Şimdi Ara

İlginç ve Gizemli Fotoğraflar

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
4 Misafir (1 Mobil) - 3 Masaüstü1 Mobil
5 sn
5
Cevap
2
Favori
952
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
3 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • 1-) Black Knight Uydusu

     İlginç ve Gizemli Fotoğraflar



    Şu anda yukarıda karanlığın içinde olduğu söyleniyor, Dünya’nın parlaklığının hemen dışında. Karanlığın içinde yavaş yavaş ve bir yol izleyerek dönüyor, yörüngesinden şaşmadan güzelce salınarak. Dünya dönüyor aşağısında, izinsiz asalak ziyaretçisinin çoğunlukla farkında olmadan. Onun adı Black Knight (Kara Şövalye) Uydusu, Dünya’nın etrafında dönen ve nereden geldiği bilinmeyen (uzaydan geldiği düşünülen) gizemli bir cisim – şu anda yukarıda ve 13.000 yıldır da orada olduğu söyleniyor.

    Tuhaf olayların yer aldığı çoğu hikaye gibi, Black Knight Uydusu efsanesi de Nikola Tesla ile başlar. 1899’da Tesla’nın tekrarlayan bir radyo sinyali aldığı, bu sinyalin uzaydan geldiğine inandığı ve bulgularını bir konferansta açıkladığı bilinmektedir. 1920’lerde amatör telsizciler de aynı sinyali duyabilmişlerdir. Daha sonra 1928’de Norveç-Oslo’dan uzaya kısa dalga radyo yayını denemeleri yapan bilim adamları da uzun zaman gecikmeli yankı sinyalleri (UZGYS) almaya başladılar. Bu durum iletimden birkaç saniye sonra yankısını aldıkları çok da anlaşılamayan bir olaydı. Sonunda 1954’te gazeteler (the St. Louis Post Dispatch ve the San Fransisco Examiner gibi) ABD Hava Kuvvetlerinin bir haberini yayınlayınca durum anlaşıldı; haber Dünya’nın yörüngesinde dönen iki uydunun tespit edildiğini bildiriyordu, henüz hiçbir ülkenin onları fırlatma kabiliyetinin olmamasına rağmen. Öyle görünüyor ki Black Knight birçok kanıtla tespit edilmiş ve ABD Hava Kuvvetlerince de doğrulanmıştı. 1960’a gelindiğinde, hem Birleşik Devletler’in hem de Sovyetler Birliği’nin yörüngede araçları vardı. Fakat 11 Şubat 1960’ta bütün gazeteler endişe verici bir haber yayınladı: Yörüngede başka birilerin daha bir şeyi vardı. ABD Donanması’nın düşman casus uydularını tespit etmek için tasarladığı bir radar ekranı bir şey yakaladı. Bu, dönen koyu bir cisim olarak tarif edildi. Bu cisim ABD’nin değildi, Sovyetlerin de değildi. Ertesi gün gazeteler biraz daha bilgi yayınladı. Gizemli cisim uygun bir kutupsal yörüngenin 90 derecelik açısıyla değil, ekvatora yaklaşık 79 derece açılı bir yörüngede dönüyordu. Ayrıca 1728 km’lik yerötesine (uydu yörüngesinin Dünya’ya olan en uzak mesafesi) karşılık sadece 216 km’lik yerberisiyle (uydu yörüngesinin Dünya’ya olan en yakın mesafesi) basıklığı (eccentricity) da oldukça fazlaydı. Cisim bir tam turunu 104,5 dakikada tamamlıyordu.

    O zamanlar ABD Donanması daha önceki bir Discoverer’ın fırlatılmasına ait olduğu belirlenen bir karkas parçasını takip ediyordu, 6 metreden biraz kısa yarım bir kabuk parçasıydı bu. 20 Kasım 1959’da fırlatılan Discoverer VIII, uzaya insan gönderip sonra onu paraşütlü kapsülle yeryüzüne indirme çalışmaları için önemli bir adımdı. Fırlatma planlandığı gibi gerçekleşti fakat kapsülün kendisi gizemli cisminkine benzer bir yörüngeye sürüklendi, en sonunda da kayıp ilan edildi. Donanma o sırada 950 km’lik yeröte, 187 km’lik yerberi ve 80 derecelik açıyla tam turunu 103 dakikada tamamlayan bir karkas parçasını izliyordu. Black Knight cismine benzerdi fakat bire bir aynı değildi. Ve sonra 1963’te astronot Gordon Cooper Mercury 9’la 15. turundayken yeşilimsi bir UFO gördüğünü bildirdi. NASA’nın Avustralya-Perth yakınlarındaki Muchea İzleme İstasyonu’nda çalışan yaklaşık 100 kişi, radar ekranlarında bu olaya tanık oldular. Daha sonra yapılan resmi açıklama, Cooper’ın elektronik cihazlarının arıza yaptığı ve çok fazla CO2 soluduğu için halüsinasyonlar gördüğü şeklindeydi.

    1973’te İskoç araştırmacı Duncan Lunan işin aslını öğrenmek istedi. Norveçli bilim adamının verilerini edinerek inceledi. Lunan, bunun Boötes takımyıldızındaki çift yıldız Epsilon Boötis istikametini gösteren bir yıldız haritası olduğunu keşfetti. Black Knight’ın ne olduğu bilinmese de, Lunan’ın incelemelerine göre, Epsilon Boötis halkından bir çağrı yayınlıyor gibi görünüyordu. 12.600 yıllık bir çağrı.

    Kanıtın son parçası 1998’de uzay mekiği Endeavor STS-88 uçuşuyla Uluslararası Uzay İstasyonu’na ilk uçuşunu yaptığında geldi. Endeavor‘daki astronotlar tuhaf bir cismin fotoğraflarını çektiler, ve bu fotoğraflar NASA İnternet sitesinde, erişim kısıtlaması olmadan tüm halka açık olarak yayınlandı. Fakat kısa bir süre içinde bütün fotoğraflar yok oldu. Bir süre sonra yeni URL’lerle yeniden ortaya çıktılar ve bunun enkaz parçaları ya da uzay çöplüğü olduğu açıklamaları yapılarak geçiştirildi. Fotoğraflar yüksek kalitedeydi ve bir çeşit araca ait olduğu açıkça görünüyordu. O zamandan beri Black Knight hakkında bilinmesi gereken her şeyi biliyoruz. Neye benzediğini, nereden geldiğini, ne zaman geldiğini, elçi olarak amacını ve uzay programındaki birçok güvenilir tanık tarafından doğrulandığını biliyoruz.

    O zaman niçin ondan hiç kimsenin haberi yok ve NASA onun varlığını kabul edemiyor?

    Ne müthiş bir hikaye. 13.000 yıllık uzaylı bir uydunun Dünya’nın etrafında bir yörüngede döndüğü fikri, olabildiğince heyecan verici. Sık sık bu tür hikayeleri madara ettiğimi söylerler fakat ben hiç de öyle düşünmüyorum. Sadece daha çok bilgi edinmek istiyorum. Kutunun ağzını daha çok açıp gerçekte neler olduğunu öğrenmek istiyorum. Bu noktada durup “Çok tuhaf.” demek istemiyorum; gizemin çözümünü öğrenmek istiyorum. Bunu “madara etme” olarak geçiştirenlere, tüm hikayeyi öğrenmenin neden olumsuz bir süreç olarak görüldüğünü gerçekten anlamadığımı söylemeliyim. Hikayenin bütününü öğrenmek bana heyecan veriyor, Black Knight Uydusu gizeminin arkasında neler olduğunu öğrenmek de heyecanlıydı. İşte bunlar benim bulduklarım.

    Black Knight hikayesini oluşturan geçmişteki tüm parçaların birbiriyle ilgisiz olduğu anlaşılıyor. “Black Knight” ifadesi öyle yaygın ki bu ismin ilk kez ne zaman hikayenin bir parçası olduğunu belirleyemedim. İfadenin çok yaygın bir isim olması ve muhtemelen birçok gerçek projeye verilmesi nedeniyle, o zamanlar uzay yolculuğu yapan ülkelerin birinden de çıkması ihtimali yok gibi görünüyor. 1958’den 1965’e kadar Birleşik Krallık, Black Knight ismindeki bir programda, çeşitli atmosfere dönüş aracını test etme amacıyla 22 roket fırlattı. Fakat Black Knight hiçbir zaman yörüngeye herhangi bir şey yerleştirmedi, hatta ikinci kademesi, atmosfere dönüş aracını daha fazla strese sokmak için iniş yolunda ateşlendi, çıkışta değil. İsmi denklemden çıkarın, zincirin tüm halkaları dağılıyor. Black Knight Uydusu ile ilgili olduğu söylenen olayların hepsi kendi başlarına çok iyi belgelenmiştir ancak hiçbirisi böyle bir isimden (o zaman) bahsetmemiştir.

    Nikola Tesla gerçekten 1899’da ritmik radyo sinyalleri almıştı ve gerçekten bu sinyallerin uzaydan geldiğine inanıyordu. Bugün onun yanılmadığına ve aldığı sinyallerin, keşfedildiği 1968’de resmi olarak ilan edilen, radyo sinyalleri yayan derin dev uzay kaynakları olan pulsarlar (atarcalar) olduğuna inanıyoruz. Onun zamanında pulsarlar bilinmediğinden Tesla, elinden gelenin en iyisini yaparak aldığı sinyalleri “akıllı fakat kaynağı belirlenemeyen sinyaller” olarak niteledi.

    Norveçli bilim adamları gerçekten de uzun zaman gecikmeli radyo yankıları aldılar, bulmaya çalıştıkları şey bugün de o zamanki gizemini koruyor. Bugün beş olası açıklamamız var, bunlardan herhangi biri veya hepsi bir miktar uzun zaman gecikmeli yankı sinyali yayabilir ve Dünya iyonosferinde tuhaf etkilere neden olabilir. Bunlar makul 15 kadar açıklama arasında yer almaktadır. Her ne kadar uzaylı bir uydu yörüngemize girmeyi seçse ve yaydığımız sinyalleri kaydedip 8 saniye sonra bize geri gönderseydi, aynı sonucu elde edecektiysek de söz konusu açıklamaların hiçbiri yörüngedeki uzaylı uyduları içermez.

    Duncan Lunan 1973’te uzun zaman gecikmeli yankı sinyalleri verilerini koordinat sistemine aktarıp yıldız haritasını çıkardığında Black Knight ya da başka herhangi bir tuhaf kutupsal uydu ile ilgili bir fikri yoktu. Doğruyu söylemek gerekirse onun yorumu, uzun zaman gecikmeli yankı sinyallerinin Dünya’nın L5 Lagrangian (sallantı) noktasından geldiği şeklindeydi. L4 ve L5 Ay yörüngesindeki iki noktadır, biri Ay’ın 60 derece önünde diğeri 60 derece arkasındadır, her iki nokta da sabit olup Dünya ve Ay’ın çekim kuvveti etkilerinin, bir cismi sabit yörüngede tuttukları noktalardır. Buna ek olarak daha sonra Lunan hem yönteminin bilime aykırı olduğunu hem de bariz hatalar yaptığını kabullendi ve bulgularını geri çekti. Dolayısıyla günümüzün pop-kültür hikayesine rağmen Epsilon Boötis’i gizemli bir uyduyla veya 12.600 yıl öncesi bir tarihle ilişkilendiren akla yatkın bir yorumlama hiç olmamıştır.

    O, iki uyduya ait 1954 gazete haberleri mi? Onlar sadece bir kitabı satma çabasında olan UFO takıntılı birinin zıpır iddialarıyla dolu şaka yollu haberlerdir. Bahsedilen Hava Kuvvetleri subayı, belki sadece bir zamanlar bir UFO görmüş bir adamdı fakat Dünya’nın etrafında yörüngede dönen kimliği belirsiz uydu fikrini hiçbir şekilde doğrulamadı. Kısacası, iddia edildiği gibi Black Knight’la hiç ilgisi yoktur. Hikayenin en ilginç parçasını 1960’ta Discoverer uydularının fırlatılması oluşturuyordu. Hava Kuvvetleri Sekreteri Dudley Sharp, gazetelere bu yeni gizemli cismin muhtemelen Discoverer VIII’in ikinci karkas parçası olduğunu söyledi, halen izledikleri malum parçanın ikizi; çünkü doğru büyüklükte ve yaklaşık olarak doğru yerdeydi. Bilgi, kısa süre içinde doğrulandı. Hatta TIME dergisi teşhisi yayınladı fakat sıradan bir açıklama gizemli bir cisim kadar heyecan verici olmadığından arka sayfalarda yer aldı.

    Discoverer programı hakkında başka bir ilginç dipnot daha vardı. 1992’de, bir ABD Merkezi Haber Alma Teşkilatı programı olan Corona, gizliliği kaldırılarak, açıklandı ve Discoverer füzesinin uzaya insan göndermekle hiç de ilgisi olmadığı ve gerçekte Corona casus uydularını taşıdığı ortaya çıktı. Kutupsal bir yörünge kullanma nedeni, aracın eninde sonunda Dünya’nın her yerinin üzerinde uçmasıydı ve her şeyin fotoğrafının çekilmesi mümkündü; sadece belli enlemler aralığının üzerinden geçen geleneksel yarı ekvatoral yörüngelerin aksine.

    Geçmişteki o günlerde sayısal görüntüleri Dünya’ya geri iletme gibi bir şey yoktu, yani filmli kameralar kullanılmak zorundaydı, sonra film, tab edilmek ve incelenmek üzere Dünya’ya geri düşürülmeliydi. Corona KH-1 kamerası yörüngeden ayrılıp bir paraşüt açacak ve sonra da paraşüt JC-130 kurtarma uçağıyla havada yakalanacaktı.

    Sözün kısası tüm Discoverer programı bir paravan olmasına karşın o zamanlar gazetelerde yayınlanan fırlatmalar ve olaylar, daha sonra gizliliği kaldırılan bilgilere göre aslında doğruydu. Discoverer VIII’deki Corona kamerası, tam da 1960 gazetelerinde yayınlandığı gibi gerçekten kaybolmuştu, karkas parçaları ve basık yörüngeleri de doğru yayınlanmıştı.

    Pekiyi Gordon Cooper’ın Mercury 9’dan gördüğü ve bütün o radar operatörlerinin doğruladığı şey neydi? (2004’te ölen) Cooper’ın kendisine göre, gördüğü şey aslında hiçbir şeydi. Fakat şüphesiz ki Gordon Cooper uçuş kariyeri boyunca birçok kere UFO gördüğünü bildirmişti. Almanya’da görevliyken, oradaki başka hiçbir kişi konuyla ilgi bir şey bildiğini bildirmediği halde, başının üstünde uçtuğunu söylediği UFO filosu hakkında kararlılığını korumuştur. Fakat Cooper, Mercury 9 UFO’sunun -sözüm ona 1963’te yeşilimsi bir Black Knight görmesi- tamamen UFO yazarları tarafından uydurulduğu ve hiçbir zaman gerçekleşmediği konusunda da kararlıdır. Uçuşu sırasında böyle bir şey bildirilmediğine kanıt olarak kendi orijinalleri de dahil bütün konuşma kayıtlarını göstermiştir. Hikaye Black Knight olayı hakkındaki hemen hemen her UFO kitabında yer almaktadır, fakat ne NASA’da, ne radar istasyonu personelinde ne de o zaman ait herhangi bir kaynakta böyle bir kayıt vardır.

    Tamamen günümüz yazarlarının icadıdır. Böylece geriye Endeavor’ın STS-88 uçuşu ve bir uzay gemisine ait şaşırtıcı fotoğrafları kalıyor. Hikayenin bu kısmında birçok yanlış var. Her şeyden önce, Uluslararası Uzay İstasyonu gibi mekik de hep yarı ekvatoral yörüngede uçtu. Kutupsal yörüngede ilerleyen bir cisim saatte on binlerce kilometre hızla geçip gidecektir, gözle görülebilmesi için fazlasıyla hızlı ve kesinlikle bu kadar çok sayıda yüksek kaliteli fotoğrafının çekilebilmesi için fazlasıyla hızlı. Astronotların gemi dışı faaliyetlerinden biri sırasında, termal bir battaniye kaybedildi ve sürüklenip gitti –battaniyenin bir tarafı gümüşi, bir tarafı siyah renkliydi. Çekilen çok sayıdaki fotoğrafında büzüşmüş, garip bir şekil olarak görünüyordu. Ne göreceğini bilmeyen sıradan bir kişinin, gördüğünün ne olduğuna dair en ufak bir fikri olamazdı. Fakat efsane için ne yazık ki, astronotlar için ise iyi ki, fotoğraftakinin uzaylı bir uydu olmadığı açıkça belliydi.


    2-) Mars'ın Esrarengiz Küreleri

     İlginç ve Gizemli Fotoğraflar


    NASA'nın 2004'ten beri Mars'ta bulunan keşif aracı Opportunity (Fırsat), 3 milimetre çapında küçük küreler fotoğrafladı. Opportunity'nin Endeavour kraterinin batı kenarındaki Kirkwood adı verilen bir çıkıntıda 6 Eylül'de tespit ettiği gizemli kürelerin fotoğrafı bir mozaik tablosunu andırıyor.
    'Mars'ın yabanmersini' adı verilen kürelerin, demir içerdiği sanılıyor. ABD'deki Cornell Üniversitesi'nden Steve Squeyres, "Gördüğümüz, bütün Opportunity görevi boyunca elde edilen en olağanüstü fotoğraflardan biri. Kirkwood bölgesi, bu kürelerle dolu. Mars'ın kaya çıkıntılarında hiç bu kadar çok küreyi bir arada görmemiştik." dedi. NASA, kürelerin nasıl oluştuğunu ve hangi maddeleri içerdiğini araştırıyor. Bu kürelerin benzerleri, Opportunity kızıl gezegene ilk indiğinde de görülmüştü. Ancak bulunan yeni kürelerin daha az demir içerdiği ve farklı bir yapısının olduğu düşünülüyor.


    3-) Gordon Filosu

     İlginç ve Gizemli Fotoğraflar


    Bu fotoğrafta 1. Dünya Savaşı'nda görev yapan savaş pilotları HMS DEADULUS filosunu görüyorsunuz. En arkadaki savaş pilotunun ardında, bir kişi görünüyor. Bu kişi filoda bulunan makinist Freddy Jackson olarak belirtildi. İşin garip olan kısmı ise Freddy Jackson bu fotoğraf çekilmeden 2 gün önce feci bir kazada hayatını kaybetmişti.


    4-) Hessdalen Işıkları

     İlginç ve Gizemli Fotoğraflar


    2007 yılında bir takım bilim adamı ve öğrenciler bu ışığı incelemek için araştırmaya başladılar. Çok açık bir gecede Björn G. Hauge bu kareyi yakaladı. Yapılan analiz ve araştırmada bu cisim Silisyum, Titanyum, Demir ve Skandiyum'dan oluştuğu öğrenildi. Bilim adamları hala Hessdalan Vadisi'nde neler olduğunu öğrenemediler.



    5-) Geophon Dağı

     İlginç ve Gizemli Fotoğraflar


    Bu fotoğrafta esasında bir gariplik görünmüyor. NASA'da AS137-136 kayıt numarası altında bu fotoğraf vardır. En son Ay misyonunda Apollo 17 ekibi tarafından, Geophon Dağı yakınından çekilmiştir. Çevremini biraz daha güçlendirildiğinde bir Piramid görülüyor. Ancak bu Ay üzerinde, bir dağın eteğinde.



    Arkadaşlar çoğu kendi araştırmamdır. Bazılarını sizde biliyorsunuzdur zaten daha da eklemeye devam edeceğim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Crag Drag -- 20 Temmuz 2014; 16:37:35 >







  • Güzelmiş devamını bekliyorum
  • 2 gun once youtube de videosunu izledim valla .

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • .
     İlginç ve Gizemli Fotoğraflar
  • 2.fotoğraf su küreleri . Gizemli bir şey değil zaten . Mars'ta milyonlarca yıl önce olan deniz ve okyanusların mikro ölçekte kalıntıları .. Venüs bile böyleydi ..



    3.fotoğraf çift pozlama hatası . Hayalet denilen şey resimdeki adamın çift pozlama hatası sonucu oluşan silüeti zaten . Freedy Jackson ile ilgisiz .

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.