Şimdi Ara

- Ekonomik KRİZ kime KRİZ? - (11. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
869
Cevap
6
Favori
28.697
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 910111213
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Dünya için kriz % 5 in üstündeki işsizliktir. Bizde zaten bu rakamın hiç altına inilemediği için bizde sürekli kriz vardır. Ekonomisinin yarısı kayıtdışı olan bir ülke için rakamlardan ekonomik ölçümlerden bahsetmek zaten abestir. Kuyumcu terazisi ile zerzevat tartılmaz.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: lehrer35

    Dünya için kriz % 5 in üstündeki işsizliktir. Bizde zaten bu rakamın hiç altına inilemediği için bizde sürekli kriz vardır. Ekonomisinin yarısı kayıtdışı olan bir ülke için rakamlardan ekonomik ölçümlerden bahsetmek zaten abestir. Kuyumcu terazisi ile zerzevat tartılmaz.





    bunu bilmiyordum acıkcası
    dediğin gibi biz anadan doğma kriz evledıyız
  • quote:

    Babacan'ın öngördüğü rakamlar şöyle:

    Büyüme: 2009'da eksi yüzde 6, 2010'da yüzde 3.5, 2011'de yüzde 4, 2012'de yüzde 5

    İşsizlik: 2009'da yüzde 14.8, 2010'da yüzde 14.6, 2011'de yüzde 14.2, 2012'de yüzde 13.3


    Orta vadeli programda işsizliğe yönelik hiçbir şey yok. 2012'de %13.3 işsizlik demek, krizin etkileri 3 seneye yayılacak demek en az. Hani teğet geçecekti noldu? 2001 krizinde işsizlik %11'i gördü en çok. Ayrıca kriz 3-4 sene sürmedi.

    Umursamazlık yüzünden batırdılar ekonomiyi. Hani uyaranlar felaket tellalıydı. Şimdi neden suskun başbakan. Ekrana çıkıp, teğet geçecek diye bizi teselli etse ya.

    Genç nesile çok yazık oldu. 3-4 sene kayıp yıl Türkiye için. Adam okulu bitirecek sonra yıllarca iş arayacak.




  • SSCB dağıldığında eğitimli Rus kadınları magandaların seks oyuncağı olmuş, aşağılamak için yapılan Nataşa tanımlaması olgu haline gelmiş, türkülerimize bile girmişti. Şimdi o olgu Türk kadını için geçerli hale geliyor. Kimileri hala "kriz, kime kriz?" bayağılıyla suçu görmezden gelmeye/gelinmesini sağlamaya çabalasa da saf gerçek bu. Hiç bir laik iktidarın başaramadığı ahlaksızlaştırmsayı başarmak dinci iktidara nasip oldu.

    quote:

    Türban açılımı, kara çarşaf açılımı, Alevi açılımı, Kürt açılımı, demokrasi açılımı...

    Hepsi palavra...

    İşsizlikten, yoksulluktan, çaresizlikten, ekonomik krizden bunalan bazı vatandaşlarımız, “açılım”ların en dramatik olanını hayata geçirmek zorunda kaldı.

    Açılmayı bırakın, “soyunma” dönemi başladı!

    Ülkemizdeki yüz binlerce hayat kadınına şu son birkaç yılda yeni yüz binler eklendi.

    Sadece “vesika” almak için kuyrukta bekleyenlerin sayısı 60 bine ulaştı.

    REFERANS Gazetesi’nde bir süre önce yayınlanan habere göre, halen 120 hayat kadının çalıştığı İstanbul Zürafa Sokak’taki 18 eve çalışmak için başvuran hayat kadınlarının sayısı bile 6 bini geçti...

    ***

    Kadın yoksul, kadın çaresiz, kadın işsiz...

    Evinin nafakası kesilince... Bir de bıçak kemiğe dayanınca, tek seçenek kalıyor önünde:

    Para karşılığı seks köleliği yapmak...

    Ne evliliğin ne namusun ne de sadakatin önemi kalıyor o saatten sonra.

    Hatta bazıları, “kocalarının izniyle ve onların nezaretinde” yapıyorlar bu işi!

    Tıpkı dün Bursa’da bir otomobilin arka koltuğunda, 19 yaşındaki gençle fuhuş yaparken yakalanan 28 yaşındaki Melek Ş. gibi!

    37 yaşındaki kocası Ayhan Ş. ön koltukta oturuyor ve karısı hastalık kapmasın diye erkeklere prezervatif veriyor...

    Hiçbir erkeğin kendisine yediremeyeceği bu alçaklığın nedenini de, kendilerini yakalayan polislere şöyle açıklıyor:

    “5 yaşındaki otistik oğlumuzun tedavisi için başka çaremiz kalmamıştı...”

    ***

    Dini ve ahlâki değerlerin pohpohlandığı bir dönemde, fuhşun bu kadar yaygınlaşması, feleğin attığı tokattır!

    Ne ilginçtir ki bu tokat, kızların üniversiteye baş örtüsüyle girmelerini savunan sözde demokratların umurlarında bile değil.

    Diyelim ki kızlarımızın “devlet zoruyla” başlarını açmak zorunda kalması, yürek acıtıcı...

    İyi de... Yüz binlerce kadınımızın “hayat zoruyla” soyunmasının, vücutlarını satmak zorunda kalmasının hiç mi önemi yok?

    Gerçek bir “sosyal devlet”, vatandaşlarının ekonomik nedenle bu hale düşmesine seyirci kalır mı?

    Kocaların, karılarını satacak kadar alçalmasına, onursuzlaşmasına neden olur mu?

    ***

    Hani birileri, her fırsatta tabuları yıkmaktan söz ediyor ya...

    Asıl tabu bu!

    Ekonomisi çöken, işsizlik oranı artan her ülkede tırmanan bu insanlık ayıbı, ne kadar görmezden gelmeye çalışsak da en büyük “toplumsal tabu”muzdur...

    Gelin konuşmaktan, yazmaktan, tartışmaktan çekinmeyelim.

    Başlarını örtenlerin özgürlüğünü savunurken, ekonomik nedenlerle vücutlarını satmak zorunda kalanların, insan olmaktan kaynaklanan haklarını atlamayalım!


    Mustafa MUTLU-Vatan





  • quote:

    Orijinalden alıntı: Dellci


    quote:

    Orijinalden alıntı: NovariX
    Sn. Dellci;

    Aynı cümleleri -gerekli cevaplar rakamlarla yukarıda verilmesine rağmen- ısıtıp ısıtıp dillendiriyorsunuz. Iktisat üzerine sizinle daha fazla tartışmanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. Selamlar.

    İşin garibi sizden herhangi bir rakam görmüş değiliz... Hangi verilerle neyi cürüttünüz de böyle konuşuyorsunuz, ortada hiçbirşey yok...
    Konuyu açıp okuyorum, yok... Ama hala "rakamlar cevaplar" deyip duruyorsunuz
    Her neyse...
    Madem böyle bir karara vardınız,


    bu forumda nice adamlar gördümde senin gibisini cidden görmedim!
    arkadaşım, yukarıda onlarca kişi onlarca rakam paylaştı! iktisattan zerre bile anlayan hiç kimse bu rakamların olumlu tek bir noktasını bile sunamazken sen hala burada iktidar holiganlığı için debeleniyorsun! ekonomimiz çok iyi modunda geziyorsun ortalıkta! sonrada rakam göremedik diyorsun! sayfalarca rakam var, hangisini göremedin..? matematikmi bilmiyorsun onu anlamıyorum!!




  • Sayın lehrer35, konuyu yine siyasete çekmişsiniz. Daha doğrusu propagandaya...
    Şikayet etsem "yobazlar sildirdi" olur, moderatörler suçlu olur
    Kültür-Bilim forumunun kuralları 1001 kere hatırlatıldı ama hala siz kural tanımazlıkta ısrarcısınız...
    Ben ne söylesem boşuna...

    Sayın NovariX, kullandığınız kelimelere dikkat edin. Birşey demedikçe "Holigan" deyip duruyorsunuz, iyice terbiyesizliği ele aldınız. Ayrıca üslubunuza da çekidüzen vermenizi öneririm. Ben size nasıl hitap ediyorsam, sizde bana öyle hitap etmek durumundasınız. Ne demek "nice adamlar gördümde senin gibisini cidden görmedim" ? Tahammül edemiyorsanız, susarsınız. Dolaylı yoldan hakaretler ederek boyunuzu ve yaşınızı aşmayın sakın. Her ne olursa olsun, benim hakkımda konuşamazsınız. Konuyla ilgili yazarsanız iyi olur.



    quote:

    Orijinalden alıntı: Nicotinell

    quote:

    Babacan'ın öngördüğü rakamlar şöyle:

    Büyüme: 2009'da eksi yüzde 6, 2010'da yüzde 3.5, 2011'de yüzde 4, 2012'de yüzde 5

    İşsizlik: 2009'da yüzde 14.8, 2010'da yüzde 14.6, 2011'de yüzde 14.2, 2012'de yüzde 13.3


    Orta vadeli programda işsizliğe yönelik hiçbir şey yok. 2012'de %13.3 işsizlik demek, krizin etkileri 3 seneye yayılacak demek en az. Hani teğet geçecekti noldu? 2001 krizinde işsizlik %11'i gördü en çok. Ayrıca kriz 3-4 sene sürmedi.

    Umursamazlık yüzünden batırdılar ekonomiyi. Hani uyaranlar felaket tellalıydı. Şimdi neden suskun başbakan. Ekrana çıkıp, teğet geçecek diye bizi teselli etse ya.

    Genç nesile çok yazık oldu. 3-4 sene kayıp yıl Türkiye için. Adam okulu bitirecek sonra yıllarca iş arayacak.




    Sayın Nicotinell, Türkiye'de çalışma çağında olan 50milyon insan var ve her sene yaklaşık 1milyon yeni insan çalışma çağına giriyor.
    Mevcut işsizleri bir kenera bırakın, her sene 1 milyon yeni iş yaratılmadığı takdirde işsizlik artacaktır. Bu ortada.
    Umarım bunun farkındasınızdır.

    Türkiye'nin imkanları ortada.
    Her sene çalışma çağına gelen 1 milyon yeni insana Türkiye nasıl iş yaratabilir?
    Bu kadar iş yaratmak kolay mı? Mümkün değil... Kaldı ki herşeyi devletten bekleyen bir yapı var Türkiye'de. Millet işsizlik deyince hemen devlete yükleniyor iş iş diye. Halbuki kronik işsizliğin temelde yatan ana sebebi devlettir. Devletçilik politikalarının günümüze kadar uygulanarak özel teşebbüsün ezilmesi, arz talep dengesizliği altında rekabet ortamının zamanında yeşermeyişi ve dolayısıyle tarım dışı alanların nüfusa oranla yeterince gelişememesidir.




  • Anladığım kadarı ile meclistekilerde krizde ki, bakın nasıl yasa çıkarmışlar;
    "milletvekilleri 15 yıl geriye doğru sigorta prim borçlanması yapabilecekler." 2008 de yasalaştı.daha ne kıyaklar var.....
    bize yok.
    şimdi söyleyin bakalım bizi yönetenler ülkeyi krizden çıkarır mı!
    rakamlar,göstergeler,indi çıktı aldı sattı muhabbetleri...
    siyasete çeker gibi oldu ama ne yapalım, bizim araç böyle ,giderken hafiften siyasete çekiyor..
    birgün gösterecem bakalım bir ustaya...
    one minute adında bir usta varmış, çok iyi biliyormuş bu işleri...
  • Demek yüzbinlerce kadınımızın fahişe belgesi almak için sırada beklemesi ekonomik değilde siyasi mesele öyle mi?
    Ne diyordu başbakan? Sevsinler sizi Gidinin şark kurnazları...
  • Dellci, iyi güzel diyorsun da, nüfus artışı yeni bir olay değil, eskiden de artıyordu. Ama bu kadar yüksek işsizlik oranları görülmemişti. 2001 krizinde bile en fazla %11'e tırmanmıştı.

    Başbakan teğet geçecek demeseydi, sallamasaydı krizi, bu derece göçmeyecekti ekonomi. Şimdi 3 senelik bir kabus bekliyor memleketi ve krizden en son çıkan ülke de biz olacağız büyük ihtimalle.

    Hükümeti sürekli aklayıp paklıyorsun, objektif değilsin. Sırf hükümet dinci diye bunu yapıyorsun.

    Bu işsizlik oranları ile bu hükümet uzun yaşamaz, buraya yazıyorum. Önceki hükümet de işsizlik yüzünden çöktü. 2013'e kadar işsizlik devam edecek.
  • Arkadaşlar burada kimimiz hükümeti savunuyor kimimiz ise suçluyor benim merak ettiğim konu ise hükümet neyi eksik yaptı?
    Yani şunu yapabilirdi ama yapmadı dediğiniz şeyler nelerdir?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nicotinell

    Dellci, iyi güzel diyorsun da, nüfus artışı yeni bir olay değil, eskiden de artıyordu. A


    Sayın Nicotinell, herşeyi bir bütün içinde değerlendiremiyorsunuz.
    Ben nüfusun artışını "üremek" anlamında kullanmıyorum. "İş arayan insan sayısı" olarak söylüyorum. Yani çalışma çağına giren insanlar arasında iş arayanlardan bahsediyorum. 50 milyon insan çalışma çağındadır. İstihdam aşağı yukarı 20milyon dersek, geri kalan 30milyon kişiye işsiz mi demeliyiz yani?... İşsiz derken iş arayıp bulamayanlar kastedilir. Bakınız 2001 yılında halkın %5'i üniversite mezunu iken 2007 yılında bu oran %11,2 olmuştur. 2010 yılına giriyoruz, kim bilir bu oran kaça yükseldi... Artan genç nüfusu bir kenara bırakırsak, sadece rakam olarak alırsak %6,2 gibi bir fark söz konusu.. Bu hızlı artış, genç nüfusun hızla üniversite mezunu olduğunu ve bir kısmının işsizler hanesine yazıldığını gösterir. Bu hızlı artış, işsizlikte de dramatik bir artışa potansiyel yaratmıştır.

    quote:

    Başbakan teğet geçecek demeseydi, sallamasaydı krizi, bu derece göçmeyecekti ekonomi. Şimdi 3 senelik bir kabus bekliyor memleketi ve krizden en son çıkan ülke de biz olacağız büyük ihtimalle.

    Bu işsizlik oranları ile bu hükümet uzun yaşamaz, buraya yazıyorum. Önceki hükümet de işsizlik yüzünden çöktü. 2013'e kadar işsizlik devam edecek.


    Bu konuyu geçen haftalarda Yiğit Bulut açıklamıştı. Bakın ne yazmış :

    "GEÇEN hafta içinde Habertürk'te "detaylı ve ilginç" anket sonuçları gördünüz... Derin analize girmeden dahi fark edilen net bir sonuç var: AK Parti oy kaybetmiyor. Oysa genel eğilim; "açılım" sürecinin AK Parti'yi eriteceği yönünde.
    Bu noktada soralım: "Sonuca ulaşamamış bir demokratik açılım süreci" ortada kalıp netleşmediği sürece herkesi rahatsız ederken, nasıl oluyor da AK Parti oy kaybetmiyor?
    Soruya cevap ararken izninizle biraz geriye gitmek ve 1946'dan itibaren sorgulamak istiyorum...
    Sevgili dostlar, Türkiye'de 1946 sonrası dönemi sorgularsanız, özellikle 1994-2001 arasına bakarsanız, şunu net olarak görebilirsiniz: Siyasi tablodaki "büyük paradigma kaymaları" ekonomik tabanlı gelişmeler sonrası ortaya çıkıyor.
    Çok iddialı ama olaylar ve ekonomik değişimleri grafik üzerinde koyunca "her şey tam oturuyor"! İnanmayacaksınız ama buna askeri müdahaleler de dahil.
    Biraz daha açayım ve örneklerle yakın dönemden devam edeyim.
    1999 yılında, 57'nci hükümeti oluşturan 3 parti, Türkiye'ye "gündem olarak" tam hâkimdi ve iki ana dinamik, Türk kamuoyuna sunulmuştu: Avrupa Birliği üyeliği ve IMF ile yeni anlaşma... Ortam "toz pembeydi"! 1999'un 6'ncı ayından 2000 yılının Ocak ayına kadar tabiri caizse "bu gaz ile" Türk sermaye ve para piyasaları tam olarak coştu. 2000 yılı Ocak ayında borsada "o güne kadar görülmemiş tarihi zirve test edilirken, dolar kuru da kontrol edilen yapı içinde yoluna devam etti". Ortam hiç bozulmadı. Algılama gerçeklerden koptu ve "büyüyen sorunlar, bozulan makro veriler" asla algılanmadı.
    Peki "ekonomik ve arkasından siyasi" sorunlar ne zaman başladı?
    Tam tarih söylemek gerekirse; 2000 yılının 18 Ocak sabahı başladı ve 2001 Şubat ayına kadar sermaye piyasası "aldığının" tamamını geri verdiği gibi "makro ekonomik göstergeler de tek tek dip yapmaya başladı". Olumlu algılama çöktü, gerçek "görülmeye" başlandı.

    * * *

    Sevgili dostlar, burası çok önemli! 2000 yılı Ocak ayında anketlerde yüzde 55 üzerinde çıkan 57'nci hükümeti oluşturan partilerin desteği, sadece 13 ay içinde, "daha dolar kuru dahi patlamadan", toplamda yüzde 20'nin altına düştü. 2001 Şubat ayından itibaren 3 Kasım seçimlerine kadar da 3 partinin oyları, baraj altında kalacakları şekilde düşmeye devam etti. Bozulma başlayıp algılama çökene, insanların "ekonomi denklemi içindeki" yerleri sallanana kadar "oy kaybetmeyen hatta kazanan" partiler, o kadar süratli eridiler ki, bu düşüş tarihe geçti! Sonuç çok açık ve netti: Türkiye'nin en büyük 3 partisi, "13 aylık bir finansal dalga içinde boğulup gittiler".
    Bu noktada diyeceksiniz ki; AK Parti'nin düşmeyen oyları, Habertürk anketi ve bu "tespitleri" nasıl bağlayacağız?
    Bence bağlamaya bile gerek yok. Her şey çok açık ve net: Ekonomi 2001 ölçüsünde bozulmadıkça, ne açılım, ne sel, AK Parti'ye "ciddi bir oy kaybettirmez"! Bu noktada şunu soracaksınız: Ekonomik kriz "yeterli" değil mi? Dünya piyasaları 2007 Kasım ayında bozulmaya başladı, 2008 Kasım-Aralık döneminden itibaren dipten dönüş başlamıştı... Türkiye, finansal sonuçlar olarak bundan da kısa bir sürede "toparlandı". Oysa 2000'de başlayan bozulma sadece 13 ay sürdü, geri dönüşü 2003 sonrasında başladı ve neredeyse 4 yıl sürdü!
    Sonuç: Ekonomi kalıcı ve uzun süreli "kırılma" süreci içine düşmedikçe; siyasi "paradigma" kaymaz. "Açılım" risklidir ama kısa sürede asla "ekonomik temel çöküşler" kadar oy dağılımını değiştirmez, değiştiremez!
    Son söz: AK Parti'nin "oyları, açılıma rağmen" neden düşmüyor diyenlere, yukarıdaki analizi sunabilirim."

    Yiğit Bulut



    quote:

    Sırf hükümet dinci diye bunu yapıyorsun.

    Hükümet dinciyse bende mi dinci oluyorum?
    Hükümeti dinci olarak görüyorsunuz diyelim. Benim dinle, dincilikle alakamı nasıl kurdunuz? Bir açıklayın da bende bileyim...
    Bu yaptığınız kulp takmadır, iftira atmaktır, "kendi çapınızda" çamur atmaktır. Ayıp ediyorsunuz.
    Bilip bilmeden, beni tanımadan konuşuyorsunuz işte...
    Büyük yanılgı içerisindesiniz, en azından bunu bilin, başka birşey diyemem..




  • ekonomide beklentiler ile gerçekleri ayıran şey , sayıları ve ekonomiyi bir bütün olarak görmektir. Bunun içinde stokların ekonomiyi nasıl etkileyebileceğni gösteren bir yazı veriyorum. umarım sabit kalan bakış açımızı bir nemze olsun bazılarımız için değiştirebilir.

    Makro durum notları

    The New York Times 16 Eylül 2009




    Nobel Ödüllü ekonomi yazarı Paul Krugman, The New York Times gazetesinde yayınlanan yazısında, San Francisco Merkez Bankası’nın başkanı Janet Yellen’in Amerikan ekonomisinin iyileşme süreci hakkındaki çıkarımlarına katıldığını belirtirken resesyonun muhtemelen gerçekleşmiş olan teknik sonu ile tatmin edici performansa benzer herhangi bir durumun arasında büyük bir fark olduğunun altını çizdi.


    Krugman makalesinde şu ifadeleri kullandı:

    “İlk olarak ne kadar derin bir kuyuda olduğumuza bakalım. Üretim farkı hesaplamalarının detaylarına girmek yerine (Econbrowser’da Menzie Chinn bunu oldukça iyi yapıyor), en basit hesaplamaları sunmama izin verin:

    Resesyonun başlamasından itibaren gerçekte sahip olduğumuz gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) ile ekonominin normal seyrinde büyümeye devam etmesi halinde (1999’dan 2007’ye) elde edilebilecek GSYH rakamlarının karşılaştırması. Bu şuna benziyor: ”

    haberin tamamı için tıklayınızhttp://www.hurriyet.com.tr/ekonet/12494022.asp?gid=303

    Bu grafiğe bakıldığında ABD’nin şu anda olması gereken yerin yaklaşık yüzde 8 altında olduğunu bunun da yılda 1 trilyon doların oldukça üzerinde bir üretim kaybına (ve elbette yüksek işsizlik rakamına) denk geldiğini ifade eden Krugman, GSYH artsa bile bu açığı kapatana kadar bu kayıplarn süreceğini ifade etti


    TRAJEDİ SÜRÜYOR

    “Şu ana kadar boşluğun kapandığına dair herhangi bir veri ya da kanıt olmadığını düşünürsek, yaşadığımız trajedinin sürdüğünü söyleyebiliriz” diyen Krugman sözlerine, “Bu da önümüzde bir gerileme olmadığı başka bir deyişle iki dipli resesyon olduğu anlamına gelmektedir” diyerek devam etti.

    Yazar toplumda iki dipli resesyonla ilgili kaygıları tuhaf görme eğilimi olduğunu belirtip, “şu an içinde bulunduğumuz krizi tahmin edip endişelerini ifade edenlere de aynı şekilde davranıldığını” sözlerine ekledi. Bu endişenin temelsiz olmadığını ifade eden Krugman, nedenlerden birinin mali teşviklerle sağlanan iyileşmenin etkisini birkaç çeyrek içinde kaybetmesi olduğunu belirtti. Yazar bir diğer nedenin de Yellen’in işaret ettiği gibi, şu an kaydedilen ekonomik yükselişin büyük ölçüde stoklara bağlı olduğunun ve bunun bir defa mahsus olan bir durum olduğunu ifade etti.
    Krugman yasına şöyle devam etti:

    Stoklara bağlı yükselişin ne kadar büyük olabileceğini görmek için uzaklara bakmaya gerek yok. Aşağıdaki şekil, 2001 resesyonunun öncesini, durgunluk dönemini ve sonrasını; stok değişiminin üretim üzerindeki etkisiyle veriyor.

    2001’in üçüncü çeyreğinden 2002’nin birinci çeyreğine kadar stoklara bağlı bir yükselişin yaşandığını ama sonrasında 2002’inin ilerleyen dönemlerinde neredeyse daralmaya neden olacak bir tablo çizdiğini görüyoruz. Bu tam bir iki dipli, W şeklinde, bir resesyon değildi ama buna yakındı.”

    Akılcı bir siyaset ve siyaset ortamında, bütün bunların etkilerinin oldukça açıkça anlaşılacağını öne süren Krugman, daha fazla teşvike ihtiyaç duyulduğunu belirtti. Bu teşviklerin ulusal borcu arttıracağını ama bunun yıllık trilyonlarca dolar zarara neden olan üretim açığının kapatılmasına değip değmeyeceğini sorgulayan yazar, değeceğini ifade ederek sözlerine son verdi.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vezir -- 29 Eylül 2009; 11:16:39 >




  • Krizden önce biz neymişiz öyle? Dünyayı üretmişiz heralde. Meğer ne kadar büyük stoklarımız birikmiş...

    Ben iyileşmenin stoklara bağlı olduğunu düşünmüyorum. Bu ülke aylardır stoklarla mı dönüyor? Dünya stoklarla mı dönüyor?
    Türkiye'de stoktaki her çeşit mal, ötv indiriminin ilk günlerinde erimiş ve artan taleple birlikte üretim yeniden başlamıştır.

    Bakınız Nissan Türkiye Genel Müdür Yardımcısı İlkim Sancaktaroğlu ne demiş:
    "Bu ay başında ÖTV indirimine yetişmesi için Nissan Avrupa'ya özel olarak 4 günde 900 adet Qashqai ürettirdik. Araçlar gemideyken hemen hemen hepsini sattık."

    Türkiye'de 1 ayda 900 adet Nissan aracın satılması ve bunların stok araç olmayışı, "stokların erimesi" teorisiyle çelişiyor.
    Dünyada herhangi bir yerde veya Türkiye'de üretim yapan diğer otomotiv fabrikaları da aynen Nissan gibi araç üretip satıyor. Mesela Türkiye'de Ağustos ayına kadar 530bin yeni araç üretilmiş.
    Bu açıdan bakıldığında iyileşmeyi, stokların eriyişine bağlı geçici bir süreç olarak görmek doğru olmaz. Üretim azalmış olmasına rağmen hala çok büyük. Artarak devam edecektir.
    İlerleyen zamanlarda çöküşe odaklanmış sabit fikirlerin değişeceğini hepimiz göreceğiz.




  • Nobel Ödüllü ekonomi yazarı Paul Krugman, The New York Times gazetesinde yayınlanan yazısında,

    referans alınan kişilerin kıyaslamaları reddetmek ne derece doğru bir yorum olacağı tartışmalı. Adam sadece otomobile bakaraksöylememiş herhalde , gerisi kendimizi kandırmaktan başka şey olmaz.

    hatorlatmakta fayda var nissan türkiyede üretilen bir araç değildir. Sonuç olarak ne yapılmışsa avrupadaki stok tüketilmiş demek ki , buda Krugmanı doğruluyor .

    neyse sedece otomobil söz konsu değil çünkğübüyüme daha farklı bir konu birçok kalem ve veriye bakılıyor. W şekli gereğince bir büyüme sonrası tekrar düşüş beklenmeli , böyle öngörülüyor.
    W ikinci bacağının birinciden daha derin olup olmaması tamamen hükümetin ekonomi ile ilgili alacağı orta süreli kararları içeriyor.

    quote:

    bunun bir defa mahsus olan bir durum olduğunu ifade etti.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vezir -- 30 Eylül 2009; 16:13:15 >




  • Türkiye yıllardır zincirleme bir reaksiyonun içinde ve aynı reaksiyonu yaşayıp duruyoruz.Böyle boş boş işlerle yada D.gaz da olduğu gibi bakkal mantığıyla bir yere varamayız ; neymiş Türk halkı nasıl olsa %80 zam itelenmiş D.gaz ı alır diye alınmamış gazın parasını ödemeye söz veren ultra süper inanılmaz bürokratlarımız olduğu sürece arada bir 2.7 milyar usd yakmadığımız gazın parasını öderiz.

    Krizin ana sebebi halkın alım gücünün yok denecek seviyeye gelmesi.Hani şu ünlü rekramlardaki gibi 1 sakız al ekonomi yürüsün :) evet mantık bu ama halka sakız alacak parayı vermessen bu sistem çalışmaz öyleyse
    Krizden çıkmak için ilk yapılması gereken iş halkın gelirini yükseltmek peki nasıl ?

    1929-1930 krizinde abd nin yaptığının aynısını yaparak.Uçuk , fazlasıyla radikal ama en etkili yöntem.Devlet bir gece oturacak sabahada şu açıklamayı yapacak 01.11.2009 tarihinden itibaren asgari ücret 1.500. tl işverenin işçi çıkarması 1 yıl boyunca yasak bundan sonra alınacak gelir vergisi oranı % 10. Bu düşüncenin etraflarını sizler artık doldurun bu olmaz ise krizden mırizden bu kafaya sahip bürokratlarla asla çıkamayız.

    Zaten hep aynı oyuna getiriliyoruz birisi geliyor halk onu seviyor kurtarıcı diye adama sarılıyor sonrası malum 1970 den bu yana Ecevit , Demirel , Özal , Çiller , Erdoğan hepside aynı mantıkla iş yürüttüler ve hepside Türkiyeyi rezil ettiler.İşin ilginç yanı bu gelenler minumum 10 yıl iktidarda kalıyor zaten o 10 yıl içinde de ya yaşlanıp çekiliyorlar, ya C.başkanı oluyorlar yırtıyorlar :))

    Hayırlısı.




  • quote:

    bu krizin nüfusla alakalı oldugunu dusunuyorum

    şimdi bir ailede 2 çocuk olsa maksımum bunların ıs bulması daha kolay olur
    ama 5+ olursa hangısı ıs bulsun

    yanlıs mıyım ?


    Ne yalan söyleyeyim, dünyanın her yerinde elinde mühür olan, düğmeye basma yetkisi olan herkes bu krizin bir yapısal kriz olduğunu, bunun da dünya genelinde topyekün bir savaş olmadan çözülemeyeceğini biliyor.. Hatta buna hazırlanıyor..

    http://www.marketwatch.com/story/wwiii-population-wars-a-12-bomb-equation-2009-09-29

    Senin dediğin örnek de bu yapısal bir bozukluğa örnektir, ve maalesef çözümü acıdır..

    İş yaratamıyorsan, işsizleri yoket..

    Başka çözüm yok..

    ABD'de istihdam verileri hala azalıyor.. Yön aşağı..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi hazardousmen -- 3 Ekim 2009; 1:23:42 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    Nobel Ödüllü ekonomi yazarı Paul Krugman, The New York Times gazetesinde yayınlanan yazısında,

    referans alınan kişilerin kıyaslamaları reddetmek ne derece doğru bir yorum olacağı tartışmalı. Adam sadece otomobile bakaraksöylememiş herhalde , gerisi kendimizi kandırmaktan başka şey olmaz.

    hatorlatmakta fayda var nissan türkiyede üretilen bir araç değildir. Sonuç olarak ne yapılmışsa avrupadaki stok tüketilmiş demek ki , buda Krugmanı doğruluyor .

    neyse sedece otomobil söz konsu değil çünkğübüyüme daha farklı bir konu birçok kalem ve veriye bakılıyor. W şekli gereğince bir büyüme sonrası tekrar düşüş beklenmeli , böyle öngörülüyor.
    W ikinci bacağının birinciden daha derin olup olmaması tamamen hükümetin ekonomi ile ilgili alacağı orta süreli kararları içeriyor.

    quote:

    bunun bir defa mahsus olan bir durum olduğunu ifade etti.






    Sayın @vezir affınıza sığınarak:) Ekonomi hakkında yargılarınızı esefle okuyorum. Öncelikle siz bir otorite misiniz? Otorite olsanız bile böyle yargılarda bulunamazsınız...

    Krugman kim? Onun öngörülerinin doğruluğu nedir?

    Afedersiniz ama ekonomiyi çözen insan tüm insanlığı esir alır. Eğer ben ekonomiyi çözseydim. 1 TL yi 10 sene de 1.000.000.000.000 TL yapardım :) Ekonomi; öngörüleri şaşırtmakta birebirdir. hele hele yargıları yalanlamakta ondan daha iyi bi alan bulamazsınız.

    Ekonomik alanda mikro ve makro yargılar boş anlamlar ifade eder. Kelin ilacı olsa başına sürer...

    Bu arada "W" olacağı öngörüsü yine muallaktır. Sanki doğruymuş gibi söylemek kendinizi olduğu kadar insanları da yanıltır.

    Saygılarımla,



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Massaimassai -- 3 Ekim 2009; 3:04:55 >




  • quote:

    Sayın @vezir affınıza sığınarak:) Ekonomi hakkında yargılarınızı esefle okuyorum. Öncelikle siz bir otorite misiniz? Otorite olsanız bile böyle yargılarda bulunamazsınız...


    otorite olan ben değil Krugman dır . Kabul etmiyorsanız sizin için sadece bir kayıp sayılır .

    Kendisi ile ilgili artı veya eksi düşünceleri olanlar olabilir ama tanımayanlar için kimdir diye sormadan önce araştırma yapmalarını öneririm.
    quote:


    Krugman kim? Onun öngörülerinin doğruluğu nedir?

    önerilerinin doğruluğu veya yanlışlığını zaan gösterecektir. Öngürüyü sizler veya bizler yapabiliyorsak kendisinin kendi konusunda öngörü yapsına diyecek birşeyinizin olmaması gerekir diye düşünüyorum ama sanırım sizin hayalinizde başka gerçekleri barındırıyor.

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Paul_Krugman

    http://web.mit.edu/krugman/www/

    http://en.wikipedia.org/wiki/Paul_Krugman

    sanırım linkle okunursa! kim olduğu anlaşılacaktır.




  • quote:

    Bu arada "W" olacağı öngörüsü yine muallaktır. Sanki doğruymuş gibi söylemek kendinizi olduğu kadar insanları da yanıltır.


    bunu söyleyenlere e mail ile iletin o zaman,çünkü yazmaya devam ediyorlar ben sadece link verdim.

    http://yenisafak.com.tr/Ekonomi/Default.aspx?t=23.07.2009&i=200261

    Harvard Üniversitesi ekonomi profesörü Martin Feldstein: “ABD ekonomisi ikinci çeyrekte pozitif büyüme kaydetse bile,
    çift dip tehlikesi sürüyor”.
    kaynak :http://www.vakifbank.com.tr/dokumanlar/earastirma/HG27Temmuz-03_Agustos_2009.pdf

    Çift dip tehlikesine dikkat!
    Ekonominin krizden çıktıktan bir müddet sonra tekrar krize girmesi olarak tanımlanan çift dipli resesyona ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Roubini, “Böyle bir risk genişlemeci politikalardan ne zaman geri adım atılacağıyla ilgili bir konu. Faiz oranlarının yükseltilmesinde erken davranılması halinde ekonomik toparlanma zora girer. Geç kalınması halinde ise varlık fiyatlarında aşırı şişme ve enflasyon riskini beraberinde getirir” diye konuştu.
    ABD ekonomisi kaynaklı talep daralmasının Asya ekonomileri tarafindan telafi edilmesinin pek mümkün olmadığını belirtti. Roubini, “Eğer, ABD ile Avrupa Birliği’ndeki toparlanma zayıf kalırsa Çin, Hindistan ve diğer yükselen ekonomilerin tüketim düzeylerindeki yükseliş, ABD ve AB’deki zayıf büyümenin getireceği talep daralmasını yalnızca kısmen telafi edebilecektir. 2008’de ABD’nin tüketim hacmi yaklaşık 10 trliyon dolardı. Çin’in tüketim hacmi ise bu miktarın yüzde 15’ine yakın, 1.3-1.5 trilyon dolar civarındaydı. Buna Hindistan’ın Rusya’nın, Brezilya’nın ve bazı diğer öneli yükselen piyasaların tüketimleri eklendiğinde bile toplam içi tüketim 5 trilyon dolara ulaşmıyor. Bu da gösteriyor ki, küresel talebin dengelenmesi zamana yayılacak ve yapısal reformların gerçekleştirilmesi zorunla hale gelecek. ”

    kaynak:

    http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=957454&Date=04.10.2009&CategoryID=101




  • quote:

    Orijinalden alıntı: vezir

    quote:

    Bu arada "W" olacağı öngörüsü yine muallaktır. Sanki doğruymuş gibi söylemek kendinizi olduğu kadar insanları da yanıltır.


    bunu söyleyenlere e mail ile iletin o zaman,çünkü yazmaya devam ediyorlar ben sadece link verdim.

    http://yenisafak.com.tr/Ekonomi/Default.aspx?t=23.07.2009&i=200261

    Harvard Üniversitesi ekonomi profesörü Martin Feldstein: “ABD ekonomisi ikinci çeyrekte pozitif büyüme kaydetse bile,
    çift dip tehlikesi sürüyor”.
    kaynak :http://www.vakifbank.com.tr/dokumanlar/earastirma/HG27Temmuz-03_Agustos_2009.pdf

    Çift dip tehlikesine dikkat!
    Ekonominin krizden çıktıktan bir müddet sonra tekrar krize girmesi olarak tanımlanan çift dipli resesyona ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Roubini, “Böyle bir risk genişlemeci politikalardan ne zaman geri adım atılacağıyla ilgili bir konu. Faiz oranlarının yükseltilmesinde erken davranılması halinde ekonomik toparlanma zora girer. Geç kalınması halinde ise varlık fiyatlarında aşırı şişme ve enflasyon riskini beraberinde getirir” diye konuştu.
    ABD ekonomisi kaynaklı talep daralmasının Asya ekonomileri tarafindan telafi edilmesinin pek mümkün olmadığını belirtti. Roubini, “Eğer, ABD ile Avrupa Birliği’ndeki toparlanma zayıf kalırsa Çin, Hindistan ve diğer yükselen ekonomilerin tüketim düzeylerindeki yükseliş, ABD ve AB’deki zayıf büyümenin getireceği talep daralmasını yalnızca kısmen telafi edebilecektir. 2008’de ABD’nin tüketim hacmi yaklaşık 10 trliyon dolardı. Çin’in tüketim hacmi ise bu miktarın yüzde 15’ine yakın, 1.3-1.5 trilyon dolar civarındaydı. Buna Hindistan’ın Rusya’nın, Brezilya’nın ve bazı diğer öneli yükselen piyasaların tüketimleri eklendiğinde bile toplam içi tüketim 5 trilyon dolara ulaşmıyor. Bu da gösteriyor ki, küresel talebin dengelenmesi zamana yayılacak ve yapısal reformların gerçekleştirilmesi zorunla hale gelecek. ”

    kaynak:

    http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=957454&Date=04.10.2009&CategoryID=101



    Krizi önceden bilerek ün kazanan ekonomist Nouriel Roubini, Financial Times'a yazdığı yazıda, ekonomik krizin bir çift dip ve 'W şeklinde' resesyon oluşturması riskinin artmakta olduğunu söyledi


    Roubini yazısında, politika belirleyicilerin ince bir çizgide yürümeleri ve ekonomik toparlanmanın altının oyulmasını engelleyecek bir yol bularak aşırı likiditeyi çekmeleri gerektiğini vurguladı.
    Roubini yüksek bütçe açıklarının sürdürülmesi halinde, tahvil faizlerinin ve borçlanma faizlerinin yükselebileceğiin ve stagflasyona
    yol açabileceğini de belirtti. Roubini, ikili dibe yol açabilecek bir diğer endişe nedeni olarak ise petrol, enerji ve gıda fiyatlarının
    ekonomik temellerin haklı gösterdiğinden daha hızlı artmakta olmasını işaret ederek fiyatların aşırı likidite ve spekülatif talep ile daha yukarı gidebileceklerini ifade etti.
    Roubini'ye göre, spekülasyonun petrolü 100 doların üzerine çıkarması durumunda dünya başka bir daralma şokunu kaldıramaz.
    Küresel ekonominin yılın ikinci yarısında dibi göreceğini ve ABD ile batı Avrupa ekonomilerinin birkaç yıl boyunca trendin altında büyüme
    yaşayacağını düşünen Roubini, Çin, Fransa, Almanya, Avustralya ve Japonya'da iyileşme
    başlamasına karşın ABD, İngiltere ve bazı Avrupa ülkelerindeki resesyonun yılsonundan önce resmen sona ermeyeceğini dile getirdi.
    Roubini, artan işsizlik, ciddi biçimde zarar görmüş küresel finansal sistem ve zayıf şirket karlılıklarının iyileşmenin neden V şeklinde
    olmayacağının nedenleri arasında yer aldığını belirtti.




  • 
Sayfa: önceki 910111213
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.