Şimdi Ara

Dunkirk Mutlaka izlenmeli..

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
7
Cevap
0
Favori
273
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj


  • Bildiğimiz tarih, iki taraftan birinin imkânsıza yakın ihtimallere karşı mücadeleyi kazanmayı bildiği hikâyelerde şahlanır. Özellikle çağ atladıkça gittikçe küresel çapta etki etmeye başlayan ve genellikle savaş biçiminde vuku bulan bazı olaylar, neredeyse her devletin veya milletin tarihinde ön plana çıkan tarihsel anlatılar arasında yer alıp kaderlerinde birer dönüm noktası teşkil eder.

    Roma Cumhuriyeti’nin, Afrikalı fillerle dolu sayıca üstün ordusunu başkentin kapılarına dayayan Kartacalı Hannibal’a karşı verdiği ölüm kalım savaşlarından Selçuklular’ın Malazgirt zaferine, Avrupalılar’ın Viyana Kuşatması’nı bozguna uğratışından Osmanlı’nın Çanakkale Destanı’na kadar pek çok örnek, insanlık tarihine adını görece zafer ya da felâket olarak kazıtmıştır.

    Yukarıdaki tarife göre sadece İngiltere için değil, tüm İttifak Bloğu için büyük savaşın seyrini ciddi anlamda etkileyen Dunkirk Tahliyesi de tarihin akışına yön veren olaylardan tartışmasız bir tanesi.

    Temel bir özet olarak Dunkirk, Fransa kıyılarında kapana kıstırılmış, Churchill’in deyişiyle Britanya ordusunun ‘bütün kökü, çekirdeği ve beyni’ni oluşturan yüz binlerce İngiliz askerinin, kısa bir süre içerisinde bulunduğu bölgeden ülkelerine tahliye edilmesine sahne olmuş Fransız sahil komünüdür.

    Operason Dinamo olarak da bilinen tahliyenin mucize özelliği taşımasının bir sebebi, kurtarılan kişi sayısıdır. Hükûmetin umudunu kestiği ordusundan 30 ila 45 bin arasında kişinin kurtarılması beklenirken sivil halktan gelen inanılmaz azim ve dayanışma örneği, 26 Mayıs 1940 ile 3 Haziran 1940 tarihleri arasında 300 binden fazla piyadenin, aşırı yük oluşmaması adına ellerindeki askerî teçhizatın birçoğunu sahilde bırakmak suretiyle ülkesine dönmesine yol açmıştır.

    Aslen İngiliz olan Christopher Nolan’ın, her Britanyalı gibi ilk olarak ilkokul müfredatında aşinalık kazandığı bu konuyu yetkin bir yönetmen olarak beyaz perdeye taşımasıysa özgeçmişi herhangi bir tarihsel veya savaş filmi içermemesine rağmen oldukça doğal karşılanmalı.

    Konvensiyonel sinemaya her yapıtıyla kafa tutan Nolan’ın kişiliğinden veya vizyonundan derince bahsetmeye gerek yok. Dunkirk özelinde filmi ‘bir diğer savaş seyirliği’ne getirmemesi mevzusu ise konuşmaya fazlasıyla değer. Nitekim karşımızda duran şey bir savaş yahut gerilim filmi değil. Dunkirk, savaşın ta kendisini seyircinin ayaklarına getiriyor.

    Hikâyenin arkaplanını aktaran önsöz sona erer ermez başlıyoruz. Direkt olayın içindeyiz: Kimsenin adını bilmeden, yaklaşmakta olan düşmanı dahi görmeden. Tek gördüğümüz ve duyduğumuz, uçsuz bucaksız sahil hattında mahsur kalmış Müttefik askerleri ve Naziler’in arayı kapatmasını beklerken tik tak eden saat sesi. Denizde kıyıdan çok uzakta evden yola çıkmaya hazırlanan sivil gemiler, havada çatışmaya giren savaş uçakları, karada mütemadiyen üzerine bomba yağan piyadeler… Ancak ne var ki, Almanlar’ı bir kez olsun görmüyoruz.

    Mihver İttifakı'nın savaşçıları, belirli aralıklarla varlıklarını belli ediyor. Ansızın, sanki yoktan var olmuş gibi çıkagelen kurşunları rüzgâr gibi ortalıkta vınlarken, denizaltıları torpido ateşlerken, uçakları soğukkanlılıkla aşağıdaki insan istifine bomba bırakırken, ön plâna çıkan arkada bırakılan yıkım oluyor. Filmin başında ‘düşman’ olarak nitelendirilen tehdidi net olarak görmesek de, her daim seziyoruz. Inception’ın meşhur rüya sekanslarındaki projeksiyonlar gibi belirsiz ve aynı zamanda ölümcül şiddet dolu bir düşman.

    Doğrudan Tarantino-vari başlıklarla filmin toplamda üç yerde geçeceği bilgisinin verilmesi gerçeği, beraberinde Nolan’ı Nolan yapan başka bir şeyi getiriyor: Zaman sorunsalı. Havada anlatılan hikâye, denizdekinden daha kısa olup deniz de kezâ karada geçen bir haftadan yedide bir oranında daha az süreyi kapsıyor.

    Buna rağmen hiçbir noktada kafa karışıklığı yaşanmıyor. Asla Memento’nun geriye işleyen zaman akışı, Inception’ın katmanlı yapay zamanlandırması ve Interstellar’ın göreceli uzay-zamanı kadar komplike olmayan Dunkirk, non-lineer zaman dilimine rağmen ne gerilimi bir an olsun düşürüyor, ne de kafa karışıklığı yaratıyor. Asıl ilginç olansa, kafa karışıklığı yaratacak zamanın olmaması.

    Doğal olarak Dunkirk, karakterlerine derinlik olanağı tanımayan bir yapıya sahip. Diyalog sayısı minimum tutulurken karakterizasyon, olayların içinde biçimlenen ve adını bile bilmediğimiz, film boyunca birkaç cümle konuşmuş olan karakterlere bırakılmış. 300 binden fazla canın tehlikede olduğu bir bağlamda kişisel duyguların bir kenara itilmesi, yalnızca bilinen sinema geleneklerini alt üst etmekle kalmayıp buna rağmen ekran kararmadan evvel sağ kurtulan kahramanlarla bağ kurmaya yol açıyor.

    Sinemasal elementleri dışında ana hikâyenin ele alınışı da Dunkirk'ün bir diğer savaş filmi kıvamında olmamasını sağlıyor. Hiçbir noktada herhangi bir politik veya popüler yorum, seyirciye dayatılmıyor; aynı şekilde İngiliz propagandası gibi bir mevzu söz konusu değil.

    Açmak gerekirse film, Churchill’in Avam Kamarası'ndaki meşhur konuşmasını ihmal etmiyor olabilir fakat karşılık olarak sahilde bitap düşmüş İngilizler’in sözde müttefiki olan Fransız askerlerini resmen kale almıyor. Tarihçi Robert Tombs’un belirttiği üzere senaryo, dostları evine dönsün diye kendi evinde Almanlar’ı püskürtmeye çalışırken can veren Fransızlar’a, gereken söz hakkını tanımıyor. Hatta bir noktada tüm bu yaşanan ‘mucize’nin, temelinde korkaklık gösterisi olduğu vurgulanıyor.

    Bu durumda nasıl bir tarihi çarpıtmadan veya propaganda girişiminden söz edilebilir? Düşmanın adını bile dillendirmeye çekinen Dunkirk, esasında gerçek olaylara dayanmasaydı bile hâlihazırdaki savaş simülatörü etkisinden bir gram kaybetmezdi.

    Son olarak Hans Zimmer, kariyerinin mesaisini Dunkirk için çalışırken yapmış dersek abartmış olmayız. Sahnenin tansiyonuna uygun beste ve fon müziklerine neredeyse bir ekran süresi boyunca eşlik eden o enstrümental tik-tak, tik-tak, tik-tak sesleri ne zaman aksiyonu iten güç olarak belirse, giderek yaklaşan yüzsüz tehdidin nefesini arkanızda seziyorsunuz.

    Mutlaka izlenmesi gereken mükemmel bir filmdir. Tavsiye ederim. Bu arada inceleme alıntıdır. bknz : inceleme







  • sinemada izledim, bana çok yavan bir film gibi geldi
  • Boşuna izlemeyin sadece zaman kaybıdır

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Mister Spak

    sinemada izledim, bana çok yavan bir film gibi geldi


    + 1 ; )

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Filmin ana konusu zaten mevcut. Zaten filmi bilmeyen yok. Forumu çöplüğe çevirmeyin.
  • Nolan'nin en kotu filmi. zaman kaybi. filmde replik yok
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.