Binicilik Sarı Kırmızılı kulübün başkanlarından Alp Yalman 'ın da çabalarıyla kurulan Bnicilik Şubesi halen faaliyetini sürdüren barnşlar arasındadır.Tunç Çapa,Bülent Bora,Kemal Öncü gibi sporcularınöncülükettiği bu çalışmalar içinde Mustafa Koç gibi ünlü bir Fenerbahçeli'nin de yer alması kamuoyunun ilgisini çekmiştir.
Hentbol Galatasaray'da Osman İncili,DoğanKoloğlu,Bülent Eken gibi futbolcular başta olmak üzere Tenisçi Beliğ Berler,Basketçi Yılmaz Gündüz,Erdoğan Partener ve Atlet Tevfik Tiryakioğlu gibi sporcuları oluşturduğu Hentbol takımının faaliyeti de ilginç bir olaydır.
8 Nisan 1945 tarihinde Fenerbahçe Stadında oynanan bir futbol maçı öncesinde bu iki kulübün, 12 bin seyirci önünde karşı karşıya gelmiş olmaları da önemlidir. Ama tatlı bir hatıra olarak kalmıştır.Bu maçta Galatasaray Fenerbahçe'ye 7-4 mağlup olmuştur... Bu maçtan sonra oynanan Milli Küme futbol karşılaşmasında ise takımlar 1-1 berabere kalmışlardır.
Bisıklet Galatasaray, Bis*klet Şubesini 1898 yılında kurulmuştur.
Çim Hokeyi Galatasaray Çim Hokeyi şubesini 1914 senesinde kurmuştur.
Havacılık
Galatasaray Spor Kulübü , 1931 senesinde Havacılık ve Planör şubesini kurmuştur.
Su Balesi
1995 yılında kurulan bu şubemiz halen faaliyetini sürdürmektedir.
Güreş
Sarı Kırmızılı kulübüm bir tarihlerde Ata sporumuz güreşte de önemli etkinlikler göstermiş olduğunu bilmek,bugün için artık hoş bir anıdır.
1945-55 yılları arasında 8 kez İstanbul,2 kez de Türkiye Şampiyonu olmayı başaran Galatasaray'da bu sporu yapmış ünlülerden bazıları şunlardır:
Nuri Boytorun,Çoban Mehmet,Hüseyin Erkmen,Adnan Yurdaer,Kemal Olcay,Mehmet Oktay,Faik ve Sadık Soğancı.
BALKAN GÜREŞ ŞAMPİYONASINDA BİRİNCİ OLDUK (1935) Dördüncü Balkan Güreş Şampiyonası Türkiye Güreş Federasyonu tarafından İstanbul'da organize edildi.
Türk güreşçileri ilk üç şampiyonadaki üstünlüklerini bu kez de tekrarladılar.5 Altın ve 1 Gümüş madalya kazanan Türk güreşçileri takım halinde de Balkan Şampiyonu oldular.
61 kiloda Yaşar Erkan , 66 kiloda Saim Arıkan , 79 kiloda NURİ BOYTORUN (GS), 87 kiloda Mustafa Çakmak ve Ağır Sıklette ÇOBAN MEHMET (GS) altın ; 56 kiloda HÜSEYİN ERKMEN (GS) gümüş madalya kazandılar.
Taksim Stadında yapılan bu karşılaşmalar büyük bir seyirci kitlesi tarafından heyecanla izlendi. Çoban Mehmet 1937 yılında düzenlenen ve İzmir Alsancak Stadında yapılan Balkan Güreş Şampiyonasında ağır sıklette yine altınmadalya kazanmıştır. 1938 yılında Avrupa Güreş Şampiyonasında yine sevimli ağır sıklet güreşçimiz Çoban Mehmet 3. olmuştur. Ve bir Avrupa Şampiyonasında ilk kez Türk Bayrağı şeref direğinde dalgalanmıştır.
ÇOBAN MEHMET VEFAT ETTİ (1969) Türk Spor Tarihine "Atatürk'ün alnından öptüğü Türk güreşçisi" olarak adını yazdıran ünlü ağır sıklet şampiyonumuz Çoban Mehmet 1905 yılında Balıkesir'in Beyköyü'nde doğmuştu.Köy meralarında çobanlık yaparken bir yandan da güreşen Çoban Mehmet'i Balıkesir Kolordu Komutanı Ali Hikmet Paşa keşfetmiş ve onu İstanbul'a göndermiştir.Burada Galatasaray kulübü genç çobana sahip çıkmış ve burada ciddi bir çalışma imkanı bulmuştur. Çoban Mehmet kısa zamanda yaman bir minder güreşçisi olarak parlamıştı.1928 yılında Ağır sıklet olarak Milli Takıma alınan Mehmet , tam 20 yıl Ay-Yıldızlı mayoyu rakipsiz olarak sırtında taşımış bu arada 5 kez Balkan Şampiyonluğu kazanmış; Amsterdam ve Berlin Olimpiyatlarında güreşmişti.
Atatürk'ün de büyük sevgisini kazanan sevimli ağır sıklet güreşçimize bir gün ATA'nın "Sen herkesi yeniyorsun Mehmet, benimle güreşsen beni de yenermisin?" diye şaka yollu takılması üzerine "Amam Paşam seni Cihan yenemedi.bennasıl yeneri?" cevabını verişi büyük kurtarıcıyı duygulandırmış ve Çoban Mehmet'i alnından öpmüştür.
Ve o Çoban Mehmet soyadı kanunu çıktığında Çoban soyadını almış tarihler 8 Mayıs 1969'u gösterdiğinde de hayata gözlerini yummuştu.Nur içinde yatsın.
Boks
Türkiye'ye modern Boks'un girişi, o zamanlardaki ismi ile Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) 'nin Fransız Edebiyatı öğretmeni Mösyö Goury ile başlar (1904). Mösyö Goury,Edebiyat öğretmeni olmasına karşın fevkalede sportmen ve özellikle de tek kişilik spor dallarında çok yeteneklidir.
Yine GSL'de Beden Eğitimi öğretmenliği yapan Selim Sırrı Tarcan ile yakın dostluk ilişkileri vardır.Aynı zamanda da Büyükada'dan komşudurlar.Türkiye'ye modern jimnastiği getiren kişi olarak bilinen S.Sırrı Tarcan bu dostluktan yarlanmakta gecikmez.Zira kapı komşusu Mösyö Goury,her geçen gün Avrupa'da ilgi görmeye başlayan boksu çok iyi bilmektedir.Doğal olarak yaşamının hemen tamamını spora adamış olan Tarcan'ı tanıtarak bu yaklaşımı sürdüreceğiz...
S.Sırrı Tarcan (1874-1957) Türkiye'nin ilk modern sporcusu ve eğitimcisi olarak bilinir .Bireysel sporların hemen hepsini ilk uygulayan ve uygulatan kişi olmaktan ötede Tarcan, eğitimci yönü ile ünlüdür. Özellikle hocalık yaptığı Galatasaray Lisesindeki jimnastik öğretmenliğinin ülkemizdeki kurucusu sayılan Tarcan,boksu da ilk yapan kişidir ve bu nokta ne yazı ki fazla bilinmemektedir.
S.Sırrı Galatasaray Lisesinden mazun olduktan sonra aynı zamanda askeri bir okul olan ve bugünkü Teknik Üniversite karşılığı sayılabilecek Mühendishaneyi Berr-i Humayun'dan da diplomasını aldıktan sonra İstihkam Zabiti olarak görev alır.Bu sıralarda da sporun her dalına merak sarmıştır.Tarcan'ı kısa bir süre sonra Jimnastik öğretmeni olarak GSL'de görüyoruz.
Bundan sonraki gelişmeleri Selim Sırrı Tarcan'ın eski harflerle 1923 yılında çıkardığı ve anılarını kaleme aldığı "Terbiye ve Oyun" adlı dergisinden beraberce izleyelim.Bu olayı nakletmemizin nedeni ise Türkiye'de boksu ilk yapanın Sabri Mahir olduğu görüşünün yanlışlığını kanıtlamak anlamını taşır bir bakıma.Zira Türk Boks Tarihi konusunda bugüne kadar kaleme alınan yazılar, anılar ve kitaplarda bu sporun Sabri Mahir ile doğduğu ileri sürülmektedir.Gerçi Sabri Mahir , ileriki satırlarda da geniş olarak açıklanacağı gibi ilk resmi ve profesyonel Türk boksörüdür ama , Türkiyede ilk boksu yapan kişi yine bir başka Galatasaraylı Selim Sırrı Tarcan 'dır.
Konu ile ilgili Selim Sırrı Tarcan'ın anıları şöyledir : "Büyükadadaki kapı komşum ve Mekteb-i Sultani'den meslekdaşım Mösyö Goury'nin Boks konusunda geniş bilgisi olduğunu anladım ve ondan yararlanmaya karar verdim.Boks o sıralarda İstanbul'a gelen Amerikalı denizcilerin kendi aralarında yaptıkları spor gösterilerinin içerisinde bir parça idi ama İstanbullular buna pek iltifat etmiyorlardı.Elbetteki bu, boksu bilmemelerinden kaynaklanıyordu.Mösyö Goury birgün bana Boksu öğretebileceğini söyledi.Kabul ettim.Beyoğlundaki meşhur Baker mağazasından sağladığım eldivenleri taktığım gibi komşumun bahçesinde tatil günlerinde çalışmalara başladık.Üstü deri kaplı, içi kıl dolu bu eldivenlerle karşı karşıya geldik.Goury önce yumruğu tarif ediyor, ondan sonra bana uyguluyordu.Attığı yumruklar beynimi zonklatıyor, kulak tozum sanki patlıyordu.Zaman zaman burnumdan akan kanı önleyemiyor, kısacası meslekdaşımdan bayağı dayak yiyordum.Ama ne varki,ben bu sporu öğrenecektim ve dayak yemeğe razıydım.Mösyö Goury' ye göre boksta sert yumruk yerine isabetli yumruk önemliydi ve ben bu gerçeği öğrenene kadar dayak yemeğe devam ettim. Bu arada boksun iyi bir spor oldugunun da bilincine varmaya başlamıştım.Öğrenmeye başladığım bu sporun içine Süvari Zabiti Asım Bey ile Bahriye Zabiti Tevfik Beyleri de işin içine kattım. Suvari Asım Bey ilk dersten sonra bir daha gözükmedi.Bahriye Zabiti Tevfik Bey de beşinci dersten sonra kayboldu...." Selim Sırrı, anılarında 1906 ve 1907 yıllarını kapsayan bu dönemde Skating Palace,Variete ve Winter Palace'de çeşitli boks maçlarına çıktığını, ancak bunların gösteri amaçlı olmaktan ötede bir anlam taşımadığından bahsetmekte ve sonuçları hakkında bilgi vermemektedir.
Bilindiği gibi Modern Olimpiyat Oyunlarının kurucusu Fransız eğitimci ve spor adamı Baron Pierre de Coubertin'dir. Baron, Atina'da organize edilen ilk Olimpiyatların düzenlenmesinde en etki rolü oynayan kişidir.Şanslı bir rastlantı , Baron Pierre, Selim Sırrı' nın komşusu ve meslekdaşı Mösyö Goury'nin de yakın arkadaşıdır.Baron ile Goury hem liseden hem de üniversiteden sınıf arkadaşıdırlar. Baron,arkadaşının Türkiye'de çalıştığını öğrenmiştir ve Türkiye'nin Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) üyesi olması için bu arkadaşının desteğine gereksinimi vardır.Hemem onu davet eder.Mösyö Goury, Baron'a tanıtacağı Türk gencinin bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu anlatır.Ve 20 Temmuz 1907 günü ünlü Tokatlıyan otelinde Tarcan ile buluşurlar. Tarcan' ı tüm özellikleri ile Coubertin' e tanıtırlar.Bu görüşme sonunda Tarcan,IOC ile Coubertin'in temsilcisi olarak görevi kabul eder.Ve 1908' de vazifeye başlar , bu görev 1930' a kadar sürer.
İşte Selim Sırrı Tarcan bu hizmeti ile Türk sporunun uluslararası örgütünde görev alan dolayısı ile de Türkiye Milli Olimpiyat Komitesinin kuruculuğunu da üstlenen spor adamı olarak tarihe geçer. ***** Selim Sırrı Tarcan ile başlayan ilk gösterilerden sonra Sabri Mahir isimli bir sporcu dikkati çekmektedir.Osmanlı İmparatorluğundaki iç çekişmeler ,İstanbul'daki azınlıkların azgınlık günleri,Türk gençleri için sıkıntılı görüntüler olarak anımsanır.İşte Sabri Mahir o dönemin Galatasaray Lisesi öğrencilerinden biridir.Okuldaki boksör görüntüsünün yanında futbolda Galatasaray birinci takımının da başarılı oyuncularından biridir.Aynı tarihlerde Mösyö Goury de Galatasaray Lisesi'nin öğretmenliğini sürdürmekte ,Selim Sırrı ise spor öğretmenliği eğitimini İsveç'te yapmaktadır.Sabri Mahir ,Mösyö Goury'den bok dersleri aldığını hiç unutmamıştır.Sabri Mahir futbol dışında boks ve jimnastikte de okulun önde gelen sporcularındandır.
Sabri Mahir'in yeraldığı Galatasaray birinci takımı 1910 yılının bir tatil gününde Rumlardan oluşan Strogles ile karşılaşmaktadır.Şımarık ve azgın Rumlar, Galatasaray'ın üstünlüğünü kabule yanaşmamakta ve yenilgi olasılığının artması üzerine çıngar çıkartmak eğilimindedirler. Ve olaylar başlar...Galatasaraylılar, tabii başta Sabri Mahir olmak üzere, Rumları evire çevire döverler...Günün koşulları gereği,olay İstanbul Hükümeti tarafından iyi karşılanmaz ve Sabri Mahir mimlenir...Onu izleyen günlerde bu olay yüzünden GS Lisesi müdürü Tevfik Fikret okuldan uzaklaştırılır.Öğrenciler bu olayı protesto ederler.Bu olayın başında da Sabri Mahir vardır.Zaptiye ,Sabri, Mahir'i aramaktadır Ve Sabri Mahir zaptiyeden kaçarken Galata rıhtımında bir Fransız gemisine kaçak olarak biner ve Fransa'nın yolunu tutar.Yaşamını sürdürmek için tek çare spor yapmasıdır.Ve bir yolunu bulup Fransızların ünlü Racing Klübüne başvurur ve hemen takımda oynamaya başlar.Sonradan Fransa'da ona GS Lisesinden öğretmenleri Mösyö Goury ve Raval isimli bir başka öğretmeni yardımcı olmuşlardır.
Sabri Mahir Racing forması ile kaptanlığını da yaptığı takımın başarılarında çok etken olmuştur.Daha sonraları Mısırlı bir prens aracılığı ile boks yaşamına başlayan S.Mahir ,boksu Türkiye'de başlatan değil ,yurtdışında ilk uygulayan kişi olarak anılacaktır. Sabri Mahir'in oldukça maceralı geçen yaşam öyküsünde boksun önemi pek fazladır.Fransa'daki ilk deneyiminde boksu iyi bilmediği halde eldiven giyer.Fransa şampiyonu olan bir sporcuyla karşılaştığını ve iki yumruk ancak vurabildiğini kendisi itiraf eder.Ne var ki bu ilk deneyiminde Mısırlı Prens ve ona destek vermeye hazır olanlar da umutlanmışlardır.Sabri , kısa süre sonra Fransa acemiler şampiyonu olur.Amatörler şampiyonasında ikinci olunca da profesyonelliğin kapısı açılacaktır kendisine.İlk maçında Fransa orta s*klet şampiyonunu hırpalamasına rağmen maçı berabere ilan ederler.
Sabri Mahir , profesyonel boks yaşamının bundan sonraki dönemlerinde Fransa'da,İspanya ve İngiltere'de çeşitli maçlar yaptı.Para için yapılan bu maçlrda rakiplerini eze eze yenen Sabri, Avrupa' nın sayılı boksörleri arasına girdi.İngiltere'nin Oxford Üniversitesinde Jimnastik öğretmeni olarrak çalıştı.İngiliz Porfesyonel çevresinde ününü uzun yıllar sürdürdü.Daha sonra Londra'daki Ermenilerin jurnali ile 2.Dünya Savaşı başlarında tutuklandı ve 3 yıl hapis yattı.Savaş bitince , diğer esirlerle birlikte yola çıkarılan Sabri Mahir, Almanya'da kaldı.Tekrar ringe çıkarak gösteri maçları yaptı.İsmine kartpostallar çıkarılan Sabri , profesyonel boksun Avrupa'da en büyük ismi olarak ün yapmıştır.Ünlü ağır s*klet boksörü Max Schmeling'e boksu öğreten ona şampiyonluk yolunu açan da Sabri Mahir'dir.
( Sabri Mahir , 1925'de Almanya'da iken bir kasap dükkanında çıraklık yapan Alman gencin vücut,kol, omuz ve el yapısına bakarak bunun mükemmel bir boksör olacağına kanaat getirmiştir.Ve onu özel bir şekilde özenle çalıştırmaya başlamıştır.Sabri Mahir'in çalıştırdığı ver rirnge çıkardığı bu kasap çırağı yalnız Alman boksunda gelmiş geçmiş en büyük yıldız olmakla kalmayacak,aynı zamanda 1930-31 ve 36 yıllarında ağır sıklette üç kez Dünya Şampiyonluğunu kazanacaktır.)
Türkiye dışında futbol oynayan Galatasaraylı Rasih Minkari , Sabri Mahir'in Hollandalı Van Dam isimli bir boksörle Avrupa Şampiyonluğu ünvan maçını izlediğini ve hakemlerin maçı berabere bitrdiğini ve Sabri'nin hakkının yendiğini belirtir.Sabri Mahir , Van Dam ile ikinci kez karşılaştığında orta hakemin Sabri'yi galip ilan etmesine rağmen karar tekrar değiştirilerek bir kez daha beraberlik verilmesi o tarihlerde büyük bir skandal olarak nitelendirilmiştir.
Yukarıda veridğimiz bu bilgiler ışıgında çıkan sonuç şudur : Galatasaraylı Selim Sırrı Tarcan Türkiye'de boksu ilk başlatan,Galatasaraylı Sabri Mahir ise yurtdışında ki ilk Türk boksörüdür.
İSPANYA'DA BOKSU YASAKLATTIRAN TÜRK... Uzunca bir süreden beri Paris'te yaşayan Türk Boksörü Sabri Mahir ,Kidd Jacckson adlı biri Amerikalı organizatör tarafındanİspanya'ya görtürülmüştü.Madrid'in ünlü Fiorinten Centrale salonunda düzenlenen büyük bir turnuvada,Sabri Mahir de İspanya şampiyonu olan biri İspanyoll boksör ile karşı karşıya geldi.Salonu büyük bir meraklı kitlesi doldurduğu gibi şeref locasında İspanya Kralı da yer almış bulunuyordu.Mükemmel bir maç çıkaran Sabri Mahir , üçüncü raundun hemen başında amansız bir kroşe ile ünlü ve güçlü rakibini nakavt edince salonda büyükbir sessizlik oldu.Yardımcıların ve salon doktorunun müdahalelerine rağmen ringde ayılamayan İspanyol boksör sedye ile soyunma odasına götürülmüştür.
Maçtan sonra İspanya Kralı Sabri Mahir'i locasına çağırtarak çıkardığı güzel maçtan ötürü tebrik etmiştir.Ancakİspanyolların pek sevdiği ünlü şampiyonlarının hali , halkın üzerinde öylesine olumsuz olmuştur ki İspanyol polisi boksu yasaklamak zorunda kalmıştı...
Jimnastik
Galatasaray , 1908 yılında İsveç Jimnastiği şubesini kurmuştur. Selim Sırrı Tarcan (1874-1957) Türkiye'nin ilk modern sporcusu ve eğitimcisi olarak bilinir . Bireysel sporların hemen hepsini ilk uygulayan ve uygulatan kişi olmaktan ötede Tarcan, eğitimci yönü ile ünlüdür. Özellikle hocalık yaptığı Galatasaray Lisesindeki jimnastik öğretmenliğinin ülkemizdeki kurucusu sayılan Tarcan, boksu da ilk yapan kişidir ve bu nokta ne yazık ki fazla bilinmemektedir.
Selim Sırrı Galatasaray Lisesinden mezun olduktan sonra aynı zamanda askeri bir okul olan ve bugünkü Teknik Üniversite karşılığı sayılabilecek Mühendishaneyi Berr-i Humayun'dan da diplomasını aldıktan sonra İstihkam Zabiti olarak görev alır. Bu sıralarda da sporun her dalına merak sarmıştır. Tarcan'ı kısa bir süre sonra Jimnastik öğretmeni olarak GSL'de görüyoruz. Galatasaray ve Askeri okullarda der programına jimnastik derslerinin konulmasıyla başlayan hareket Meşrutiyet yıllarında daha da gelişmiştir. Maarif Nazırı Emrullah Efendi zamanında Selim Sırrı Bey , Maarif okulları Genel Müfettişliğine atanmıştır. 1909 yılında Stockholm' e Beden Terbiyesi Öğretmenliği eğitimi için gönderilen Selim Sırrı Bey'in ülkeye dönüşünde bu göreve atanması ,beden eğitiminin bilimsel bir biçimde gelişmesininin başlangıcı sayılır.
Bu dönemde bende eğitimi anlayışının yerleşmesi, o yılları yaşayanlar yönünden hatırlananen büyük olay Amfirik Jimnastik ile bir sisteme dayalı olan İsveç Jimnastiğinin mücadelesidir. Bu iki ayrı Jimanstik anlayışı,kendilerine değişik ortamlarda uygulama alanları bulmuşlardır. İsveç Jimanstiğini ülkemize getiren Selim Sırrı Bey'in bütün bu yeni düşünüşe,Türk kadınını peçe ve kafes arkasına saklayan din baskısı ile beden çalışmalarını okul için uygun bulmayan ve onu tulumbacılıkla eşdeğer tutan görüşle mücadelesi,ülkemizin beden eğitimi tarihinde önemli bir yer almaktadır.
FAİK HOCANIN BÜYÜK BAŞARISI (1896) Atina'da yapılan ilk modern Olimpiyat Oyunlarında Halter müabakasında Danimarkalı Viggo Jense'in 115. 5 kilo ağırlıkakldırarak Olimpiyat şampiyonu olması ,Mektebi Sultani Jimnastik Muallimi Faik Hoca (Üstünidman) tarafından büyük bir hayretle karşılandı. Çünkü , Faik Hoca ülkemizin en ünlü Jimnastikçisi olduğu gibi halter çalışmaları da yapardı. Ve Faik Hoca günlük çalışmalarını 115 kilo ağırlık kaldırmak suretiyle yapardı. Zaman zaman bu ağırlığı 125 kiloya kadar çıkarmaktaydı o sıralarda.
İLK SPOR KİTABI YAYINLANDI (1899) Mektebi Sultani de 1874 yılından beri jimnastik muallimi olarak görev yapan ve o tarihten bu yana geçen 25 yıl içinde sayısız öğrenciler yetiştiren Faik Bey ,jimnastik sporunun ülkede daha iyi tanınıp yayılmasını sağlamak için kaleme aldığı bir jimnastik kitabını yayınladı. Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yayınlanan ilk spor kitabı olma özelliğini taşıyan 'Jimnastik yahut Riyaziyat-ı Bedeniyye'adlı bu kitap geniş ilgi gördü.
GENÇLİK MARŞI DOĞUYOR (1916) Ünlü Beden Eğitimi Hocası Galatasaraylı Selim Sırrı Tarcan Bey,yüksek beden eğitimi öğrenimi yaptığı İsveç'ten dönerken beraberinde sayısız sapor bilgi ve dökümanlarıyla birlikte çeşitli 'nota'lar da getirmişti. Bunları ritmik jimnastikte kullanmayı amaçlıyordu. Bu notalardan birisi de İsveçli besteci Felix Korbing'in
eseri olan "Tre Trallande Jambör" adlı bir ormancı şarkısıydı. Müzikten anlayan ve iyi de fülüt çalan Selim Sırrı Bey , bu şarkıyı bazı ufak değişikliklerle bir marş
haline getirmişti. Sonra da görev yaptığı Yüksek Öğretmen Okulu'nun Türkçe öğretmeni bulunan Ali Ulvi Elöve 'den bu marş için bir güfte yazmasını rica etmişti. O günler,1. dünya savaşının tamamen aleyhimize döndüğü ve tüğm Ulusun derin bir üzüntü ve kedere boğulduğu günlerdi. Erkek Öğretmen Okulu o sıralarda Moda'da faaliyet göstermekteydi. Ali Ulvi Bey bu binanın denize bakan bir odasında 11. 5x20 cm. boyutunda kareli bir defter kağıdı üzerine mavi mürekkepli bir kalemle Selim Sırrı Bey'in istediği güfteyi yazmıştı :
Dağ başını duman almış, Gümüş dere durmaz akar. Güneş ufuktanşimdi doğar , Yürüyelim arkadaşlar. Sesimizi yer gök su dinlesin;, Sert adımlarla heryer inlesin. Bu gök,deniz nerede var, Nerede bu dağlar taşlar, Bu ağaçlar güzel kuşlar ? Yürüyelim arkadaşlar. Sesimizi yer gök su dinlesin ; Sert adımlarla heryer inlesin. Her geceyi güneş boğar, Ülkemizin günü doğar. Yol uzun olsa da ne var, Yürüyelim arkadaşlar. Sesimizi yer gök su dinlesin ; Sert adımlarla heryer inlesin.
Ve bu marş ilk kez 19316 yılında Y. Erkek Öğr. Okulu öğrencilerinin İttihatspor sahasında Galatasaraylı Selim Sırrı Bey nezaretinde yaptıkları Benden eğitimi gösterileri sırasında söylendi.
Atatürk'ün de pek beğendiği bu marşı , Milli Mücadele meşalesini tutuşturmak üzere geçtiği Samsun'dan Anadolu içlerine doğru ilerlerken yanında bulunanlara söyletmeyi adet edinmiş olduğu bilinir. 20 Mayıs 1938 tarih ve 3466 sayılıkanunla 19 Mayıs 'Gençlik ve Spor Bayramı' olarak milli günlerimizin arasına girerken, b marş da bu büğyük bayramın simgesi olarak Türk gençliği ve sporcusunun marşı olacaktır. . .
Not: Bu tarihi belgeden de anlaşılacağı üzere Galatasaraylılar'ın bu Vatan'a bir hizmeti daha belirtilmiş oluyor. Onlarca yıl sonra Kopenhag'da UEFA Kupası Final maçında ,maçın uzatmalara kaldığı dakikalarda tribünlerdeki yaklaşık 20 bin Galatasaraylı'nın gözyaşları içinde ve insanın kanını donduran bir şekilde hep bir ağızdan söylediği bu marş (futbolcularımızın da itiraf ettiklerine göre) takımımızı ateşlemiş ve rakip karşısında 10 kişi kalmış olmalarına rağmen onlara güç vermişti. Taraftarın müthiş inancı ve futbolcuların azmi sayesinde de bu kupa 4-1 'lik (penaltılarla) sonuçla Türkiyemize armağan edilmişti.
Eskrim
Yüzyıllar boyu kılıç-kalkan oyunuyla yeteneklerini sergileyen Türklerin eskrim sporuna geçişi 19.yy'ın sonlarında görülür.Eskrimi ilk kurallarıyla yerine getiren ilk Türk sporcusu Muallim Hüsnü Beydir. 1901 yılında Tepebaşında ki Union Françeise Salonunda Fransız Elçiliği ileri gelenlerine Maitre Moireau adındaki öğretmen tarafından ders verilmekteydi.Ülkemizdeki ilk resmi eskrim sporcusu olan Hüsnü Bey , bu lokale gizlice girerek eskrim çalışmaları yapmıştır. Selim Sırrı Tarcan eskrim sporunu da yapan Galatasaraylılardandır. Sarı Kırmızılı Kulüp Eskrim Şubesini 1931 senesinde kurmuştur.
İlke Yaşar, Galatasaray Lisesi öğrencilerinden.Öğrenciliğinden daha önemli bir yanını ise sporculuğu oluşturuyor.Hem de öyle sıradan bir sporcu değil, neredeyse gittiği her yarışmada birinci gelen bir ESKRİMCİ o... İşte İlke'nin çok kısa sürede gerçekleştirdikleri :
4 Kasım 1977,Ankara
Yıldızlar Takım Şampiyonası Bayan Flöre : Türkiye ikincisi
Uluslararası Kadet Turnuvası Bayan Flöre : Üçüncü
Milli Takım olarak : Birinci
Liselerarası İstanbul Şampiyonası Epe : İst.ikincisi Flöre : İst.birincisi
Liselerarası Türkiye Şampiyonası,Afyon Epe : Türkiye dördüncüsü
21 Şubat 1998 Yıldızlar Bölge Flöre : Bölge üçüncüsü
25 Şubat 1998 Gençler Bölge Flöre : Bölge üçüncüsü
1 Mart 1998,Ankara Yıldızlar Ferdi Türkiye Şampiyonası Flöre : Türkiye Şampiyonu
8 Mart 1998,Ankara Gençler Ferdi Türkiye Şampiyonası Flöre : Türkiye ikincisi
9 Mayıs 1998,İstanbul Yıldızlar Takım Bölge Epe : İstanbul birincisi Flöre:İstanbul birincisi
18-19 Mayıs 1998,Antalya Yıldızlar Takım Türkiye Şampiyonası Epe:Türkiye ikincisi Flöre:Türkiye ikincisi
Kayak / Dağcılık
Kayak sporu yurdumuza Ordumuz kanalıyla girmişitir. Yurdumuzun savunmasında hayati bir rol oynayacak olan kayak, ilk kez 1915-16 yıllarında doğudaki askeri birliklerimizde yeralmış ve Kafkas Cephesindeki kızaklı birliklerimiz tarafından kullanılmıştır.
Aslında kayak biz Türklere hiç de yabancı değildir. Eski Türkler tarafından ' Çana ' diye adlandırılan kayağın, MÖ 400 yıllarında Baykal Gölü çevresinde yerleşmiş olan Türk Boyları arasında bir karda yürüme aracı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Ancak daha sonraki zamanlarda ılıman bölgelere yayılıp yerleşen atalarımız bu ecdat yadigarını doğal şartlar nedeniyle bir yana bırakmışlar ve buna gerek duymamışlar.
Ancak Doğu Anadolu'da savaş yıllarında Türk Birliklerinin kayak kullanmaya başlamaları , kayakçılığın yurdumuzda tanınıp yerleşmesine neden olmuştur.Böylece Türkiye'nin ilk gerçek kayakçıları şanlı askerlerimiz olmuşlardır.
Judo
Sarı Kırmızılı kulüpte son yıllarda kurulan bir şube Judo olmuştur.1983 yılında federasyon üyeliği de yapan Galatasaray yöneticisi kayıhan Uraz 'ın çabalarıyla kurulan Judo Şubesi de sarı kırmızılı camiaya yakışır etkinlikler içindedir.
Ayrıca üç büyükler içinde bu şubesi bulunan tek kulüp Galatasarayımızıdır. 1985 yılında Büyükler kategorisinde ilk kez Türkiye şampiyonu olan takımımız dahasonraki yıllarda da bu başarılarını sürdürmüş,sadece Büyükler'de değil öteki kategorilerde de şampiyonluklar kazanmıştır.
1985 yılında 2 sporcumuz da Balakn Şampiyonluğu kürsüsüne çıkmışlardır. Türkiye'de hiçbir kulüp bukadar çok spor dalında faaliyet gösterip başarılı olabilme özelligine sahip değildir.Bu bakımdan ezeli rakiplerimiz ile aramızda kapatılamaycak büyük bir fark olduğu da kabul edilmelidir.
Briç
Galatasaray Spor Kulübü bünyesinde 1999 yılında Cavit TURAN Başkanlığında Galatasaray Briç Takımı kuruldu. Galatasaray Briç Şubesi Kaptanı Cavit TURAN,Galatasaray Üniversitesi Rektörü Yıldızhan YAYLA ve Galatasaray Lisesi Müdürü Erdoğan TEZİÇ ile görüşerek Briç'in hem Lise hem de Üniversitede hobi dersi olarak okutulmasını kararlaştırdılar.
Galatasaray Briç Takımı 16-17 Ekim 1999'da Türkiye Takımlar Şampiyonası'na katıldı.
Briç Takımımız : Orhan Ekinci (Kaptan), Mesut Karadeniz , Ali Yalman, Levent Özgür, Özgür Bahar, Toyan Sezerli, Lale Gümrükçüoğlu, Ergun Korkut, Sedat Aluf ve Mehmet Ali Kordöv 'den oluşmaktadır.
Briç'te Türkiye Şampiyonu olduk...
Sarı Kırmızılı ekip, Briçte de Türkiye Şampiyonu... Ekim 2000'de İskenderun'da yapılan Türkiye Briç Birinciliği'nde Galatasarayımız Şampiyon oldu. Briç Federasyonu ile Hatay Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından düzenlenen ve 16 takımdan toplam 160 sporcunun katıldığı turnuva sonunda Galatasaray birinci olurken, Beşiktaş ikinci, Ankara Briç İhtisas Spor Kulübü üçüncülüğü elde etti. Dereceye giren takımlara kupalarını Briç Federasyonu Başkanı Ata Aydın verdi.
Kurucularımız * Ali Sami bey * Emin Bülent bey * Diğer Kurucularımız
ALİ SAMİ BEY
Sonradan Yen soyadını alan Ali Sami bey, 20 Mayıs 1886'da İstanbul'un Kandilli semtinde doğdu. Babası, ünlü edebiyatçılarımızdan Şemsettin Sami' ydi. Galatasaray Lisesinde okudu ve futbol oynadı. Ali Sami Yen sadece Galatasaray Kulübünün bir numaralı kurucusu olarak kalmadı; Türk futbolunun önde gelen örgütleyicilerinden biri oldu. Yen,1923 yılında kurulan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'nın kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığını yaptı. 1924 Paris olimpiyatlarına katılan Türk kafilesinin başkanlığını yaptı. 1926-1931 yılları arasında Türkiye Milli Olimpiyat komitesinin başkanlığı görevini yürüttü. Galatasaray'da 1905-1918 arasında 13 yıl, 1925'te 1 yıl olmak üzere iki dönemde 14 yıl başkan olarak hizmet verdi.
Kulübün 1 Numaralı üyesi olan Ali Sami Bey'in başkanlığı döneminde kulübe yaptığı hizmetler saymakla bitmez.En kritik dönemlerde kulübü yaşatmak için mücadele veren o ve arkadaşlarıydı.Kötü bir idarenin,akıl almaz,mantık kabul etmez fermanlı adamları ile savaşan o idi.Sonunda amacına eren de o oldu. 1905-1918 döneminde Galatasaray 4 kez şampiyon oldu.Ali Sami Bey'in Başkanlığı döneminde Yönetim Kurulllarında vazife alan Galatasaraylıları şöyle sıralayabiliriz :
Emin Bülent, Asım Tevfik, Hasan Fuat, Refik Cevdet,Horace Armitage, Hasan Basri, M.Rıza, Reşat Şirvani, Bekir Sıtkı,Abidin Daver, Ali Sami Yen'in(05.04.1925) bu kez Başkanlığı Genel Kurul'un ısrarı ile oldu.Büyük bir çoğunluk 1.Nolu kurucu Üyenin yeniden Başkanlığını istiyordu.Ali Sami Bey bu sürekli ısrar karşısında soz kez Başkanlığı kabul etti ve Yönetim kurulunu şu kişilerden oluşturdu :
Ali Sami Yen'in Sarı Kırmızılı kulübe önemli bir katkısıda Galatasaray Müzesinin kurulması oldu. 1905 yılında yönettiği Moda-Kadıköy karşılaşması nedeniyle, Ali Sami Yen'in ilk Türk hakem olabileceği de çeşitli kaynaklarda yazılıdır. Mili Takımın Romanya ile yaptığı ilk maçta, teknik adam olarak takımın başında o vardı. Bu görevi de bir süre yürütmüş, yani Türk Milli Takımın ilk teknik direktörü olmuştur. Türk Spor Tarihinin en seçkin kişilerinden biri olan Ali Sami Yen Feriköy mezarlığında toprağa verildi. Ali Sami Yen, sadece Galatasaray' ın değil Türk sporunun en seçkin kişiliklerinden biriydi. Onun açtığı yoldan pek çok sporcu, teknik adam ve yönetici yetişti.
Bunlar sadece Galatasaray' a değil Türk sporuna da büyük hizmetler verdiler. Örneğin, Ali Sami Yen'in Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı' nın başında olduğu bir dönemde bir başka Galatasaray' lı yönetici Yusuf Ziya Öniş de Futbol Federasyonu Başkanı olarak görev yapıyordu. Atletizm, basketbol, voleybol gibi öteki spor dallarında da Galatasaray'lılar sadece öncü olmakla kalmadılar, sporcu, teknik adam ve yönetici olarak bu sporların ülkemizdeki gelişiminde çok önemli roller oynadılar. Kısacası, Ali Sami Yen sadece Galatasaray kurucusu olarak kalmadı, Türk sporunun da pek çok kuruluşunun temelinin atılmasını ve yükselmesini sağladı. Böylece Galatasaray' lıların çok önemli bir özelliklerini de en çarpıcı biçimde ortaya koymuş oldu. Bu gelenek hep devam etti. Galatasaraylılar her zaman ülke sporuna çok önemli hizmetlerde ve katkılarda bulundular.
Emin Bülent Bey Kulübümüzü kurma fikrinden ilk kez en yakın arkadaşım Emin Bülent'e söz etmiştim. O daha büyük sınıftaydı, okulu benden önce bitirmişti, bu yüzden yalnız tatil günlerinde buluşabiliyorduk.
Çalışmaları Asım Tevfik ile yürüttük grubumuzu genişlettik ve o zaman çok sorumluluk getirici bir iş olan kulüp kurma işimizi tamamladık. Emellerimizin düşünceden uygulamaya geçmesi sırasında yanımızda çalışan Asım Tevfik olduğu için onu, hala müzemizde sakladığımız sicil defterimizin iki numarasına, Emin Bülent'i de üç numarasına kaydettik. Aradan yıllar geçti. Güneş kulübünün doğmasına varan anlaşmazlıklar ve mücadeleler Emin'i çok üzmüştü, spordan ve sporcudan nefret ediyordu.
Öyle sanıyorum ki, bizi artık yalnız kişisel dostluk bağlıyordu. Galatasaray' lılık ortadan silinmiş gibiydi. Yıllar yeniden akıp gitti. Unutmayacağım bir kara gündü. Emin Bülent Göztepe'deki evinde son saatlerini yaşıyordu. Sayın eşi beni karşılarken, "Aman,bu defa çok fena göreceksiniz...İçeriye girmeden kendinizi alıştırın, yüzünüzden birşey anlamasın...". Aylardan beri ölüme karşı yaptığı çetin mücadele zavallı Emin' in aslan gibi bünyesini bitik hale getirmiş hem de ruhunu hırpalamıştı. Eliyle işaret ederek beni yanına çağırdı. "Ali Sami" dedi, "Şimdiye kadar içimde sakladığım bir duyguyu sana açıklayacağım: "Benim hakkımı yediniz, 2 numaralı Galatasaraylı benim" ve gözlerinin feri bir an için tekrar parlayarak:
"Arkadaşlara söyle, hakkımı vermezseniz ruhum hepinizden davacıdır" sözünü ekledi. Emin hayatının son büyük hamlelerinden birini yapmıştı. Başı yana çevrildi, elleri yorganın üstüne dermansız düştü. Ben şaşırmış kalmıştım, Kulübünün sözünü bile ettirmek istemeyen insan bu muydu? Emin'in son arzusunu yerine getirmek için Asım'la görüştüm. Oda Emin'i çok severdi. Kulüp dertleri bizi birbirimize üç silahşörler gibi bağlamıştı.Asım Emin'i kurtarmak için canını verirdi, fakat Galatasaray' lılığını ifade eden bu belgeden vazgeçmeye razı olmadı, elinden gelmiyordu. Galatasaray kongresi, iş kendisine gelince, bu iki emektar arkadaşın duygularını coşkuyla karşıladı, her ikisini de kulüplerine bağlılık açısından haklı görerek güzel bir sonuca vardı: Emin'de, Asım'da Galatasaray'ın 2 numaralı üyesi sayılacak; 3 numara kimseye verilmeyecektir. Fakat gerçekte öyle olmadı, Emin'in boş kalan yeri bir tek kişi değil,bütün Galatasaray' lılar bir anda duygularıyla doldurdular.
Emin Bülent Serdaroğlu'nun 'Senelerce beraber çalıştığımız ve HARP MEYDANLARINDA ŞEHİT DÜŞEN Galatasaraylı kardeşlerime' diyerek ve millet hıncını terennümde arslanlar gibi coşarak şehitlerimize ithaf ettiği meşhur şiiri... Bu şiir Ulu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından da ezberlenmiş ve Emin Bülent'e iltifatlar edilmiştir...
Parlak güneşin doğduğu yerlerde doğan ben, İlk ateşi içtimdi bir ARSLAN memesinden. Şahin gibi cenk atları kişnerken uyandım, Ejder gibi kaplanları boğdum oyalandım. Yalçın döşeğim vardı küheylan yelesinden, Aldımdı bu sert ismimi gök gürlemesinden.
Emin Bülent SERDAROĞLU (Vatan şairi ve Galatasaray Spor Kulübünün 2 numaralı kurucusu...)
--------------
KİN
Göster sema-yi mağribe yüksel de alnını , Dök kalb-i saf-ı millete feyz-i beyanını ! Al bayrağınla çık, yürü sağken zafer nüma , Bir gün şehit olunca sen, olsun kefen sana !
Ey makber-i muazzam-ı ecdadı titreten , Düşman sadası, sus, yine yükselme gölgeden ! Kafir ! Hilal-i rayet-i İSLAM' a hürmet et , Toplar boğar hitabını dağlarda akibet..!
Dağlar lisana gelse de anlatsa hepsini , Binlerce can dirilse de nakletse geçmişini ! Garbın cebin-i zalimi affetmedim seni , TÜRK'üm ve düşmanın sana kalsam da bir kişi..!
Ben şurezar-ı kalbimi kinimle süslerim , Kalbimde bir silah ile ferdayı beklerim . Kabrinde müsterih uyu ey namdar atam ! Evladının bugünkü adı sade intikam..!
Emin Bülent SERDAROĞLU
Diğer Kurucular Asım Tevfik Sonumut Celal İbrahim Bekir Sıtkı Bircan Refik Cevdek Kalpakçıoğlu Abidin Daver
Galatasaray Armasi Akis mecmuasının 05.07.1963 tarihli nüshasından....; Yıl 1923, Galatasaray Lisesinin son sınıfı ile ondan bir evvelki sınıf elele bir okul dergisi çıkarmaktadırlar. Bu yarı mizahi, yarı ciddi derginin adı "KaraKedi"dir.
Elden ele dolaşan öğrencinin,öğretmenin pek sevdiği bu derginin karikatürlerini Arif ,işadamı Tektaş ile Şinasi ,Mimar Ş.Reşit Şahingiray yaparlar. Yazılarını da o güzelim el yazısı ile gramerci Emin Bey'in oğlu Ayetullah temize çekerdi. Her hafta iştiyakle beklenen bu dergi şimdi mektebin müzesindedir.
Birgün Ayetullah bu dergi için eski harflerle, içiçe bir GS, yani 'Gayın ve Sin' çizer ve sarı-kırmızıya boyar. Sonra bu resmi önce Şinasi'ye sonra da Arif'e gösterir. Onlar da beğenirler. O sırada Suat Hayri ÜRGÜPLÜR (Senato Başkanı), Mehmet Osman DOSTEL (Büyükelçi), Vildan SAVAŞIR, Ali Teoman Bey (Mektep Müdürü) görürler ve heyecanlanırlar. Resim çoğaltılır, önce kitaplara, defterlere çizilir, sonra da levha halinde sıralara ve sınıflara asılır.
Bu resim artık Galatasaray'ın alameti farikasİ (amblemi) olacaktır... Dr.Namık, aşık bir Galatasaraylı idi. O tarihlerde toplanan bir kongrede bu resmi Şinasi Reşit'in teklifi olarak reye koydurmak ister. Resim kongrede de beğenilir. Ne varki bu sadece lafta kalan bir tasviptir. Onu kim 'Rozet' haline getirecektir?..
Önce mektep kooperatifi işareti mektup kağıtlarına, defterlere bastırır. Sonra da 1925'te Aslan Nihat ile Ömer Besim (Koşalay) ortaklaşa sahip oldukları spor mağazası adına rozet olarak hazırlatırlar. Bugün yakalardaki GS ' de,tıpkı ilk 'Gayın-Sin' gibi Ayet'in tertibidir. Ayet 1931'de, Dr.Namık ise 1933'de Galatasaraylı kuşakların kalplerine göçtüler... ---------------------------------- Galatasaray Lisesi talebelerinden Ayet Emin�in çizdiği Galatasaray amblemi, eski ve yeni Türkçe şekli ile.
Galatasaray'ın ilk amblemi, 333 Şevki Ege tarafından çizildi. Bu, ağzında futbol topu olan kanatları gerili bir kartaldı. "Kartal", Galatasaray'lıların üzerinde durduğu bir amblem örneğiydi. Ancak, kartal adı benimsenmeyince, Şevki Ege�nin kompozisyonu bir kenara itildi. Sonraları , GS amblemi doğdu ve benimsendi.
Suat Başar,Galatasaray ambleminin nasıl doğduğunu şöyle anlatıyor:
Yıl 1923�
O yıl biz "cinquieme" da, yani lise 1' deydik. Arkadaşlarımızdan 74 Ayetullah Emin, sıra arkadaşı Şinasi (Şahingiray), ile birlikte her hafta "Kara kedi" %90 nispetinde Ayet�in inci gibi el yazısı ile yazılmıştır. Ayet, bir taraftan mecmuasının yazılarını temize çekerken, bir yandan da sahifelerini ve bilhassa kapak vazifesi gören ilk sahifesini süslerdi. Bir defasında bu kapakta hepimiz basit fakat zarif çizilmiş bir "Gayin �Sin" gördük. Kırmızı Gayin' ın içine sarı bir "Sin" oturtulmuştu. Hendesi çizgilerle ve muayyen ölçülerle resmedilmiş olan bu şekil , kulübümüzün, yalnız kulübün değil, bütün Galatasaray ' lılığın remzi olacaktı. Ama, her şeyden evvel bu şekli kulübün kongresine teklif etmek lazımdı. Bu teklifi kim yapacaktı? Tasarladığımız arkadaş çekingendi ve kongre günü yaklaşıyordu. Nihayet o gün geldi. 1923 yılında, bir gün mektebin resim sınıfında kalabalık bir kongre toplandı. Ne ateşli, ne heyecanlı bir kongreydi o. Kimler yoktu ki? Belli ki Galatasaray yeni hamlelere hazırlanıyor, spor sahasında yeni inkilaplar yapacak, memlekette yeni çığırlar açacak. Teklifler ve kararlar bibirini kovalıyor. Şinasi arkadaşımız Ayet�den "Gayin-Sin" resmini almış, kongreye teklif edecek, ama o da çekingen,arka sıralarda oturmuş bekliyor. Nihayet Şinasi�nin yanında oturan Dr. Namık (Canko) merhum, söz alıp ortaya çıktı ve:
Arkadaşlar, genç kardeşlerimizden Şinasi Reşit, kongremize bir rozet şekli getirmiş, kulübümüzün remzi ven rozetimizin şekli olarak kabul edilmesini teklif ederim, dedi. Büyük bir resim kağıdına çizilmiş ve renklerimizle boyanmış "Gayin-Sin" i ortaya çıkardı. Teklif alkışlar arasında ittifakla kabul olundu. Ayet, yalnız eski harflerle "Gayin-Sin" çizmekle kalmamış, aynı uslupla bir de "GS" yaratmıştı. Bunların asılları Ayet�in Şinasi�nin yardım ile çıkardığı haftalık el yazısı "Kara Kedi" mecmuasındadır. "Gayın-Sin" ilk defa 1925 de kurulan Galatasaray talebe sandığının hazırladığı mektup, kağıt ve zarflarına basıldı. Yine, 1925 de kabul edilen lise kasketine ve daha sonra lise ceketlerine işlendi. Bazı imkansızlıklar, rozetin yapılmasını geciktiriyordu. Nihayet bunu da sıra gelince, şekiller o zaman eski İpek sinemasının kapısındaki dükkanlardan birinde Besim Koşalay ile birlikte tuhafiye mağazası açan Nihat Bekdik�e verildi. Bir aksilik eseri bunlar kayboldu. O zamanki İdare Heyetinin bastırdığı matbualarda ve yaptırdığı rozetlerde Ayet�in eseri biraz şekil değiştirdi. GS nin yaratıcısı Ayet Emin�i 29 eylül 1931 de toprağa verdik. Dr. Namık ağabeyimiz 1933 yılında aramızdan ayrıldı. Allah Şinasi Şahingiray arkadaşımıza uzun ömürler versin. GS yi gördükçe, her üçünü hatırlar, ebediyete tevdi ettiklerimizi rahmetle yadederim.
Not: Maalesef, şu tatlı anıyı bize nakleden 550 Suat Başar ağabeyimiz de aramızdan ayrıldı. Nur içinde yatsın...
GALATASARAY MÜZESİ
Galatasaray camiasının gerçekten imrenilecek, şanlı geçmişinin en büyük tanığı, müzesidir. Bu müze dünyanın ünlü kulüplerinin bile sahip olmadığı bir zenginliktedir.
Galatasaray müzesi, 1913 yılında Kalamış' ta tahsis edilen kulüp merkezi ile tesislerin yer aldığı binada Ali Sami Yen tarafından kurulup geliştirilmiştir. Bu yönüyle, Galatasaray Müzesi, dünyadaki ilk spor müzelerinden biridir. Galatasaray Müzesi, Ali Sami Yen'den sonra Evliyazade Mahmut, Ferit İbrahim, Suphi Neş'et, Selahattin Feyzi'nin yardımları ile gelişmiş, İhsan İpekçi, Alaattin Şahinbaş, İhsan Belor, Abdi İpekçi'nin yakın bilgileri ile yücelmiştir. Ferruhzat Turaç'ın 35 yılı bulan hizmeti özellikle anılmalıdır. Onun çalışmalarıyla çağdaş bir düzene kavuşan Galatasaray Müzesi, bugünkü halini almıştır. Dünya Savaşı sonrasında ve İstanbul'un işgali nedeniyle bu bina boşaltılmış.
Müzedeki eşya da Galatasaray Lisesi Müdürü Salih Arif'e teslim edilmiştir. Lisede önce konferans salonunun bitişiğindeki odada, sonrada ön taraftaki Resimhane denilen bölümde oluşturulan müze, 1972 yılında bügün bulunduğu son yere gelmiştir.
Bugünkü müze binası, Galatasaray'lı Mimar Ahmet Kemal Aru' nun projesine göre yapılmıştır. 1986'da yenilenen iç düzenlemesiyle bugünün gereksinimlerini karşılayabilecek çağdaş bir duruma getirilmiştir. Müzenin giderleri, kulüp bütçesinden ayrılan bir ödenekle karşılanmaktadır. Müze Kurulu, Mustafa Pekin' in başkanlığı dönemine kadar, yönetimden ayrı bağımsız bir kulüp organı olarak genel kurumlarda seçilmekteydi. Pekin' in başkanlığı sırasında yapılan ilk değişiklikle, bu iş yönetim kuruluna bırakılmıştır.
Müze Sorumlusu Avukat Vefa Semenderoğlu' nun verdiği bilgiye göre, buradaki en değerli objeler şunlardır:
1- Gazi Büstü : 1928 yılında Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Taksim Abidesini yapan heykeltraş Canonica'nın büstünü ödül olarak koyduğu maçların ilkinde Galatasaray 3-0 yenik olduğu maçı 3-3'e getirmiş ikinci karşılaşma da ezeli rakibini 4-0 yenerek bu ödülü kazanmıştır. Müzemizdeki en değerli obje budur.
2- Şehitlerin Anıları: 1911-1912 yılında sürekli savaşlar nedeniyle takım kuramayacak duruma gelen Galatasaray' ın daha sonra Çanakkale ve öteki cephelerde şehit düşerek yazdıkları tarihten geriye kalan tüfek, kasatura ve kılıçların bulunduğu bölüm, müzenin en anlamlı bölümlerinden biridir.
3- İstiklal Madalyaları: Kurtuluş savaşımız sırasında şehit düşen ve gazi olan Galatasaraylılar için verilen madalyaların bulunduğu bölümde müzemizin bir başka anlamlı köşesidir.
Elbette ki bunların yanında, yurt içinde ve dışında çeşitli yarışmalarda Galatasaray'lı sporcuların kazandıkları kupa ve madalyalar ile diğer ödüller müzemizde yer almaktadır. Bu nedenle, Galatasaray' ın Türkiye' de en görkemli müzeye sahip olduğunu söylemekte bir gerçeğin ifadesi olur. --------------------------------------------- MÜZEDEKİ GALATASARAY
GALATASARAY MÜZESİ ARŞİVİNDEKİ BELGELERİN IŞIĞINDA KULÜBÜN KURULUŞU
Galatasaray'ın gerek mektep, gerek kulüp, gerek cemiyet kurumları çerçevesinde tarihi, çeşitli yazarlar tarafından defalarca kaleme alınmıştır. Bu kendine özgü kavramları ve zaman aşımına uğramayan gelenek ve davranış biçimleri olan kurumlar bütününün tarihi o kadar ilgi çekicidir ki, konuyla biraz ilgilenen herkes, bu tarihin ortaya çıkması gerekliliğini düşünür ve bu uğurda elinden gelen katkıyı yapmak isteğini içinde duyar. İşin içine bir da kişisel anılar girdiğinde ise gerek yazmak, gerekse bildiklerini paylaşmak neredeyse bir tutku halini alır. Ne var ki Galatasaray tarihiyle ilgili yayınların çoğu, kapsam ve sistematikten uzaklaşıp daha çok yazarın duygusallığıyla şekillenmiş kitaplardır. Galatasaray Lisesi'nin eski müdürlerinden Fethi İsfendiyaroğlu'nun Galatasaray Tarihi isimli detaylı çalışması dışında, bu özel tarihi genel tarihle ilişkileriyle birlikte değerlendiren ve bu anlamda resmi tarihe de katkıda bulunabilen bir çalışmaya rastlamak zordur.
İsfendiyaroğlu'nun ancak birinci cildini tamamlayabildiği, müsveddelerini hazırlamasına rağmen ikinci cildini tamamlamaya hayatının yetmediği kitabın ilk cildiyle birlikte yayımı gerçekleşebildiği zaman konunun kapsamının ne kadar geniş olduğu okuyucu tarafından daha somut anlaşılacaktır. Galatasaray Müzesi'nin, yüzyılın ilk yıllarından beri özenle korunmuş belgelerinden yola çıkarak, gerek görüldükçe ilgili dönemlerde yaşamış olanların tanıklıkları ve konuya eğilmiş yazarların, bir çoğu günümüzde bulunması olanaksız olan yayınlarından faydalanarak, eksiği olsa da yanlışı olmayan bir derlemenin Ortak Bellek içinde yeralması gerektiğini düşündük. Umudumuz, Galatasaray'ın Türkiye Cumhuriyeti tarihine katkılarını ortaya çıkaracak bir akademik araştırmanın kapısının açılması ve Galatasaray'ın beşyüz yılı aşkın tarihinin önemi daha geniş kitlelerce de bilinmesi.
Bir Mektup
20 Kasım 1906 tarihli bir mektubunda Galatasaray'ın ilk takımının ünlü oyuncularından Emin Bülent, bir süre için yurtdışında bulunan Ali Sami Bey'e şöyle sesleniyor: "Aliciğim, Tahsin'e yazdığın mektupta unutulduğundan bahsediyorsun. Fakat emin ol ki biz seni hiç unutmadık. Sen bizim futbol aleminde daima mukaddes
kalacak bir kurucu sayılırsın. Şimdiki başarılar hep senin eserindir. Önce İmojen ile lig maçı oynadık. Bir onlar, bir biz gol yaptık. Herkes hayret etti. Lazari'nin kahvesinde bundan başka şey konuşan yoktu. Dün de Moda ile oynadık. Bu sene ben kaptan oldum. Birinci halftaym hiç hiçe bitti. Fakat şurasını söyleyeyim ki, evvelce biz Moda gibi bir kulüple bir halftaym golsüz kalsak, deli olurduk. Şimdi hala gol yapamadık diye deli oluyoruz. Bitişe bir çeyrek kala, Moda'ya bir yapmayayım mı... öyle parlak bir alkış olamaz. Fakat heyhat, sonra bizim eşşek Celal topu kornere atar gibi bize bir gol yaptı. Sonuçta Moda'yla berabere kaldık. Herkes ağlayacak gibiydi. Netice hakikaten bizi ağlatacak gibidir. Böyle neticelere memnun olduğumuz zamanlar çoktan geçti. Moda'nın maç yapmak için yolladığımız mektuplara cevap vermediği zamanlar nerede kaldı. Şimdi biz o fakirlere limon ikram ediyoruz. Artık birincilik ümidindeyiz. Herkes bravo Galatasaray'a diyor. Ve şimdi bu mektupla bu alkışlar bizden uzakta fakat kalbi daima bizimle olan birisine gidiyor. Şimdi Nikolo gibi de bir kalecimiz var. Maşallah. Onu tanırsın. Bizim mektepteki üç müslüman İngiliz'den en küçüğü. Fakat küçük diyorsam, boylu ve iri vücutlu, düşün artık.
Tim şöyle: Ali, Nikolof, Hüseyin, Hasan, Emin, Maşaya, Bekir, Celal, Milo, Mazhar. Adieu Aliciğim. Cevap yazarken adresi şöyle yaz: Beyoğlu'nda Taksim'de Mızıka-i Hümayun Kışlası karşısında, merhum Cemil Paşa'nın hanesinde Emin."
Ali Sami Yen ve Galatasaray'da futbol
Ali Sami Yen, 1886 yılında İstanbul'da doğdu. İlk Türk romanı sayılan Taaşşuk-u Talat ve Fitnat başta olmak üzere bir çok edebiyat ve dilbilgisi eserinin yazarı Şemsettin Sami'nin oğluydu. Şemsettin Sami Askeri Teftiş Komisyonu'nda başkanlık yaptığı sıralarda, 1896 yılında Abdülhamit tarafından "ikamete memur" edildi. Şemsettin Sami bu olay üzerine Erenköy'deki köşküne çekilip kendini eski Türk yapıtlarını incelemeye adadı. Aynı yıllarda, oğlu Ali Sami de köşkün bahçesinde yaşıtlarından farklı bir takım oyunlar oynamaktaydı. Ali Sami Yen o yılları 1929'da yazdığı anılarında şöyle anlatıyor: "Çocukluğumda kişisel idmanlara hevesim vardı. Erenköy'deki bahçemizde halka, trapez ve diğerlerini içeren bir espaliye ile bir tramplen yaptırmıştım. Kürek çeker, çok yüzer, bis*klete binerdim. O zamanlardaki arkadaşlarımızla bu hareketlerle eğlenmeyi amaçlar, biraz da pazılarımızın kabarmasından, göğsümüzün genişlemesinden zevklenirdik. Birbirimize karşı övünmelerimiz dışında spor konusunda bilinçsizdik. İdmancılıkta bugün aradığımız eğitsel ve toplumsal hedeflerden tamamen habersizdik".
Galatasaray Spor Kulübü'nün bir numaralı kurucu üyeliğinden ve Galatasaray'da futbolun doğmasına neden olmanın yanında, Türk futbolunun ilk futbolcularından olarak, uzun yıllar hakemlik yaparak, Türkiye'deki ilk spor örgütü olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı'nın kurulmasında büyük rol oynayarak, spora hizmet etti. Ali Sami Yen çocukluğundan bahsederken, babasının kendisini Beyoğlu Fransız Tiyatrosu'na götürdüğünden bahseder. Ali Sami, tiyatroda gördüğü cambazlardan ve onların yaptığı akrobatik hareketlerden etkilenerek bir takım jimnastik hareketlerini taklitle spora başlamıştı. 1902 yılında ikinci sınıftan Mektebi Sultani'ye girdiğinde edindiği arkadaş çevresine de bu merakını aşılar. "Mektepteki ilk arkadaşlarım Dr. Aziz Fikret ile kardeşi Daniş (sonradan İstanbul Sanayi Müdürü) ile bis*klete binme merakımız vardı. Bu spor münasebetiyle Tahsin Nahid ve Muvaffak Menemenci'yi tanıdım. Biri mukavemette, diğeri de süratte zamanın en ileri bis*kletçileriydiler.1904'de ilk kez amcazadem Suphi'nin teşvikiyle Moda çayırında İngilizlerin yaptığı bir futbol maçını seyrettim. Aynı oyunu mektepte tatbike çalıştım. Galatasaray'a ilk topu 425 Bedri, Frerler Mektebi'nden getirmişti. Topla oynama yalnız, duvara ve havaya vurmadan ibaretti. Okulun boyunu aştırabilenler büyük tezahürat alırdı."
Sporun bir çok branşının Türkiye'de ilk uygulandığı çatı olan Galatasaray'da yüzyılın ilk yıllarında bugün anladığımız anlamda pek sportif faaliyet yoktu. Spor desteklenen değil, tam aksine pek hoş karşılanmayan bir uğraştı. Hatta Ali Sami ve arkadaşlarından önceki yıllarda futbol oynamaya kalkışan birkaç öğrencinin tutuklandığı, o zamanın Emniyet Bakanı konumundaki Zaptiye Nazırı'nın önüne çıkartılıp, sorgulandıkları ve bu sporun yasak kabul edildiği de çocuklar arasında anlatılan, bilinen bir olaydı. Buna rağmen Ali Sami, Reşat Danyel, Tatar Süleyman ve Şevki adlı arkadaşlarıyla birlikte ilk futbol takımını kurdu. Ne var ki bu takım maç yapacak bir rakip bulamadan dağıldı. Aynı yıllarda Galatasaray öğrencileri arasında jimnastiğe doğru güçlü bir eğilimin başladığı ve Ali Sami'nin bu yıllarda onlardan da etkilendiği görülüyor. "O zamanlar her yerde güce ve güçten doğan güzelliğe karşı büyük bir sevgi başlamıştı. Bu eğilimi bir daha hiç bir zaman, hiç bir zaman, mektepte o yıllarda tanık olduğum kadar hissetmedim. Mektebin jimnastik ve kuvvet yıldızlarına yakından bakmaya utanır, koridorlardan geçerken kendimizi göstermeden, gıpta dolu bakışlarla, uzun uzun onları seyrederdik. Bunlar ikiye ayrılırdı. Yeni yetişen ve nispeten küçük sınıflarda olan, daha çevik ve ince yapılı idmancılar ve üst sınıflardaki, kıdemli, daha seçkin bir mevki sahibi idmancılar. Biz önce onların serüvenlerini dinledik. Sonraları tanıdık. İşte Tatar Süleyman. Uzun boylu, kösele gibi vücutlu, daima dişlerini sıkıyormuş gibi çene kemikleri geniş, azimli ve güçlü, çok canlı görünümlü bir yüz. Yanındaki de Milo. Ellerini şakaklarına koymuş ders çalışıyorlar. Kuvveti bırakıp ta zihinlerini yormaktan acı çektikleri belli. Yumruklarını sıkmışlar, elbiselerinin altından pazıları seçiliyor. İşte, Rana, Bekri, Nasip... Bunların isimlerini birer birer sanki mitolojik kişilermiş gibi kendilerini görmeden ezberledik ve sonra cücelerin devlere baktığı gibi onları seyrettik."
Spora ve sporcuya hayranlığı, Ali Sami Yen'i 1903 yılı sonbaharının ilk günlerinde bir kulüp kurma düşüncesine iter. Aynı günlere denk düşen bir olay da bu düşüncesini somutlaştırmaya yönelik bir adım atmasına sebep olur. "Mektepte üçüncü ve dördüncü sınıflar arasında top olaylarından ötürü bir gerginlik olmuştu. O zamanki birinci ve ikinci sınıflar orta bahçede, üçten altıncı sınıfa kadarkiler büyük bahçede teneffüse çıkardı. Küçük bahçede havaya atılan top, bazen büyük bahçeye kaçardı. Buradaki üçüncü sınıf talebeleri de ya topu iade etmez, ya dışarı atar ya da patlatırlardı. Bu yüzden iki sınıf aralarında zıtlaşmışlardı. O zaman topu vesile ederek harp ilan etmenin iyi bir fikir olacağını düşündüm. Moda'da seyrettiğim maçı taklit ederek, nizam bozukluğuna sebebiyet vermeden, her sınıf için bir takım tesis ederek, birbirine meydan okumaları, mektep içinde müsabaka hevesini ve spor duygusunu öne çıkartacaktı."
Ali Sami Yen, Mehmet Ata Bey'in edebiyat dersinde konuyu arkadaşı Asım Tevfik'e açtı. Emin Bülent de görüşmeye katılmak için kendi sınıfını terkedip, onların yanına geldi. Üç arkadaş başbaşa vererek, planlarını yaptılar. Bir taraftan da tabii ki hocaya karşı ders çalışıyormuş görüntüsünde olmaları gerekiyordu. Bu yüzden arka sıralara kaçmak yerine, ikinci sıraya yerleştiler. Burası kontrolden daha uzaktı. Sıranın üstüne yazıp çizdikleri görünmesin diye kitaplardan bir duvar ördüler ve gerek yazışarak, gerek fısıldaşarak özetle şu planı yaptılar: "Kendi sınıfımızdan ve diğer sınıflardan en kuvvetli talebeleri seçeceğiz. Top ortaya atılacak ve tekmelenecek. Bir yere sıkışıp kaldığında, hücum taburumuz kuvvetli bir kütle olarak ileri atılacak. Diğerlerini itecek, sürecek, çiğneyecek ve topla beraber kalenin içine atacak. Bu arada dördüncü sınıftaki dostlarımızdan incinenler olursa, bu da futbol oyununun icabı sayılacak. Arada şairleri de hırpalamak sevaptan sayılacak!"
Galatasaray'ın geleneksel muzipliği bu planda da ortaya çıkıyor. O yıllarda şair deyimi, koşmaktan oynamaktan hoşlanmayan, çıtkırıldım ya da felsefe ve edebiyattan başka şeye ilgi duymayan öğrenciler için kullanılmakta. Bu tip öğrencilerin genellikle hır gür içinde eğlenen ve gürültü yapan diğerlerini sıkça idareye şikayet etmelerinden ve genellikle de haklı bulunmalarından dolayı, Ali Sami gibi haşarılar tarafından pek sevilmediği belli.
Mehmet Ata Bey'in dersi bitti. Teneffüse çıkar çıkmaz, hücum taburuna kayıtları almaya başladılar. İşte Galatasaray futbol takımının nüvesini oluşturan ilk futbol takımları böylece oluşmaya başladı. Ali Sami Yen'in deyimiyle, bu takımları oluşturan çocukların arasında Alexandre Dumas'nın Üç Silahşörler'ininkine benzer bir bağlılık vardı. Bu bağlılık o zamanın Türkiye'sinde, Türk sporunun daha ilk adımlarında karşısına çıkan engellerle mücadele etme gücünü kendisine kazandırıyordu. Kimi zaman hakaretlere uğrayan, kimi zaman dövüşmek zorunda kalan, kimi zaman tutuklanıp, okuldan uzaklaştırılan bu çocuklar, bağlılıktan doğan gücü keşfetmişlerdi. Giderek gücünü kaybetmiş ve yeni yetişen nesillerin güvenini sağlayamayan bir imparatorluğun son yıllarında, birbirine omuz vererek birşeyler başarabilmenin ender yollarından biri olsa gerekti futbol. O yılları yaşayanların anılarında anlattıklarını hamasi edebiyat diye değerlendirmemek gerektiğinin ve gerçekten sanki büyülü bir ortam yarattıklarının en belirgin kanıtı da, yüzyıla yakın önce atılmış bu bağlılık tohumlarının bugün hala yaşıyor olmasıdır.
Maç fikri umulandan çok ilgi gördü ve maç günü geldi. Katılmak isteyenlerin sayısı ikiyüzü bulmuştu. Top ortaya atıldı ve büyük bir hengame başladı. Daha çok bir rugby karşılaşmasını anımsatan görüntüye giderek başkaları da dahil oldu. Bir top ve üçyüz kadar futbolcu, birbirini eziyor, topa bir kerecik de olsa vurmak ve rakip kaleye yaklaştırmak istiyordu. Belki de ilk kitle sporu örneğini gerçekleştirdiklerinden habersiz saldırıyorlardı birbirlerine. "Futboldan ziyade üçyüz kişilik bir güreş müsabakasını andırıyordu. Nihayet bir noktada yoğunluk fazlalaştı da topun orada olduğuna karar verildi. Hücum taburu daldı grubun içine. Grup, döne döne mektep duvarına doğru gitti. Penceredeki tellerden dolayı sıyrıklar, incinmeler başladı, elbiseler yırtıldı. Bir ara yere yuvarlandım. kalkıncaya kadar hayli zedelendim. O zaman etekli olan ceketimin yarısı koptu. Ellerim kanadı. Ezilenlerin, incinenlerin, üstü başı yırtılanların haddi hesabı yoktu. O esnada top mutfak kapısı tarafından sahanın haricine çıkmıştı. Biz rakibimizi geri sürmeyi başarmış olduğumuzdan galip sayıldık."
Bu ilk maçın bir başka sonucu da, doğal olarak futbolun mektepte yasaklanması oldu. Müdür Abdurrahman Şeref Efendi Ali Sami'yi "Sen çalışkan bir talebesin, böyle arbedelerin başına geçmeni sana asla yakıştıramıyorum ve bu mevzunun elebaşlığını yapmana da hayret ediyorum" diyerek azarlıyordu. Fakat bu karar da gençleri yıldıramadı. Emin Bülent okuldan ayrıldığı için, bu kez Ali Sami Yen işe Asım Tevfik'le devam etme kararı aldı. Amaç yine bir futbol kulübü kurmaktı. Ilımlı taktiklerle idare razı edildi. Bekir, Celal, Cevdet, Kamil, Daver ve Sırp ile Bulgar azınlıklardan birkaç kişiyi bir araya toplayan Ali Sami, güçlü olduğuna inandığı bir takım kurdu. O takımın adı Galatasaray'dı. Ve kurulduğu günden itibaren hep güçlü takımlar arasında yeraldı. Ali Sami de artık arkadaşları tarafından "Reis Bey" diye çağrılacaktı. Ve bu hitap 1905'den 1914'e kadar devam etti, Ali Sami Yen Galatasaray'ın ilk başkanı olarak onbeş yıl bu görevi sürdürdü.
Galatasaray'da spor geleneğinin oluşması
Osmanlı İmparatorluğu'nda beden terbiyesi kavramı kuşkusuz yüzyılın başlangıcından önce de vardı. Geleneksel sporlar ve yerel faaliyetler oluyor, fakat batılı ve bilimsel ölçütlere uygun olmadan süregeliyordu. Vücudun bilinçli çalıştırılmasıyla güçlenmesi anlamına gelen idmancılık da zaman zaman ilgi görmüş, çoğunlukla üzerinde fazla durulmamış bir spor dalıydı. Jimnastiğin yeniden uyanışı ise Fransa'dan Galatasaray'a gelen bir spor hocası olan Prof. Moiroux öncülüğüyle gerçekleşti. 1939 yılında bir pilav gününde yaptığı konuşmasında Ali Sami Yen, Moiroux'nun jimnastik aşkını Galatasaray gibi bu işe uygun bir yerde yeşerttiğini anlatır. Moiroux, 19. Yüzyıl sonunu 20. Yüzyıl başına bağlayan yıllarda, batı tarzı jimnastiğin uygulayıcısı ve hocası olan Faik Üstünidman'ı yetiştirmiş, o da bilgi ve becerisini kendi öğrencilerine aktarmıştır. Faik Üstünidman'ın ilk seçme öğrencileri, Tatar Süleyman, Hasip, Miltiyadi, Mustafa Hayri, Bedri, Ziya ve sonraları bakanlık da yapan Rana beylerdi. Filozof Rıza Tevfik ve Selim Sırrı Tarcan da Faik Üstünidman ekolünün takipçileri olmuşlar, Selim Sırrı Tarcan, beden eğitiminin ve İsveç jimnastiğinin bilimsel yöntemlerinin yerleşmesi ve Türkiye'de sporun gelişmesinin öncüsü olmuştur.
Batı sporlarının Anadolu'ya girişi ise büyük ölçüde İngilizlerin etkisiyledir. Boş bir alan, kolayca kurulan kaleler ve tek bir topla oynanabiliyor olmasından dolayı da futbol, diğer spor dallarından daha çok ilgi görmüş, daha çabuk yaygınlaşmıştır. Özellikle İzmir ve İstanbul'daki İngilizlerin birbirleriyle yaptığı karşılaşmalarla ortaya çıkan futbolun ilk oynanışı, Heinrich Peerce'in aktarımına göre 1897'ye kadar uzanır. Peerce'in öncülüğünde kurulan ilk futbol takımı olan Football Associations'dan önce bilindiği kadarıyla sadece rugby takımları vardı. Peerce o yılları şöyle anlatıyor: "O yıllarda Moda Burnu'ndaki çayırda Melita ve Cocatrice gemicilerinin takımlarıyla maç yapardık. 1901'de birgün İngiliz Horrace Armitage ile tanıştım. İkimiz birlikte İngiliz ve Rumlardan oluşan Kadıköy Futbol Kulübü'nü kurduk. Kulübümüze giren ilk Türk futbolcusu Hüsnü Paşazade Bahriyeli Hasan Fuat Bey'di. 1903'de takımdan bazıları ayrılarak, yalnız İngilizlerden oluşan Moda takımını kurdular. 1904'de Rumlardan oluşan Elpis takımı da kurulunca, 1904-1905 sezonuna James la Fontain ile birlikte kurduğumuz İstanbul Futbol Birliği ile girdik. Artık karşılıklı, düzenli karşılaşmalar yapabilecektik." Görüldüğü gibi 1904'de kurulan ilk futbol liginde hiçbir Türk takımı yoktu. Zaten maç seyircileri arasında da Türklere rastlanmazdı. İlk Türk futbolcusu olduğu anlaşılan Fuat Bey de Boby takma adıyla milliyetini gizleyerek maça çıkardı. Daha önce de Reşat Danyal'ın kurduğu geneli Galatasaraylılardan oluşan takıma girmiş fakat bu takım maç yapamadan dağılmıştı. Aynı takımdaki Hüseyin, Kemani Nuri ve Fabrikatör Şevki, Abdülhamit rejiminin tehditlerinden korkarak futbolu bırakmış, Boby ise gizli gizli devam etmişti. 1905 yılında gerek futbol, gerek diğer branşlarda yeni bir çığır açacak olan Galatasaray Spor Kulübü kuruldu. Kurucu, Ali Sami Yen'di: "Akim kalan teşebbüsü, 1905'de yalnız Galatasaraylılardan mürekkep bir heyet ile ele alarak ortaya çıkmak ve müsabaka yapmak, kulüp ismini taşımak ve bir ünvan almak cesaretini ilk defa gösteren ve bu suretle Türk sporunun yeniden inkişafına vesile olarak feyizli ve kuvvetli bir menba teşkil eden Galatasaray vücuda gelmiştir."
Kuruluş yılından başlayarak temeli ilk kez Galatasaray'da atılan bir çok spor dalı daha Türkiye'ye geldi. Waterpolo, patenli hokey, çim hokeyi, boks, çeşitli su sporları ve keşşaflık (bugünkü deyişiyle trekking) bunlardan bazılarıdır.
Futbolu İngilizler gibi oynamayı arzulayan Ali Sami ve arkadaşları Asım Tevfik, Emin Bülent, Celal, Bekir, Tahsin Nahit, Reşat, Cevdet ve Daver arasındaki ilk tartışma takımın ismi konusunda çıktı. O yıllarda spor ve sporcu isimlerinin hep yabancı dilde olmasından etkilenerek, zafer anlamında "gloria" veya cesaret anlamında "audace" isimleri üzerinde durdular. "O sırada Tobler çikolatası yiyen biri, üzerindeki resimden ilham alarak, kartal ismini almamızı teklif etti. Fakat bu Türkçe ismi o zaman esen siyasi havaya uygun bulmadığımızdan, korkup onu da dikkate almadık." Bu tartışma uzadı gitti ve Galatasaray ilk maçına isimsiz çıktı. Fransız Faure Mektebi'yle yapılan ilk özel karşılaşma 26 Kasım 1905 tarihinde Galata Sarayı Mektebi Sultanisi öğrencileri takımının 2-0 galibiyetiyle bitti. Takımın bir ismi olmaması özellikle Kadıköy yakasının yabancılardan ve azınlıklardan oluşan seyircisi tarafından yadırgandı ve onlar kendi aralarında konuşurlarken bu takımdan Galatasaray diye bahsetmeğe başladılar. Böylece takım kendiliğinden bir isme sahip olmuştu. Yine de bu durumdan futbolcular pek memnun değillerdi. "Bu ismi kendimize mal etmekten çok ürktük. Çünkü içinde "saray" gibi dikenli bir kelime vardı. Fakat ne yaparsak yapalım, gerçek ismimiz benliğimize yapışıp kaldı. Bu isimden tek çekinen biz değildik. İngilizce olarak yayınlanan ve futbol maçlarının sonuçlarını tek yazan gazete olan Levant Herald'da da Galatasaray adı geçeceği zaman "another team" (diğer takım) yazıyordu. Benzer bir sorun da renklerimizde yaşandı. Takım için seçtiğimiz renkler, bayrağımızın renkleri olan kırmızı ve beyazdı. Bu ilk formaları Asım Tevfik'in annesiyle kardeşim dikmişlerdi. Ancak, kırmızı-beyaz gömlekleri giydikten sonra milliyetimizi apaçık ilan etmesinden korktuk.
Kuşdili'nin meşhur al fesli, palabıyık, tıknaz hafiyesi etrafımızda çizdiği çarkları daraltmaya ve fena gözle bakmaya başlamıştı. Çok genç olmamızı, bu hareketlerimizin anlayışla karşılanması için kalkan olarak kullanmakla beraber, amacımıza ulaşma yolunda, istemeye istemeye kırmızı-beyazı terkettik."
İngiliz kökenli Economic kooperatifinin mağazasına giden Galatasaraylılar, burada çalışan Rum futbol idarecilerinden Yanni Vassiliadis'den yardım isterler. Onun sağladığı Birmingham'lı William Schillcokc mağazasının kataloğundan, sağlam futbol ayakkabıları ve sarı-lacivert renkli parçalı formayı beğenip ısmarlarlar. Ne var ki bu formaların da ömrü çok uzun olmaz. Kuşdili çayırının, Kurbağalıdere Köprüsü arkasının, Tatavla tepesinin çamurlu zeminleri formaları çarçabuk paçavra haline getirir. Bir de üstüne 26 Aralık 1906 günü oynanan Baltalimanı maçından beş-sıfır yenik ayrılınınca, bu acı mağlubiyet de renklerin uğursuzluğuna bağlandı ve yeni formalara ihtiyaç duyulur. Yeni forma bulma görevi Asım Tevfik, Emin Bülent ve Ali Sami'ye verilir. Bir renk seçmiş değillerdir. Uygun bulacakları kumaşı alıp diktireceklerdir.
Tekrar İngiltere'ye ısmarlayacak zaman yoktur. Bir çok dükkan gezilir. İstenen kumaş istenen fiyata bulunamaz. En sonunda Bahçekapı'daki Şişman Yanko'nun dükkanında, şali denilen, bayrak kumaşı örgüsünden fakat daha ince, güzel ve canlı iki yünlü kumaşa rastlanır. İki rengi vardır. Biri, vişneye çalan, koyuca, tatlı bir kırmızı, öteki de içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı. Bunlar tezgahta yanyana açılmış duruyorlardır. Tezgahtar usta bir hareketle kumaşların dalgalarını birleştirir. Ateşin içindeki renk oynaklarını görür gibi olur çocuklar. Metresi otuziki kuruş olan bu sarıyla kırmızı onları etkilemiştir. Umduklarından pahalıdır ama kestirip, alırlar. Ali Sami kumaşı evine götürür. Bu işte artık tecrübeli olan kardeşine diktirir. Böylece sarı-kırmızı forma ve Galatasaray birlikte anılmaya başlanır.
Galatasaray'ın özellikle futbolda gösterdiği öncü tutum ilerleyen yıllarda başkalarını da hareketlendirmiş, birçok Galatasaraylı kimi zaman kendi kulübünle ilişkisini kesmeden, kimi zaman da keserek hevesli başka toplulukların kulüpleşmelerine yardımcı olmuşlardır. Altınordu İdman Yurdu, Bakırköy İdman Kulübü ve Güneş Kulübü gibi oluşumların temelinde de Galatasaray vardır. Ali Sami Yen bunlar arasında çarpıcı bir başka örneğe daha değinmektedir: "En eski spor arkadaşımız olan Fenerbahçe Kulübü'nün ilk adımlarında da takımımızda çalışmış olan Galatasaraylılar emek vermiştir. Bizden sonra teşekkül eden bu ilk kulüpte de kendimizin bir katkısını görmek ve ondan bir şeref hissesi almaktan zevk duymaktayız. Fenerbahçe ilk kurulduğunda bizim için yabancı memlekette rastlanılmış bir vatandaş gibiydi. Ona manen ve maddeten ihtiyacımız vardı. Ondan dolayıdır ki Fenerbahçe'yi takviye etmek ve bir rakip yaratmak için bizden ayrılan Hasan Fuat, Hamit Hüsnü, Hasan Kamil, Galip, İsmet, Hikmet gibi arkadaşlarımıza gücenmedik ve onları sevmeye devam ettik. Halbuki ondan sonraki bölünmeler ve ayrılmalar aynı tesiri bırakmadı".
Böyle başlayan bir futbol serüveni, yıllar boyunca bir çok efsane yaratarak bugün Türkiye'nin uluslararası alanda en çok başarı kazanan milyonlarca taraftara sahip dev bir spor kurumunu doğurdu. 21. Yüzyıl, Galatasaray'ın da ikinci yüzyılı olacak ve özetlemeye çalıştığımız bu temel üzerine inşa edilen başarı silsilesi aldığı gelenek halini sürdürecek.
[Deleted by Admins]
BAŞKANLARIMIZ
1. Ali Sami YEN 2. Refik Cevdet KALPAKÇIOĞLU 3. Yusuf Ziya ÖNİŞ 4. Ali Faik SOYDANBAY 5. Ahmet ROBENSON 6. Haydar ŞEKİP 7. Adnan İbrahim PİRİOĞLU 8. Necmeddin SADAK 9. Abidin DAVER 10. Ahmet KARA 11. Tahir KEVKEP 12. Ali Haydar BARŞAL 13. Fethi İSFENDİYAROĞLU 14. Etem MENEMENCİOĞLU 15. Saim GOGEN 16. Sedat Ziya KANTOĞLU 17. Nazmi NURİ 18. Adnan AKISKA 19. Tevfik Ali ÇINAR 20. Osman DARDAĞAN 21. Muslihittin PEYKOĞLU 22. Suphi BATUR 23. Ulvi YENAL 24. Refik SELİMOĞLU 25. Sadık GİZ 26. Selahattin BEYAZIT 27. Prof.Dr.Mustafa PEKİN 28. Prof.Dr.Ali URAS 29. Dr.Ali TANRIYAR 30. Alp YALMAN 31. Faruk SÜREN 32. Mehmet Cansun 33. Özhan Canaydın
NOT : 1914 yılında Ali Sami YEN' in 10.kez Başkanlığından sonra arada, 17.06.1915 tarihinde , Kenan Bey isimli (soyadı kayıtlarda bulunamıştır)12.12.1915 tarihine kadar BAŞKAN'lık yapmış olarak görünmektedir. Ancak bu konuda sağlıklı bir bilgiye henüz ulaşılamadığından, sıralamaya dahil edilmemiştir. 12.12.1915 tarihinde Genel Kurul oylaması ile Ali Sami YEN tekrar Başkan olmuştur.
Hami başkanlarımız
*
Tevfik Fikret *
Sait Halim Paşa *
Salih Arif *
Prens Halim *
Faik Kurt *
Mustafa Necati bey *
Kazım Özalp
REFİK CEVDEK KALPAKÇIOĞLU
Kalpakçıoğlu iki kez Kulüp Başkanlığına seçildi.İlk Başkanlığı 15.05.1919-10.12.1922 yılları arasında oldu.(Bu dönemde Genel Kurul kararı ile 3 kez Başkanlığa seçildi.) Köklü bir Galatasaraylı olan Refik Cevdet,otoriter bir insandı.Başkanlığı en kritik dönemlere rastlar.
Memleket 1.Dünya savaşından yeni çıkmış,kulüp uzun bir duraklama devrinden sonra faaliyetine hız vermeğe başlamıştı. Kalpakçıoğlu'nun bir sonraki 05.10.1923 yılıda Yönetim Kurulu Kararıyla olmuştur. Bu görevi 05.04.1925'e kadar devam etmiş, bu tarihte Başkanlığa genel Kurul Kararı ile Ali Sami Yen seçilmiştir.Refik Cevdet Kalpakçıoğlu'nun ilk Başkanlığı süresince Yönetim Kurulu şu isimlerden oluşuyordu :
Refik Cevdet Kalpakçıoğlu'nun (12.08.1934) bu Başkanlığı Kulübün en kritik dönemine rastlar.Güneş ayrılığı türlü komplikasyonlar husule getirmi,kulüp maddi-manevi sarsıntı geçirmiştir.Özellikle mevcut anlaşmazlık yüzünden Taksim Stadının gelirine el konulmuş olması Galatasaray'ızor duruma düşürmüştür. Bu kritik duruma karşın,takım lig ikincisi olmuş,Galatasaraylılık azim ve iradesi bir kez daha başarılı sonuç sağlamıştır.
Yönetim Kurulu : Orhan Tahsin,Suphi Batur,Muhtar Necip,Mithat Kavur,Suat Ziya Kant,Sermet Kevkep,Selman Açza,Osman Müeyyet Binzet.
YUSUF ZİYA ÖNİŞ (10.12.1922-05.10.1924)
Galatasaray kulübünün 3. Başkanı olan Yusuf Ziya Öniş otoriter, teşkilatçı ve uzağı iyi gören bir insandı.7 kez Başkanlık yapmıştır. 1922-24 yılları arasındaki Başkanlık döneminde Galatasaray'a büyük yararlar sağladı.Türkiye'ye ilk yabancı antrenör (Billy Hunter) onun döneminde geldi.Türk futboluna İngiliz futbolunu aşılayan o idi.Galatasaray Kulübü Başkanlığı sırasında Futbol federasyonunun ilk Başkanı oldu.Türk futbolcularını Paris Olimpiyat Oyunlarına hazırladı.
Ne yazık ki,1933 yılında bir fikir anlaşmazlığı yüzünden,çok sevdiği Galatasaray'dan koptu.Arkadaşları ile birlikte Güneş Kulübünü kurdu. Amacı, fikrini gerçekleştirmekti.Gerçekleştirdi de...Profesyonelliğe dönük olarak kurduğu Güneş takımını çağdaş seviyeye çıkardı.Takımı kısa zamanda şampiyon yaptı.Amacına erdikten ve beslediği fikrin olumlu sonuçlarını herkese kabul ettirdikten sonra kulübün faaliyetini noktaladı.
Öniş, bugün Sıraselvilerdeki beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü binasını Güneş Kulübünün Merkezi yaparken,çağdaş bir anlayışla burayı, yemekhanesi, soyunma odaları,Yönetim Kurulu büroları,dinlenme salonları ve futbolcu yatakhaneleri ile uygar memleketlerdeki profesyonel kulüpler düzeyine çıkardı. Genel istek üzerine yine Galatasaray2a döenen Öniş,1950-52 döneminde tekrar Galatasaray başkanlığına getirildi.Ama spordan elini ayağınıçekmiş ve hevesini bir kenara itmiş olarak...
Yönetim Kurulu : Ünvan Tayfuroğlu-Sırrı Fazıl-Salahattin Saffet-Rıfat Bey - Adil Giray-Mahir-İhsanİpekçi-Tahir Kevkep Yusuf Ziya Öniş (21.11.1950-30.03.1953 arası)
Muhalefet cerayanının gittikçe artması sonucu,Yönetim Kurulu Kongreyi toplayarak yeni Yönetimin seçilmesini istedi.21 Kasım 1950'de yapılan Olağanüstü seçimlerde şu isimler Yönetim Kurulunu oluşturdu:
Osman Dardağan,Reşit Elkatip(Enver Bakırcı),İbrahim Çürüksulu, Muslih peykoğlu, Refik Selimoğlu, Hayri Gönen, Mehmet Leblebi,Turgut Atakol. 23 Ocak 1951 günü YGenel Kurul tarafından yönetim kuruluna şu isimler seçildi:
Osman Dardağan (Muslih Peykoğlu), Emin Erer,İbrahim Çürüksulu, Reşit Elkatip(Şehri nazık Bülkat),Turgut Atakol, Hayri Gönen,Şinasi Özdemir,Refik Selimoğlu, Mehmet Leblebi.
14 Haziran 1952'de Olağanüstü yapılan seçimlerde :
Uvi yenal,Refik Selimoğlu,Arif Neşet Uzman,Ercüment Işıl, Muslih Peykoğlu, Mehmet Leblebi, İhsan İpekçi, Semih Türkdoğan, Doğan Akagündüz.
Ali Faik Soydanbay
(14.06.1925)
Sayın Kemal Onar'ın yapmış olduğu son araştırmaya göre Ali Faik Soydanbay kulübümüzün, Yönetim Kurulu Ataması ile Başkanlığa getirilmiş 4. Başkanıdır ve çok kısa bir zaman dahi olsa 1 kez Başkanlık yapmıştır. Çünkü Genel Kurul ile 17.06.1925'de Ahmet Robenson Kulübümüzün 5. Başkanı olacaktır.
AHMET ROBENSON
17.07.1925'de Galatasaray Kulübü Başkanlığına Ahmet Robenson getirildi. Galatasaray'ın eski beden Eğitimi hocası ve futbolcusu olan Robenson başkanlıkta 1 yıl kaldı ve bu dönemde Galatasaray bir kez daha Şampiyon oldu.
Yönetim Kurulu : Suat Hayri Ürgüplü,Ünvan Tayfuroğlu, Faik Soydanbay, Osman Müeyyet Binzet, Sedat Rıza Estek
Haydar Şekip (1925)
Yine Sayın Kemal Onar'ın yaptığı son araştırmaya göre , Haydar Şekip 05.09.1925'de Olağanüstü Genel Kurul'da 6. Galasaray Kulüp Başkanı olarak görevlendirilmiştir. Ve 1 kez Başkanlık yapmıştır.Bu görevi bir sene sürdürmüştür.
Adnan İbrahim Pirioğlu
Adnan İbrahim Pirioğlu 25.09.1925 tarihinde yapılan Genel Kurul ile başkanlığa seçilen Pirioğlu'nun bir yıl süren bu Başkanlık döneminde lig maçları bir süre oynandıktan sonra yarıda bırakıldı ve ertelendi. Adnan İbrahim Pirioğlu'nun Yönetim Kurulu üyeleri şu isimlerden kuruluydu: Ali Haydar Barşal, Sadun Galip Savcı, Sadi Batu, Reşat Şirvani, Fazıl Öniş, Tahir Kevkep
NECMETTİN SADAK
Necmeddin Sadak 01.01.1928 tarihinde GenelKurul ile iki yıl için Başkanlığa getirilen Necmettin Sadak,aynı zamanda Sivas Milletvekili olarak Parlemonta'da bulunuyordu.Ayrıca Akşam gazetesinin sahibi ve başyazarıydı.Kuşkusuz,bukadar önemli iş arasında Galatasaray kulübü ile ilgilenmesine imkan yoktu.Ancak kulübün mühim işlerini hallediyor ve hizmetini bu şekilde yapıyordu.sadak zamanında Galatasaray 1 kez şampiyon oldu.Ayrıca Gazi Kupasını kazandı.
Yönetim Kurulu : Abidin Daver-N.İsmail-Ali Haydar Barşal-Rıfkı Bey-Adnan İbrahim-Kadri Nuri-Tahir Yahya-Eşref Şefik-Mehmet Onurlu
Abidin Daver Abidin DAVER (25.10.1925 Genel Kurulu ile) Kulübümüzün 8 numaralı kurucu üyesi,Galatasaray'a 8. başkan oldu. Onun da vazifesi 1 yıl sürdü. Güneş anlaşmazlığının çıbanbaşı olduğu bu dönemde Abidin Daver, itidal unsuru olarak Kongrenin büyük bir çoğunluğu ile Başkanlığa getirildi.
Yönetim Kurulu : Dr.Namık İsmail-Eşref Şefik-Adil Giray-Suat Hayri Ürgüplü ve Arif İkar 'dan oluşuyordu.
GS-FB MUHAREBE-İ BAHRİYESİ
1925'den 1929'a kadar 4 yıl arka arkaya şampiyon olan Galatasaray, 16.11.1928'de FB'yi 2-0 yeniyor,bu maçın tafsilatını ertesi gün Abidin Daver şöyle neşrediyordu;
16 Teşrinisani 1928 Cuma Galatasaray'ınn esas (A) grubu ile, yardımcı (A) grubu ve keşşaf torpido botlarından mürekkep (Şampiyon) filosu hareket emrini aldı.
Nereye hareket edilecek? Bu gizli kapaklı birşey değil. Zira donanmanın kuvvetine itimat var. Onun için Teknik Heyet namı verilen Erkanı Harbiyei Umumiyeyi Bahriye, emri, kapalı zarfla tebliğe luzum görmedi. Hedef: Bahri muhiti stadyum. Peki karşıdaki kim? O da malum: FB Devletinin, Sadiye ve Kadriye ağır kuruvazörleri ile bir çok torpido. Beş seneden beri bu iki devlet arasında cereyan eden muharebatı bahriye neticesinde, FB'nin büyük sefaini harbiyesi, torpillene torpillene, kabili istimal bu ikisi kaldi.
Saat ikibuçuk... FB donanmasİ göründü. Bahri muhiti stadyum rakit ve hava, her türlü tarassuta müsait. Biraz sonra SARI-KIRMIZI harp bandıraları çekmiş olarak başta 'Aslan' dretnotu olduğu halde GS donanması ilerledi. Nihayet tarafeyn donanması yavaş yavaş harbe müsait bir vaziyet aldılar. Yalnız, Galatasaray'ın 'Şefikiye' tahtelbahiri büyük sefaini harbiye arasında belli olmuyor.
Vakti muayyen gelmiş olmalı ki, GS hücuma geçti. Ümit edilmediği için, na mer'i bir şekilde düşman sefaininin içine sokulan 'Şefikiye', birden dehşetli bir torpil salıverdi. Bunu 'Farukiye' torpitosunun tam isabetli bir endahtı takip etti. Hedefe isabet tamdı.
GS filosunun bu üstünlüğü karşısında hasım bocaladı. Ya ateş etmeğe vakit bulamıyor, yahutta ateşlerini hedefe ulaştıramıyordu. 'Farukiye'nin tam isabetli ikinci endahtı düşman filosunu altüst etti. Öyle anlaşılıyor ki, düşman mahvolacak. (A) grubuna mensup 'Aptal reis' dretnotunun mütemadi hücumları ile 'Zeki' sefinesi harp harici kaldı. 'Burhaniye' 48 mil süratine rağmen, çok şiddetli olan bu müsademeden kaçamadı, baş üstü dikildi, ağır ağır bahri muhiti stadyuma gömüldü. Bilahare, FB Devletinin bu sefineyi denizden çıkararak kızağa çekmiş olduğu rivayet edilmekte.
Yorgun düşen tarafeyn, bir müddet ateş kestiler. FB sefaini alelacele açılan rahneleri tıkadı. GS filosu hafif bir iki yara almıştı. Onları tamire bile lüzum görmedi ve yeniden harp başladı. Fakat bu sefer harp sularında 'Müşahit' sıfatı ile dolaşan bitaraf bir devlete ait olması lazım gelen 'Bişeref' tahtelbahiri, gizli gizli GS sefainine torpil endahtına başlamıştı. Bu geminin hiç bir kıymeti harbiyesi olmamasına rağmen, aleyhine hareket ettiği gemiler bitaraf bir devlete çatıpta başlarına bela almamak için kendisine mukabele etmediler. Fakat bu, bittabi Fener bahriyesinin lehine oldu. Esasen, sahnei harbe, civar sahillerdeki Fener devleti muhibbi istihkamlardan da ağız dolusu küfür mermileri, GS sefinelerinin arasına düşüyordu. Bunlar en ziyade 'Abdal Reis', 'Burhaniye','Aslan' ve 'Mithat' dretnotlarına tevcih ediliyordu. Fakat, bütün vesaiti harbiye ile mücehhez olan bu heyulayi bahriler, öyle ufak tefek hücumlara metelik bile vermiyorlardı. Fakat el hak, söylemeli ki, muharebenin ikinci yarısında 'Bişeref' tahtelbahirinin yardımı ile FB dehşetli harp etti. Fakat açtıkları ateşin şiddetine rağmen hedefe hiç bir isabet vaki olmadı.
Akşam oluyor, sular kararırken FB filosu bilmem kaçıncı defa ufukta kayboluyor. Gurup eden güneş, SARI-KIRMIZI bayraklarda akisler husule getiriyor. Ve sanki hava, deniz, gök, yer, en kuvvetli Bahri Devletin bu son zaferini alkışlıyordu..." ------------------------------------------ SARI KIRMIZININ YENİ ZAFERLERİ KARŞISINDA
Abidin DAVER
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramında İnönü stadını dolduran 20.000 kişinin önünde, İstanbul okullarının bu yıl kazandıkları şampiyonlukların kupaları da verildi. Yeşil sahada geçit resmi ve jimnastik hareketleri yapılırken, Maltepe Askeri Lisesinin sarı kırmızı forması ve sporcular arasındaki sarı kırmızı gömlekli gençler, Heybeli Deniz Okulumuzun sarı kırmızı işaret filamaları, 43 yıl önce bu güzel ve göz alıcı formayı kulübümüz ve mektebimiz için seçmiş olanlar arasında bulunan ve sarı kırmızıya gönül vermiş olan bu eski Galatasaraylının, renklerimiz karşısında duyduğu heyecanı, kupa dağıtma töreni büsbütün arttırdı.
Galatasaray Lisesi, 1948-49 öğretim yılı müsabakalarında liseler arasında futbol, basketbol, voleybol şampiyonu ve ortaokullar arasında, atletizm ve voleybol şampiyonu olarak temayüz etmiştir. Liseler arasında da atletizm şampiyonluğuna namzettir.
İstanbul Vali ve Belediye Reisi Dr. Lütfi Kırdar, Galatasaray sporcularını temsil eden her gençe, birer birer bu kupaları verdikçe yanında oturan tanımadığım bir genç coşkun bir sevinç ve heyecanla alkışlıyordu. 19 Mayıs Bayramı Sarı kırmızını çifte bayramı olmuştu. Mektebim gibi kulübümün de, kuvvetli rakiplerile çetin bir mücadeleden sonra, ıstanbul Futbol Şampiyonu olduğunu, ayrıca eltopu, boks ve basketbol serbest atış şampiyonu olduğunu, basketbol A ve B takımları şampiyonluklarını da kazandığını düşündüm. Pek tabi olarak sevinç ve iftihar duydum. ılk Türk spor kulübü olan Galatasarayın, 1905'den beri kazandığı başarıları ve zaferleri hatırladım. Bir zamanlar, sporun her kolunda futbolda, patenli hokeyde, hokeyde, atletizmde, boksta, kürekte, yelkenlide, hep ön safta dalgalanan sarı kırmızı bayrak, yeni Galatasaraylı nesillerin elinde yine şerefli mevkiine ulaşmış bulunuyor. Galatasarayırn meşhur pilavı, genç Galatasaraylıların yine en büyük kuvvet kaynağıdır; sarı kırmızı bayrak, yine genç Galatasaraylıların
Ahmet Kara Ahmet Kara'nın (18.07.1930-26.06.31 Olağanüstü Genel Kurul ile ) bu 1 yıllık başkanlık döneminde Galatasaray Futbol takımı şampiyon oldu.
Yönetim Kurulu Üyeleri : Vamık Gezen, Tahir Kevkep, Sermet Kevkep, Suat Aray, Yusuf Ziya Öniş ---------------------------------------------------------------------- Ahmet Kara (19.02.1932 Genel Kurul ile) Ancak başkanlık dönemi kısa sürdü. Bu dönemde kulübe unutulmaz hizmetlerde bulundu. Taksim sahasının %50 hissesini kulübe maleden Ahmet Kara, bu tutum ve davranışı ile kulübümüzü hem saha sahibi hem de gelir temin edilen bir yere sahip kıldı.
YönetimKurulu : Fethi İsfendiyaroğlu, İsmail Müştak Mayokan, Şadan Hakkı Darver, Ali Haydar Barşal, Mecdi Hüsam.
TAHİR KEVKEP
Tahir Kevkep'in (26.06.1931 Olağanüstü Genel Kurul ile) Başkanlığı döneminde Galatasaray Fenerbahçe ve Beşiktaş ile birlikte federasyonla mali yönden bir anlaşmazlığa düşüldüğünden ligden çekildi.Kevkep'in başkanlığı da bir yıl devam etti. Yöentim Kurulu : Fethi İsfendiyaroğlu-Vamık Gezen-Suat Aray- Sermet Kevkep-Adil Giray
ALİ HAYDAR BARŞAL
Ali Haydar Barşal 1.12.1913 tarihinde 253 sicil numarası ile kulübe kaydoldu.Kısa bir ara ile(015.01.1932'de Genel Kurul ile) iki kez başkanlığa getirildi.1932 başlarında Başkan iken ayrıldı.Galatasaray'ı seven Galatasaray'a bağlı bir insandı Prens Haydar.Antrenör olarak Billy Hunter'ın getirilmesine o vesile olmuştu.Başkanlığı döneminde ise daha büyük işler yapmayı tasarladı.Galatasaray'ı çağdaş kulüpler seviyesine çıkarmak spor kollarını zenginleştirmek ve tesisiler yağmak için tek başın ahareket yetkisi istedi.Fakat Kongre bunu kabul etmedi.GenelKurul her ne olursa olsun demokratik düzene itibar ediyor,bu uğurda menfaatları dikkate almıyordu.Prens Haydar teklifinin kabul edilmemesinden dolayı üzüntülü idi. Bir süre sonra da başkanlıktan çekildi. Yönetim Kurulu : Mecdi Hüsam-Cevat Sağıroğlu-Muslih Peykoğlu-Hayati Finci ----------------------------------------------------------------------- Ali Haydar Barşal 03.02.1933' de Genel Kurul ile yeniden getirildi. Bu defaki vazife süresi 2 yıl sürdü.Ali Sami Yen Stadının yapılmasında büyük hizmeti oldu.Yeri, bulan,alan ve bir düzene koyano idi.Sonraları Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü ile anlaşarak bugünkü stadın yapımı sağlanmış oldu. Bu dönemki yönetim kurulu şu isimlerdenoluşuyordu : Tevfik Ali Çınar,İhsan İpekçi,Mehmet Onurlu,Naci İpekçi,Muslih Peykoğlu
FETHİ İSFENDİYAROĞLU Fethi İsfendiyaroğlu (11.03.1932 Olağanüstü Genel Kurul ile) Galatasaray Kulübü Başkanı iken aynı zamanda Galatasaray Lisesi Müdürü idi.İsfendiyaroğlu'nun kulüp başkanlığına getirilmesinde politik bir düşünce vardı.Mektepli futbolcuların kulüp takımında rahatça oynamaları için bun alüzum hissedilmiştir.Ancak bir takım söylentiler şikayet konusu haline getirildiğinden,Fethi Bey Kulüp Başkanlığından çekildi,yerini Ali Haydar Barşal'a bıraktı.Bu dönemde Güneş anlaşmazlığı yeşermişti.
Yönetim Kurulu : İsmail Müştak Mayokan,Naim Cemil,Sermet Kevkep,Cevat Sağıroğlu.
ETEM MENEMENCİOĞLU
Prof.Etem Menemencioğlu'nun (08.02.1935 Genel Kurul ile) sporla uzun boylu bir ilgisi yoktu.Ancak kıymetli bir ilim adamıdır, içtimai mevki yüksektir.Bu üstün vasıfları nedeniyle kulüp Başkanlığına getirilmiştir.
18.04.1936'da Yüksek Murakıp Heyeti kararı ile 2.kez Başkanlığa getirilmiştir. İki yıl sonra ise Ankara'da kurulan Galatasaraylılar Derneği Başkanlığına getirilmiştir.
Yönetim Kurulu : Saim Gogen,Tevfik Ali Çınar,Osman Müeyyet Binzet,Yusuf Cinol,Muslih peykoğlu,Suat Hayri Ürgüplü,Sedat Kantoğlu,Bedri Giritlioğlu,Adil Yurdakul,Bekir Macur
SAİM GOGEN
Saim Gogen (10.02.1936 Yönetim Kurulu ataması ile) Galatasara hamuru ile yoğrulmuş olan Keşşaf Saim, Galatasaraya'a 16. Başkan olarak seçildi. 03.04.1937'de Yüksek Murakıp Heyeti kararı ile bir kez daha Başkan seçildi. O da içten hizmetini ancak bir yıl sürdürebildi.İşi icabı İstanbul dışında bulunması gereği,onu daha uzun süre bu şerefli mevkiide kalmasına engel oldu. Yönetim Kurulu : Suat Hayri Ürgüplü,Osman Müeyyet Binzet,A.Pamir,Arif Neşet Uzman,Muslih peykoğlu,Sedat Kantoğlu,Bedri Adil.
Saim Gönen Başkanlığındaki Yönetim kurulu. Soldan oturanlar : Suat Hayri Ürgüplü, Saim Gönen, Osman Müeyyet Binzet. Ayaktakiler : Adil Yurdakul, Ömer Besim Koşalay, Muslih Peykoğlu, Bekir Macur, Sedat Ziya Kantoğlu.
SEDAT ZİYA KANTOĞLU Sedat Ziya Kantoğlu'nun (15.12.1937-05.02.1938 ve 24.09.1938'de Yüksek Murakıp Heyeti kararı ile) , üç yıl süren Başkanlığı döneminde Galatasaray Milli Küme Şampiyonluğunu aldı.Yalnız bununla kalmayıp Deniz sporlarında da başarıları devam etti.Yönetim Kurulu 3 kez değişti. Bu Yönetimlerde görev alanlar : Yaşar Yazıcı, Adil Yurdakul, Selman Açba, Muslih Peykoğlu, Arif Neşet Uzman, Nezih Ulagay, Bekir Macur, Osman Müeyyet Binzet, İhsan Belor, Salahattin Arduman, Bedri Giritlioğlu, Saim Gogen, Ercüment Işıl, Ömer Besim, Adnan Akıska, Necdet Ekrem Olcay, Mehmet Ali Aybar, Naci İpekçi, Vamık Gezen, Suat Hayri Ürgüplü.
Sedat Ziya Kantoğlu (21.10.1939'da Genel Kurul Kararı ile) İki aylık bir yönetimden sonra Adnan Akıska grubu istifa ediyor ve 21 Ekim 1939'da yapılan yeni seçimle Yönetim Kurulu değişiyor.
Yönetim Kurulu : Tevfik Ali Çınar,Adil Yurdakul,İhsan Belor,Adnan Akıska,Mehmet Leblebi
Sedat Ziya Kantoğlu (01.01.1944 Genel Kurul Kararı ile) 10 Ocak 1944 Pazar günü yapılan GenelKurul toplantısında yeni yönetim şu isimlerden oluştu:
Yönetim Kurulu ,Ali Sami Yen Stadı'nın yapımı için çok çaba sarfetmiş ve işin tahakkuku için bir heyet seçmiştir. 'Stat komitesi'adı verilen bu heyette Ali Sami Yen, Abidin Daver, Tevfik Ali Çınar, Behçet Güçer, İhsan İpekçi, S.Ziya Kantoğlu, Muslih Peykoğlu, Ekmel Asgari, Suat Hayri Ürgüplü, Adnan Akıska yeralmıştır.
NAZMİ NURİ KÖKSAL
Nazmi Nuri Köksal (08.04.1939) Sayın Kemal Onar'ın son araştırmasına göre ,S.Z.Kantoğlu'nun istifası üzerine 8.4.1939'da Yüksek Murakıp Heyeti'nin atamasıyla;
Başkanlığa : Nazmi Nuri 2.Bakanlığa: Yaşar Yazıcı Genel Sekreterliğe: Bedri Giritlioğlu Muhasebiciliğe:İhsan Balor Veznedarlığa:Adnan Akıska Teknik Üyeliğe:Tevfik Ali Çınar Üyeliklere:Selman Açba ve Naci İpekçi getirildiler.
Bir süre sonra Murakabe Heyeti'ninistifası üzerine 8.4.1939 günü yapılan seçimle kazanan liste şu şekilde oluştu :
Adnan Akıska (27.08.1939) Yeni Beden Terbiyesi ve cemiyetler kanunu ışığında Genel Kurul 8.4.1939 günü yaptığı toplantıda, Tüzük değişikliğine gidiyor ve Yönetim Kurulunun her yıl seçilmesini kararlaştırıyor. Bu karar uyarınca 27 Ağustos 1939 günü yapılan Genel Kurul toplantısında şu isimlerden oluşan bir Yönetim Kurulu iş başına geliyor : Muslih Peykoğlu, İhsan Belor, Cemal Tunçelli, Arif Neşet Uzman, Mehmet Leblebi
TEVFİK ALİ ÇINAR
Tevfik Ali Çınar (1940-42) 10 Mayıs 1940 günü yapılan Genel Kurul toplantısında Başkanlığa getirilen Tevfik Ali Bey'in Yönetim Kurulu şu isimlerden oluşuyordu :
Süleyman Ali Subaşıoğlu, Adnan Akıska, Muslih Peykoğlu, Mehmet Leblebi (M.Leblebi 11.07.1940'da istifa etti yerine Adnan Akıska geldi) Daha sonra yönetim kululundaki bazı istifalar yüzünden yeniden yapılan seçimde yönetim kurulu şu isimlerden oluştu:
1 Şubat 1941 Cumartesi günü Genel Kurul yeniden toplandı.Buna göre , yeni yönetim : Adnan Akıska, Fuat Somay, Mehmet Leblebi, Dr.Şefik Uras, Rıza Köprülü Yönetim Kurulundaki istifalar sebebi ile Genel Kurul olağanüstü olarak bir kez daha toplandı ve 22 Kasım 1941 Cumartesi günü yeni yönetim kurulu oluşturuldu:
Yaşar Yazıcı (6.7.1942'de istifa etti.Yerine Osman Dardağan geldi) Fuat Aray,İhsanİpekçi,Adnan Akıska,Dr.Şefik Uras,Edip Berkman
OSMAN DARDAĞAN Osman Dardağan (1942-43) iki kez seçimle Başkanlığa geldi.Biri 21 Kasım 1942'de diğeri, 4 Eylül 1943'de.İlk Yönetim Kurulu şu şekilde teşkil etti: Adnan Akıska(22.3.1943'de çekildi,yerine Avni Meserretçi geldi),Lütfü Aksoy,Turgut Atakol (22.3.1943'de çekildi,vazifeyi Adnan Akıska üstlendi) Vamık Gezen,Dr.Şefik Uras,Edip Berkman
İkinci seçim sonrasında yönetim kurulu : Osman Dardağan, Avni Meserretçi, Adnan Akıska, Vamık Gezen, Adil Giray, Dr.Şefik Uras, Refik Selimoğlu.
SUPHİ BATUR
Suphi Batur ( 1946-1950)
31 Ağustos 1946 Cumartesi günü yapılan Olağanüstü Kongrede Yönetim Kurulu şu isimlerden oluştu :
30 Haziran 1947'de yapılan Genel Kurul 'da Yönetim şu isimlerden kuruldu : Ulvi Yenal, Arif Neşet Uzman, Talat Kurt, Fuat Somay, Mehmet Leblebi, Emin Erer, Turgut Atakol,Semih Türkdoğan.
16 Haziran 1949'da Olağanüstü Kongrede Suphi Batur 3.kez başkanlığa getirildi.
Yönetim Kurulu : Arif Neşet Uzman,(20.10.1948'de çekildi,yerine Melih Açba geldi), Mübarek Gürol, İsmail Ağar (6.9.1948'de çekildi yerine Nevin Hassan geldi),Talat Kurt, Emin Erer,Turgut Atakol, Doğan Akagündüz, Semih Türkdoğan, Necdet Erdem, Gündüz Kılıç.
9 Ağustos 1950'de Yüksek Murakabe Heyeti tarafından seçilen Yönetim Kurulu üyeleri şunlardır:
Muslih Peykoğlu, Doğan Akagündüz(9.11.19502de çekildi yerine Rauf Aksoy geldi),Cemal Tuncelli, Talat Kurt, Recep Ogan, Feyyaz Işıl, Semih Türkdoğan, Turgut Atakol.
Bu dönemde Galatasaray 1 kez şampiyon oldu.
Suphi Batur (1965-1968) 13 Şubat 1965 Kongresinde Kanan Batur'un listesi şu şekildeydi :
Talat Sadıkoğlu, Burhan karamehmet (9.8.1965'de çekildi,yerine Prof.Dr.Orhan Aldıkaçtı geldi.16.9'da istifa eden Aldıkaçtı'nın yerine de Mustafa Vacit Yalman geldi),Adnan Demirci,Halil Burnaz,Fazıl Göknar,Prof.Dr.Ali Uras,Reha Eken (B.Karamehmet'in yerine),Bülent Derviş (M.V.Yalman'ın yerine) 22 Ocak 1967'de yapılan Genel Kurul toplantısında başkanlığpa yine Batur getirildi.Yönetim Kurulu :
Talat Sadıkoğlu, Prof.Dr.Mustafa Pekin, Adnan Demirci, Halil Burnaz,M.Vacit Yalman, Prof.Dr.Ali Uras,Reha Eken.
24 Şubat 1968'de yapılan Olağanüstü Kongrede :
Talat Sadıkoğlu, Propf.Dr.Mustafa Pekin, Turgan Ece, Nesim Behar, Fazıl Köknar, Prof.Dr.Ali Uras(3.7.1968'de çekildi) Prof.Ahmet Aru, Kayhan Uraz.
4 yıllık bu dönemde Suphi Batur başkanlığındaki bu heyet kulübe inanılmaz hizmetler verdi.Önce tüm borçlar temizlendi.Bugünkü Florya tesislerinin fidesi ekildi ve sahayı kulübe mal ettiler.Yugoslavya'dan antrenör olarak Toma Kaloperoviç'i getirdiler.Takımı şampiyon yaptı.Florya sahasoının alınmasında en çok çaba gösterenlerden birisi Halil Burnaz oldu.
DÜRÜSTLÜK ANITI BİR HAKEM ,SUPHİ BATUR (1934)
1934 yılı 'İstanbul Şildi' yarı final maçında ilginç bir olay yaşandı.Galatasaray iler Beşiktaş arasındaki yarı final maçı golsüz berabere sonuçlanınca (29 Haziran) takımlar , finalisti tayin etmek üzere 13 Temmuz 1934 günü Taksim Stadında bir kez daha karşı karşıya geldiler.
İşte böylesine zor ve krtik bir maçın hakemliği 'FutbolHeyeti ' tarafından GALATASARAYLI Suphi Bey'e (Batur) verildi.Sarı-Kırmızılı forma altında geçen uzun ve başarılı futbol yaşamını yeni kapatıp,hakemliğe de yeni başlamış bulunan Suphi Bey , bu görevi hiç düşünmeden kabul etmişti.Kan kırmızı Galatasaraylı olan Suphi Bey'in hakemliğine Beşiktaşlılar da en küçük bir itirazda bulunmadılar.Çünkü herkesin bildiği bir gerçek vardı ortada ; Galatasaraylı Suphi Batur Bey ,bir dürüstlük timsaliydi...
Ve bu zor maçı Beşiktaş 3-1 kazanarak finalist oldu.İşin ilginç yanı Beşiktaş 3 golün ikisini penaltıdan atmıştı .Galatasaray kalesi önünde iki karışlık pozisyonda Suphi Bey tereddütsüz penaltı noktasını göstermiş ve Beşiktaşlılar bunun ikisini de gole çevirmişlerdi.
Bu maçta ki tarafsız yönetimi ile Galatasaraylı Suphi Bey büyük takdir toplamıştı.
ULVİ YENAL
Ulvi Z.Yenal (1953) Yeniden tüzük değişikliği sonucu,Yönetim Kurulları genel Kurul tarafından seçilecektir.Karargereğince 30.03.1953'de toplanan Genel Kurul,Yönetim kurulunu şu şekilde oluşturdu:
Ulvi Yenal (1962-1964) 27 Ocak 1962'de yapılan Genel Kurul'a yönetim şu şekilde oluştu : Rüçhan Adlı, Suat Nemli, Emin Erer, Adnan Dede(İzzettin Doğan), Selahattin Beyazıt, Nejat Erimtan, Prof.Dr.Ali Uras. Galatasaray bir kez daha Lig şampiyonu oldu.Ayrıca Türkiye Kupasını kazandı.Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasında ise 3. tura yükseldi.
19 Ocak 1963'de yapılan Genel Kuruluda ise yönetim kurulu : Rüçhan Adlı,Selahattin Beyazıt,Turgan Ece,Emin Erer,Abdurrahman Atlı,İzettin Doğan,Menelos Zamboğlu.
Galatasaray bu dönemde bir kez daha Türkiye Kupasını aldı.
REFİK SELİMOĞLU
Refik Selimoğlu ( 1954-56) 30 Kasım 1954'de yapılan Olağanüstü Genel Kurulda Yönetim Kurulu şu isimlerden oluştu : Turgut Bayar, Alp Kun, Menelos Zamboğlu, Halil Burnaz(Osman Barman), Lütfi Abay, Muzaffer Bozok, Nejat Erimtan.
30 Ekim 1955'de yapılan Genel Kurul'da ise : Turgut Bayar(28.8.1956'da çekildi yerine Mustafa Vacit Yalman geldi), Prof.Dr.Mustafa Pekin, Naci İpekçi. Bu dönemde Galatasaray 2 kez Şampiyon oldu.
Refik Selimoğlu (1960-1962) 2 Ocak 1960 günü yapılan Genel Kurul'da yönetim şu şekilde oluştu : Rüçhan Adlı, Lem'i İpekçi, Şevket Bulatoğlu, Turgan Ece, Dr.Ali Tanrıyar, Adnan Dede(Vahit Orhan), Osman Solakoğlu, Yasef Pepo.
07 Ocak 1961 Genel Kurulunda ise : Rüçhan Adlı, Alp Kun, Şevket Bulatoğlu, Yasef Pepo, Lütfi Abay, Muzaffer Bozok, Haluk Renda, Bu dönemde Galatasary şampiyon oldu.
Başkan Refik Selimoğlu, kurucu üyelerden Bekir Bircan ile Asım Sonumut'la birlikte
SADIK GİZ
Sadık Giz ( 1957-1959) 11 Ocak 1957 günü yapılan GenelKurul'da Başkanlığa Sadık Giz getirildi.Kongreye iki grup katıldı.Diğer grubun başında OsmanKapani vardı.Sadık Gizin kazana listesinde şu isimler vardı : Refik Selimoğlu(12.6.1957'de çekildi,yerine Mustafa Vacit Yaman getirildi) Necdet Çobanlı, Ahmet Güre, Lütfü Abay, Semih Türkdoğan, Sadun Atığ, Hicri Yücel. 17 Ocak 1959'da Genel Kurulun teveccühünü kazanan Sadık Giz yönetimini şu isimlerde oluşturdu : Ahmet Güre, Eşfak Aykaç, Muslih Peykoğlu(27.4.1959'da çekildi yerine Şehri namık Bülkat geldi), Lütfü Abay, Kadri Dağ, Prof.Dr.Mustafa Pekin, Veysi selimoğlu, Erdoğan Atlıoğlu. Sadık Giz,kulübe büyük katkılar sağladı.Kuruçeşme Adasını kulübe mal eden oydu.Ancak bir prensip kararı yüzünden istifasını verdi. Ve bundan sonraki ricalar sonucu etkilemedi.Sadık Giz ciddi insandı,prensiplerine çok bağlıydı.İstifasına nedenolan meseelşu idi : Ahmet Berman(B.Ahmet) Galatasaray'a geçmek istiyordu.Bunu Beşiktaşlılar sezmişti.Beşiktaş Başkanı Nuri Togay,Sadık Giz'e bu durumu açıkladı ve B.Ahmet'in kabuledilmemesini rica etti.Sadık Giz 'almayız' demişti ve 'söz' vermişti.Ancak Ahmet ısrarla Galatasaray'a geçmek istiyordu.İdareciler Mustaf Yürür ile Eşfak aykaç Ahmet'i almakta kararlaydılar.Sonuçta Büyük Ahmet Galatasaraylı oldu.Fakat gıyabında yapılan bu işlerden dolayı Giz istifasını verdi.Ve bir daha da dönmedi. Galatasaray bu dönemde biz kez şampiyon oldu.
SELAHATTİN BEYAZIT
Selahattin Beyazıt(1969-1973) 18 Ocak 1969'da yapılan Genel Kurul'da Başkanlığa getirilen Beyazıt.Kongreninkendisine olan inancını hiç sarsmadı.Azimle inançla işe sarılarak İngiltere'den Brian Birch'ü Teknik direktör olarak getirdi.Takımı 2 yıl şampiyon yaptı.
Hasnun Galip'teki kulüp binası yıktırıp yerine modern bir bina yaptırdı. Futbol takımın başına Turgan ece'yi getirdi. Ece sert mizaçlı ciddi bir insandı.Takıma disiplin getirdi.Ve Bich ile tam bir uyum içinde çalışarak takımı şampiyon yaptılar.
Beyazıt'ın yönetim kurulunda şu isimler vardı: Prof.Dr.Ali Uras,Kayhan Uraz,Prof.Dr.Oğuz İmregün(11.2.1970'de çekildi,yerine Şeref Cenger geldi)Fazıl Köknar,Turgan Ece,Erdoğan Atlıoğlu.Yedek üyeler ise: Semih Türkdoğan, Hayri Ürgüplü, Remzi Özmelek.
31 Ocak 1971'de yapılan seçimlerde listede şu isimler yer aldı: Turgan Ece,Kayhan Uraz,Fazıl Köknar,Remzi Özmelek,Erdoğan Atlıoğlu,İsfendiyar Açıksöz,Oğuz İmregün,Semih Türkdoğan,Kemal Onar,Şeref Cenger.
Selahattin Beyazıt (1975-1979) 14 Haziran 1975'de Olağanüstü seçimler yapıldı ve Selahattin Beyazıt Başkan seçildi.Beyazıt özellikle Riva'da büyük bir araziyi kulübe mal ederek takdir topladı. Yönetim Kurulu : Ferruh Dereli, Prof.Edip Çelik, Belam Çobanlı, Jerfi Fıratlı, Mustafa Balık, Aldo Elagöz, Prof.Dr.Ali Uras, İnan Kıraç, Alp Yalman, Sina Arbel. 29 Ocak 1977'de Genel Kurul'da bir kez daha seçilen Beyazıt'ın listesi : Feruh Dereli, Prof.Edip Çelik, Jerfi Fıratlı, Mustafa Balık, Kayhan Uraz, Doğan Koloğlu, İnan Kıraç, Mahmut Kefeli, Sunullah Üner, Orhan Yüce.
MUSTAFA PEKİN
Prof.Dr.Mustafa Pekin (1973-1975) 3 Şubat 1973 Genel Kurulunda Başkanlığa getirilen Pekin'de bu şerefli vazifeyi kabul ederken büyük bir hizmet aşkı seziliyordu.Nitekim ilk başarıyı takımın bir kez daha şampiyon olmasında gösterdi.Ayrıca federasyon Kupası da kazanıldı. Pekin'in heyetinin yaptığı hizmetleri sıralayacak olursak; 1.200.000 lira ile Florya'nın plan,proje ve altyapı onarımı, planını Veysi Selimoğlu'nun yaptığı Kalamış kapalı yüzme havuzu, tesisin rıhtım ve çevre onarımı, Müzenin onarımı ve tanzimi, Mehmet Leblebi'nin kabrinin yapımı.
Yönetim Kurulu : Fikri Anlı, Doğan Akagündüz,Semih Haznedaroğlu,Kayhan Uraz,Halit Narin,Metin Mermerci,İsmail İşmen.
3 Kasım 1973 Olağanüstü Kongrede yine başkanlığa getirilen Pekin'in listesi : Vedat Dicleli(13.2.1974'de çekildi yerine Haluk Uğur geldi.) Suha Özgermi,Cemil Özbakan,Kayhan Uraz,Alp Yalman,Nejat Eren,Türker Aslan.
25 Ocak 1975'de Genel Kurul'da 3. kez Başkan seçilen Mustafa Pekin'in listesi :
Prof.Dr.AliUras (1979-1982) 27 Ocak 1979 seçimleri Ali Uras'a teveccüh gösterdi.
Yönetim Kurulu Üyeleri : Semih Haznedaroğlu, Kemal Onar, Alp Yalman, Süha Özgermi, Ersan Feray, Şeref Cenger, Özkan Olcay, İzzettin Doğan, Sadi Başak, Münci Tekyeli.
21 Ocak 1981 'de ki kongrede bir kez daha başkanlığa Uras getirildi.Ancak oluşturduğu listeye iki kişi Dr.Ali Tanrıyar'ın listesinden girdi,bu isimler Eşfak Aykaç ve Cemal Burnaz'dı. Yönetim Kurulu : Şadi Başak, Alp Yalman, İzzettin Doğan, Ersan Feray, Erol Baştuğ, Cemal Burnaz, Eşfak Aykaç, Dr.Atilla Oymak, İsfendiyar Açıksöz, Tuğrul Demir, Fehmi Uğur. Yönetimi bir önceki yönetimden 35 milyon lira borçla devralan Uras ve heyeti ilk iş olarak Ali Sami Yen stadına nakledilmiş olan kulüp lokalini Hasnun Galip'e getirdi. Bu suretle genel istek yerine gelmiş oldu. Sonra Florya'ya el attı. Burayı kısa sürede futbol, voleybol, basketbol sahaları ve yatak odaları, soyunma, antrenör ve teknik direktör odaları, oyun ve yemek salonları ile harika bir tesis haline getirdi. 4 Haziran 1982'de ise hizmete açtı. Ayrıca mevcut sahanın genişletilmesi ve yandaki boş arazinin istimlak edilerek tesislere ilave edilmesi için, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü ile bir anlaşma imzaladı.
Bu büyük hizmet Suphi Batur ile başlamış Ali Uras heyeti ile son bulmuştu. Ali sami Yen stadı için de faydalı işler yapıldı.B.T.Genel Müdürlüğü ile yapılan anlaşma gereğinceher yıl ortalama 2.5 milyon liralık bir gideri gerektiren durumdan kaçınılarak 3-4 milyon liralık bir gelirin elde edilmesi sağlanmış oldu. Galatasaray Adasındaki yeni yüzme havuzu inşaatı da kayda değer hizmetlerindendir.
Uras döneminde futbolda da başarılı sonuçlar alındı.1981'de TSYD Kupası ile Barış Kupası.1982'de Türkiye Kupası ile Cumhurbaşkanlığı Kupası. 21 Nisan 1984'de yapılan Olağanüstü Genel Kurul ile bir kez daha Başkanlığa getirilen Ali Uras'ın yönetim kurulu şu isimlerden oluşuyordu :
Alp Yalman, Faruk Süren, Özkan Olcay, Atilla Oymak, Ali Kurt, Aytaç Kot, Metin Oktay, Selçuk Uygur, Prof.Necip Kocayusufpaşaoğlu, Hakan Berber.
ALİ TANRIYAR
Dr.Ali Tanrıyar (1986-1990) 15 Mart 1986 Genel Kurulunda Başkanlığa seçilen Tanrıyar'ın Yönetim Kurulu şu üyelerden oluşuyordu : Alp Yalman, Özkan Olcay, Faruk Süren, Selçuk Uygur, Ali Kurt, Ersin Börteçen, Dr.Doğan Sarıbeyoğlu, Ergun Gürsoy, Fikri Anlı, İstami Ünal, Özhan Canaydın, Akın Sokollu, Aziz Başdoğan, Levent Cenger, Nejat Eren, Özcan Yuvalı.
5 Mart 1988 Genel Kurulunda bir kez daha seçilen Tanrıyar başkanlığındaki Yönetim Kurulu : Alp Yalman, Faruk Süren, Ersin Börteçen, Doğan Sarıbeyoğlu, Ergun Gürsoy, Selçuk Uygur, Özhan Canaydın, EnginKaptanoğlu, Mehmet Balcı, Yiğit Okur, Aziz Başdoğan, Celal Gürsoy, Çağatay Altınlı, Barlas Tolon, Özcan Yuvalı.
ALP YALMAN
Alp Yalman (1990-1996) 17 Mart 1990'da Genel Kurul Kararı ile Başkan seçilen Alp Yalmanın listesi : Selçuk Uygur, Doğan Hasol, Atilla Oymak, Sinan King, Bengiz Bayraktaroğlu, Ahmet Kemal Ulusu, Ekrem Dürüst, Yurdaşen Karahasan, Turgay Kıran, İrfan İnanç, Mehmet Bilen, Hüseyin Manioğlu, Abdullah Tirali, Metin Çağlar, İlyas Çakır.
21 mart 1992 Genel Kurulunda yine seçilen Alp yalman'ın listesi : Doğan Hasol, Bengiz Bayraktarğlu, Adnan Polat, Kemal Onar, Mehmet Cansun, Erol Evgin, Kemal Onar, Mehmet Cansun, Tony Caouki, Ekrem Dürüst, Oğuz İmregün, Şengin Kaptanoğlu, Cengiz Özyalçın, Nejat Bingöl, Cihangir Onger, Remzi tan, Çağatay Altınlı.
19 Mart 1994 Genel Kurulunda 3.kez Başkanlığa layık görülen Yalman'ın listesi : Doğan Hasol, Faruk Süren, Adnan Polat, Mehmet Cansun, Varol Dereli, Tony Caouki, Özhan Canaydın, Oğuz İmregün, Ateş Ünal Erzen, Bülent Tulun, Çağatay Altınlı, Cihangir Onger, Remzi Tan, Nejat Bingöl, Ahmet Yolalan.
TEVFİK FİKRET
1908-1909 yılları arasında Galatasaray Sultanisi Müdürü olan büyük şair,Galatasaray Terbiyei Bedeniyye Kulübünün Hami başkanı olarak kulübü daima koruma cihetine gitmiş,onu,her türlü tehlikeden uzak tutmak ve yaşatmak için çaba harcamıştır. Ayrıca,mektebinden mezun olan ve önce öğretmenlik,sonra da Müdürlük yapan bu cesur insan,kulübü oluşturanların Mektep talebeleri olması dolayısı ile,Mektep ve Kulüp ilişkilerinin bir ahenk ve güven içinde geçmesine özen göstermiş ve kulübe daima manevi destek olmuştur.
"Millet yoludur, hak yoludur, tuttuğumuz yol , Ey Hak yaşa, ey sevgili millet yaşa, var ol . "
Bu seski en koyu istibdat günlerinde haykıran millete, kendini sarmakta olan 'Sis' i bildirmek cesaretinde bulunmuştu... Bu sesin sahibi, Galatasaray'da yeni çağı açmış, Galatasaray idaresini büsbütün TÜRK'leştirmiş, mektebin 2.Müdürlüğüne ilk Türk 2. Müdür olarak Salih Keramet Bey'i getirmiş, Galatasaray Kulübü Fahri Başkanı olmuş, kulübe koruyucu kanadını açmış büyük Vatan şairi Tevfik Fikret'tir. ---------------------------------------------------- Bana kimsin diye sorma meleğim Pek güzel dinle de izah edeyim Nam-ı nacizime "Fikret" derler Şi're de nisbetimi soylerler Kaldığım varsa da gah ekmeksiz Kalmadım şimdiye dek mesleksiz Nur bekler gibi nısf-ı şebde Bekledim on iki yıl mektebde Sonra cıktım ne icin bilmeyerek Bu da bir cilve-i baht olsa gerek Bab-ı Ali'ye mudavimlendim Ehl-i namus diye mimlendim Şimdi bir hayli eser sahibiyim `Ahmed İhsan'da musahhih gibiyim Saye-i lutf-i cihan-banide Hocayım Mekteb-i Sultani'de... TEVFİK FiKRET
SAİT HALİM PAŞA
1863'te doğan ve 1921'de ölen Sait Halim Paşa, Meşrutiyet'ten sonra 1913-1916 yılları arasında Sadrazamlık etti.Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın torunu ve Halim Paşa'nın oğlu olan Sait Halim, Sadrazamlığı döneminde Türkiye'nin menfaatlerini en iyi şekilde korumuş 1.Dünya harbine girilmesine muhalefet ederek vazifesiden istifa etmiştir.Ancak,İttihat ve Terakki Fırkasının ısrarları karşısında tekrar vazifesine dönen Sait Halim,1916'da Sadrazamlığı Talat Paşa'ya devrederek ayrılmıştır.Ne yazıkki bu büyük devlet adamı Roma'da bir Ermenikomitacı tarafında ŞEHİT edilmiştir.
Sait Halim Paşa, memleketimizin en kritik bir döneminde Galatasaray Kulübünün hami başkanlığını üstlenerek, kulübün yaşaması içinbir teminat unsuru olmuş ve Galatasaray'ı hertürlü tehlikelerden uzak tutarak bugünkü ışık yolunu açmıştır.
Salih Arif PATAMOS
1891'de Mektebi Sultani'den mezunolan Salih Arif Bey,Hukuk mektebini de bitirdikten sonra ,14 Temmuz 1912'de Sultani Müdürlüğüne atanmıştır.1922'ye kadar Müdürlük vazifesini deruhte eden Salih Arif, birsüre sonra Galatasaray Terbiyei Bedeniye Kulübünün hami başkanı olmuştur.O da ,Tevfik Fikret gibi kulübü himayesine almış ve Mektep ile Kulübün bölünmez bir bütün olması için çaba harcamıştır. Nitekim1.Dünya savaşının en kritik döneminde ve özellikle İstanbul'un işgali edildiği günlerde,kulübü Mektebin içine taşıyarak,korumuş ve yaşatmıştır. Yine Galatasaray için iftihar vesilesi olanbazı kupaların kaybolma tehlikesi arzettiği kritik bir durumda kupalarım mektepte muhafazasını kabul eden Salih Arif,bu unutulmaz hizmetleri ile daima şükranla anılacaktır.
Prens Halim
Aslen Mısırılı olan Prens Halim,1923-1924 yılları arasında Galatasaray Kulübüne hami başkanlık yapmıştır.Galatasaray'a maddi manevi yardımlarda buluanan Prens halim,Türkiye'yre ilk yabancı antrenörü getiren insandır.Prens Ali haydar delaleti ile Billy Hunter'i Türkiye'yergetiren ve Galatasaray'a antrenör yapan Prens Halim,4 yıl boyunca Hunter'in tüm masraflarını Mısır'dan karşılamıştır.
Faik KURT
Mektebi Sultani'nin 1891 mezunlarından olan Faik Bey,24 Şubat1924'te mezun olduğu mektebin müdürlüğüne getirilirken aynı zamanda Galatasaray Kulübünün de hami başkanı oldu.
Faik bey Mektep Müdürlüğünde bir yıla yakın vazife gördü ve 31 Ocak 1924'te Mektepten ayrıldı.O da diğer müdürler gibi,kulübe üvey evlat muamelesi yapmadı.
MUSTAFA NECATİ
Maarif vekilliği zamanında Galatasaray Kulübüne hami başkanolan Mustafa necati,ölümüne kadar bu ünvanı üzerinde taşımıştır. Mustafa Necati, Kurtuluşsavaşında büyük yararlılıklar göstermiş, Kastamonu ve havalisinde İstiklal Mahkemesinde Reislik,Şeyh Sait isyanı dolayısı ile Doğu'da kurulan İstiklala mahkemesinde Müddeiumumilik etmiştir.
İzmir Mebusluğundan sonra,Adliye,İmar ve İskan Maarif vekilliklerinde bulunan Mustafa Necati,son vazifesi ile birlikte Galatasaray'ın Hami başkanlığını da beraberinde yürütmüştür.
KAZIM ÖZALP
Galatasaray-Güneş mücadelesi en gergin safhad****üneş tahripkar hareketlerine devam ediyor. Galatasaray'ın tahammül gücü taşmak üzere.Bukez siyasi unsurlar da rol oynuyor bu mücadelede.Güneş,Fahri Başkanlığına Cevad Abbas'ı getiriyor.Türk Spor Teşkilatına her isteğini kabul ettirebilecek bir duruma geliyor.Galatasaray'ın da siyasi güçleri var,ama tenezzül etmiyor.
Örneğin asil üyesi Celal BAYAR, zamanın Başbakanı.Rahatsız etmek istemiyor.Kılıç Ali Paşa'ya oğlu Gündüz Kılıç vasıtası ile durum anlatılıyor.Kılıç Ali yardımcı oluyor Galatasaray'a.Bir süre sonra Kazım Özalp getiriliyor hami başkanlığa.İki çocuğu da galatasaraylı olan Milli Müdafa vekili Kazım ÖZALP... Ancak Güneş'in bundansonraki ömrü pek uzunolmayacak ve 1939 başlarında faaliyetini tatil edecektir.
Karagümrük'ten Karabük'e, oradan Altay'a ve sonra da Galatasaray'a gelen Ali Yavaş, Galatasaray'da maalesef 5 yıl oynayabildi. Oynayabildi diyoruz, çünkü o güzel futbolu ile daha uzun yıllar hizmet verebilirdi. Ne var ki talihi yaver gitmedi ve Doğu Almanya ile oynanan Milli maçta sakatlanarak 26 yaşında futbola veda etti.
Ali Yavaş oyunu ile takıma güven verdiği gibi, özel hayatında da tutum ve davranışları ile daima güvenilen bir insan olarak tanındı. Altay'dan Galatasaray'a gelirken Fenerbahçeliler tarafında önü kesilmiş, kandırılması için her türlü çarelere başvurulduğu halde "Ben Galatasaray'a söz verdim" diyerek sözünden dönmemiştir.
Para pulla işi olmayan gözü tok bir insandı. Kulübünden jübile falan istemedi. Sadece "Karabük ile benim adıma bir maç yapın, hasılatı sizin olsun ŞAN'ı bana kalsın.Çünkü, Karabük halkına Galatasaray benim için maç yapar demiştim" diyerek bir ricada bulundu. Profesyonel, materyalist ve acımasız dünyada Ali Yavaş ve onun gibi Galatasaraylılar herzaman göğsümüzü kabartmaktadır.
AYHAN ELMASTAŞOĞLU
İzmir'de yetişen futbolcuların büyük bölümü nedense hep kalburüstü tabir eidilen cinsten oluyorlar.herhalde bu bir ekol meselesidir. Elmastaşoğlu da bunlardan birisidir.Teknik üstünlüğü ilk başta göze çarpan özelliklerindendi.Top alışı , verişi rahat ve göz okşayıcıydı.Futbolu zora sokmadan oyunuyor,pasları sanki önceden hesaplı.
Ayhan Elmastaşoğlu, Galatasaray'da her maçını güzel oynadı.Kapris ve egoizmden uzak oyunu ile takımına faydalı oldu.Bilinçli futbol oynadığı için daima üst seviyelerde kaldı.
BODURİ Asıl adı Nikola Büyükvafiadis' tir. Boyunun kısalığı nedeniyle kendisine takılan " Boduri " lakabı ile bilinir. Futbola Beyoğluspor'da başlamıştı. İnanılmaz derecede yetenekli ele avuca sığmaz bir oyuncuydu. O kadar iyi bir ayak hakimiyetine sahipti ki, yağmur yüzünden salonda yapılan çalışmalarda topu eliyle atar gibi basket yapardı.
Galatasaray'a 1938-39 sezonunda gelmişti ve ne yazık ki üçüncü sezonunu bile tamamlayamadan, vefat etmiştir. Boduri'nin ölümü tam bir trajedidir.
O sırada asker olan Boduri, birliğinden izinli olarak gelip oynadığı Beyoğluspor maçından sonra kışlasına dönerken, kar altında yürüdüğü uzun yol nedeniyle zaatüreden ölmüştü! Boduri henüz 21 yaşındaydı.
O yıllarda henüz pek çok ilaç bilinmediğinden, zaatüre öldürücü bir hastalıktı ve Boduri çift taraflı olanına yakalanınca kurtulamamıştı. Son maçını, yetiştiği takım olan Beyoğluspor'a karşı oynamış olması da, ilginç bir rastlantıydı.
Onu izlemiş olanlar, daha sonraki yılların büyük yıldız'ı Lefter ile kıyaslamışlardır. Bu kıyaslamada oyunu Boduri lehinde kullananlar da çok olmuştur.
Boduri İstanbul Karması' nın Taksim Stadı' nda Budapeşte karması ile yaptığı karşılaşmada oynadığı futbolla Macarların bile hayranlığını kazanmıştı. Büyük Fikret gibi bir yıldızla yan yana oynayan Boduri, rakip takımı adeta sürklase etmiş ve İstanbul karması maçı 5-0 kazanmıştı. Macar takımını kaptanı ve dönemin büyük yıldızı olan Dr.Saroşi, " Hayatımda ilk kez bir maçta aciz kaldığımı hissettim. Bu kadar büyük iki yıldızın karşısında oynamaktan daha büyük bir şanssızlık olamaz" demişti.
Süleyman Tekil'den bir anı : Fenerbahçe'den Galatasaray'a geçerken 9 aylık boykotumu Beyoğluspor'da geçirmişitim. İlkmaçımı Kurtuluş'a karşı oynuyordum. Santrfor Halvacı, yakınlarından birini kaybettiği için o gün takımda yoktu. Sağ iç Bambino ortaya kaymış, ben de bambino'nunyerini almıştım. Sağ açıkta ise BODURİ oynuyordu. Bu ilk maçıydı Boduri'nin. Maç 1-1 bitmiş ancak Boduri'nin maçta varlığı ile yokluğu belli olmamıştı. Zaten bu maçtan sonra da takımda ona yer verilmedi.
Gün geldi boykotum bitti. Galatasaray'da oynamaya başladım.Boduri'nin de arasıra Pera'da oynadığını Pazar sabahları yapılan maçlarda görüyordum.
Çelimsiz hali yokolmuş, teknik yönden o usta futbolculardan kurulu forvete ayak uydurmuştu. Hatta göze batar hale gelmişti. 1938 yılının Mayıs başlarında Galatasaray'ın Yugoslavya gezisi vardı. İlk memuriyetime gireli henüz bir hafta olduğu için Müdür işimden ayrılmama müsaade etmemişti. Benim yerime gidecek bir oyuncu aranıyordu. Muslih Hoca'ya "Boduri'yi götürün" dedim. Ve biraz da aklını çelerek razı ettim. Boduri Galatasaray kafilesi ile Yugoslavya'ya gidip geldi. Hocanın yüzü gülmüyor, kime "Boduri nasıldı desem" dudak büküyordu.
Bu gezi bir süre sonra Boduri'nin Galatasaray'a gelmesine neden oldu. Bu kez aramızda çabuk kaynaştık Boduri ile. Takımı meşhur antrenör Szabo çalıştırıyordu. Boduri de onun tezgahından geçti ve harika bir oyuncu oldu. Öyle ki doyulmaz futboluyla sahada çizdiği tablolar zevkle seyredildi. İki ayağındaki ustalık,zarif vücüt çalımları ile rakibi ekarte edişi, ona,rahat ve düzenli bir futbol oynama imkanı verdiği kadar, takıma da gole gitmenin yollarını kolaylaştırıyordu. Cemil her maçta gol atıyorsa Boduri'nin ikramı sonucudur. Takım farklı galibiyete kavuşuyorsa, Boduri'nin cömert bir gününe rastlanmıştır. "Manita" dediği çalımları öyle kolay ve ustaca atardı ki, karşısında değil bir kişi, birkaç kişi birden yok olurdu. Sonra da o dağıttığı defansta gole giden yolları arkadaşlarına bağışlardı.
1940 yılının 23 Aralık günü Şeref Stadında Beyoğluspor ile maçımız vardı. Boduri'de bir gün önce askere alınmış ve Sirkeci'deki İkmal Merkezine gönderilmişti. İkmal Merkezinde Galatasaraylı Yüzbaşı Muhittin Şahinbaş vardı. Boduri'nin maçta oynamasını istendiği için, Yüzbaşıya rica edildi ve Yüzbaşı Boduri için izni kopardı. Boduri pazar günü kulübe geldi. Sulukarlı çok soğuk bir günde ince bir tulumla gelmişti ve öyle de dönecekti birliğine. Maçtan sonra hafif bir titreme geçirdi. Birliğine sabah gitmesi için girişimde bulunuldu ama sevkiyat gece yapılacağı için bu rica kabul edilmedi. Tüm arkadaşları ile vedalaşan Boduri Ömer Besim'in refakatinde birliğine gitti.
Gidiş o gidiş... O gece yarısı Kilyos'daki birliğine giderken yolda fenalaşan Boduri, Gümüşsuyu Askeri Hastenesine kaldırılmıştı. Onu son kez hastanede ziyaret ettik o kadar...
Bu maçtan sonra ben de futbolu bıraktım. Garip bir rastlantı, Boduri ile ilk maçımızı da son maçımızı da beraber oynamıştık...
Hem Beyoğluspor'da, hem de Galatasaray'da.
BOSKO KAJGANIÇ
Erkek güzeli kalecinin talihsiz sonu...
Kajganiç denince, onu hatırlayanların gözlerinin yaşardığını biliyorum... Elimde, Kajganiç'in Profesyonel Futbolcu Bilgi Fişi var.
Tarih: 9 Eylül 1977. Adı: Bosko Kajganiç D.Yeri ve Tarihi: Stara Pazova -1949, Profesyonel Lisans No: 9241 Kulübü: GALATASARAY.
Onun geldiği günü , oynadığı maçları ve vefat gününü dün gibi hatırlıyorum. Galatasarayımızın unutulmaz kalecisi Yasin Özdenak'ın Amerika'nın Cosmos takımına transfer olmasıyla, yöneticilerimiz Yugoslav Kajganiç'i getirmişlerdi.
Aslında Kajganiç'i, Fenerbahçe de istiyordu. Ancak onlar Ivançeviç'i alınca, Kajganiç de Galatasaraylı olmuştu. Yugoslavya'nın en köklü kulüplerinden Partizan'dan gelen Kajganiç, 28 yaşındaydı. Gerçekten mükemmel bir kaleciydi. Aynı zamanda çok da yakışıklı ve sempatikti. Kısa zamanda herkesin sevgisini ve güvenini kazanmıştı...
Galatasaray ile çıktığı son maç Samsun'da oynadığımız bir deplasman maçıydı. Oradan döndükten sonra tatil için verilen aradan faydalanarak ülkesine gidiyordu ama ecel onu Trakya'da yakalamıştı. Trafik canavarı kılığına bürünen Azrail onu hayattan çekip almıştı... Kajganiç'in öldüğünü haber aldığımda ne kadar da çok ağlamıştım... Hala da hatırladıkça tüylerim diken diken olur. Onun yerine kaleye gelen Nihat Akbay bir müddet, göğsünde 'Kajganiç' yazan bir kaleci kazağıyla maçlara çıkmıştı... Galatasarayımıza uzun yıllar hizmet edebilecek nitelikteki bir kaleciyi ve herşeyden önemlisi, insanoğlu bir insanı kaybetmiştik...
BÜLENT EDİZ
O acımasız hastalığın pençesinden kendini sıyıramayan talihsiz Bülent Ediz.Yüzünün güzelliği,ruhunun temizliği.sanki futboluna aksetmişti.ne kadar da güzel oynardı,denk kuvvette iki ayağı ve rüzgar gibi sürat ile kaleye akışı,sağ-sol şutları hasmını kolayca geçişi, seyredilmeye doyulmazdı. Bütün bir lig boyunca gol yemeyen Fenerbahçe kalesine attığı gol güzelliği kadar anlamlıydı da... Mekanı Cennet olsun.
BÜLENT EKEN
Galatasaray sanrthaflarından en mükemmeli derler onun için. Milli Takımda da eşi görülmemiş bir ortahaf. Bülent Eken, çok genç yaşında 1. takımda oynadı. Önce sağiçte,sonra santrforda, lüzüm olduğu zaman da bekte...
Fakat en verimli yeri ortahaftı. Hava toplarında olanüstünlüğü tartışılmaz. Stoperliği eşine az rastlanır cinsten. Ya mücadele üstünlüğü? İkili mücadelelerde Eken'den top söken yok gibiydi. Defansa yardımı sonsuzdu. İleriye desteği ise herfırsatta...
Takımda 9 yıl sürekli oynadıktan sonra İtalya'ya gitti. Üç yıl sonra (1953) yine Galatasaray'a döndü. İki yıl oynadıktan sonra da futbola veda etti. Galatasaraylılık ruhunu sahada en iyi temsil eden insanlardan biriydi. İşte o yüzden Bülent Eken bir semboldür.
CEMİL ERLERTÜRK (Katır Cemil)
Süleyman Tekil anlatıyor : 1930 yılında yaz tatilini geçirmek için Bozüyük'e gitmiştim. İstasyonun arkasındaki çayırda Allahın günü maç yapardık. Bir gün uzun boylu zayıf bir çocuk geldi. Futbolcu olduğunu, takımımızda oymamak istediğini söyledi. Ne iş yaparsın dedik. Planör Eğitim kursundayım dedi. İnönüdeki Planör kurslarına devam ediyormuş. Takımda yer verdik, bek oynadı, fena değildi. Sonra takıma yerleşti. Bir başka gün bizi uçuşunu seyretmeye davet etti, hayretten dona kaldık.
Yıl 1937, İzmir'de Altay ile maçımız var. Baktım bizim planörcü Cemil Altay'da sağ bek oynuyor. Sertihaşin...Altay kalesine bir korner atışında Cemil topa çıkarken kafasını direğe vurup baygınlık geçirmezmi? Neyseki çabuk toparlandı. Bu Cemil ile ikinci karşılaşmamızdı. Üçüncüsünde aramızda gördük Cemil'i. Bu kez santrfor olarak. Kah Boduri ile benim aramda, kah Gündüz'le Eşfak'ın yanında.
Cemil ileri hatta öyle tehlikeli bir futbolcu öyle gol koklayan bir insandıki onu durdurmak için tüm defansın seferber olması bile kar etmezdi. Bodurinin paslarını çoğu kez değerlendirmesini bilirdi. Cemil bir de ps*kolojik yönden etkilerdi rakibini. Durmadan saldırır, defansı dağıta dağıta top arardı. Sonra da filelere gönderdiği topu tas*k edercesine ikinci kez ağlara vurması rakibi çileden çıkarırdı. Ondan sonra veryansın tekme... Cemil'in yediği tekmenin haddi hesabı yoktu. Cemil'in yediği tekmelerden Boduri de nasibini aldığı için sık sık Cemil'e 'Bre Katır, senin yüzünden ben de tekme yiyorum' diye yakınırdı. Cemil'in en kuvvetli yönü, hareketli toplara iyi vurması ve atakları ile defansı dağıtmasıydı. Cemil Galatasaray'da 6 yıl oynadı.
COŞKUN ÖZARI
1950'den sonra Mektep'ten takıma geçenlerden biriydi. Hem de kalburüstülerden. Karakterindeki ciddiyet, onu disiplinli futbol oynamaya sevketti. Coşkun'un yeri muhakkak ki yan haftı. Nitekim burada oynadığı sürece sadece başarılı olmadı, ayrıca batı futbol örneği sergiledi.
Özellikle hücuma dönük futbolda ileri hattı yakında desteklemesi, savunma ile hücum hattı arasında muvazene unsuru olması, topa hakimiyeti ilk bakışta göze çarpan meziyetleri olarak sayılabilir. Coşkun takım için ne gerekiyorsa yapmış, hiçbir vakit temaşa oyununa gitmemiştir. Bu yüzden de vazifesini en iyi yapanlar arasında yeralmıştır. Coşkun'un futbola ne derece ciddi sarıldığı, futbolu bıraktıktan sonra antrenörlük mesleğini seçmesiyle belli olmuşur. Kendini bu kadar futbola verenin de iyi futbolcu olması normaldir.Milli Takım ve Galatasaray'da hocalık yapmıştır.
GHEORGHE HAGI
Ne diyebilirim ki O hala bir efsane..
DOĞAN KOLOĞLU
Doğan Koloğlu futbolu iyi bilen bir kişidir. Pratik yönden olduğu gibi, teorik yönden de bu hususu kanıtlamıştır. Futbolculuk döneminde uzun sayılabilecek boyu sayesinde hava toplarına hakim olurdu. Top kesişleri,mücadele gücü ve forvete uzattığı uzun paslar,futbolun arenk katardı.
Koloğlu,Galatasaray'da oynadıktan sonra Vefa'ya geçti. Orada da güzel oyunlar çıkardı. Sonra tekrar Galatasaray'a döndü. Bu kez kendisini ileriye hazırlamak için. İngiltere'de futbol kursu gördü. Buradan edindiği bilgi ie Galatasaray'a Teknik Direktör oldu. Hem de bir İngiliz hocanın yardımcısı.. Sonraları antrenör olarak da çalıştı. Nazik ve saygılı insandı.
EŞFAK AYKAÇ
Süleman Tekil anlatıyor : Eşfak Aykaç'ı ilk kez 1936'da yabancı bir takıma karşı Galatasaray'da sağ haf olarak seyrettim. Küçücük çelimsiz bir çocuktu.Ama o gün bir maç çıkardı hayretten dona kaldım. Vücut çalımları ile hasmı geçişi bir yana, top hakimiyeti, o mıknatıslı ayakları ile topa hükmedişi, ara pasları ve ani şutları beni hayran etti.
Sonra yıllarca aynı takımda oynarken onun daha gelişmiş halini gördükçe futbol nosyonunun Allah vergisi olduğuna hükmettim. Diyebilirim ki kafası bu kadar futbola yatkın, kafasında bu kadar futbol zekası fışkıran bir insana daha rastlamadım.
Eşfak futboldan iyi anladığını sadece oynadığı zamanlarda değil bir Milli takımın tüm sorumluluğunu üzerine alarak ve tek seçici olarak kanıtlamıştır. Hem de çiçeği burnunda bir Dünya Şampiyonu olan Macaristan'ı 3-1 yenerek.
Hazırladığı Milli Takımlar başarıdan başarıya koşarken, terazinin kefesi daima Eşfak'ın ağırlığını göstermiştir. Nasıl göstermesinki, aynı oyunculardan kurulu bir milli takım, bir başka yetkilinin elinde aynı başarılı grafiği çizememiştir.
Eşfak olsun, Haşim olsun, Bülent olsun, bu üç güzide futbolcu da maalesef milli formayı giyme şerefine ulaşamamışlardır. Yok olan birşeye ulaşılamayacağı için tabii...Ancak Eşfak o şerefli formayı "Tek seçici" olarak sırtına geçirmiştir.
FATİH TERİM JUPP DERWALL'DEN
Terim'e övgü
"... takımın kaptanı Fatih (Terim) kişilikli bir insan, tepeden tırnağa bir spor adamıydı. Herzaman başkalarına yardıma hazırdı. Onu zor etki altına alabilir, ancak doğru bir dava adına her zaman yanınıza çekebilirdiniz. Herkes için iyi bir örnek, cana yakın bir dost ve can yoldaşıydı... Sporun kurallarına uymayanların ise ondan çekecekleri vardı. Yüksek görev bilinci, aklı ve hayalperestliğe düşmeyişi, başka bir şeye müsaade etmiyordu.
Sanırım, ondan pek hoşlanmayanlar da vardı. Bazıları onu pek saydam bulmuyorlar ve ayrıca kendini beğenmiş biri olarak tanımlıyorlardı. Ben ise onu yeterince tanıyordum ve çevresine koruyucu bir kalkan ördüğünü, bu şekilde, özellikle kaybedilmiş ya da kötü oynanmış maçlardan sonra karmaşık duygular içinde futbola sırtını dönenlere cansıkıntısını yansıtmamak adına, herkese, alçakgönüllü ve ağırbaşlı tarafını göstermediğini biliyordum."
Eski hocalarımızdan Jupp Derwall, Fatih Terim hakkındaki düşüncelerini "Türkiye Anıları" adını verdiği kitapta aynen böyle kaleme alıyordu. Bersay Yayıncılık tarafından yayınlanan bu kitabın arka kapağında ise "Teşekkürler İstanbul... Teşekkürler büyük ülke Türkiye... Yaşamama izin verdiğiniz sayısız harikulade gün için teşekkürler..." diyordu büyük usta Jupp Derwall...
Taraftarlar içn de çok güzel şeyler yazıordu... Kendisini taşayan, yuhalayan taraftarlar için bile.. O muhteşem taraftarımız için, "Bazıları o kadar yüklüydüler ki, Galatasaray'ı düşününce bile gözleri yaşarıyordu" diyordu. Yaklaşık 250 sayfaya sığdırmaya çalışmıştı Türkiye'de geçirdiği seneleri Derwall... Ama her cümlesinden, bizi ne kadar iyi tanımış olduğu adeta akıyordu...
Sadece yukarıda verdiğim Fatih Terim, Türkiye ve taraftar konularındaki örneklerden bile ne kadar büyük bir bilge olduğunu anlamak mümkündür... Türkiye'nin belki de gelmiş geçmiş en büyük teknik adamı Fatih Terim hakkında basınımızda yazılıp çizilenleri okuyunca, sadece taraflı değil, kendi içimizden bazılarının bile ona karşı nasıl cephe aldığını görünce... Elin Alman'ının "Büyük ülke Türkiye" dediği cennet vatanımıza atılan iftiraları ve hainlikleri gördükçe...
Galatasaray taraftarına yapılmış olan bazı ithamları hatırladıkça... Ne bileyim vallahi... İsterseniz boşlukları siz doldurun...
Haa, bir de hatırlatma yapİyordu kurt Hoca, "Benim Türkler'im günlük yaşantılarında çok hareketli, becerikli ve içe dönüktürler. Bir yerde anlaşmazlık ya da yanlış anlama söz konusu olduğunda arabuluculuk, yatıştırıcılık yapmak yerine meseleyi bir trajedi haline getirmeyi çok iyi bilirler..."
Helal olsun hocam...
GÖKMEN ÖZDENAK
İstanbulspor'dan geldiğinde futbol nosyonu zayıftı.Bu yüzden Galatasaray takımına biraz zor intibak etti.Ama sonra futbol bilgisini ilerletti. Almanların ünlü futbolcusu Hamburglu Hrubesh'e benzetilirdi.Havadan top kapışları, hasmını yıpratan sarjları ve ceza sahası içindeki sert şutları ile bu benzetiş pek de haksız sayılmazdı.
Ama bir de gol kaçırma huyu vardı ki, attığı müthiş gollerin yanında bunlar da azımsanmayacak dereceydi. Bizzat kendi ifadesine göre her gol kaçırdığında Başkan Selahattin Beyazıt " Bu da kaçırılırmıydı ? " diye kendisine takıldıkça verecek cevap bulamazmış. Nitekim kaçırdığı goller için şöyle derdi: "Gol atmak elbette güzel de ya kaçırmak? Onun da ayrı bir üzüntüsü var. Üstelik ben çok akıl almaz golleri kaçırdım. Herkesin 'tamam bu iş bitti' dediği sırada topu dışarı vururdum. Bir Vefa maçında top tam altıpasta ayağıma geldi, hiç durmadan vurdum, direğin hemen dibinden dışarı çıktı..."
Gökmen Özdenak terbiyeli insandı, saygılı ve mütevazi idi. Kusurlarını bir çırpıda söylemekten çekinmezdi. Ama bir de gününde olduğu zamanlar vardı ki, seyircileri hayretler içinde bırakan goller atardı. Kafa ile attığı sayısız muhteşem golleri vardı. Saha içindeki sevapları ve günahları teraziye konsa elbetteki sevapları çok daha ağır basar.
GÜNDÜZ KILIÇ (Baba Gündüz)
Gündüz Kılıç önce futbolcu, ardından teknik adam ve daha sonra da futbol yazarı olarak, Türk futbolu'nun en önde gelen isimlerinden biridir. Bu alandaki başarısıyla adını Türk futbol tarihini yazdırmıştır. Çok uzun yıllar Galatasaray ve milli takım formasını başarıyla taşıdıktan sonra, teknik direktör ve spor yazarı olarak hayatının sonuna kadar futbolun içinde yaşamıştır.
Atatürk'ün arkadaşı Kılıç Ali'nin oğlu olan Gündüz Kılıç 1917 yılında İstanbul'da doğdu. Galatasaray 'ın lise kökenli futbolcularından olan Gündüz Kılıç, daha 17 yaşında iken A takımında yer almayı başararak parlak gelecegini müjdelemiştir. İki ayağı'nın yanı sıra kafa hakimiyetiyle de döneminin en büyük golcüleri arasında yer almayı başarmıştır.
Gündüz Kılıç, 1934'ten 1952'ye kadar tam 18 yıl Sarı Kırmızı'lı formayı taşımış ve dönem içinde 336 maç oynamıştır. Milli Takım'da 11 kez görev yapan Kılıç, 5 kez de kaptan olarak ay yıldız'lı takımın başında sahaya çıkmıştır. Bir Beşiktaş maçında Beşiktaş filelerine 9 gol atan (9-2) Galatasaray'ın 5 golünü Gündüz Kılıç kaydetmiş bu gollerin 3'ünü ayak, ikisini kafa ile atmıştır.
Futbolu bıraktıktan sonra çeşitli dönemlerde Galatasaray'ı çalıştıran ve büyük başarılar kazanan Gündüz Kılıç, Feriköy, Vefa, Altay, Beşiktaş'ta teknik direktörlük yaptı. Kılıç, bu görevi Milli Takım'da da sürdürdü. Gündüz Kılıç Galatasaraylı taraftarlar tarafından çok sevilen bir insandı.Öyle ki Beşiktaş'a antrenör olarak çalışmaya gittiğinde hiç de azımsanmayacak sayıdaki Galatasaraylı taraftar Beşiktaş'ın maçlarına koşmuştur...Taa ki Kılıç Beşiktaş'tan ayrılana kadar.
Kılıç, bu defteri kapattıktan sonra da Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde spor yazarı olarak çalıştı. Gündüz Kılıç futbolunun sevimliliği yanında şahıs olarak da sevimliydi.İyi niyetli,arkadaş canlısı,maddeden uzak,manevi değerlere kıymet veren bir yaradılışa sahipti.Esprileri ile tanınırdı.tatlı konuşur tatlı yazardı. Gündüz Kılıç 1980 yılında vefat etti.
İsfendiyar Açıksöz
Grand Cour'un Galatasaray takımına bağışladığı en nadide armağanlardan birisidir.Onun sürati ,top sürüşlerindeki ayak hakimiyeti,kaleye dalışları,ortaları,şutları mükemmeldi. Hasmını rahatça geçişi ve golattırma özelliği ise muazzamdı. İsfendiyar Açıksöz öyle toplar kaçırır öyle gollük pozisyolar hazılardı ki,bunları gole çeviremeyene mutlaka yetenekten yoksun olarak bakılırdı. İsfendiyar Açıksöz Macarlarla oynanan ve 3-1 kazandığımız maçta müthiş bir performans ortaya koymuş, o dünya şampiyonu Macar takımınının defansını allak bullak ederek attığı ve attırdığı gollerle galibiyetin mimarlarından birisi olmuştur. Özbeöz Mektepten yetişme Galatasaraylıdır. Ama bir ara Vefa'ya geçmiştir. İki dönem burda oynayıp tekrar Galatasaray'a geri dönmüştür.
KADRİ AYTAÇ
Bir profesyonel futbolcu ancak kadri Aytaç kadar takımın akendini adar. Bundan ötesi olamazdı.90 dakika içinde sarfettiği bilinçli efor,pek az futbolcuda görülen meziyetlerdendi.Kollektif oyuna harfiyen riayet eden şahsi yetenekleri ile rahat ve kolay futbol oynayan Aytaç gibi bir futbolcu bulmak hakikaten zordu. İki ayağını birden kullanan ,sahada basmadık bir karış yer bırakmayan,her oynadığı mevkii de o yerin adamı olduğunu belgeleyen bir futbolcuydu. Bir ara Galatasaray'dan Karagümrük'e transfer olduğunda, zamanın en yüksek tarnsfer ücreti ile gitmiştir.
MEHMET LEBLEBİ
Galatasaray Lisesinden, futbol takımına gelen futbolculardandır. Ay Yıldızlı formayı giydiğinde henüz 16 yaşındaydı. Çelimsiz vücudu çökük avutları,zeytin tanesi gözleri ama cin gibi bakışları ile Nihat'ların, Burhan'ların yer aldığı muhteşem takımda yıldızlaştı. O mükemmel topa vuruşları ile seyrine doyum olmaz futbolu ile sürati, tereyağından kıl çekercesine hasmından sıyrılışı ve kaleye süzülüşü ile mükemmeldi.. Bir maçta tam 14 gol birden atmıştı. Vefa'ya... Gün geldi Milli takım forvetine 4 oyuncu verdi Fenerbahçe ama 5.yi veremezdi. Veremedi de...Çünkü o mevki Leblebi'nindi. Leblebi gibi gol attığı için lakabı 'Leblebi' idi. Sonradan bu lakap kendisine soyadı oldu.
MUSLİHİTTİN PEYKOĞLU
Galatasaray'ın mücadele günlerinde sembol haline gelmiş bir isimdir. Maçlara da öyle çıkardı. Yüzüne bakıldığında gözlerinden ateş püskürdüğü gürülürdü. O azim, o irade, o inat ve o mücadele...
Süleyman Tekil anlatıyor : Bir Milli maçta yedek yazılmış. Takımlar sahaya çıkarken kendisi de çıkmış. Seremoniden sonra sol açıkta yerini almış. Halbuki sol açık Bedri oyanayacakmış. Sonunda yapılan itiraz ve ihtarlara pabuç bırakmamış ve maç sonuna kadar sol açıkta oynamış... Hem de mükemmel. Bu bir azim meselesidir. Muslih Hoca futbol hayatında bu inanca bağlı kalmıştır. Galatasaray için sahalara varını yoğunu dökmüştür. Kazanıldığı vakit sevincinden coşmuş kaybedildiğinde üzüntüsünden çökmüştür.
NACİ ÖZKAYA
1947'de Ankaragücü'nden Galatasaray'a geçti. Sağ bekte yer aldı. 6 dönem oynadı. Her oyunda ayakta alkışlandı. Bocaladığı hiç bir maç hatırlanmaz. Daima dimdik göğsü ilerde bitirirdi maçları.
Naci'de bir savunma oyuncusunda aranan vasıfların hepsi vardı. Top kesişleri, rakipten top alışları, mücadele gücü ve topa çok güzel vuruşları ve de mükemmel yer tutuşları...
Naci Özkaya, topla geçilmezdi. Milli maçlarda dalgalar halinde glen akınlar onun önünde dalgalar gibi kırılırdı. Futboldan erken koptu. Ama futbolu bıraktıktan sonra da Galatasaray'a bağlı kaldı. Antrenör, İdari Menajer ve Lokal Müdürü olarak...
NECDET CİCİ
Leblebi Mehmet gibi bir sağaçığın yerine Liseden Galatasaray takımına geçmiştir. Süratli, topa iyi vuran, hasmını iyi geçen bir futbolcuydu. Ceza sahasının köşesinden kurşun gibi şut atardı. Ve de çok sert ve isabetli şutları olduğu için penaltıları da o kullanırdı.
NİHAT BEKDİK (Aslan Nihat) Arslan Nihat, 16 yaşlarında Galatasaray'da oynamaya başlamıştır. Spora olan yatkınlığı onu her spor dalında başarıya götürmüştür. Galatasaray'da tam 18 yıl futbol oynayan ve bunun yanında daha pek çok özelliği ile adını Sarı Kırmızılı takımın tarihine altın harflerle yazdıran bir sporcudur.
1902 yılında doğan Arslan Nihat, futbolun yanısıra atletizm,yüzme, binicilik ve kürek sporu da yapmıştı. Üç adım atlama ve yüksek atlama'da Türkiye rekorlarının sahibi olan Bekdik ayrıca yüzmede de rekorlar kırmış, binicilik alanında da kendisini göstermişti.
Bekdik, 1923 yılında 11 metre 92 santimetrelik derecesiyle, üç adım atlama' da, 1.58 metre ile de yüksek atlama'da Türkiye rekorlarının sahibi olmuştu.
Aslan Nihat ,Milli takımın gediklisi,temel direği,Miili Takımın maddi manevi gücü ve moraliydi. Galatasaray'da 10 yıl süre ile kaptanlık yaptı. Bekdik'e Aslan unvanı, takımı için çok iyi mücadele etmesinden dolayı seyirciler tarafından verilmiştir. Sonra da o ünvan , Galatasaray takımına yadigar kalmıştır... Daha sonra da taraftar gruplarına.ASLANLAR...
OSMAN İNCİLİ (Kaleci)
Kadıköy'ün Kuşdili semtinden geçti Fenerbahçe'ye. Genç takımda oynadıktan sonra İstanbulspor, oradan Ankaragücü ve son olarak da Galatasaray'a...
Galatasaray'da 10 yıl oynadı. Amatörce.. Paraya değil sevgiye dayalı olarak.
Osman Galatasaray kalesine Sacit'ten sonra geldi. Ama geldiği vakit tecrübe yönünden yeteri kadar olgundu. Biraz da şanslıydı denebilir. Zira gelir gelmez majino hattının gerisinde yer almakla kendisini olduğu kadar kalesini de emniyette hissetmişti. Bu nedenle rahat oynadı. Takıma intibakı kolay oldu. Önünde bir majino hattı (adnan-faruk) gitti, bir başka ikili müdaafa (Naci-Necmi) geldi.
Osman havadan olsun yerden olsun kolay kolay gol yemezdi. Blokajları güzel refleksleri mükemmeldi. Ancak çok nadir de olsa Osman gider yerine bir başka Osman gelirdi kaleye. Ama bu işi hafife almaktan olurdu.
ÖNER KILIÇ
Futbola 1968 yılında Ankara'nın Yenimahalle takımında başladı. 1972-75 yılları arasında Kırıkkalespor forması ile şampiyonluk yaşadı. 1975 yılında Alp Yalman'ın çabaları ile Kırıkkale'den Galatasaray'a geldi. Fenerbahçe'nin 450 bin liralık teklifini redden Öner Kılıç, 10 bin liraya Galatasaraylı olmayı tercih etti. 12 yıl boyunca Galatasaray'da sağ açık oynadı. Tomislav İviç'in Teknik Direktörlük yaptığı zamanlarda Türkiye'de ilk kez sağ kanat oyuncusu olarak oynatıldı ve çok başarılı oldu.
Kanat oyuncusu olduğu için çok tekme yedi, ama topu topu 2 kez sarı kart gördü. Attığı çalımlar ve yaptığı (çoğu zaman da yapmadığı) ortalarla meşhur oldu. Bek oyuncularına, özellikle 4-4-3 sisteminin sol beklerine çok çektirdi...
19 kez Milli formayı giydi. Transfer mevsimlerinde kulübe hiç zorluk çıkartmayan Kılıç, hep boş mukaveleye imza attı. 1988 senesinde jübile yaparak futbol hayatına nokta koydu.
ROBER ERYOL
Galatasaray'da yetişti. Galatasaray'da gelişti. Milli takımın yolunu Galatasaray'da açtı. Teknik yönden kaliteli futbolcuydu. 6 dönem Galatasaray'da oynadı. 2000 senesinin Eylül ayında Maltepe'de ki evinde geçirdiği rahatsızlık sonucu dünyaya gözlerini kapadı.
Rober Eryol anlatıyor...
Çanakkale maçından bahis açınca, aklıma hemen Galatasaray'ın eski futbolcularından Rober ERYOL ile yaptığım röportaj geldi.. Sene 1953... Çanakkale Şehitler Anıtı'nın yapılması için bir gazete tarafından kampanya başlatılır. Aynı kampanya çerçevesinde üç büyükler arasında bir de turnuva düzenlenir. Galatasaray 19 Nisan'da oynanan maçta Fenerbahçe'yi 3-1 mağlup eder. Daha sonraki maçta ise Beşiktaş'a 2-1 yenilir. Ancak kupayı kazanma başarısı Galatasaray'ındır. Bu maçların geliri, Çanakkale Anıtının yapımında kullanılacaktır. Rober Eryol ise bu anlamlı olayı yaşlı gözlerle anlatıyordu: "Benim dedem Çanakkale'de şehit olmuştu. Arkasında 7 çocuk bırakmıştı. Ailemizde bu olayın çok büyük bir yeri vardı. Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi büyük kulüplerle böyle bir turnuva oynamak ve bu müthiş kupayı kazanmak benim ve ailem için oldukça anlamlıydı. Çünkü biz de birçok şehitimiz gibi dedemizin mezarını bilemiyorduk. Yapılacak olan Çanakkale Şehitler Anıtını artık dedemizin mezarı olarak kabul edecektik.. İşte hüznümden ağlaya ağlaya oynadığımız bu kupayı kazanarak hem Çanakkale'de şehit düşen Galatasaraylılar'ın hem de dedemin ruhunu sad ettik..." *** Eryol'un anlattğı en önemli anılardan birisi ise, nasıl ve neden Galatasaraylı olduğu konusundaydı: "1930'da Mersin'de doğmuştum. 1937'de Taksim'e yerleştik. Çeşitli takımlarda amatörce futbol oynadıktan sonra 1947'de Pera (Beyoğlu) ve Taksim takımları beni istemişti ama ben bu takımlarda oynamayı istemiyordum. Çünkü, o zamanlar bu kulüplerde ekalliyetten (azınlık) olanlar oynardı. Gayrımüslim olduğum için benim de bu takımlardan birinde oynamam gerektiği söyleniyordu ama ben kendimi TÜRK olarak hissettiğim için kesinlikle bunu reddettim ve Galatasaray'da oynamayı istedim. Çünkü bir Türkiye Vatandaşı olarak hiç kimseden farkım olmadığını herkese göstermek istiyordum. Nitekim hem Galatasaray'da hem de Ay-Yıldızlı ekibimizde oynayarak bunu en güzel biçimde gösterdim." Daha fazla söze gerek olmadığı kanısındayım.Ya siz?
SALİM ŞATIROĞLU
Süleyman Tekil anlatıyor : Trabzon'dan Galatasaray'a ne astronomik rakamlar dileyerek, ne de kendini olduğundan fazla göstererek gelmiştir. Ne barları öğrenmiş, ne de sevgili edinmiştir. Eğlenceyi de, sevgiyi de Galatasaray'da bulduğu için.. Salim ile 6 yılımız beraber geçti Galatasaray'da. O benden 4 yıl fazla oynadı. Hem de ne oynama? Bir damla olsun dinamizminden, bir zerre olsun kulübüne olan sevgisini kaybetmeden.
O kadar sağlam bir karaktere sahipti ki, her hangi bir ihtiyacı karşısında kulübe yük olmayı düşünmemiş, en basit bir teklifi, amatör ruhunu zedeler diye kabul etmemiştir. Güneş Kulübüne yüz çevirmiş, başka kulüplere geçmeyi aklının köşesinden geçirmemiş, 10 yılın içine sığdırdığı futbol hayatını Galatasaray'a bağışlamıştır.
Salim'in takımda oynamadığı, sahada basmadığı yer kalmamıştır. Atletik meziyetlere sahip oluşu onu futbol sahasında hareket bolluğuna sevketmiş ve takımı için varını yoğunu ortaya koymasına yardımcı olmuştur. Ve böyle bir insanın 10 yıllık hayatı başaldığı gibi, maddi yönden, sıfırla kapanmıştır.
SALAHATTİN BUDA
Salahattin Buda, futbolu çok iyi bilen olağanüstü teknik bir futbolcuydu. Birinci takıma girdiği anda yıldızı parlayıverdi. O kadar güzel oynamış ve o kadar tehlikeli bir forvet olmuştu ki iki ayağı ve kafası ile her maçta gol arar ve bulurdu. Bir Vefa maçında ayağı kırılınca futbol hayatına eskisi kadar hızlı devam edememiştir.
SUAT MAMAT
Suat Mamat, Galatasaray'da uzun yıllar oynadı. Vücut yapısı, futbol bilgisi, tekniği ve maçlara hazırlanışı mükemmeldi. Sahalardaki ritmik hareketleri takdire değer, estetik hareketleri zevkle seyredilir cinstendi.
Ama nedense golü en son düşünen bi oyuncuydu. İleride oynadığı zaman bu eks*kliği vardı ama orta sahada oynadığı zamanlarda çok daha verimli olurdu. Uzun ve düzgün pasları, forveti yakından destekleme hüneri, zaman zaman da tehlikeli şutları ile bu mevkiinin adamıydı.
TALAT ÖZKARSLI
Önce yapının verdiği güç,gücünverdiği mücadele,dengeli iki ayak ve futbola yatık bir kafa Talat Özkarslı'nın özelliğini belirtmek için yeterlidir. Savumna hattınınönünde bir kale bekçisi gibi aşılması güç bir oyuncuydu. Önce gol yememek ilk prensibi idi. Gol atmaka ya da attırmak ikinci plandaydı onun için. Katı bir savunma adamıydı. Özellikle Avrupa maçlarında...
Talat Özkarslı Gaziantep'in Şehreküstü bölgesindendir.. Ve Galatasaray'a gelerek bir koca şehri de Galatasaraylı yapmıştır. Bir yörenden çıkan ünlü bir futbolcu o yörenin takım tutma tercihini önemli ölçüde etkileyebilir. Bunun çarpıcı örneklerinden birisini Galatasaray'ın 1960'lardaki unutulmaz futbolcusu Talat Özkarslı oluşturmaktadır. Özkarslı bununla da yetinmeyip futbolu noktaladıktan sonra yine Gaziantep'in Şehreküstü bölgesine dönmüş ve burada SARI-KIRMIZI renkleri taşıyan bir takım kurarak Gaziantepspor'un karşısına çıkmıştır.
TURGAN ECE
Gerçek Galatasaraylı 3 erkek kardeşten biri, en küçüğü. Ama kulübe hizmet yönünden en büyüğü.
Turgan Ece,Grand Cour'dan Galatasaray 11'ine Galatasaraylılık ruhu taşıyan, takıma bu ruhu aşılayan kişidir. Futbolu bu hava içinde oynadı, varını yoğunu bu hava uğruna harcadı. Turgan Ece, futbolda teknik ve enerjiyi nefsinde birleştiren insandı. Gençliğinin ve heyecenının verdiği güçle iyi maçlar çıkarmış, iyi sonuçların kapısını açmıştır. Onun da futbol hayatı nedense uzun sürmemiştir ve en verimli çağında futbola veda etmiştir.
TURGAY ŞEREN
Süleyman tekil anlatıyor : Turgay şeren... Zannederim 1949 yılında bir kuyruklu yıldız gibi geçti futbol semalarından. Ama önce Grand Cour'dan Galatasaray'a dogru akarken görüldü. Sonra en güzel görünümü Berlin'den seyredildi. Berlin Panteri ünvanına boşuna sahip olmadı Turgay. Bütün Alman seyircisi onu ayakta alkışlarken o seçkin Alman 11'i Turgay'ı aşamamaktan çılgına dönmüştü. Bir gün FC Köln kulübünde takım kaptanı Schaffer ile sohbet ediyorduk, Türk futbolundanbahsettim. Dudak büktü, birşeyler söylemek istemedi, sonra şöyle söyledi : "İstikrarsız bir takım. Kondüsyonu yetersiz, tekniği az. Kollektif oyuna hiç itibar etmiyor. Ama bir kaleci var ki, Avrupa'nın hiçbir memleketinde eşine rastlamadım. 1951' de Berlin'de çok çektirdi bize ve Alman Milli Takımının yenilmesine sebep oldu. Attığımız gollük şutların hepsini kurtardı. Ve bu doksan dakika sürdü. İstikrarlı futbolcu budur işte. Kalede Turgay olmasaydı sonuç bizim lehimize çok farklı olurdu."
Bu olay o kadar yaygın bir hale gelmişti ki Almanya'da Turgay'ı tanımayan yok gibiydi. Nitekim Galatasaray'ın 9 yıl sonra Stuttgar'da yapacağı bir özel maç için gazeteler kalede Turgay'ın yer alacağını yazıyorlar ve 90 bin kişilik stadın yarısı Turgay'ı seyretmek için geliyordu.
Galatasaray'da 19 yıl oynadı. Bu 19 yıl içinde kötü günü seyredilmiş değildir. Bir sporcunun bu durumu muhafaza etmesi oldukça zordur. Ama şu var ki Turgay'daki yetenek üstünlüğü onu uzun yıllar aynı seviyede tutmuş zaman zaman da ilahlaştırmıştır.
Turgay'ı ilk kez 1949'da seyrettim. İlk maçı olmalıydı. Basın tribününde otururken baktım, yanıma Erdoğan Atlıoğlu geldi. "Ne o oynamıyormusun ?" dedim. "Turgay çıkacak abi, çok iyi kaleci benden de iyi..."
Yıllarca Galatasaray kalesini koruyan Erdoğan kendisinden sonra gelen kardeşine yeşil ışık yakıyor ve geleceğinin yolunu açıyordu. Turgay'ı o maçta ilerisi için çok şeyler vaadeden bir kaleci olarak seyrederken Erdoğan'ın da rakibi için söylediği sözleri iyi niyet örneği olarak tüm sporculara duyurmak gerekir.
UĞUR KÖKEN
Sürati, hasımdan top kaçırışı, kanatlardan kaleye akışı, yalnız temaşa yönünden değil, futbol kalitesi yönünden de alkışlanacak hareketlerinden di. İki ayağındaki aynı derecedeki kuvvet ona her iki kanatta da eşit oyun imkanı veriyordu.
Köken, bugünkü futbolun icaplarına en kolay uyabilecek futbolculardan birisiydi. Çalımdan daima kaçınan ver kaçı kolaylıkla benimseyen ve kanatlardan orta yapan, icabında kaleye mükemmel şutlar atabilen bir futbolcuydu.
Ayrıca onu abideleştiren bir özelliği de karakteri idi...
YASİN ÖZDENAK
İstanbulspor'dan geldiği günlerde düşündürücüydü. Nasıl kendini toplar, nasıl olgunlaşır diye.. Zaman geçti kendine gelmeye başladı. Zaman geldi kale emniyetini sağladı. Daha sonra o kadar güvenilir bir kaleci haline geldi ki kurtardığı amansız şutlarla takımın moralini yükseltti.
Yasin de kaleci olarak aranan bütün vasıflar vardı. Olduğu için de rakip forvetler için düşündürücü hale gelmişti. İyi yer tutuşları, top takibi ve blokajları ile akınları etkisiz hale getiriyordu. Ona gol atmanın mesele olduğu günler oluyordu. Hem de pek çok.. İlk iki yılını bir kenara itersek oynadığı maçlarda daima başarılı olmuş, Avrupai bir kaleci görünümü vermiştir.
Gün geldi Yasin Özdenak Amerika'nın dünyaca ünlü kulübü Cosmos'a transfer oldu. Ve burada uzun yıllar futbol oynadı.
GALATASARAY'DAN YETİŞEN ÜNLÜLER
Galatasaray'dan pek çok ve pek değerli insanlar yetişmiştir.Bunları tümünü derlemek elbette çok zordur. Yaptığımız bu derlemede genel ilke, Galatasaray'dan mezun olanların kendi okulu, ailesi, iş ve meslek muhitinde tanınmış olması değil TOPLUMUN DAHA GENİŞ KESİMİNDE ÜNLÜ OLMASIDIR. İSMİ İLE MEYDANA GETİRDİĞİ ESERLERİ, ETKİLERİ VE KATKILARI İLE TOPLUMA VE ÜLKE ÇAPINDA VE HATTA YURTDIŞINDA TANINMIŞ OLMASIDIR...
Erdoğan AKKOYUNLU
FİHRİST --------
1-Devlet Ricali/Devlet adamları -Cumhurbaşkanı -Başbakan -Bakan -Senatör -Milletvekili -Anayasa Meahkemesi başkanlığı -Yargıtay Başkanlığı -Cum.Başkanlığı Genel Sekreterleri
2-Kamu Yöneticileri -Müsteşar -Diplomatlar/Büyükelçiler -Umum Müdür -Vali -Belediye Başkanı -Askerler/Komutanlar
3-Gazeteciler -Gazete Sahip ve yöneticileri -Yazarlar Eşetirmen ve Çevirmenler
Ahmet Zogo - Arnavutluk Kralı (1928-1939) Mehmet Ali EL -ABİD - Suriye Cumhurbaşkanı (1932) İshak Ben Zvi - İsrail Cumhurbaşkanı (1952-1963) Istanbuloff - Bulgaristan Başbakanı (1872 mezunu) Moşe Şertok - İsrail Başbakanı (1953-1955) Suphi Bereket - Suriye Başbakanı
TÜRK SADRAZAN VE BAŞBAKANLAR -------------------------------------------------------- Çorlulu Ali Paşa - Sadrazam Melek Ahmet Paşa - Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa - Sadrazam Suat Hayri Ürgüplü - Başbakan Nihat Erim - Başbakan
YABANCI BAKANLAR -------------------------------- Savarof - Bulgaristan harbiye nazırı Mirza Sadık Han - İran dahiliye nazırı (1885 mezunu) İzzeddin - Mısır Hıdivlik Hanedanı Azası,Devlet Nazırı Mehmet Ali El-Abid - Suriye'nin Washington Sefiri (1890 mezunu)
TÜRK BAKANLAR ---------------------------- Mehmet Sait Paşa - Serasker-Vezir-Milli Savunma,Ticaret-Bahriye Nazırı) Abdurrahman Abdi Ğaşa - Vezir Mahmut Muhtar Paşa (Bahriye nazırı (1886 mezunu) Keçecizade Fuat Paşa - Hariciye Nazırı Abdurrahman Şeref - Maarif Nazırı Osman Nizami Paşa - Nafia Nazırı (1876 Mezunu) Şemsettin Paşa - Evrak Nazırı (1878 mezunu) Mustafa Reşit Paşa-1912-20 yılları arası Ticaret,Ziraat Nafia ve Hariciye Nazırlığı Ali Paşa - Şehit , Damat Dr.Cemil Topuzlu - Nafia Nazırı Sabahattin Tanman - Gümrük ve Tekel Ord.Prof.Yusuf Hğikmet Bayur - Maarif vekili (1909 mezunu) Necmeddin Sadak - Dışişleri Bakanı ( 1910 mezunu) İ.Hakkı Baban - Maarif Nazırı Hamdullah Suphi Tanrıöver - Maarif Vekili Şükrü Kaya - Ziraat,Hariciye,Dahiliye Vekili Hikmet bayur - Maarif vekili FeridunCemal Erkin - Dışişleri Suat Hayri Ürgüplü - Gümrük ve Tekel Fatin Rüştü Zorlu - Dışişleri Kasım Gülek - Bayındırlık,Ulaştırma,Devlet Cihad Baban - Turizm,Kültür Prof.Dr.Nihat Erim - Bayındırlık Bakanı,Başbakan Yard. Turan Güneş - Dışişleri Orhan Eyüpoğlu - Devlet Prof.Dr.Orhan Dikmen - Tarım Mehmet baydur - Ticaret Malik Yolaç - Gençlik ve Spor Necmettin Cevheri - Devlet İlter Türkmen - Dışişleri Prof.Dr.Turhan Feyzioğlu - Başbakan Yardımcısı Şahap Kocatopçu - Sanayi ve Ticaret Hasan Esat Işık - Devlet Ali Tanrıyar - İçişleri Mükerrem Taşçıoğlu - Kültür ve Turizm Coşkun Kırca - Dışişleri İlhan Evliyaoğlu - Kültür ve Turizm Prof.Dr.Mümtaz Soysal - Dışişleri Fikri Sağlar - Kültür
ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLARI -------------------------------------------------------- İbrahim Senil Orhan Onar
YARGITAY DAİRE BAŞKANLIĞI ----------------------------------------------- Suat Bertan (1.Daire Başkanı ) Demir Dai (4.Daire Başkanı,Yargıtay Onur Başkanı)
VALİLER -------------- Serasker Mehmet Sait Paşa Vezir Mustafa Paşa İsmailPaşa - Bosna Valisi Abdülkerim Tabipzade - 1883 mezunu Osman Galip - Halep Valisi Mehmet Galip - 1883 mezunu Hüseyin Ragıp Ural Rebii Karatekin Nevzat Hakkı Baykal Ragıp Gerçekler Tahir Fikret Aslan Rebii Karatekin Mukadder Öztekin Çelik Çetin Birmek Ahmet Elbeyli
Dr.Cemil Topuzlu - İstanbul Yusuf Ziya Bel - İstanbul Şükrü Kaya - İzmir Kaya Mutlu - Mersin Erhan Keleşoğlu
ASKERLER-KOMUTANLAR ---------------------------------------- Serasker Mehmet Sait Paşa - Mareşal Vezir Mustafa Paşa - Budin Berlerbeyi İsmail Paşa - Beylerbeyi
Galatasaray'dan sonra Harbiye' ye ve Askeri Okullara geçenler - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Enver Hasan Paşa - Ferik (Korgeneral-1875 mezunu) OsmanNizami Paşa - Ferik -1876 mezunu) Reşid Paşa - Mirliva (Tuğgeneral-1876 mezunu) Esad Cabir Paşa - Mirliva (1876 mezunu) Gazi Mehmet Muhtar Paşa - Mirliva ( 1886 mezunu- Balkan Harbinde Nazırlıktan istifa ederek cepheye koşmuş ve Midey hattında Bulgarları durdurmuştur.) Ali Rıza Sedes Paşa - Mirliva - 1886 mezunu-31 Mart Hareket Ordusu Kurmayı) İsmail Cevad Paşa (Çobanlı) - Mirliva ( 18 Mart Çanakkale zaferi Kumandanlarından,Harbiye Nazırı) Galatasaray'da tahsillerini yarım bırakıp askeri ocağa geçenler : Cabir - Tuğgeneral (1875) Reşit - Tuğgeneral (1876) Tanzar Dinçer - Tuğamiral -1876 Müşir Tevfik Paşa - 1881 harp Akademisi Mezunu Müşir Abdullah Paşa - 1881 H.Akademisi Mezunu-BalkanHarbi) Müşir Dr.Cemil Topuzlu - 1886 Tıbbiye ve Prusya Askeri Okulu Mezunu) Dr.Fuad Süreyya Paşa (Askeri Tıbbiye Mezunu) Enver Sökmen - Tuğgeneral (1917'de sonsınıftan Harp Okuluna Geçmiş,birincilikle bitirmiştir.) Süleyman - Komutan 1889 Mezunu Oğuz Saka - Pilot Albay
GALATASARAY TARAFTARI
Karıncaezmez Şevki
BİR SLOGAN VE İLK AMİGOMUZ
Halen kullandığımız ve bağırırken damarlarımızdaki kanın titrediğini hissettiğimiz RE RE RE RA RA RA GAASARAY GAASARAY CİM BOM BOM tezahüratı, Türk takımları içinde bir tezahüratla özdeşleşmiş tek klübün ve taraftarın Galatasaray olduğu gerçeğini de vurgular. İlk kullanıldığı senelerde RA RA RA şeklinde başlayan tezahürat daha sonraları yerini RE RE RE' ye bırakmıştır... Tribünün bu küçük değişikliği herhalde pek de önemli değildir.
Galatasaraylı ilk taraftarların takımımızı teşvik etmek için kullandıkları ilk tezahürat ise DAYAN GALATASARAY'dır. Galatasaray Tarihçisi Sayın Süleyman Tekil, geçmişte, bugün olduğu anlamda amigoların olmamasına karşın bu görevi ifa etmeye çalışan gönüllülerin olduğunu söyler. Bunlardan görevini büyük bir keyfle yapanlardan birisinin Büyükelçilerimizden Galatasaraylı eski futbolcu Kemal Nejat KAVUR olduğunu da ekler. Sayın K.Nejat KAVUR'un, sonradan yer alacağı Galatasaray takımını Taksim Kışlasının Duhuliye kısmındaki tek akasya ağacanın üzerine çıkarak 'Dayan Galatasaray' diye bağırarak desteklediğini de iletir. Aslında Ruşen Eşref'in ortaya attığı bu slogan, daha sonra İhsan İpekçi tarafından sürdürülmek istenir, ancak 1924 senesinde yeni bir slogan yükselir tribünlerde: RA RA RA RE RE RE...
Mektepliler ve Alaydan yetişme Galatasaraylılar, tribünlerde, Galatasaray'ın eski futbolcularından Sabit CİNOL'un İsviçre'nin Servette kulübünün bir sloganından esinlenerek Galatasaray'a çok sağlam aşıladığı bu muhteşem tezahüratı halen sürdürmektedirler.
ESKİ SLOGANLAR
Sayın Süleyman TEKİL'den naklettiğimiz aşağıda yazılı bulunan sloganlar, Mektebi Sultani öğrencilerinin Galatasarayımızı coşturmak için yaptıkları tezahüratlardır...
' Emin'lerin, Hasnun'ların, Celal'lerin ahfadıyız, Bu ülkede hem sporun,hem irfanın ecdadıyız...' *** 'Haydi Aslan Nihat, haydi aslan, haydi Burhan, durma çullan, Ali kıran baş koparan, allak bullak, işte meydan...' *** 'Par par yanar sırtımızda Sarı-Kırmızı şemadan, İşte Fener torbamızda,tenekeden bir şamdan...' *** 'Ne Ali'yi, ne Ulvi'yi değişiriz dünyalara, Abdal Mehmet namı gitti,hanyalara konyalara...' *** 'İsmet ister maç yapmak, etrafa afi çakmak, Aslan Nihat'ı görünce işi sahadan kaçmak...'
Bir vakitler Galatasaraylıların genellikle Fenerbahçe maçına giderken söyledikleri bir şarkı da şuydu:
Moda burnu önünde attık oltayı, Fener'e de taktık bizim zokayı, Aman aman çek mastor çek, çek mastor çek...
Daha sonraları bu slogan tribünlerde geliştirilmiş ve şimdiki halini almıştır.
Bayrağımız ne güzel sarı-kırmızı, Kotramızın adı Cihan Yıldızı, Moda koyu önünde attık oltayı, Fener'e de koyduk, bizim zokayı...
75.YIL YÜRÜYÜŞÜ... Cumhuriyetimizin 75.Yılı dolayısı ile birçok sivil toplum örgütü,okullar, spor kulüpleri vs. Mecidiyeköy'den başlayıp Taksim'de bitecek olan bir yürüyüşe katılacaklardı...
Galatasaraylı taraftarlar olarak bu muhteşem günde birşeyler yapmamız gerekiyordu.Bizim için işin engüzel yanı da yürüyüşün Ali Sami Yen Stadyumundan başlayacak olmasıydı. Elbetteki orada olmamız gerekiyordu , olduk da...Ve Cumhuriyetimizin 75.yılını gerçekten heyecan verici bir biçimde kutladık.Özellikle Galatasaraylı taraftarların tribün coşkusunu bu yürüyüşe taşımayı amaçlamıştık.Bunu da başardık...
İzleyenler ve yürüyüşe katılan değişik gruplar tarafından çok büyük bir ilgi ile karşılandık.Hatta tüm kortej içinde enbüyük ilgiyi gören ve ençokalkışı alan grup bizdik dersem abartmış olmam.Çünkü,sarı-kırmızılı formalarımız ve bizi bir kamyonetin üzerinde sıralanmış olarak izleyen bandomuzla,yürüyüşe gerçekten çok büyük bir renk katmıştık.
Çoluk çocuk , yaşlı genç binlerce insan Mecidiyeköy'den Taksim'e doğru sel gibi akarken , bizler de "10.Yıl" ve " Dağ Başını Duman Almış" marşlarını tribün volümünde ve formatında söyleyerek ilerliyorduk. Üzerimizdeki tek tip formalarımızla birlikte "Yaşasın Cumhuriyet " yazılı pankartımız da çok büyük ilgi görmüştü.Tüm kortej yani binlerce insan yürüyüşünü Taksim meydanında tamamlarken biz İstiklal caddesine girmeyi ve yürüyüşümüzü Galatasaray Lisesi önünde bitirmeyi planladık.
Vay vay vay... İstiklal'e bir girişimiz vardı ki, görülmeye değerdi. Vatandaşların alkışları ve destekleri biz Türk Gençlerini oldukça duygulandırmıştı.
Lise önüne geldiğimizde saygı duruşu ve ardından İstiklal Marşı'nı okumamız orada ki insanların da bize katılmasını sağladı.Törene son noktayı koyduğumuzda Cumhuriyete ve Atatürk ilkelerine bağlı her Türk vatandaşı gibi görevimizi yapmanın mutluluğu içndeydik. Elbette ki asıl görevi , bu vatan için canlarını veren büyük kahramanlar yapmışlardı.Bu bilinç içinde bir kez daha Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını şükranla andık.. Büyük vatanımız içindeki küçük vatanımız olan Galatasarayımız da bizim için kutsal değerler taşıdığından başta Ali Sami Yen olmak üzere , onun değerli arkadaşları ve kulübümüzün 2 numaralı kurucaları olan (Galatasaray Kulübünde 3 numaralı üyelik boştur...Daha doğrusu o sıraya 'Taraftarlar' yazılmıştır ) büyük Vatan Şairi Emin Bület Serdaroğlu ,Asım Tevfik Sonumut ve diğerlerini hayırla andık...
Böylece Türk olmaktan,Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan ve Galatasaraylı olmaktan duyduğumuz gururla bu güzelgünü noktaladık.. Aslında o günlerde bir "Juventus " macerası tüm yurdu kaplamıştı...Uzun zamandır birbirimizi yemeye çalışmaktan başka birşey yapmamıştık...Ama İtalya'nın PKK 'ya verdiği desteğin ayyuka çıkmasıyla kırılan ulusal onurumuzu tamir için, milletimizin taraflı tarafsız Galatasarayımıza İtalyanlar karşısında verdiği destek sebebiyle oldukça mutlu olmuştuk. Zaten o günlerdeki pislikler içinden çıkan enbüyük güzellik de bu olmuştu galiba...
Alpaslan DİKMEN
BU TARAFTAR GALATASARAY'IN ASALET UNVANIDIR...
Basketbolumuzun efsane adı Galatasarayımızın Antrenörü Aydan Siyavuş Hoca'yı 11 Ocak 1998 gecesi bir kalp krizi yüzünden kaybetmiştik.Henüz 51 yaşındaydı. Ölümüne inanamamıştık...Ama son aylarda 15 kilo birden vermişti. Zaten sağlık sorunları da vardı. Galatasaray antrenörü Tolga Tuğsavul'un ayrılmasından sonra takımın başına getirilmişti...Sanırım yorgun kalbi, bu heyecan ve gerilimi kaldıramamıştı. Siyavuş ile ilgili muhteşem bir anısı vardır Galatasaray taraftarının...
85-86 sezonuydu, Galatasaray Siyavuş'un çalıştırdığı Efes Pilsen'i eski Spor ve Sergi Sarayında yenip şampiyon olmuştu. Hadi bunu benden değil, spor yazarı Ali Sami ALKIŞ' tan okuyun...
"Kıpır kıpır kimsenin içi içine sığmadığı bir şampiyonluk günü yaşandı. Dudaklar öpülecek yanak aradı.yanaklar kendisini öpecek dudaklara uzandı... Kucaklar kendisine açılan kucaklarla buluştu... Gözlerde yaş,gönüllerde coşku,tribünlerde karnaval vardı. Bir de dalgın,düşünceli,birilerini birşey için bekleyen mahzun bir adam vardı..; AYDAN SİYAVUŞ
Galatasaray teknik adamlarını tebrik etmek için omuzlardan inmesini beklerken; sarı-kırmızılı taraftarları alkışlamaya başladı... Tribünler de centilmenliği elden bırakmıyor ve o coşkusu arasında "AYDAN...AYDAN..." diye onun gönlünü alıyorlardı. Bu arada Yalçın Granit , Efes antrenörünün yanına gelerek el sıkışıyor ve karşılıklı birbirlerini alkışlıyorlardı. Galatasaray şampiyon...Taraftar şampiyon...Dostluk şampiyon...Yenilen Efes bile şampiyon... Salonda Galatasaray'ın tüm futbolcuları da vardı... Sanıyorum taraftarın ne demek olduğunu dün ilk defa anladılar. Sarı-kırmızı renklere bogulan Spor Sarayında , kendilerine gönül veren insanların , bir takımı nasıl alıp sürüklediğini gözleriyle gördüler.
Bu sevgiye ve coşkuya karşı, her zaman şükran borçlu olduklarını, hiçbir zaman ama hiçbir zaman unutmamalıdırlar. Dün basketçileriniz şampiyon olurken kupalarını aldılar. Şimdi izin verirseniz yaratıcı ve espri gücünü dün küfürsüz bir parlaklıkla saatlerce ayakta tutan seyircilere bir liyakat satırı yazmak istiyorum:
"BU TARAFTAR GALATASARAY'IN ASALET ÜNVANIDIR..."
Evet aynen böyle yazıyordu Ali Sami Alkış...Gerçi seneler sonra bu satırları yazan spor yazarı Alkış'tan Galatasaray taraftarı nefret edecekti. Çünkü, O "Galatasaray, Manchester United karşısında ezilir..." türünden birşeyler söyleyerek hem Galatasaray takımını, hem de Türk futbolunu küçümsemiş ama Galatasarayımız M.United'i İngiltere' de 3-3 'lük bir skor ile karanlıklara gömdükten sonra, Ali Sami Alkış için pek de iyi şeyler düşünülmemişti...
Alpaslan DİKMEN
TEZAHÜRATLAR
Seni sevmeyen ölsün!
Galatasaray tribünleri futbolun ilk yıllarından beri, tezahürat konusunda öncülük yapmıştır. Fenerbahçeli ve Beşiktaşlı taraftarların da tezahürat kültürüne yapmış oldukları katkılar elbette ki gayet fazladır,hatta zaman zaman çok espritüel ve şahane tezahüratlar geliştirmişlerdir. Ancak Galatasaraylılar'ın bu işi ilk başlatanlar olduğu gerçeği de su götürmez.. Taa 1920'li yıllara kadar gitmeye gerek görmüyorum.Çünkü, daha önceki bölümlerde o zamanki büyüklerimizin kullandıkları sloganları yazmıştım. Biraz daha yakına, 70-80 ve 90'lı yıllara gelelim.
70'li yıllarda, genellikle siyasi içerikli sloganların tribünleri kapladığını görüyoruz. Özellikle Beşiktaş tribününün ağırlıklı olarak solcuların elinde bulunması sebebiyle, bu tip tezahüratların Siyah--beyazlı tribünlerden yükseldiği görülüyordu.
Galatasaray tribünlerinin sol ağırlıklı marşlara fazla itibar etmediğini, ama özellikle "Başın öne eğilmesin, aldırma Cim-Bom aldırma" şarkısını büyük bir iştahla söylediğini biliyoruz.Çünkü, 70'lerin sonuna doğru şampiyonluk özlemi yürekleri dağlamaya başlamıştı...
Fenerbahçe tribünlerinde ise o zamanlar keyifler gayet yerinde olduğundan onlar sadece dalga geçebilecekleri sloganlar üretmeye bayılıyorlardı. "Fincanı taştan oyarlar..." gibi.
80'li yıllarda, 12 Eylül'ün sıkı yumruğu tribünleri de etkilemişti. Siyasi sloganlar yerini arabesk, fantezi türündeki şarkılara terketmişti... 80'lerin başında Galatasaray'da antrenör olarak Brian Birch vardı. Birch'in sağ yumruğu havada sahaya çıktığını bilen Fenerbahçe tribünleri, bunu kınayan bir şarkı üretiyorlar ve bir F.Bahçe-Galatasaray maçında, kapalı tribünde şöyle bağırıyorlardı: "Ulan İ.ne Brian Birch! Ulan İ.ne Brian Birch! Bize kalkan yumruğunu... Sokacağız.. G.tüne..."
Onlar öyle bağırıyordu ama iki dakikada yapılan söz değişiklikleri sarı-lacivertli tribünlere şöyle cevap veriyordu: "Brian Birch'in kalkan yumruğu ... Girsin Rausch'un g.tüne... Biz adamı s.ke s.ke... Göndeririz evine..."
Gerçekten de o maçta Galatasaray Fenerbahçe'yi yeniyor ve Fenerbahçe antrenörü Friedel Rausch da ülkesi Almanya'nın yolunu tutuyordu... Bir de Galatasaray'ın kapalı ve açık tribünlerinin karşılıklı yaptığı " Sarı... Kırmızı..." tezahüratları pek itibar görecek ve Beşikaşlılar tarafından bu slogan İnönü stadının dört bir tarafına yayılacaktı. Eski açık "Siyahhh!" numaralı "Beyaz!" Yeni açık "En büyük!" kapalı "Beşiktaşşş!" diye bağıracaktı. Hem de durmaksızın...
Sonraları yine Galatasaray tribünleri bu tip tezahüratı şarkıya dönüştürecek, açık ve kapalı tribün karşılıklı olarak "14 senelik bu çile... Bitsin artık bu sene... Sen şampiyon olacaksın... Seni sevmeyen ölsün..." diye yırtınacaktı...
Ve Galatasaray şampiyon olup hasrete son verecekti... Şampiyonluk kutlamalarında sevgili başkanımız Ali Tanrıyar da tv ekranlarına bu şarkının son mısrasını söyleyince yer yerinden oynayacaktı...
"Nedenmiş efendim, Galatasaray'ı sevmeyen ölsünmüş..." - Yahu bunu tribünler aylardır söylüyor. - Yok efendim, onlar söyler, koskaca başkan söyleyemez... - E peki özür, Galatasaray'ı sevmeyen de yaşasın... - Yook olmaz... Nasıl bir başkan böyle söyler? - Hadi lan ordan!
Sırada doksanlı seneler vardır... Üst paragrafta bu lafları kınayanlar bir başkanlarının Kocaeli Belediye Başkanı ve Kocaelispor Kulübü Başkanına maç esnasında söylediği, "Bu maç için kaç para aldınız?" cümlesini hiç duymayacaklardı bile.
90'lı yılların ortalarına doğru "Yükselen Milliyetçilik" değerleri tribünlerde de boy göstermeye başlamıştı. Özellikle Galatasaray'ın üstüste aldığı Avrupa başarıları, sarı-kırmızılı tribünlerde Ay-Yılsdızlı ,Üç Hilalli ve Bozkurtlu bayrakların bol miktarda dalgalanmasına yol açıyordu... (Bu durumu Milliyetçi Hareket Partisinin bilinçli ve örgütlü bir şekilde planladığı tarzında düşünceler hatta iddialar vardı, ama biz tribündekiler bunun kesinlikle böyle olmadığını iyi biliyorduk. Bu tamamen kendiliğinden ortaya çıkmış ve insanların münrferit hareketlerinden oluşan bir durumdu...)
Tribünler, "Avrupa Avrupa duy sesimizi, bu gelen Türklerin ayak sesleri" diye bağırıyordu... Ardından da İngilizce tezahüratlar yapıyorlardı. Bu durum da bazılarınca tezat olarak görüldü, ama aşagı satırlarda okuyacaklarınız gayet doğaldı onlar için:
Galatasaray Avrupa maçlarında bol bol başarı sağlıyordu ama bu bazılarına batmaya başlamıştı.Daha birkaç sene önce tek tük alınan Avrupa başarılarında kol kola gezen taraftarlar birbirine düşmüştü,düşürülmüştü. Hele Fenerbahçe tribünleri (ki o zamanlar Güven Sazak gibi milliyetçi-maneviyatçı bir başkana sahip oldukları halde) statlarına "İngiliz bayrağı" asıyor, "Barcelona seni seviyoruz.." vs. tarzında pankartlar taşıyorlardı. Ama yine de milliyetçi söylemleri elden bırakmıyorlardı! Örneğin Vatanı, Kurtuluş Savaşında Fenerbehçelilerin kurtarmış olduğu ve Atatürk' ün Fenerbahçeli olduğu gibi...(Acaba UluÖnder yaşasa ve yıllarca mücedele ettiği İngilzlerin bayrağını o tribünlerde görse ne yapardı..? )
Alpaslan DİKMEN
TEZAHÜRATA DEVAM
1905'te doğdu aşkımız...
Her tribünün kendine özgü tezahürat biçimleri var muhakkak, ama bunun yeterli olduğunu söyleyemeyiz doğrusu. Çünkü, birisi bir güfte yapar, hemen X bir takımın maçında bunu kendilerine uyarlanmış bir şekilde söylediklerini duyarsınız...
Halbuki her takımın taraftarı yaratıcılık güçlerini kullanarak, sadece ve sadece kendilerini ilgilendiren şarkılar söyleyebilirlerdi.Örneğin, 1998-99 sezonunda Galatasaray tribünlerinin söylediği: "Kalplerde yıldız gönüllerde ay... Şampiyonsun Galatasaray..." Veya: "Yıl 1905'te doğdu aşkımız... Sarı-Kırmızı akar bizim kanımız... Cimbombom feda olsun sana canımız...Ölene kadar hep senin yanındayız..." gibi. Ama bizde en iyi ihtimalle bu tip şarkılar, hemen küfürlü bir şekle dönüştürülerek rakip alçaltılmaya çalışılır.
Şimdi burada bunları yazmaya kalksam, herhalde 500 sayfa daha ilave etmem gerekir ama bu türün müptezel örneklerinden birkaçını sıralamamak da doğru olmayacak:
"Ayva çiçek açmış yazmı gelecek..? X ,Y' yi de burda s.kecek..." "Oynatmaya az kaldı...X 'im nerde..? Koyamazsam o g.te...Çıldıracağım..." *** 70'li senelerin sonuydu... Bir gün Amigo Varol ağabeyimiz tribüne çıktığında (kendisi Bestekar Varol diye de anılırdı. Aslında Güftekar demek daha doğru olurdu ama nedense tribünde zamanın ,revaçta şarkılarının üzerine söz yazanlara 'bestekar' deniliyordu) bizlere söyle sesleniyordu: "Arkadaşlar, yeni bir beste yaptım. Bakalım, beğenecek misiniz?" Bir alkış tufanı kopmuştu. Ardından Varol ağabey bestesini ! okumaya başlamıştı...
"Cimbombom'sun sen, bizim canımız... Sarı-Kırmızı akar kanımız... Seviyoruz seni canı gönülden... Cimbombom'sun sen bizim canımız..." Sonradan buna şöyle de bir ek yapılmıştı: "Kaleleri sen gollerle doldur... Bizim kuşkumuz herzaman boştur... Seviyoruz seni canı canı gönülden... Cimbombom'sun sen bizim canİmİz..." Bir de Yunanistan'la yaptığımız basket maçı vardı ki, Allaaahhh, savaş gibi! 80'lerin başı... Tezahürat şu ; "Kurtuluş Savaşında...Ondan sonra Kıbrıs'ta... Şimdi de bu sahada... Koyacağız Yunan'a..." Maçı galip bitirdikten sonra da; "Kurtulu Savaşında... Ondan sonra Kıbrıs'ta... Şimdi de bu sahada.... Koyduk İ.ne Yunan'a..." Artık eskiler mi daha güzeldi? Yoksa şimdi pop şarkıları ağırlıklı olanlar mı daha güzel..? Orasını bizden sonra gelecek kuşaklar belirleyecek. Çünkü biz iki arada bir derede kaldık...
GALATASARAY DERNEKLERİ
Abdurrahman Şeref Efendi GALATASARAYLILAR DERNEĞİ KURUCUSU 1909 yılında kabul edilip neşredilen CEMİYETLER KANUNU 'ndan sonra 1910 yılında MEKTEB-İ SULTANİ TALEBE-İ KADİMESİ adıyla Galatasaraylılar Derneği , İstanbul 'da Beyoğlu Mutasarrıflığı 'nın 12 Ağustos 1326 tarihli ilmühaberiyle tescil edilerek kurulmuştur.
KURUCULAR : Reis : Abdurrahman Şeref Efendi (sonra Bey) Galatasaray Sultanisi 1873 mezunu. Mektep numarası 224. Lisenin Şubat 1894 'den 1908 'e kadar dokuzuncu ; aynı zamanda mektep mezunu ilk müdürü. 1908 Meşrutiyet 'in ilanından sonra Defter-i Hakani Nazırlığı'na tayin edilerek okuldan ayrılmıştır. Osmanlı Devlet teşkilatında önemli yeri olan ve "resmî devlet tarihçiliği" anlamına gelebilen makamın son sahibidir. Tarih-i Osmani Ercümeni Reisi idi. Uzun seneler Mülkiye ve Mekteb-i Hukuk 'ta "Osmanlı Tarihi" okuttu. "Osmanlı Tarihi , Musabahatı Tarihiye , Lütfi Efendi Tarihinin sekizinci ciltleri" gibi eserleri vardır. Üç defa Maarif Nazırlığı , Evkaf Nazırlığı , Devlet Şurası Reisliği yaptı. Doksan yıllık uzun ömründe çok öğrenci yetiştirdi. İkinci Büyük Millet Meclisi 'nde İstanbul Mebusu olarak , Cumhuriyetin ilanı dolayısıyle KÜRSÜ KONUŞMASI basılarak bütün ülkeye dağıtılmıştı. 1952 'de vefat etti. İstanbul 'da Merkez Efendi Mezarlığı 'na defnedildi. Reis-i Sani : Yusuf Razi Bey - Şurayı Devlet Azası. Katip : Sait Bey - Meclis-i Sıhhıye azasından Veznedar : Nahmiyas Bey Katip : Mehmet Ali Bey - Tüccardan Aza : Aram Köseoğlu , İsmail Cenani bey (Teşrifat Müdürü Umumisi) M. Pade uno (Romanya Sefareti tercümanı) , Pançiri Bey (BL. 6.Daire) , Cafer Bey ( Bombay Şehbenderi) , Piyade Binbaşı Cemil Bey , Rıza Tevfik Bey (Filozof , Eski Edirne Mebusu) , Sadık Bey (Reji Memuru) , Faik Üstünidman (GS Lisesi Jimnastik muallimi) , Dr. Fuat Süreyya Paşa , Mavro Kardatoef (Eski Maden ve Ziraat Nazırı) , Mahmut Muhtar Paşa (Eski Bahriye Nazırı , Birinci TBMM Mebusu) , Mimar Vedet Bey (Ser Mimar-ı Şehriyari , Galatasaray Truk-u Meabir 'den İstanbul "Büyük Postane" nin Mimarı) , Nail Bey ( Maliye Nazırı ) , M. Mil (Gazeteci ,Tüccar) 3 Ağustos 1326 - 16 Ağustos 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu ilk defa Türkiye 'de yasal cemiyetler kurulmasını öngörüyordu. Bu nedenle eski tarihlerde faliyete geçmiş dernek ve kulüpler de ancak bu tarihten sonra resmen tecil olabilmişlerdi. Mesela 1905 'te kurulan ve İstanbul Ligi 'nde futbol ve çim patenli hokey turnuvalarına iştirak edip birincilikler kazanan Galatasaray Futbol Kulübü "Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü" adıyla , keza 1907 'de kurulan Fenerbahçe Kulübü , bu tarihten sonra resmen tescil edilebilmişlerdi. Osmanlı jimnastik kulüplerinin , Beşiktaş Şubesi olarak , 1911 senesinde BJK açılmıştır. Jimnastik ve atletizm Türkiye 'de ilk defa modern anlamda 1868 yılında bügünkü Galatasaray Lisesi nin açılışında Fransa 'dan tayin olunan jimnastik hocası M.Curel 'dir. Mektepte kapalı jimnastikhane yapılmış ve içine Fransa'dan getirilen aletlerle modern jimnastik ve atletizm yapılmasını sağlayan Fransız şampiyon atleti M.Curel tarafından ( 1868 - 72 ) Galatasaray 'da başlamıştır. Ondan sonra onun yerine gelen M. Moiraux yönetiminde 1872 'de Kağıthane 'ye giden Galatasaraylılar burda ilk defa 100 , 200 metre koşuları , uzun ve yükesek atlama müsabakaları yapmışlardır.
Yüzme ve kürek dallarında faliyet göstermeye başlayan Galatasaray'a daha sonra M.Martinetti gelir. 1878 'de Harbiye 'ye giden M.Martinetti 'nin yerine M. Stangali daha sonra da Faik Üstünidman gelir.
Galatasaray Mezunlara Cemiyeti 1909 tarihli Cemiyetler Kanunu 'na göre Beyoğlu Mutasarrıflığı 'nın 12 Ağustos 1326 - 1909 tarihli ilmühaberiyle tescil olmuştur.
14-15 Ağustos 1916 tarihinde stanbul 'da münteşir SABAH Gazetesinde Osmanlı güç dernekleri hakkında nizamname yayınlanmış ve bütün dernekler milli müdafaa nezareti kontrolüne geçmiştir. Bunların müfettiş-i umumisi Miralay Mustafa Kemal 'dir. Galatasaray Mezunları Cemiyeti , Galatasaraylılar Yurdu adını alacak , İstanbul 'da toplanan MİLLİ KONGRE 'ye iştirak ile Atatürk 'ün önderliğindeki "Milli Mücadele" ye katılacaktır.
Şavaş Yıllarında Galatasaraylılar mekansız kalınca Ali Sami Yen Bey yeni kurduğu Galatasaray Müzesi eşyalarını koyacak yer aramaktadır. Cemiyet , Galatasaraaylılar Yurdu adını aldıktan sonra Beyoğlu 'nda bir lokale sahipti. Bu lokalin yerini kesin olarak tesbit edebilmiş değiliz. 1910 -1918 yılları arasındaki bilgileri Galatasaray Müzesi Arşivi 'ndeki Galatasaray Kulübü ile ilgili evraktan , Kulüp karar defterinden ve kuşüp Reisi Ali Sami Bey 'in mektuplarından öğrenebiliyoruz.
Galatasaray Lisesi'nin Spor Bayramında, Beykoz Çayırı'ndaki gösterisi...
Galatasaray Kulübü 3 Saylı ve 24 Ocak 1914 tarihli karar gereği ; Galatasaraylılar Yurdu 'na aşağıdaki mektubu yazar :
Galatasaray Mezunini Kadime Cemiyeti Riyaseti Aliyesine, Efendim ,
Kulübümüzün terbiyeyi bedeniye aleminde kazanmış olduğu mevkii muhafaza edebilmesi için BİR SPOR MAHALLİNE MALİK OLMASININ ELZEM BULUNDUĞUNU HİSSETMEKTEYİZ. Halbuki Beyoğlu 'nda kâin merkezimizin (İstiklal Caddesi 91 ) bedeli icarının imkanımıza nisbeten oldukça yüksek olması , mümaseratı lâzimenin icrasına müsait bir yer elde etmemize mani teşkil etmektedir. Mezunini Kadime cemiyetimiz son içtimasında , cemiyet için ihraz edilecek makamın aynı zamanda Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü merkezi olması esasını kabul etmiş olduğundan ve müttehaz kararın bir an evvel mevki tatbiki konması (vaz-ı) mezunin cemiyetimize faide bahş ve kulübümüzün beka ve terakkiine son derece hadim olacağı bedihi bulunduğunda bu hususta lutfu himayekârelerinin bideriğ ve evamiri âliyelerinin telakkisi zımnında bir yevmü mülakatın tayin buyrukması istirhamiyle ihtiramatı faikamızı teyid ederiz efendim.
Ali Sami Bey 'in sözünü ettiği toplantıda kendisi de Cemiyet Yönetim Kurulu 'na girmiştir. Nitekim 9 Mayıs 1916 tarihinde devlet tarafından İtalyanlardan müsadere edilerek cemiyete verilen Sosiyeta Operaya İtalyana binasının tefrişi için 30 lira-i Osmani yardım , verilmeyince mezunlar cemiyetine tevdi edildiğini bildiren mektubunu Galatasaray Talebe-i Kadimesi İdare Hey'eti üyesi ve Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü reisi olarak imzalıyordu.
Ali SAMİ
Daha sonra Cemiyet , İtalyanlardan alınan bu binaya yerleşir. Kulüp ise Kalamış 'ta bir banka müdüründen alınıp Külübe tahsis edilen ilk denizcilik lokaline yerleşir. Ali Sami Bey burada Galatasaray Müzesi 'ni kurar.
Birinci Dünya Harbi mağlubiyetimizle bitmiştir. 28 teşrinisani 1334 - 11 aralık 1918 tarihinde İstanbulda toplanan MİLLİ KONGRE 'ye (1) Galatasaraylılar Yurdu da katılır.
Hükümetin ecnebilerden müsadere edip derneklere verdiği binalar geri alınarak eski sahiplerine iade edilmektedir. Galatasaray Kulübü 'nün Kalamıştaki binasıda alınır.
Ali Sami Bey yeni kurduğu Galatasaray Müzesi eşyalarını koyacak yer aramaktadır.
Galatasaraylılar yurduna müracat eder. O sırada yurdun müdürü Mazlum bey (Galatasaraylı ticaret Nezareti Levazım müdürü) yer olmadığından bahisle kabul etmez. , Müze eşyalarını mektebe bir zabıtla teslim eder. akabinde yapılan Kulüp Genel Kurulu 'nda Riyaseti , Refik Cevdet Kalpakçıoğlu 'na devreder. Uzun süre gözden kaybolur., 1920 yılı sonlarında idman cemiyetleri ittifakında tekrar ortaya çıkacaktır. Cemiyet Başkanı Abdurrahman Şeref Bey Ankara 'ya gider. Cemiyet 'in İkinci Başkanı Yusuf Razi Bey başkan olur.
Yusuf Razi Bey hatıralarında 1918 yılında lisenin kurukuşunda bulunan ilk hocalardan M.Dubois ile beraber , lisenin 50. yılını kutlamak istediklerini fakat muharebe içinde bulunduğundan başarılı olamadıklarını yazar. İstanbul 'un işgalinden biraz sonra lokal de ellerinden alındığından , cemiyet azasıda çoğunlukla Anadolu 'ya geçmiş bulunduğundan faliyetine ara verir.Yusuf Razi Bey 'in 1943 yılında Fransızca yayınlanmış bulunan Galatasaray 'ın ilk Fransız ve Türk hocalarını ve derslerini anlatan yazısını ve hocalarımızdan Ercüment Ekrem Talu 'nun , Yusuf Razi Bey 'in hayatını anlatan yazısını buraya alıyoruz.
-------------------------- A - YURT İÇİ KURULUŞLAR
GALATASARAY EĞİTİM VAKFI Galatasaray Lisesi Binası, İstiklal Caddesi, 80060 / Beyaoğlu - İstanbul Tel: 0212 293 43 10 (3 H) Fax: 0212 293 43 13 Genel Koordinatör: ERDOĞAN KARAKOYUNLU Genel Sekreter: BENER AKBAŞ Başkan: İNAN KIRAÇ Tel: 0216 325 95 02 / 03 - 325 90 45 Fax: 0216 326 29 15 Acıbadem Caddesi Doğancı Sokak No:3 Acıbadem - İstanbul E - Mail: gev@turk.net
GALATASARAY SPOR KULÜBÜ Hasnun Galip Sokak 80070 Beyoğlu - İstanbul Tel: 0212 251 57 07 - 249 38 90 - 293 09 00 / 3 Hat Fax: 251 12 12 Genel Sekreter: CELAL GÜRCAN Başkan: FARUK SÜREN Tel: 0212 249 998 42 - 251 08 62 - 278 38 98 Fax: 0212 244 11 36 - 282 79 10 Transtürk Holding A.Ş. Meclisi Mebusan Yokuşu Hardal Sokak No 11 Fındıklı / İstanbul Tem: Çoşgun Gültekin / Ateş Ünal Erzen
GALATASARAYLILAR TOPLULUĞU İŞBİRLİĞİ KURULU Galatasaray Lisesi Binası İstiklal Caddesi 80060 Beyoğlu - İstanbul Tel: 0212 293 43 10 / 3 Hat Fax: 0212 293 43 13 Genel Sekreter Yardımcısı: SERTAP GENÇSU Tel: 0212 275 48 22 Cep Tel: 0532 323 25 23 Genel Sekreter: TÜRKER ARSLAN İŞ: Türkiye Tekstil İş Verenleri Sendikası Vişnezade Camii Meydanı, Efe Apartmanı, No:2 D:10 Akaretler 80680 Beşiktaş - İstanbul İş Tel: 0212 260 14 05 İş Fax: 0212 258 29 74 Ev: 0216 336 97 06
ANKARA GALATASARAYLILAR BİRLİĞİ İzmir Caddesi. No: 19 06440 / Kızılay - Ankara Tel: 0312 418 91 96 - 425 40 86 Fax: 0312 425 56 65 Genel Sekreter: M. DENİZ VANK Tem: VURAL GÜNAL Tel : 0212 253 37 10
Başkan: Prof. Dr. ERDOĞAN SORAL Oran Sitesi İkinci Evler No: 30 Çankaya - Ankara Tel: 0312 490 12 07 / 266 44 10 Başkan Yardımcısı: MEHMET GÜRLEK Sancak Mahallesi 13. Cadde 25. Sokak No: 1/8 Çankara / Ankara Tel : 0312 439 95 20
GALATASARAYLILAR DERNEĞİ Çalıkuşu Sokak. No: :7 80600 / 1.Levent - İstanbul Tel: 0212 284 85 86 - 0212 284 85 87 Fax: 0212 268 49 83 Genel Sekreter: İ. SERDAR EDER Başkan: CENGİZ NAYIR Ankara Asfaltı Yanı Genç Osman Caddesi No 57 Soğanlık Kartal-İstanbul Tel: 0216 451 60 60 Fax: 0216 451 15 17
GALATASARAY ASSOCIATION DE MONACO TISAM-Gildo Pastor Center Bureau 410 - 7 Rue Du Gabian MONTE CARLO / MONACO Başkan: ALİŞAN DOBRA Tel: 377 92056400 Fax: 377 92052506 Tem: ÖZHAN CANAYDIN Tem: FUAT DİRİKER Tel: 212 230 87 89
GALATASARAY TARAFTAR DERNEKLERİ DERNEK ÜNVANI, ADRESİ ÜNVANI ADI SOYADI TELEFON NO FAKS NO 1 Adana Galatasaray Taraf. Der. Başkan Müthiş Ölçer (322)445 37 22 (322)458 47 57 Beyazevler Mah.Adnan Kahveci Bulvarı No:88 Seyhan / Adana 2. Başkan Osman Yanıçoğlu 0532 337 37 36
Genel Sekreter Yusuf Bakıcı (322)363 53 53
Dernek
(322)227 06 48 (532)233 77 00
2 Antalya GS Taraf. Der. Başkan İzzet Özcan (242)243 58 02 (242)247 82 57 Fevzi Çakmak Cad. No:12 / 2 Antalya Genel Sekreter Mehmet Başman (242)243 64 97 (242)311 94 68 (532)287 13 71 (242)243 44 52 (242)248 09 24
3 Amasya GS Taraf. Der. Başkan Ahmet Yiğittop (358)218 55 29 (358)218 55 29 Yüzevler Mah. Zeynep Hatun Sk. Halid Taşdemir İşhanı Kat:2 D:5/6 Amasya
4 Ankara GS Taraf. Der. Başkan Serdal Ulusoy (312)324 27 94 (312)312 61 02 Sanayi cad. Kaynar Han No: 27/B Kurucu Üye Fethi Olgun (312)324 09 10
Ulus / Ankara
Lokal 0532 313 96 74
5 Aydın GS Taraf. Der. Başkan Yahya Çakır (256)214 53 67 (256)225 46 20
Başkan Yardımcısı Bülent Tükel
Üye Müjdat Kavaş
6 Artvin GS Taraf. Der. Başkan Mümtaz Delikanlı (466)212 75 46 (466)212 23 52 (466)212 36 62 İnönü cad. Artvin
(532)237 07 28
7 Amsterdam GS Taraf. Der. Başkan A.Kaan Karataş (31)206 13 19 94 (31)654 61 44 55 (31)206 86 50 45 Gulden Winckel Str. 47/2 1055 JL Amsterdam / Hollanda
8 Afyon GS Taraf. Der. Başkan Gürcan Aşçı (272)213 25 05 (272)213 74 88 Ordu Bulvarı 3. Vakıf İş Hanı K:1 No:6 Afyon / Merkez 2. Başkan
Genel Sekreter Dr.Gökhan Bozdağ
Mustafa Şevik (272)215 49 66
(272)212 10 20 (272)215 66 66
9 Akseki GS Taraf. Der. Başkan Mahir Pişkin (242)678 18 01 (242)678 21 62 Akseki Kaymakamlığı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Antalya / Akseki
10 Babaeski GS Taraf. Der. Başkan Turgay Kuyucuoğlu (288)512 10 72 (288)512 13 44 Hacı Hasan Mah. Mehmet Öktem Sk No:6 Babaeski / Kırklareli Başkan Yardımcısı
Sekreter Mustafa Kara
Suat Karaoğlu (288)512 40 46 (288)512 33 71
11 Bartın GS Taraf. Der. Başkan Hakan Ceylan (378)227 35 60 (378)227 68 01 Ceylan Kitap Kırtasiye Hükümet Cd No: 37 Bartın Başkan Yardımcısı Yılmaz Sarkun (532)434 35 02
12 Bandırma GS Taraf. Der. Başkan Ahmet Varnalı (266)712 36 05 (266)712 96 05 Yeni Hal B Blok No:1 Bandıma / Balıkesir
45 Susurluk GS Taraf. Der. Başkan Rıdvan Doğan (266)865 28 86 (266)865 46 73 Yeni Mah.Zübeyde Hanım Bulvarı No:14 Susurluk / Balıkesir 2. Başkan
Genel Sekreter Cengiz Cihan
Yücel Kılıç (266)865 12 22
(266)865 17 80
46 Sakarya GS Taraf. Der. Başkan Aytuğ Sakallıoğlu (264)276 87 52 (264)281 19 05 Kömürpazarı saka İşhanı Kat:3/4 Adapazarı Başkan Yardımcısı Hami Topaloğlu (264)275 28 92 (264)275 28 91
Genel Sekreter Murat Yıldız (532)245 37 33
47 Salihli GS Derneği Başkan A. Yavuz Özdem (236)714 18 93 (236)714 18 93 Keskiner İşhanı No:112 45300 Salihli / Manisa 2. Başkan Bayram Emir Yorguncu (236)713 31 33 (236)713 61 96
48 Söke GS Taraf. Der. Başkan Abdullah Demir (256)512 40 33 (256)512 68 70
Başkan Yardımcısı Abdurrahman Akalın (532)236 01 70
Lokal
(256)518 45 84
49Şırnak GS Taraf. Der. Başkan Nusret Özdemir (486)216 48 88 (486)216 36 70 Şırnak Belediye Pasajı No:13/14 Şırnak
51 Şampiyon GS Derneği Başkan Metin Çakmak (216)344 46 00 (216)329 78 62 Alemdağ Cad.No:51 Ümraniye / İstanbul
Alper Yüksel (532)613 20 86
52 Tekirdağ GS Taraf. Der. Başkan Eren Cicioğlu (282)261 74 42 (282)261 31 80 Ertuğrul Mah. Çiçek Sk. Türkan Cicioğlu Apt. No:2/2 Tekirdağ Başkan Yardımcısı Münih Akçakaya
(282)261 28 63 (282)261 71 38
53 Uşak GS Taraf. Der. Başkan Ahmet Bozkaya (276)212 76 62 (276)212 53 02 Kurtuluş Mah.Dere Sk. Çimen İşhanı Kat:3 D:33 Uşak
Dernek (276)212 53 02
54 Uzunköprü GS Taraf. Der. Başkan Erdinç Türksen (284)513 45 55 (284)513 93 39 Gazi Cad. Orhan Pasajı No:66 Uzunköprü / Edirne 2.Başkan Mehmet Ege (284)513 15 83
55 Yalvaç GS Taraf. Der. Başkan Osman Çiftçi (246)441 42 19 (246)441 35 64 Osman Çiftçi Diş Kliniği Yalvaç / Isparta
56 Yatağan GS Derneği Başkan Dursun Demirtaş (252)572 59 00 (252)572 75 07 (252)572 50 13 220 Sk. No:5 Yatağan / Muğla
56 Zonguldak GS Taraf. Der. Başkan Faruk Akçagün (372)253 85 84 (372)251 27 59
Başkan Yardımcısı Bayram Demir
Lokal Amiri Faruk Akçagün
KURULMA AŞAMASINDAKİ DERNEKLER
DERNEK ÜNVANI, ADRESİ ADI SOYADI TELEFON NO FAKS NO 1 Adalar GS Taraf. Der.
Mehmet Dündar Traş (216)382 23 19 (216)382 81 29 (216)382 45 33 Çınar Cad. No:22/3 Büyükada / İstanbul
Hüsnü Aydın (464)217 42 71 (464)213 23 62 Merkez Cumhuriyet İlkokulu Rize
Zekeriya Aydın
34 Sarıgöl GS Taraf. Der.
Ahmet Aksoy (236)653 10 91 (236)867 10 62 (236)867 70 93 (236)653 19 15 Özel İdare İşhanı No:102 Kat:1 Alaşehir / Manisa
35 Sanayi Mah.GS Taraf. Der.
Ahmet Öztekin (212)264 25 97 (212)264 25 97 Sanayi Mah. Harman Sk. Öztekin Sandık Atölye 4.Levent / İstanbul
36 Serinhisar/Denizli GS Taraf. Der.
Ahmet Gündede (258) 591 53 18 (532) 437 53 38 (258) 591 28 92 Belediye Altı No:3 Serinhisar / Denizli
37 Sungurlu GS Taraf. Der.
Nail Gündoğan (364)311 99 50 (364)311 92 63 Belediye Cad. No:33 Parlak Galeri Sungurlu / Çorum
Arif Menteş
Adnan Gündoğan (532)425 73 77
38 Şarköy GS Taraf. Der.
Mehmet Özbek (282) 518 17 60 (282) 518 12 77 Şarköy Emniyet Müdürlüğü Şarköy / Tekirdağ
39 Urla GS Taraf. Der.
Kaan Arslan
Belediye Cad. No:34 Urla / İzmir
40 Üçkuyular GS Taraf. Der.
Orhan Bilgeer (232)224 89 99 (232)489 14 97 3/1 Sk No:3 D:3 Şiray Apt. Üçkuyular / İzmir
41 Yenifakılı GS Taraf. Der.
Cevdet Aslan (354)612 10 01 (354)612 10 01 Çarşı İçi Yenifakılı Yozgat
Recep Yiğit
42 Zurich GS Taraf. Der.
Abdullah Şahin (41)14002131 (41)14002134
KARSİNİZDA GALATASARY TARİHÇESİ
Galatasaray Spor Kulübü, Türk Spor Tarihi'ndeki öncü olma özelliğini hiç kuşkusuz içinden doğduğu ve gene öncü bir kurum olan Galatasaray Lisesi'nden (Mektebi Sultani) almıştır. Okul ile kulüp arasındaki koparılmaz bağ, yadsınamayacak bir gerçeklik ve övünç kaynağıdır.
Devlet adamı yetiştirmek amacıyla II. Beyazıt tarafından 1482'de kurulan mektep, adını kurulduğu bölgeden alır ve "Galata Sarayı" olarak anılmaya başlar. Okul modern konumuna 1 Eylül 1868'de Sultan Abdülaziz döneminde kavuşur. Okul' un yeniden yapılanmasıyla birlikte, Türkiye'de de gerçek anlamıyla ilk sportif çalışmalar başlamış olur ve okulda Beden Eğitimi dersi jimnastikçi 'Monsieur Curel' tarafından eğitim programına konur. Bu atılımlar gerçekten bir devrim niteliği taşımaktadırlar. Curel, modern aletler eşliğinde çalıştırdığı öğrencileri sportif açıdan geliştirirken, onlar için Kağıthane'de bir idman Bayramı düzenler. Yıl 1870'tir. Bu etkinlikte başarı gösteren sporcular değişik ödül ve madalyalar kazanır ve yarışmaların sonunda öğrencilere "kuzulu pilav" verilir. Bu da, sonraki yıllarda bir başka geleneğin başlangıcını oluşturur.
Curel'den sonra görevi devralan yabancı spor hocaları (M. Moiroux, Signor Martinetti, Stangali gibi), jimnastik ve atletizmin yanı sıra, değişik branşlara da eğilerek (yüzme, kürek, aletli jimnastik), bir ilki daha başlatmış olurlar. Bu çalışmaların ürünü çok geçmeden alınmaya başlanır ve adı Türk Spor Tarihi'ne altın harflerle yazılan Faik Üstünidman'ın yanı sıra, Binbaşı Mazhar Kazancı, Abdurrahman ve Ahmet Robenson kardeşler GSL'nde görev alıp, izcilik, tenis, hokey gibi spor dallarının öğrenciler arasında yaygınlaşmasını sağlarlar. Özellikle Üstünidman'ın ön ayak olmasıyla, öğrenciler futbolla tanışırlar. Ama oynanan futbol, bir kör dövüşünden farklı olmayan ve kural tanımayan bir koşuşturmayı andırmaktadır. Ama futbol GSL' nin Tören Kapısı'ndan adımını atmış ve tam bir salgına dönüşmüştür.
1901 yılında İstanbul'da yaşayan iki İngiliz, James Lafontaine ve Horace Armitage, Rum ve İngiliz oyunculardan oluşan Kadıköy Futbol Kulübü'nü kurmuşlar ama 1903'te takımdaki İngilizler bir anlaşmazlık sonucu ayrılarak Moda Kulübü'nü oluşturmuşlardır. 1904 yılında ise bu kulüpler, Imogen, Elpis, Strugglers takımlarıyla anlaşarak, İstanbul Futbol Birliği'ni hayata geçirmişler ve bugünkü Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın yerinde bulunan "Union Club-İttihat Spor" sahasında düzenli karşılaşmalar yapmaya başlamışlardır. Görüldüğü gibi bu takımlar yabancı ya da azınlık takımlarıdır. Türk olmayan ekiplerin gerçekleştirdikleri bu ilk futbol karşılaşmaları, GSL öğrencilerini hem ilgilendirir hem de çok üzer. Artık onların amacı, kendi futbol kulüplerini kurmak, ölesiye sevdikleri bu oyunun kurallarını "hatmetmek" ve yabancılarla boy ölçüşmektir.
Türk olmayan takımları yenmek
Galatasaray Spor Kulübü'nün kurucusu Ali Sami Yen, "Ellinci Yıl" kitabında kuruluş öyküsünü şöyle anlatır: "1 Teşrin 1905'te mektebin beşinci sınıfında edebiyat muallimimiz merhum Mehmet Ata beyin dersi esnasında birkaç arkadaş baş başa vererek Galatasaray'da bir futbol kulübü kurmaya karar verdik. İlk müteşebbisler oyuna ve mücadeleye meyyal arkadaşlardan Asım Tevfik Sonumut, Reşat Şirvani, Cevdet Kalpakçıoğlu, Abidin Daver, Kamil...gibi gençlerdi. Mektepde tahsilde bulunan Bulgar ve Sırp talebesinden çevik ve kuvvetli olanlar da bize iltihak etmişlerdi. Asım'ı muhasebeciliğe, Cevdet'i ikinci reisliğe seçmiş, kendim de Reis olmuştum. Asım her hafta arkadaşlardan birer kuruş toplamakda mahir olduğu için kendisini muhasebeci yapmıştık. Ben Reisliği topu yağlayıp şişirmekle almıştım. Topumuza evladım gibi bakardım. Zaten varımız yoğumuz da toptu. Mektebe gelirken, domuz sokağından geçer, domuz yağı alırdım. Topu onunla yağlar, şişirirdim; yamasını yeni pabucumdan kesmiştim. Bunu gören arkadaşlar, bana hepimizden fazla paye vermişlerdi. Yani o zaman Reisliğe ve diğer vazifelere payeyi, en çok çalışan kazanırdı. Cevdet de ikinci Reisliği formaları yıkadığı için almıştı.
"Maksadımız İngilizler gibi toplu bir halde oynamak, bir renge ve bir isme malik olmak ve Türk olmayan takımları yenmek."
Kulübün adının Gloria (Zafer) ya da Audace (Cesaret) konulması yolunda görüşler ortaya atılmışsa da, sonuçta Galatasaray olmasında anlaşmaya varılmıştır. Araştırmacı Cem Atabeyoğlu, Galatasaray adının, bu takımın yaptığı ilk maçta Rum ekibini 2-0 yenerken, seyircilerin onlardan "Galata Sarayı efendileri"diye söz etmelerinden doğduğunu yazar. Bunun üzerine kurucular da ismi benimserler ve "Adımız Galata Sarayı olsun" derler.
Kurucu Listeler
1905'ten 1919'a kadar Galatasaray Spor Kulübü'ne Başkanlık yapan, mektebin 889 numaralı öğrencisi Ali Sami Yen, inci gibi elyazısıyla tuttuğu Galatasaray Terbiye-i Bedeniye Kulübü ıhsaiyet Defteri'nin (Sayım-İstatistik Defteri) 181 ve 182. sayfalarında kurucu 13 üyeyi şöyle sıralar: 1-Ali Sami Yen; 2-Asım Sonumut; 3-Emin Bülent Serdaroğlu; 4-Celal İbrahim; 5-B. Nikolof; 6-Milo Bakiş; 7-Pol Bakiş; 8-Bekir Sıtkı Bircan; 9-Tahsin Nahit; 10-Reşat Şirvanizade; 11-Hüseyin Hüsnü; 12-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu; 13-Abidin Daver.
1905'te Osmanlı İmparatorluğu'nda bir dernekler yasası bulunmadığından, Galatasaray Spor Kulübü yasal olarak tescil edilme olanağını bulamamıştır. 1912 yılında Cemiyetler Kanunu çıkarıldıktan sonra, kulüp yasal bir kimlik kazandı. Yetkili makamlara kulüplerin tüzükleriyle birlikte, kurucu üyelerin ad ve adreslerinin de bildirilmesi zorunlu tutulduğundan, istifa eden ya da eğitimlerini tamamlayarak ülkelerine dönen üyeler ilk listeden çıkarılmış ve 1 Eylül 1913'te kurucu liste yeniden düzenlenmiştir. Kurucu üyelerin yeni sıralaması şöyle gerçekleşmiştir: 1-Ali Sami Yen; 2-Asım Sonumut; 3-Emin Bülent Serdaroğlu; 4-Celal İbrahim; 5-Bekir Sıtkı Bircan; 6-Reşat Şirvanizade; 7-Refik Cevdet Kalpakçıoğlu; 8-Abidin Daver.
Renklerin öyküsü
Galatasaray Spor Kulübü'nün ilk renkleri kırmızı-beyaz'dır. Bayrağımızın renklerinden esinlenerek seçilen bu renkler, dönemin baskıcı ve paranoyak yönetimi tarafından kuşkuyla karşılanmış ve futbolcular sıkı bir takibe alınmışlardır. Bu nedenle, sarı-siyah renkler gündeme gelmiş ama bunlar da kalıcı olmamış ve Galatasaray bugünkü renklerine kavuşmuştur. Bu renklerin öyküsünü Ali Sami Yen'den dinleyelim: "Birçok yerleri dolaştıktan sonra, nihayet Bahçekapı'daki Şişman Yanko'nun dükkanına gidilerek orada zarif iki yünlü kumaşa tesadüf ettik. Biri, vişneye çalan koyuca tatlı bir kırmızı, öteki de, içinde turuncudan iz taşıyan tok bir sarı. Tezgahtar, mahirane bir el hareketi ile kumaşların dalgalarını birleştirdi. Bir saka kuşunun başı ile kanadının yarattığı renk güzelliğine benzer bir parlaklık hasıl oldu. Ateşin içindeki renk oyunlarını görür gibi olmuştuk. Sarı-Kırmızı alevinin takımımız üstünde parıldamasını tasavvur ediyor ve bizi derhal galibiyetten galibiyete götüreceğini tahayyül ediyorduk. Nitekim de öyle oldu." Buna karşılık kuruculardan Bekir Sıtkı, söz konusu renklerin Gül Baba'nın II.Beyazıt'a verdiği sarı ve kırmızı güllerden esinlendiğini ileri sürer
ve de GALATASARAYımızın FENERBAHÇEyle yaptıgı bazı maçların farklı skorları İşte tarihi skorlar!
Türkiye Kupası finalinde Fenerbahçe'yi 5-1 yenerek, kupayı 14. kez müzesine götüren Galatasaray, ezeli rakibi karşısında tarihi skorlarından birisine imza attı.
İki takım arasındaki 96 yıllık ezeli rekabette geride kalan 349 maçta en farklı skorlu galibiyeti, 12 Şubat 1911'de İstanbul Ligi'nde 7-0'lık sonuçla Galatasaray aldı.
Galatasaray'ın, Fenerbahçe karşısında 96 yıllık rekabette aldığı en farklı skorlu galibiyetlerin tablosu şöyle:
Tarih Stat Organizasyon Sonuç (GS-FB) --------- ---------- ------------- ------------ 12.02.1911 Union Club İstanbul Ligi 7 - 0 04.05.1913 Union Club Özel 6 - 0 01.10.1914 İttihat Spor Özel 6 - 1 15.03.1942 Şeref İstanbul Kupası 5 - 0 18.12.1960 İnönü Birinci Lig 5 - 0 04.11.1921 İttihatspor İstanbul Ligi 5 - 1 01.04.1927 Taksim İstanbul Ligi 5 - 1 11.05.2005 A. Olimpiyat Türkiye Kupası 5 - 1
LAKAP FIRTINASI
Kadıköylü Aslanlar'ın dedesi...
Ali(Oraloğlu) amca ile röportaja gittiğim gün hava çok soğuktu ama Ali amca öyle sıcak ve espritüel bir insandı ki... Onun anlattıklarıyla coşmuştum...
Daha "Selam" der demez, Ali amca lafa şöyle giriş yaptı:"Alpaslan , biliyor musun ben Kadıköylü Aslanlar'ın dedesi sayılırım..." Ali Oraloğlunu, her maç günü basın tribünündeki grubunun içinde görmek olağandır.... Selmi Andak ve Özdemir Kalpakçıoğlu beyler başta olmak üzere, grubun diğer üyeleriyle orada sıkı tartışmalara girerler. İşte Ali amca, buradan ,kapalı tribünde devamlı surette asılı duran "Kadıköylü Aslanlar" pankartını gördükçe içini bir coşku kaplarmış... "Ben" diyor, "Kadıköyün en eski ailelerinden birine mensubum. Kızıltoprak'ta otururduk. Doğduğum günden beri Galatasaraylı bir ortamda yetiştim. Galatasaraylılık ailemizin ayrılmaz bir parçasıydı.Zaten 7 yaşımda Galatasaray'ın ilkokul bölümüne girdim.Daha sonra ortaokul ve lise yılları...
Lise yılları?
Ali amca lisede lakap vurgunu yiyenlerden... Haklı olarak "bu da neymiş yahu!" diyorsunuz. Eh, Ali amca gibi saygın bir insanın lakabı "Hıyar Ali" olursa, ben de bunu söyleyebilmek için lafı epeyce dolaştırmak zorunda kalırım tabii...
Bu ünvanın nasıl verildiğini Galatasaray tarihçisi Süleyman Tekil şöle anlatır:
"Mektepte bir Arslan Ali vardı. Uzun boylu, yağız bir delikanlıydı. Yakışıklı, güçlü, mert, cesur... Kısacası bir erkekte hangi vasıflar varsa onda mevcuttu...Gün geldi Arslan Ali mektepten mezun oldu. Burhanettin Çelikbaş adlı bir arkadaşımız ortaya çıktı ve "Bundan sonra Arslan Ali " benim dedi. Kendisine "Hadi ordan Hıyar Ali!" dediler. Adı Hıyar Ali kaldı. O da mezun olunca 3.varis olarak Oraloğlu ortaya çıktı. Ve Hıyar lakabı ona yadigar kaldı..."
Lakaplarıyla yaşayan ender Galatasaraylılardan birisi Ali Oraloğlu. Ama diğerlerini unutmak vefasızlık olmaz mı?
İşte diğerleri: Papaz (Kemal Kalpakçıoğlu), Şiş yanak(Necip Şahin), İmparator (Yusuf Ziya), Domates (Osman M.Binzet), Kasap (Faik Soydaner), Kedi (Raif Minkari), Kasap (Arif Soydan), Fantoma (Kemal Sürek), Barba (Nüzhet Öniş), Bahriyeli (Edip Ossa), Prens (Mücteba), Kaleci (Ulvi Yenal), Tatar (Latif Yalımlı), Arap (Şadlı Alioğlu), Ayı (Burhan Atak), Zıt (Kemal Faruki), Kuş (Suphi Batur), Anka (Fazıl Özkaptan), Efe (Nuri Efe), Yonga (Bekir Artun), Cici (Necdet Cici), Leblebi (Mehmet Leblebi), Külbastı (Raif Külbastı), Aslan (Nihat Bekdik), Domuz (Ali Gencay), Kör (Danyal Vuran), Bombacı (Münevver Epirden), Tayyare (Osman Alyanak), Zom (Mithat Ertuğ), Kocakafa (Avni Kurgan), Küçük (Kemal Şefik), Pepe Salah (Selahattin Buda), Spor (Ali Tanrıyar), Taylor (Bülent Ediz), Baba (Gündüz Kılİç), Laplap (Lütfü Aksoy), Şebek (Halil Burnaz), Kedi (Mustafa Pekin), Kova (Osman İncili), Katır (Cemil Gürgen), Doktor (Musa Sezer), Torik (Necmi Erdoğan), Serçe (İsfendiyar Açıksöz)...
Yukarda lakapları ve isimleri birlikte yazılmış olan değerli Galatasaraylılar'dan bir çoğunun lakaplarını soyismi olarak aldıklarına dikkat ettiniz mi?
İşte böyle... Bunlar Liseliler ve eskilerdi. Ya yeniler? Elbette ki onların içinde de hoş lakaplara sahip olanlar var. Örneğin; Golcü (Hakan Şükür),Rambo(Yusuf Altıntaş), Arap (Öner Kılıç), Küçük dev adam (İlyas Tüfekçi) İmparator (Fatih Terim) Kemik (Ergün Pembe)vs. gibi...