Açılmamış kapıların arkasında, duyulmamış şiirlerimin yanı başındayım yine. Bir mumun güneşe titreyişinde kelimeler, hatırla hep sanaydı kıvranan cümleler.
Ellerime baktıkça…
Yazın telaşından, kirpiklerimi sakındığın günleri anıyorum ister istemez. Dualarının kulaklarımda çınladığı, sokaklarda kalp atışlarınla karşılaştığım günleri. Seninle gelen bir sabahı, tek sözünle açan gül bahçelerinde oynayan çocukluğumu arıyorum. Senden ırak yolların sana özlemini, aynı şehrin şanslı nefesini. Gecenin sensizliğe, benim sana uyuduğum günleri. Gözyaşlarınla ıslattığın gönlümü yine senin gülüşünde sevindirdiğim, aşkınla göz bebeklerinde büyüdüğüm o akşama dalıyorum. Sonra seni gördüğüm ilk günün utangaç bir o kadarda eşsiz tablosuna bakıyorum, sana saklandığım bir köşede. Gözlerine kapıldığım ve herkesin o güneş bildiğini kıskandıran bakışlarında görüyorum seni. Parmak uçlarımda yükselip kurduğum uçsuz bucaksız hayallerin sana yetişmediğini. Tek sözümde durup uzun uzun baktığın o anın tabiri olmayan halini görüyorum.
Göz kapaklarım gördüklerime çöküp kalktığında bir görsen gördüklerimi, Parmaklarımla oynadığın o bank yalnız şimdi. Sana çıkan merdivenlerin tozu kaçtı gözlerime. Ağlayasım gelse de kimse görmesin deyip kaçmıyorum hatırandan. İki çenem anlatamadıklarıma sıkılıyor birden bire. Titreyen ellerimin üzerine esiyor, sensizliğe bürünen rüzgâr. Senin geçtiğin yollar tuzak kurmuş sanki. Her adıma dökecek gözyaşım kalmayacak kadar uzuyor gibi. Gittiğin yolların boğazımda düğümlenen kelimeleri gibi…
Seninle giden günün, boş avuçlarına bakıyorum şimdi. Küssem de sonralara yine sensizliği soluyorum ayakta kalmak için. Tebessümünü çalıyorum eskiyen yüzüme. Sensizliği yazıyorum seviyorum diyemesemde. … Şimdilerde tüm hayatım üç sefil noktanın esaretinde… Benim söyleyemediklerimi belki sana fısıldarlar diye. Sözüm özrüme yetmese de, böyle çekip gitmeseydin keşke…