Şimdi Ara

Gözleri dört defa lacivert aşk

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
3
Cevap
0
Favori
638
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • bir dostum zamanında ''biz ateistler tanrı'ya inanmayız, bu yüzden aşık olduğumuz kişiyi hep ölümüne severiz ve sevdiğimiz kişi bizim tanrımız olur'' demişti ve eklemişti; ''sakın aşık olma...''

    dinlemedim dostumu, gittim aşık oldum. aşık olunca saçmalarım ben, kırlardan çiçekler toplar, şiirler yazar, güzel sözler not ederim, yazdıklarımı sesli sesli okurum. yalnızım zaten ne yadırgayacak var ne de rahatsız olacak birileri yok evimde. geceleri yalnızlıkla uyur sabaha yalnızlıkla uyanırım. bazen adım olur yalnızlık, bazen soyadım. neyse...

    ilk sesini duydum onun. masumdu, bir çocuk sesi gibi masumdu.

    saf adamım, biri bana masum geldi mi elimden geleni yaparım onun için. dilenci gelse mesela masumluğuna inandıysam cebimdeki tüm parayı çıkarır veririm sonra mal gibi saatlerce yürümen gerekir. onunda masumluğuna inandım. zaten öyle uçuk kaçık kızlarla işim olmaz hayatta. uçuk kaçık kızlarla ortam yaparsın, bara gidersin, sevişirsin, resim çekinir milleti kıskandırmalarını seyredersin. evlilik düşünmezsin ama çünkü evliliğin e'sini hak etmezler. bir hayat kurmak, bir çatı altında yaşamak, kendi kutsalını yaratmak o kadar basit değil hele bir yastığa başını koyduğunda yanındakinin sana huzur verebilmesi asla o kevaşelerde olmayan bir özellik.

    şiirler yazıp saksıdan çiçekler kopardım, kırlardaki çiçekler bitince. her yazdığım şiirin sayfasına bir çiçek koydum onun için, her gece uyumadan beynimi zorlayıp sesini dinlettim kendime. daha yüzünü bile görmediğim bir kıza aşık olmuştum, öylesine saf öylesine duruydu ki bu sevgi bazen kendimi bu sevginin yanında kirlenmiş hissediyordum.

    aylar geçti, telefon konuşmaları sıklaştı. telefon konuşmaları sıklaşınca artık buluşmalıyız dedim kendisine. kabul dedi ama sıradan bir buluşma olmamalıydı. o eminönü iskelesi'nden binecekti vapuruna, ben haydarpaşa'dan. sabah 5'te uyandım buluşmaya hazırlanmak için. onlarca gömlek, onlarca pantolon denedim, sırf onun için gittim yeni bir mont aldım kendime. bir baktım saatler geçmiş neredeyse ilk buluşmaya geç kalacağım. bi hızla çıktım evden soluğu haydarpaşa iskelesi'nde aldım. bir mesaj geldi; ''bindim''
    ulan kalbimde atom bombası patlatsalar o kadar büyük bir çarpıntı olmazdı yeminle.

    vapur geldi yanaştı ben de bindim. anlaşmıştık girişe göre sol yandaki koridorda bekleyecekti beni. bekledim, vapur hareket etti. tam o sıra neredesin diye bir mesaj daha geldi. cevap yazmadım, ağır adımlarla sol tarafa doğru geçtim.

    üşüyen elleriyle oradaydı. saçları altın gibi sarı, gözleri ''dört defa lacivertti''
    yanaştım, birini beklemek için pek uygun bir yer değil burası dedim. bunu dememle tokadı yemem bir oldu. hatam nerede dedim, sarılmalıydın eşşek deyip bir tokat daha patlattı. sarılacaktım dedim, elini havada yakalamam bir oldu. vurma canım acıyor dedim, sana vurunca benim de içim acıyor dedi. niye vuruyorsun dedim, koskocaman bir eşşeksin dedi, güldük. gülerken üşüyen ellerini usulca dudaklarıma götürdüm ve annemden sonra ilk defa bir kadının elini öpmüş oldum. belki eşşeksin ama bir kadının elleri nasıl ısıtılır iyi biliyorsun dedi, güldük.

    sesine aşık olduğum kadın benimleydi, benimdi. tıpkı sesi gibi öylesine masumdu ki dokunmaya bile kıyamıyordum. dolaştık, çok dolaştık hem de. kabataş'tan balmumcu'ya soğukta nasıl için sımsıcakken yürünür onunla öğrendim, sevdiğin yanındayken atletle olsan dahi üşümeyeceğini o öğretti bana. aslında soğuğun içinde sımsıcak olmayı öğretti bana desem daha doğru olur.

    zaman hızlı geçermiş sevdiğinin yanındayken, kalkmalıyım dedi. kalktık usulca minicik taburelerden. vapura kadar eşlik ettim ona. vapur kalktı ve bağırdım ''bir daha üşüyelim mi?''
    delisin diye bağırdı o'da. ben deliysem sen daha delisin dedim, uzaktan uzağa gülüştük.

    vapur uzaklaşınca telefona sarıldım hemen ve yazdım numarayı hızlı bir şekilde. deli ne oldu diye açtı telefonu. hala cevabımı alamadım dedim. hangi cevabı dedi. bir daha üşüyelim mi teklifimin cevabı dedim. içten bir kahkaha attı. 25.12.2011 bu tarihi unutma delim, aynı saatte aynı yerde bekliyor olacağım seni dedi. 1 hafta çok değil mi dedim. eğer seviyorsan 1 hafta değil 1000 hafta da beklersin dedi, sustum. lafı nasıl koydum dedi. yaa ama dedim. ya aması yok haftayı bekle dedi, tamam dedim. sana ölürüm delim dedi, bana ölme benim için yaşa sevdiğim dedim. söz dedi, söz senin için hep yaşayacağım....

    sevdiğinizi beklerken asla zaman geçmez. uyudum, uyandım tarihe baktım. 19.12.2011. lan dedim daha bir gün geçmiş... o an fark ettim ki o'nu bekleyeceğim her gün 1 ay gibi gelecek bana...

    bi hafta her saniye onu düşünerek bir şekil geçirdim. oldu yine günlerden buluşma günü. giyindim, süslendim indim iskeleye yine. vapur yanaştı, ağır adımlarla yine vapura bindim. sol tarafta yine bekliyordu beni. usulca yanaşıp ''birini beklemek için pek uygun bir yer değil burası'' dedim. bunu dememle tokat yemem bir oldu. sarıldım, vücutlarımız bir olurmuşcasına sarıldım. bir an yüzlerimiz değdi birbirine, sonra dudaklarımız buluştu sessizce. milyon tane dudak öpmüş ben, çoğu zaman iğrenerek dudak öpmüş ben ayrılamıyordum dudaklarından. öylesine tatlıydı ki dudakları, bir ömür öpebilirdim öyle. biraz abartmış olacağım ki gözlerim kapalıyken bir tokat daha geldi en şiddetlisinden. bu ne dedim, haddini bilmen için dedi. neyin haddi dedim, dudakların dedi ve sustu...

    o susunca kaldırdım ellerimi havaya. söz dedim, bir daha seni öylesine sarıp öpmeyeceğim. geldi bir tokat daha attı. delimm şimdi sarıl ve öp dedi. önce dört defa lacivert gözlerine baktım, sonra minicik bir öpücük kondurdum dudaklarına ve sonra dedim ''sen bana tanrı'nın ıspatısın.''

    güldü, biz tanrı'ya inanmayız dedi ve ekledi; ''eğer bir tanrı varsa benim için sen, senin için ben olmalıyım.''
    bir kez daha aşık oldum o'na, bir kez daha tutuldum, bir kez daha sevdalandım... yeniden doğmuş gibiydim o'nunla, yeniden gülüyor, yeniden nefes alıyordum.

    yine yürümeye başladık. bilmediğimiz sokaklardan yürüdük bu sefer. daha sıkı sarıldık birbirimize, sadece içimizden gelen kelimeleri söyledik masumca. esnaf lokantasında yemek yiyip, balıkçılarla beraber kadeh kaldırdık. buydu işte, olması gereken kadın buydu!

    yelkovan yine akrebi kovaladı ve yine ayrılık vakti geldi. götürdüm yine iskeleye. tam yanağımdan öpecekken kaldırdım ellerimi havaya. ellerimi kaldırmam ile tokadı yemem bir oldu. indirmedim ellerimi bir tokat daha attı, yine indirmedim en sertinden bir tokat daha attı. gözümden bir damla yaş geldi o acıyla. sildi tokat atmadığı eliyle, gözlerinden yaşlar süzüldü...

    binmedi vapura, iliştik bir köşeye sessizce ağladık ikimiz de. ben acıya dayanamayıp ağlamasına sebep olduğum için ağladım, o beni ağlattığı için. konuşmadık, ara ara göz yaşlarımızı sildik sadece. döndüm dört defa lacivet gözlüme ve dedim ''bir daha ağlamayalım olur mu?''

    iliştiğimiz köşeden kalktık, o'nu vapura bindirdim. yol boyunca o'nu düşündüm, eve vardım o'nu düşündüm, yatağa uzandım o'nu düşündüm. sabaha kadar öpmeyi, sarılmayı, beraber uyumayı, beraber uyanmayı, aynı gökyüzüne bakmayı düşündüm.

    zaman geçti ve zaman geçtikçe tüm düşündüklerim tüm hayallerim tek tek gerçekliğe bıraktı yerini. tüm bunlar olurken daha çok bağlandım o'na, öl dese ölürdüm, vur dese vururdum, kışın ortasında canı kiraz istese alıp gelirdim. anlamıştım şimdi o abimin söylediği sözlerin anlamını. bir tanrı varsa cidden de sevdiğimiz tanrımız oluyordu.

    zaman öğretti, o da benim gibi çok inatçıydı ve kavga etti mi ölümüne ederdi. baba-anne o çok küçükken boşanmıştı, yaşamın her zorluğunu kendi yenmeyi öğrenmişti. bazen aşırı sorumsuz olmasına rağmen benim dünyamdı o, vazgeçemiyordum. vazgeçemediğim için hep kaçtım kavgalardan çünkü biliyordum ki en ufak bir şeyden kavga etsek büyümemesi imkansız.

    uzun süre ilişki yaşayanlar bilir ne kadar kavga etmekten kaçarsanız kaçın edilmemiş kavgaları sadece ertelersiniz ve bu erteleme çok büyük bir kavganın habercisinden başka bir şey değildir.

    bir akşam aradı beni, canı sıkkınmış, neşesi yokmuş, dışarı çıkmalıymışız. annzem hasta gelemem dedim. sert bir ses tonuyla gel dedi, ben yine gelemem dedim ve ne kadar saklamadığımız, ne kadar ötelediğimiz kavga varsa bir bir patlamaya başladı. sorumsuz olmamdan girdik, o'nun isteklerinden çıktık ve yaklaşık 2 saat tartıştıktan sonra kapandı telefon.

    kim demiş aşkta gurur yoktur diye? ne 10 gün boyunca o beni aradı ne de ben onu. dedim ya ikimiz de çok inatçıyız. artık dayanamadım kokusunun yokluğuna, sikerim dedim gururu aradım. telefonda bana gelen ses ''aradığınız numara kullanılmamaktadır.''
    bin kere sövdüm, bin kere lanet ettim gururuma. bin kere kadehler doldurup, bin kere ''aradığınız numara kullanılmamaktadır.'' sesini dinledim.

    2 ay geçti...
    yazdığım şiirleri okudum tek tek, kavanoz dipli dünyanın dibini göremesem de şişelerin dibini gördüm bol bol. tekel bayi sahibi mehmet abi kankam oldu zaten, binlerce liralık hesaba bir gün bile ses etmedi.

    ayrılığı severek yaşayan herkes telefon çaldığında ki kalp atışını çok iyi bilir. her telefon çalışında kalbim öyle attı, her merdivende ayak sesi duyduğumda koşa koşa kapıya çıktım, her tekel bayiye gidişimde gözlerim yollarda o'nu aradı ama yok...
    ne bir gün aradı ne bir gün merdivenlerden çıktı ne de bir gün yolda bana denk geldi.

    artık kalbim telefon sesine şartlanmaktan vazgeçmişken aynalara tükürdüğüm bir gecenin sonunda bir numara aradı. öylesine fluydu ki her şey numarayı göremiyordum. açtım ve alo dedim. bir den o masum sesi duydu kulaklarım ve kelimeler bir bir dökülmeye başladı.

    git dedi, gözleri 4 defa lacivert kadın, ne olur git. ben sana uygun biri değilim, başkasını bul, onunla mutlu ol dedi. bağırdım, bırak ona ben karar vereyim dedim, hiç tanrı kulunu terk eder mi dedim, beni niye bıraktın dedim, daha bir sürü şey dedim. bir şey demedi, ağladı. o ağladıkça ben ağladım, o hıçkırdıkça ben hıçkırdım. müjgan dedim müjgan. ne olur dön dedim be müjgan, sensiz olmuyor dedim müjgan, kışın seninle üşümezken amına koduğum yazında sensiz donuyorum dedim müjgan...
    müjgan kim dedi bana, gözleri dört defa lacivert olan bi sadri abi'nin müjganı biliyorum bir seni dedim. ağladık, öylesine ağladık ki göz yaşları bitti..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi BlackBlock -- 11 Temmuz 2014; 15:55:56 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >







  • Okumayın
  • Atayizzlllerrrrrr


    O kadar deli aşk yaşa ondan sonra adam annem hasta gelemem diyince hemen kezban modunu aç .
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.