Şimdi Ara

Liberal Demokrat Parti - Soru sorulacak dediler geldik! (3. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
174
Cevap
9
Favori
3.602
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
26 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • EleSuDökenSuat kullanıcısına yanıt
    Öncelikle asgari ücret vaatlerini ciddiye almayın lütfen.

    Bugün size asgari ücretin 15.000 TL olacağı hatta 100.000 TL olacağı vaadini bile verebiliriz. Aslında size 2.000 TL vaat edenlerden de hiçbir farkı olmaz. Onların 2.000 TL demesinin tek nedeni inandırıcı olması.
    Asgari ücreti bir emirle yükseltmenin kimseye faydası yok. Asgari ücretin yükseltilmesi ya da azaltılmasının hayat standartlarına etki ettiği koca bir yalandır. Ülkede refah yaratılmadığı sürece asgari ücrete bir emirle yapılan zam, alacağınız tüm ürünlere zam olarak geri dönecektir. Biz sahte vaatler yerine, gerçek refah sağlayacağız. Bugün bir emirle asgari ücretinizi 15.000 TL'ye çıkarırsak, Ekmek 15-20 TL'ye çıkar, Dolar 30-40 TL olur sorun kalmaz. Ama asgari ücretlinin alım gücü düşmüş olur. Ayrıca yurtdışından gelen herşeyin alımı iyice zorlaşır.

    Biz alım gücünü yükselteceğiz, rakamlarla oynamak alım gücünü yükseltmez.

    Ücretler emek piyasasına göre belirlenir. Siz istediğiniz kadar kabiliyetli olun, kabiliyetiniz talep görmüyorsa bir manası yoktur. Doğru olan da aslında budur. Sırf birisi çok iyi resim yaptığını düşünüyor diye siz o resmi istemesiniz de ona bir ücret ödemek zorunda olmanız iyi olmazdı değil mi? Sizin kabiliyetinizi kullanarak ürettiğiniz ürüne talep çoksa, kabiliyetiniz seviyesinde sizin emeğinize talep artar ve maaşlarınız yükselir. Günümüzde bilişim piyasası buna örnek gösterilebilir. Ama son 10 yıldır trend bu yönde olduğu için işgücü arttı ve bilişim piyasasında maaşlar da sadece ortalama ya da ortalam üstü. Yani artık kimse kolay kolay bir web programcısına 5 bin TL ödemiyor. Bu iyi mi kötü mü? Değişir. Bir yandan ortalama üstü maaş almaya devam ediyor sektörümdeki insanlar, bir yandan verdiğimiz hizmet ucuzladı ve herkes yararlanabiliyor.

    Şimdi, devlet asgari ücreti 5 bin TL yaparsa ne olur? Bir kaç denge var: İşveren daha önce biriktirdiği sermayeyi riske ederek, işçinin kendi başına kazanamadığı parayı kazanmasını sağlıyor. (kazanabilse zaten bir işverenin yanında çalışmayacak) Bu riski karşılığında kâr elde ediyor. Şimdi maaşlar 5 bin TL'ye çıkınca işveren bunu doğrudan fiyatlara yansıtacak. Tüm sektörlerde kendince bu ücret artışlarını fiyatlara yansıtacaktır. Ayrıca bu sektörler birbirilerinden de birşeyler alıp verdiği için maliyetleri de yükselecektir. Bunu da fiyatlara yansıtacaktır. Fiyatların yükselmesi de enflasyon demektir.

    Diğer dikkat edilmesi gereken ise şu: İç piyasaya çalışanlar, yani mesela Türkiye'de inek yetiştiren, bu ineği kesen, kesilmiş eti döner olarak satan fiyatları belki istediği kadar yükseltebilir. Ama bu durumda dış piyasaya çalışanlar rekabet durumlarını kaybettiler. Yani eskiden 400 dolar ise maaş şimdi oldu 2bin dolar. Dünyaya bu fiyata ürün satamayacak. Ya bir çok insan işsiz kalacak, ya da dolar develüe edilecek ve örneğin bugünki fiyata göre dolar 12-14 TL bandına çekilecek. Yurtdışından gelen her ürün bize iyice pahalıya ulaşmaya başlayacak. Bu da gelişmiş teknolojilere erişimimizi zorlaştıracak.

    Devlet fiyatları yükseltmeyi engellerse, kâr düşük tutulsa ne olur? Kârın piyasa tarafından değil de devlet tarafından belirlendiği ve düşük tutulduğu durumlarda yatırım yüksek riskli hale gelir. Zira en ufak bir zararda, bir hatada batabilirsiniz. Kimse istihdam sağlamak istemez. Düşünün Koç grubu olsanız, oturup yemeye başlasanız belki 3 nesil bitmeyecek paranızı bir gecede kaybedebileceğiniz işlere yatırır mısınız?
    Son olarak: Asgari ücretin bir kanun ile yükseltilmesi şu soruna da neden olur: Diyelim ki tüm dengeler öyle bir şekillendi ki fiyatları değiştiremiyorsunuz. 800 TL'ye çalıştırdığım eleman bana 1200 TL'lik üretim yapıyordu, maaşı 5000 oldu. Anında işten çıkarırım. Sadece yüksek yetenekli 5000 TL'den fazla üretim yapma kapasitesine sahip insanlar iş bulur.

    Biz pastayı büyüteceğiz, pasta büyüyünce herkese bir pay düşer.

    Ayrıca biz rekabet kurumunu kaldıracağımızı söylemedik, rekabet kurumuna pek gerek kalmayacağını düşünüyoruz sadece. Zira serbest piyasalarda zor kullanımı dışında rekabete aykırı durumlar pek mümkün değildir. Türkiye'de rekabeti koruma adına, diğer şirketin insanları dolandırdığını açıklamayı bile yasaklıyorlar. Düşünün, ben diğer firmadan daha ucuza daha kaliteli ürün satıyorum diyemiyorsunuz. Biz bu sistemi ortadan kaldıracağız.




  • sekizeşittirbüyükd kullanıcısına yanıt
    Bu konu LDP'nin gençlerle iletişim kuran tek parti olduğunun kanıtı. Zaten yönetim kademesinde bu kadar çok genç barındıran başka parti olsaydı, twitter, ask.fm, sözlükler, donanım haber gibi yerlerde boy gösterirlerdi :)
  • Liberal Demokrat Parti L kullanıcısına yanıt
    Hocam zaten endişelerimi dökmüşsünüz hep.


    Rekabet Kurumunun varlığının anlaşılır olmasıyla birlikte AKP yönetiminin altında ne kadar saçma işler çevirdiğini hepimiz biliyoruz. Kendilerinin halen daha fahiş fiyatlara malolan ihalelere dokunulduğunu göremedik. Rekabet Kurumunun ana varlık temeli tüketiciyi yani vatandaşı koruyup, ayrıca kurumlar arası rekabetten dolayı oluşabilecek zararları önlemek değil midir?

    Benim en büyük korkum oluşacak lan bu rekabet ortamında zaten rezil olan iş çalışma şartlarının daha kötü olması. Çalışma şartlarının iyileştirilmesi konusunda herhangi bir genelgeniz var mı?

    Bir de sormadan olmaz devletin tamamiyle çekilmesiyle üniversite gibi kurumların özelleşmesi de yatıyor mu?


    Alım payını yükseltmeyi amaçladığını yazıyorsunuz, sanırım bu KDV ve ÖTV gibi vergilerin belli düzene çekilmesiyle oluşacak. Peki bu vergi düşmelerinden sonra oluşabilecek gizli zamları engelleyebilecek misiniz?

    Bence en büyük sorun burada yatıyor.

    Örnek vermek gerekirse, bugün bir Cafede oturalım Kahve'nin tanesi yaklaşık olarak 9 Lira civarında bir şeydir. Eğer siz kurumdan ve kişiden vergi oranlarını düşürürseniz bu kahvenin fiyatı misal 7 lira olması lazım. Ama 9 Lira olarak kalacaktır. Bu sefer üretici kurum gizli zam sayesinde daha fazla kazanç sağlayacaktır.

    Bu arada,CHP'nin Asgari ücreti yükseltme vaadinde, direk üretici etkilenmeden işçiden alınan SGK ve Vergilerin alınmamasından sözediliyor. Bunun herhangi bir zararı ya da yararı bulunmakta mıdır?




  • Sevgili LDP,

    Bir soru sordum iki saattir yanıt alamadım. Küstüm, yatıyorum ben. Oyum AKP'ye.

    Şaka şaka, Allah korusun. Hadi iyi geceler, cevap yazarsanız yarın okurum artık.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • bir sosyalist olarak yaptığınız işi saygıyla karşılıyorum fakat;
    dünya ekonomi tarihinde liberalist ekonomilerde her zaman tekelleşme ve sömürü olmuştur. liberteryen bir sistem olmasına rağmen devlet ile patronlar ilintili ve içiçe olmuştur. bunu yok etmeyi düşünüyor musunuz? yok edebileceginize inanıyor musunuz?
    kan golüne dönen orta doğuda piyasacilik ve kapitalizm, dincilikle bu kadar içiçe girmişken laik bir kapital devlet modeli mi yaratacaksiniz yoksa bu açılan yolda devam mı edeceksiniz?
    idol aldığınız devlet modeli var mıdır?
    küçük burjuva sınıfına vaatleriniz olmuş. iş kurarken piyasaya girişleri rahat olması için falan. fakat ülkenin yüzde 30 luk kısmını oluşturan işçi sınıfına vaatleriniz nedir? yoksa liberalizm ile sadece patronlardan mı oy alma cabasindasiniz?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Kdv ve ötv kaldırıldıktan sonra devlet bütçesinde oluşacak devasa açığı nasıl , hangi gelir yolları ile kapatmayı düşünüyorsunuz ?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 2 Haziran 2015; 3:01:55 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 10 yaşımdayken sizin gazete ilanınızı görüp logonuzdaki yunusu beğenip oy verebildiğim ilk seçimde ldpye oy vereceğim demişti çocuk aklıyla,sözümü tutmam için ne vaat ediyorsunuz?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • sinus67 kullanıcısına yanıt
    Türkiye'de üniversite olmadığı için üzerinde bir şey düşünemiyoruz. :) İçinde liseden mezun olup sınavı geçip okumaya başlayan öğrenciler olması binaları üniversite yapmıyor maalesef. Hakkını yemeyelim 1-2 üniversite diğerlerine göre daha "üniversite" dediğimiz şey bilim üretir mesela. Türkiye'de var mı? Yok. Profesör titri taşıyan bir çok kişinin yayınlanmış akademik çalışma sayısı bir elin parmağı kadar. Üniversitelerde yazılan tezlerin büyük bir bölümüne YÖK'ün sitesinden ulaşabiliyorsunuz. Baktığınız zaman yeni bir şey üretilen tez o kadar az ki. Bir çoğu birbirinin aynı içeriğine sahip. Lisans bitirme tezini, yüksek lisansta tekrar verip yüksek lisans yapıyor insanlar.

    Biz üniversitelerin hepsini özelleştireceğiz. Diyorlar ki "o zaman yoksullar nasıl okuyacak". Yahu zaten şu an okudukları üniversite değil ki? diyerek başlıyoruz söze, sonra da izah ediyoruz: Yükseköğretim bedava değildir. Zaten bedava diye birşey aslında yoktur. Orada çalışan insanlar maaş alıyorlar. Bu para kimden çıkıyor? Ailesine bakmak zorunda kalıp üniversiteye gitmeyen gencin dahi cebinden alınan %60'lara yaklaşan vergilerden. Düşünün her 100 liranızın 50-60 lirasını öyle ya da böyle devlete kaptırıyorsunuz. Yoksullar ne yapıyor? Yoksul bölgelerde yaşıyorlar, yoksul bölgelerde hiçbir iyi ilkokul adı duymadık. ordan çıkıp iyi bir ortaöğretimi kazanan sayısı çok zor. Çoğu yine oturdukları bölgedeki kötü okullarda okuyor (sınavla girilmeyen ama adı "iyi"ye çıkmış tüm liseler yine daha sosyo-ekonomik seviyesi yüksek ilçelerde bulunuyor) Oradan çıkınca da gücü dershaneye yettiyse belki bir üniversite kazanıyor. Şahsen kendimi örnek verebilirim. İstanbul, Güngören'de doğdum büyüdüm. Okuduğum Gündoğdu ilk okulundaki 80 kişilik sınıfımdan çıkıp üniversiteye girmiş benim dışında bildiğim sadece 3 kişi var. Bir şekilde ortaokula daha iyi bir okula geçip, oradan da daha iyi bir okula geçme şansım olduğu, sınavla bedava dershane kazandığım için üniversite kazanabildim.

    Peki özelleştirince ne olacak? Yoksullar gidemeyecek mi? Önce bütün vergileri düşürüceğiz. 100 TL'nizin maksimum 20 TL'sini devlete vereceksiniz. Bu sırada bir geçiş süreci yaşanacak. Önceden yüksek vergileriyle devleti beslemiş olanların tükenmesi için bir süre geçecek. Sonrasında üniversiteler tamamen ücretli olacak.

    Biz tüm okulları özelleştireceğiz. Üniversiteye kadar, yine kamu kaynakları ile ödenecek masraflar. Her öğrenciye bir eğitim kuponu verilecek, her okul daha çok öğrenci çekip daha çok kâr elde etmek için daha iyi bir eğitim sistemi kurmaya çalışacak. İyi öğretmenler daha çok değer görecek. Lise eğitimi bitince, merkezi bir sınava girilmeyecek. Her üniversite kendi sınavını yapabilir, her bölüm diğer üniversite bölümleriyle ortak sınav yapabilir. Ya da dışarıdan bir sınavı kabul edebilirler. Bilirsiniz TOEFL vardır. Örneğin matematik bölümleri matematik köyü gibi bir yerin eğitiminden geçenleri alabilir. gibi.. Üniversiteler vakıflar ya da şirketler tarafından yönetilirken yine kâr amacıyla iyi eğitimle öğrenci çekmeye çalışacaklar. Bilirsiniz, dershaneler sınavlar açıp bedavaya bir çok kişiyi alırlar, ya da indirim yaparlar. En büyük nedeni başarılı öğrencileri toplamaktır. Bugün vakıf üniversitelerinin bir kısmı aynen devlet üniversitelerinin çoğu gibi "diploma vermek için açılmış" okullarken, bir çoğu oldukça gelişmiş halde. En azından üniversitede akademisyenlerin ifade özgürlüğü var! Üniversiteye geçerken masrafı ödemenin bir çok yolu var. Dünyada bu örnekler var:
    1- Üniversitenin başarılı öğrencilere açtığı kontenjanlar sayesinde bedavaya okuyabilirler.
    2- Başka üstün başarılarıyla üniversitelere yerleşebilirler (örneğin bir çok vakıf üniversitesi spor başarılarıyla da burs vermektedir.)
    3- Dışarıdan burs bulabilir.
    4- Part-time iş ile yada sivil toplumculukla bir gelir elde edebilir. (Örneğin bugün bazı eğitim vakıfları, ilkokul çocuklarına eğitim vermeniz karşılığında iyi oranda burslar veriyor.)
    5- Kredi yoluyla (devlet tarafından teşvik sağlanacak konulardan biri olacaktır. alınan krediye sübvansiyon sağlanacaktır)
    6- Son olarak artık alınmayan vergilerden ailenizin yapacağı birikim ile.

    Emin olun ödediğiniz vergiler az buz rakamlar değil. Asgari ücretli birinin bile ödediği gelir vergisi vergi 18 yılda bir üniversitenin ücretinden fazla ediyor. Üstüne bir de harcamaları üzerinden KDV falan ödüyor bu asgari ücretli!

    Peki nedir bundaki mantık?
    1- Eğitimin kalitesi artacaktır. Özelleştirilmediği zaman bizim dönemimizde mükemmel sistem kursak bile, yine bozulacaktır. AKP öncesi İstanbul üniversitesinde kadro edinen doçentler ve profesörlere bakın, bir çoğu eski yöneticilerin akrabası. AKP dönemine bakın, yine aynı, doğru düzgün akademik çalışması olmayan insanlar profesör yapılmış. Kâr amacı güden insan bunu yapmaz.

    2- Eğitim özgürleşecektir. Örneğin Özel üniversitelerdeki hocalar kolay kolay televizyonlara çıkıp, gazetelerde yazarken, devlet üniversitelerindekiler ancak hükümet yanlısıysa rahatça televizyona çıkıyor. Biz aksini sağlasak da bizden sonra yine bozacaklar. Bu nedenle üniversiteleri özgürleştirmemiz lazım.

    3- Öğrenci yükümlülük sahibi olacaktır. Bugün bir devlet üniversitesi öğrencisinin toplam maliyeti, özel üniversitelerinkinden yüksek Türkiye'de. Hem de daha az imkanlar sunarlarken. Bununla birlikte bu kişiler sadece yıllık 300-500 TL'ye bu bölüme girip, sıkılınca bırakabiliyor ya da 7-8 yıla uzatıp maliyeti artırabiliyorlar. Her öğrencinin maliyeti 80-90 bini geçiyor bugün. Düşünün, bölümü kazanıyor, oraya gitmese bile sistem icabı o koltuk ayrılıyor ve bunun maliyeti sırtımıza biniyor. Hiç üniversiteye gidemeyen, hatta kendi çocuğu da olmayan insanın ekmek parası ne hakla çarçur ediliyor?

    4- Son olarak: Üniversite eğitimi bugün "diploma olsun" diye okunuyor çoğunlukla. Hiçbir vasfa sahip olmadan mezun olan binler var. İktisat bölümünde "hocam ne okuyalım" sorusuna cevaben "Milletlerin Zenginliği, Kapital, İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi..." diye saymaya başlayıp "hepsini okumanızda fayda var" dediğinde "sınavda çıkacak mı" diyen bir öğrenci kitlesinden bahsediyoruz. Yani hiçbir şey bilmeyip sadece sınav geçmek üzerine kurulu bir sistem. Ücretini kendisi ödeyeceği zaman 2 durum ortaya çıkıyor: Ya sadece bilgi edinmek için gidersiniz, nasıl ki dans okulunuzun parasını devlet ödesin diye beklemiyorsanız, bunu da beklemezsiniz (örneğin ben İktisat'ı bu nedenle okuyorum, bu konuda çalışmaya niyetim yok.) Ya da edineceğiniz meslekle ilgili donanım elde etmeye gidersiniz ki bu da size ekstra gelir getirecek demektir, ingilizce kursunuzun parasını devletten beklemediğiniz gibi, bunu da beklemeyeceksiniz. Mesela mühendis olduğunuz zaman üniversiteye gitmeyen asgari ücretliye "al şu 100 tl'yi her ay maaşımdan" diyor musunuz? Demiyorsunuz. Asgari ücretli neden sizin eğitiminizi karşılamak zorunda?

    Kısacası, kaliteli eğitimin yolu özelleştirmedir. :)




  • alfe28 kullanıcısına yanıt
    Öncelikle liberal politikaların sonucu acımasız olmaz. Liberal politikalar her ülkeye refah ve özgürlük getirmiştir. Bu nedenle sovyetlerin mühendisleri Almanya'da çöpçü olmayı bile tercih ediyorlardı.
    İşsizler ordusu olmasının en büyük nedeni liberal bir ekonomi olmamasıdır. Liberal ekonomilerde de bu oranlarda işsizlik olabilir. Ama bunlar kronik işsizler değildir. Örneğin siz 2 yıl bir yerde çalışırsınız, yeni zammınızı beğenmezsiniz, işten çıkarsınız, 1-2 ay en olmadı 5-6 ay yeni iş ararsınız, bu sırada daha önce yatırmış olduğunuz işsizlik sigortasından ödeme alırsınız, sonra yeni işinize girersiniz çalışırsınız.
    Sizin çıktığınız işe o sırada o 5-6 ayını dolduran başka biri girmiştir. Yani dönüşümlü bir işsizlik olur ve bunun büyük kısmı iş bulunamadığı için değil, daha iyi imkanlara sahip bir iş arandığı içindir.

    Liberal ekonomi politikaları insanlara daha çok iş sunar. Evet belli bir süre şöyle şeyler olur: Web tasarımcıların ortalama maaşı 3000 TL'dir, yeni kurulan yerler, işsiz web tasarımcıları 1000 TL'ye işe alır.
    Ne oldu peki?
    1- İşsizler iş buldu.
    2- Özellikle tecrübesiz olduğu için kolay işe alınmayan kişiler daha düşük ücretlerle işe girip, daha yüksek ücretli yerlere başvurabilecekleri tecrübeler edinecekler.
    3- Yeni bir istihdam alanı yaratıldı, bu işyeri o 3000 TL'ye eleman kiralayanlara gidecek müşterilerden bazılarını daha düşük fiyat avantajıyla kendine çekti.
    4- işyeri de artık daha pahalı işler alabilecek tecrübelere ve networke sahip oldu.
    5- İşyeri de artık daha yüksek maaşlı daha profesyonel personeller arayacak.
    6- Bu kurumlar da artık diğer kurumlarla hemen hemen aynı maaşları ödemeye başlamış olacak. İşsizlik daha az olacağı için diğer kurumlardan transfer yapmaya çalışan işyerleri daha yüksek maaşlar teklif etmeye başlayarak işçilerin maaş standartlarını yükseltecek.

    Size açıkca şunu belirtelim: Asgari standartlar (hayatın güvenceye alınması, insani çalışma saatlerinin belirlenmesi ve rıza dışında bu saatlerin dışına çıkıldığı zaman işverenin işçiye tazminat ödemek zorunda bırakılması gibi) dışında devlet olarak işveren-işçi arasında yapacağınız tüm düzenlemeler, işsizliği artırır, refahı düşürür. Bakın Çin Mao Zedong yönetimi altında ezilirken ve yaklaşık 4 yıl yaşanan kıtlıkta 20 milyon civarı insan açlıktan ölürken, peşinden gelen Deng Xiaoping pekin konsensüsü adı verilen kapitalistleşme adımları attı. Kıtlık derken doğal bir kıtlıktan bahsetmiyoruz, komünist planlamacılığın sonucu yaşandı bu kıtlık. Bugün hani o hep bahsedilen "çinliler kötü şartlarda çalışıyor :(" var ya, işte eskiden o kötü şartlarda çalışıyorlar bir de karınları doymuyordu. Ama bu adımlar sonrası kısa sürede kişi başına düşen gerçek gelir, yani alım gücü hızla artmaya başladı. Artış hızı da her geçen gün artıyor. 20 yıla kadar Türkiye gibi ülkelerin refah seviyesine yetişip komünist partiyi de devirip liberal demokrasi kurarlar.

    Peki biz dünyanın diğer insanları neden Çinlileri sömürüyoruz, ucuza çalıştırıyoruz? Şöyle düşünün, Türkiye'deki işçinin üreteceği fiyatta ya da yakınında fiyatta üretim yapsa Çin, neden orada üretim yaptırsın biri? Çin'i komünizmin batırdığı bataklıktan, kapitalist üretim tarzı kurtarıyor. Şu an bizden ucuza üretmeyi kabul ettikleri için zenginleşebiliyorlar. Giderek maaşları artıyor ve bu nedenle 20-30 seneye artık ucuz üretimci olmayacaklar. Sadece katma değeri yüksek ürün ürettikleri sürece ithalat yapabilecekler. Bu da onlardan daha ucuza üretim yapmayı kabul edecek, kapitalistleşmediği için zenginleşememiş başka bir yeri zenginleştirmeye başlayacak, mesela Afrika.

    Türkiye'de şu an ortalama gelir tuzağında. Gelişmiş bir ülke değiliz. Her krizde yıkılmak istemiyorsak, refah seviyemizin kalıcı olmasını istiyorsak gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor. Eğer dünya ile rekabet edecek fiyatlarda üretim yapamıyorsak, ya başka ürünler üreteceğiz, ya da daha ucuza çalışacağız.

    Biz bu ülkede ar-genin gelişmesinin önünü açacağız. Bugün güya Ar-Ge'yi destekliyorlar, fonladıkları projelerin hemen hiçbiri ithal edilemedi. Zira neredeyse tek amacı "argeyi destekledik" demek. Arge sağlanınca maaşlar da yükselecek.

    Ekonomiyle ilgili şunu anlamamız gerek: Zor kullanımı yoksa, devletin gücünü arkasına almadıysa (bugün bir çok şirket arkasına almış durumda) hiç bir şirket arz-talep ve rekabet gerçeklerinden kaçamaz. Seve seve zenginliği tabana da yaymak zorunda. Bu da ancak serbest piyasayla mümkün.

    Anlaşılabilmesi için uzun uzadıya örnekler verdim, umarım becerebilmişimdir :)




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Liberal Demokrat Parti

    12 yıldır mecliste ana muhalefet partisi olup, 12 yıldır AKP'nin oyunun yükselişini kesememiş, hatta AKP'nin Türkiye tarihinde ilk kez bu kadar uzun süre oy artırarak devam eden tek iktidar olmasını sağlamış partiden bahsediyorsunuz sanırım?

    Bu seçimde birazcık oyu azalacaksa iktidarın, o da CHP'nin falan başarısı değil, AKP'nin kendini rezil rüsva etmesinden, internete sızan kasetlerden. CHP'nin hiçbir zaman bu iktidara alternatif olamayacağını fark etmeniz gerek artık. AKP'nin kemikleşmeye başlayan %35-40'lık oyunun sebebi "aman CHP iktidar olmasın" diyen vatandaşlarımızdır. CHP ne yaparsa yapsın bu kitleyi dağıtamaz. AKP'ye bir alternatif olacaksa o biziz. AKP'ye oy veren vatandaşlarımızın bir çoğu gerçekten bir korku algısı içerisinde. Unutmayın, insanlar için gerçek, algıladıklarıdır. 28 Şubat gibi sorunları tekrar yaşamayacaklarına emin olmak istiyorlar. AKP'ye oy veren vatandaşların da korkularını giderebilecek, tüm partilerin tabanlarına "özgürce yaşayacaksınız" diyen tek parti biziz.

    Uğraştığımız boş işler, ana muhalefet partisi otururken, demokrasiye, sandığa, oylara, hukuka sahip çıkmaktır.

    Tamam 12 yıl başarısız bir CHP var ama 20 yıldır anca bir arpa boyu yol katedebilmiş partiniz için de bir öz eleştiri bekliyoruz o zaman.




  • Snowmann kullanıcısına yanıt
    Öncelikle AKP liberal falan değil :) Tam tersine illiberal. Liberal neyse tam tersi.

    Liberallerin en önemli politik değeri özgürlüktür. AKP tüm özgürlüklere saldırmaktan geri durmuyor. Liberaller devleti insanın hayatından çeker, devletin binlerce kurumla her hücremize yayılmasını desteklemez, AKP binlerce devlet kurumu ve memuru yetmezmiş gibi üstüne üstüne kurum açıyor memur alıyor, her işe karışıyor. Liberaller iktidarın kısıtlanması taraftarıdır, AKP tüm gücü kendinde konsolide etmeye çalışıyor. Liberaller hukukun üstünlüğüne inanır, AKP hukuk bırakmadı ki üstünlüğünü tartışalım. Liberaller güçler ayrılığına inanır, AKP yasama, yürütme ve yargıyı tek başına yönetiyor.

    Ayrıca liberal ekonomi:
    quote:

    Orijinalden alıntı: Liberal Demokrat Parti
    Örneğin sırf cemaatle kavga ettiği için, cemaate zarar vereceğini hesaplayarak dershane sektörünü toptan yok edemez. Olaya sadece dershane olarak bakmayın, bugün dershaneyi kafasına göre kapatan, yarın dans okulunu kapatır, öbür gün barları kapatır, öbür gün diğer sektörü. Her gelen iktidar istediğini yasaklar. AKP BURADA SINIFTA KALDI.

    Örneğin her işletme kuran devlet kapılarında elli bin tane işlemle uğraşmaz, daha işyerini kurarken bir sürü masraf yapmazsınız. Piyasaya giriş kolaydır. Bu sayede piyasaya birileri hakim olmaya başlarsa, düşük bütçelerle rakipleri çıkabilir. AKP BURADA DA SINIFTA KALDI.

    Faiz, döviz kuru gibi konulara sadece rakamları iyi göstermek için müdahale edilmez, merkez bankası var ise bağımsızdır, basın önünde "yapacaksın" diye baskı uygulanmaz.. Bu geleceği riske atar. Finans, maliye gibi konular çocuk oyuncağı değildir, seçim için sürekli oynanmaz. AKP BURADA DA SINIFTA KALDI.

    Gümrük duvarları yüksek olmaz. Yani ithalat ihracata mümkün olduğunca karışılmaz. İlla varsa o gümrük duvarları (yani yurtdışından gelen bir ürüne konulan vergi oranları mesela) kendi kendine vardır, yandaşa kıyak olsun diye oynanmaz. AKP istediği şirketlerin kalitesiz ve buna rağmen pahalı ürünleri satılmaya devam etsin, hem kendi hem yandaşlarının cepleri dolsun diye şirketlere özel yüksek gümrük vergileri koydu, çok ucuza alabileceğiniz ürünleri çok pahalı hale getirdi. AKP BURADA DA SINIFTA KALDI.

    Tekeller tekel olarak satılmaz. Parçalayıp satılır. AKP bir çok özelleştirmeyi tekel halinde yaptı. Bunun da ötesinde bazısına tekel kalma güvencesi bile verdi. Yani AKP BURADA DA SINIFTA KALDI.

    Daha binlerce örnek var. AKP liberal ekonomiyi savunmuyor. AKP'nin savunduğuna "ahbap çavuş kapitalizmi" deniyor. Özellikle ingilizce biliyorsanız "crony capitalism" diye arayıp okuyablirsiniz.




    Asgari ücreti açıklamıştık:
    quote:

    Orijinalden alıntı: Liberal Demokrat Parti

    Öncelikle asgari ücret vaatlerini ciddiye almayın lütfen.

    Bugün size asgari ücretin 15.000 TL olacağı hatta 100.000 TL olacağı vaadini bile verebiliriz. Aslında size 2.000 TL vaat edenlerden de hiçbir farkı olmaz. Onların 2.000 TL demesinin tek nedeni inandırıcı olması.
    Asgari ücreti bir emirle yükseltmenin kimseye faydası yok. Asgari ücretin yükseltilmesi ya da azaltılmasının hayat standartlarına etki ettiği koca bir yalandır. Ülkede refah yaratılmadığı sürece asgari ücrete bir emirle yapılan zam, alacağınız tüm ürünlere zam olarak geri dönecektir. Biz sahte vaatler yerine, gerçek refah sağlayacağız. Bugün bir emirle asgari ücretinizi 15.000 TL'ye çıkarırsak, Ekmek 15-20 TL'ye çıkar, Dolar 30-40 TL olur sorun kalmaz. Ama asgari ücretlinin alım gücü düşmüş olur. Ayrıca yurtdışından gelen herşeyin alımı iyice zorlaşır.

    Biz alım gücünü yükselteceğiz, rakamlarla oynamak alım gücünü yükseltmez.

    Ücretler emek piyasasına göre belirlenir. Siz istediğiniz kadar kabiliyetli olun, kabiliyetiniz talep görmüyorsa bir manası yoktur. Doğru olan da aslında budur. Sırf birisi çok iyi resim yaptığını düşünüyor diye siz o resmi istemesiniz de ona bir ücret ödemek zorunda olmanız iyi olmazdı değil mi? Sizin kabiliyetinizi kullanarak ürettiğiniz ürüne talep çoksa, kabiliyetiniz seviyesinde sizin emeğinize talep artar ve maaşlarınız yükselir. Günümüzde bilişim piyasası buna örnek gösterilebilir. Ama son 10 yıldır trend bu yönde olduğu için işgücü arttı ve bilişim piyasasında maaşlar da sadece ortalama ya da ortalam üstü. Yani artık kimse kolay kolay bir web programcısına 5 bin TL ödemiyor. Bu iyi mi kötü mü? Değişir. Bir yandan ortalama üstü maaş almaya devam ediyor sektörümdeki insanlar, bir yandan verdiğimiz hizmet ucuzladı ve herkes yararlanabiliyor.

    Şimdi, devlet asgari ücreti 5 bin TL yaparsa ne olur? Bir kaç denge var: İşveren daha önce biriktirdiği sermayeyi riske ederek, işçinin kendi başına kazanamadığı parayı kazanmasını sağlıyor. (kazanabilse zaten bir işverenin yanında çalışmayacak) Bu riski karşılığında kâr elde ediyor. Şimdi maaşlar 5 bin TL'ye çıkınca işveren bunu doğrudan fiyatlara yansıtacak. Tüm sektörlerde kendince bu ücret artışlarını fiyatlara yansıtacaktır. Ayrıca bu sektörler birbirilerinden de birşeyler alıp verdiği için maliyetleri de yükselecektir. Bunu da fiyatlara yansıtacaktır. Fiyatların yükselmesi de enflasyon demektir.

    Diğer dikkat edilmesi gereken ise şu: İç piyasaya çalışanlar, yani mesela Türkiye'de inek yetiştiren, bu ineği kesen, kesilmiş eti döner olarak satan fiyatları belki istediği kadar yükseltebilir. Ama bu durumda dış piyasaya çalışanlar rekabet durumlarını kaybettiler. Yani eskiden 400 dolar ise maaş şimdi oldu 2bin dolar. Dünyaya bu fiyata ürün satamayacak. Ya bir çok insan işsiz kalacak, ya da dolar develüe edilecek ve örneğin bugünki fiyata göre dolar 12-14 TL bandına çekilecek. Yurtdışından gelen her ürün bize iyice pahalıya ulaşmaya başlayacak. Bu da gelişmiş teknolojilere erişimimizi zorlaştıracak.

    Devlet fiyatları yükseltmeyi engellerse, kâr düşük tutulsa ne olur? Kârın piyasa tarafından değil de devlet tarafından belirlendiği ve düşük tutulduğu durumlarda yatırım yüksek riskli hale gelir. Zira en ufak bir zararda, bir hatada batabilirsiniz. Kimse istihdam sağlamak istemez. Düşünün Koç grubu olsanız, oturup yemeye başlasanız belki 3 nesil bitmeyecek paranızı bir gecede kaybedebileceğiniz işlere yatırır mısınız?
    Son olarak: Asgari ücretin bir kanun ile yükseltilmesi şu soruna da neden olur: Diyelim ki tüm dengeler öyle bir şekillendi ki fiyatları değiştiremiyorsunuz. 800 TL'ye çalıştırdığım eleman bana 1200 TL'lik üretim yapıyordu, maaşı 5000 oldu. Anında işten çıkarırım. Sadece yüksek yetenekli 5000 TL'den fazla üretim yapma kapasitesine sahip insanlar iş bulur.

    Biz pastayı büyüteceğiz, pasta büyüyünce herkese bir pay düşer.

    Ayrıca biz rekabet kurumunu kaldıracağımızı söylemedik, rekabet kurumuna pek gerek kalmayacağını düşünüyoruz sadece. Zira serbest piyasalarda zor kullanımı dışında rekabete aykırı durumlar pek mümkün değildir. Türkiye'de rekabeti koruma adına, diğer şirketin insanları dolandırdığını açıklamayı bile yasaklıyorlar. Düşünün, ben diğer firmadan daha ucuza daha kaliteli ürün satıyorum diyemiyorsunuz. Biz bu sistemi ortadan kaldıracağız.


    İşçinin sömürüsü konusuna gelince:
    quote:

    Orijinalden alıntı: Liberal Demokrat Parti

    Öncelikle liberal politikaların sonucu acımasız olmaz. Liberal politikalar her ülkeye refah ve özgürlük getirmiştir. Bu nedenle sovyetlerin mühendisleri Almanya'da çöpçü olmayı bile tercih ediyorlardı.
    İşsizler ordusu olmasının en büyük nedeni liberal bir ekonomi olmamasıdır. Liberal ekonomilerde de bu oranlarda işsizlik olabilir. Ama bunlar kronik işsizler değildir. Örneğin siz 2 yıl bir yerde çalışırsınız, yeni zammınızı beğenmezsiniz, işten çıkarsınız, 1-2 ay en olmadı 5-6 ay yeni iş ararsınız, bu sırada daha önce yatırmış olduğunuz işsizlik sigortasından ödeme alırsınız, sonra yeni işinize girersiniz çalışırsınız.
    Sizin çıktığınız işe o sırada o 5-6 ayını dolduran başka biri girmiştir. Yani dönüşümlü bir işsizlik olur ve bunun büyük kısmı iş bulunamadığı için değil, daha iyi imkanlara sahip bir iş arandığı içindir.

    Liberal ekonomi politikaları insanlara daha çok iş sunar. Evet belli bir süre şöyle şeyler olur: Web tasarımcıların ortalama maaşı 3000 TL'dir, yeni kurulan yerler, işsiz web tasarımcıları 1000 TL'ye işe alır.
    Ne oldu peki?
    1- İşsizler iş buldu.
    2- Özellikle tecrübesiz olduğu için kolay işe alınmayan kişiler daha düşük ücretlerle işe girip, daha yüksek ücretli yerlere başvurabilecekleri tecrübeler edinecekler.
    3- Yeni bir istihdam alanı yaratıldı, bu işyeri o 3000 TL'ye eleman kiralayanlara gidecek müşterilerden bazılarını daha düşük fiyat avantajıyla kendine çekti.
    4- işyeri de artık daha pahalı işler alabilecek tecrübelere ve networke sahip oldu.
    5- İşyeri de artık daha yüksek maaşlı daha profesyonel personeller arayacak.
    6- Bu kurumlar da artık diğer kurumlarla hemen hemen aynı maaşları ödemeye başlamış olacak. İşsizlik daha az olacağı için diğer kurumlardan transfer yapmaya çalışan işyerleri daha yüksek maaşlar teklif etmeye başlayarak işçilerin maaş standartlarını yükseltecek.

    Size açıkca şunu belirtelim: Asgari standartlar (hayatın güvenceye alınması, insani çalışma saatlerinin belirlenmesi ve rıza dışında bu saatlerin dışına çıkıldığı zaman işverenin işçiye tazminat ödemek zorunda bırakılması gibi) dışında devlet olarak işveren-işçi arasında yapacağınız tüm düzenlemeler, işsizliği artırır, refahı düşürür. Bakın Çin Mao Zedong yönetimi altında ezilirken ve yaklaşık 4 yıl yaşanan kıtlıkta 20 milyon civarı insan açlıktan ölürken, peşinden gelen Deng Xiaoping pekin konsensüsü adı verilen kapitalistleşme adımları attı. Kıtlık derken doğal bir kıtlıktan bahsetmiyoruz, komünist planlamacılığın sonucu yaşandı bu kıtlık. Bugün hani o hep bahsedilen "çinliler kötü şartlarda çalışıyor :(" var ya, işte eskiden o kötü şartlarda çalışıyorlar bir de karınları doymuyordu. Ama bu adımlar sonrası kısa sürede kişi başına düşen gerçek gelir, yani alım gücü hızla artmaya başladı. Artış hızı da her geçen gün artıyor. 20 yıla kadar Türkiye gibi ülkelerin refah seviyesine yetişip komünist partiyi de devirip liberal demokrasi kurarlar.

    Peki biz dünyanın diğer insanları neden Çinlileri sömürüyoruz, ucuza çalıştırıyoruz? Şöyle düşünün, Türkiye'deki işçinin üreteceği fiyatta ya da yakınında fiyatta üretim yapsa Çin, neden orada üretim yaptırsın biri? Çin'i komünizmin batırdığı bataklıktan, kapitalist üretim tarzı kurtarıyor. Şu an bizden ucuza üretmeyi kabul ettikleri için zenginleşebiliyorlar. Giderek maaşları artıyor ve bu nedenle 20-30 seneye artık ucuz üretimci olmayacaklar. Sadece katma değeri yüksek ürün ürettikleri sürece ithalat yapabilecekler. Bu da onlardan daha ucuza üretim yapmayı kabul edecek, kapitalistleşmediği için zenginleşememiş başka bir yeri zenginleştirmeye başlayacak, mesela Afrika.

    Türkiye'de şu an ortalama gelir tuzağında. Gelişmiş bir ülke değiliz. Her krizde yıkılmak istemiyorsak, refah seviyemizin kalıcı olmasını istiyorsak gerçeklerle yüzleşmemiz gerekiyor. Eğer dünya ile rekabet edecek fiyatlarda üretim yapamıyorsak, ya başka ürünler üreteceğiz, ya da daha ucuza çalışacağız.

    Biz bu ülkede ar-genin gelişmesinin önünü açacağız. Bugün güya Ar-Ge'yi destekliyorlar, fonladıkları projelerin hemen hiçbiri ithal edilemedi. Zira neredeyse tek amacı "argeyi destekledik" demek. Arge sağlanınca maaşlar da yükselecek.

    Ekonomiyle ilgili şunu anlamamız gerek: Zor kullanımı yoksa, devletin gücünü arkasına almadıysa (bugün bir çok şirket arkasına almış durumda) hiç bir şirket arz-talep ve rekabet gerçeklerinden kaçamaz. Seve seve zenginliği tabana da yaymak zorunda. Bu da ancak serbest piyasayla mümkün.

    Anlaşılabilmesi için uzun uzadıya örnekler verdim, umarım becerebilmişimdir :)


    Sermaye partisi olma konusuna gelelim:

    Liberallerle ilgili, liberalizmle ilgili tamamen yanlış bir algıya ve bilgiye sahip olduğunuzu belirtmek isterim. Sermaye birikimi refahın ve tüm insanların hayat standartının yükselmesinin nedenidir. Sermaye ile ilgili soru sorulduğunda bundan bahsediyoruz. Sermaye aynı zamanda hırsızlık yoluyla ele geçirilmediyse emeğin birikimidir. Yani bir yerde çalışıp para biriktiriyorsunuz, sonra bununla yatırım yapıyorsunuz. Yani sermayeye kıymet vermek emeğe kıymet vermek demektir.
    Olayı size şöyle özetleyeyim: Sermaye kundura üretmek için gereken araçlardır. Eğer kundura yapmayı biliyorsanız önce sermaye sahibi olabilmek için birikim yapmalısınız. Ya da kundura yapmak için gereken araçları yapabilmelisiniz. Kundura için gereken araçları yapmak ya da emek harcayıp biriktirdiği ile araçları satın almak yoluna girmiş bir kişinin yanında da çalışabilirsiniz. Biz gönüllülüğü esas alıyoruz. İkinci yolu seçtiyseniz kunduracı dükkanının sahibini sizi işe almak için zorlayamayız. Kunduracı kendisi 10 TL kazanç elde ediyorsa, sizi işe alması için sizin de ona bir kazanç sağlatıyor olmanız gerekir. Diğer türlü elindeki aracı kullanmayı size bırakmasının bir manası yoktur. Tutun ki iki tane aracı var ve biri boşta. Sizi işe alması için en azından maaşınız+dükkan kirasına katkı+makinanın amortismanını karşılamanız gerekmektedir. Yani size 10 tl verecekse en azından 10 TL'den fazla kazanç sağlamalısınız dükkana.
    Bununla birlikte ürettiğiniz ürünler satılmayabilir de. Buna rağmen dükkan sahibi size maaş verecektir. Ayrıca dükkan batarsa siz en fazla emeğinizi satmayı bırakmış olacaksınız ama dükkanın sahibi daha önce sattığı emeğin hepsini çöpe atmış olacak. Size her şart altında ödeme yapmayı garanti eden kişi bu nedenle kâr elde eder. Yani aldığı riskin karşılığıdır. Serbest piyasa kazançları artırır, iyi iş yapanın riskini azaltır, emeğe verilen kıymetin artmasını sağlar. Kolayca iş değiştirilmesini sağladığınız zaman emek aranan hale gelir. Aynı zamanda üretimi daha da ucuzlaştırır, herşeyi daha ulaşılır hale getirir. Bu sayede otomatik makinalar çıkmış olmasına rağmen eskiden elde çamaşır yıkayan insanlar, bugün cep telefonu da taşıyabiliyorlar.
    Eğer bu ilişkiler gönüllülük esasına değil de devlet zoruna dayanırsa şu olur: İşveren işçinin kendisi için kâr-zarar riskinin çok yüksek olduğunu düşünürse, kimseyi işe almak sitemeyecektir. Belki de yatırım yapmaktan vazgeçecektir. Bu durumda üretim de duracaktır. İşsizlik artacak, üretim azalacağı buna rağmen lüks olmayan mallara talep devam edeceği ve bu talep arzdan fazla olacağı için enflasyon da artacaktır. Herkes açlıkla terbiye olacaktır.
    Üretim araçları özel sermaye de olmayınca ne olur? Defalarca gördük, herkes fakirlikte eşitlenir. Birileri "daha" zengin oluyor diye kızanların istediklerinin sonucu, emekçinin aynı seviyede çalışıp,daha az refah elde etmesidir.

    Vergi yükünün sadece zenginlerin sırtında olduğunu zannetmeniz işçileri falan bizim sömürdüğümüzü zannetmenizi çok güzel açıklıyor. Vergi gelirlerinin büyük kısmı dar ve orta gelirlilerden elde edilir. Zira yüksek gelirlilerden yüksek vergi almaya kalktığınız zaman yatırımlar azalır, sermaye başka ülkeye kaçar, işsizlik artar bkz: Fransa'da olanlar. Biz bugün bu ülkenin hemen her vatandaşından alınan %60'lara varan vergi'yi maksimum %20lere varacak şekilde ayarlayacağız.

    İşçiye refah verebiliriz. Zenginlik verebiliriz. İktisat bilenlerin en sosyalisti bile piyasa ekonomisini ancak biraz eleştirip reddedemezken, maalesef ülkemizde sizin gibi bir çok insan hala liberal ekonominin kötü birşey olduğunu zannediyor. zira ülkemizde bu kültür bir şekilde oturmuş. Liberal ekonomi olmayan yer, devlet eliyle soyulduğunuz ve bir grup sermayedarın zengin edildiği yerdir. Siz sadece AKP'nin mi kendi zenginlerini beslediğini sanıyorsunuz? Devlete bu yetkileri verirseniz sonucu bu olur. Biz bu düzeni kaldırmaktan bahsediyoruz.

    Biz herkese özgürlük vaadediyoruz, liberal ekonominin sadece sermayeye özgürlük verdiğini zannetmek sizin değil, eğitim sisteminde temel ekonomi barındırmayan ülkemizin suçudur.




  • 1- Almanya sorusuna net cevap vermem mümkün değil. Lakin parti adına değil, Tarık Beyhan olarak şahsım adına FDP'yi sıcak buluyorum.

    2- Biz devlet olarak yatırım yapmaktan öte yaptırım yapılmasının önünün açılmasını hedefliyoruz. Yine ben şahıs olarak bir bilişimci olarak kesinlikle bilişim sektörünün her alanının önünü açmak için elimden geleni yapacağım.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Aty.

    quote:

    Orijinalden alıntı: Liberal Demokrat Parti

    12 yıldır mecliste ana muhalefet partisi olup, 12 yıldır AKP'nin oyunun yükselişini kesememiş, hatta AKP'nin Türkiye tarihinde ilk kez bu kadar uzun süre oy artırarak devam eden tek iktidar olmasını sağlamış partiden bahsediyorsunuz sanırım?

    Bu seçimde birazcık oyu azalacaksa iktidarın, o da CHP'nin falan başarısı değil, AKP'nin kendini rezil rüsva etmesinden, internete sızan kasetlerden. CHP'nin hiçbir zaman bu iktidara alternatif olamayacağını fark etmeniz gerek artık. AKP'nin kemikleşmeye başlayan %35-40'lık oyunun sebebi "aman CHP iktidar olmasın" diyen vatandaşlarımızdır. CHP ne yaparsa yapsın bu kitleyi dağıtamaz. AKP'ye bir alternatif olacaksa o biziz. AKP'ye oy veren vatandaşlarımızın bir çoğu gerçekten bir korku algısı içerisinde. Unutmayın, insanlar için gerçek, algıladıklarıdır. 28 Şubat gibi sorunları tekrar yaşamayacaklarına emin olmak istiyorlar. AKP'ye oy veren vatandaşların da korkularını giderebilecek, tüm partilerin tabanlarına "özgürce yaşayacaksınız" diyen tek parti biziz.

    Uğraştığımız boş işler, ana muhalefet partisi otururken, demokrasiye, sandığa, oylara, hukuka sahip çıkmaktır.

    Tamam 12 yıl başarısız bir CHP var ama 20 yıldır anca bir arpa boyu yol katedebilmiş partiniz için de bir öz eleştiri bekliyoruz o zaman.
    Onlar seçilip başarısız oldular, biz seçilmeyi başaramadık. Aynı şey değil kanımca? Nedenlerini şöyle özetleyebiliriz: Biz kimseye "devleti sizin otlağınız yapacağız" demediğimiz için devletten beslenen sermayeden para yağmıyor, devlet yardımı da almıyoruz. Bu nedenlerle reklam olanaklarımız az.

    Bununla birlikte popülist de değiliz. Şirin gözükmek için yalan söylemiyoruz. Bakmayın CHP'nin falan ekonomi politikalarını eleştiririz ama onlar gerçeği bilmiyorlar mı? Biliyorlar. Lakin gerçeği söylerlerse aynen bizim gibi oy alamayacaklarını biliyorlar. Bu nedenle "asgari ücret şu kadar olacak" "okullar şöyle bedava olacak" falan diyorlar.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Arnavut7

    1-) Kürt sorunu hakkında ne düşünüyorsunuz? Çözüm için nasıl bir yol izlenmelidir?
    2-) Avrupa Birliği gerekli midir? Orta Doğu'daki olaylar hakkında neler düşünüyorsunuz?

    1- KÜRT SORUNU

    Öncelikle isyanların, terörün ve bölünme isteklerinin büyük destek bulması ancak ortada gerçek bir sorun olduğu zaman mümkündür. 1500'lü yılların başlarında Yavuz Sultan Selim'in Safevilere karşı İdris-i Bitlisi ile yaptığı anlaşmayla iç işlerinde bağımsız olmak şartıyla Osmanlı'ya bağlılıklarını bildiren Kürtler 1800'lü yılların başlarında isyan etmeye başlamıştır. Nedenlerine baktığımız zaman, milliyetçilik akımının bölgeye ulaşması, Türkçülüğün de ortaya çıkması, merkezileşme politikaları, âyanların memurlarının vergi toplamak için halka büyük zulümler uygulaması görülüyor. Özellikle yüksek vergiler ve merkeziyetçiliğin artması halkın dağlara kaçıp sık sık isyan etmesine neden olmuştu. Babanlı Abdurrahman Paşa ve Mir Mehmet Paşa ayaklanmaları sonrası özellikle Mir Bedirxan ve Yezdinşer ayaklanmalarında, kadınlar ve çocuklar dahil olmak üzere, ayaklanma bölgesindekiler (hatta isyana katılmayıp devlete destek olanlar bile) katledildi. Halkta "Türk'ün Kürdü ezmesi" olarak algılanmaya başlanan bu uygulamalar sonucu 1870-1882 yılları arasında Osmanlı- İran arasındaki topraklara hükmeden Şeyh Ubeydullah, hasat mevsiminden isteneni elde edilemeyince, ağır vergilere dayanamayarak hem Osmanlı'ya hem İran'a karşı isyan çıkarttı. Bu isyan Kürt milliyetçiliğinin olgunlaştığı ve bağımsızlık istediği isyandır. Asıl sorunun yüksek vergiler ve merkeziyetçi yönetim olduğu aşikardır. Buna rağmen Osmanlı da, Türkiye Cumhuriyeti de isyanların nedenlerini çözmek yerine, isyanı bölüp parçalamak, dış mihraklara bağlamak, Kürt kimliğini giderek yoketmeye çalışmak gibi yöntemler izlemişlerdir.

    Ülkemizde terör denilince bir çok kişinin aklına sadece PKK geliyor. Bu ülkede bir çok terör örgütü var. Ve bu örgütler, devletin yarattığı sorunlardan beslenip kendilerine destekçi bulabiliyorlar.

    Bunu anlamak için Gezi olaylarına bile bakmamız yeterli. Devletin baskıcı ve illiberal uygulamaları nedeniyle binlerce insan sokaklara döküldü. Bu kalabalıkların arasına karışan bazı sol tandanslı terör örgütleri devletin yarattığı bu sorundan muzdarip olan gençlerin bir kısmını kendi saflarına kattı. Hayatında hiç eyleme katılmamış, bir gün bile slogan atmamış bazı gençleri bir iki günde ufak çaplı terör eylemleri yapar hale getirdiler.
    Kaosu yaratan hükümet ise, onbinlerce barışçıl eylemci arasında bu kaostan faydalanan bir avuç teröristin eylemlerini destekçilerinin gözüne sokarak, Gezi'de uyguladığı şiddeti meşrulaştırmaya çalıştı.

    PKK da devletin benzer politikalarının sonucudur. Bu sorun bir terör sorunu olmasından önce yukarıda bahsettiğimiz gibi 200 yıl öncesine dayanan bir sorundur. Terörün bitmesi için teröre destek sağlanmasına neden olan haksızlıkların ortadan kalkması gerekmektedir.

    Ülkeyi yönetenlerin asli görevi sağladıkları özgürlük, adalet, güvenlik, huzur ve refah ortamı ile ülkeyi bölgede gıpta ile bakılacak bir yer haline getirmektir. Vatandaşların dini, mezhebi, dili, ırkı yaşam tarzları, cinsel tercihlerine göre politikalar üretmek ülkeyi yönetenlerin haddine değildir. Biz liberaller olarak bırakınız geçsinler düsturu çizgisinde dünyada sınırların yeterince fazla olduğunu düşünüyoruz. Birlikte yaşamama isteğinin ifade özgürlüğü dahilinde konuşulabilmesinden yana olsak da, daha fazla sınır oluşmasından yana değiliz. Bu nedenlerle daha özgür bir ülke sağlayarak Kürtlerin ayrı bir devlet kurmak istemeleri için neden bırakmama niyetindeyiz.

    Devletimizin 200 yıldır yaptığı hataların sonucunda, Kürtleri temsil ettiğini iddia eden yapıların da bir çok suça bulaştığı gerçektir. Fakat, suç işleyen bireylerin ait oldukları sosyal grupların cezalandırılması yanlıştır. Yıllarca terörist ya da isyancılar ortaya çıktığı için tüm bölgede baskı ve şiddet hüküm sürdü. Biz, yapılan bu hatayı düzeltecek temel hak ve özgürlükleri ve insan haysiyetini kapalı kapılar ardında pazarlıklara konu etmeden koruyacağız. Yerel yönetimleri güçlendirecek, temsilde adaleti sağlayacak, bölgede refahı artıracağız. Bölünme isteğini doğuran bu nedenlerin hepsi ortadan kalktıktan sonra, barış içerisinde yaşamamamız için hiçbir neden kalmayacaktır.

    Bu çözümleri uyguladıktan sonra, herhangi bir vatandaşımıza karşı şiddet eylemleri yöneltecek olan kim olursa en ağır şekilde cezalandırılacaktır. İktidarımızda Türkiye ifade özgürlüğü cennetine dönüştürülecek. Söz söyleyip tartışabilecekken, eline silah alan kimse hiçbir şart altında mazlum değil, zalimdir. İktidarımızda, zalimlere asla prim verilmeyecektir.

    2- AB

    Avrupa Birliği sürekli birbirini yiyen Avrupa devletleri savaşmasın diye kuruldu. Aynı Birleşmiş Milletler gibi. BENELUX yani Belçika, Hollanda ve Luxemburg önce kendi aralırnda bir ekonomi topluluğu kurdular. Bu devletler sürekli birbirini yiyen Fransa ve Almanya arasında kalan devletlerdi ve bir şekilde bu ekonomik işbirliğine onları da dahil ettiler ki bu yapı da Avrupa Ekonomik Topluluğuydu, o da bugün ki Avrupa Birliği'nin temelini oluşturdu. Bu girişi yapmamın nedeni şu: Avrupa birliği uluslararası politika teorilerinden bazılarının bahsettiği üzere, birbiriyle ekonomik ilişkisi güçlenmiş ülkelerin kolay kolay savaşmayacağı iddiasını güçlendirir. Ayrıca bu birlik ortak bir meclise de sahip olduğu için, birlikte kararlar alabilmektedir ve bu da bölgede barışı korumaktadır. Çok uzun zaman değil, 60-70 yıl önce bu ülkeler birbirini kesiyordu, düşünün biz 1923'te barış imzaladığımız ülkelerle ilgili hala "düşman onlar" diyoruz, bu ülkeler ise 1950'lerin sonunda başlayan AET süreci sonrası 1993'te kurulan Avrupa Birliği kurulmasıyla bir birleriyle bayağı barış içinde geçiniyor, ortak yasalar falan çıkarabiliyorlar.

    AB'nin en önemli yanlarından biri şu: Ülke egemenliğini devretmeden, bir baskı grubuna dahil oluyorsunuz. Ülkeler tekrar bir Hitler çıkmasın diye, diğer ülkelerdeki insan hakları ihlallerine karşı oldukça hassaslar. Bu nedenle hemen hepsi oldukça yüksek özgürlük ve insan hakları standartlarına sahipler. Bizim ülkemizin de katılmasının bu manada faydası olacaktır. Bununla birlikte Euro bölgesine giriş ayrıca tartışılabilir. Özellikle son dönemlerdeki deflasyonist politikaların büyüme üzerinde yarattığı etkiler nedeniyle. Bir de birlik dışına yapılacak dış ticaret ilişkilerine konulan sınırlar tartışmaya açıktır.

    Ortadoğu

    Ortadoğu'daki kargaşanın nedeni gelişmiş ülkeler değildir. Fakat gelişmiş ülkeler, Ortadoğu'daki kargaşa nedeniyle ekonomik çıkarları etkilendiği, örneğin petrol fiyatları yükseldiği için, Ortadoğu'da aksiyon alıyorlar tabi. Yani kargaşayı yaratan değiller ama bundan faydalanmadıkları söylenemez. Bunlardan bazıları, bazı dönemlerde emperyalist sayılabilecek politikalar da gütmektedir. Örneğin, Bush'un Irak'a girişi, büyük oranda emperyalist amaçlar taşımaktadır.

    Ortadoğu maalesef gerçekten sıkıntılı bir coğrafya ve bu bölgede aksiyon alabilmek için yeterince güçlü olmak gerekiyor. Biz ekonomi politikamızla gelişmiş ülkeler arasına girip, BM Güvenlik Konseyi'nde kalıcı yer edinme amacındayız. Ortadoğu'ya düzen gelebilmesi ve bahsettiğiniz emperyalist politikaların uygulanmaması için öncelikle ortadoğu halkları arasında özgürlükçü fikirlerin yaygınlaşması gerekiyor. Bir ülkede kargaşa çıkmaya müsait ortam varsa, birileri orada kargaşa çıkarabilir. Kargaşa çıkmaya en müsait ülkeler ise totaliter ülkelerdir.

    Türkiye'nin pozisyonuna gelirsek, OECD ülkeleri büyüyünce büyüyen, küçülünce küçülen, büyümesini yapay, gelişim sağlamayan yollarla yapan bir ülke olursanız, Suriye'de rejimi değiştireceğim derken elinize yüzünüze bulaştırırsanız, Libya'da NATO'nun ne işi var deyip sonra hiçbir geçerli neden belirtmeden geri adım atarsanız kimse sizi ciddiye almaz. Anca 4-5 gazeteniz "ortadoğunun lideri büyük devlet" olduğunuzu iddia eder, sizi kahraman kabul ettiğini söylediğiniz arap halkları öldürülmeye devam eder. Siz de boş boş bakarsınız.
    Biz gerçekçiyiz. Sözde değil, gerçekten etkili bir devlet olacağız.

    Suriye'de şu andan itibaren suların durulmasını sağlamak pek mümkün değil. Tarafları masaya çekebilirsek, en azından savaştan önceki duruma dönülebilir. Bunun dışında ne yapılabilir diye tüm uluslararası güçleri devreye sokmak gerekir.

    Suriye'de iç savaşı ateşleyenlerden birinin de Türkiye olduğunu unutmamak lazım. Bundan 5 sene önce LDP iktidar olsaydı, Suriye bu kadar karışmaz, milyonlarca Suriyeli Türkiye'ye sığınmak zorunda kalmazdı. Herhangi bir ülkede insan haklarını ihlal eden bir yönetim varsa bunu değiştirmeye çalışmak, değiştirmemekten daha zararlı olabilir bazen. Bunun hesabını iyi yapmak lazım. O yönetimi değiştirmeye gücünüz yetmeyecekse, en azından o ülkede bir tampon bölge oluşturup ülke vatandaşlarını koruyamayacaksanız, bu güce ve uluslararası desteğe sahip değilseniz, "dünya lideri" pozlarına girmek çözüm olmayacaktır.

    Ayrıca, baskıcı rejimlerin muhaliflerine silah desteği vermek de ayrı bir hatadır. Eğer, baskıcı yönetimin tüm desteğini kesemediyseniz, siz muhalifleri silahlandırdıkça onlar daha çok silahlanacak, daha çok zulüm uygulacaklardır. Daha çok zulüm uygulandıkça siz muhalifleri daha çok silahlandıracak, baskıcı rejim ise ortaklarından daha çok silah alacaktır. Bu yolla tüm ülke halki giderek fakirleşecek, ölüm sıradan hale gelecektir. Bu da büyük göçlere neden olacaktır.

    Bu ülkenin en büyük sorunlarından biri, iktidarların siyasi manevralarını halka duygusal ve insani amaçlar taşıdığını iddia ederek anlatmalarıdır. Şu an ki hükümet gizli ajandası dahilinde tüm bölgede Müslüman Kardeşler iktidarlarını destekledi. El-fetih gibi barışmaya daha meyilli, İsrail'in eski sınırlarına çekilmesini isteyen bir iktidar yerine, sırf Müslüman kardeşlere yakın olduğu için İsrail'i yokedene kadar durmayacağını söyleyen Hamas'a destek verdi. Mısır'da daha uzlaşmacı bir geçiş dönemi hükümeti isteklerine karşı, düşük katılımlı bir seçimle seçilen iktidara "aman yapma, iktidar sensin" dedi, zira onlar da Müslüman Kardeşler'dendi. Biz kendi iktidarımızda saçma sapan emeller için değil, ortadoğuda stabilizasyon için uğraşırdık.

    Irak ve Suriye arasındaki IŞİD sorunu ayrı bir dert. IŞİD' karşı çatıştığı gözüken tek grup, PYD yani PKK uzantısı, destek versen olmaz. Lakin hükümet tam tersini yapıyor gibi bir de: PYD'ye kolaylık sağlamıyor tamam, ama bir de zorluk çıkarıyor, IŞİD'e ise kolaylık sağlıyor gibi gözüküyor. Ayrıca diğer irili ufaklı gruplar da var. Hükümetin bunlara silah gönderdiğine dair haberler var. Yarın öbür gün, zamanında talibanın yaptığı gibi kendisini besleyenlere de saldıracaktır. Kısacası, ortadoğu daha başımıza çok iş açacak gibi.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ziel34

    quote:

    Orijinalden alıntı: Snowmann

    Zenginlerin daha fazla kazanabilmeleri için üzerindeki vergi yükünü kaldırmak halkın, işçinin ne işine yarayacak? Sermaye partisi olarak, işçiye, emekçiye daha fazla sömürüden başka ne verebilirsiniz? Liberaller AKP dururken sizi niye tercih etsin? Asgari ücret konusunda ne düşünüyorsunuz? Sermayeye sınırsız özgürlük vermek işçiler üzerindeki sömürüyü arttırmak değildir de nedir?

    Akp liberal bir parti değilki liberal görünümlü bir parti akp gerçek liberal olsaydı %150 ötv saçmalığını falan sürdürmezdi çünkü bildiğim kadarıyla liberal politikada böyle saçma vergiler yok.

    Tamamen haklısınız :)




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Snowmann

    quote:

    Orijinalden alıntı: ziel34

    quote:

    Orijinalden alıntı: Snowmann

    Zenginlerin daha fazla kazanabilmeleri için üzerindeki vergi yükünü kaldırmak halkın, işçinin ne işine yarayacak? Sermaye partisi olarak, işçiye, emekçiye daha fazla sömürüden başka ne verebilirsiniz? Liberaller AKP dururken sizi niye tercih etsin? Asgari ücret konusunda ne düşünüyorsunuz? Sermayeye sınırsız özgürlük vermek işçiler üzerindeki sömürüyü arttırmak değildir de nedir?

    Akp liberal bir parti değilki liberal görünümlü bir parti akp gerçek liberal olsaydı %150 ötv saçmalığını falan sürdürmezdi çünkü bildiğim kadarıyla liberal politikada böyle saçma vergiler yok.

    Cari açığı kapatmak için başka çareleri yok. Özelleştirmelerle ülkeyi getirdikleri nokta ortada. Ülkenin liberal sağdan kurtulup sosyal devlet ilkelerine uygun partilere ihtiyacı var. O yüzden AKP'nin okumuşu olan LDP'ye ihtiyacımız yok.

    Sosyal devlet dediğiniz şey cari açığın asıl kaynağıdır farkında değilsiniz sanırım? O "kömür dağıtıyor" "makarna dağıtıyor" diye bahsedilen şeyler var ya? Onlar sosyal devlet işte. AKP sosyal devleti oldukça büyüttü. Sadaka dağıtmak üzerinden oy topluyor. Ve evet, bu nedenlerle de cari açık oluşuyor. Biz devleti sadaka veren devletten, sadakaya muhtaç olmayan vatandaşların devleti haline getireceğiz.

    Özelleştirme kötü birşey değildir. Özelleştirme tekel olarak yandaşlara peşkeş çekilirse kötüdür. Geri kalan özelleştirmeler, devletin verimsiz, tüm vatandaşlara zararlı kurumlarından kurtulmasıdır. Devletin tekel olmayıp kar eden bir kurumu bile yoktur. Tekel olup kar etmesi ne demektir? 10 liralık malzemeyi ülkeye rakip girmesi yasak olduğu için size 100 liraya satması demektir. Devletin böyle kar ediyor olması vatandaşların yararına mıdır zararına mı?

    Bedava öğle yemeği diye birşey yoktur. Bedava olduğu iddia edilen hizmetlerin hepsi sizin vergilerinizden çıkar. Sosyal devlet adı altında kurulan tüm kurumlar da her zaman iktidar yandaşlarının otlağı olmaya mahkumdur. Sizden alınan her 10 liranın 5 lirası devlet yöneticilerinin maaşları ve zimmete geçirmelerine harcanırken, kalan 5 lira ise 3 liralık malzeme alımı için kullanılmaktadır. Sivil toplum bunu daha başarılı şekilde organize edebilmektedir.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ziel34


    quote:

    Orijinalden alıntı: Snowmann

    quote:

    Orijinalden alıntı: ziel34

    quote:

    Orijinalden alıntı: Snowmann

    Zenginlerin daha fazla kazanabilmeleri için üzerindeki vergi yükünü kaldırmak halkın, işçinin ne işine yarayacak? Sermaye partisi olarak, işçiye, emekçiye daha fazla sömürüden başka ne verebilirsiniz? Liberaller AKP dururken sizi niye tercih etsin? Asgari ücret konusunda ne düşünüyorsunuz? Sermayeye sınırsız özgürlük vermek işçiler üzerindeki sömürüyü arttırmak değildir de nedir?

    Akp liberal bir parti değilki liberal görünümlü bir parti akp gerçek liberal olsaydı %150 ötv saçmalığını falan sürdürmezdi çünkü bildiğim kadarıyla liberal politikada böyle saçma vergiler yok.

    Cari açığı kapatmak için başka çareleri yok. Özelleştirmelerle ülkeyi getirdikleri nokta ortada. Ülkenin liberal sağdan kurtulup sosyal devlet ilkelerine uygun partilere ihtiyacı var. O yüzden AKP'nin okumuşu olan LDP'ye ihtiyacımız yok.

    Evet ldpnin parti programında daha fazla kurumu özelleştirme var ama buna karşılık otodaki %150 ötvyi hatta %18 kdvyi kaldırma planı var akp ile ldp kıyas bile edilemez ldp aynı zamanda chp gibi özgürlükçü bir partidir akp ile tek benzer yönü özelleştirmeleri desteklemesi ve başkanlığı desteklemesi.

    AKP ile benzetmeniz mümkün de, sadece uzaktan bakınca benziyor :)
    Evet bugün 100 liranızın 60 lirasına varan oranlarını vergi olarak veriyorsunuz. biz bunu 20 TL'yi aşmayacak hale getireceğiz.

    CHP ile özgürlükler konusunda benzemeye gelince: CHP daha bizim yakınımıza bile gelmiş değil. En basitinden biz siyasetçilerin ve özellikle üst düzey kamu yöneticilerinin ağır eleştirileri ve hatta hakaretleri kaldırabilmesi gerektiğini, kaldıramayacaklarsa o göreve gelmemeleri gerektiğini düşünürüz. AİHM gibi kurumlar da aynen bu yönde karar veriyorlar. Zira başbakana kızmak en büyük hakkınız. Muhalefete de. Lakin Kemal Kılıçdaroğlu daha dün adını ke-mal yazanlara dava açmış. Biz ise sadece "hırsız" gibi iftira niteliği taşıyan sözlere dava açacağımızı belirtiyoruz. Bu davanın nedeni de açıkça bir suç isnadı olması ve sukütun ikrardan gelmesi. Daha bu özgürlükler konularının bir çok detayı var. Örneğin zorunlu askerliğin kaldırılması gibi.

    AKP ve Özelleştirme konusuna gelince:
    AKP devlet kurumlarını yandaşlarına peşkeş çekiyor. Kamu ihale yasası 30 küsür kez değişti. Lafın gelişi 30 demiyorum. Gerçekten 30dan fazla değişti. Bayağı ihaleyi kime vermek istiyorlarsa ona göre yasa çıkarıyorlar. Bir çok kurumu da tekel olarak özelleştiriyor. Yani diyorki "ben işletmeyi beceremediğim için zarar etmemek adına pahalı pahalı ürün/hizmet satıyordum, al sen daha ucuza mal edeceğin halde aynı fiyata hatta belki daha pahalıya sat"

    Biz ise uluslararası şeffaflık standartlarında yapılacak ihalelerle, eğer tekel ise 3'e 4'e bölerek farklı firmalara satarak özelleştirme yapacağız. Bu sayede hem kamu kurumlarını partililerine otlak yapmak isteyen bir iktidar gelse de uzunca süre ortada o kadar kamu kurumu olmayacak, hem zarar edip sürekli vergilerinizi çarçur eden işletmelerden kurtulmuş olacaksınız, hem o işletme istihdam sağlamaya devam edecek, hem vergi ödeyecek, hem özelleştirmeden gelen gelirle bugüne kadar sistemin zarar verdiği insanları bizim sistemimize geçiş sürecinde desteklemeye devam edebileceğiz (örneğin eğitimini ödeyemeyeceğini beyan eden kişilere eğitim yardımı yapılması gibi).

    Başkanlık konusu ise tamamen ayrıştığımız bir nokta. Bu ülkede programında başından beri başkanlık olan tek partiyiz sanırım. Biz ABD'deki başkanlık sistemine benzer bir sistem öneriyoruz. Zira güçler ayrılığı istiyorsak bunun yolu bu. Bugün yasamayı seçiyoruz, yasama içinde anayasa hariç tüm kanunları değiştirebilecek çoğunluğu elde eden grup (meclisin yarısı) yürütmeyi oluşturuyor. Bu grup aynı zamanda öyle yada böyle her zaman yargı üzerinde de etkili oluyor. Eski SHP ve CHP'li Adalet bakanı da diyordu "3 bin hakim ve savcı yerleştirdik kendi adamlarımızdan" diye, bugünki hükümette aynısını yapıyor. Zira bir şekilde maaşı verecek olan hükümet olduğu için bir şekilde işe alışlarda da etkileri oluyor.

    Bu parlementer sistem ancak "utanmayı bilen" ülkelerde biraz düzgün işleyebiliyor. Örneğin İngiltere'de. Bu ülkedeyse bugün yasama da yürütme de yargı da cumhurbaşkanı da yasaları çiğniyor ve kimse birşey yapamıyor.

    Bizim savunduğumuz sistem, dar bölge iki turlu seçim sistemi ile meclisin oluşması. Yani bugün örneğin istanbulda 4-5 milyonluk gruplara kendini tanıtıp aralarından 100 bin kişinin oyunu almaya çalışan vekilerin yerine, sadece 100 bin kişiye tanıtmaya çalışan vekil adayları olacak. Bu sayede gerçekten vekil adayınızı tanıyabileceksiniz. Her parti o bölgeden bir aday göstereceği için partiye değil vekile oy vereceksiniz.Bu sayede gerçekten size karşı sorumlu, seçilebilmek için sizi dinlemek zorunda olan vekiller seçeceksiniz. Ayrıca milli bakiye sistemi ya da benzeri bir sistem ile bir senato da oluşturulacaktır. Yani tüm türkiyeden aldıkları oyları birleştirip meclise giren insanlar.

    Yürütme bu yapının içinden çıkmayacak, ayrıca seçilecektir. Bu sayede bakanlık bekleyip başkana yalakalık yapan vekiller olmayacaktır. Meclis ve senatonun yasama yani kanun yapma yetkisinden daha önemli olan yetkisi yürütmeyi denetlemektir. Ayrıca görevler meclis ile senato arasında bölüneceği, her kanun hem meclis hem senatodan geçeceği için, bir grubun yürütmenin etkisi olması mümkünse de ikinci grubun da tamamen etki altında olması kolay olmayacaktır. Bakın ABD'de bahsettiğimize benzer bir sistem var, başkanın partisi çoğunluğu oluşturmasına rağmen bütçeyi onaylatamadı, bazı devlet kurumları tatile çıkarıldı. Zira yasamanın ve yürütmenin halkın aleyhine çalışmasındansa çalışamaması daha iyidir bazen.

    Bizim sistemimizi özetlemek gerekirse, yasama, yürütme ve yargı biribirinden hem bağımsız hem de birbirine belli oranda sorumlu hale geliyor.

    Lakin, AKP'nin önerdiği başkanlık sistemi daha çok Rusya ve hatta ortadoğu diktatörlüklerindeki başkanlıklara benzemekte, her türlü yetkiyi parti devletine konsolide etmektedir.

    Kısacası bizim sistemimiz liberal demokrasiyi, yani özgürlüklerin korunduğu, güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğünün varolduğu sistemi sağlarken,
    AKP'nin önerdiği sistem totaliter, otoriter bir monarşinin yolunu açmaya çalışmaktadır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: fukox

    Terör sorununu nasıl çözmeyi planlıyorsunuz?

    quote:

    Öncelikle isyanların, terörün ve bölünme isteklerinin büyük destek bulması ancak ortada gerçek bir sorun olduğu zaman mümkündür. 1500'lü yılların başlarında Yavuz Sultan Selim'in Safevilere karşı İdris-i Bitlisi ile yaptığı anlaşmayla iç işlerinde bağımsız olmak şartıyla Osmanlı'ya bağlılıklarını bildiren Kürtler 1800'lü yılların başlarında isyan etmeye başlamıştır. Nedenlerine baktığımız zaman, milliyetçilik akımının bölgeye ulaşması, Türkçülüğün de ortaya çıkması, merkezileşme politikaları, âyanların memurlarının vergi toplamak için halka büyük zulümler uygulaması görülüyor. Özellikle yüksek vergiler ve merkeziyetçiliğin artması halkın dağlara kaçıp sık sık isyan etmesine neden olmuştu. Babanlı Abdurrahman Paşa ve Mir Mehmet Paşa ayaklanmaları sonrası özellikle Mir Bedirxan ve Yezdinşer ayaklanmalarında, kadınlar ve çocuklar dahil olmak üzere, ayaklanma bölgesindekiler (hatta isyana katılmayıp devlete destek olanlar bile) katledildi. Halkta "Türk'ün Kürdü ezmesi" olarak algılanmaya başlanan bu uygulamalar sonucu 1870-1882 yılları arasında Osmanlı- İran arasındaki topraklara hükmeden Şeyh Ubeydullah, hasat mevsiminden isteneni elde edilemeyince, ağır vergilere dayanamayarak hem Osmanlı'ya hem İran'a karşı isyan çıkarttı. Bu isyan Kürt milliyetçiliğinin olgunlaştığı ve bağımsızlık istediği isyandır. Asıl sorunun yüksek vergiler ve merkeziyetçi yönetim olduğu aşikardır. Buna rağmen Osmanlı da, Türkiye Cumhuriyeti de isyanların nedenlerini çözmek yerine, isyanı bölüp parçalamak, dış mihraklara bağlamak, Kürt kimliğini giderek yoketmeye çalışmak gibi yöntemler izlemişlerdir.

    Ülkemizde terör denilince bir çok kişinin aklına sadece PKK geliyor. Bu ülkede bir çok terör örgütü var. Ve bu örgütler, devletin yarattığı sorunlardan beslenip kendilerine destekçi bulabiliyorlar.

    Bunu anlamak için Gezi olaylarına bile bakmamız yeterli. Devletin baskıcı ve illiberal uygulamaları nedeniyle binlerce insan sokaklara döküldü. Bu kalabalıkların arasına karışan bazı sol tandanslı terör örgütleri devletin yarattığı bu sorundan muzdarip olan gençlerin bir kısmını kendi saflarına kattı. Hayatında hiç eyleme katılmamış, bir gün bile slogan atmamış bazı gençleri bir iki günde ufak çaplı terör eylemleri yapar hale getirdiler.
    Kaosu yaratan hükümet ise, onbinlerce barışçıl eylemci arasında bu kaostan faydalanan bir avuç teröristin eylemlerini destekçilerinin gözüne sokarak, Gezi'de uyguladığı şiddeti meşrulaştırmaya çalıştı.

    PKK da devletin benzer politikalarının sonucudur. Bu sorun bir terör sorunu olmasından önce yukarıda bahsettiğimiz gibi 200 yıl öncesine dayanan bir sorundur. Terörün bitmesi için teröre destek sağlanmasına neden olan haksızlıkların ortadan kalkması gerEkmektedir.

    Ülkeyi yönetenlerin asli görevi sağladıkları özgürlük, adalet, güvenlik, huzur ve refah ortamı ile ülkeyi bölgede gıpta ile bakılacak bir yer haline getirmektir. Vatandaşların dini, mezhebi, dili, ırkı yaşam tarzları, cinsel tercihlerine göre politikalar üretmek ülkeyi yönetenlerin haddine değildir. Biz liberaller olarak bırakınız geçsinler düsturu çizgisinde dünyada sınırların yeterince fazla olduğunu düşünüyoruz. Birlikte yaşamama isteğinin ifade özgürlüğü dahilinde konuşulabilmesinden yana olsak da, daha fazla sınır oluşmasından yana değiliz. Bu nedenlerle daha özgür bir ülke sağlayarak Kürtlerin ayrı bir devlet kurmak istemeleri için neden bırakmama niyetindeyiz.

    Devletimizin 200 yıldır yaptığı hataların sonucunda, Kürtleri temsil ettiğini iddia eden yapıların da bir çok suça bulaştığı gerçektir. Fakat, suç işleyen bireylerin ait oldukları sosyal grupların cezalandırılması yanlıştır. Yıllarca terörist ya da isyancılar ortaya çıktığı için tüm bölgede baskı ve şiddet hüküm sürdü. Biz, yapılan bu hatayı düzeltecek temel hak ve özgürlükleri ve insan haysiyetini kapalı kapılar ardında pazarlıklara konu etmeden koruyacağız. Yerel yönetimleri güçlendirecek, temsilde adaleti sağlayacak, bölgede refahı artıracağız. Bölünme isteğini doğuran bu nedenlerin hepsi ortadan kalktıktan sonra, barış içerisinde yaşamamamız için hiçbir neden kalmayacaktır.

    Bu çözümleri uyguladıktan sonra, herhangi bir vatandaşımıza karşı şiddet eylemleri yöneltecek olan kim olursa en ağır şekilde cezalandırılacaktır. İktidarımızda Türkiye ifade özgürlüğü cennetine dönüştürülecek. Söz söyleyip tartışabilecekken, eline silah alan kimse hiçbir şart altında mazlum değil, zalimdir. İktidarımızda, zalimlere asla prim verilmeyecektir.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Periah

    Kdv ve ötv kaldırıldıktan sonra devlet bütçesinde oluşacak devasa açığı nasıl , hangi gelir yolları ile kapatmayı düşünüyorsunuz ?

    Öncelikle "devasa açık" oluşmayacak, zira biz diğer partiler gibi "size bir sürü para dağıtacağız" demiyoruz. Biz diyoruz ki, "biz 10 liranızı alıp size 3 liralık hizmet sunmak yerine, daha az alıp gereksiz hizmetleri de kaldıracağız" o hizmetleri daha kaliteli ve daha ucuz olarak kendiniz satın alacaksınız, sivil toplumu işleteceksiniz. Bugün 100 TL'nizin 60 TL'ye varabilen kısmını devlete veriyorsunuz. Biz maksimum 20 TL'sini almak istiyoruz. Aynı zamanda bunun yaratacağı ekonomik büyüme ve artan yatırımlar ile birlikte toplam 10x vergi toplanıyorsa bugün, biz yine nerden baksanız 5-6x vergi toplamış olacağız.

    Bütçe açığı verimsiz devlet kurumları aracılığıyla oluşur. Biz o kurumların hepsini kaldıracağız.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: delteo

    Selamlar,

    Seçim ittifaklarına bakışınız nasıl? Bu seçimde size ittifak teklifi geldi mi ya da siz bir partiye ittifak teklif ettiniz mi? Eğer bir teklif geldi ise şartları neydi ve neden olumlu sonuçlanmadı?

    Biz geçen seçimde de bu seçimde de tüm partilere bir çok şey önerdik. Barajın düşmesi ve seçim yardımlarının adil dağıtılması gibi konularda bile yanaşmadılar. Sorsanız hiçbirinin baraj sorunu yokmuş. Bu seçimden önce ciddi bir ittifak görüşmesi olmadı. Eğer Türkiye'de ittifaklar "baraj sorunu nedeniyle birlikteyiz, birbirimizden zerre hoşlanmıyoruz, barajı geçelim dağılacağız, demokrasi her kesimin mecliste yer bulabilmesi demektir, yani birlikte girdiğimiz partiyi sevmeseniz gerekmez, bizi istiyorsanız ona da, onu istiyorsanız bize de oy vereceksiniz" diyerek kurulabilseydi, herşey daha kolay olurdu sanırım. :)




  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.