Pv4 toplamda 32 bit, yani yaklaşık 4 milyar farklı IP adresine izin veriyordu. Bu 1981 yılı perspektifinden bakıldığında ula- şılması güç bir rakam olarak değerlendirilmiş olsa gerek. Ancak internete bağlanan kişi sayısının artması, internet sitelerinin çeşitlenmesi, internete sürekli bağlı aygıt kavramının ortaya çıkması ve mobil internet erişiminin yaygınlaşması, bu miktarın öngörülenden çok daha hızlı tükenmesine neden oldu. Neticede IANA (Internet Assigned Numbers Authority - İnternet Atanmış Numaralar Otoritesi), Ocak 2011 itibariyle IPv4 adres bloğunun % 97’sinin tükendiğini ve elinde sadece 120 milyon civarında adres kaldığını açıkladı. Adres darlığı sorunu nasıl çözülecek?
Neyse ki mevcut IPv4 adreslerinin tü- kenmesi, internetin de tükendiği anlamı- na gelmiyor. 1990’ların başından itibaren IPv4’ün mevcut şekliyle ağ üzerindeki kullanılabilir adres sayısını genişletemeyece- ğini gören araştırmacılar, IPv6 adını verdikleri yeni bir standart geliştirmeye koyuldular. 2000’li yılların başından itibaren hazır hale gelen bu yeni standart zamanla işletim sistemleri, ağ altyapıları ve ağa bağlanan aygıtlar üzerinde yaygınlaş- maya başladı. IPv6 ile gelen büyük yeniliklerin başında genişletilmiş adres aralığı geliyor. IPv4 32 bit adres aralığına sahipken, IPv6 128 bit, yani 2 128 adet bağımsız adres atayabilme özelliğine sahip. Bu hayli büyük bir rakam (340.282.366.920.938.463.463.374.60 7.431.770.000.000 adet). Bunun yeterlili- ğiyle ilgili şöyle bir örnek veriliyor: Bu yeni adresleme sistemiyle dünyada yaşayan her bir kişiye yaklaşık 50 oktilyon (50.00 0.000.000.000.000.000.000.000.000 adet) farklı IP adresi atamak mümkün. Diğer bir deyişle yeni adresleme sisteminin, en azından kapasite olarak bakıldığında zamanın aşındırıcı etkisine karşı bir hayli dirençli olduğu görülüyor.