Şimdi Ara

Kayıp kıta ' MU ' ,Maya Kehanetleri 2012, Dünyanın sonu , İlk İnsan vb. konular (8. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
229
Cevap
16
Favori
26.306
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Kozmik ışınlar Dünya üzerinde elde edilemeyecek kadar yüksek enerjili ve yüklü,helyum veya proton çekirdeğine benzeyen az miktarda foton ve elektron karışımından oluşan,ışık hızına yakın hareket eden atomaltı parçacıklardır.Uzayda nasıl oluştuğu ve kaynağının ne olduğu günümüzde hala anlaşılamamıştır. Uzayın her yönünden Dünyamıza yağabilen kozmik ışınlar çoğu zaman yeryüzüne kadar inebilmektedir.Ancak dünyamızın manyetik alanından dolayı enerjilerini yitirmekte ve insanlara hasar vermemektedirler.

    Son yıllarda ise Dünyamızın maruz kaldığı kozmik ışın yağmurları epeyce artmış,bu da bilim çevrelerini endişeye sevketmiştir.Durumu Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA da “Keşif” başlığıyla duyurduğu haberde,Dünyamızın güneş sistemi dışında kaynağı belirlenemeyen bir yerden gelen kozmik ışınların bombardımanı altında bulunduğunu ifade etmiştir.Nasa bilim adamlarında heyecan yaratan yüksek enerjili yoğun elektron bombardımanının daha öncekilerden farkı ise güneş sistemi dışında farklı bir kaynaktan geldiğinin gözlenmesi ve bu kaynağın ne olduğunun saptanamaması.Louisiana Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. John Wefel ise böyle birşeyin ilk kez görüldüğünü, ışınların kara delikten gelme ihtimali üzerinde durulduğunu ve bunun büyük bir keşif olduğunu vurguluyor.Güneşten gelen kozmik ışınlar genelde atmosferde sapmaya uğrarken,bu ışınların ise nasıl bir etki göstereceği henüz tam olarak bilinmiyor.




  • Acaba foton kuşağına bu mu sebeb olacak?
    Bilim dünyası evrendeki dev yıldız olarak nitelediği betelguese isimli yıldızın ani şekil değişikliklerini merakla izliyor. Dev Betelguese yıldızındaki çok hızlı şekil değişikliklerinin bir süpernova patlamasına işaret olabileceği fikrind ebirleşen bilim adamları, böyle bir patlama sonucunda evrende 2. bir güneş oluşacağını ve güneşin ışık enerjisine yakın bir enerjiyle aydınlanacağımız vurguluyorlar.

    Rus Uzay Ajansı Roskosmos bilim adamları internet sitesinde yer verdikleri değerlendirmede, Hawaii’deki Mauna Kea yanardağının zirvesinde bulunan Keck Teleskobu vasıtasıyla ulaşılan betelguese verilerini açıkladılar, Bilim adamlarına göre Betelgeuse’nin son 16 yılda kutuplarından basılarak daha önce sahip olduğu yuvarlak

    şeklini hızla kaybettiğinin gözlendiğini aktarıldı. Dev yıldızda meydana gelen bu değişikliklerin; aylar hatta haftalar içerisinde Betelgeuse’nin süpernova’ya dönüşeceğinin işareti olabileceğini öne sürüyorlar.

    Bazı bilimadamları, meydana gelecek supernova patlamalarında yayılacak ışığın şiddetinin Ay’ın yansıttığı ışığa eşdeğer olacağını söylerken; kimi bilimadamları ise patlamanın çok daha parlak olacağını iddia ederek, Dünya’nın kısa süreliğine de olsa adeta 2 güneşie sahip olacağını savunuyor. Patlamanın Dünya için tehlikeli olmadığını vurgulayan gök bilimciler patlama sonrasında oluşan zararlı parçacık dalgalarının yüzlerce yıl sonrasında yeryüzüne ulaşacağını belirtiyorlar.

    GECELER BEYAZA BÜRÜNECEK

    Süpernova patlamasının 5-6 hafta süreceğini belirten bilimadamları, patlama sırasında yayınlanacak yüksek ışık enerjisinden dolayı dünyamızın bazı bölgelerinde insanların bem beyaz gecelere tanıklık edeceğini, bazı bölgelerde ise gündüz aydınlık saat süresinin 2-3 saat uzayacağını vurguluyorlar.

    Patlamanın ardından ise dev Betelgeuse yıldızı tamamen sönecek ve insanlara bulutsu (Nebula) şeklinde dünyadan görünebilecek.

    YENGEÇ YILDIZI İKİ YIL PARLAMIŞTI

    Benzer bir olay 1054 yılındada Çin ve Arap astronomlar tarafından kayıtlara alınmıştır. Yine birir süpernova neticesinde oluşan Crab Nebula olarak adlandırılanYengeç Bulutsusu, uzaklığı 6000 ışık yılı olmasına rağmen haftalarca Venüs gezegeninden daha parlak olarak görünmüş ve yaklaşık iki yıl boyunca da çıplak gözle izlenecek parlaklıkta bulunmuştur.

    Rosmoskos bilim adamlarının betelguese hakkında yaptığı değerlendirmeler, foton kuşağı teorisindeki aydınlık gecelerle gösterdiği benzerlik ise bir tesadüf mü bilinmez…




  • Nasa’dan Şili Depremi Açıklaması
    Kategori (Bilimsel Bakışla "201
    2")

    27 şubat gecesi, pasifik saatiyle 03:30 sularında Şili’de 8.8 büyüklüğünde bir deprem Nasa sili depremi Nasadan Şili Depremi Açıklamasımeydana gelmişti. Geçmişte Maya uygarlığının beşiği ve yaygın olarak yaşadağı alanlardan olan Şili’de meydana gelen ve yaklaşık 95 saniye süren büyük şiddetteki bu deprem hakkında Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) uzmanlarından bir açıklama geldi. Açıklamaya Nasa resmi sitesi nasa.gov adresinde “Chilean Quake” araması yaparak ulaşabilirsiniz.

    Nasa JPL (uzay, yıldız, dünya, gezegen) uzmanı Richard Gross’un hesaplamalarına göre 8.8 lik Şili depremi Dünyanın dönüş yörüngesini 8 cm değiştirmiş ve bu değişim kendi çevresinde dönüşünü 24 saatte tamamlayan dünyamızın dönüş periyodunu yaklaşık 1.26 mikrosaniye azalmasına sebep olacaktır. Bu da demektirki 24 saatlik bir gün Şili depreminden sonra saniyenin milyonda 1.26’sı kadar kısalmıştır. Daha önceki yer sarsıntılarında bu denli hesaplamaların yapılmadığını belirten Gross, Aynı hesaplamayı 26 Aralık 2004 tarihinde meydana gelen güneydoğu Asyanın Sumatra Adası, Hint Okyanusu açıklarında ki 200 bin kişinin ölümüne yol açan 9.1 büyüklüğündeki deprem için yapıldığında, Sumatra depreminin de dünyanın yörüngesini 7 cm değiştirdiğini belirtiyor. O depremin günü kısaltma süresi ise Saniyenin milyonda 6.8′i. sili-depremiSumatra depreminin şiddetinin daha büyük olması ancak Dünya yörüngesini daha küçük değiştirmesi, ancak süreye daha fazla etki etmesi ise, ekvatora yakınlık ve depremin meydana geldiği fay hattının dünyanın merkezine olan açısına bağlı olduğu belirtiliyor.

    Bugüne kadar meydana gelmiş her depremin bu etkiyi yaptığı varsayılırsa yaşadığımız günün 24 saat olmadığını düşünmememiz için bir neden yok. Ancak NASA uzmanı Richard Gross’a göre her deprem büyük ölçüde bir değişiklik yaratmıyor. Dünyanın merkezi olarak kabul edilen Ekvatora yakın bölgelerde meydana gelen depremler yörüngeyi önemli ölçüde etkilemezken, kutuplara daha yakın ve ekvatora daha dik bir fay hattında oluşan depremlerin etkisi ise önemli derecede büyük.

    Peki bu zaman kısalması insanlık ve dünya için ne ifade ediyor? İnsan ömrü ortalama 60 yıl dersek, yaşanabilecek 1.26 mikrosaniyelik bir kayıp pek de olumsuz etkilemeyecek insanı. Ancak tüm dünya insanları göz önünde bulundurulursa yaklaşık 7 milyar insan olduğu da düşünülürse, günlük yaklaşık 88 dakika bir kayıp söz konusu olacaktır. Bu da tüm insanlık için yıllık 22.35 gün bir kayıp demektir. Farklı bir açıdan da ele almak gerekirse sık sık deprem haberleri duyuyoruz, bunların bir kısmının 7 cm, 8 cm, 3 cm, 5 cm vs. lik yörünge değişikliklerine sebep olması ve bunun bu şekilde artması, dünyadan çıplak gözle gözleyemediğimiz bazı göl cisimlerinin gözlenebilmesi anlamına gelebilir. Bu da 2012 öncesi Marduk gezegeninin çıplak gözle gözlenebileceği söylentilerini belkide doğrulayacaktır.




  • Akşam Gazetesi araştırmacı yazarı SERDAR TURGUT:
    Sn. Serdar Turgut 2012 senaryolarının çoğunun gerçekleşmeye başladığını vurgulayarak, hiçbirşey olmayacağını söylemek yanlış olur çünkü birçok şey olmaya başladı bile diyor. Birde İnsanları Maya takvimini yanlış anladıkları konusunda uyarıyor, Maya takvimi 2012 de sona ererken, ertesi sabah yepyeni bir hayatın başlayacağına işaret ettiğini belirtiyor. Serdar Turgut, 2012 için sadece “Son” diye odaklanmanın hata olacağını, aksine 2012 de inancın çok daha önemli hale geleceğini, ileri düzeyde yepyeni bir çağa geçeceğimizi düşündüğünü belirtiyor.
  • Sirius Ufo Uzay Bilimleri Başkanı HAKAN AKDOĞAN:

    Hakan AKDOĞAN’da yeni bir dönemin başlayacağını savunanlardan. Birçok insan birşeylerin değişmeye başladığını hissediyor diyen Akdoğan, Depremlerin artması, buzulların erimesi, volkanik hareketler, psikolojik düzensizlikler, siyasi ve sosyal anlaşmazlıkların içine girmekte olduğumuz Foton Kuşağı etkisinden kaynaklandığını, tüm bunların bu yüksek enerji düzeyine alışma evreleri olduğunu belirtiyor. NASA’nın keşif olarak duyurduğu,”Dünya kaynağı belirlenemeyen bir yerden gelen kozmik ışın yağmuru altında” haberini de belirten Sirius ufo başkanı Akdoğan, bununda Foton kuşağından saçılan yüksek miktardaki elektronların dünyaya bombardımanı şeklinde yorumluyor. Kuran’ı Kerim İbrahim süresi 48.Ayetin “O gün yer küre başka bir yer küreye dönüşür” ve İncilden ““Ne mutlu yumuşak huyu olanlara ki onlar Dünya’yı miras alacaklar” açıklamalarının da Foton kuşağı etkisine girmiş bir dünyayı anlattığını vurguluyor Sn. Akdoğan. Son olarakta içimde bulunduğumuz durumun insanlığımızın gördüğü en önemli ve en zor süreç olduğunu belirten Sirius ufo başkanı, herkes bu geçişi tamamlayıp boyut atlayamayabilir diyor.




  • DÜNYA KOVA ÇAĞINA GİRECEK

    Astrolojiye göre 2012 yılında Dünya kova çağına girecek ve birçok astroloji danışmanına göre bu insanlık için yepyeni bir dönem ve olumlu bir değişim demek.Kova çağının özelliklerini taşıyacak olan 2012 ve sonrası insanın uyanışı,üstün akıl ve bilinçlilik seviyesine ulaşması,bilim ve teknolojinin hızla gelişmesi,evrensel düşünebilme,sosyal adalet,tarafsızlık ve özgürlük kavramlarının yayılması demek.
  • BÜYÜK DÖNGÜ TAMAMLANIYOR

    Ayrıca 21 Aralık 2012 gün dönümü ve 26000 yılda bir süregelen galaktik hizalanma gerçekleşecek ve presesyon (Dünyanın büyük döngüsü) tamamlanacak.Eski uygarlıklar bu döngünün tamamlanmasını yeniden doğuş,Dünyanın yeniden yapılandırılması olarak görüyor ,Mayalar da 21 aralık 2012 yi içinde bulunduğumuz çağın sona erip yeni bir çağın başlangıcı,insanlığın farklı yönlerinin vurgulanacağı bir değişim olarak ifade ediyorlar.Astrologlara görede bu döngü ve beraberindeki büyük enerji oluşumuyla, insanın kendisiyle yeniden tanışacağı,biz kimiz nereden geldik ,nereye gidiyoruz sorularının insanlar tarafından çözüme kavuşacağı belirtiyorlar.Yine astroloji uzmanları 2012 yılında zamanın kalbine giden kapının açılacağı ve insan için uzay ve zaman kavramlarının değişeceği,açığa çıkan enerjinin önemli bilgi ve becerileri doğurması sonucu yeryüzünde yepyeni bir yaşamın üretilmesi ve çoğalmasını sağlayarak dönüşümün başlayacağı görüşünde. (




  • SOLAR DÖNGÜ BAŞLADI

    NOAA (National Oceanic And Atmospheric Administration)yani Ulusal Okyanusal ve Atmosferik araştırma kurumunun ve NASA’nın gözlemlerine göre 24.solar döngü 2008 yılında başlamıştır.Ortalama 11 yıl sürecek olan döngüyü diğerlerinden farklı kılan ise NASA’nın yayımladığı güneş fırtınası raporudur. NOAA bilim adamlarının mayıs 2013 de en hareketli dönemini geçireceğini öngördüğü 24.solar döngü için NASA sanki bir kehanette bulunurmuşçasına tarih bile veriyor.NASA nın raporuna geçmeden önce 1859 yılındaki güneş fırtınasına biraz değinelim:

    CARRİNGTON OLAYI
    1859 yılında güneşte yine bir solar döngü neticesinde meydana gelen patlamalar hayli şiddetli olmuş ve olay İngiliz astronom Richard Carrington tarafından gözlemlenmiştir.Richard Carrington gözlemlerini “Beyaz,parlak,inanılmaz güçlü bir ışık demeti” şeklinde not etmiştir. Bu sebeple solar patlamalar Carrington olayı olarak kayıtlara geçmiştir.Patlamalar sonucunda büyük bir jeomanyetik fırtına oluşmuş,bu fırtına dünyadaki nakil kablolarına elektrik yüklemiş,telgraf ofislerinde yangınlara sebep olarak iletişim sistemini bir müddet çökertmiştir.Gece saatlerini yaşayan insanların gazete okuyabilecekleri kadar güçlü ve parlak bir ışık meydana getirmiştir.


     Kayıp kıta ' MU ' ,Maya Kehanetleri 2012, Dünyanın sonu , İlk İnsan vb. konular




  • 12 EYLÜL 2012

    NASA
    2009 güneş incelemeleri sonucunda Amerikan ulusal Bilimler Akademisi ile birlikte oluşturduğu raporunda Güneşteki ufak çaplı patlamarın iletişim hatlarına kısa süreli ve küçük çaplı zararlarının yanı sıra, meydana gelebilecek büyük fırtınaların yani yeni bir carrington olayının Dünyanın manyetik alanına büyük bir şekilde etki edeceğini,bunun da GSM operatörleri,elektrik şebekeleri,radyo-tv uydu hatları,altyapı gibi her türlü iletişim ve enerji aktarımını onlarca yılda onarılabilecek büyük zararlara uğratcağını öngörüyor.NASA ya göre solar döngünün ve patlamaların en hareketli olacağı ve dikkat edilmesi gereken olası tarih ise 12 Eylül 2012.
  • Rus Ulusal Bilim Akademisinin Foton Kuşağı İncelemeleri
    (Bilimsel Bakışla "2012")

    RUS BİLİM ADAMLARININ FOTON KUŞAĞINA BAKIŞI

    Sadece gizemli diye Maya uygarlığının yazıtlarındaki kehanetlerin gerçekleşeceğine inanmak bilim kesimlerine beklide imkansız geliyor.Ancak olaya bilimsel açıdan yaklaşıldığında Rusya’da ve 51. bölgede yapılan araştırmalar bu 21.12.2012 kehanetlerini destekler nitelikte.2012 ve Foton Kuşağı hakkında çalışmalarını sürdüren Rus Ulusal Bilim Akademisi evrende bugüne kadar görülmeyen çok önemli değişimleri gözlemlediklerini ifade ediyorlar.Bu bilimsel grubun sözcüsü konumunda olan Dr. N.Dmitriev ,Güneş sistmi,Güneş ve gezegenlerin çok hızlı bir değişim içinde olduğunu ve bugüne kadar görülmemiş bir gelişime uğradığını ifade ediyor.Bununda evrenin merkezinden yaklaşmakta olan büyük bir enerjinin varlığını doğrulayabileceğini ifade ediyor.

    EVRENDEKİ ÖNEMLİ DEĞİŞİMLER

    Yaklaşan bu enerjiye karşı gezegenlerin kendi önlemlerini almaya başladıkları da gözlemleri arasında.Örnek olarak Dünyamızın Uydusu Ay kendi atmosfer sistemini oluşturmakta,Hayat varmı yokmu araştırmalarının odağı olan Mars gezegeninin atmosfer Kalınlığı gün geçtikçe artmakta,Dünyamızın atmosferindeki Hidroksit oranıda günden güne belirgin bir şekilde artış göstemekte ve bunun nedeninin küresel ısınma,sera etkileri vs. olamayacağı vurgulanıyor.Ve yine gözleniyorki bu atmosferler fazla enerjilerini sürekli boşaltıyorlar.Ayrıca



    Uranüs,Venüs ve jupiter gibi gezegenlerde yoğun manyetik alan oluşumu ve bu gezegenlerin parlaklıklarının sürekli artışta olduğu gözlemlenen sonuçlar arasında.Günümüzde arttığı tüm insanlar tarafından da fark edilebilen depremler,volkanik aktivasyonlar,seller,tufanlar gibi doğal afetler elbetteki bir tesadüf sonucu artış veya azalış göstermiyor.Dr.N.Dmitriev dikkat çektiği bu husus Güneşteki değişimler ile Dünya arasındaki bağlantı.Bundan 10bin yıl önce böyle bir değişim olduğunun bilindiğini söyleyen Dmitriev ,Uzayda çok yüksek enerjide ve titreşimi sürekli artan bir manyetik alana girmekte olduğumuz sonucuna vardıklarını vurguluyor.Bunların birçok yetkili bilim çevreleri tarafından da gözlemlendiğini ancak birçok bilginin gün ışığına çıkarılmadığı da söyledikleri arasında.
    Sibiryadaki bu akadaminin varmış olduğu sonuç foton kuşağına işaret ediyor.Ve bu yüksek enerjili kuşağa geçişin sonucunda gezegenlerin desteklediği yaşam biçimine etkileri anlatılıyor.Bu enerji sürecinde canlılardaki iki sarmallı DNA spirallerinin mutasyonlarla birlikte on iki ye çıkacağı ifade ediliyor.

    Rus Ulusal Bilim Akademisinin ortaya koyduğu bu çalışma ve varlığını desteklediği bu boyutta bir enerjinin zaten gerek hücresel gerek ruhsal bazda yapacağı değişimler kaçınılmaz olur.Bugün çevremize baktığımızda sosyal olarak değişen bir insanlık ,günden güne düzenini yitiren bir çevre,iklim,doğa vs. zaten görünüyor.Bunun sonucunda toplu bir değişim şart gibi duruyor.




  • mehmet bilen'e sor böyle copy paste yapma hacı 2012 aralığında birşey olmazsa napmayı düşünüyorsun? mesela karalar filanmı bağlarsın eğer foton kuşağına girmessek, beyinlerimiz kızarmazsa filan
  • gizlenen Türk piramitleri

    Çin Halk Cumhuriyeti’nin sınırları içinde kalan Xian şehrine 100 km uzaklıkta Qin Ling Dağlarında M.Ö. 15.000 civarında yapıldığı düşünülen 300 metre yüksekliğinde dünyanın en büyük piramidi bulunmaktadır. Dünyadaki en büyük piramit Mısırdaki Keops değil, Çin’deki bu Beyaz Piramit’tir.

    Bu piramitlerin Mısır piramitlerinden farkı, Mısır piramitlerinden yaklaşık olarak 2 kat daha büyük olmaları ama araştırılmamış olmalarıdır. Bu piramitlerin eski Türklere ait olduğuna da dair bazı varsayımlar vardır.

    Bunun yanında Meksika’da Uxmal, Bolivya’da Tiahuanaco piramitleri de yeterince araştırılamamış yapılardandır. Dünya üzerinde nasıl yapıldığı anlaşılamamış pek çok piramit vardır. Bunların bazılarının Türk’lere ait olduğuna dair bazı araştırmalar olsa da, o dönemdeki tarihsel kayıtlar çok yeterli değildir.




  • Yaşlı bir Çinli rehberliğinde piramitlerin iç kısımlarına girdiklerini belirten Keleş, piramitlerin içinde Türklere ait olduğunu düşündükleri sembol, heykel ve tabletler olduğunu kaydetti.

    Keleş, kendilerinin ortaya koyduğu deliller karşısında Çinli yetkililerin, "Eski dönemlerde Uygurlar, Çinliler adına paralı asker olarak görev yapıyorlardı. Buradaki semboller ve işaretler onlardan kalma" dediğini aktardı ve "Bu düşünce tabii kendilerine ait" diye konuştu.

    "PİRAMİDİN İÇİNDEYİZ"

    Piramitlere giderken ve piramitlerin içinde yaşananları aktaran Oktan Keleş, yaşlı bir Çinli rehber eşliğinde piramitlere yakın bir yerden doğal bir mağaranın içerisinde girdiklerini ve karanlıkta 40-50 metre kadar yürüdüklerini anlatarak, "Mağarada 3 kanallı bir girişe geldik. Sonra dikey bir yerden 7-8 metre aşağı kaydık. Geniş bir alana geldiğimizde Çinli rehber bize ’Piramidin içindeyiz’ dedi" diye konuştu.

    Keleş, piramidin tabii bir oluşumun üzerine inşa edildiğini belirtti ve Çinli rehber eşliğinde bir mezar odasına ulaşıldığını aktardı.

    Mezar odasında yerde boyu 2 metreye yakın bir mumya olduğunu belirten Keleş, mumyanın başında bulunan bir kayada çeşitli işaret ve yazıların yanı sıra "ay yıldız, kurt başları" gördüklerini söyledi. Keleş, alana ışık tutulduğunda "şoke olduklarını" ve "3 metre boylarında, muhtemelen granit taştan yapılma bir baş heykeli" ile karşılaştıklarını kaydetti.

    Keleş, heykelin üst kısmında çift boynuza benzer bir objenin bulunduğunu, kafasının ortasında da bir "ay-yıldız" simgesinin göze çarptığını anlattı.

    Heykelin yanında da kucağında çocuk olan başka bir kadın heykelinin ve yerde bir mumyanın bulunduğunu belirten Keleş, şöyle devam etti: "İhtiyar Çinli, dizlerinin üzerine çöküp bir şeyler mırıldanıyor.

    Gördüğümüz mumya bir erkeğe ait. 30 sene kadar önce yüzü daha net seçiliyormuş hatta ayaklarında çizmeye benzer şeyler olduğunu söylüyor, yaşlı Çinli. İçeride yaklaşık 7-8 dakika kadar kaldık ki, ihtiyar Çinli acele çıkmamız gerektiğini işaret ediyor. Biz biraz daha kalıp, etrafı iyice incelemek istiyoruz. Yaşlı Çinli sertleşiyor, teklifimizi kabul etmiyor. Aşağı doğru merdivenle inilen bir yer görüyoruz ve oraya inmek istiyoruz. Yaşlı Çinli, ’oraya inişin çok zor olduğunu, indikten sonra çıkışın daha da zor olduğunu, buradan acele çıkmamız gerektiğini’ söylüyor. Çinli’nin bu kadar telaşlı olmasından ve sinirlenmesinden dolayı aşağı inemedik. Ancak fenerle şöyle etrafı bir taradığımızda, duvarlarda yazılar ve şekillerle üst üste dizilmiş ve birbirlerine yapışmış tabletleri gördük daha fazlasını seçemedik." -




  • "ATANIZ OĞUZ KAĞAN’IN TEMSİLİ SURETİDİR"[

    Keleş, yaşlı Çinlinin verdiği bilgiye göre, mumyanın yüzünün önceden daha net olduğunu, ancak zaman içerisinde köylülerin mumyanın bazı parçalarını koparması nedeniyle bozulmaya başladığını söyledi.

    Çift boynuzlu granit taştan üç metrelik baş figürünü sorduklarında ise şaşırtıcı bir cevap aldıklarını belirten Oktan Keleş, Çinli’nin "O sizin atanız Oğuz Kağan’ın temsili suretidir" dediğini nakletti.

    Keleş, Çinli’nin piramidin alt kısmında başka bir mumya olduğunu ve onun hiç bozulmadığını ileri sürdüğünü, ayrıca var olan binlerce tabletten bazılarının zaman içerisinde aşınarak birbirine yapıştığını söylediğini aktardı.

    Piramitlerin bulunduğu bölgenin yasak olduğuna dair söylentilerin sorulması üzerine Keleş, bölgenin tamamen yasaklanmış bir bölge olmadığını, ancak içeride araştırma ve çekim yapmak konusunda izin verilmediğini belirtti.

    Keleş, özellikle Alman bilim adamlarının yaptığı çalışmaların "oldukça önemli" olduğunu, ellerinde bazı bilgiler olmakla beraber görüntü olarak kanıt sunamadıklarını vurgulayarak, "Bildiğimiz kadarıyla bizim yayımladığımız görüntüler bu alanda en kapsamlı görüntüler olma özelliğine sahiptir" diye konuştu.




  • Piramitlerin sayısının irili ufaklı 100 civarında olduğu belirtilirken, söz konusu piramitlerin kime ait olduğu ve içindekiler hakkında kesin bilgi bulunmuyor.

    Türk Bilim adamı Kazım MİRŞAN yaptığı araştırmalarda Ön-Türk uygarlıkları tarafından OT-OĞ olarak isimlendirilen Ön-Mısıra M.Ö 3000 Yıllarında Doğu Anadoludan Isub-Ög yazısının gittiğini tespit etmiştir. Kazım MİRŞANın bugüne kadar anlamı çözülemeyen 184 adet mısır hiyeroglifini Ön-Türkçe olarak okumuş olduğu ve mumyalama tekniklerinin yine M.Ö. 30008242;li yıllarda Altaylarda geliştirildiği düşünülürse piramit inşa teknolojisinin Eski Mısıra Ön-Türk Uygarlıkları tarafından öğretildiği sonucuna ulaşılmaktadır. br
    Tüm İnsanlık tarihini değiştirerek; MEDENİYETİN ASIL YARATICISININ TÜRKLER OLDUĞU SONUCUNU DOĞURAN bu olağanüstü keşif batılı bilim adamları() tarafından ısrarla görmezlikten gelinmekte ve insanlığın bilgisinden daha uzun süre saklanması mümkün olmayan bu piramitleri başka bir uygarlığa mal etmeyi amaçlayan maksatlı çalışmalar yapılmaktadır. br




  • Bilindiği üzere, Mu kıtasını batıran büyük depremler ve tufan sırasında Büyük Uygur İmparatorluğunun doğu kesimi de büyük ölçüde tahrip olmuştur. Bugün Gobi çölünde en az 15 metrelik kum tabakasının altından çıkarılan eserler gerçektende tek kelime ile muhteşem olarak ifade edilebilmektedir. Bu eserler üzerindeki resimler ve yazılar ise Mu Uygur ilişkisini açıkça gözler önüne sermektedir. Uygur Türk İmparatorluğu kültür sahası çok büyük bir medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Bugünkü Çin’in tamamına yakını da bu Türk kültür sahası içinde yer almaktadır.
  • BAYDI ARTIK FOTON MUHABBETLERİ MAYA KEHANETLERİ!
  • Mesaj bulunsun anam.
  • Türkler, dünyanın en eski, asil, büyük devletler kurup, pek çok ünlü şahsiyetler yetiştiren medenî milletlerinden biridir. Türkler, Nuh peygamberin oğullarından Yâfes'in Türk adlı oğlunun neslindendir. Tarihî şahıs, boy ve millet adlarının oluşumuna göre, Türk kelimesinin aslı "türümek" fiilinden gelmektedir. Bu fiilden türetilmiş, kişi ve insan anlamında "türük" ve nihayet hece düşmesiyle "Türk" kelimesi ortaya çıkmıştır. Nitekim Anadolu'da bir kısım göçebeler de yürümekten "yürük" adını almışlardır. Türk kelimesi, ayrıca, çeşitli kaynaklarda; "töreli, töre sahibi, olgun kimse, güçlü, terk edilmiş, usta demirci ve deniz kıyısında oturan adam" manâlarında kullanılmaktadır.

    Coğrafî ad olarak Turkhia (Türkiye) tabiri ise altıncı yüzyıldaki Bizans kaynaklarında, Orta Asya için kullanılmıştır. Dokuzuncu ve onuncu asırlarda, Volga'dan Orta Asya'ya kadar olan sahaya denilirdi. Bu da Doğu ve Batı Türkiye olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Doğu Türkiye, Hazarlar'ın; Batı Türkiye ise Türk asıllı Macarların ülkesiydi. Memluklar'ın ilk zamanlarında, Mısır'a da Türkiye deniliyordu. Selçuklular zamanında, onikinci yüzyıldan itibaren Anadolu'ya Türkiye denilmeye başlandı. Türk kelimesini, Türk devletinin resmî adı olarak ilk defa kullanan, yedi ve sekizinci yüzyıllarda hüküm süren (681-745) Göktürk Devleti'ydi.

    Bilinen en eski Türk kavmi, Çinlilerin Hiung-nu dedikleri, M.Ö. 3. asrın başından itibaren tarih sahnesinde görülen Hunlardır. Bu kavmin anayurdu, Tienşan'ın kuzey kesimiyle batıdaki Altay Dağları, Orta Urallar ve Hazar Denizi'nin kuzey hudutları içinde kalan vadideydi. Şenyu denilen hükümdarlarının ordugâhı, Orhun Irmağı kıyısında bulunuyordu. Nüfus çoğalması ve fetih isteği gibi iki büyük sebeple yayılmaya başladılar ve Çin hudutlarına kadar olan bölgeyi ele geçirdiler.




  • 
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.