Şimdi Ara

EKONOMİMİZİ KORUMA BİLİNCİYLE, REKABET EDEBİLMELERİ ÖNŞARTIYLA YERLİ ÜRETİM MODELLERİ TERCİH EDELİM (4. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
88
Cevap
1
Favori
8.292
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Aşağıda Star Gazetesi ekonomi bölümünden yaptığım bir alıntı var, haber bugün çıkmış.
    Öyle ya da böyle 1 Milyar Euroluk yatırım yapacak başka bir sektör var mı? Defalarca söyledik bu sektöre yapılan harcamalar yatırım harcamalarıdır diye. Yatırım öyle sıcak para tabir edilen şey gibi elinizden hoop diye uçmayan elle tutulur, gözle görülür bir şeydir. Bu sanayi ekonominin ve ihracatin lokomotif sektörüdür.Ayrıca şu unutulmamalıdır ki sizin ülkenize her ne kadar coğrafi özellikleri ya da ucuz ve kaliteli iş gücü sayesinde geliyor olursa olsunlar bu firmaların iç pazardaki satışların belli bir büyüklüğe ulaşmadığı ülkelere fabrika kurmakta tedirgin oldukları bir gerçektir.
    Sadece otomotiv değil her sektörde mümkün olduğunca yerli malını tercih etmeliyiz.
    Pandır: 3 milyar $ ihracat hedefliyoruz

    LANCIA Delta’nın, İstanbul tanıtımında konuşan Tofaş CEO’su Ali Pandır ‘Geçen sene 1.5 milyar dolar olan ihracatımızı bu sene ikiye katlayarak, 3 milyar dolar seviyesine çıkarmayı planlıyoruz’ dedi. Pandır, özellikle son 3 yıldır gerçekleştirilen Tofaş’ın yeniden yapılanma hamlesinde yatırımların 1 milyar Euro’yu aştığını belirtti. Lancia CEO’su Olivier François de bugün Lancia’nın dünya çapındaki tanıtımının İtalya’da yapılacağını ancak ondan önce Türkiye’de tanıtıldığını söyledi. François, Lancia’nın, Delta modelini burada bulundurabilmek için ‘taklalar attığını’ ifade ederek, Başkonsolos Massimo Rustico’nun bunu kendisinden özellikle istediğini kaydetti. Eylül ayındaki Türkiye tanıtımından önce özel bir ön gösterimle tanıtılan Lancia Delta’nın ön sipariş yoluyla satışına başlanacak. Lancia Delta’nın gelecek eylül ayında Türkiye yollarına çıkması planlanıyor. EKONOMİ SERVİSİ




  •  EKONOMİMİZİ KORUMA BİLİNCİYLE, REKABET EDEBİLMELERİ ÖNŞARTIYLA YERLİ ÜRETİM MODELLERİ TERCİH EDELİM

    Biliyorsunuz biz yerli malı haftasından seneler önce vazgeçmiştik, şimdi ise tarımımız perişan.
    Bush'u Amerikan malları haftasını ilan ederken çekilmiş fotoğrafı görüyorsunuz.
    Kürsünün önünde ise ihracat, Amerikan işçisinin yararınadır yazıyormuş.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi İlkerA. -- 4 Haziran 2008; 18:35:38 >
  • Dün iki kez, bu konu altında genel olarak tepki gören bazı yorumlar nedeniyle, yönetim tarafından bazı yorumlar silindi. Aradan çıkartılan bazı yorumlar nedeniyle son 5-6 yorumda bir anlam kayması oluştu sanırım.

    Tüm bu kargaşa sırasında daha önceki bir yorumumda verdiğim bilgiler-rakamlar konusunda tereddüte düşen arkadaşlar olabilir.

    Yorumumda kullandığım Tofaş'ın 2007 yılı vergiden sonra net karı / satış geliri / direkt hammadde ve malzeme gideri / direkt işçilik gideri / diğer üretim giderleri / satış-pazarlama, genel yönetim gibi faaliyet giderleri / ortaklara dağıtılan tutar rakamları, daha önce de linkini vererek kaynak olarak gösterdiğimhttp://www.tofas.com.tr/Documents/tr/pdf/2007_Faaliyet_Raporu/2007_Faaliyet_Raporu.pdf adresinden incelenebilecek Tofaş 2007 Faaliyet Raporunun sırasıyla sayfa 47 / 47 / 71 / 71 / 71 / 72 / 42 sayfalarından alınmıştır. AR-GE konusunda verilen rakam, halka açık bir şirketin üst düzey yöneticisi olarak sözleri SPK ve İMKB'nca izlenen şirket CEO'sunun daha önce de linkini verdiğimhttp://www.ortadogugazetesi.net/haber.php?haber=Tofa%FE%2C+Arge%26%2339%3Bde+Rekora+Ko%FEuyor&id=4479 adresindeki habere dayanmaktadır.

    Forumda bir yorumcununhttp://www.tofas.com.tr/Documents/tr/pdf/ana_sozlesme_enson.pdf linkini verdiği Şirket Ana Sözleşmesinin 11. ve 13. maddeleri incelendiğinde görülenler:
    -Tüm hissedarların katıldığı Genel Kurul tarafından 8 kişiden oluşan Yönetim Kurulu seçiliyor, 4 üye A Grubu hissedarlarınca (Koç), 4 üye D Grubu hissedarlarınca (İtalyan Fiat) gösterilen adaylar arasından seçiliyor.
    -Yönetim Kurulu, ‘mutad işleri yönetecek’ murahhas aza için kendi üyeleri arasından, şirket yönetiminde yetkili olacak Ticaret Direktörü, Dış İlişkiler Direktörü gibi 11 yönetim pozisyonu profesyoneller arasından seçim yapıyor. Bu seçim sırasında murahhas azanın da dahil olduğu 6 pozisyona İtalyan Auto, diğer 6 pozisyona Koç Grubu aday gösteriyor. Seçimi ise Yönetim Kurulundaki şu anki yapısı ( 2007 Faaliyet Raporu Sayfa 9) ile 5 Türk-3 İtalyan üye yapıyor.
    -Bu 12 pozisyonla beraber şirket yönetiminde görev alan üst düzey 18 yöneticinin 2007 yılsonu itibariyle sadece 2 tanesi İtalyan. (Faaliyet Raporu Sayfa 41)
    -Genel Kurul, 3 Kişilik Denetim Kurulunu seçiyor, 2007-2008 döneminde 2 Türk-1 İtalyan üye. (2007 Faaliyet Raporu Sayfa 10)
    -'Murahhas aza’nın görevlerini ise Yönetim Kurulu Üyeliğine ve murahhas azanın şu anki yönetimde karşılığı olan CEO yetkilerine bizzat İtalyan ortak tarafından aday gösterilip, her iki büyük ortağın oylarıyla seçilmiş olan Ali Aydın PANDIR yürütüyor. ( 2007 Faaliyet Raporu Sayfa 9)

    Konu, gelen bazı yorumlarla bir şirketin yönetim yapısının incelenmesi şekline dönüştü. 'Ülkemizde üretim yapan firmaların tamamen yabancı olduğu, yabancı kontrolü altında olduğu' önyargısını değiştirmek açısından belki bir faydası olmuş olabilir. Diğer firmalarda ortaklık ve yönetim yapısı Tofaş'a benzeyen de, tamamı yabancı sermayeye ait olanlar da var tabiki.

    Sanırım bundan sonra konuyu firmaların yönetim yapılarından çok, genel olarak bu firmaların ekonomimize katkısı ve ülkemizde üretilen modellerin rakipleriyle rekabet edebilen kalite özellikleri eksenine taşımakta ve zaman zaman kullanılan, diğer üyeleri rahatsız eden üsluptan uzaklaştırmakta fayda var.

    Saygılarımla.




  • Uzatmayalım , artık yeter, gerginliğe son verelim lütfen...
  • Arkadaş haklı, sadece firma bazında düşünmeyin yerlilik oranı % 50-60 larda kalsa da yan sanayi üretimde de istihdam sağlanıyor.
    Benim bildiğim Bursa'da bir çok otomotiv yan sanayii firmaları var, İstanbul'da var bu firmalar oldukça kaliteli üretim yapan firmalar hatta bazıları ihracat ta yapıyor.

    Konuyu dar olarak ele almamak lazım bir arkadaş demiş ki " karlar kalsa da firma vergi kaçırıyor" kaçırsın bunu önlemek devletin teftiş kurumlarının işi.
    Siz bu otomobil firmalarında ve yan sanayide bulunan irili ufaklı firmalarda çalışan insanları düşünün. Türkiye'nin şu an ve gelecekteki en büyük problemi işsizlik arkadaşlar.
    Örneğin ayakkabı sanayiinden örnek vereyim 2001 ' 6 milyon çift ayakkabı ithal edilmiş, 2007'de tam 39 milyon çift! Gedikpaşa'daki ayakkabı atölyelerinde çalışan 150 bin insan işsiz kaldı.

    Tabiki, bunda yerli üreticilerinde payı var, zamanında bize üretip sattıkları otomobillerde biraz kalite olsaydı, yabancı oranı bu kadar artmazdı. Şu an bile o zamanların mirasını yiyen yerli üreticiler var.




  • Türk Otomotiv Tarihi'ni özetleyen güzel bir yazı buldum, meraklıların ilgisini çekebilir:

    'OTOMOTİV Sanayi Derneği ve Rahmi M. Koç Müzesi işbirliğiyle düzenlenen ‘Hayalden Gerçeğe, Türk Otomobiliyle 50 Yıl’ sergisi nedeniyle Mimar Sinan Üniversitesi Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Başkanı Prof. Önder Küçükerman tarafından hazırlanan kitapçıkta, Türk otomotiv sanayiinin yarım asırlık geçmişi şöyle anlatılıyor:

    İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye’de makine sanayi adına ilk önemli girişim Etimesgut Uçak Fabrikası’nın kurulmasıdır. Türkiye’de havacılığın ve uçak sanayiinin geliştirilmesi amacıyla Ankara’da 1941’de kurulan fabrikada, 1949 yılında 5 adet prototip üretildi. O tarihteki üretim yılda 200 adet motor olarak planlanmıştı, ancak fabrika 1952 yılına kadar sadece 30 adet motor üretebilmişti. Sonuçta fabrika o yıl kapandı.

    10 MİLYON LİRAYA FABRİKA

    Türkiye’de tarımın makineleşmesinde önemli rol oynayacak olan Türkiye Zirai Donatım Kurumu ise 1944 yılında 10 milyon lira sermaye ile kuruldu. Kurumun Ankara’daki fabrikası 1948’de Adapazarı’na taşındığında montaj yoluyla traktör üretiyordu. Önce ABD’den gelen Minneapolis Moline traktörü ile başlayan montaj, daha sonra Marshall Yardımı ile gelen Massey-Harris traktörleri ile devam etti.

    İkinci Dünya Savaşı sonrasında aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 19 ülkede kalkınma çalışması başlatıldı. Marshall Yardımı olarak bilinen bu ABD yardımı, 1948-1952 yılları arasında Türkiye’de otomotiv, traktör ve tarım araçları sanayiinin gelişmesinde etkili oldu.

    Ancak, traktörler yeterli değildi ve işte bu noktada Zirai Donatım Kurumu, Anadolu’nun binlerce yıllık at arabalarının yeniden geliştirilmesinde de önemli rol oynadı. Böylece, gelecekte Türk otomotiv endüstrisinin önemli bir merkezi olacak Adapazarı’nda ilk Ar-Ge çalışmaları daha 1949’larda başlamış oluyordu.

    1950’li yıllarda Türkiye’ye dünyadan her marka araç girmeye başlamıştı. Avrupa ve ABD’de üretilen sayıları 50’liyi bulan hemen her marka Türkiye’de satılıyordu. Ford, Krupp, Faun, Desoto, Volkswagen, Tempo-Matador, Renault ve Kaiser gibi birçok markanın otomobil, minibüs, kamyon ve kamyonetlerini yollarda görmek mümkündü.

    İstanbul bu yıllar içerisinde ithal edilen araçların yedek parçalarının satıldığı bir merkezdi. Diğer yandan, Bursa’daki eski at arabası ustalığı yeni gelişmeye başlayan otomotiv sektörüne çok yatkındı. 1950’li yıllarda İstanbul’dan getirilen kamyonetler Bursa’da minibüse dönüştürülüyordu.

    1959’da Ford Motor Company ve Koç Grubu’nun girişimiyle Otomotiv Sanayi A.Ş. (Otosan) kuruldu. Böylece, Türk otomotiv sanayi açısından ve özellikle de otomobil üretimine dönük yatırımlar için ilk adım atılmış oluyordu. Otosan 1960 yılında tamamı Türk olan çalışanlarıyla günde 4 adet Ford Consul otomobil ile 8 adet Ford Thames kamyon üretimine başlamıştı.

    İlk yerli otomobil Devrim TCDD tarafından üretildi

    Bu ortam içerisinde, Türkiye’de yerli malı otomobil üretecek bir endüstri kurulması girişimlerinin ürünü ise ilk yerli otomobil ‘Devrim’ olmuştu. Devlet Demiryolları tarafından 1961 yılında bütün parçaları yerli olarak üretilen Devrim’in tasarım ve üretim aşamaları büyük bir gizlilik içinde yürütüldü. Yeni otomobilin prototip olarak tasarlanıp üretilmesi için 25 mühendise sadece 99 gün gibi kısa bir süre verilmişti. Çünkü ilk örneğin o yılın Cumhuriyet Bayramı’na yetişmesi gerekiyordu. Sonuçta, ilk yerli otomobil olan Devrim zamanında tamamlanmıştı. Böylece, Türk otomotiv sanayiinin biraz acele de olsa ilk otomobili ortaya çıktı.

    Bu gelişmeler ışığında otomotiv sanayiinin gelişmesini destekleyen dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel 1961 yılında Chrysler şirketinin yetkilileriyle görüşmüştü. Ancak Devlet Planlama Teşkilatı, otomobili ülke için bir lüks olarak kabul ediyordu. Böylece, 1962’de yüzde 60 Amerikan sermayesiyle Chrysler Kamyonetleri İmalat ve Ticaret A.Ş. kuruldu.

    KAMYON MONTAJI BAŞLADI

    Türkiye’de 1963’te otobüs, kamyon, kamyonet ve traktör sanayiinde büyük başarılar yakalandı. BMC Ticaret ve Sanayi A.Ş. kuruldu ve İzmir’deki fabrikanın temelleri atıldı. Aynı yıl General Otomotiv Sanayi ve Ticaret A.Ş. kuruldu ve 1964’te Bedford marka kamyonların montajına başlandı. Ünver Otobüs Karoseri Sanayi A.Ş. Alman Magirus-Deutz lisansı ile otobüs montaj anlaşması imzaladı. Aynı yıl kurulan Taşıt Sanayi A.Ş. ise Mersin’de Leyland lisansıyla kamyon montajına başladı.

    Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde otomotiv sanayiinin kurulması ve gelişmesine öncelik veriliyordu. Bu amaçla 1964’te yayınlanan Montaj Sanayi Talimatı ile ithal edilecek parçaların yerli olarak üretilmesi hedefleniyordu. Ancak, 1963’te sadece 3 bin 468 aracın montaj ve parça üretimi yapılırken, sektörde çalışan sayısı yalnız 1006 kişiydi.

    10 BİN LİRA MÜKAFAT

    Bu koşullar altında çokuluslu otomotiv şirketlerinin önünde iki yol vardı: Yerli üretime başlamak yada üreticiye ortak olmak. Bu noktada Koç Grubu tarafından Sanayi Bakanlığı’na sunulan bir raporda çalışmaları İngiltere’de yapılan ve Türkiye’de ilk kez kullanılacak olan fiberglas gövdeli otomobilin Otosan tarafından üretilmesinin planlandığı belirtiliyordu.

    Bu yeni malzemenin uygun bulunmasıyla birlikte fiyatı 26 bin 800 lira olarak belirlenen otomobilin üretim hazırlıklarına başlandı. Yerli malı olan bu otomobile bir isim bulmak da kolay olmadı. Hatta bu amaçla 10 Ağustos 1966 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde yer alan bir ilanda şunlar yazıyordu: ‘Koç Grubu tarafından piyasaya çıkacak ilk Türk otomobili için en uygun isimi bulana 10 bin lira mükafat verilecek.’ Sonunda ismi ‘Anadol’ olarak belirlenen otomobilin üretimi 1966 yılının son günlerinde tamamlandı. Anadol bütünüyle yeni bir teknolojiyle üretilmişti. Özel boru ve çelik profilden sağlanan sağlam bir şasi ile ‘monoblok-fiberglas’ gövdenin birleşmesinden oluşuyordu. Büyük bir ilgiyle karşılanan Anadol’un en önemli rolü Türkiye’de ilk kez seri olarak bir otomobilin üretilmesiydi.

    1968-1973 yılları Türk otomotiv sanayi açısından önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemdi. Bu dönemde Tofaş Türk Otomobil Fabrikası A.Ş.’nin 1971’de faaliyete geçmesiydi. Böylece, ‘Murat 124’ üretilmeye başlandı ve Türkiye’de ‘aile otomobili’ kavramı ortaya çıkmış oldu. 1977’den itibaren ise ‘Fiat 131’ modeli ‘Murat 131’ adı altında üretilerek piyasa sunulacaktı. Dönemin bir başka önemli gelişmesi ise Ordu Yardımlaşma Kurumu ve Renault’un işbirliğiyle 1969 yılında Oyak Renault Otomobil Fabrikaları A.Ş.’nin Bursa’da kurulmasıydı.

    Bir vapur pamuk verip 10 otomobil alıyorduk

    19-22 Aralık 1960 tarihinde düzenlenen Makine Sanayi Kongresi sonucunda ortaya çıkan bildiride otomotiv sanayisinde gerekli tedbirlerin alınması durumunda çok yakın bir gelecekte Türk malı otomobil, kamyon, traktör ve lokomotif üretiminin sağlanabileceği belirtiliyordu.

    Bu gelişmelerle bağlantılı olarak Ankara’da 15 Mayıs 1961 tarihinde Makine Mühendisleri Odası tarafından bir Otomobil Endüstrisi Kongresi düzenlenmişti. Kongrede konuşan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel ‘Yerli otomobil yapılamaz diyenler, kara düşüncelidirler. Bir vapur dolusu pamuk verip 10 otomobil alıyoruz’ demişti.

    Bu kongrelerin bir kesim otomotiv sanayinin gerekli olduğunu belirtirken, diğer bir kesim ise otomobil üretimini lüks bularak kamyon üretiminin öncelikli olması gerektiğini öne sürüyordu.

    Türkiye üretim üssü oldu

    1990’lı yıllarda otomotiv endüstrisi hızla Türkiye’yi bir üretim merkezi haline getiren döneme girdi. Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri, sektör temsilcilerinin Ar-Ge ve tasarıma yönelmesiydi. Bu sürede ‘geri kazanım’, ‘yeniden değerlendirme’ ve ‘atık miktarının azaltılması’ gibi konulardan çalışmalar başlamıştı. Böylece, daha az yakıt tüketen, daha az gürültülü ve daha fazla geri dönüşümlü malzemeden otomobiller üretiliyordu.

    1990’da Opel Türkiye Limited Şirketi kurularak otomobil üretimine başladı. Toyota-Sabancı Otomotiv Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin fabrikası ise 1994’te en çok satan model olan ‘Corolla’nın üretimine başlıyordu. Aynı yıl ‘Tempra’ modelinin üretimine başlayan Tofaş 1998 yılına gelindiğinde 1.5 milyon adete yakın otomobil üretmişti. Türkiye’deki bir diğer Türk-Japon ortaklığı ise, 1992 yılında Anadolu Grubu ve Honda Motor Company işbirliğiyle kuruldu. Honda Türkiye’nin 14 ay gibi kısa bir sürede tamamlanan fabrikası 1998’de dünyada en çok satılan Honda modeli olan ‘Civic’ üretimine başlamıştı. 1990 yılında kurulan Hyundai Assan Otomotiv Sanayi A.Ş.’ni fabrikası 1997’de ‘Accent’ modelinin üretimiyle faaliyete geçiyordu.

    Türkiye’deki yüksek üretim kalitesi ve düşük maliyetler gibi avantajlar dünya otomotiv devlerini Türkiye’ye yatırım yapmasını sağlıyordu. Avrupa’ya yakın oluşu ve büyük potansiyele sahip pazarıyla Türkiye 1990’ların sonunda bir otomotiv üretim merkezi haline dönüşüyordu.'




  • Sevgili yaşar,

    Verdiğin bilgiler için tekrar teşekkür ederim. Hepsini satırı satırına okuyup verdiğin linklerin hepsini tek tek inceledim. Çabanı takdir ediyorum ve sonuna kadar destekliyorum.
  • Teşekkür ederim.

    Sadece 10 gün önce başlattığımız konu, daha şimdiden Google'da 'yerli üretim otomobil' sözcükleri aratıldığında ilk 20 sayfa arasında görüntülenmeye başlamış. Sanırım çabalarımız sonuçsuz kalmayacak. Teşekkürler Donanım Haber...

    'EKONOMİMİZİ KORUMA BİLİNCİYLE YERLİ ÜRETİM MODELLERİ TERCİH EDELİM' olan konu başlığını, yorumlarımda sürekli vurguladığım 'rakipleriyle kalite-fiyat-görünüm gibi her konuda rekabet edebilir olması şartıyla' görüşümü eklemek amacıyla 'EKONOMİMİZİ KORUMA BİLİNCİYLE, REKABET EDEBİLMELERİ ÖNŞARTIYLA YERLİ ÜRETİM MODELLERİ TERCİH EDELİM' olarak değiştirdim. Eski başlığa çok uzattığı için başlangıçta eklemediğim, ama yorumlarımda hep vurguladığım bu görüş, konuya yapılan 'neden kalitesiz yerliyi alayım ki' şeklindeki tepki yorumlarını biraz olsun değiştirecektir. Mesaj listesinde başlığın son kısmı görülmez oldu gerçi ama, bu şekliyle daha rahat anlaşılacağız sanırım.




  • Kendimi bildim bileli Türkiye'de 3 büyük otomobil üreticisi vardır. Ford-Otosan, Tofaş-Fİat ve Oyak-Renault. 33 yaşındayım ve 33 yıldır bu üreticiler halen daha üretimlerine devam etmekte. Ford galiba binek araba üretmiyor daha ülkemizde. Ticari araç üretiyor galiba yanlış hatırlamıyorsam.
    Şunu söylemek istiyorum. Bu sözüm kimseye değil. Ancak çevremde olsun, forum içerisinde olsun kimisi bunu düşünür ve yerli araba denince burun kıvırıp, "sıfır km. yerli bir Megane veya Fiat alacağıma ikinci el avrupa araba alırım daha iyi" der. Çok şükür 33 yıldır arabamız hep oldu. İnşallah ömrümün sonuna kadar da imkanın el verdiği sürece hep olur. Arabalarımız hep yerli olmuştur. 75 doğumluyum ve ben doğduğumda babamın 1974 model beyaz 124 arabası vardı. 80 sonrası 124 oldu 131 Şahin ve kuş serisi devri başladı bizde. 1990 yılına kadar sürekli değişken beyaz 131 Şahin kullandık. İçlerinde 83 Şahin kiremit rengiydi ve bir de ilk ve son kez ikinci el araba almıştık, 1987 yılında füme rengi 82 model Doğan. Diğerleri hep sıfırdı. 90 yılında da efsane arabamız 1990 model siyah Şahin'i almıştık. 15 yaşındaydım o zaman. Babam'la gidip almıştık ve tam 14 yıl kullandık. Ehliyetimi aldığım 1994'den 2004 Ekim'e kadar bizzat kullandım. Babam 2002'de aniden vefat etti, araba iyice değer kazandı. Tertemiz, orjinal bir arabaydı ve bakımlıydı. 2004 Ekim'de artık zamanı geldi deyip 170527. km'de imzamda yazılı 2005 Symbol ile takas edip değiştirdim. Alan adam halen daha kullanır.
    Şimdi gelelim asıl meseleye. Murat 124 ve 131 kuş serisi, Renault 12 ve 9 serisi yıllarca hep rakip oldu ve sürekli eleştirildi. Hem zamanında hemde halen daha günümüzde eleştirilmekte. Ford o kadar eleştirilmedi belki ama bu arabalar hep eleştirildi, karalandı, yıllarca bize teneke sattılar dendi. Peki şimdi soruyorum. O arabaları almak için kuyrukta beklemedikmi? Babam anlatırdı bazen, 124 ilk çıktığında kimsede araba yokmuş fazla. Hatta 124 ve Renault 12'si olanlar parmak ile gösterilirmiş. Mesela biz 90 Şahini tam 2.5 ay bekleyip öyle aldık. Evet, 1989 Aralık'ta yazıldık ve 02.02.1990 günü aldık arabayı. Hatta ilk çıkan 5 viteslilerdendi.
    Şimdi asıl demem gerekeni söylemek istiyorum. Lütfen kimse üzerine alınmasın. Günümüzde araba almak çok kolay. Sen yeterki peşinatı ver. Hatta veremiyorsun araba atıyorum 35 bin lira ise tamamını 60 ay kredilendirip al. O zamanlar arab almak o kadar kolay değildi. Ama şimdi çok kolay. O zamanlar zaten çok model'de yoktu, şimdi fazlasıyla var. Zaten sorun da burada. 35 bin liraya Megane, Jetta, Corolla, Astra gibi arabalar var mesela. Şimdi, geçmişte 124'ün veya 131 Şahin'in Ş'sini bilmeyenler, Renault 12'nin R'sini alamayan kimi insanımız bu gün günümüzde kredi bolluğu yaşanan ülkemizde çekiyor krediyi yerli araba'ya bakmadan alıyor ithal arabayı aydan aya'da krediyi ödeyerek'ten kullanıyor. Kredi'ye karşı değilim. İthal arabaya'da karşı değilim. Şu an imkanım olsa bende gidip Toyota Corolla alırım. Ama kendimi riske atıp zorlayamam. Gelirim belli, giderim belli. Sözüm bunu anlayamamış olanlara. Adamın evi yok ama altında en kral araba. Dedim ya kredi almak basit. Ama o krediyi bir ödeme sonu kötü olur.
    Yerli üretime gelince. 90 sonrası bu üçlüye Toyota, Hyundai, Honda'da katıldı. Ancak ben onları halen daha bizim asıl 3 büyük yerli gibi görmem. Ve şu an günümüzde üretilen yerli modeller her ne kadar patent altında olsa da bence gayet güzeller. Gerçi kimisi geçmişte'ki kuş serisinin ve R9 serisinin devamı olsa da diğer üst sınıf C grubu yerlilerimiz bence güzel. Alınır yani. Evet kendimize ait %100 hatta %100000 arabamız yok ama olanları da küçümsemiyelim. Tabi ekonomi yerli araba almak ile çözümlenmez belki ama konumuz burada araba olduğu için diğerlerini konuşmayayım. Yani diyeceğim, isteyen herkes istediğini alcak tabi'ki bu en doğal hakkı insanın. Ama gidipte çinli Cherry veya İran'lı Samand geldi diye onları yere göğe sığdıramayıp yerli üretimi kötülemeye de anlam veremiyorum. Bu iki arabayı da pazar günü İznik'te gördüm. 2008 model demezsiniz. 6-7 yaşında gibi duruyordu ikisi de.
    Yaşar arkadaşıma veya abime (belki benden büyüktür) konu içerisinde ki paylaştığı bilgilerden dolayı da teşekkür ederim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi brkcad34 -- 5 Haziran 2008; 19:25:36 >




  • bende iki çift kelime yazayım.

    bende aranızda yaşca en kıdemlilerinizdenim... yaklaşık 15 üzeri aracım oldu... evet mesleğim ve ilgim gereği bu kadar aracım oldu.
    ben ilk aracımdan bu güne hep şunu demişimdir; keşke türk firmaları kaliteden bu kadar ödün vermese ama yaklaştıkları o kaliteden sürekli ödün vermişler yada vermek zorunda kalmışlardır tek sebebide bana göre ilgili firmaların türkiyeyi tercih ediş sebeplerine dayanıyor. Galiba ucuz iş gücü ve bundan önemlisi ucuza yan sanayi malzemeler, bir elektrik kablosu yada bir bakalit parçası deyip geçmeyin. kalite hususunda o pahallı olan araçlarda gerçekten bu noktada bayağı argeleri iyi ve işi hakkıyla yapıyorlar.
    ama biz bir türk olarak ne gerekiyorsa yapmalıyız tabiki destekse destek.

    birde hep şunu sormuşumdur bir mercedes veya volvo bilmem kaç tane aracını geri çağırabiliyor böyle bir bütceye sahip hiç duymadım türkiyeden çıkan bir fabrikan geri çağırılmış aracı.
    bunun iki sebebiş olabilir... bence sebep, diğeri... bilmem anlatabildimmi??




  • bence bu istanbul sermayesi şahsi menfaatlerini yabancı ortaklarıyla (düşmanlarımızla)ve devlet oligarklarıyla beraber ülkemize en büyüyk ihaneti yapmışlar, yapmaya da devam etmektedirler. düşündüğümüz manada kalkınmayı sağlamak için acil olarak ülkemizde sermaye birikiminin anadoluya kayması lazımdır; ancak bu o kadar kolay değildir ve ülkemizin kanını emen bu illet (istanbul sermayesi ve yüksek bürokrasi ve onların taşeronları) maalsef kanser gibi ülkenin her birimine yayılmıştır. aslında şimdi varolan iktidar kavgasıda bu sermayelerin çatısmasından başka birşey değildir. yani konu sadece otomotiv ve elktronik vs. konusundan ibaret değildir.olayı tarihsel açıdan ele almak gerekir türkler daima dünyanın başına daima *bela* olmuş bir millettir her ne pahasına olursa olsun büyümemelidir. bu nasıl yapılabilir 1. gelirsin ülkeyi işgal edersin halkını kıyıma uğratırsın 2. kendine şerefden haysiyetten yoksun ancak güç ve iktidar hırsı herşeyleri olan satılmış insanlar bulursun.1. şıkkı bundan 100 sene evvel denemişler fakat başarılı olamamışlardır. acaba neden başarılı olamadılar
    küçük bir muhakeme buna cevap olacaktır.biz en modern silahlarlamı onları defettik yada çokmu paramız vardı dışardan asker mi getirttik. hayır bizi biz yapan değrlerimiz vardı 2. şık ile ilgili olarak maalesef fazlasıyla başarılı olmuşlardır yani bunlar vasıtasyla bizi biz yapan tüm değerleri elimizden almışlar ,onları kendilerince gericilik yobazlık olarak lanse etmişlerdir .eğitimimiz çok geri devlet kurumları acz içinde ve sadece göşterişten ibarettir acı olan silkelenip kendimize gelmezsek sonumuz yakındır ve inanın ırak tan beter oluruz .biraz siyasi oldu ancak meselenin bu şekilde ele alınmas bence daha faydalı olacaktır




  • Söz veriyorum tamamen yerli sermaye ile 100 km 'de 120 km hızla 3 lt benzin yakan passat boyutlarında bir araç yapılsın hiç düşünmeden alacagım...
  • uzunca tartışmalar dönmüş forumda hem gözlerim ağrıdığından hem yarınki finalim yüzünden hepsini okuyamadım ancak yasaryasaryasar arkadaşımızı sonuna kadar destekliyorum. burdaki bazı arkadaşlar anlaşılan piyasayı tam anlamıyla takip etmeden fabrikaların o kokusunu ciğerlerine çekmeden orada çalışan ustaların bir çayını içmeden yorum yapıyorlar.

    yaşar arkadaşımızla karşıt görüşlü arkaşdaşlar şu konuda haklı: sermayenin hepsi bize gelmiyor; ancak orada çalışan o fabrikalardan ekmek yiyen insanlara ne demeli. ülkemiz fabrikalarını kapatırken (bir örnek: Elazığ'ın Maden ilçesinde eskiden (babamların çocukluğunda) 5 tane fabrika varken 6 sene önce 3 düşmüş şimdi ise 0(sıfır)'a kadar (daha düşecek sayı olamdığndan) düşmüştür.

    Vw fabrika açacakmış. keşke. bize de iş fırsatı çıkar (makine müh. öğrencisi olarak).

    Bu arada üniversiteye gelen öğrencilerde genelde bir umutsuzluk var geleceğe dair. aslında haklı da sayılırlar. ekonomi kötüye gidiyor, devletin sahip olduğu bir şey kalmadı. ancak şöyle bir durum da var: HERKES ÜLKEMİZE BİR FABRİKA AÇMAK İSTİYOR. herkesin aklında Türk firma açma isteği yatıyor. bunu elbet yapacağımıza inanıyorum; ANCAK devletin de bize destek olması şartı ile böyle bir yükün altından kalkabiliriz. hepimizin bildiği üzere yabancı firmalar sadece özel sektördeki sermaye ile kurulmadı. sonuçta otomotiv piyasası çok büyük paraların döndüğü bir pazar. aramızdan da kimse bir koç veya sabancı kadar zengin olamdığına göre bu kadar parayı da ancak devlet yardımıyla bulabiliriz.

    montaj işine gelince. burada araca bir somun dahi takılsa ve bu yerli üretim bir somun olsa bile o bizim karımızadır. severek bindiğiniz jetta'lar meksikada üretiliyor. gemide montaj sonlanıyor. astra'lar polonya'da üretiliyor. elin meksikalısı veya polonyalı bir işçinin mi bu montajdan para kazanması bizim çalışanlarımıza, mühendislerimize yararı vardır; yoksa Türkiye'de yapılanının mı? sorarım size




  • BİRAZ SİYASİ OLACAK BELKİ AMA ZAMANINDA KAPORTASINDAN MOTORUNA TÜM DÖŞEMELERİ VE LASTİKLERİNE KADAR TÜM PARÇALARI TÜRKİYEDE YAPILAN BİR OTOMOBİL VARDI. BİLENLER BİLİR

    """" DEVRİM """""

    DEMEKKİ TÜRKLER OLARAK OTOMOBİL İMAL EDEBİLİYRUZ. PEKİ NEDEN YAPMIYORUZ. EMİNİM Kİ BU TÜRK MİLLETİ KENDİ ÜRETİMİ OLAN BİR OTOMOBİL OLSA BAŞKA OTOMOBİLE BAKMAZ. AMA TÜRKİYE MALESEFKİ DIŞA BAĞIMLI YERLİ DEDİĞİMİZ OTOMOBİLLERİN SATIŞ KARLARININ BÜYÜK KISMI YABANCI YATIRIMCIYA GİDİYOR....
  • Arkadaşlar tartışmayı bitirelim artık.
  • Göker bey ben bu 2. sayfada uyarı gerektirecek bir tartışma göremedim, eğer silindiyse bilmiyorum ama bu yazdığınız sanki konu hakkında yazmayı keselim gibi duruyor, belirtmek isterim.
    quote:

    Orjinalden alıntı: Göker

    Arkadaşlar tartışmayı bitirelim artık.
  • Kitap paragrafı gibi tam 19 mesaj silinmiş.
  • Yerli uretim! olan Renault Megane ve turevi araclarimiz avrupada ulkelerinde ne kadara satiliyor?

    Bu gun vw-opel gibi alman kokenli araclari almanyada alirsaniz turkiyeye gore bedavaya gelir
    cunku adamin kendi uretimi bu ornek diger uretici ulkeler icinde gecerlidir.

    Madem uretimde bizim payimiz bizim modellerimizde daha cok ne diye avrupaya daha kaliteli araclari daha ucuza ital edip
    kendi ulkemize yaklasik 2 kat fiyata satiyoruz almayin dediginiz avrupa araclarla yerli uretim arasinda
    donanimi ve ozellikleri yaklasik olursa fiyatida hemen hemen ayniya geliyor.

    Bundan yerli ureticinde sikayetci ital edende devlet bilmem yuzde kac vergiyi zaten sen ekonomiye katki yap diye fazlasiyla aliyor.
    Yetmiyor parcasindan benzininden lpgsinden motorininden pardon su koysan suyundan...alimindan satimindan her sey modern!
    Diger gelismis ulkeler aliyor bizde aliriz hemde en kralini aliriz diyorlar yani genel anlamda bu sektorde zaten yerli malinin kalitesi teknoloji arttirilip piyasaya sunulmuyor aksine ithal edenler ne fiyat cekiyorsa onlarda ona yakin fiyat cekiyor yerli ureticilerimiz demiyorki ithal eden adamin burda fabrikasi yok bilmem ne kadar gumruk oduyor teknolojileri gelismis bizden 1 gmlek ustun kaliteli malzeme kullaniyorlar biz bu sartlarda kaliteden odun versekte milleti dusunelim fiyat-performanta en iyi olalim diyen varmi?

    Olamaz zaten cunku bizim halkimiz vatan millet sakarya deddimmi tikanir kalir eli mahkumdur bu gun anadolunun cogu ilcesinde hep sizin dediginiz yerli araclar kullanilir kaliteleride konforlari guvenlikleri super otesidir!!!
    Orda adama avrupa arac dedimmi hemen arkasini donuyor parcasini bulamayiz bulsakta dunyanin parasidir ama istanbul ankara vss gelismis sehirlerimizde allahtan halkimiz bilinclide o sizin almayin dediginiz ithal araclara yoneliyorlar ve en azindan verdigi paranin karsiligini %50 bile olsa alabiliyorlar gerisi zaten odedikleri vergiyle devlete gidiyor merak etmeyin ithalatci firmaya gitmiyor.




  • "Bir süre sonra anladık ki Türkiye otomotiv endüstrisi, hak ettiği seviyede tanınmıyor, endüstrinin ülke ekonomisine olan katkısı bilinmiyor. Bindiğimiz otomobilleri gayet iyi tanıyan Türkiye kamuoyu, taşıt araçlarını üreten ve bu üretimi destekleyen endüstrilerimiz hakkında tam anlamıyla doğru bir bilgiye sahip değil. Ekonomimize katkısının farkında değil. Bir büyük araştırma yaptırdık ve endüstrimiz hakkında oluşmuş algıyı ölçmeye çalıştık. Ortaya çıkan sonuçlar kaygılarımızı doğruladı, bizim insanımız üzümünü yediği bağın çalışkan bağcısını doğru tanımıyor."

    diyor TAYSİB (Taşıt Araçları Yan Sanayi İhracatçıları Birliği) Başkanı Erkut Özerman... (http://www.hurriyetoto.com/oto/otoyasam/haberdetay.php?cid=5078 )

    Bu nedenle de Uludağ Taşıt Araçları ve Yan Sanayi İhracatçıları Birliğinin (UİB-TAYSİB) önderliğinde, Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) ve Taşıt Araçları Yan Sanayicileri Derneğinin (TAYSAD) katılımıyla Otomotiv Endüstrisi Tanıtım Komitesi (OETK) oluşturulmuş.

    Son günlerde televizyon kanallarında çıkan 'ülkemizdeki otomotiv endüstrisinin farkında mısınız' vurgusu yapılan tanıtım reklamlarını hazırlayan da bu komite.

    Umarım bu tanıtım reklamları devam eder ve benim de burada, 'artık geçersiz olduğunu savunmaya çalıştığım yerli otomotiv sanayi ile ilgili önyargıların' yıkılmasında etkili olur.




  • Türkiye'de montajı yapılan otomobillerin, iç pazara sunulanları ile yurt dışına ithal edilenleri aynı kalitede mi üretiliyor? Sadece bu sorunun cevabını merak ediyorum. Avrupaya ithel edilen ESPli megane ile türkiye iç pazarına sunulan ESPsiz megane aynı banttan mı iniyor? Aynı montaj hassasiyeti mi gösteriliyor?
    Ben bir tüketici olarak hangi ürün hoşuma giderse onu alırım, benim fiyat/kalite ölçütlerime uyan ürünü tercih ederim. Sırf türkiye montajlı diye tü kaka demem. Ayrıca her fabrikanın belirli işçilik kalitesi vardır. Bu hatalı üretim anlamında değil, özenli iş yapmayla ilgilidir. Almanya fabrikasından çıkan Jetta ile meksika fabrikasından çıkan jetta aynı kalitede değildir. Eğer paranın yurt dışına çıkmasını gerçekten istemiyorsak, neden 2. el almıyoruz? Hem araca verdiğin paranın tamamı ülke içinde kalır hem de ilk alınışında ücretinin büyük bir kısmı yurt dışına çıkmış olan bir mal tekrar değerlendirilmiş olur. Serbest piyasa ekonomisi demek isteyen kişinin istediği ürünü imkanları dahilinde istediği şartlarla seçebilme özgürlüğü demektir. İşin makroekonomik boyutu perakende tüketiciyi değil ekonomiden sorumlu devlet bakanını ilgilendirir. Yerli üretim araçlara teşvik yapsınlar, mesela vergisini düşük tutsunlar, o benim problemim değil. Zaten ne kadar yerli malı da alsak göbeğimizi de çatlatsak 10 sende 1 kriz oluyor. Yabancı sermaye dedikleri vurgunu vuruyor, sonra da bizi dışarıya borçlandırıp "sizin ekonominize destek olduk" diyor. Rusyada komünizm varken herkes mecburen yerli malı kullanıyordu. Onların ekonomisi de iflas etmedi mi? Eğer ekonomik olarak bu kadar önemli birşey olsa SSCB batmazdı.
    Son sözüm şudur ki tüketici kendisine hitap eden ürünü seçmekte özgürdür, yerli olur, ithal olur, TR montajlı olur. Burada önemli olan üreticinin taleplere uygun kalitede ve fiyatta ürün sunmasıdır. Yerlisi yabancısı bundan sonraki ölçütlerdir benim için. Eğer aldığınız kaliteli bür ürünü 5 yıl yerine 10 yıl kullanabilecekseniz ekonomiye sandığınızdan çok daha fazla katkıda bulunmuş olursunuz.
    Saygılar.




  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.