Şimdi Ara

Dünya eskiden daha üstün teknolojiler görmüş olabilir mi? (4. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
203
Cevap
3
Favori
17.830
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orjinalden alıntı: telefonumabak

    abi canım 800 yıl yaşayan insanlar olmadı hiç
    hatta kuran felan da yalan
    hatta 2,5 metrelik mezarlar aslında 4 kişi gömülüyorduda o yüzden 2,5metre idi. veya adamların büyük mesar yatırma fantazeileri vardı . sırf geniş uzun mezar için öldükten sonra adamın vucudunu uzatıyorlardı
    hatta londradaki firavununda böyle uzatmışlar.
    mısırfdaki mumyalarda aslında tek insan değil. 2-3 insanı birleştirip mumya yapmıuşlar.
    ya bi get ya


    Bir insanın 800 yıl yaşaması olanaksızdır

    ayrıca mezar boylarının büyük olmasının bir sürü sebebi vardır ve bu sebebler coğrafi bölgelere göre değişir. Tabi genelde daha heybetli görünmesi içindir. Tıbkı Osmanlı döneminde kapıların, göstermelk zırhların dev boyutlarda yapılması gibi. Karşı tarafa göz dağı vermek ve heybetli görünmek için.

    Ha hiç mi 2.50 boyunda insan yoktu?* Tabi ki vardı. Çeşitli hastalıklar sonucu, bozukluklar sonucu insan boyu o kadar uzayabilir ama hadi bir kasaba, yada bir şehir dolusu Dev insanın kemiklerini vs...lerini gösteren bir kanıt bulun. Olanaksız... İnsanlar geçmiş yıllarda daha ufak tefek, tıknazdı ve ömürleri kısaydı.

    Kulaktan dolma, dedelerden, ninelerden duyulan sözlerle hareket etmek hoş değil tabi...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi BiLir.Kisi -- 9 Haziran 2007; 21:39:25 >




  • Bunun olduğuna kesin inanıyorum ben,aynı duruma gelmemiz çok daha kolay bugün...
  • Bi arkadaş pasifik okyanusun dibinde uygarlıkla ilgili bişeyler söylemiş.

    Gerçekden merak etmeye başladım konu süper teşekkürler.Ben böyle bi olanağın olabileceğine inanıyorum yani günümüzden önceki zamanlarda teknoloji şu andakinden daha ileri düzeydeydi diye düşünüyorum.Ve şu okyanus dibine hiç inilmemiş mi böyle bi belgesel felan yokmu bunu başaramamışlar mı daha ? Suyun altında burda tartışılan düşünülen kalıntılar olabilir mi acaba.Fikirlerin ve düşüncelerin dewamının gelmesi dileğiyle.Çok ilgimi çekti bu konu.Saygılar..
  • sayın target,
    mu uygarlığı ile ilgili tartışmaların başlaması Naacal tabletleri ile olmaktadır.Eğer anlatılanlar bir efsane ise bilemem ancak araştırmadan da bu konuda efsane demek belki hatalı olabilir.Pasifik okyanusu çok derindir şu anda bu derinliği araştırabilecek ne para (çok geniş bir alan olduğu için)ne de teknoloji vardır.

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Naacal_Tabletleri

    quote:

    Orjinalden alıntı: Target Human

    MU uygarlığı bir efsane ve gerçek olma ihtimali son derece zayıf. Varlığıyla ilgili yeterli bulgu olmayan bir konuda sayısal rakamlar vermek ancak bu konuya kendini kaptırmış insanların hayal ürünü olabilir.




  • madem ilgilenmeye başladınız bir iki link vereyim ,araştırmaya devam ediniz , göreceksiniz ki anlatılanlar tamamen mit veya efsane değil.Ancak bize düşen bunlara bakıp uçuk hikaye uyduran kişileri ayıklamak olmalıdır.


    http://www.timstouse.com/EarthHistory/Lemuria/japanpyramids.htm


    lemurya coğrafik tahmini yeri ve dünya tarihi

    http://www.timstouse.com/EarthHistory/lemuria.htm

    quote:

    Orjinalden alıntı: *METT*

    Bi arkadaş pasifik okyanusun dibinde uygarlıkla ilgili bişeyler söylemiş.

    Gerçekden merak etmeye başladım konu süper teşekkürler.Ben böyle bi olanağın olabileceğine inanıyorum yani günümüzden önceki zamanlarda teknoloji şu andakinden daha ileri düzeydeydi diye düşünüyorum.Ve şu okyanus dibine hiç inilmemiş mi böyle bi belgesel felan yokmu bunu başaramamışlar mı daha ? Suyun altında burda tartışılan düşünülen kalıntılar olabilir mi acaba.Fikirlerin ve düşüncelerin dewamının gelmesi dileğiyle.Çok ilgimi çekti bu konu.Saygılar..




  • Maya Astronomisi

    Andrew Thomas

    "Dünyadaki ilk insanlar" söz konusu olduğunda Mayalar'ın kutsal kitabı
    Popol Vuh der ki: "Bakar bakmaz dört bir yanlarını bir anda görüverdiler.
    Sonra dikkatlerini semaya ve yuvarlak dünyaya çevirdiler.
    Onlar her şeyi bilebiliyorlardı.

    Mayalar ve Olmekler yukarıdaki satırlarda kapalı olarak verilen bilgiye her halde sahiptirler. Çünki özellikle astronomi, matematik alanlarındaki başarıları, bize ister istemez bunları düşündürmektedir. Şimdiki durumda "efsane kahramanı" olarak nitelendirmeden öte geçmeyen söz konusu "ilk insanlar"ın bilgisine sahip bulunuyorlardı. Astronomi ve matematik konularındaki başarıları Orta Amerika tarihçilerini hala şaşkın halde bulundurmaktadır.
    Maya matematiğinde milyonlara kadar sayılabiliyordu. Avrupalılar'dan binlerce yıl önce hem bu kadar büyük rakamları, hem de "sıfır" rakamını kullanıyor ve böyle bir kavrama sahip bulunuyorlardı. Kullandıkları matematikte bir için nokta, beş için bir çubuk ve sıfır için midye kabuğunu andırır bir şekilleri vardı.
    Maya astronomlarının güneş tutulmasıyla ilgili tahminleri ve hesapları o kadar hassastı ki, insan ister istemez bu dakik sonuçlara ulaşmak için birçok asırlar boyu gözlem yapılmış olması gerektiğini düşünmektedir. Maya astronomları 405 dolunayın 11.960 günlük periyotlara bağlı olarak tekrarlandığını hesaplamışlardı. Bu konuyla ilgili olarak bugünkü modern astronominin bulduğu rakam 11.959,888'dir. Benzer şekilde dört asır süren astronomik gözlemler sonunda, Venüs yılını da 584 gün olarak hesaplamışlardı. Günümüz hesaplarına göre bu rakam 583.92 gündür.
    Tropikal yılla ilgili olarak Maya ölçümleri 365.2420 gündür. Bu rakam günümüz kronometreleri ve öteki zaman ölçerleriyle yapılan hesaplara göre 365.2422 gündür.
    İnanca göre, 78'in katlarını içeren "Dresden Tabloları" Mars'la ilgili bazı değişmeyen sayıları içerir ki, bilindiği gibi sinodik yıl 780 gündür. "Paris Codex"de çıngıraklı yılan, kaplumbağa ve akrep bulunmaktadır. Mayalar da Pleyad (Yedi Kandilli Süreyya) Takımyıldızı'nı "çıngıraklı yılan", Gemini Takımyıldızı'nı "kaplumbağa" olarak isimlendirmişlerdi. Benzer şekilde Akrep Takımyıldızı'nın Eski Mısır, Eski Yunan ve Eski Babil'deki adı da aynı idi. Bu şekilde Mayalar'ın sembolik yıldız haritasını, en azından bazı yıldız ve takımyıldız isimlerinin dünyanın çok uzak başka yörelerindeki kültürler tarafından da kullanılmış olduğunu görüyoruz.
    Mayalar'ın Copan kolu, ay takvimini 29.53020 gün olarak hesaplamışlardı. Bu rakam Palenk astronomlarınca, çok küçük bir küsur farkıyla 29.53086 gün olarak hesaplanmış durumdadır. Günümüz en modern hesaplarına göre aynı rakam 29.53059'dur.
    Guatemala, Santa Lucia Cotzumahualpa'daki El Castillo'nun Stele'si, 1956'da Paris'te yapılan Uluslararası Amerikanists Kongresi'ne kadar çözülmemiş "Maya şifresi" niteliğini saklamıştır. Zira ancak bu kongrede British Museum'dan C. A. Burland onun, Venüs tutulması olduğunu açıklamış ve kanıtlamıştı. Adı geçen Maya belgesine göre, söz konusu olay (M.S.) 25 Kasım 416'da olmuştu.
    Maya kronolojisi, Ay takviminden çok Güneş takvimine göre oluşturulmuştu. Fakat böyle bir kronoloji oluştururlarken, Ay'ın ve Venüs'ün devirlerini de hesaba katmaktan geri kalmamışlardı. Aslında Mayalar'ın bir değil, üç takvimleri bulunuyordu. Bunlardan ilki (haab) 18 ay 20 gün ile 5 terminal gününden olmak üzere, 365 günden oluşuyordu. İkinci takvim (tzolkin) 260 günden oluşur ve "kutsal" olarak addedilirdi. Üçüncüsü ise, çok uzun dönemli bir takvimdi ve Mayalar'ın tarih sahnesine çıkışı olan M.Ö. 3113 yılından başlatılıyordu.
    Mayalar'ın uzun zaman dilimleri de bulunuyordu: Örneğin "katun". Bir "katun" 7200 günden oluşan 20 yıllık bir dönemdi. Bundan ayrı olarak 52 yıllık bir zaman dilimleri daha vardı ki, inançlarına göre her 52 yılın sonunda her şey yenilenmek zorundaydı. Görülüyor ki, Maya takvimi birbirinden müstakil "dönen üç tekerlek"ten oluşuyordu, ama bunlar birbirine içten bağlantılı olarak kabul ediliyordu. Bu üç devirli takvimin rahip astronomlara göre pratik kullanım alanları bulunuyordu. Örneğin, rahip astronomlar bu takvimlere dayanarak çiftçilere ne zaman ekim-biçim yapabileceklerini, hatta yağacak yağmurları söyleyebiliyorlardı. Hatta uzun yolculuklara çıkmadan önce bu rahiplerden bilgi alınabiliyordu.
    Her Maya vatandaşı adeta zamanın obsesyonu altında bulunuyor ve onun devri olduğuna inanıyordu. Evrenin birtakım yaradılış ve yıkılış devrelerinden geçtiğine inanıyorlardı. Onlara göre, 5200 yıl (13 baktuns) uzunluğundaki her zaman dilimi sonunda, muhakkak korkunç bir kaos meydana gelirdi. Maya takviminin ilk yılı M.Ö. 3113'de başlamış olup, M. S. 2011'de sona erecektir.
    Nasa bilim adamlarından matematikçi Maurice Chatelain'in "Our Ancestors Came From Outer Space" (Atalarımız Dış Uzaydan Geldiler) isimli eserinde yazdıklarına bakılırsa, Mayalar Uranüs ve Neptün'den haberdar idiler. Bununla ilgili olarak unutmayalım ki, eski uygarlıklardan (Yunan, Çin, Mısır, Babil) hiçbirisi, bu iki gezegenden söz etmemişlerdir ve biri 1781, öteki 1846 yılında keşfedilmiştir. Bu iki gezegen hakkında herhangi bir şeyin söylenebilmesi için teleskop gibi bir optik cihaz gereklidir. Zira, Uranüs'ün çıplak gözle görülebilmesi için, çok özel ve nadir gözlem şartlarında güçlü gözlerle bakılması gerekir. Neptün'ün ise optik cihazsız, dünya gözüyle görülmesine olanak yoktur.
    Takvimlerini dakik tutabilmek için, Mayalar iyi astronomlar olmak ya da yetiştirmek zorundaydılar. Kültürel bir varlık olarak Mayalar 3700 yıl dayanmışlardır. Bu uzun dönem içinde Maya astronomisi yavaş yavaş da olsa, devamlı bir yükseklik göstermiştir. Eğer, şimdilik yaygın olarak tahmin edildiği gibi, onların optik cihazlarının bulunmadığını var saymaya devam edersek, takvimlerindeki bu dakiklik modern bilim için bir muamma olmaya devam edecektir.
    Copan, Honduras'da bir altar (mihrap ya da kurban taşı) üzerinde bulunan bir resimde 16 rahip - astronomdan oluşan bir kurul görülmektedir. Bu astronomlar masanın kenarlarına dörder dörder oturmuş vaziyettedir. Bu, M.S. 765'de yapılmış bir astronomi kongresinin (Güneş tutulmaları ve Maya takvimiyle ilgili olmak üzere) anıtsal hatırasıdır.
    Bilindiği gibi, astronomik gözlemler için sessizlik ve elverişli bir gözlem evi gereklidir. Örneğin, kulesi olan bir yapı ya da olduğu gibi bir gözlem evi (observatory). Bu husula ilgili olarak, gerek astronomların, gerekse antropologların fikir birliği içinde bulundukları bir yapı vardır: Yukatan, Chitchen Itza'daki bir platform üzerine kurulmuş iki kubbeden oluşan Maya Gözlem Evi. Bu kubbelerden birinin içinde spiral bir merdiven bulunur. Bu spiral merdivenle kubbenin içindeki daha küçük bir gözlem evine çıkılır. Ortasında dikine bir şaft vardır. Duvarlardaki üç delikten Maya astronomları gözlemlerini sürdürüyorlardı.

    Ancient Skies, Mart-Nisan 1987’den
    Çeviren: Selman Gerçeksever


    alıntıdır



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi orinmicek -- 11 Haziran 2007; 13:05:35 >




  • @bilan az benim yazılarımı okursan bilmediğim veya duydugum sözlerde sanırım miş mış heralde gibi kelimeler kullanırım. kulaktan duyma dedikodu uydurma şeylerle geçirecek vaktim yok. nerden biliyorsun kulaktan duyma oldugunu

    eger inanıyorsan kuranı aç
    inanmıyorsan senin sorunun
    o zaman gelde eski mezarlara bakalım
    senin dediğin gibi değil
    yani tek mezar değil
    komple büyük. hepsi büyük mezarlar.
    sadece bir mesar değil
    yol çalışmalarında tarihi mezarlık tarihi ören bulundu bizim burda
    2000 kadar iskelet uygun yere taşındı
    2-2,5 metre idi kemikler
    onu bırak londradaki müzedeki firevun mumyalarına bak
    nette fotolarıda var



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi telefonumabak -- 11 Haziran 2007; 13:17:20 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: vezir

    madem ilgilenmeye başladınız bir iki link vereyim ,araştırmaya devam ediniz , göreceksiniz ki anlatılanlar tamamen mit veya efsane değil.Ancak bize düşen bunlara bakıp uçuk hikaye uyduran kişileri ayıklamak olmalıdır.


    http://www.timstouse.com/EarthHistory/Lemuria/japanpyramids.htm


    lemurya coğrafik tahmini yeri ve dünya tarihi

    http://www.timstouse.com/EarthHistory/lemuria.htm

    quote:

    Orjinalden alıntı: *METT*

    Bi arkadaş pasifik okyanusun dibinde uygarlıkla ilgili bişeyler söylemiş.

    Gerçekden merak etmeye başladım konu süper teşekkürler.Ben böyle bi olanağın olabileceğine inanıyorum yani günümüzden önceki zamanlarda teknoloji şu andakinden daha ileri düzeydeydi diye düşünüyorum.Ve şu okyanus dibine hiç inilmemiş mi böyle bi belgesel felan yokmu bunu başaramamışlar mı daha ? Suyun altında burda tartışılan düşünülen kalıntılar olabilir mi acaba.Fikirlerin ve düşüncelerin dewamının gelmesi dileğiyle.Çok ilgimi çekti bu konu.Saygılar..




    Teşekkürler...




  • quote:

    Orjinalden alıntı: mehmetbilen

    ''Tanrıların arabaları'' diye bir kitap okumuştum türkçe okunuşuyle (erik vandaniken) isimli bir araştırmacı yazarın kitabı.Bunda cevabı olmayan bazı resimlere figurlere nesnelere yer veriyor.Bu nesne yada figürler anlaşılacağı üzere bir kaç bin yıllık.....Mesela paslanmayan demirden bir lahit var ,hatırlamıyorum ama bir kaç bin yıllık olmasına rağmen paslanmamış ve makine gibi bişi ile şekil de verilmiş.İnsanaoğlu demirin paslanmaması için gereken uygulamayı yakın zamanda bulabilmiştir.......



    evet arkadaşlar o kitabı bende okudum.Maya imparatorluğu kalıntılarında (Meksika),dağlarda yukarı doğru bir camlaşma olduğunu bulmuşlar.Aynı zamanda hiçbiryere gitmeyen Maya yolu diye adlandırılan ama yukardan tam bir havaalanı şeklinde görünen bir kalıntı var sizce bunlar tesadüf mü?Veya güneşin ısısı bir kayayı eriticek kadar sıcakmı?(dünya için geçerli) bunların sonucunda dünya dışında başka canlıların olduğu sonucu çıkar.Sadece başka canlıların ziyaret etmesi bile teknolojinin kalıntıları olacağına denk gelir.polemiğe gerek yok bugünü yaşayın kalın sağnıcakla




  • Tevrat Hezekiel bölümü, üstün teknolojileri anlatıyor olabilir. Bana Tanrıdan değil de sanki dünyaya iniş yapan bir araçtan ve içinden çıkan astronotdan bahsediyor gibi geldi. Okuyun,

    Otuzuncu yılda, dördüncü ayın beşinci günü Kevar Irmağı kıyısında sürgünde yaşayanlar arasındayken gökler açıldı, Tanrı'dan gelen görümler gördüm.
    Kral Yehoyakin'in sürgünlüğünün beşinci yılında, ayın beşinci günü,
    Kildan ülkesinde, Kevar Irmağı kıyısında RAB Buzi oğlu Kâhin Hezekiel'e seslendi. RAB'bin eli orada onun üzerindeydi.
    Kuzeyden esen kasırganın göz alıcı bir ışıkla çevrelenmiş, ateş saçan büyük bir bulutla geldiğini gördüm. Ateşin ortası ışıldayan madeni andırıyordu.
    En ortasında insana benzer dört canlı yaratık duruyordu;
    her birinin dört yüzü, dört kanadı vardı.
    Bacakları dimdikti, ayakları buzağı ayağına benziyor ve cilalı tunç gibi parlıyordu.
    Dört yanlarında, kanatların altında insan elleri vardı. Dördünün de yüzleri, kanatları vardı.
    Kanatları birbirine değerek dosdoğru ilerliyor, ilerlerken sağa sola dönmüyordu.
    Her yaratığın dört yüzü vardı: Önde dördünün yüzü insan yüzüne, sağda dördünün aslan yüzüne, solda dördünün öküz yüzüne, arkada dördünün kartal yüzüne benzer bir yüzü vardı.
    Yüzleri böyleydi. Kanatları yukarıya doğru açılmıştı. Her yaratığın iki kanadı yanda öbür yaratıkların kanadına değiyor, iki kanatla da bedenlerini örtüyordu.
    Her biri dosdoğru ilerliyordu. Ruhları onları nereye yönlendirirse, sağa sola sapmadan oraya gidiyorlardı.
    Canlı yaratıkların görünüşü yanan ateş közleri ya da meşale gibiydi. Ateş yaratıkların ortasında hareket ediyordu; ışık saçıyor ve içinden şimşekler çakıyordu.
    Yaratıklar şimşek çakar gibi hızla ileri geri gidip geliyorlardı.
    Bu dört yüzlü yaratıklara bakarken, her birinin yanında, yere değen bir tekerlek gördüm.
    Tekerleklerin görünüşü ve yapısı şöyleydi: Sarı yakut gibi parlıyorlardı ve dördü de birbirine benziyordu. Görünüşleri ve yapılışları iç içe girmiş bir tekerlek gibiydi.
    Hareket edince yaratıkların baktıkları dört yönden birine doğru sağa sola sapmadan ilerliyordu.
    Tekerleklerin kenarı yüksek ve korkunçtu; hepsi çepeçevre gözlerle doluydu.
    Canlı yaratıklar hareket edince, yanlarındaki tekerlekler de hareket ediyordu; yaratıklar yerden yükseldikçe, tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu.
    Ruhları onları nereye yönlendirirse oraya gidiyorlardı. Tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi.
    Yaratıklar hareket ettiğinde onlar da hareket ediyor, yaratıklar durduğunda onlar da duruyor, yaratıklar yerden yükseldiğinde onlar da yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi.
    Kubbeye benzer, billur gibi parlak ve korkunç bir şey canlı yaratıkların başları üzerine yayılmıştı.
    Kubbenin altında kanatlarının biri öbürünün kanatlarına doğru açılmıştı. Her birinin bedenini örten başka iki kanadı vardı.
    Yaratıklar hareket edince, kanatlarının çıkardığı sesi duydum. Gürül gürül akan suların çağıltısını, Her Şeye Gücü Yeten'in sesini, bir ordunun gürültüsünü ansıtıyordu. Durunca kanatlarını indiriyorlardı.
    Kanatları inik dururken, başları üzerindeki kubbeden bir ses duyuldu.
    Başları üzerindeki kubbenin üstünde laciverttaşından yapılmış tahta benzer bir nesne vardı. Yüksekte, tahtı andıran nesnede insana benzer biri oturuyordu.
    Gördüm ki, beli andıran kısmının yukarısı içi ateş dolu maden gibi ışıldıyordu, belden aşağısı ateşe benziyordu ve çevresi göz alıcı bir ışıkla kuşatılmıştı.
    Görünüşü yağmurlu bir gün bulutların arasında oluşan gökkuşağına benziyordu. Öyleydi çevresini saran parlaklık. RAB'bin görkemini andıran olayın görünüşü böyleydi. Görünce, yüzüstü yere yığıldım, birinin konuştuğunu duydum.
    Bana, "Ey insanoğlu, ayağa kalk, seninle konuşacağım" dedi.
    O benimle konuşur konuşmaz Ruh içime girdi, beni ayaklarımın üzerinde durdurdu; benimle konuşanı duydum.
    Bana, "Ey insanoğlu, seni İsrail halkına, bana başkaldıran o asi ulusa gönderiyorum" dedi, "Onlar ve ataları bugüne kadar bana karşı geldiler.
    Bu halk dikbaşlı ve inatçıdır. Seni onlara gönderiyorum. Onlara, 'Egemen RAB şöyle diyor diyeceksin.
    Bu asi halk seni ister dinlesin, ister dinlemesin, yine de aralarında bir peygamber olduğunu bilecektir.
    Sen, ey insanoğlu, onlardan ve sözlerinden korkma! Çevrende çalılar, dikenler olsa, akrepler arasında yaşasan bile korkma. Asi bir halk olsalar bile, onların söyleyeceklerinden korkma, onlar yüzünden yılgınlığa düşme.
    Seni ister dinlesinler, ister dinlemesinler, onlara sözlerimi söyleyeceksin. Çünkü onlar asi bir halktır.
    Sen, ey insanoğlu, sana söyleyeceğimi dinle! Bu başkaldıran halk gibi asi olma! Ağzını aç, sana vereceğimi ye!"
    Baktım, bana doğru uzanmış bir el gördüm; içinde tomar halinde bir kitap vardı.
    Tomarı önümde açtı, her iki yanı da yazılıydı. Orada ağıtlar, iniltiler, figanlar yazılıydı.
    Bana, "Ey insanoğlu, sana verileni ye. Bu tomarı yedikten sonra git, İsrail halkına seslen" dedi.
    Böylece ağzımı açtım, yemem için tomarı bana verdi.
    Bana, "Ey insanoğlu, sana verdiğim tomarı ye, mideni onunla doldur" dedi. Bunun üzerine tomarı yedim. Bal gibi tatlı geldi bana.
    Sonra şöyle dedi: "Ey insanoğlu, İsrail halkına git, onlara sözlerimi ilet.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Dellci -- 12 Haziran 2007; 7:56:42 >




  • ben de kutsal kitaplarda geçtiği söylenen yaş ile ilgili bazı alıntılar yaparak konuya dikkat çekeyim.

    Tekvin-5

    3/ Ve Adem yüzotuz yaşında, kendi benzeyişinde, suretine göre bir oğulun babası oldu; ve onun adını Şit koydu, 4/ Ve Şit'in babası olduktan sonra, Adem'in günleri sekizyüz yıl oldu. 5/ Ve Adem'in yaşadığı bütün günler dokuzyüzotuz yıl oldu; ve öldü. 6/ Ve Şit yüzbeş yaşında, Enos'un babası oldu; 8/ ve Şit'in bütün günleri dokuzyüzoniki yıl oldu; ve öldü. 9/ Enos doksan yaşında Kenan'ın babası oldu, 11/ Enos'un bütün günleri dokuzyüzbeş yıl oldu; ve öldü. 12/ Ve Kenan yetmiş yaşında Mahalalel'in babası oldu, 14/ ve Kenan'ın bütün günleri dokuzyüzon yıl oldu; ve öldü. 15/ Mahalalel altmışbeş yaşında Yared'in babası oldu, 17/ ve Mahalalel'in bütün günleri sekizyüzdoksanbeş yıl oldu; ve öldü. 18/ Ve Yared yüzaltmışiki yaşında Hanok'un babası oldu, 20/ ve Yared'in bütün günleri dokuzyüzaltmışiki yıl oldu; ve öldü. 21/ Ve Hanok altmışbeş yaşında Metuşellah'ın babası oldu, 23/ ve Hanok'un bütün günleri ücyüzaltmışbeş yıl oldu. 25/ Ve Metuşellah yüzseksenyedi yaşında Lamek'in babası oldu, 27/ ve Metuşellah'ın bütün günleri dokuzyüzaltmışdokuz yıl oldu; ve öldü. 28/ Ve Lamek yüzsekseniki yaşında bir oğulun babası oldu; 29/ ve: işimizden Rabbin lanet ettiği topraktan olan ellerimizin zahmetinden, bu bizi teselli edecek, diyerek onun ismini Nuh koydu. 31/ ve Lamek'in bütün günleri yediyüzyetmişyedi yıl oldu; ve öldü. 32/ Ve Nuh beşyüz yaşında idi; ve Sam'ın, Ham'ın ve Yafet'in babası oldu.

    Tekvin-9

    28/ Ve Nuh tufandan sonra üçyüzelli yıl yaşadi. 29/ Ve Nuh'un bütün günleri dokuzyüzelli yıldı; ve öldü.

    (Not: yukarıda söz edilen muhteremler, sadece Ayet'lerde belirtilen çocuklara sahip olmamışlardır. Aralarda atlanan Ayet'lerde, isim ve sayı verilmeden bir çok kız ve erkek çocuğun da olduğu söylenmektedir.)

    Tevrat'da Nuh'un oğullarından Ham ve Yafet hakkında cok fazla ayrıntı yok, fakat Sam hakkında ayrıntı bulunmakta. (Tufandan iki yıl sonra Sam'ın oğlu Arpakşad doğuyor. Arpakşad doğduktan sonra Sam, beşyüzyıl daha yaşıyor. Tufan'da kaç yaşındaydı bilmiyoruz, dolayısıyla kaç yaşında öldüğünü de bilemiyoruz..) Sam mevzusu baygınlık verecek kadar çok isim içermektedir. İslam dünyası için de önem taşıyan Abram (İbrahim) ve Lut, Sam'ın soyundan gelmektedir
    --------
    Alıntıdır




  • veizr kardeş yukarda neden ebeden duyma bilgiler diyen arkadaşa belge mahiyetinde olmuş teşekkürederim
  •  Dünya eskiden daha üstün teknolojiler görmüş olabilir mi?


    Turgut Gürsan

    Bilge Karınca Yayınları
  • quote:

    Orjinalden alıntı: bilan

    quote:

    Orjinalden alıntı: telefonumabak

    abi canım 800 yıl yaşayan insanlar olmadı hiç
    hatta kuran felan da yalan
    hatta 2,5 metrelik mezarlar aslında 4 kişi gömülüyorduda o yüzden 2,5metre idi. veya adamların büyük mesar yatırma fantazeileri vardı . sırf geniş uzun mezar için öldükten sonra adamın vucudunu uzatıyorlardı
    hatta londradaki firavununda böyle uzatmışlar.
    mısırfdaki mumyalarda aslında tek insan değil. 2-3 insanı birleştirip mumya yapmıuşlar.
    ya bi get ya


    Bir insanın 800 yıl yaşaması olanaksızdır

    ayrıca mezar boylarının büyük olmasının bir sürü sebebi vardır ve bu sebebler coğrafi bölgelere göre değişir. Tabi genelde daha heybetli görünmesi içindir. Tıbkı Osmanlı döneminde kapıların, göstermelk zırhların dev boyutlarda yapılması gibi. Karşı tarafa göz dağı vermek ve heybetli görünmek için.

    Ha hiç mi 2.50 boyunda insan yoktu?* Tabi ki vardı. Çeşitli hastalıklar sonucu, bozukluklar sonucu insan boyu o kadar uzayabilir ama hadi bir kasaba, yada bir şehir dolusu Dev insanın kemiklerini vs...lerini gösteren bir kanıt bulun. Olanaksız... İnsanlar geçmiş yıllarda daha ufak tefek, tıknazdı ve ömürleri kısaydı.

    Kulaktan dolma, dedelerden, ninelerden duyulan sözlerle hareket etmek hoş değil tabi...



    Haklısınız 1000 yıldan aşağısı kurtarmaz. Allah(c.c.) müslümanlara hayırlı uzun ömür versin.




  • dünyanın geçmişini uygarlıkarı teknolojisini merak edenlerin tam olmasada en azından bir fikir edinebilecekleri 12.gezegen yada 2012:Marduk'la randevu kitaplarını okumasını tavsiye ederim
  • amin yasika amin.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: sintflut

    dünyanın geçmişini uygarlıkarı teknolojisini merak edenlerin tam olmasada en azından bir fikir edinebilecekleri 12.gezegen yada 2012:Marduk'la randevu kitaplarını okumasını tavsiye ederim


    evet uzak tarihe baslangic icin gercekten cok ilginc bir kitap olduguna inaniyorum, gercekten cok iyi arastirma yapmis burak eldem, pek cok konuya atgozlugu ile yaklsamamak gerektigini hissettiriyor, konuyla ilgilenmeye basladiginizda da zaten arkasi geliyor,, kendi adima gecmiste dunyada ustun teknolojiye ( bildigimiz anlamda olmayabilir) taniklik edildigine inaniyorum.. bunu bugun ku sartlarda ispatlayamiyor olusumuz olmadigi anlamina gelmez , bence bunun iki uc sebebi var, 1 cisi ve en onemlisi kadim ve ezoterik kayitlarin bugun gizli tutulmasi ( gosterilen en iyi ornek vatikan kutuphaneleri-hic birsekilde sayili ve SECILMIS insanlarin haricinde ulasilamayan dunyanin en iyi korundugu iddia edilen yeri) nedirki bu bilgiler insan ogluna verilmiyor yada verilemiyor?? dogrulugundan emin degilim ama soylentilere gore papa olmak dahi kutuphanelerin kapilarini sonuna kadar acmiyor ( papaligin ortacag avrupasindan bu yana - papalik ve ozellikle fransiz krallari ile olan yakinliklarindan dolayi - politiklestigi ve kadim kayitlarin politik amaclarla kullanilamayacak kadar gizli/guclu oldugu netteki spekulasyonlar arasinda), 2.si elimizdeki teknolojik donanimin yetersizligi : bugun arkeoloji nin inebildigi derinlik yerkabuguna oranlanirsa incecik bir zar halinde , 100binlerce yil oncesinden hatta milyon yillar oncesinden soz ettigimizi unutmadan dusunmeli bence bunu , 6 milyarlik dunya varliginin ilk 3 milyar yilini saymaz isek kalan 3 milyar yilin sadece son 5000 yilinda teknolojiyi gelistirdik bugunku noktaya getirdik demek yanlis olabilir... unutulmamaliki 3 milyar icinde bugun deniz olan yerler kara karalar ise denizdi ve bu sirkulasyon tahminlere gore en az 2 defa gerceklesti ,,arkeoloji bugun okyanus diplerinde 100 metre derinlige varan kazilar yapabilse bulunabilecek pek cok sey oldugunu tahmin ediyorum,,, birakin deniz diplerini uygun calisma sartlarinda dahi 20 m. nin altina cok zor inilebildigini okumustum.. o gozumuzde buyuttugumuz teknoloji pek cok alanda okadarda acizki birakin daha eskiye gitmeyi 5000 yil onceki takvimi yada yapilarin sirlarini cozemiyor ( yukaridaki cevaplarda piramitlerin yapimi ile ilgili detaylari okudumda yazan arkadaslar sunu soylemek isterim uzun yillardan beri yaklasik 12 yildir ezoterik kayitlarla ilgileniyorum, ister istemez piramitler ve benzeri konular zaman zaman karsiniza cikiyor, birakin bir kenari 230m yuksekligi 150m olan bir yapinin kenarlarina kum yikarak 70 tonluk taslari tasimayi ve bunu yaparken enlem ve boylam larin dunyanin su kara kutlesini esit olarak bolebilmeyi hangi teknoloji ve bilgi ile bugunku kral odasi olarak bilinen 1/3 luk yukseltideki noktanin bir enerji merkezi olacagini biliyorlardi? teleskobun tarihcesi 7000 yil oncesine kadar gidiyormuyduki varligi bizim neslimiz tarafindan 50-60 yil oncesine dayanan gezegenleri butun yorunge sapmalariyla kil tabletlere kaziyabilmislerdi?)
    bir diger konu bilinen yapida insanin varligi neandental olarak 80bin yil hadi daha iyi tahminle homo erectusun ortaya cikisi 120 bin yil oncesine dayanirken insanligin gelisimi son 5000 yila teknolojinin gelisimi ise son 300 yila dayaniyor. ondan oncesine ait bir iz bulamiyoruz en azindan bize oyle soyleniyor.. ama bu bize 20 bin 30 bin yillik buluntularin ( ornegin bagdat muzesinde sergilenen ve ampul oldugu iddia edilen kalit) nasil olupta yapildigini aciklamiyor, kendi payima yeryuzunun milyar yillar icersinde cok fazla seye tanik olduguna inaniyorum,,bunlarin bir kismi kalintilarla belki ulasti, ama kesfedilmeyi bekliyor...
    dunyanin gecmiste ustun teknoloji ile tanistigini anlatabilmek acisindan bir diger guzel ornek bugun guney amerika ve mezopotamyada karsimiza cikan magara resimleri; ilkel insan hangi hayal gucuyle havada ucan makina resimleri cizebildiki? nasil bir hayal gucu birbirinden son derece uzak yerlerde farkli insanlara ilham verdi? , piramit duvarlarinda dahi helikopter benzeri havada asili cisimlerin kayitlari mevcut..

    bu noktada su denilebilinir,, yakin gecmisin ilkel insani teknolojik olarak bir hicti ve 115000 yil boyle yasadi ama 5000 yil kadar once aniden birsey oldu 120 bin yilda yapamadiklarini bir nesillik bir zaman dilimi icinde gerceklestirdi.. konu spekulasyona aciktir,, buna uzaylilar da diyebilirsiniz ( ki bunu demek ayip degildir - acik goruslu olabileceginizin bir gostergesidir) , zaman yolculuguda diyebilisiniz hatta konuyu dinsel bir cizgiye bile oturtturabilirsiniz, bu tamamen sizin kisisel egitiminiz ve kulturunuz le baglantili bir hikayedir,
    ama gecmiste teknolojik ve kulturel bir devinim yasandigini yadsiyamazsiniz. unutulmamalidirki 5000 yil once gunes sistemini haritalayanlarda bizlerdik, 300 yil once dunya gunesin etrafinda donuyor diyenleri yakanlar da...

    ayrica boyle bir konuda teknolojinin bildik gorunumu'de yukarida deginidigim gibi bizi yaniltabilir, diyalektik olarak teknoloji cok genis acilimiyla enerjiyi yonetme ve degistirmek olarak yorumlanirsa izi kalmamis toplumlarin bizden daha ustun olup olmadiklarini anlamak iyice zorlasabilir.. Soyleki; 1000-2000 yil oncesi bir makara/pranga duzenegi kullanmak bir teknolojik devrim olarak kabul edilebilinir bugun vinc kullaniyor olmak dar acidan bakildiginda teknolojide gelinen son noktada olabilir, ama ya kadim irklar olarak tasvir edilen bir kac yuzbin yil once yasadigi iddia edilen toplumlar bunlarin hicbirine ihtiyac duymadan sadece "ses kuvveti/kudreti" kullanarak bu isleri yapabildilerse teknolojik olarak kim daha iyidir. ustune ustluk bunun icin kullanilan araclar binlerce yillar sonraki nesillere kalamayacak kadar kucukse nasil ispatlayabilirsiniz?

    bu gun birileri belcika/isvicre topraklarinin 20m altinda milyarlarca dolarlara malolan tunellerde atomlari carpistirabilerek teknolojinin son noktasini zorlayip evrenin olusumunu - kucuk bing bang'i - arastirirken belirsizlik ilkesi sonucu olusabilecek buyuk bir patlama ile bugun yeryuzunden topluca yok olursak ve 6 milyar yil sonra yine birileri ekranin karsisina gecmis bu satirleri yazarsa eskiden yuksek teknoloji yoktur diyebilme olasiligi (dikkat sadece olasiligi diyorum) herhalde yoktur
    saygilar




  • Bence bundan binlerce yıl önce yaşayan insanlar tahmin ettiğimizden daha yetenekli ve yaratıcı olabilirler ama günümüz teknolojilerine yaklaştıklarını hatta kimlerine göre daha üsütün olduklarını sanmıyorum. Düşünsenize bu söylediğimiz zaman günümüzden en fazla 80 bin yıl öncesi. Ne olduda insanlar bu medeniyeti günümüze ulaştıramadılar ? Büyük bir felaket oludu ve herşey yerle bir oludu, olabilir ama o medeniyeti yaratan insan hala yaşıyor sahip olduğu esas medeniyet beyninin içinde ve kurmuş olduğu medeniyeti kısa bir sürede tekrar kurabilir. Kuramasa bile bu bilgi ve birikimlerini ileriki kuşaklara rahatlıkla aktarabilirler di. Onlara engel olan neydi. Toptan bütün insan nesli yok olmadı ya !



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi harina -- 16 Haziran 2007; 22:51:58 >
  • Eski insanların daha uzun boylu ve ömürlü olmalarının önünde genetik bir engel yoktu.
    Hemen de inkâr etmek yanlış...
  • O zaman da yaşayan insanların dev olduklarını farz edelim ne değişecek iri oldukları için mi ileri bir medeniyeti yakaladılar yoksa zeki ve birikimleri oldukları için mi ? Günümüz insanı sahip olduklarını korumak hatta daha fazlasını yakalamak için başka gezegenlerde hayat için elverişli yerler arıyor, neden o zamanki günümüze göre gelişmiş medeniyet bunu yapmadı ?
  • 
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.