Şimdi Ara

Fatih Sultan Mehmet-Az Bilinen Yönleri (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
103
Cevap
4
Favori
7.959
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • FlameSplasher kullanıcısına yanıt
    bakın bu dedikleriniz mantıklı

    ama ben hala islam devletinin başındaki kişilerin içki içiyor olmasını anlayamıyorum

    bilinenin tersine padişahlar her istediğini yapamadığı bir gerçek ve din konularında yetkili ulema olduğu da biliniyor

    bu ulemanın da çok güçlü olduğu anlatılır (kanun çıkartılacağı zaman dahi ulemanın onayına sunulduğu söylenir)

    yani bu şartlarda dahi içki içiyor olmaları beni şaşırtıyor (benim için fark etmez de ,dediğim gibi o ortamda nasıl olmuş)

    :)
  • quote:

    Orijinalden alıntı: kemal1414

    bakın bu dedikleriniz mantıklı

    ama ben hala islam devletinin başındaki kişilerin içki içiyor olmasını anlayamıyorum

    bilinenin tersine padişahlar her istediğini yapamadığı bir gerçek ve din konularında yetkili ulema olduğu da biliniyor

    bu ulemanın da çok güçlü olduğu anlatılır (kanun çıkartılacağı zaman dahi ulemanın onayına sunulduğu söylenir)

    yani bu şartlarda dahi içki içiyor olmaları beni şaşırtıyor (benim için fark etmez de ,dediğim gibi o ortamda nasıl olmuş)

    :)
    Hurufîleri öldürmüş, cesetlerini yakmıştır. Klasik metinlerde ''yakmak'', öldürmek manasına hamledilir. Çünkü kâfir öldüğünde cehenneme gider. Yakarak öldürme bildiğim kadarı ile yok. Cesetleri yakılıyor. (Anladığım kadarı ile, hukuken yakmak meşrû değil fakat cesedleri yakmak meşrû. Fatih döneminde cesetlerin dışında diri diri yakılanların olduğu da rivayet ediliyor). Bir dönem meylettiği Hurufîlikten vazgeçtiğini biliyoruz. Hurufîlerin ölümü ise, padişahın huzurunda gerçekleşen bir tartışmayla, padişah ikna edilerek ve onayı alınarak gerçekleştirilmiştir. Burada sanki padişahtan habersiz yapılmış gibi anlatılmış. Bilakis, münazara onun huzurunda gerçekleşmiştir.

    Fatih'in Hristiyanlığı ile alâkalı meseleler ise masaldan ibâret. Papanın o mektubu gönderip göndermediği bile belirsiz.

    Yahudileri kabul eden tek devlet başkanımız Fatih değildir, malumunuz, burayı da geçelim.

    İslâm devletinin başındaki şahıs, halifedir. Halife de insandır. Peygamber değildir. Günah işleyebilir. Zalim halifeler de gelmiştir. Şu var ki, hadd cezalarının verilmesi için bir çok şartın sabit olması icap ediyor. Padişahlar içki içerse de gizli içer. Milletin önünde içmez. Dolayısıyla şartlar sabit olmaz.

    IV. Murad'ın ve Yavuz'un içki içtiği nasıl sabit onu anlamadım. Bu taraklarda bezi olan iki padişah vardır, onlar da Sarı Selim ile Yıldırım Bayezid'dir. IV. Murad'ın ilaç içtiğini biliyoruz, rahatsızlıkları var. Bu nedenle içkiye yorulmuş olabilir halleri. Ama kesin içki içti denemez.

    Fatih, Osmanlı'yı Roma'nın devamı yapmak istediği için ''fanatik Müslüman'' değil deniyor. Hâlbuki Fatih, Osmanlılardaki en dindar padişahlardandır. Gazzalî - İbn Rüşd tartışmasında da haklı bulduğu taraf Gazzalî olmuştur. Onu yetiştiren iki büyük âlim; Akşemseddin ve Molla Hüsrev, ikisi de Gazzalî ekolündendir. Fatih de böyledir.

    Akşemseddin'in şaman inancına sahib olduğu iddiası acayip. İnalcık hoca başka bir delile sahip değilse, ''gidip bitki toplamış'' diyerek şamanlığı ispat mümkün değil. Delili yok ki, zikretmiyor. Kendisini mutasavvıftır.

    Kayser-i Rum ünvanı da İslam tarihinde ilk ve tek değildir. Bir de ''Sultan-ı İklim-i Rum'' vardır, bakalım hatırlayabilecek misiniz...

    Yani, bunu da Hristiyanlığa, İslam'dan uzaklaşmış olmaya yoramayız. Türkler Anadolu'ya tarih boyunca Rum diyarı demişlerdir.

    Resim hususuna gelirsek; canlı resmi küçük ise tasvir caiz olur. Bayraklarda vesaire de tasvir caiz görülmüştür. Selçukluların bayrağı çift başlı kartaldır. Selçukluların hepsi kâfir miymiş yani? Sikke madalyonu alın, yere koyun, ardından doğrulun ve paranın üzerindeki tasvire bakın. Uzuvları görülmüyorsa caiz olur ki; portre çizmek zaten caizdir. Üzerinde aslan olan küçük bir yüzüğün, Eş'arî'nin elinde takılı olduğu rivayet edilir. İmam Eş'arî kafir mi imiş şimdi?

    EDİT: Alıntıyı yanlış anlamışım, af buyurun.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi T@rhuncu -- 21 Kasım 2014; 22:34:32 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: T@rhuncu

    Hurufîleri öldürmüş, cesetlerini yakmıştır. Klasik metinlerde ''yakmak'', öldürmek manasına hamledilir. Çünkü kâfir öldüğünde cehenneme gider. Yakarak öldürme bildiğim kadarı ile yok. Cesetleri yakılıyor. (Anladığım kadarı ile, hukuken yakmak meşrû değil fakat cesedleri yakmak meşrû. Fatih döneminde cesetlerin dışında diri diri yakılanların olduğu da rivayet ediliyor). Bir dönem meylettiği Hurufîlikten vazgeçtiğini biliyoruz. Hurufîlerin ölümü ise, padişahın huzurunda gerçekleşen bir tartışmayla, padişah ikna edilerek ve onayı alınarak gerçekleştirilmiştir. Burada sanki padişahtan habersiz yapılmış gibi anlatılmış. Bilakis, münazara onun huzurunda gerçekleşmiştir.

    Fatih'in Hristiyanlığı ile alâkalı meseleler ise masaldan ibâret. Papanın o mektubu gönderip göndermediği bile belirsiz.

    Yahudileri kabul eden tek devlet başkanımız Fatih değildir, malumunuz, burayı da geçelim.

    İslâm devletinin başındaki şahıs, halifedir. Halife de insandır. Peygamber değildir. Günah işleyebilir. Zalim halifeler de gelmiştir. Şu var ki, hadd cezalarının verilmesi için bir çok şartın sabit olması icap ediyor. Padişahlar içki içerse de gizli içer. Milletin önünde içmez. Dolayısıyla şartlar sabit olmaz.

    IV. Murad'ın ve Yavuz'un içki içtiği nasıl sabit onu anlamadım. Bu taraklarda bezi olan iki padişah vardır, onlar da Sarı Selim ile Yıldırım Bayezid'dir. IV. Murad'ın ilaç içtiğini biliyoruz, rahatsızlıkları var. Bu nedenle içkiye yorulmuş olabilir halleri. Ama kesin içki içti denemez.

    Fatih, Osmanlı'yı Roma'nın devamı yapmak istediği için ''fanatik Müslüman'' değil deniyor. Hâlbuki Fatih, Osmanlılardaki en dindar padişahlardandır. Gazzalî - İbn Rüşd tartışmasında da haklı bulduğu taraf Gazzalî olmuştur. Onu yetiştiren iki büyük âlim; Akşemseddin ve Molla Hüsrev, ikisi de Gazzalî ekolündendir. Fatih de böyledir.

    Akşemseddin'in şaman inancına sahib olduğu iddiası acayip. İnalcık hoca başka bir delile sahip değilse, ''gidip bitki toplamış'' diyerek şamanlığı ispat mümkün değil. Delili yok ki, zikretmiyor. Kendisini mutasavvıftır.

    Kayser-i Rum ünvanı da İslam tarihinde ilk ve tek değildir. Bir de ''Sultan-ı İklim-i Rum'' vardır, bakalım hatırlayabilecek misiniz...

    Yani, bunu da Hristiyanlığa, İslam'dan uzaklaşmış olmaya yoramayız. Türkler Anadolu'ya tarih boyunca Rum diyarı demişlerdir.

    Resim hususuna gelirsek; canlı resmi küçük ise tasvir caiz olur. Bayraklarda vesaire de tasvir caiz görülmüştür. Selçukluların bayrağı çift başlı kartaldır. Selçukluların hepsi kâfir miymiş yani? Sikke madalyonu alın, yere koyun, ardından doğrulun ve paranın üzerindeki tasvire bakın. Uzuvları görülmüyorsa caiz olur ki; portre çizmek zaten caizdir. Üzerinde aslan olan küçük bir yüzüğün, Eş'arî'nin elinde takılı olduğu rivayet edilir. İmam Eş'arî kafir mi imiş şimdi?

    EDİT: Alıntıyı yanlış anlamışım, af buyurun.

    Alıntıları Göster
    Öncelikle bu güzel konu ve güzel kaynakçalar için Flame Splasher'a teşekkür ediyorum.

    @T@rhuncu

    Ehh be kardeşim,o kadar bilgin var madem zahmet olmazsa kaynakçanı da atıversene.Mesela Encyclopedia Britannica'dan Wikipedia'ya kadar ressam olarak tanıtılan Bellini'nin aslen mimar olduğu bilgisine nereden ulaştınız? Kaldı ki mimar diyelim kendisi ressam da olabilir.Da Vinci hem mucit,hem ressam,hem de iyi bir dövüş ustasıydı.İkinci olarak Fatih'in kendi portresini çizdirmek istediğini Halil İnalcık söylüyor.Flame Splasher yukarıda yazmış bunları tekrar okuyun isterseniz.Osmanlı Tarihi konusunda Halil İnalcık ne diyorsa doğrudur diyorum ben tabii sizin bildiğiniz daha iyi Osmanlı tarihçileri varsa söyleyin.




  • Canis Majoris kullanıcısına yanıt
    Benim hatam. Gentile'leri karıştırmışım. Düzeltiyorum. Dikkatiniz için müteşekkirim.
  • quote:

    Resim hususuna gelirsek; canlı resmi küçük ise tasvir caiz olur. Bayraklarda vesaire de tasvir caiz görülmüştür. Selçukluların bayrağı çift başlı kartaldır. Selçukluların hepsi kâfir miymiş yani? Sikke madalyonu alın, yere koyun, ardından doğrulun ve paranın üzerindeki tasvire bakın. Uzuvları görülmüyorsa caiz olur ki; portre çizmek zaten caizdir. Üzerinde aslan olan küçük bir yüzüğün, Eş'arî'nin elinde takılı olduğu rivayet edilir. İmam Eş'arî kafir mi imiş şimdi?


    Yorumunuzun bu kısmı çok hoşuma gitti.Özellikle madalyonu yere koyup doğrulma kısmı.Bunun kaynağını merak ettim.Bu kadar saçma bir yöntem ilk defa duyuyorum.Bence siz madalyona hiç bakmayın.Özellikle konuya eklediğim madalyona.Çıplak kadınlar var.Bu konuda üstelerseniz Fatih'in çıplak tasvir edildiği madalyonu da konuya ekleyeceğim.

    Hurufilerin yakılması:

    Emre Kongar:

    ''Durumun ciddiyetini Veziri Azam Mahmut Paşa'dan öğrenen, o zamanlar Edirne'de Üçşerefeli Cami'nde müderrislik yapan Müftü Fahreddin-i Acemi derhal harekete geçmiştir.
    Hem Hurufilerin yakılmaları için fetva vermiş, hem de kendisi bizzat diri diri ateşte yakılmalarını gerçekleştirmiştir.''


    İlber Ortaylı:

    http://youtu.be/YfxHYleNCYY?t=8m56s
    ''Bu hareketi şiddetle ve kanla bastırmıştır.Kanla da pek diyemiyoruz,ateşle bastırmıştır.İslami gelenekte pek olmayan bir yöntemdir bu adam yakmak.''


    ''Fatih'in Hristiyanlığı ile alâkalı meseleler ise masaldan ibâret. Papanın o mektubu gönderip göndermediği bile belirsiz. ''

    Konuyu okumadığınız belli oluyor.Ona değindim ve uydurmadan ibaret olduğunu söyledim.Konuya ilk mesajı atan arkadaş konuyu neden oraya çekti anlamadım.Sonra bir anda Hristiyanlık konusu tartışılmaya başlandı.

    Akşemseddin hakkında zaten kısmen şamandır diyor.Siz de bilirsiniz ki İslamiyet öncesi birçok uygulama ister istemez İslamiyet'in içinde yer bulmuştur.Videodaki noktayı kaçırdınız sanırım,raks konusu.

    ''Kayser-i Rum ünvanı da İslam tarihinde ilk ve tek değildir. Bir de ''Sultan-ı İklim-i Rum'' vardır, bakalım hatırlayabilecek misiniz...''
    Kayser-i Rum konusunda takıldığım nokta rum kısmı değil.Öyle olsaydı Mevlana Celaleddin Rumi'den dem vururdum.Benim sorduğum; o dönem Hristiyanlar'ın kullandığı bir ünvanı halkın veli sandığı! bir padişahın kullanması nedendir acep?
    Ayrıca bu ünvan Hristiyanlık'tan da eskidir.Kayser ünvanı Jül Sezar'dan gelir.Sezar da çok tanrılı bir dinin pontifex maximus'udur.Politeist bir inancı vardır.Böyle bir dinsizin!(müslim tabiriyle) adını ünvan diye kullanmak da neyin nesidir?Roma toplumu Hristiyan olduktan sonra da bunu kullanmış.Bizdeki Han,Hakan,Kağan gibi düşünebiliriz.İnanç biçimi değişse de Türk ünvanı olduğu için kullanılır.Bir Türk-Müslüman'ın; zındık Sezar'ın ünvanını kullanmasının şeriatte yeri var mıdır Aman şimdi ona tebliğ ulaşmadı,o eskiydi falan demeyin.

    ''Hâlbuki Fatih, Osmanlılardaki en dindar padişahlardandır.''
    Nasıl bir dindarlık?
    -Şehre Yahudiler'i doldurmak mı?
    -Resim sanatına ilgi duyması mı?
    -Çıplak figürlere izin vermesi mi?

    En dindar padişahlardan biri olduğuna dair iddianızı desteklemeniz gerekecek.Mümkünse kaynaklarıyla bunu gösterin.Bakın dindar değil en dindar olduğunu gösteren kaynaklar...Ben tartışmanın bu noktasında kaynak olarak İlber Ortaylı'yı gösterdim.Videosu konuda mevcut.İzleyin sonra yorum yapın.

    quote:

    IV. Murad'ın ve Yavuz'un içki içtiği nasıl sabit onu anlamadım. Bu taraklarda bezi olan iki padişah vardır, onlar da Sarı Selim ile Yıldırım Bayezid'dir. IV. Murad'ın ilaç içtiğini biliyoruz, rahatsızlıkları var. Bu nedenle içkiye yorulmuş olabilir halleri. Ama kesin içki içti denemez.


    Yorulmayasınız diye saniyesiyle paylaşayım.

    http://youtu.be/Vxx-fNM4mB0?t=3m22s 5:00'a kadar izlesen yeter.

    Buraya dikkat.Kaynak:Halife Abdülmecit'in el yazısı

    http://youtu.be/HN_yE8puFII?t=10m14s 10:22'ye kadar izlesen yeter.

    İsterseniz Osmanlı padişahlarını veli diye adlandırarak aklama paklama çalışmanızı bir sonraki konuya saklayın.O konunun teması Osmanlı'da içki olacak.Bu insanları evliya gibi görmenin ne denli yanlış olduğunu göstermeye devam edeceğim.Tabi hakaret ve saldırı şeklinde değil.Bardakçı'nın sözüne binaen 3 padişah ile sınırlandırdım.Aslında bu sayı bayağı bir yüksek.O konuyu muhtemelen Pazar günü açarım.Çok fazla kaynak taraması gerektirecek.


    Bu arada konunun tamamı okunmadan,videolar izlenmeden yorum yapılmasın mümkünse.Aynı şeyleri konuşuyoruz çünkü.

    @Canis Majoris

    Rica ederim.

    @kemal1414

    İçki hususunda yeni konu açmak farz oldu.Orada tartışırız artık.Unutmazsam ulemanın gücüne de değineceğim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi FlameSplasher -- 22 Kasım 2014; 2:10:37 >




  • Bazı noktaları gözden kaçırmışım.Diğer mesaj zaten çok uzun oldu,tekrar editlemeyeyim.

    quote:

    Orijinalden alıntı: T@rhuncu

    Yahudileri kabul eden tek devlet başkanımız Fatih değildir, malumunuz, burayı da geçelim.



    Benim, dikkatinizi çekmek istediğim nokta; Yahudiler'i kabul eden ''tek devlet başkanı olması'' değil.Böyle bir iddiam da yok.Şehri Yahudiler ile dolduran bir padişah sizce veli midir?Bence geçmeyiniz.

    quote:

    Orijinalden alıntı: T@rhuncu

    Kayser-i Rum ünvanı da İslam tarihinde ilk ve tek değildir.


    Böyle bir iddiam da yoktu fakat; Kayser-i Rum ünvanını İslam tarihinde Fatih'ten önce kim kullanıyormuş merak ettim.Tek olmadığını biliyorum.Fatih'ten sonra da kullanılıyor,mesela Kanuni.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: FlameSplasher

    Bazı noktaları gözden kaçırmışım.Diğer mesaj zaten çok uzun oldu,tekrar editlemeyeyim.

    quote:

    Orijinalden alıntı: T@rhuncu

    Yahudileri kabul eden tek devlet başkanımız Fatih değildir, malumunuz, burayı da geçelim.



    Benim, dikkatinizi çekmek istediğim nokta; Yahudiler'i kabul eden ''tek devlet başkanı olması'' değil.Böyle bir iddiam da yok.Şehri Yahudiler ile dolduran bir padişah sizce veli midir?Bence geçmeyiniz.

    quote:

    Orijinalden alıntı: T@rhuncu

    Kayser-i Rum ünvanı da İslam tarihinde ilk ve tek değildir.


    Böyle bir iddiam da yoktu fakat; Kayser-i Rum ünvanını İslam tarihinde Fatih'ten önce kim kullanıyormuş merak ettim.Tek olmadığını biliyorum.Fatih'ten sonra da kullanılıyor,mesela Kanuni.

    Alıntıları Göster
    Yahu niye bu kadar basit yalanlardan medet umuyorsunuz?

    İslam'daki resim ve heykel yasağının temel nedeni putperestlik endişesiymiş... İslam inancında resim ve heykel Şirk, yani Allah'a ortak koşmak olarak kabul edilirdi. İnsan sureti çizen kişinin kendini Allah'a ortak koşmaya çalıştığına hükmedilirdi. Fatih ve diğer sultanların yaptırdığı tablolar ise İslam hükümlerine tamamen aykırıydı. Neden Avrupa'dan ressam getiriliyordu; Çünkü Müslüman ressam yoktu. Müslüman adam öyle bir tablo çizse, şirkle suçlanır ve kellesi giderdi.

    Fatih İstanbul'e fethettikten sonra Kayzer-i Rum yani Roma İmparatoru ünvanını da kullanmıştır. Bizans'ın sembollerini Osmanlı sembolleri arasına katmış ve daha sonra bayrak olacak olan Ay-Yıldız sembolü de Osmanlı'ya böyle girmiştir.

     Fatih Sultan Mehmet-Az Bilinen Yönleri


    Bu bayrağın ne olduğunu biliyor musunuz? Bizans'ın başkenti İstanbul'un sancağı olan bayrak. O çağlarda bir devlet başka bir devleti yıktığı zaman, topraklarını kendi sınırlarına kattığı zaman o devletin sembollerini de kendi sembolleri arasına katardı. Kızılderililerin öldürdükleri düşmanın kafa derisini kemerlerinde taşımaları gibi bir şeydi bu.

    Yok efendim yerdeki şehit kanına gök yüzünden ay ve hilalin yansıması vurmuş da o yüzden kırmızı zemin üzerine beyaz ay-yıldız bayrağımız olmuş diye anlatılan masalın aslı bu. Bizans'ın başkenti İstanbul'un sancağı olan bayrak zaman içerisinde Osmanlı'nın ikinci bayrağı olmuş.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: T@rhuncu



    Kayser-i Rum ünvanı da İslam tarihinde ilk ve tek değildir. Bir de ''Sultan-ı İklim-i Rum'' vardır, bakalım hatırlayabilecek misiniz...



    Kayzer-i Rum ünvanı ile Sultan-ı İklim-i Rum ünvanı arasında ne gibi bir benzerlik var?

    İklim-i Rum "Anadolu" demektir. Sultan-ı İklim-i Rum ise: Anadolu Sultanı.

    Kayzer-i Rum: Roma İmparatoru demektir. Nasıl ki eskiden Türkiye'de ABD başkanına "Amerikan reis-i cumhuru" deniliyor idi ise, eski Türkler de Bizans İmparatoru'na "Kayzer-i Rum" yani "Roma Sezarı" diyordu.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Gülümseyen Tarih

    quote:

    Orijinalden alıntı: T@rhuncu



    Kayser-i Rum ünvanı da İslam tarihinde ilk ve tek değildir. Bir de ''Sultan-ı İklim-i Rum'' vardır, bakalım hatırlayabilecek misiniz...



    Kayzer-i Rum ünvanı ile Sultan-ı İklim-i Rum ünvanı arasında ne gibi bir benzerlik var?

    İklim-i Rum "Anadolu" demektir. Sultan-ı İklim-i Rum ise: Anadolu Sultanı.

    Kayzer-i Rum: Roma İmparatoru demektir. Nasıl ki eskiden Türkiye'de ABD başkanına "Amerikan reis-i cumhuru" deniliyor idi ise, eski Türkler de Bizans İmparatoru'na "Kayzer-i Rum" yani "Roma Sezarı" diyordu.

    Alıntıları Göster
    bellini resmini çizdi diye, bir deha örneği olarak ortodoks ve katoliklerin ikiliğinden faydalanarak ortodoksları kullanarak kilisede ayin izledi diye peygamber hadisinde övülen yüce kumandana hristiyan deme lüksünü hangi kafaya borçlusunuz arkadaşlar?

    ahmet şimşirgil'in bellini ile ilgili çok önemli tespitleri vardı. cine 5'te yaptığı programda bunları ayrıntılı anlatmıştı videoyu bulursam buraya yükleyeceğim.
    genel olarak ahmet şimşirgil'in tespitinden bahsedecek olursak fatih hiçbir zaman resmini ona çizdirmemiştir. fatih bellininin çizdiği portrede genç olduğu halde çizilen portre daha ileriki yaşlarında çizilmiş tarihe denk geliyor. ve yanlış haıtlramıyorsam resim osmanlıda türkiyede değil, ingiltere yada fransada ortaya çıkıyor. portre eğer ki fatih kendi çizdirdiyse neden osmanlı da kalmadı burası soru işareti.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Gülümseyen Tarih

    Yahu niye bu kadar basit yalanlardan medet umuyorsunuz?

    İslam'daki resim ve heykel yasağının temel nedeni putperestlik endişesiymiş... İslam inancında resim ve heykel Şirk, yani Allah'a ortak koşmak olarak kabul edilirdi. İnsan sureti çizen kişinin kendini Allah'a ortak koşmaya çalıştığına hükmedilirdi. Fatih ve diğer sultanların yaptırdığı tablolar ise İslam hükümlerine tamamen aykırıydı. Neden Avrupa'dan ressam getiriliyordu; Çünkü Müslüman ressam yoktu. Müslüman adam öyle bir tablo çizse, şirkle suçlanır ve kellesi giderdi.

    Fatih İstanbul'e fethettikten sonra Kayzer-i Rum yani Roma İmparatoru ünvanını da kullanmıştır. Bizans'ın sembollerini Osmanlı sembolleri arasına katmış ve daha sonra bayrak olacak olan Ay-Yıldız sembolü de Osmanlı'ya böyle girmiştir.

     Fatih Sultan Mehmet-Az Bilinen Yönleri


    Bu bayrağın ne olduğunu biliyor musunuz? Bizans'ın başkenti İstanbul'un sancağı olan bayrak. O çağlarda bir devlet başka bir devleti yıktığı zaman, topraklarını kendi sınırlarına kattığı zaman o devletin sembollerini de kendi sembolleri arasına katardı. Kızılderililerin öldürdükleri düşmanın kafa derisini kemerlerinde taşımaları gibi bir şeydi bu.

    Yok efendim yerdeki şehit kanına gök yüzünden ay ve hilalin yansıması vurmuş da o yüzden kırmızı zemin üzerine beyaz ay-yıldız bayrağımız olmuş diye anlatılan masalın aslı bu. Bizans'ın başkenti İstanbul'un sancağı olan bayrak zaman içerisinde Osmanlı'nın ikinci bayrağı olmuş.



    türk bayrağı kayıtlarda 1600'lerde çıktığı gözüküyor? fatih devrinde çıktı demendeki kaynak nedir?




  • kemal1414 kullanıcısına yanıt
    buradan bu kişilerden tarih öğreniyor olmanız çok etkiledi beni. her duyduğunuz şeye inanırmısınız?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: mechist

    bellini resmini çizdi diye, bir deha örneği olarak ortodoks ve katoliklerin ikiliğinden faydalanarak ortodoksları kullanarak kilisede ayin izledi diye peygamber hadisinde övülen yüce kumandana hristiyan deme lüksünü hangi kafaya borçlusunuz arkadaşlar?

    ahmet şimşirgil'in bellini ile ilgili çok önemli tespitleri vardı. cine 5'te yaptığı programda bunları ayrıntılı anlatmıştı videoyu bulursam buraya yükleyeceğim.
    genel olarak ahmet şimşirgil'in tespitinden bahsedecek olursak fatih hiçbir zaman resmini ona çizdirmemiştir. fatih bellininin çizdiği portrede genç olduğu halde çizilen portre daha ileriki yaşlarında çizilmiş tarihe denk geliyor. ve yanlış haıtlramıyorsam resim osmanlıda türkiyede değil, ingiltere yada fransada ortaya çıkıyor. portre eğer ki fatih kendi çizdirdiyse neden osmanlı da kalmadı burası soru işareti.


    Sınırsız uzaklaştırılanlar, fake hesaplarla soluğu burada alıyor.Geçenlerde bu Şimşirgil konusunu ortaya atan sen değil miydin zaten?Fake olduğun o kadar belli oluyor ki.Tekrardan tekmeyi yemen yakındır, şikayet ettim.Fakat ben yine de mesajına cevap vereyim.

    Bellini konusunda anlattıklarımın hepsi Şimşirgil'in iddialarına karşı sunulmuştur.Tablonun gerçekliği,Fatih'in oğlu 2. Bayezid'den sonra tablonun elden ele geçmesi gibi konuları kaynaklarıyla sundum.Bir yerden bir şey duyup da geliyorsunuz.Konuyu okumadan yorum yapmayın diyorum.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi FlameSplasher -- 22 Kasım 2014; 13:57:31 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: mechist

    buradan bu kişilerden tarih öğreniyor olmanız çok etkiledi beni. her duyduğunuz şeye inanırmısınız?

    Konuda kaynak olarak gösterdiğim kişiler:

    -Hali İnalcık
    -İlber Ortaylı
    -Murat Bardakçı
    -Celal Şengör
    -Giorgio Vasari
    -Emre Kongar
    -Franz Babinger
    -John Freely

    Bunlara inanır mısın?Açtığım bu konuda genel olarak kendi düşüncelerimden ziyade bu isimlerden alıntı yaptım.Dolayısıyla bu kişiler derken beni hedef gösterme.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: FlameSplasher

    quote:

    Orijinalden alıntı: mechist

    buradan bu kişilerden tarih öğreniyor olmanız çok etkiledi beni. her duyduğunuz şeye inanırmısınız?

    Konuda kaynak olarak gösterdiğim kişiler:

    -Hali İnalcık
    -İlber Ortaylı
    -Murat Bardakçı
    -Celal Şengör
    -Giorgio Vasari
    -Emre Kongar
    -Franz Babinger
    -John Freely

    Bunlara inanır mısın?Açtığım bu konuda genel olarak kendi düşüncelerimden ziyade bu isimlerden alıntı yaptım.Dolayısıyla bu kişiler derken beni hedef gösterme.

    Alıntıları Göster
    Siz bu arkadaşın ''Türkiye'deki En İyi Tarihçi Kim?'' konusuna yazdığı mesajı görmediniz galiba.Sizden daha iyi bir liste hazırlamış arkadaş sizinki ne ki

     Fatih Sultan Mehmet-Az Bilinen Yönleri



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Canis Majoris -- 22 Kasım 2014; 14:40:18 >




  • Canis Majoris kullanıcısına yanıt
    Güzel tespit talip etmeye devam et beni.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: mechist

    buradan bu kişilerden tarih öğreniyor olmanız çok etkiledi beni. her duyduğunuz şeye inanırmısınız?
    @FlameSplasher,

    Anlatayım efendim, sakin olunuz. Öncelikle ben yazdıklarımı size cevap olarak yazmadım, umumî olarak konuyu hülâsa etmek için yazdım. Size cevap yazmışım gibi bir intibâ uyanmış belli ki, bu nedenle beni konuyu okumamakla itham etmişsiniz. Ben sadece konu başlıklarına dair, kendi fikirlerimi ve okuduklarımı yazdım. Şimdi merak buyurduğunuz hususları anlatmaya çalışayım;

    Evvelâ Fatih'in Rönesans sanatına ilgisi olduğunu biliyoruz. Ülkeyi Roma'nın devamı yapmak istediğini, imparatorluk resmî ideolojisini kurmak için Sahn-ı Seman medreselerini inşâ ettirdiğini, İtalyan sanatkârlarla çalıştığını... Bunların hepsini biliyoruz. Yani Fatih, kozmopolizme meraklı bir padişahtı. Burada mutabıkız. Ben İlber Ortaylı'nın bu youtube videolarını izlemeden de ne söylediğini biliyorum, zira çeşitli konferans ve konuşmalarından derlenmiş kitapları mevcut, ''Osmanlı Barışı'' bunlardan bir tanesi. Videolarda anlattıklarını orada da izah etmiş. Yani kaynağınızı da bilmekteyim.

    Benim karşı çıktığım nokta, bu fenomenlerden genel bir hüküm çıkarılması. Fatih'in yaptırdığı portre, şer'î hükme aykırı değildir ki... Portrenin câiz olduğunu ulema bin senedir tekrarlıyor. Portrelerin kağıda nakşedilmesi, kitaplarda yer alması vesaire hep câizdir. Ta'zîm ve hürmet mevkisine asılması haramdır. O yüzden II. Mahmud bu sebeple eleştirilmiştir. Kendi resmini yüksek bir yere astırdı diye. Bunun için dahi fetva almıştır. Zayıf bir kavle dayandırıldığı için Şeyhülislâm da eleştiri oklarının hedefi olmuş. Yani ararsanız, İslâm'da fetva bulursunuz. Costanzo'nun Fatih'i enteresan şekillerde resmettiği madalyonları zaten biliyorum, beni bununla tehdid etmeyin isterseniz.

    Madalyonu yere koyma kısmı ise, İslâm hukukçularının önerdiği bir yöntemdir. Resmin haram olmasının illetinin (yani sebebinin) resme ta'zîm ve saygı olduğunu söyleyen âlimler, saygı duyulmayacak şekildeki resme cevaz vermişlerdir. Mesela çorabın altında yer alan canlı figürü ile namaz kılmak sahihtir. Çünkü resim, burada bilakis hor görülmektedir, hürmet mevkisinde değildir. Kitabın içini açıp resme tapacak olan olmaz. Bu nedenle kitabın içerisinde resim bulunması da câizdir. Aynı bunlar gibi, resim eğer küçük resmedilmişse de, kimse o resme ta'zîm etmeyeceğinden, resim yapmak câiz oluyor. Hukukçular ''hangi resmin küçük olduğunu'' belirlemek için de bu yöntemi önermişler. Sadece madalyondan bahsetmiyorum. Yatak örtüsündeki canlı figürü câiz midir, değil midir? Yere koyacaksınız, sonra doğrulup (bir insan boyu şeklinde geçer) resme bakacaksınız. Eğer uzuvları tam ayırt edilmiyorsa, o zaman canlı resmi ''saygı gösterilemeyecek kadar küçük'' kabul edilir ve örtünün kullanılması câiz olur.

    Osmanlı devri hukukçularından İbn Âbidin'de bunlar anlatılıyor. Dürer'de, Hidaye'de vesairede bunlar yazmakta. Dürer de, Fatih'in hocası Molla Hüsrev'in eseridir. Nüshası da, Fatih'e hediye edilmiştir.

    Ebubekir Sifil'in, bu mevzuda kaleme aldığı bir yazı da, bir blog sayfasında paylaşılmış. Burada illüstrasyonlar, çizgi şeklindeki karakterler vesairenin, ''Resim yasağı kapsamına girmediği'' de delilleriyle birlikte zikredilmekte:http://fikirsanat.blogcu.com/ebubekir-sifil-hoca-resim-heykel-sorumu-cevapladi/373682

    Ben fıkıh okuyan bir insanım. Bırakın da fıkha dair bazı meseleleri sizden daha iyi bileyim. İllâ bir kaynak metin istiyorsanız, 4 mezhebin mukayeseli fıkhını yazan Abdurrahman El-Cezirî'nin ''el-Fıkh ale'l-Mezahibi'l-Erba'a'' adlı meşhur eserinde malumât vardır. Hatta alıntılayım, internette aramayın, bulması zor:

    quote:

    Resim ve heykel meselesinin, düğün yemeği dâvetine icabet etmek¬le ilgili yönleri vardır. Yemek yerinde resim veya heykel bulunduğunu bi¬len davetlinin, İcabet etme yükümlülüğü düşer mi, düşmez mi? Resim veya heykel haram olup, şer´ân seyredilmesi mubah olmayan cinstense dave¬te icabet yükümlülüğü düşer. Ama caiz olanlardansa, yemek yerinde bu¬lunsa da davete icâbel yükümlülüğü düşmez. Şundan ki: Resim veya heykel ya güneş, ay, ağaç ve mescid gibi cansız bir varlığa âit olur. Ya da akıllı veya akılsız bir canlıya âit olur. Cansızlarınki ihtilafsız olarak ca¬izdir. Canlılannkine gelince mezheblerin buna ilişkin detaylı görüşleri aşa¬ğıya alınmıştır.

    Şu da var ki bu sayılanlar içinde, Allah´tan başkasına tapmak için ya¬pılan heykeller gibi, şer´an fâsid olan bir gaye uğruna yapılanları haram kılınmıştır. Bunları yapanlara en ağır cezalar verilecektir. Aynı şekilde hey¬kellere benzeyen, insanı kötü düşüncelere sevkederek haram zevklerini kamçılayan resimler de haramdır. Bu gibi resimleri yapmak, bulundurmak ve bunlarla gönül eğlendirmek haram olup büyük günahlardandır. Ama eğitmek ve eğitilmek gibi sahîh maksatla resim yapmak ve bulundurmak mubahtır, günah değildir. Bu nedenledir ki bazı mezhebler, küçük kız ço¬cuklarının oyuncak bebeklerle oynamalarını istisna sayarak, bu gibi oyun¬cakların yapılıp satılmasını ve alınmasını caiz görmüşlerdir. Çünkü bundan maksat, kız çocuklarına, çocuk yetiştirme eğitimi vermektir ki bu da anı¬lan oyuncakların mubah olması için yeterli bir sebep olmaktadır. Aynı şe¬kilde resim, yere serilen bir elbise, sergi veya yastık üzerineişlenmiş olursa yine caiz olur. Çünkü bu durumda resim tahkir edilmiş olur ki, bu da puta benzeme ihtimâlini uzaklaştırmaktadır.

    Özetleyecek olursak deriz ki: İslâm dininin resim ve heykeli yasakla¬masının amacı, putperestliği ortadan kaldırmak ve her türlü izini silmek¬tir. Putperestliğe yaklaştıran veya putperestlik anısını canlandıran her resim ve heykel haramdır. Bunlar dışında kalanlar caizdir. Bu konuda daha aydınlatıcı bilgiler, aşağıda her mezhebe göre detaylı biçimde sunulmuştur.

    (83) Mâlîkîler dediler ki: Resim veya resim yapma, dört şartla haram olur.

    1- Akıllı veya akılsız olsun, canlıların resmini yapmak haramdır. Gemi, camı, minare gibi cansız varlıkların resmini yapmak mutlak surette mubahtır.

    2- Yapılan resim, hacmi olması halinde ister ağaç, demir, hamur ve şe¬ker gibi kalıcı maddelerden biriyle yapılmış olsun, ister karpuz kabuğu gibi kendi hâline bırakıldığında solup kuruyan ve geriye bir şeyi kalmayan mad delerden biriyle yapılmış olsun haramdır. Bazıları, kalıcı olmayan madde-ierle üç boyutlu resim yapmanın caiz olduğunu söylemişlerdir. Ama kağıt, elbise, duvar, tavan ve benzeri yerlere yapılan hacimsiz (üç boyutlu olma¬yan) insan ve hayvan resimlerİyle ilgili olarak ihtilaf vukûbulmuştur. Bazı¬ları detaylara inmeksizin bu tür resimlerin mutlak olarak mubah olduğunu söylemişlerdir. Bazıları elbise ve sergi gibi şeyler üzerine yapılan resimlerin mubah olduğunu^ duvarlara yapmanın ise yasak olduğunu söylemişlerdir. Bazıları da döşeme olarak kullanılan kumaşlar üzerine yapılan resimlerin mu¬bah olduğunu, başka yerlere yapılanlarınsa yasak olduğunu söylemişlerdir.

    3-Yapılan resmin, gerek hayvan, gerek insanın onsuz yaşayamayacağı görünürdeki organları tam olarak yapılmış olmalıdır. Meselâ yapılan resi-min karnı veya başı delik olursa haram olmaz.

    4- Yapılan resmin gölgesi olmalıdır. Yapılan resim hacimli (üç boyutlu) olur da duvarda yapılmış olduğu için gölgesi olmazsa, sadece gölgesiz kı¬sımları açıkta olursa haram olmaz.

    Bütün bunlardan istisna olarak küçük kız çocuklarının oynadıkları be¬bekleri, üç boyutlu da olsa yapıp satmak caizdir. Çünkü bunlardan mak-sad, küçük kızları çocuk eğitimi konusunda yetiştirmektir. Bu anlatılan hususlardan da anlaşılmış oluyor ki, resim ve heykellerin haram kılınmasın¬dan amaç, her halükârda putperestliğe benzer durumları ortadan kaldırma¬ya yöneliktir.

    (84) Şâfiîler dediler ki: Canlı olmayan varlıkların, meselâ ay, güneş, ağaç ve gemi gibi şeylerin resmîni yapmak caizdir. Ama akıllı olsun veya olma¬sın, canlıların resmini yapmak helâl olmaz. Bunlardan birinin resmini ya¬pan kişinin yaptığı resim ya hacimli olur veya olmaz. Hacimli olmayıp da ayak altında kalan yere veya sergiye veyahut da yaslanılan bir yastığa yapıl¬mış olursa onu seyretmekten hoşlanmak caiz olur. Ama duvara veya tavana asılı olan, ya da giyilen bir elbise üzerine yapılan resmi seyredip bundan hoşlanmak caiz olmaz. Çünkü böyle yapmakla resim, putperestliğe benzer şekilde ta´zîm edilip ululanmaktadır. Yapılan resmin hacmi olur da başı veya bel kısmı kesik, ya da karnı delik vaziyette olup yaşaması düşünülemiyecek bir şekilde ise, onu seyretmek caiz olur. Bundan da öğreniyoruz ki, başka haramları içermediği takdirde sine¬maya gidip eğlenmenin bir sakıncası olmaz. Zîrâ beyaz perdedeki resimler, eksik olup hacimli değildirler. Kız çocuklarının oyuncakları da istisnâen ca-izdir. Bunları yapıp satmak caizdir. Bazıları, bunların da eksik olması ge¬rektiği kaydını getirmişlerdir.

    Hanbelîler dediler ki: Canlı olmayan ağaç ve benzeri varlıkların resmini yapmak caizdir. Akıllı veya akılsız canlıların resmini yapmak caiz olmaz. Yalnız bu gibi resimler, yere serilip ayak altında kalan sergiler üzeri¬ne yapılırsa, ya da yaslanılan yastıklar üzerine işlenirse caiz olur. Yapılan resim, hacimli olur ama baş veya onsuz yaşaması mümkün olmayan diğer organlarından biri giderilmiş ise mubah olur.

    Hanefîler dediler ki: Ağaç ve benzeri canlı olmayan varlıkların res¬mini yapmak caizdir. Canlıların resmini sergi, yastık, yere serilen sergi veya kağıt üzerine yapmak caizdir. Çünkü bu durumda resim tahkîr edilmiş ol¬maktadır. Baş ve benzeri onsuz yaşanılması mümkün olmayan bir organı ek¬sik, resmi yapmak caizdir. Kıymetli ve saygınlığı olan bir yere resim koymak veya organları tam olarak teşekkül ettirilmiş resmi yapmak ise caiz değildir.


    Buradan çıkarılabilecek özet, portrenin câiz olduğu, tam canlı resmin de, hürmet mevkine asılmayacak şekilde yapılır ise seyrinin haram olmadığıdır. Ulemanın ekseriyeti böyle düşünmüş.

    Hurufîlerin yakılması konusunda fetvayı Şeyhülislâm veriyor ve bu zındıklar yakılsın diyor. Bu cezayı isteyen zaten dinî otorite. Fatih'in huzurunda gerçekleşen bir tartışmanın ardından bu ceza alınıyor. Yani fetva verilmiş. Bu kâfirlerin yakılmasının lazım geldiği devrin payitaht müftüsü tarafından ifade edilmiş. İslâm'da hoş karşılanmayan bir ceza olduğu doğru ama fetvayı veren, devrin ulemasından. Fetva alındıktan sonra ''neden böyle yapıldı'' diye sorulmaz. Osmanlı klasik metinlerinde ''yakılma'' mevzusunun ''öldürme'' manasına geldiğini, zira kâfirin ölünce cehenneme gittiği yazılmıştır. Balkanlardaki hurufîlerin cesetleri yakılıyordu. Fakat söylediğiniz gibi, Fatih devrinde diri diri yakıldıkları da rivayet olunuyor. Hazreti Ali de zındıkları yaktırmış, ''Ateşle ceza Allah'a mahsustur'' hadisini işitince, ''bilseydim, yaktırmazdım'' demiştir. Ama yakmayı meşru görenler de vardır.

    Böylece burayı geçmiş olalım.

    Halil İnalcık hoca iyidir, hoştur da; İslâmî bilgisi zayıftır. Kendisinin Osmanlı Klasik Devrini anlattığı eserini tetkik ederseniz, İslâmî düşünceyi değerlendirdiği bölümlerde birçok hata yaptığını görebilirsiniz. Hanefî âlimi olan İmam Birgivî'yi, Hanbelî olarak yazmıştır. Selefî itikadına bağlı olan Kadızadelileri de, Hanbelî olan İmam Birgivî'nin devamı olarak zikretmiştir. Hâlbuki, Kadızadelerin tasavvuf görüşüyle, İmam Birgivî'ninki hiç bağdaşmaz. ''Ebussuud liberal bir Hanefîdir, İmam Birgivî Hanbelîdir, bu nedenle aralarında çatışma çıkmıştır'' diye yazar, hâlbuki bu, devlete olan farklı bakışlarından ileri gelmektedir, zira ikisi de aynı mezheptendir. Ayrıntılı bilgiyi burada okuyabilirsiniz:http://maverd.blogspot.com.tr/2013_06_01_archive.html

    Akşemseddin'in raks edip etmediği hususunda benim bir bilgim olmamakla birlikte, ''kısmen şaman olduğu''nu buradan kanıtlamak bana göre mümkün değil. Dünyada her tarikat, Hristiyan olsun, Musevi veya Yahudi olsun, hatta ezoterik gruplar olsun raks edebilir, buna göre herkes için ''bunlar kısmen şaman olabilir'' mi diyeceğiz? Kısmen şamanist olması için bitki toplamasından veya raks etmesinden daha başka kanıtlara ihtiyaç var. İnalcık hoca başka delil zikretmiyor. Şamanlık kısmı da kendisinin yorumundan ibaret.

    Kayser-i Rum unvanına takılacak bir şey yok. Kanunî Fransuva'ya gönerdiği mektupta, ''Ben şuranın şahıyım, buranın hükümdarıyım, ötenin lideriyim, berikinin sultanıyım'' diyor. Kumandan bir yeri kahren fetheylese, oranın da sultanı olur. Yıldırım Bayezid de ''Sultanu'r Rum'' olarak anılmıştır, çünkü Anadolu'daki Türk siyasî birliğini kurunca, doğal olarak Anadolu Selçuklularının tahtı sana tevarüs etmiş oluyor. Fatih de Doğu Roma'yı sonlandırdığı, aynı zamanda Osmanlılar da Bizanslılarla akraba oldukları için, Doğu Roma'nın tahtının sahibi oluyordu. Kayser-i Rum unvanı da, Fatih'e geçiyordu. Kayser-i Rum, Roma'nın hükümdarı demektir. Yıldırım Bayezid'in ''Sultanu'r Rum'' unvanıyla aynı manaya geliyor, o da Roma ülkesinin hükümdarı demektir. Zira Rum, Arapça Romalı demektir. II. Mehmed, Halife unvanını da kullanmıştır. İnalcık'ın İslâm Ansiklopedisine yazdığı ''II. Mehmed'' maddesine bakabilirsiniz, internette mevcuttur.

    II. Mehmed'in dindarlığı; Fatih Külliyesinden, Sahn-ı Seman medreselerinden, emir buyurduğu kanunnamelerdeki hükümlerden, ''Biz İslam'ın kılıcını elimizde taşırız'' cevabından vesaire bellidir. En dindar padişahlarından oluşu ise Molla Hüsrev gibi büyük bir âlimin gözetiminde yetişmesinden ileri gelir. Fatih, sultanların ''Gaza'' misyonunu sürdüren ender padişahlardandır. Fatih'ten sonra bu misyonu sürdüren üç beş hükümdar gelmiştir. Allah yolunda gaza eden, en büyük dindardır.

    Bu videoları yeni mi görüyorsunuz? O hâlde sizinle işimiz var. Osmanlıların veli olduğunu ben söyledim mi? Kaynak taramanıza gerek yok, Soner Yalçın'ın yazılarından bir derleme ve iktibas yaparsınız, olur biter. Sanki hiç bilmediğimiz şeyler. Padişahların içip içmediği bilinemez. Ben bunu söylüyorum. Padişahlar aileleri dahil kimseyle yemek yemezlerdi. İçerlerse gizli içerler. Birkaç tane tarihe intikal etmiş vak'a mevcut, onların içtiklerini kesin olarak biliyoruz. Ötekiler hakkında içip içmediği hakkında bir şey söyleyemeyiz. IV. Murad gut hastalığından muzdarib olduğu için morfin alırdı. Görenler uyuşukluğunu içki içtiğine yormuşlar, bu da dedikodu olarak tarihe intikal etmiştir. Belki de gerçekten içti. Bunun bilinmesi zordur. Padişahlar da günah işlerler.

    Şehri Yahudilerle doldurması derken? II. Abdülhamid devrinde Selanik, dünyanın en büyük Yahudi şehri idi. Kimse Abdülhamid'in dindarlığını sorgulamıyor. Osmanlılar Sebateyistlere dahi müsamaha göstermişlerdir. Müslümanların Yahudilerle Filistin meselesine kadar bir alıp veremediği yoktur.

    @GülümseyenTarih,

    Hilal ve yıldız, İslâm devletlerinin hep bayrağı olmuştur. Hilal, Allah'ı; yıldız da İslâm Peygamberi Hazreti Muhammed'i simgeler. Zira kelimelerin yazılışları vesaire benzemektedir. Peygamberin savaşlarda kullandığı bayrakta dahi hilal vardır.

    Rum sultanlığı hakkında söylediklerinize yanıt da yukarıda mevcut.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi T@rhuncu -- 22 Kasım 2014; 15:01:22 >




  • Canis Majoris kullanıcısına yanıt
    Assolisti de başa yazmış.Yalnız anlık galeyanın hezimetine uğramış.Şimşirgil'e Şimşiroğlu yazmış.
  • Öncelikle fahriye bölümü ile başlayayım.Bu kısmı diğerlerinin okumasına gerek yok.Karşı tarafta saldırı gibi bir şey algıladım.Tireli(-----) kısma kadar bununla alakalı yazdım.

    ''Size cevap yazmışım gibi bir intibâ uyanmış belli ki, bu nedenle beni konuyu okumamakla itham etmişsiniz. Ben sadece konu başlıklarına dair, kendi fikirlerimi ve okuduklarımı yazdım.''

    Bu bir itham değil.Üstünkörü bir bakmışsınız sonra da başlıklar dahilinde bir yorum yapmışsınız.Ben de diyorum ki:Konuyu iyice okumadan,videoları izlemeden yorum yapmayın mümkünse.Çünkü,konuya her yorum yapana aynı cümleleri yazmak zorunda kalıyorum.Kendiniz ''konu başlıklarına dair'' diyorsunuz.Demek ki padişahlar evliyaydı diye başlık atıp;içerik olarak giydirsem fark etmeyeceksiniz.

    Bu şimdiki yorumunuz:

    ''Bu videoları yeni mi görüyorsunuz? O hâlde sizinle işimiz var.''

    Bu da videolardan önceki yorumunuz:

    ''IV. Murad'ın ve Yavuz'un içki içtiği nasıl sabit onu anlamadım. Bu taraklarda bezi olan iki padişah vardır, onlar da Sarı Selim ile Yıldırım Bayezid'dir. IV. Murad'ın ilaç içtiğini biliyoruz, rahatsızlıkları var. Bu nedenle içkiye yorulmuş olabilir halleri. Ama kesin içki içti denemez.''

    Madem siz biliyorsunuz,ben bu videoları bilmiyorum;bu iki cümle arasındaki anlam farkı nedir?Bilseydiniz gösterirdiniz bu kaynağı.Buna rağmen hala diretiyorsunuz o da ayrı bir konu.
    Ayrıca videoları ilk defa gördüğümü ne zaman söylemişim?Beni tanımıyorsunuz, dolayısıyla benim hakkımda yorum yapmamanız doğru olur.Facebook ve twitter hesabım yoktur.Fakat Youtube'un ıncığını cıncığını bilirim.Özellikle tarihi,siyasi ve dini videoların çoğundan haberdarım.Forumda yazmış olduğum önceki mesajlarımla karşılaşırsanız 4-5 saatlik videolardan konularla alakalı kısa kısa bölümleri süresiyle verdiğimi görürsünüz.Örnek vermek gerekirse;

    http://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=99663946
    http://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=99685727

    Tarihin Arka Odası programını hiç kaçırmam.Öteki Gündem'i nadir kaçırırım.Tekinde, adı üstünde tarih konuşulur diğerinde ağırlıklı olarak dini konular.Açtığım konulara göz gezdirirseniz;bu tip programlara olan merağımı anlayabilirsin,profilim açık.Bu video konusunda aşağılayıcı bir tavırla ''Bu videoları yeni mi görüyorsunuz? O hâlde sizinle işimiz var.'' derseniz, cevabını alırsınız.

    http://forum.donanimhaber.com/fb.asp?m=97253645

    Buradaki yorumuma dikkat ederseniz,sadece tarihe değil,tarihle ilgili konuşanlar konusunda da az çok bilgi sahibi olduğumu görürsünüz.Murat Bardakçı'nın ''haftaya değil öbür haftaya konu ötüken konuklar sürpriz dediğinde'' yaptığım yorum orada duruyor.

    http://youtu.be/gdMoaKPG6zo?t=4h13m10s
    2 hafta sonraki program
    http://www.youtube.com/watch?v=aml5RNBiV8c

    Tarih programları konusunda açtığım birçok konu da silindi.Eskiden Konu Dışı'nda açıyordum konuları,fakat olay orada çığrından çabuk çıkıyor.Dolayısıyla tartışamadan hakaretler uçuşuyor ve konular kapanıyor.1 senelik üye olmama rağmen forumdakiler beni az çok tanıyor.Yorumlarımda sürekli olarak kaynak gösteririm.Dediğim gibi profilim açık.

    ----------------------------------------------------------

    Bu noktaya bu kadar uzun açıklama yapmamın sebebi,bir daha bel altı vurma olmasın.Gönül ister ki endamınızı,cevaplarınızı reelde görebilme imkanımız olsa.Yani benim bahsettiğim Fatih'in çıplak tasvir edildiği madalyon konusunda ''Costanzo'nun Fatih'i Yunan tanrısı gibi resmettiği madalyonları zaten biliyorum, beni bununla tehdid etmeyin isterseniz.'' yazan birisi şu hataya düşmez:

     Fatih Sultan Mehmet-Az Bilinen Yönleri


    Hatta aynı hatayı son mesajınızda da tekrar etmişsiniz.Bu madalyonların boyutlarını bilmediğiniz ortada.Bozuk para gibi bir şey sanıyorsunuz herhalde.

    http://collections.vam.ac.uk/item/O134080/mehmed-ii-medal-di-giovanni-bertoldo/
    More information kısmı:

    Dimensions

    Diameter: 9.4 cm, Depth: 0.7 cm, Weight: 0.32 kg

    http://collections.vam.ac.uk/item/O142591/mehmed-ii-medal-costanzo-de-ferrara/

    Dimensions

    Depth: 1.2 cm, Diameter: 12.1 cm (plus 1.2cm hoop), Weight: 0.5 kg

    http://collections.vam.ac.uk/item/O142648/mehmed-ii-medal-bellini-gentile/

    Dimensions

    Diameter: 9.4 cm, Depth: 0.8 cm, Weight: 0.34 kg

    Çap kısımlarını koyu biçimde belirttim.Uzuvları görmemek için doğrulma işleminden farklı davranmanız gerekecek.Mesela 50 m uzağa fırlatıp yorumlama gibi malumat kaynaklarınızı bekliyorum.

    Neyse işi biraz eğlenceli hale getirelim.Bakalım ulemanın ekseriyeti resim konusunda ne düşünüyormuş.
    http://www.sorularlaislamiyet.com/qna/2401/resim-ve-fotograf-konusunda-detayli-bilgi-verir-misiniz-islamin-bu-konuya-bakisi-nasildir.html

    ''Hz. Âişe (r.anhâ) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) bir seferden dönmüştü. (O yokken) ben, yüklüğün önüne, üzerinde resimler bulunan bir bez (perde) çekmiştim. Rasûlullah perdeyi görünce, çekip attı, (öfkeden) yüzü de renklenmişti. "Ey Âişe!" buyurdular, "Bil ki, kıyamet günü insanların en çok azap görecek olanı Allah'ın yarattıklarını taklit edenlerdir." Hz. Âişe (r.â) devamla: "Biz o bezi kestik, bir veya iki minder yaptık." Demiştir. (Buhârî, Libâs 91,95.).''

    Bu hadiste yere atıp doğrulun,eğilin bükülün gibi bir ifade görmüyorum.Devam edelim.

    ''İbn Hacer bu konuyu şöyle özetler: Alimler, bu hadisi delil getirerek şu hükme varmışlardır: "Gölgesi olmayan tasvirler edinmek câizdir, ancak bunun hürmet ifade etmeyecek şekilde kullanılması gerekir. Yastık, minder yüzü gibi yere atılan, üzerine basılan eşya üzerinde olması gerekir."''

    Madalyon yastık,minder gibi yere atılan üzerine basılan bir eşya değildir.

    ''Ancak duvar üzerine asılmaları, elbisede veya sarıkta yer almaları halinde gölgeli, gölgesiz olması arasında fark gözetilmeden haram denmiştir. Çünkü bu hâllerde o tasvirlere (resimlere) hürmet manası hakimdir.
    İmam Nevevî bu hususta: "Bu hadis canlıların resminin haram olduğunu, ancak ağaç ve benzeri ruhu olmayan şeylerin resmini yapmanın ve bu yoldan kazanç temin etmenin haram olmadığına delildir." demiştir.''

    Fatih'in canı,ruhu yok sanırım.Ayrıca Fatih'in bazı resimleri duvara astığı söyleniyor.Yahu onu da geçin,duvarı bildiğin resimden yapıyor.Fresk neymiş araştırın.

    “Melekler, içerisinde köpek ve tesâvîr bulunan eve girmezler” (Buhârî, “Libâs”, 88).

    Dindar Fatih'in sarayına melekler giremiyor.

    “Melekler, içerisinde sûret bulunan eve girmezler; kumaş üzerindeki desen ve nakış müstesna” (Buhârî, “Libâs”, 92).

    Madalyonlar kumaştan değil tekrardan belirtelim.

    ''İbn Abbas’ın bu fetvasının delili olarak Ebû Hüreyre’nin şu rivayeti gösterilmektedir: Bir keresinde Cibrîl Hz. Peygamber’in yanına girmek için ondan izin istemişti. Resûlullah izin verdiği halde Cibrîl içeri girmemiş ve şöyle demiştir: “İçerisinde birtakım at ve insan timsallerinin bulunduğu perde asılı olan bir eve ben nasıl girerim? Bu resimlerin ya başlarını koparmalı veya bu perdeyi yere sermelisiniz. Biz melekler içinde timsal olan eve girmeyiz” (Tahâvî, Me‘âni’l-âsâr, IV, 287).

    Büyük bir muhaddis ve Hanefî fakihlerinin ileri gelenlerinden olan Tahâvî bu hadisi naklettikten sonra şu yorumu yapmıştır: Bu hadisin zâhirinden, başı koparılmış ruh sahibi canlının timsalinin mubah olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, bu hadis ruh sahibi olmayan şeylerin tasvirinin mubah olduğuna ve görünüm itibariyle ruh taşıması mümkün olmayan canlıların yasak kapsamından çıktığına delâlet etmektedir (Tahâvî, Me‘âni’l-âsâr, IV, 287).''

    Saymakla bitmez.Şimdi sizin alıntı yaptığınız kısma gelelim.''(83) Mâlîkîler dediler ki: Resim veya resim yapma, dört şartla haram olur.'' ile başlayan kısım:

    1- Akıllı veya akılsız olsun, canlıların resmini yapmak haramdır. Gemi, camı, minare gibi cansız varlıkların resmini yapmak mutlak surette mubahtır.
    -Buna göre Fatih'in yaptırdığı resim haramdır.
    2- Yapılan resim, hacmi olması halinde ister ağaç, demir, hamur ve şe¬ker gibi kalıcı maddelerden biriyle yapılmış olsun, ister karpuz kabuğu gibi kendi hâline bırakıldığında solup kuruyan ve geriye bir şeyi kalmayan mad delerden biriyle yapılmış olsun haramdır.
    -Buna göre Fatih'in yaptırdığı resim haramdır.
    3-Yapılan resmin, gerek hayvan, gerek insanın onsuz yaşayamayacağı görünürdeki organları tam olarak yapılmış olmalıdır. Meselâ yapılan resi-min karnı veya başı delik olursa haram olmaz.
    -Başında delik yok.
    4- Yapılan resmin gölgesi olmalıdır. Yapılan resim hacimli (üç boyutlu) olur da duvarda yapılmış olduğu için gölgesi olmazsa, sadece gölgesiz kı¬sımları açıkta olursa haram olmaz.
    -Az önce duvara asmak haramdı.Şimdi duvarda olmasında bir sakınca yok.İlginç bir nokta.Neyse geçelim.

    Diğer noktalarda da az çok aynı şeyler yazıyor.Daha fazla copy paste yapmaya gerek yok sıkıldım.Bu c/p olayından nasıl bu kadar zevk alıyorsunuz anlamıyorum.Benden tavsiye biraz da parmaklarınız ve fikirleriniz çalışsın.Sunduğunuz kaynaklar da blog siteleri.Dikkate almam mümkün değil fakat bir kere yazmış bulunduk artık.

    Kayser-i Rum konusuna tekrar değinelim.Bazı şeyler ya anlaşılmıyor ya da çark etme çabaları seziyorum.Özellikle diyorum ki:Ünvandaki ''rum'' kısmına takılmıyorum.Benim derdim kayser ile.İslam tarihinde ilk kez kayser ünvanı Fatih ile kullanılmadı dediniz.Kaynağını hala bekliyorum.Ben hangi mana ile eşdeğer olduğunu da sormuyorum.İçinde Sezar geçen bir ünvan neden kullanılıyor?Dindar bir padişahın politeist kaynaklı bir ünvanı kullanması ne derece doğru?İslami ünvanlar torbaya mı girdi?Onlar yetmiyor mu?Demek ki yetmiyor.Fatih için de halifedir dedim zaten.Yukarıda okumadınız sanırım.Ne diye yazdınız onu anlamadım.

    ''Allah yolunda gaza eden, en büyük dindardır.''

    Mümkünse şöyle sloganlar atmayın.Siz de takdir edersiniz ki burası ne tekke ne de miting alanı.Tartışıyoruz sadece.Dindar diyorsunuz fakat uygulamalarda bunu göremiyoruz.Bana 2-3 sözünden bahsediyorsunuz.Ben ise Fatih'i daha çok sanat düşkünü,bilimle arası olan,hümanistlerle dahi oturup sohbet eden,bunların ötesinde sürekli bir cihan hakimiyeti düşüncesinde biri olarak görüyorum.Az önce veli değil dediniz şimdi en büyük dindardır diyorsunuz.Veli ilan edemedik bari dindar diyelim diyorsunuz sanırım.Hemen kızmayın,siz veli demediniz tamam.

    ''Kaynak taramanıza gerek yok, Soner Yalçın'ın yazılarından bir derleme ve iktibas yaparsınız, olur biter.''
    Benim tarzım değil,direk bloglardan veya dandik sitelerden copy paste yapamıyorum.Baştan aşağı aynı alsam ne diye konu açayım.Veririm linkini oku derim.

    ''Padişahların içip içmediği bilinemez. Ben bunu söylüyorum.''
    Tamam müsait olduğumda konuyu açarım.Bilinir mi bilinmez mi orada tartışırız.

    ''Padişahlar aileleri dahil kimseyle yemek yemezlerdi. İçerlerse gizli içerler''
    Aileleri dahil kimse bilmez fakat siz;içerlerse gizli içtikleri bahsinde fikir yürütüyorsunuz.Halife Abdülmecid yerine kaynağımız T@rhuncu mu şimdi?Peki öyle olsun,gönlünüz olsun.

    ''Şehri Yahudilerle doldurması derken? II. Abdülhamid devrinde Selanik, dünyanın en büyük Yahudi şehri idi. Kimse Abdülhamid'in dindarlığını sorgulamıyor. Osmanlılar Sebateyistlere dahi müsamaha göstermişlerdir. Müslümanların Yahudilerle Filistin meselesine kadar bir alıp veremediği yoktur.''

    Abdülhamit'ten bize ne?Şu an konumuz Fatih değil mi?Abdülhamit'in dindarlığını sorgulamamızı istiyorsan buyur:

    @neommy
    Mesajın bu bölmünde sizi de haberdar etmek istedim.Bizim Abdül robotu kafayı çekip çekip yaptırdı sanırım
    http://youtu.be/4yevEfBb9eE

    Abdülhamit'in torunu,Osman Ertuğrul Efendi:''Dedem Abdülhamit rom içerdi.''

    Ben bunları yeni konuya saklıyordum aslında.Yeri gelmişken değinmek istedim.Yahudi meselesine dönersek;Fatih İstanbul'u fethettiğinde Yahudiler'i direk yerleştirmiyor.Öncelikle Anadolu'dan Müslüman-Türk halkını getiriyor fakat bu halk İstanbul'a alışamıyor.Yerleşik düzenlerini terk edip gelmek zor bir durum teşkil ediyor ve geri dönmek zorunda kalıyorlar.Fatih de mecburen Yahudiler'i yerleştirmeye başlıyor.Belli ki kafasında ilk önce tamamen müslümanlardan teşekkül eden bir şehir var fakat koşullar müsait olmadığı için dini düşünceleri bu konuda bir kenara bırakmak zorunda kalıyor.İşte Fatih'i Fatih yapan bunun gibi örnekler.İmparatorluk için her şeyi göze alan bir hükümdar.

    Akşemseddin konusunda ben de çok bilgi sahibi değilim.Konu dindarlara tepki şeklinde algılanabilir,algılanmışken de tam algılansın diye araya onu da kattım.Sizin cenahtan bir cevap gelsin diye bekledim fakat bir şey çıkmadı.Onu da araştırırız artık ne yapalım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi FlameSplasher -- 22 Kasım 2014; 18:29:13 >




  • FlameSplasher kullanıcısına yanıt
    Evet, aynen öyle yaptım. Siz bunu tasvib etmeyebilirsiniz, doğrudur. Ben buraya yorum yaparken, pek vaktim yoktu. Detaylı incelemedim. Bana cevap vermenize gerek de yoktu. Sanırım eğlenceli oluyor sizin için, bizleri böyle uzun uzun mesajlar yazmaya sevk etmek. Ben bunları Donanımhaber'de falan tartışmakta bir fayda görmüyorum, o nedenle münakaşa etmek istemedim. Şimdi ahvale bakınca, ne kadar haklı olduğumu görüyorum zira kaynak kaynak diye konuşan siz, tutmuş sorularlaislamiyet.com'dan kaviller aktarmışsınız. Hayatınızda fıkıh kitabı okumuşluğunuz var mı da, gelip bana hadis-i şerif mealleri sunuyorsunuz? Usûl-i fıkh nedir, fıkhî hükümler nasıl verilir, haberiniz var mı? Şimdi size bir de Donanımhaber'de İslâm Hukukundaki usûlleri mi anlatacağız?

    Youtube videolarıyla ilgili söylediğim şeyden kastım, ''siz bunları yeni gördünüz, ben şu kadar zaman evvel gördüm'' değildi. Bu videolar ne kadar zaman öncenin videoları. Bunları büyük bir araştırma mahsulü gibi sunmanız ilginç geldi bana. Neticede bunlar youtube videoları. Herkes ulaşabilir. Bunun gibi bin tane video var ve siz de yazınızın sonunda celâllenerek hem adâb-ı mûaşeret kurallarını çiğnemiş, hem de ''Dedem Abdülhamid rom içerdi'' videosunu gururla sunmuşsunuz. Tabii bu müthiş araştırmacı kimliğiniz, iddianın sahibi şahsın dedesini 5 yaşında, o da bir defaya mahsus görmüş olduğunu fark edememiş demek ki. Herhalde Abdülhamid o sırada kafayı çekiyordu da, torun da dedesini içki içerken görebildi. Ne yazık ki kızları, yanında bulunan devlet ricali vesaire böyle bir şeyden bahsetmezken, siz alıp dedesini bir kere gören torununu konuşturuyorsunuz. Keşke yeni konuya saklasaymışsınız! Sonrasında enteresan hususlardan bahsetmişsiniz, Tarihin Arka Odası programı için yaptığınız yorumların, programın tarihiyle denk düştüğünü isbat etmişsiniz. Hâlbuki ben yukarıda söylediğim üzere, bir yukarıdan bakma tavrı içinde değildim.

    Sizin kişiliğiniz hakkında herhangi bir yorumum yok, dolayısıyla sizi tanımama lüzum da yok. Neyse, mümkün olduğunca kısa yazmaya çalışacağım.

    Okuduğunuzu anlamamışsınız. Uzuv ne demek? Kol, kafa, bacak. Yani canlı bir bütün halinde resmedildiğinde, canlının uzuvları ayırd edilemeyecek. Gösterdiğiniz madalyonların arka tarafında ise portre yer alıyor. Portrede yer alan tek uzuv, omuz hizasının yukarısından itibaren kafadır. Ortada birden fazla uzuv yok ki, uzuvlarının ayırt edilip edilmediğine bakalım ve helali haramı tartışalım. Portre çizdirmek, zaten câizdir. Eş'arî'nin yüzüğünde bir canlı resmi olduğu rivayet edilir örneğin. Bu portre de değildir, canlının azaları tam olarak teşekkül etmiştir. Fakat kimse bir yüzüğün üzerindeki resme tapmaz. Dolayısıyla bunlar affedilmiş sayılırlar. Madalyon da hürmet mahalli değildir. Aynı para gibi. Benim bahsettiğim metot, ulemanın önerdiği bir yöntemdir. Hadisten çıkmamıştır, ictihaddan çıkmıştır. Farkı siz bilmezsiniz, fıkıh külliyatı karıştırmanız icâb eder.

    Sonrasında yazdıklarınız ise elbette ki gülünç. Tahavî'nin söylediği kavli kavrayamayacak kadar din bilgisinden yoksunsunuz. ''Başı koparılmış veya göbeği'' delik demek, yaşamayacak biçimdeki tasvir demektir. Portre dediğiniz şey sadece kafa. Kafa tek başına yaşayabilir mi? Size göre yaşayabilir ki, bir de açıklama yapmışsınız, ''Fatih'in resminin başı delik değil'' diyerek. Hâlbuki bu hüküm, azâları tam mahiyetiyle çizilmiş resimler içindir.

    Resimleri duvara asar, duvara resim de yaptırırsınız. Yaptırdığınız resme, çeşidine, kaleme alınışına göre hükmü değişir. Hangi tabloyu astırdığını dahi bilmeden, 500 sene evveline dair ahkâm nasıl kesebiliyorsunuz? İllüstrasyon mu, kara kalem çalışması mı, çöp adam mı... Fatih'in neyi astırdığını, devrin ulemasının neler söylediğini biliyor muyuz, bilmiyor muyuz... Zamanda yolculuk ederek, Fatih devrine şöyle bir bakış atıp geri geldiniz de, biz mi bundan bihaberiz?

    Sunduğum kaynaklar blog siteleri değil. Ebubekir Sifil'in yazısını o blog, gazetesinden iktibas etmiş. Gazete linki de verebilirdim yani. O zaman blog linki olmayacaktı ve siz dikkat kesilecektiniz sanıyorum. Siz ulaşabilin diye veriyoruz o linkleri. Keyfiniz olacak diye İbn Âbidin külliyatını buraya yığacak değiliz. Youtube videosu eklesek dikkat buyurur muydunuz?

    Mezahibi'l Erbaa, sadece Malikî fıkhını anlatan bir fıkıh kitabı değildir. Mukayeseli fıkıh kitabıdır. Ben orada boşuna yerleri koyulaştırmadım. Okunsun diye yaptık. Fatih'in yaptırdığı portre, dört mezhebe göre de câizdir. Çünkü sadece omuz ve kafadan müteşekkildir. Böyle bir şeyin yaşaması mümkün değildir. Dolayısıyla, alıntı yaptığınız Malikî kavlindeki üçüncü madde ihlâl edilmiş oluyor. Yani, câiz.

    Hacimli resim, başka bir şey. ''Üç boyutlu'' denmiş, ''gölgesiz kısımları'' denmiş... Onun hükmüyle öteki türlü resimlerin hükmü aynı değil. İslâm hukuku kazuistiktir, meselecidir. Hükümler olgunun türevlerine göre değişirler.

    Sezar, Roma İmparatorlarının unvanıdır. Osmanlılar, Kantakuzinoslarla akrabadır. Konstantiniyye, Doğu Roma'nın tek şehri ve başkentidir. Konstantiniyye fethedilince, fetheden kumandan Doğu Roma ailelerinden biriyle kan bağı olduğu için, Roma tacına sahip olmuş sayılır. Yani, taht hakkı Fatih'e tevarüs etmiştir. Fatih, aynı zamanda Roma'nın başı ve hükümdarıdır. Dolayısıyla Roma'nın da Sezar'ıdır. Bu unvan ile Bayezid'in ''Sultanu'r Rum''u arasında hiçbir fark yok. Mana itibariyle aynılardır. İkisi de Roma'nın hükümdarı demek. Ondan evvel kullananlar vardır derken bunu kasdettim. Anlaşılmayacak bir şey yok bunda, değil mi?

    Miting alanı mı, tekke mi; önce bir karar verin. İkisi çok farklı yerlerdir zira. Tekkede bulunmamışsınızdır da, miting alanlarında belki var olmuşsunuz. Alâkaları yoktur. Gaza ruhu, İslâmiyet'in esasıdır. Allah yolunda gaza ettiğini defalarca dile getiren bir kimseden daha dindar kim olabilir?

    Hümanist, eski latin ve Yunan metinlerini toplayanlara verilen addır. Fatih'in etrafındakiler de bunlardır. Rönesansa ilgi duyan genç bir adamın, bunlarla tartışmasından daha doğal ne olabilir?

    Haklısınız, sizin tarzınız daha çok Youtube arşivi taramak üzerine kurulu.

    Fatih Kanunnamesinde hüküm vardır, kanunî emirdir, padişah tek başına yemek yer. Belki bazen ailesi yanında olmuştur, orasını bilmiyorum. Ama garib tarihçilerin dibinde yemek yemeyen sultanların, bunların meclisinde içki de içmeyeceği aşikârdır.

    İstanbul'a Yahudilerin gelmesine ne denli bu kadar kafayı taktığınızı anlamış değilim. Müslümanlarla Yahudiler modern dönemlere kadar Hristiyanlar gibi didişmemişlerdir. Abdülhamid devrinde de Selanik yeryüzünün en büyük Yahudi şehriydi. Bunu neden gündeme getirmiyorsunuz da kafayı Fatih'in getirdiği Yahudilere takıyorsunuz? Misal olarak veriyorum. Dinde Yahudileri İstanbul'a yerleştirmenin câiz olmadığına dair bir ittifak mı var?

    Akşemseddin konusunda ortada ciddiye alınacak bir iddia yok ki cevap verebilelim. Siz önce iddianızı argümante edin, ardından münazarasını icrâ ederiz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi T@rhuncu -- 22 Kasım 2014; 21:02:58 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: mechist

    buradan bu kişilerden tarih öğreniyor olmanız çok etkiledi beni. her duyduğunuz şeye inanırmısınız?

    ben herkesten bir şeyler öğrenmeye çalışırım (ama her duyduğuma inanmam)

    ayrıca daha önce de söylediğim gibi benim en zayıf yönlerimden bir tanesi tarihtir , o nedenle karşıt görüşleri alıp düşünüyorum ve mantıklı gördüğümü kabul ediyorum ,aksi halde hep tek taraflı anlatılanları alıp kabul edersem hata yapacağım kesin değil mi ?

    ama çok iyi bildiğim bir konu olsa o zaman bana kolay kolay laf anlatamazlar :)

    yalnız bu konuda zayıfım derken hiçbir şey bilmiyorum da demiyorum ,aksine çok bildiğim var ama bunlar ne derece doğru test ediyorum
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.