İşitme duyumuz nasıl çalışır ve neyi ispatlar?Tesadüfen mi oluşur?
İşitme duyumuzun temeli olan iç kulak ve beyindeki işitme merkezimiz bir santimetreküpten yani bir kesme şekerden bile daha az yer kaplar. Buna rağmen öylesine muhteşem mekanizmaları barındırmaktadır ki, bunların tesadüflerle, plansız ve amaçsız bir şekilde var olmasına olanak yoktur.
İşitme sistemimiz, bir orkestranın enstrümanlarından kapı ziline kadar yüzbinlerce farklı sesi algılamamızı sağlar. Ses dalgalarını en mükemmel şekilde beyne iletecek şekilde var edilmiş bu organımız ile ilgili bazı detayları şöyle sıralayabiliriz:
1) Günlük yaşamda algıladığımız ses sinyalleri çevremizdeki cisimlere çarparak yankılanırlar. Örneğin sizinle konuşan ve piyano çalan arkadaşınızdan gelen sesler duvarda ve tavanda yankılanır. Beyin sapı bu sinyaller üzerindeki yankı etkisini denetime alır. Bu sayede karmaşık bir ses yığını yerine bizim için anlam ifade edecek net sesler duyarız. Böyle bir denetimin varlığının hiçbir hayali evrimsel mekanizma ile açıklanabilmesi mümkün değildir.
2) Her iki kulağımız arasındaki mesafe yaklaşık 20 cm.'dir. Bu nedenle başımızın bir yanından gelen bir ses diğer yandaki kulağa saniyenin beş binde üçü kadar bir gecikme ile ulaşır. Beynimizdeki bazı hücreler bu çok küçük farkı hemen algılayarak sesin hangi yönden geldiğini tam olarak hesaplarlar. Böyle bir özelliğin rastgele oluşması imkansızdır.
3) Kulağımızda biriken kir ve tozlar zamanla işitme kaybına yol açabilir. Ancak dış kulak yolundaki deri, merkezden dışa doğru göç ederek kendini tamamen yeniler. Bu şekilde göç ederek temizlenme özelliği, vücudumuzu kaplayan derinin tamamı içinde sadece dış kulak yoluna özeldir. Bu, açıkça bir şuurun, bilinçli bir tasarımın ürünüdür.
Kulakta her biri özel olarak varedilmiş parçaların bir arada çalışması neticesinde duyma olayı gerçekleşmektedir. Bu parçalardan bir tekinin eksikliği, işitmeyi imkansız kılmaya yeterlidir. Kulak gibi bir organın tesadüflerle meydana gelmesi mümkün değildir.
4) Kulak zarı çok şiddetli seslerde çok hızlı titreşir. Böyle titreşimlerden sonra ses kesilir kesilmez titreşimlerini çok çabuk durdurabilir. Kulak zarı sesin kesilmesinden sonra saniyenin binde dördü kadar bir sürede titreşmeyi durdurmasaydı, biz sesin kesilmesinden sonra bile olmayan sesleri algılamaya devam ederdik. Bu özelliğin kontrolsüz ve şuursuz tesadüfi olaylarla açıklanması imkansızdır.
5) Yüksek frekanslı seslerde vücudun en küçük kasları, işitmemizi sağlayan kemikçikleri saniyenin beşte biri kadar bir zamanda birbirinden ayırarak, iç kulağa giden ses şiddetini ayırırlar. Bu minik kaslar, her ses şiddetinde kasılıyor olsalardı, dış dünyadan gelen normal seslerin de şiddetini azaltmış olurlardı. Bu olağanüstülüğün rastgele oluşması mümkün değildir.
6) Sağlıklı bir biçimde işitebilmemiz için, orta kulaktaki hava basıncı ile, kulak zarının diğer tarafındaki, yani atmosferdeki hava basıncının eşit olması zorunludur. Bunun için orta kulak ile dış dünya arasında hava alış verişini sağlayarak basıncı dengeleyen bir "havalandırma kanalı" var edilmiştir. Bu bir tasarım gerektirir ve kesinlikle tesadüfen meydana gelemeyecek bir mucizedir.
7) Kulağımızın içindeki salyangoz adlı organ harekete duyarlı tüycüklerle doludur. Bu tüycükler ses dalgalarının etkisiyle titreşerek duymamızı sağlarlar. Bir tüycüğün işitme sinyali vermesi için bir milimetrenin 400 milyarda biri kadar hareket etmesi yeterlidir. Bu mekanizma ancak bilinçli bir tasarımla oluşabilir.
8) İşitmemizi sağlayan salyangozda yer alan Korti organında, vücudumuzdaki tüm dokularda rastlanan kan damarlarına rastlanmaz. Eğer kan damarları olsaydı, buradaki kan akımını, 'arka zemin' gürültüsü şeklinde duyardık. Hiç şüphesiz böyle bir ses, bizim için hiç dinmeyen bir uğultu şeklinde bir işkenceye dönüşürdü.
yeni mesaja git
Yeni mesajları sizin için sürekli kontrol ediyoruz, bir mesaj yazılırsa otomatik yükleyeceğiz.Bir Daha Gösterme