bir yıl içinde en çok, kömür rezervlerini tüketti.
    Bütün parasını şimdiden harcadı mı?”

    look after
    İlgilenmek, bakmak
    My mother promised to look after my dog while I was gone.
    “Annem ben yokken köpeğime bakacağına söz verdi.”

    look into
    Araştırmak, incelemek
    The police will look into the possibilities of embezzlement.
    “Polis zimmete para geçirme olasılıklarını araştıracak.”

    run across
    rastlamak
    I ran across my old roommate at the college reunion.
    “Eski oda arkadaşımla kolej yemeğinde karşılaştım.”

    run into
    Karşılaşmak, rast gelmek
    Carlos ran into his English professor in the hallway.
    “Carlos İngilizce profesörüyle koridorda karşılaştı.”

    take after
    benzemek
    My second son seems to take after his mother.
    “Ortanca oğlum annesine benziyor.”

    wait on
    Servis yapmak
    It seemed strange to see my old boss wait on tables.
    “Eski patronumu masalara servis yaparken görmek çok tuhaftı.”




    Üç Kelimeden Oluşan Phrasal Verbs (Geçişli)

    Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler de üç kısım göreceksiniz : "My brother dropped out of school before he could graduate." “ Erkek kardeşim mezun olamadan okulu bıraktı.”

    Fiil
    Anlam
    Örnek

    break in on
    Bir sohbeti bölmek
    I was talking to Mom on the phone when the operator broke in on our call.

    “Operatör konuşmamızı kestiği zaman telefonda annemle konuşuyordum.”

    catch up with
    Yakın olmak
    After our month-long trip, it was time to catch up with the neighbors and the news around town.
    “Aylar süren yolculuğumuzdan sonra, komşulara ve kasaba çevresine yakın olup onlardan haber almanın vakti gelmişti.”

    check up on
    İncelemek, kontrol etmek
    The boys promised to check up on the condition of the summer house from time to time.
    “Çocuklar yazlığa zaman, zaman bakmak için söz verdiler.”

    come up with
    Bağışta bulunmak
    After years of giving nothing, the old parishioner was able to come up with a thousand-dollar donation.
    “Eski kilise cemiyeti üyesi bin dolarlık bir bağış yaptı. Yıllardır hiçbir bağışta bulunmamıştı.”

    cut down on
    Kesmek, azaltmak
    We tried to cut down on the money we were spending on entertainment.
    “Eğlenceye harcadığımız parayı azaltmaya çalıştık.”

    drop out of
    Sınıfta kalmak
    I hope none of my students drop out of school this semester.
    “Umarım öğrencilerimin hiç biri bu sömestr sınıfta kalmaz.”

    get along with
    İyi anlaşmak
    I found it very hard to get along with my brother when we were young.
    “Erkek kardeşimle anlaşmak, küçükken daha zordu.”

    get away with
    Bir işten sıyrılmak
    Janik cheated on the exam and then tried to get away with it.
    “Janik sınavda kopya çektiği halde bu işten sıyrılmaya çalıştı.”

    get rid of
    kurtulmak
    The citizens tried to get rid of their corrupt mayor in the recent election.
    “Vatandaşlar son seçimlerde fırsatçı belediye başkanından kurtulmaya çalıştı.”

    get through with
    bitirmek
    When will you ever get through with that program?
    “Bu programı ne zaman bitiriceksin?”

    keep up with
    Geri kalmamak
    It's hard to keep up with the Joneses when you lose your job!

    look forward to
    Dört gözle beklemek
    I always look forward to the beginning of a new semester.
    “Yeni sömestrin başlamasını her zaman dört gözle beklerim.”

    look down on
    Hor görmek, küçümsemek
    It's typical of a jingoistic country that the citizens look down on their geographical neighbors.
    Komşularını, tipik ırkçı ülke vatandaşları küçümserler.

    look in on
    Birini ziyaret etmek
    We were going to look in on my brother-in-law, but he wasn't home.
    “Kayınbiraderimi ziyaret edecektik ama evde yoktu.”

    look out for
    Önce davranmak, tahmin etmek
    Good instructors will look out for early signs of failure in their students
    “İyi eğitimciler öğrencilerinin yapacakları hataları önceden görürler.”

    look up to
    Saygı göstermek
    First-graders really look up to their teachers.
    “Eski nesil, öğretmenlerine gerçekten saygı gösterirler.”

    make sure of
    Doğrulamak, emin olmak
    Make sure of the student's identity before you let him into the classroom.
    “Öğrencilerinizi sınıfa almadan önce, kimliklerinin doğru olduğundan emin olun.”

    put up with
    Hoşgörü göstermek
    The teacher had to put up with a great deal of nonsense from the new students.
    “Öğretmen yeni öğrencilerin bütün saçmalıklarını hoş görmek zorunda kaldı.”

    run out of
    tükenmek
    The runners ran out of energy before the end of the race.
    “Koşucuların dirençleri, yarışın sonuna gelmeden tükenmişti.”

    take care of
    İlgilenmek, sorumlu olmak
    My oldest sister took care of us younger children after Mom died.
    “Ablam, annem öldükten sonra bize, daha küçük çocuklara baktı.”

    talk back to
    Kaba bir şekilde cevap vermek
    The star player talked back to the coach and was thrown off the team.

    think back on
    Yad etmek, anmak
    I often think back on my childhood with great pleasure.
    “Çocukluğumu sık, sık büyük bir mutlulukla anarım.”

    walk out on
    Terk etmek, başından atmak
    Her husband walked out on her and their three children.
    “Kocası onu ve üç çocuğunu terketti.”




    Intransitive (Geçişsiz) Phrasal Verbs

    Aşağıdaki phrasal verbs ‘ ler nesne almazlar. "Once you leave home, you can never really go back again." “Evden bir kez ayrılırsan, bir daha asla geri dönemezsin.”

    Fiil
    Anlam
    Örnek

    break down
    bozulmak
    That old Jeep had a tendency to break down just when I needed it the most.
    “Eski cipim, ona en ihtiyacım olduğu zamanda bozuldu.”

    catch on
    tutmak
    Popular songs seem to catch on in California first and then spread eastward.
    “Popüler şarkılar önce California da tutar daha sonra doğuya doğru yayılır.”

    come back
    Geri dönmek
    Father promised that we would never come back to this horrible place.
    “Babam, bu berbat yere bir daha dönmeyeceğimize söz verdi.”

    come in
    girmek
    They tried to come in through the back door, but it was locked.
    “Arka kapıdan girmeyi denediler ama kapı kilitliydi.”

    come to
    Şuuru yerine gelmek
    He was hit on the head very hard, but after several minutes, he started to come to again.
    “Kafasını çok kötü çarptı ama birkaç dakika sonra bilinci yerine gelmeye başladı.”

    come over
    Ziyaret etmek
    The children promised to come over, but they never do.
    “Çocuklar ziyaret edeceklerine söz verdiler ama hiç gelmiyorlar.”

    drop by
    Habersiz ziyaret etmek
    We used to just drop by, but they were never home, so we stopped doing that.
    “Eskiden habersiz uğrardık ama onları hiç evde bulamazdık bu yüzden artık gitmiyoruz.”

    eat out
    Yemek için dışarıya çıkmak
    When we visited Paris, we loved eating out in the sidewalk cafes.
    “Paris’e gittiğimizde kaldırım kafelerinde yemek yemeye bayılırdık.”

    get by
    Hayatını sürdürmek
    Uncle Heine didn't have much money, but he always seemed to get by without borrowing money from relatives.

    “Heine amcanın çok fazla parası yoktu ama o, akrabalarından borç almadan da her zaman hayatını sürdürürdü.”

    get up
    kalkmak
    Grandmother tried to get up, but the couch was too low, and she couldn't make it on her own.
    "Büyükannem ayağa kalkmaya çalıştı ama kanepe çok alçak olduğu için kendi başına kalkamadı."

    go back
    Geri dönmek
    It's hard to imagine that we will ever go back to Lithuania.
    “Litvanya’ya bir daha geri dönemeyeceğimizi düşünmek çok zor.”

    go on
    Devam etmek
    He would finish one Dickens novel and then just go on to the next.
    “Dickens romanının birini bitirir, hemen bir sonrakine devam ederdi.”

    go on (2)
    Olmak, meydana gelmek
    The cops heard all the noise and stopped to see what was going on.

    “Polisler bütün gürültüyü duydu ve neler olduğuna bakmak için durdu.”

    grow up
    büyümek
    Charles grew up to be a lot like his father.
    “Charles tıpkı babası gibi olmak için büyüdü.”

    keep away
    Uzak durmak
    The judge warned the stalker to keep away from his victim's home.
    “Yargıç, suçluyu kurbanın evinden uzak durması için ikaz etti.”

    keep on (with gerund)
    Devam etmek
    He tried to keep on singing long after his voice was ruined.

    “Sesini iyice kaybetmeye başladıktan sonra bile şarkı söylemeye devam etmeye çalıştı.”

    pass out
    bayılmak
    He had drunk too much; he passed out on the sidewalk outside the bar.

    “Öyle çok içmişti ki barın önündeki kaldırıma düşüp bayıldı.”

    show off
    Gösteriş yapmak
    Whenever he sat down at the piano, we knew he was going to show off.
    “Piyanonun başına ne zaman otursa, gösteriş yapacağını bilirdik.”

    show up
    Varmak, ortaya çıkmak
    Day after day, Efrain showed up for class twenty minutes late.
    (Efrain ardı ardına derse yirmi dakika geç kalıyordu.)

    wake up
    Uyanmak
    I woke up when the rooster crowed.
    “Horoz öttüğünde uyandım.”




  • Gruba eklermisin beni hekim18?
  • 
Sayfa: önceki 56789
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.