Şimdi Ara

Hz. İsa Roma'ya rakip çıkartılmak için mi tanrılaştırıldı?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
7
Cevap
1
Favori
332
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Hz. İsa acaba romanın gücünü dengelemek ve onlara rakip çıkarmak için mi tanrılaştırıldı?




  • Bilakis Yahudi mesihler dizisinde İsa Roma ile barıştırılmış ve Roma hegemonyasına prim verdirilmiş olanı. Yeni Ahit'te geçtiği gibi, Caesar'ın hakkı Caesar'a, Tanrı'nın hakkı Tanrı'ya... Roma Simon bar Kohba gibi egemenliğine açıkça meydana okuyan diğer mesihleri yok ediyor. Gene de İsacılık klasik Roma değerlerine bir meydan okuma olarak gelişti ve İsacılar bu meydan okumanın bedelini asırlar boyunca zaman zaman ödediler. Bir mazlum ve şehitlik literatürü yarattılar. Ama sonunda Roma dünyasındaki en baskın dinsel topluluklar haline geldiler. Roma'ya hakim oldular. Daha doğrusu Roma ile İsacılık bir noktada anlaşma yaptı. Bundan mesela "Bizans" vuku buldu. İsa'nın tanrılaştırılması ve benzeri teolojik spekülasyonlar ise temelde hayal gücüyle, İsa'nın idealize edilmesiyle, Hıristiyan cemaatinin ürettiği yorumlama şekilleri ve bunun üzerinden bölünmeleri ilgili bir gelişim. Doğrudan Roma devleti ile ilgili değil. Lakin bu tanrılaştırma tartışması da Roma ile Hıristiyanlık arasında anlaşma içerisinde Roma'nın müdahale ettiği bir mesele haline geliyor. Başta Konstantin'in gözetiminde belirleyici I. İznik Konsili olmak üzere resmi hükümler bildirecek toplantılara konu oluyor. İznik Konsili İskenderiye Kilisesi'nin pozisyonunu benimseyip İsa ile Tanrı'yı aynı tözden (homoousios) addediyor. Aksini iddia eden ve İsa'ya insan diyen Ariusçular reddediliyor.


    Peki İznik Konsili'nde neden bu karar çıkıyor? İlki, konsile katılanların çoğununun Hint Avrupalı Hıristiyanlardan ziyade Doğulu Hıristiyanlar olması ve Hint Avrupalıların aksine Doğuluların kültüründe kişileri tanrılaştırma adeti daha yaygın olması. Hıristiyanlığın erken dönemlerinde görece daha yoksul Avrupa'da değil, Akdeniz'in daha zengin doğusunda ve Ortadoğu'da güçlü olduğunu, zaten oradan türediğini ve esas gelişmesini orada yaşadığını unutmayalım. İkincisi, zaten hakimiyetlerini pekiştirmek için kendilerinin doğuda tanrılaştırılmasına asırlar boyunca izin vermiş Roma imparatorlarının İsa kadar popüler bir figürün resmen bir tanrı olarak kabul edilişine sponsor olmak ve bir insan olarak tıpkı İsa gibi aynı tanrısal tözden kendilerinin de taşıyabileceği imasını vermek işlerine geliyordu. Sonuçta "oğul İsa" tanrısal töze sahip addedilse de "Allah babadan" farklı olarak insani bir tarafı bulunuyordu ama gene de Teslis çerçevesinde tanrının bir suretiydi. Konstantin gibi politeizm ile Hıristiyanlık geçiş çağında hüküm sürmüş Roma imparatorları da insan gibi görünseler de İsa gibi tanrısal bir güçle yetkilenmiş veya tanrısal bir suret olabileceklerinin imasını veren bu tek tözcü doktrini gayet seve seve tuttular. II.Constantius gibi içten içe Ariusçu yani anti tek tözcü olanları bile kendilerine - siyasi otoritelerini pekiştirecek - tanrısal bir imaj vermeye çalıştılar ve teolojik meselelerde açıkça kendi aleyhlerinde olabilecek pozisyonlar takınmaktan kaçınmak için çaba harcadılar (bknz: tarihçi Marcellinus'un Constantius'un Roma'daki geçit törenini tasvir edişi, burada Ariusçu Constantius her hareketiyle Roma halkına tıpkı gibi bir tanrı gibi poz kesmektedir).


    En basitinden ilk Roma imparatoru addedilen Octavianus (Augustus) ve bir takım başka imparatorların öncüllerinin tanrılaştırılması sonucunda kendilerine yapılan yakıştırmadan neden İsa'yı tanrı ilan tek tözcü doktrinin - siyaseten - daha çok tercih edildiğini anlayabilirsiniz. Bu gibi imparatorlara direkt tanrı(nın) oğlu (divi filius) namı yakıştırılıyor. Octavianus'u düşünün, tam adıyla "Tanrının Oğlu Kumandan Caesar Haşmetleri" (Latincesi, Imperator Caesar Divi Filius Augustus). Augustus sağlam örneği Ankara'daki tapınakta bulunan icraatlar (Res Gestae) yazıtında malum suikastten sonra tanrısallaştırılan yasal babası Julius Caesar'la olan ilişkisine atıfla "tanrısal Augustus'un icraatlerinin bir örneği" (Rerum gestarum divi Augusti exemplar subiectum) şeklinde söze başlıyor. Roma imparatorlarının o zamandan imparatorluğun 1453'teki çöküşüne deki kullandıkları "Augustus" sıfatı zaten dinsel bir anlam taşır, dinsel alamet gibi bir anlamı vardır, tarih içerisinde giderek "Majesteleri" tarzında bir anlama evrilmiştir. Konstantin zamanına geldiğimizde Roma imparatorlarının yatak odalarına dahi - çoktandır - kutsal denmeye başlanmıştı (sacrus cubiculus). İmparatorlara ilişkin her şey - sarayları, muhafız alayları, hazineleri vb -tanrısallaştırılmıştı.


    Bu koşullar altında Roma dünyasında giderek güçlenen İsacılar arasında vuku bulan teolojik kavgada İsa'yı tözsel anlamda tanrı addeden yorumların Roma dünyasında kutsallıktan nemalanarak iktidarını meşrulaştıran emperyal desteği elde edip kazanması çok daha olasıydı ve öyle de oldu. Bir yandan her yerde ilahi güçlerin veya işaretlerin kol gezdiği bir çağda fazla yüceltilen bir figürü tanrı ilan etmek esasında yücelticiler arasında cazip de bir fikir. Günümüzde bile sıra dışı insanlar için "tanrı" veya "tanrıça" yakıştırması sık sık yapılır. Hani İsa'nın bir insan olması gerçekten tanrının bir sureti olmasından çok daha sıradan bir fikir.


    En basitinden Roma / Bizans toprakları üzerinde kurulan ve Müslüman alemin geri kalanının "Rum" ya da "Rumi" diye bildiği Osmanlı'ya bakalım. Padişahlar Allah'ın Gölgesi (zillullah) değil de sıradan yöneticiler addedilselerdi şüphesiz inanılmaz sıradan olurlardı. Muhtemelen bu şekilde Müslüman bir toplumda mutlak bir hakimiyet kuramaz ve tüm mülke teoride el koyup tımarlar ihsan edemez, artık bir şekilde hakimiyet kursalar da egemenliklerini stabil kılmakta zorluk yaşarlardı. İsacılar açısından da - İsacı deyip duruyorum da aslında Hıristiyanlar demek istiyorum - İsa'nın tanrı olması çok cazipti. İsa'yı tartışmasız bir otorite figürü yapıp Hıristiyanlığın yayılımını kolaylaştırabilirdi vs. Cemaatin büyükleri olarak İsacı söyleme liderlik eden "kilise babalarını" - ki kilise Yunanca ecclesia kelimesinden türemekte olup zaten topluluk veya meclis demektir - doğrudan İsa'ya referans verme yoluyla "tanrının sözcüleri" haline getirebilirdi vs.


    Kısaca İsa'yı tanrı addeden görüşü öne çıkarmanın faydaları hem Hıristiyanlar hem de Roma açısından oldukça fazlaydı.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • İsa'yı gerçek kişi sayanlara hayal atfeden entelektüellik iddianızı ironik biçimde yıkacağım için özür dilerim ama İsa yaşamı efsanelerle örülü olmakla birlikte çok büyük ihtimalle tarihsel bir figür. İsacıların kendi İsa referansları ortada olmakla birlikte Hıristiyanlığın en erken denebilecek zamanlarında İsacı olmayanların da İsa'nın kendisi hakkında çok daha cılız da olsa referansları var. Bu cılızlık da İsacılar / Hıristiyanlar haricinde İsa'nın çoğunlukta olan non-Hıristiyan çağdaşları arasında fazla ciddiye alınmamasından, teknik olarak İsa'nın Roma dünyasında adi addedilen her suçlu veya asi gibi çarmıha gerilerek idam edilmiş, kendi ırkının diğer üyeleriyle teolojik ve normatif iddiaları nedeniyle papaz olup sonunda kendi sonuna yürüyen görece sıradan bir Yahudi tarikat lideri addedilmesinden kaynaklanıyor.


    İsa sözgelimi kendisinden bahseden Josephus için o kadar önemli değildi. Yahudi Josephus için esas önem arz eden olaylar ve kişiler Yahudiye'nin Kralı Büyük Hirodes ve Roma dünyasında iktidara tırmanan Flavianlardı, kendisinin de rol oynadığı Yahudi isyanıydı. İsa'dan bahseden Greko-Romen politeisti senatör Tacitus içinse önemli olan pekala Roma ve sınırsız iktidar erkiyle yozlaşmış imparatorlardı. Onun için Hıristiyanlığın yükselişi öncesi erken kaynaklarda İsa hakkında sayısız ve detaylı referans beklemeyin - sonuçta idam edilmiş asi bir Yahudi olarak İsa'yı fazla takmıyorlar, onların inançları ve meseleleri İsacılardan marjinal derecede farklı - ama profesyonel tarihçiler açısından İsa Josephus veya Tacitus'un kendisinden bahsettiği gibi oradadır. İsa diye bir şahıs gerçekten yaşamıştır ve esasında antik Roma'da oldukça klasik olan bir usulle - çarmıhla - idam edilmiştir. Örnek verirsek Spartaküs isyanında da asiler aynı şekilde idam edilmişlerdir. Plutarkhos'un yazdığı gibi Caesar'ı kaçıran korsanlar da aynı şekilde - yani çarmıha gerilerek - idam edilmişlerdir. Tarihsel verilerden yola çıkarsak şu iki bilgi veya varsayım kesin görünüyor: 1) İsa yaşadı 2) İsa - başta Ferisiler olmak üzere diğer Yahudilerle devamlı ihtilaf yaşaması ve bu karışıklık içerisinde Romalıların bir günah keçisi seçip onu harcayarak Yahudiye'deki düzeni tesis etme arzusuyla çarmıha gerildi. Ana kaynakları okumak yerine ikinci el bilgiyi tercih ettiğiniz özür dilerim mi demem gerekir bilmem. Esasında gerekmez. Herkes her şeyi bilecek, okuyacak diye bir durum yok. Ancak, şarlatanları okumamanızı veya izlememenizi, akademik çalışmaları ve iyi bir uzman editörlüğüne sahip ana kaynakları tercih etmenizi öneririm.

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • 1. Foundation Dizisi ve İmparatorluklar Arasındaki Benzerlikler: Isaac Asimov'un "Foundation" serisi, farklı bir gelecekte geçer ve galaktik bir imparatorluğun çöküşü ve sonrasındaki olayları konu alır. İmparatorlukların çöküşü sırasında benzer dinamikler görülebilir. İmparatorluğun gücünün zayıflaması, toplumun içinde bir boşluk yaratır ve yeni lider figürleri veya farklı güç odakları ortaya çıkabilir.


    2. Hükümdarın İtibarının Tehlikesi: Tarihte, lider figürlerin etrafında dini veya manevi değerler şekillendirilerek otorite sağlama çabası sıkça görülmüştür. Bir lider, kendini tanrısal veya kutsal bir figür olarak konumlandırmak suretiyle toplumda daha fazla itibar ve güç elde etmeye çalışabilir.


    3. Türk Geleneği ve Tanrısal Yetki: Osmanlı İmparatorluğu'nda padişahlar, hükümdarlık yetkilerini Allah'ın temsilcisi olarak gördükleri için kendilerini tanrısal bir konumda gösterebilirlerdi. Bu, toplumsal yapıda liderliğe olan inancı güçlendirebilirdi.


    4. Roma İmparatorluğu ve Din Toleransı: Roma İmparatorluğu'nun çöküş sürecinde, farklı dinlere ve kültürlere olan toleransın imparatorluk içindeki birliği zayıflattığına dair görüşler bulunmaktadır. Farklı dini inançlara sahip olan farklı bölgelerde yaşayan insanlar arasında ortak bir ulusal kimlik oluşturmak güçleşebilirdi.


    5. Ticaret, Bilim ve Özgür Düşünce: Tolerans ve çeşitlilik, bilim, ticaret ve özgür düşünce için gerekli koşullardır. Farklı kültürlerden ve inançlardan gelen insanlar arasındaki etkileşim, yeni fikirlerin doğmasına ve ilerlemenin sağlanmasına yardımcı olabilir.


    6. Toleransın Olmamasının Sonuçları: İmparatorlukların sadece kendi dinlerine ve kültürlerine tolerans göstermeleri, bilimsel ve kültürel gelişimi sınırlayabilir. Bu, toplumların kendi içlerine kapanmasına ve durağanlaşmasına yol açabilir.


    Genel olarak, lider figürlerin tanrısal yetki iddiaları, din toleransının ve çeşitliliğinin toplumun yapı ve istikrarını nasıl etkileyebileceği konuları tarih boyunca önemli rol oynamıştır.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Perceptron -- 9 Ağustos 2023; 1:13:15 >




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.