Servius Sulpicius ve Marcus Tullius Cicero,çok beğendiğim filozoflardandır,ikisinin arasında geçen mektubu ne zaman okusam derinlere götürür beni.Sizlerinde begenecegini düşünüyorum.
SERVİUS SULPİCİUS'TAN CİCERO'YA
(FAM.IV,5)
Kızın Tullia'nın ölümünü haber alınca bu habere tahmin edebileceğin kadar üzüldüm, kederlendim. Bu felâket yalnız senin başına gelmedi diye düşündüm, hepimizin başına geldi. Senden uzakta olmasaydım, seni hiç yalnız bırakmazdım, kederimi sana yakından gösterirdim. Gerçi böyle bir felâkete uğrıyan insanı teselli etmeğe kalkışmak hem zavallı, hem de acı bir teşebbüstür, çünkü seni teselli etmek istiyen akrabalar, yakın dostlar aynı acıyı duyarlar da, teselli etmeğe çalışırken, kendileri de göz yaşlarına boğulurlar, bir de bakarsın, başkalarına yardım edebilmek şöyle dursun, başkalarının yardımına muhtaç oluverirler. Bununla beraber şu dakikada aklıma gelen sözleri sana kısaca yazmağa karar verdim. Bunları sen kendin bulamazsın diye değil, ama belki de kederin mâni olur da vaziyeti pek açık göremezsin diye yazıyorum. İçini kemiren bu şahsî acı ile ne için kendini bu kadar harabediyorsun? Vatanımız, şerefimiz, itibarımız, bütün mevkilerimiz nerede? Bir felâket daha eklenince, kederin artabilir miydi sanki? Felâketten felâkete uğraya uğraya, ruhun nasırlaşıp hiçbir şeye kıymet vermemeğe alışmadı mı? Yoksa felâketler arka arkaya geldi diye mi üzülüyorsun? Söyle. Kim bilir kaç defa benim vardığım şu sonuca varmış olmalısın: Yaşadığımız devirde acı çekmeden, hayattan ölüme geçme bahtiyarlığına erişenler mutlu kimselerdir. Kızını böyle bir zamanda hayata bağlıyabilecek ne vardı? Hangi olay? Hangi ümit? Hangi gönül tesellisi? İleri gelen bir gençle evlenip ömür sürmek için mi yaşıyacaktır? İtibarlı bir kimse olduğun için, gençler arasından kızını, için rahat olarak emanet edebileceğin bir damat seçebilirdin. Yoksa kızın, büyüyüp geliştiğini sevinçle gördüğü çocuklar yetiştirmek için mi yaşıyacaktı? Bu çocuklar babalarından aldıkları görevleri üzerlerine alabilecekler miydi? Mevkileri zamanında elde etmeğe aday olabilecekler miydi? Devlet işlerinde, dostları uğrunda giriştikleri işlerde hürriyetlerini kullanabilecekler miydi? Yukarda saydıklarımın hangisinin verilmesi ile alınması bir olmadı? "Ama evlâdını kaybetmek felâkettir" diyeceksin, doğru, felâkettir; ama bütün bunlara katlanmak, boyun eğmek daha büyük bir felâkettir. Bana büyük bir teselli veren bir hâtıramı sana anlatmak istiyorum, belki acını hafifletebilir. Anadolu'dan dönerken gemimiz Aigina'dan Megara'ya doğru yol alıyordu, etrafımızı çeviren bölgelere bakmağa başladım: Arkamda Aigina vardı, önümde Megara, sağımda Pire, solumda Korint . Bütün bu şehirler bir zamanlar, gelişmiş, parlak şehirlerdi, şimdi ise yıkılmış, yerle bir olmuş, gözlerimin önünde uzanıyordu. O zaman kendi kendime şöyle düşünmeğe başladım: "Ah, biz zavallı insanlar! İçimizden biri ölür ya da öldürülürse üzülür, kederleniriz. Ama bir tek yerde bu kadar şehir cesedi yatıp dururken, biz insanların hayatı daha kısa olmamalı mı? İnsan olmaktan çıkabilir misin Servius? Sonunda bir insan olarak doğmuş olduğunu unutmak mı istiyorsun?" dedim. İnan bana, böyle düşünmekle büyük bir kuvvet buldum. İstersen sen de şunu gözünün önüne getir: Daha, çok olmadı, bir çırpıda bu kadar ünlü kimse öldü; Roma devletinden bu kadar insan eksildi; bütün eyaletler altüst oldu; küçük bir kızın ölümlü ruhu yok olursa, bu kadar kederlenilir mi? Bir ölümlü olarak doğduğuna göre, şimdi ölmeseydi, birkaç yıl sonra ölmiyecek miydi? O halde, aklını, fikrini bu düşüncelerden kurtar, sana daha çok yaraşan düşünceleri aklına getirmeğe çalış: De ki, gerektiği kadar yaşadı, devlet var olduğu müddetce o da vardı; babasını pretor, konsul, augur olarak gördü; ileri gelen gençlerle evlendi; hemen hemen her türlü nimetten pay aldı. Bu yüzden ne sen, ne kızın kaderden şikayet edebilir miyiz? Sonuçta, senin de,bir Cicero, başkalarına öğütler, fikirler veren bir Cicero olduğunu da unutma! Başkalarının hastalıklarına bakarken,tıp ilmini bildiğini söyleyip, kendilerine bakamıyan kötü hekimler gibi hareket etme. Başkalarına verdiğin öğütleri sen kendi kendine de ver, gözünün önünde tut. Uzun bir zamanla hafiflemiyecek, azalmıyacak hiçbir acı yoktur. Senin bu zamanı beklememen , bu hale bilgeliğin ile karşı koyamaman sana yaraşmaz. Yer altında yaşıyanlarda his varsa, kızın seni seviyordu, bütün yakınlarına saygı ile bağlı idiyse, şimdi senin böyle hareket etmeni istemez. Bunu ölmüş kızından esirgeme; senin acın ile acılanan dostlarından esirgeme; sana herhangi bir hususta muhtaç olabilecek vatanına, senin yardımlarından, fikirlerinden faydalanmak imkânını bağışla. Sonunda, mademki bir defa bu vaziyete boyun eğmek zorunda kaldık, dikkat et, sakın biri çıkıp da senin , kızının acısı için değil, devletin içinde bulunduğumuz dönemi için, başkalarının zaferleri için yas tuttuğunu sanmasın. Bu konuda daha fazla yazmaktan çekiniyorum, senin bilgeliğine, aklına güvenmediğimi sanırlar. Bunun için, yalnız şu noktayı belirttikten sonra, yazıma son vereceğim: Senin mesut günleri asaletle karşıladığını, bu yüzden büyük övgülere hak kazandığını kaç defa gördük, felâketleri de aynı şekilde karşılayabileceğini bize göster, felâketlerin senin için, lüzumundan fazla bir yük olmadığını bize anlat. Bütün faziletlerden yalnız bu faziletin sende olmadığını söyliyemesinler. Bana gelince, daha sakin bir ruh haletinde olduğunu öğrendiğim zaman, sana burada olup bitenleri, eyaletin ne halde olduğunu bildireceğim. Sağ ol. ( Atina,İ.Ö.Mart 45)
CICERO'NUN SERVIUS SULPICIUS'A CEVABI
(FAM.IV,6)
Evet Servius, mektubunda yazdığın gibi, bu en büyük felâketimde yanımda bulunmanı isterdim: yanımda bulunup beni teselli etmekle, hemen hemen benim kadar acı duymakla bana ne kadar yardım edebileceğini, mektubunu okuduğum zaman hissettiğim sükûnetten kolayca anladım. Çünkü hem yasımı dindirecek sözler yazmışsın, hem de beni teselli ederken kendin de aynı acıyı duymuşsun. Senin Servius'un o anlarda yapılabilecek her türlü yardımlarıyla, bana ne derece değer verdiğini, bana karşı duyduğu hislerin senin ne kadar hoşuna gideceğini gösterdi. Muhakkak ki onun tesellileri benim için her zaman hoştu, ama hiçbir zaman bu seferki kadar hora geçmedi. Sen ise beni yalnız yazılarınla, âdeta bir hastalık haline gelen derdime iştirakinle değil, şahsiyetin, büyük nüfuzunla teselli ettin. Çünkü felâketime, senin gibi bu kadar bilgelikle donanmış bir kimsenin söylediği şekilde katlanmamayı kendim için bir ayıp sayıyorum. Ama ara sıra acının altında eziliyorum, acıma güç dayanabiliyorum, çünkü aynı felâkete uğrıyan insanları gözümün önüne getiriyorum da, onların tesellilerinden mahrum olduğumu görüyorum: Q.Maximus, konsüllüğe erişen büyük işler başarıp ünlü bir adam olan oğlunu kaybetti. L.Paulus ise yedi gün içinde iki oğlunu birden toprağa verdi. Senin Gallus'un da, Cato da çok zeki, çok erdemli çocuklarını kaybettiler. Ama felâketleri, devlet işlerinde kazandıkları itibarın, yaslarına bir merhem olabileceği zamanda başlarına geldi. Ben ise mektubunda hatırlattığın, çalışa cabalıya elde ettiğim o şereflerden mahrumum.Bir tesellim vardı, o da elimden alındı. Beni düşüncelerimden kurtaracak ne bir dost kaygısı, ne bir devlet görevi vardı; forum'da hiçbir dâvaya bakmayı canım istemiyordu, Curia'ya gözlerimi ceviremiyordum. Olanca maharetimi, kaderin bana bağışladığı her türlü nimeti kaybettim gibi geliyordu, gerçekten de öyleydi. Ama başıma gelenlerin, senin, daha birkaç kişinin de başına geldiğini düşününce, kendi kendime hâkim olarak, bu felâketleri hoşgörüyle karşılamaya kendimi zorladığım zaman, yanına sığınıp huzur bulacağım, tatlı yaradılışında her türlü kederimi, endişemi unutacağım bir kimse vardı; ama şimdi, bu derin yara ile beraber, iyileştiğini sandığım bütün yaralarım tekrar kanadı; devlet işlerinde kedere uğrayıp eve kaçtığım zaman bana kollarını açıp kederimi dindirecek bir evim vardı, ama şimdi kederimden evde oturamaz hale gelince, beni lûtuflariyle avutacak bir devlete sığınamıyorum. Bu yüzden, hem evimden hem forumdan uzağım, çünkü artık, ne evim devlet yüzünden uğradığım acıyı dindirebilir, ne de beni evden uzaklaştıran kederi devlet işlerinde avutabilirim. Bu yüzden seni dört gözle bekliyorum, seni bir an önce görmek istiyorum. Hiçbir felsefi doktrin bana senin samimiyetin, sözlerin kadar teselli veremez. Zaten gelişinin yakın olacağını da umuyorum, bana öyle dediler. Bir çok sebeplerden seni bir an önce görmeği diliyorum. O zaman, eskiden yaptığımız gibi, vaktimizi ne şekilde geçireceğimizi tasarlarız. Çünkü her şeyi, bilge, asil ve anladığım kadar da, bana düşman olmıyan, seni de çok seven bir tek kimsenin (Cæsar'ın) arzusuna uydurmak lâzım. Bu böyle olunca, ne yapacağımızı değil, onun nazik müsadesiyle, dinlenmek için nasıl bir plan kurmamız gerektiğini düşüneceğiz. Sağ ol.
yeni mesaja git
Yeni mesajları sizin için sürekli kontrol ediyoruz, bir mesaj yazılırsa otomatik yükleyeceğiz.Bir Daha Gösterme