Şimdi Ara

Liberal Demokrat Parti - Soru sorulacak dediler geldik! (5. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
174
Cevap
9
Favori
3.548
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
26 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Unduli

    Tabii ki ücret, basitçe emek arz ve talebinin bir fonksiyonudur. (21. yüzyılda hala açlık sınırını gözönüne alırsanız, Giffen mallarını da hesaba katabilirsiniz)

    LDP nin liberal ekonomi yaklaşımı ve devletin fonksiyonel küçük bir birime dönüşmesi fikri tamam ama, asgari ücret konusunda ki yaklaşımınız şu haliyle "Fakirler ölsün, Porsche'den selamlar" kıvamında. (1.500 TL ile 10.000 TL aynı gibi bir görüntü arzediyorsunuz)

    Tabii ki işverene dayatılan bir asgari ücret artışı maliyete etki eder ve/veya kayıtdışını teşvik eder. Fakat CHP örneğinde ele alırsak, artışın %50 si devletçe karşılanacak zaten, kalan kısımsa kendince sıfır faizli kredi ile kompanse edilmekte. Kısaca devletin pozitif ayrımcılığı var.

    Yukarıda belirttiğiniz gibi "Biz pastayı büyüteceğiz, pasta büyüyünce herkese bir pay düşer. " kısmında ki "bir pay" fazla muğlak. Türkiye gibi bir ülkede paradigma değişimi yaşanıp kalkış (take-off) durumuna gelene ve gelir dağılımı daha homojen olana kadar, milli gelirden pozitif ayrımcılık yapılması gerekir.




    Yukarıda ki "bence" kısmından sonra sorum ise, LDP'nin ekonomik anlamda bir pozitif ayrımcılık düşüncesi var mı? Yoksa tam rekabete yakınsar Adam Smithçi pragmatik yaklaşım mı ön planda?




    1500 TL ile 10.000 TL aynı. CHP örneğinden gidelim, devlet o %50'yi neyle karşılayacak? Diyorlar ki "işverene ek maliyet oluşturmayacağız", Şu anki asgari ücretin işverene maliyeti yaklaşık 1500 TL zaten. İşverene maliyet oluşturmayacağım derse, prim almayacak, vergi almayacak demek. Ülkenin yaklaşık yarısı 1500 TL altında maaş alıyor zaten. Bu kişilerin hepsini "asgari ücretli" gösterse işverenleri, işçiye bir zararı yok. Prim de almayacağım vergi de almayacağım dediğine göre ülke vergi gelirlerini büyük oranda düşürecekler demektir. Peki sosyal güvenlik hizmetini neyle karşılayacaklar? O hastaneler nasıl dönecek? Emeklilik maaşları neyle ödenecek?

    Bir de herkese sıfır faizli kredi vereceğini söylüyorlar. Sadece vergi borcu olmasın yeter diyor. Bu faizleri kim ödeyecek? Zira anladığım kadarıyla iktisat biliyorsunuz, paranın zaman değerini geçtim, enflasyon diye birşey var. Yani reel 0 faiz durumunda bile, enflasyon maliyeti var. Bunu neyle karşılayacak? Devletin pozitif ayrımcılık yapması dediğiniz, "kimseden para almayacağım ama herkese para vereceğim" gibi bir iddia. Peki bunun sonucu ne? Ya para basıp senyoraj yoluyla enflasyon oluşturacak, ya borç yükünü artıracak, ya da üst gelir düzeylerine yüksek vergi uygulayacak. Üst gelir düzeylerine yüksek vergi demek, yatırımın ülkeden kaçması demek. Bunun da sonucu bildiğiniz üzere işsizliğin artması.

    Bir pay muğlak, zira CHP, HDP, MHP gibi partilerin vaatleri yukarıda saydığım sorunları oluşturacak kadar netler. Bununla birlikte markisistlerin de savunduğu işçiler arası rekabet yüzünden maaşların asgari geçim standartından daha yukarılara çıkamayacağını savunan tunç yasası (iron law of wages) da çoktan çürütüldü. Yani insanlar temel ihtiyaçlarını giderdikleri gibi, diğer tüketimleri de gerçekleştirebiliyorlar. Yani sandığınız kadar kötüye gitmez bu işler. Bahsettiğiniz pozitif ayrımcılık uygulamaları bizi orta gelir tuzağında tutmaya devam edecektir.

    Biz tüm ücretlerle ilgili vergileri düşürme vaadinde bulunuyoruz zaten. Bu sayede hem gelirler biraz yükselmiş olacak, hem tüketim vergilerini de düşürdüğümüz için alım gücü de artmış oalcaktır. Bunun dışındaki artışlar ise tamamen piyasa eliyle oluşacaktır. Diğer partilerin vaad ettiği gibi birşey yaparsak, bunun sonunun bugünkinden farkı olmayacağını hatta bazı vaadlerin daha da kötüye getireceğini biliyoruz. O vaadleri neden yapıyorlar peki? Zira oy getiriyor.

    AKP ile aynı fikirdeymişiz gibi görünüyoruz, ama değiliz. Zira AKP asgari ücretle ilgili itirazda bulunurken, 12 yıldır asgari ücretin alım gücünü neden artıramadığını açıklamıyor. Nedeni belli, devlet zenginliği sömürüyor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: YasinJR10


    quote:

    Orijinalden alıntı: Liberal Demokrat Parti

    quote:

    Orijinalden alıntı: Fidel Castro

    bir sosyalist olarak yaptığınız işi saygıyla karşılıyorum fakat;
    dünya ekonomi tarihinde liberalist ekonomilerde her zaman tekelleşme ve sömürü olmuştur. liberteryen bir sistem olmasına rağmen devlet ile patronlar ilintili ve içiçe olmuştur. bunu yok etmeyi düşünüyor musunuz? yok edebileceginize inanıyor musunuz?
    kan golüne dönen orta doğuda piyasacilik ve kapitalizm, dincilikle bu kadar içiçe girmişken laik bir kapital devlet modeli mi yaratacaksiniz yoksa bu açılan yolda devam mı edeceksiniz?
    idol aldığınız devlet modeli var mıdır?
    küçük burjuva sınıfına vaatleriniz olmuş. iş kurarken piyasaya girişleri rahat olması için falan. fakat ülkenin yüzde 30 luk kısmını oluşturan işçi sınıfına vaatleriniz nedir? yoksa liberalizm ile sadece patronlardan mı oy alma cabasindasiniz?

    Öncelikle bir sosyalist olmanız nedeniyle muhtemelen bir algı kayması yaşıyorsunuz :)

    Liberal ekonomiler hiçbir zaman tekelleşme yaratmamıştır. Tekeller devlet destekleri olmadan rekabetçi piyasalarda var olamazlar. Zira tekellerin yükselttiği fiyatlar yeni yatırımlar için cezbedicidir ve yatırımcılar o piyasada o sektöre yatırım yaparlar. Bunun olmaması için ülkede yeterli sermaye olmaması ve ülkenin dış yatırıma kapalı olması gibi şeyler gerekir. Bu durum da zaten bir kapalı ekonomidir, kapalı ekonomiler serbest piyasa değildir. Bu iki firma rekabet edip fiyatları düşürmek yerine kartel kurar fiyatları sabitlerlerse ne olur? Karteller bile kısa vadede bozulur. Bu konuda bir çok kişinin "Akıl Oyunları"ndan tanıdığı John Nash'in bir oyun kuramı olan Nash Dengesi bunun nedenini çok güzel açıklar. İki tarafta diğerinin ne yaptığını tam bilmeden kârını maksimize etmek için piyasaya daha fazla ürün sürmek için gizliden gizliye piyasaya ucuz ürün sürer.

    Dünyada serbest piyasa ekonomilerini geçtim, ortalama bir kapitalist ülkede bile kısa vadede ortadan kalkmamış hiç bir tekel kurum yoktur, eğer arkasında devletin tekelleştirme kanunu yoksa.

    Devlet ile patronların iç içe olmasına crony capitalism denir, yani ahbap çavuş kapitalizmi ki Türkiye'de de bu uygulanmaktadır. Liberal ekonomiler buna fırsat vermez. Bu ahbap-çavuş ekonomileri karma ekonomi modellerinin sonucudur. Siz tutup devlet piyasalara müdahale etsin derseniz, devlet o yetkisini birilerini zengin birilerini fakir yapmak için kullanabilir. Ülkenin silahlı güçleri elinde olan kuruma bu yetkiyi vermiş oluyorsunuz dikkatinizi çekerim. İşin acayip tarafı, bu ilişkinin devletin ekonomiye daha fazla müdahale etmesi durumunda bozulacağını zannediyor insanlar. Yani yandaşlarına mal mülk dağıtan devlete daha çok mal mülk verirsek dağıtmaz birden bire vazgeçer zannediyorlar. Tüm sosyalizm denemeleri de gösterdi ki, özel mülkiyeti tamamen ortadan kaldırsanız dahi, yöneticilere ekonominin tüm kontrolünü verdiğiniz için, yöneticiler vatandaşlardan daha fazla lüks bir yaşam sürdüler hep. Vatandaşlar fakirlikte eşitlenirken, yöneticiler yine bundan fayda sağladı. Kısacası tüm üretim ilişkilerini devletin eline verirseniz, devlet onu birilerine peşkeş çeker. Peki sermaye yapmaz mı? Yapmak isteyebilir ama tekel olmadığı sürece yapamaz. Zira arz-talep ilişkilerine uymak zorundadır. Rekabet etmek zorundadır. GSM operatörleri oldukça az ve aslında ortada fiyatta anlaşabilirler. Bir ara buna benzer birşey de oldu. Bu oligopol piyasasında yine Nash'in bize açıkladığı üzere rekabet başladı. Bundan yıllar önceki fiyatlarla değil, çok çok daha ucuza geliyor tüm hizmetler. Yani enflasyon artıyor, ama fiyatlar birim başına düşüyor. Zira her biri kendine daha çok müşteri çekip, piyasadan daha fazla pay almaya çalışıyor. Yani devlet müdahalesi tamamen ortadan kalksa bile bu rekabet devam edecek. Tek istisnası şiddet ve tehdit gibi durumlardır ki bunlar zaten suç, devlet buna müdahale edecek.

    Ortadoğunun kan gölüne dönmesinin piyasacılık ya da kapitalizmle alakası yoktur. Koreleasyon nedensellik değildir. Ortadoğu kapitalizm yokken de kan gölüydü. Dünyada her zaman savaşlar oldu. Devletler savaş çıkarırlar. Biz devletlerin kafalarına göre savaş çıkaramayacakları katılımcı bir demokrasi öneriyoruz. Eğer "seçtik hadi gidin takılın kafanıza göre" demezseniz hükümetlere, bizim kurduğumuz sistemde kolay kolay savaşa girilemez.

    Laiklik konusuna gelince kesinlike laik bir ülke olacak burası. Ne din devlete, ne devlet dine karışacak. Diyanet işleri başkanlığı kapatılacak. İdol aldığımız bir devlet yok. Zira biz bir çok devletin 50 yıl gerisindeyiz. Bizim savunduğumuz sistem ile büyüyüp, bu refahı paylaşmaya başlayan refah devletleri tekrar sistemin çöküşüne doğru geçti, tekrar bizim sisteme dönecekler, muhtemelen sonra tekrar refah devleti deneyecekler. Bu nedenle zaman dilimlerimiz denk düşmüyor şu an :)

    işçi sınıfın refahını sağlayan tek sistem zaten serbest piyasadır. size garip birşey söyleyeyim mi? modern sendikacılığı liberaller başlatmıştır, haftalık çalışma saatlerinin 40'lı saatlere inmesi yine liberallerin sağladığı bir düzenlemedir. siz bakmayın "devrimci sınıfın mücadelesi" laflarına, dünya piyasa üzerine işler, piyasa verecek refah üretmiyorsa, devrimci sınıf mücadelesi falan alamaz onu. Eğer işler öyle yürüseydi, sosyalist devlet denemelerinin hepsi başarılı olmalıydı.

    Ya "üretim araçlarının özel mülkiyette bulunması"nı doğrudan liberal ekonomi zannediyorsunuz, ya da tamamen yanılıyorsunuz. Sosyalistlerin çoğu gerçekten çok iyi niyetli. Genelde vicdanlarından sosyalist oluyorlar. Lakin vicdan yetmiyor, mantık lazım. İktisat bilgisi lazım. Dünyada artık hiçbir iktisatçı liberal ekonomiyi tamamen reddedemiyor, en fazla sağını solunu toparlamayı, düzeltmeyi deniyor, ki buna zaten karşı değiliz, yanlışsa düzeltilmeli. Marx bile kapitalizmin yararlarından veriminden bahsedip, "ama bölüşüm ilişkileri sıkıntılı o nedenle kapitalizm yeterince gelişsin, sosyalizm kuralım"a bağlamıştır. Biz de vicdansız değiliz. Diyoruz ki: yardımlaşma gibi durumlar devlet zoruyla olmasın. Sivil toplum eliyle yapılsın. Hem daha az kaynak israf edilsin, hem insanlar tanışsın kaynaşsın, hem de yardımlaşma sağlansın. Bugün bile bir çok yardım derneği var Türkiye'de, bu işlerin vergilerini almadığımız zaman daha iyilerini yapamaz mıyız hepimiz? Ben yaklaşık 5 yıl Türkiye'nin yaklaşık yarısında ücretsiz eğitimler verdim. İnsanlara meslek öğrettim. Bir çoğunu iş sahibi yaptım. Ücretli yapmak ya da devlet yapsın demek yerine kendim yaptım. Zira ben gönüllüyüm. Gönüllünün gönülden yapacağı şeyi devletin taş suratı yapamaz.

    İşin acayip tarafı, bu ülkenin toplasanız %20'si kapitalizmle ilgili iyi birşey söylüyor, diğer herkes fakirlere devlet yardımının bedava hizmetlerin önemli olduğunu söylüyor, "e bu kadar çoksunuz, sadece siz ayda birer lira verseniz yeter" dediğimiz zaman olmaz öyle diyorlar. Sadece başkası verince mi iyi oluyor :) Devletin benzinden alkolden aldığı vergilerden şikayet etmeyi biliyoruz hepimiz ama? O vergileri almasın devlet, herkes kendisi yardım etsin! :)

    Komünizm sayesinde, yani "ekonominin planlanarak yürütülebileceğini" düşünen mao zedong sayesinde 1958-1962 yılları arasında yaşanan büyük çin kıtlığı sırasında yaklaşık 20 milyon çinli açlıktan ölmüştür. deng xiaoping iktidarı döneminde "insanlar açlıktan ölüyor" diyerek pekin konsensüsü adı verilen ülkeyi kapitalistleştiren adımlar atmıştır. bu sayede çin yıllardır hızla büyümekte, dünyanın en büyük ekonomisi pozisyonuna gelmektedir. çinlilerin diplere vurmuş yaşam kalitesi, kapitalizm sayesinde yavaş yavaş yükseliyor, muhtemelen 20 yıla kadar da türkiye gibi ülkelerin yaşam standartını aşacak hale gelecek. daha çok piyasalaşma istekleri artacak ve muhtemelen çin komünist partisini devirip, liberal demokrasi kuracaklardır.

    başka bir örnek verelim mi? fidel castro'nun ölümünden sonra başa geçen raul castro da, yıllardır sosyalistlerin "insanlar çok mutlu, herşey çok güzel" diye inandığı veya insanları kandırdığı ama aslında insanların 1 dolara fahişelik yapmak zorunda kaldıkları kübayı biraz daha iyi hale getirebilmek için çinin attığı adımların hemen hemen aynısını attı. yani orası da kapitalistleşiyor.

    Kısacası, bizim sistemimiz dışında bir sistem yok. değerlendirilmesi gereken neresi eksik, neresi fazla bunları düzeltmek. Bizim sistemimizin en kötü işlediği hal ise işte şu an olduğu gibi devleti ekonominin her yerine sokmaktır.

    iyi niyetinize inanıyorum, siz de bizimkine inanın.

    Siz diyanet işlerini kapatacağım gibi chp zihniyetinde devam ettiğiniz sürece barajı geçmeyi bırakın bir tabele partisinden öteye gidemezsiniz akp lider parti olmaya devam edecek

    Diyanet işleri başkanlığını kuran CHP'nin bizzat kendisidir. Yıllarca CHP'nin istediği din anlatıldı, şimdi de AKP'nin istediği din anlatılıyor. Devletlerin dini olmaz. Diyanet işleri başkanlığını kapatacağız diyoruz, camileri değil. Ama sanırım haklısınız, diyanet işleri başkanlığı eliyle inananlara diyanet işleri başkanlığının dinin kendisi olduğunu anlatmaya devam ederek AKP iktidar olmaya devam edebilir. Diyanet işleri başkanını ruhban sınıfına taşımaya da başlayan iktidar eliyle, din oldukça işlevsel olacak gibi gözüküyor.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: KaZooM

    Üniversitede çevremde size oy vermeyi düşünen azımsanmayacak bir çoğunluk var ve bunlara bende dahilim. Ama şuanki durumu analiz ettiğimizde en azından baraj sistemi %3-%5 lere gelene kadar size her ne kadar o vermeyi istesekte size oy vermemiz malum kişilere yarıyor. Artık oy borcumuz olsun

    Bir partiye baraj altında diye oy vermediğiniz sürece o partinin baraj üstüne çıkmasını nasıl beklersiniz?

    Şu an sürekli konuşulan 4 parti de barajdan faydalanıyor. Ve o barajı kaldırmaya niyetleri yok. Hiçbir gerçek aksiyon almadılar bugüne kadar. Ne CHP andımızın ders kitaplarından kaldırılması için mecliste konuştuğu kadar barajı konuştu, ne HDP Öcalan'ın hücre boyutunu konuştuğu kadar. Ayrıca bu iki parti de geçen seçimden sonra yemin etmeyecek, meclisi boykot edeceklerdi, ta ki hapisteki seçilmiş vekilleri serbest bırakılana kadar. Ne oldu peki? 7-8 oturuma girmediler, sonra girip yemin ettiler, o seçilmiş vekilleri ise 2-2,5 sene sonra serbest bırakıldı. Kısacası, barajı da indirme sözlerinin sonucu buna benzer olacaktır. MHP zaten barajı kaldırmaktan yana değil.

    AKP'ye gidecek diye korktuğunuz sürece, CHP'ye gidecek diye korkanlar da AKP'ye oy vermeye devam edecek. Emin olun her zaman avantajlı pozisyonda olan AKP olacaktır.

    Bu size biçilmiş rolü oynamakla, LDP'nin yanında olup oyun kurucu olmak arasında tercih sizin :)

    Baraj sistemiyle size istemediğiniz, kötü, yanlış, eksik partileri dayatanlara oy vermeye devam ettiğiniz sürece hiçbir şey değişmeyecek. Özgürlüklerinize sahip çıkmak istiyorsanız, elinizi taşın altına koymalısınız :)




  • btp nin ekonomi modeli hakkıda fikriniz nedir?

    milli ekonomi modeli olarak geçmekte, ekonomi bilginiz hayli iyi olduğundan sizin yorumunuzu merak ettim.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: pelerinli

    Ask-fm'de pek de aşağı inmeden, buranın tamamını okuyarak bir düşünceye vardım. Halkın, ya da en azından ilgilenen halkın sizden beklentisi hep ekonomik sorular üzerine, bunda tabii ki sizin de ekonomi politikalarınızı öne sürmenizde etkisi var. Ama ben şunu merak ediyorum ve hiç rastlamadım bu konuda partinizin fikrine. Ekonomik olmayan, mesela millet sorunları, ne bileyim yurtdışındaki Türkler, ister Almanya'da çalışıyor olsun ister Asya'da eziliyor olsun, ya da ne bileyim benim olmasa da başkalarının dine karşı beklentileri, atıyorum dini öğretim nasıl olacak, okullarda serbest kalacak isteyen okul mu verecek yoksa devlet toptan elini eteğini çekip özelde kurslara mı bırakacak, ülkemizde başlayan mülteci ve mülteci dışında çalışmaya gelen yabancıların sosyal hayattaki sıkıntıları, kültür politikaları vs gibi ekonomi ile pek de alakası olmayan konuları nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsunuz, bunlarla alakalı bir yazınız var mı benim gözden kaçırdığım?

    Tam toparlayamadım ama siz anlarsınız

    Aslında biz ekonomi politikalarımızı öne sürmüyoruz. İnsanlar liberal denilince sadece ekonomi politikalarını merak ediyorlar. Zira bizim sivil özgürlüklerle ilgili önerdiklerimizi başkalarının da önerdiklerini sanıyorlar. Maalesef ülkede bizimkinin yarısı kadar bile özgürlükçü programa sahip parti yok. Eskiden o bu kadar bile değillerdi.

    Sorduğunuz konularda bir çok yazımız var ama ben size özetleyeyim: Devletler vatandaşlarına karşı sorumlulardır. Vatandaşı olmayanlar teknik olarak aynı durumdadır. (Zaten böyle olması da mantıklıdır. Özellikle bizim gibi bir imparatorluktan gelen topraklarda milletlerarası evlilikler nedeniyle. Hani "Türkler" diyorsunuz ya, bu ülkedeki hemen herkes son derece karışık genlere sahiptir. Yani Orta asyadaki Türk ve Yemen'deki Arapla aynı oranda akrabayız çoğumuz. Tabi ki kendinize Türk diyorsanız, kendine "Türk" diyenlerle daha çok duygusal bağ kuruyorsunuz. Aynı şekilde, Yemen'deki Arap da bizimle değil, Arap'la daha çok duygusal bağ kuruyor. Bunu anlıyorum.)

    Bizim vatandaşımız olup yurtdışında yaşayan, çalışan vatandaşların hepsi doğal olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin önceliğidir. Vatandaşımız olmayanlar ise Türkiye için eşit derece önemlidir ve öyle olmalıdır. Bu "önemsizdir" demek değil. Nedenini şöyle açıklayayım: Burma Arakan'da Müslümanlar katlediliyor diye Türkiye ayağa kalktı. Sudan'da Müslümanları katleden Müslüman lidere ses çıkarmayan iktidar ve tayfası da oldukça tepki gösterdi. Burma'da şiddete en karşı dini öğretiye sahip Budistler nasıl oldu da Müslümanları katletti? İşte burada insanlıkta yaygın olan bir yanılgı ortaya çıkıyor. Herkes kendi milliyetinden ya da dininden olan kişilerin diğerlerine karşı korunması gerektiğini düşünürken, diğerlerine bunu yapma ihtiyacı duymuyor. Örneğin Türkiye'de yıllardır 1-2 tane kilise açmak için yalvaran Hristıyanlara kilise inşaatı izni vermeyen devlet (bu nedenle apartman dairelerine kilise açıyor Hristiyanlar), batı ülkelerinde camii yapımına izin verilmezse bunu insan haklarının ihlali olarak sunuyor.

    Türkiye'de Kürtçe konuşulmasını yıllarca engellemeye çalışan devlet, Almanya'da Türklerin Türkçe konuşması gerektiğini savundu. Yıllarca Kürtlerin, Ermenilerin, Rumların çocuklarına kendi kültürlerinden isimler vermesini engelleyen devlet, Bulgaristan'da aynısı yapılınca buna asimilasyon dedi. İşte o dinleri gereği "barışçıl" olması gereken Budist rahipler de bizim ülkemizde ne yapılıyorsa aynısını yaptı: Ülkedeki "diğerleri"ni beğenmedi, dışladı, bu ülkede 6-7 Eylül olaylarında, Varlık vergisinde ne olduysa, orada da o oldu: Kışkırtılan nefret saldırılara dönüştü.

    Değinmemiz gereken başka birşeyse şu: Burma'da yıllardır cunta yönetimi var. Seçilmiş özgürlükçü başbakan Aung San Suu Kyi yıllarca hapiste yattı. Ülkede yıllarca bir çok kişi katledildi. Ülkemiz ses çıkardı mı? Hayır. İş Müslümanlara gelene kadar ses çıkarmazsak, Müslümanlara geldiğinde de çok geç kalmış oluruz.

    Yine uzattım. Kısacası, biz bütün dünyadaki insan hakları ihlallerine duyarlı bir devlet var edeceğiz. Bu sayede Türkler, Aborjinler de korunmuş olacak.

    Biz devlet okullarının hepsini özelleştireceğiz, ilk-orta-lise eğitimleri için ödemeleri devlet yapmaya devam edecek. Bu özel okullar arasında isteyen din eğitimi verecek, istemeyen vermeyecek. Özelleştirmemizin nedeni ise daha çok öğrenci elde edip, daha çok kâr etmek isteyen okulların daha iyi eğitim vererek cazibe merkezi haline gelmeye çalışarak eğitimde kaliteyi artıracak olmaları. Şu an bizim rezil eğitim sistemimizde bir öğrencinin maliyeti, bir çok daha iyi özel okullardakinden pahalı. Bu sisteme bu nedenle geçeceğiz.

    Mülteciler konusuna gelince. Tek başına siyasi sığınma talep eden insanlar müstesna, Suriye'den gelenler gibi savaştan kaçıp gelen milyonların kabul edilmesi durumunda asla şu anki hükümet gibi bu insanları ülke içine doğrudan salmayacağız. Savaştan kaçıp gelmiş, geçimlerini sağlayacak birikimleri olmayan, dil bilmeyen insanları sokaklara salarsanız asayiş sorunları yaşamanız normal. Bugün istanbulun her yeri bu nedenle Suriyeli dilenci dolu. Pasif dilenme de yapmıyorlar, insanları taciz eder şekilde dileniyorlar. Biz bugün iktidara gelsek, ülke içine dağılmış kendi geçimini sağlayanlar hariç mültecileri bir kurulacak bir barınma evinde toplar, bir iki Türkiye vatandaşı yönetici atar, tüm çalışanlarını mültecilerin arasından görevlendirirdik.

    Haftasonları dil ve ülke ile ilgili eğitimi verip, haftaiçi bir çeşit staja gönderip, isteyen işyerlerine verili süre sonunda uygun ücretlerle istihdamlarını sağlama yoluna giderdik. Bununla birlikte bu düzene uymayanları, sınırdaki mülteci kamplarına geri gönderip, savaş bitene kadar orada tutulmalarını sağlardık. Bu tesisler ilerleyen dönemde sokak çocukları için kullanılmaya devam edebilir.

    Kısacası iş gücüne katılmayacak, üretim yapmayacak kişileri ülke içine boş boş isteyerek gezecekleri halde bırakmayız. Zira buna izin veriyorsak, neden tüm sınırlarımızı açıp isteyen herkesin yerleşmesine izin vermiyoruz diye sorulması çok da mantıksız olmazdı.

    Umarım yeterli cevap verebilmişimdir.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Wheatley

    btp nin ekonomi modeli hakkıda fikriniz nedir?

    milli ekonomi modeli olarak geçmekte, ekonomi bilginiz hayli iyi olduğundan sizin yorumunuzu merak ettim.

    Profesör Haydar Baş, yıllarca kitaplarına "Haydar Baş" yazarken -hiçbir zaman Dr. ünvanı kullanmadan- 2 yıl içerisinde "Prof. Dr." yazmaya başlamıştır. Profesörlüğü, dünyada yolsuzluğun, yani devlet görevlilerine parayla herşeyi yaptırmanın, en yüksek olduğu ülkelerden olan Azerbaycan'da verilmiştir. Biyografisinde bir çok ödül gözükür, hepsi International Biographical Centre ve American Biographical Institute'dendir. İkisinden de yılın bilim adamı gibi ödülleri 400 dolara alabiliyorsunuz. Bu kurumlar yaklaşık 40 yıldır 2 milyon civarı insanı "çok önemli" ilan etmişlerdir.

    İnsanların ihtiyaçları sınırsızdır. Milli ekonomi modeline göre ise aslında onlar ihtiyaç değildir. Bunlar ihtirastır ve önemsizdir. Bu nedenle tatmin edilmek zorunda değildir. Ekonomiyi neredeyse tamamen devlet kontrolüne alıp aslında bir komünist düzen inşa edip, insanlara sadece ekmek vermek gibi bir planı vardır. Fakat buna rağmen nasıl beceriyorsa tüm ekonomi modelini tüketim üzerine kurmuştur. Komünist düzen bile tüm iktisadi mantıksızlığına rağmen üretime de önem verir. Tamamen tüketim üzerine kurulmuş bu düzen ile düzenli büyüme hedeflemektedir.

    Rusya'nın kendi modelini kabul ettiğini ve uygulamaya başladığını iddia etmektedir ama bu da yalandır. Ülkenin parlementosundaki en küçük partisi Liberal Demokrat Parti ile bir kaç görüşme yapmışlar, onlar da bir kaç olumlu mesaj vermiştir. Türkiye'de sürekli bu ilişkiye gönderme yapılırken, neredeyse Rusya'da adı bile geçmemektedir. (Ki rusyanın liberal demokrat partisi, liberal da değildir, demokrat da. Sadece sovyetlerin yıkılışında komünist parti iktidarına karşı aldığı addır. Normalde aşırı sağcı, aşırı milliyetçi, rus emperyalizmi savunucusu bir partidir.) Duma'da yani mecliste konuşmuş olmakla övünmektedirler, yanlış bilmiyorsam mecliste genel salonunda değil, bizde salı günleri partilerin "grup toplantısı" diye toplandıklarına benzer bir salon olan LPDR'ın salonunda konuşmuştur. Ki mecliste konuşsalar bile, sırf benim 10 civarı arkadaşım Avrupa Birliği parlementosunda sivil toplum temsilcisi olarak konuşmuştur, yani çok da büyük meziyet değildir.

    Ekonomik hesaplarının hemen hepsi yanlıştır. Milli gelir rakamı verip, milli gelirin içinde olan devlet bütçesini bir daha milli gelirle toplamak gibi saçma sapan işler yapılmıştır. Daha uzun uzun anlatmak mümkün ama açıkcası bir iktisatçı olarak bu modeli yorumlamaya utanıyorum. Utandığım diğer şey ise, tamamen safsatalara dayanan bu ekonomik model -diyeceğim ama ekonomik model bile değil- ve partinin bu ülkede bizden fazla oy almasıdır.

    Bu ülkede maalesef yalanlar, gerçeklerden daha çok oy alıyorlar.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Fidel Castro


    quote:

    Orijinalden alıntı: Liberal Demokrat Parti

    quote:

    Orijinalden alıntı: Fidel Castro

    bir sosyalist olarak yaptığınız işi saygıyla karşılıyorum fakat;
    dünya ekonomi tarihinde liberalist ekonomilerde her zaman tekelleşme ve sömürü olmuştur. liberteryen bir sistem olmasına rağmen devlet ile patronlar ilintili ve içiçe olmuştur. bunu yok etmeyi düşünüyor musunuz? yok edebileceginize inanıyor musunuz?
    kan golüne dönen orta doğuda piyasacilik ve kapitalizm, dincilikle bu kadar içiçe girmişken laik bir kapital devlet modeli mi yaratacaksiniz yoksa bu açılan yolda devam mı edeceksiniz?
    idol aldığınız devlet modeli var mıdır?
    küçük burjuva sınıfına vaatleriniz olmuş. iş kurarken piyasaya girişleri rahat olması için falan. fakat ülkenin yüzde 30 luk kısmını oluşturan işçi sınıfına vaatleriniz nedir? yoksa liberalizm ile sadece patronlardan mı oy alma cabasindasiniz?

    Öncelikle bir sosyalist olmanız nedeniyle muhtemelen bir algı kayması yaşıyorsunuz :)

    Liberal ekonomiler hiçbir zaman tekelleşme yaratmamıştır. Tekeller devlet destekleri olmadan rekabetçi piyasalarda var olamazlar. Zira tekellerin yükselttiği fiyatlar yeni yatırımlar için cezbedicidir ve yatırımcılar o piyasada o sektöre yatırım yaparlar. Bunun olmaması için ülkede yeterli sermaye olmaması ve ülkenin dış yatırıma kapalı olması gibi şeyler gerekir. Bu durum da zaten bir kapalı ekonomidir, kapalı ekonomiler serbest piyasa değildir. Bu iki firma rekabet edip fiyatları düşürmek yerine kartel kurar fiyatları sabitlerlerse ne olur? Karteller bile kısa vadede bozulur. Bu konuda bir çok kişinin "Akıl Oyunları"ndan tanıdığı John Nash'in bir oyun kuramı olan Nash Dengesi bunun nedenini çok güzel açıklar. İki tarafta diğerinin ne yaptığını tam bilmeden kârını maksimize etmek için piyasaya daha fazla ürün sürmek için gizliden gizliye piyasaya ucuz ürün sürer.

    Dünyada serbest piyasa ekonomilerini geçtim, ortalama bir kapitalist ülkede bile kısa vadede ortadan kalkmamış hiç bir tekel kurum yoktur, eğer arkasında devletin tekelleştirme kanunu yoksa.

    Devlet ile patronların iç içe olmasına crony capitalism denir, yani ahbap çavuş kapitalizmi ki Türkiye'de de bu uygulanmaktadır. Liberal ekonomiler buna fırsat vermez. Bu ahbap-çavuş ekonomileri karma ekonomi modellerinin sonucudur. Siz tutup devlet piyasalara müdahale etsin derseniz, devlet o yetkisini birilerini zengin birilerini fakir yapmak için kullanabilir. Ülkenin silahlı güçleri elinde olan kuruma bu yetkiyi vermiş oluyorsunuz dikkatinizi çekerim. İşin acayip tarafı, bu ilişkinin devletin ekonomiye daha fazla müdahale etmesi durumunda bozulacağını zannediyor insanlar. Yani yandaşlarına mal mülk dağıtan devlete daha çok mal mülk verirsek dağıtmaz birden bire vazgeçer zannediyorlar. Tüm sosyalizm denemeleri de gösterdi ki, özel mülkiyeti tamamen ortadan kaldırsanız dahi, yöneticilere ekonominin tüm kontrolünü verdiğiniz için, yöneticiler vatandaşlardan daha fazla lüks bir yaşam sürdüler hep. Vatandaşlar fakirlikte eşitlenirken, yöneticiler yine bundan fayda sağladı. Kısacası tüm üretim ilişkilerini devletin eline verirseniz, devlet onu birilerine peşkeş çeker. Peki sermaye yapmaz mı? Yapmak isteyebilir ama tekel olmadığı sürece yapamaz. Zira arz-talep ilişkilerine uymak zorundadır. Rekabet etmek zorundadır. GSM operatörleri oldukça az ve aslında ortada fiyatta anlaşabilirler. Bir ara buna benzer birşey de oldu. Bu oligopol piyasasında yine Nash'in bize açıkladığı üzere rekabet başladı. Bundan yıllar önceki fiyatlarla değil, çok çok daha ucuza geliyor tüm hizmetler. Yani enflasyon artıyor, ama fiyatlar birim başına düşüyor. Zira her biri kendine daha çok müşteri çekip, piyasadan daha fazla pay almaya çalışıyor. Yani devlet müdahalesi tamamen ortadan kalksa bile bu rekabet devam edecek. Tek istisnası şiddet ve tehdit gibi durumlardır ki bunlar zaten suç, devlet buna müdahale edecek.

    Ortadoğunun kan gölüne dönmesinin piyasacılık ya da kapitalizmle alakası yoktur. Koreleasyon nedensellik değildir. Ortadoğu kapitalizm yokken de kan gölüydü. Dünyada her zaman savaşlar oldu. Devletler savaş çıkarırlar. Biz devletlerin kafalarına göre savaş çıkaramayacakları katılımcı bir demokrasi öneriyoruz. Eğer "seçtik hadi gidin takılın kafanıza göre" demezseniz hükümetlere, bizim kurduğumuz sistemde kolay kolay savaşa girilemez.

    Laiklik konusuna gelince kesinlike laik bir ülke olacak burası. Ne din devlete, ne devlet dine karışacak. Diyanet işleri başkanlığı kapatılacak. İdol aldığımız bir devlet yok. Zira biz bir çok devletin 50 yıl gerisindeyiz. Bizim savunduğumuz sistem ile büyüyüp, bu refahı paylaşmaya başlayan refah devletleri tekrar sistemin çöküşüne doğru geçti, tekrar bizim sisteme dönecekler, muhtemelen sonra tekrar refah devleti deneyecekler. Bu nedenle zaman dilimlerimiz denk düşmüyor şu an :)

    işçi sınıfın refahını sağlayan tek sistem zaten serbest piyasadır. size garip birşey söyleyeyim mi? modern sendikacılığı liberaller başlatmıştır, haftalık çalışma saatlerinin 40'lı saatlere inmesi yine liberallerin sağladığı bir düzenlemedir. siz bakmayın "devrimci sınıfın mücadelesi" laflarına, dünya piyasa üzerine işler, piyasa verecek refah üretmiyorsa, devrimci sınıf mücadelesi falan alamaz onu. Eğer işler öyle yürüseydi, sosyalist devlet denemelerinin hepsi başarılı olmalıydı.

    Ya "üretim araçlarının özel mülkiyette bulunması"nı doğrudan liberal ekonomi zannediyorsunuz, ya da tamamen yanılıyorsunuz. Sosyalistlerin çoğu gerçekten çok iyi niyetli. Genelde vicdanlarından sosyalist oluyorlar. Lakin vicdan yetmiyor, mantık lazım. İktisat bilgisi lazım. Dünyada artık hiçbir iktisatçı liberal ekonomiyi tamamen reddedemiyor, en fazla sağını solunu toparlamayı, düzeltmeyi deniyor, ki buna zaten karşı değiliz, yanlışsa düzeltilmeli. Marx bile kapitalizmin yararlarından veriminden bahsedip, "ama bölüşüm ilişkileri sıkıntılı o nedenle kapitalizm yeterince gelişsin, sosyalizm kuralım"a bağlamıştır. Biz de vicdansız değiliz. Diyoruz ki: yardımlaşma gibi durumlar devlet zoruyla olmasın. Sivil toplum eliyle yapılsın. Hem daha az kaynak israf edilsin, hem insanlar tanışsın kaynaşsın, hem de yardımlaşma sağlansın. Bugün bile bir çok yardım derneği var Türkiye'de, bu işlerin vergilerini almadığımız zaman daha iyilerini yapamaz mıyız hepimiz? Ben yaklaşık 5 yıl Türkiye'nin yaklaşık yarısında ücretsiz eğitimler verdim. İnsanlara meslek öğrettim. Bir çoğunu iş sahibi yaptım. Ücretli yapmak ya da devlet yapsın demek yerine kendim yaptım. Zira ben gönüllüyüm. Gönüllünün gönülden yapacağı şeyi devletin taş suratı yapamaz.

    İşin acayip tarafı, bu ülkenin toplasanız %20'si kapitalizmle ilgili iyi birşey söylüyor, diğer herkes fakirlere devlet yardımının bedava hizmetlerin önemli olduğunu söylüyor, "e bu kadar çoksunuz, sadece siz ayda birer lira verseniz yeter" dediğimiz zaman olmaz öyle diyorlar. Sadece başkası verince mi iyi oluyor :) Devletin benzinden alkolden aldığı vergilerden şikayet etmeyi biliyoruz hepimiz ama? O vergileri almasın devlet, herkes kendisi yardım etsin! :)

    Komünizm sayesinde, yani "ekonominin planlanarak yürütülebileceğini" düşünen mao zedong sayesinde 1958-1962 yılları arasında yaşanan büyük çin kıtlığı sırasında yaklaşık 20 milyon çinli açlıktan ölmüştür. deng xiaoping iktidarı döneminde "insanlar açlıktan ölüyor" diyerek pekin konsensüsü adı verilen ülkeyi kapitalistleştiren adımlar atmıştır. bu sayede çin yıllardır hızla büyümekte, dünyanın en büyük ekonomisi pozisyonuna gelmektedir. çinlilerin diplere vurmuş yaşam kalitesi, kapitalizm sayesinde yavaş yavaş yükseliyor, muhtemelen 20 yıla kadar da türkiye gibi ülkelerin yaşam standartını aşacak hale gelecek. daha çok piyasalaşma istekleri artacak ve muhtemelen çin komünist partisini devirip, liberal demokrasi kuracaklardır.

    başka bir örnek verelim mi? fidel castro'nun ölümünden sonra başa geçen raul castro da, yıllardır sosyalistlerin "insanlar çok mutlu, herşey çok güzel" diye inandığı veya insanları kandırdığı ama aslında insanların 1 dolara fahişelik yapmak zorunda kaldıkları kübayı biraz daha iyi hale getirebilmek için çinin attığı adımların hemen hemen aynısını attı. yani orası da kapitalistleşiyor.

    Kısacası, bizim sistemimiz dışında bir sistem yok. değerlendirilmesi gereken neresi eksik, neresi fazla bunları düzeltmek. Bizim sistemimizin en kötü işlediği hal ise işte şu an olduğu gibi devleti ekonominin her yerine sokmaktır.

    iyi niyetinize inanıyorum, siz de bizimkine inanın.

    sizin iyi niyetinize inanmasam zaten boyle bir konuya girmezdim. sizden liberal ekonomiler alakalı ile kilit cevaplar beklerken anti komünist bir propaganda ile karşılaştım. dürüst olmam gerekirse hoş bir durum değil bu. çin deneylerine raul castroya da modern sendikaciliga da verilecek birçok cevabım var fakat konunuzu baltalayıp tartışma yaratmak istemiyorum. lütfen propagandanizi liberal propaganda olarak belirleyin, anti komünist propaganda şeklinde degil.
    nitekim laiklik ile alakalı sorduğum sorunun cevabını da biliyordum. birkaç arkadaşımdan gördüğüm kadarıyla seküler bir devlet yapısı taraftarisiniz. fakat bunu size oy vermeyi düşünen kitlenize daha açık yansitmaniz için size yardim ettim. lutfen siz de bizlere saygı duyunuz.
    son sorum şu, soma gibi ermenek gibi özel sermayenin faciasiyla sonuclanan bircok katliam oluştu son zamanlarda. özel sektör demek bir yerde de insan iradesi demek oluyor. ermenekte de somada da işçiler patronlarin ve devletin ihmalkarligi yuzunden öldü. sizin iktidarinizda patronlar neden işçiyi düşünsün? yani daha fazla kar amacıyla yaşam odasına bile karşı çıkan patronlar sizin iktidarinizda neden değişsin?
    devletle patron sınıfını birbirinden ayıracağız demissiniz. parası olmayanın meclise giremediğini en iyi siz biliyorsunuz. turkiyenin burokrasisinde ekonomik bir aristokrasi oluşmuş durumda. nasıl ayiracaksiniz zengin sinifla bürokrasiyi?
    sorularima sadece ve sadece liberal eksende başka anti propagandalara girmeden cevap verirseniz sevinirim.

    Anti-komünist propaganda amacı gütmüyoruz, işleyen sistemin liberal ekonomi olduğunu, bu nedenle komünist ülkelerin de bu düzene yanaştığını belirtmek istedik sadece.

    Soma gibi katliamların nedeni evet devlettir. Devlet yandaşlarına kıyak yapacak vaziyette olabilirse, sonucu bu olur. Devlet her işe karışınca, asli görevlerini yerine getirememektedir. Düşünün, isterse çok iyi niyetli olsun bir başbakan, bir avuç bakanı denetleyecek, o bir avuç bakan, binlerce bürokratı denetleyecek, binlerce bürokrat da tüm ülkeyi denetleyecek. Böyle bir sistemin düzgün işlemesi imkansıza yakın. Bizim devleti küçültmek isteme nedenimiz de bu. Devlet her işe karışmazsa, işlerini düzgün yapabilir. Bizim öngördüğümüz sistemde hayati riski yüksek olan tüm sektörler, madenler gibi, sigortalanacaktır. Bugün 1-2 çalışanın üstüne yıkılabilecek olan ihmal suçu, o gün doğrudan patronun tüm malına mülküne zarar verecek. Hukukun düzgün işleyeceğini bilen bir patron bu tarz risklere girmeyecektir.Eğer ki insan canına kıymet verilseydi, ölümler ağır tazminatlarla sonuçlansaydı bu işler böyle olmazdı. Düşünün, adamın asıl amacı para sahibi olmak.

    Yaşanacak ölümler durumunda yüksek tazminatlar ödemek istemeyen sigorta şirketleri sigorta yapmak için denetimler gerçekleştirecektir. Çok eski arabaları kaskolamayan sigorta şirketleri, güvenilir olmayan madenleri de sigortalamayacaktır. Sigortalanmayan madenler çalıştırılmayacaktır. Sigorta şirketleri de başka sigorta şirketlerine kendilerini sigortalattırırlar, çok riskli müşterileri varsa kendi sigorta primleri çok yükseleceği için sigorta şirketleri güvenlik önlemleri alınmamış yerleri sigortalamayacaktır. Ayrıca "makul" kabul edilen güvenlik önlemleriyle 10 lira prim ödüyorsa, güvenlik riskini sıfıra indiren önlemlerle primler de düşecektir.

    Dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde özelleştirilmiş madenler işletiliyor. Hiçbirinde bu boyutta kazalar olmuyor, olursa da can kayıpları bu derecelere varmıyor. Kısacası hukuk ve sigorta sistemi çözümümüz.
    Bu vesileyle ölen işçilerimizi tekrar anıyoruz. Hepsinin hesabını soracağız.

    Türkiye'de parası olmayan meclise giremiyor değil aslında, sıkıntı diğerlerine devlet eliyle para verilmesi. Bürokrasi dediğiniz şeyi zaten neredeyse sıfıra düşüreceğiz. Bakın durumu şöyle izah edeyim: Siz nereye bar açılır, nereye açılmaz diye kesin çizgilerle belirleyip, bar açmak için sadece "haber vermek" kuralını koyarsanız, bürokrasiye iş düşmez. Bugün ruhsat verip vermemek tamamen bürokratın keyfine kalmış durumda. Bu nedenle istediği kadar rüşvet alabiliyor, hatta kanunlara uymayan yerlere rüşvetle izin verebiliyor. Bürokratların böyle bir yetkisi olmazsa, sermayedarlarla kurabilecekleri böyle bir ilişki de olmayacaktır. Ne kadar regülasyon, o kadar yolsuzluk ve yozlaşma.

    Bu arada nezaketiniz için teşekkürler.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ziel34

    Bu arada mayıs ayı anket ortalamasına göre akpnin oy oranı %42,7 siz akpnin bu civara düşeceğini düşünüyormusunuz ?

    Düşebilir. AKP'nin kemik oyu 35-40 arası. Yaşlandıkça kemik erimesi de yaşayacaktır :)
  • quote:

    Orijinalden alıntı: charisma10

    100 yil da gecse baraji gecmesi neredeyse imkansiz olan bir partide sirf yuzde 3u alip hazine yardimina konmak isteyip,akp nin ekmegine oy surmek dogru bir davranis mi?

    Öncelikle 100 yıl daha barajı aşamayacağımıza inanıyorsanız, bu ülke adına gerçekten üzüntü verici.

    Derdimiz "hazine yardımına konmak" değil. Baraj sistemini inatla değiştirmeyen, değiştirmeyecek olan partiler mecliste. CHP ve HDP'nin bugüne kadar bu konuyu doğru düzgün meclise taşımadığını biliyoruz, bu seçimden sonra da böyle olacak.

    Yüzde 3 konusuna gelince: Barajı kaldırmıyorlar, medyayı kontrol altına alıp barajı geçebilmek için yeterince tanıtım yapmamıza engel oluyorlar. TRT propaganda konuşmaları bile tamamen baraj altındakilere ayrımcılık uyguluyor. Toplam 10'ar dakikadan 2 kere konuşma hakkımız var, programda bir grafik göstermek bile yasak, ama meclisteki partiler video yayınlayabiliyor! Bunların üstüne bir de bize oy verenleri geçtim, bizim partimizin genel başkanının bile verdiği vergiden hepsi para alıyor. Biz de meclisteki partilerin algı yönetimine inanmış "barajı geçemeyen partilere oy veremeyiz" diyen vatandaşlarımıza gerçeği anlatma fırsatını bulabilmek için en azından "verdiğimiz vergiler bu partiye gitsin" diyecek %3 arıyoruz. Bunu sağlarsak bir sonraki seçimde kesinlikle meclisteyiz. Biz "devlet bize para versin" diye uğraşmıyoruz, "yahu onlara niye veriyorlar, haksız rekabet yaratıyorlar" diyoruz.

    Ortada bir futbol maçı yok. Futbol takımı da değiliz. Yani "diğerleri de topa vuruyor ya size ne gerek var" diye değerlendirilebilecek bir şey değil partilerin seçime girmesi. Biz dünyayı Türkiye'ye taşıyoruz. Hala 3.dünya ülkesi kafasında yönetilen ülkemize gerçekleri söylüyoruz. Bugün size özgürlük falan diyen tüm partilerin ağızlarına aldıkları 1-2 özgürlükçü söylem, 21 yıldır bizim programımızda. Daha da fazlası da var. Ana muhalefet partisi lideri, genel başkanımızın TRT konuşmasından bir saat sonra cümlelerinin yarısını aynen alıp başka bir kanalda kullanıyor. Biz olmasak belki kimsenin bu ülkede özgürlükten bile bahsetmeyecek. Biz olmasak, oy ve ötesine müşahit kartı vermeye niyetli parti bile yoktu. Biz olmasak adli kolluk yönetmeliğini iptal ettirmeye çalışan bir parti de olmayacaktı. Bizim bu ülkeye özgürlük ve demokrasi getirmek için verdiğimiz mücadeleyi hazine yardımına konmak olarak algılamanız üzücü.

    AKP'nin ekmeğine biz yağ sürmüyoruz. 12 yıldır AKP tabanından asla oy alamayacak partilere oy vererek, "AMAN CHP İKTİDARA GELMESİN" diyen kitleyi AKP'ye kemik oy haline getirerek, her seçimde AKP'nin oyunu artıran, bunca çıkan yolsuzluğa cinayetlere rağmen topu topu oyu 1-2 puan düşen AKP'ye karşı hala CHP, MHP ve HDP'ye oy vererek aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekleyen seçmen sürüyor. Ve muhalefette de kalsa bu yöntemle oyunu her zaman koruyacağını bilen muhalefet partileri size bu gerçeği söylemiyorlar.

    Birşeyler değişsin istiyorsanız, birşeyleri değiştirin.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: X kare

    1.Milli-İttifaktan davet gelmedi mi size?

    Gelmedi.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ygtcnl

    https://eksisozluk.com/rokun-ldp-sitesindeki-yaziyi-aynen-kullanmasi--4801349 bu konudan haberiniz varmı, ne düşünüyorsunuz?
    -----
    Geçenlerde nerede gördüğümü hatırlamıyorum ama bir gazete küpürü gördüm bayağı eski tarihli olmalı küpürde besim tibuk başkanlık sistemini istediğinden falan bahsediyordu. Besim tibuk bunu gerçekten demişmidir? Gerçekse ne tip bir başkanlık sistemi?

    Haberimiz var. O başlıkta belirtildiği gibi en azından ROK'un birşeyler okuduğunu gösterdiği için umut vericidir :)

    Biz kurulduğumuz günden beri başkanlık sistemini savunuyoruz. ROK, AKP'nin önerdiği sistemin sanki bizim önerdiğimiz sistemin aynısı olduğu izlenimi vermeye çalışmış. Ahlaksızlık parayla değil ne de olsa :)

    Biz ABD'deki başkanlık sistemine benzer bir sistem öneriyoruz. Zira güçler ayrılığı istiyorsak bunun yolu bu. Bugün yasamayı seçiyoruz, yasama içinde anayasa hariç tüm kanunları değiştirebilecek çoğunluğu elde eden grup (meclisin yarısı) yürütmeyi oluşturuyor. Bu grup aynı zamanda öyle yada böyle her zaman yargı üzerinde de etkili oluyor. Eski SHP ve CHP'li Adalet bakanı da diyordu "3 bin hakim ve savcı yerleştirdik kendi adamlarımızdan" diye, bugünki hükümette aynısını yapıyor. Zira bir şekilde maaşı verecek olan hükümet olduğu için bir şekilde işe alışlarda da etkileri oluyor.

    Bu parlementer sistem ancak "utanmayı bilen" demorkasi kültürü oturmuş ülkelerde biraz düzgün işleyebiliyor. Örneğin İngiltere'de. Bu ülkedeyse bugün yasama da yürütme de yargı da cumhurbaşkanı da yasaları çiğniyor ve kimse birşey yapamıyor.

    Bizim savunduğumuz sistem, dar bölge iki turlu seçim sistemi ile meclisin oluşması. Yani bugün örneğin istanbulda 4-5 milyonluk gruplara kendini tanıtıp aralarından 100 bin kişinin oyunu almaya çalışan vekilerin yerine, sadece 100 bin kişiye tanıtmaya çalışan vekil adayları olacak. Bu sayede gerçekten vekil adayınızı tanıyabileceksiniz. Her parti o bölgeden bir aday göstereceği için partiye değil vekile oy vereceksiniz.Bu sayede gerçekten size karşı sorumlu, seçilebilmek için sizi dinlemek zorunda olan vekiller seçeceksiniz. Ayrıca milli bakiye sistemi ya da benzeri bir sistem ile bir senato da oluşturulacaktır. Yani tüm türkiyeden aldıkları oyları birleştirip meclise giren insanlar.

    Yürütme bu yapının içinden çıkmayacak, ayrıca seçilecektir. Bu sayede bakanlık bekleyip başkana yalakalık yapan vekiller olmayacaktır. Meclis ve senatonun yasama yani kanun yapma yetkisinden daha önemli olan yetkisi yürütmeyi denetlemektir. Ayrıca görevler meclis ile senato arasında bölüneceği, her kanun hem meclis hem senatodan geçeceği için, bir grubun yürütmenin etkisi olması mümkünse de ikinci grubun da tamamen etki altında olması kolay olmayacaktır. Bakın ABD'de bahsettiğimize benzer bir sistem var, başkanın partisi çoğunluğu oluşturmasına rağmen bütçeyi onaylatamadı, bazı devlet kurumları tatile çıkarıldı. Zira yasamanın ve yürütmenin halkın aleyhine çalışmasındansa çalışamaması daha iyidir bazen.

    Bizim sistemimizi özetlemek gerekirse, yasama, yürütme ve yargı birbirinden hem bağımsız hem de birbirine belli oranda sorumlu hale geliyor.

    Lakin, AKP'nin önerdiği başkanlık sistemi daha çok Rusya ve hatta ortadoğu diktatörlüklerindeki başkanlıklara benzemekte, her türlü yetkiyi parti devletine konsolide etmektedir.

    Kısacası bizim sistemimiz liberal demokrasiyi, yani özgürlüklerin korunduğu, güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğünün varolduğu sistemi sağlarken,
    AKP'nin önerdiği sistem totaliter, otoriter bir monarşinin yolunu açmaya çalışmaktadır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Pabliato

    Nasıl olsa barajı ggeçemeyeceginiz için diğer muhalefet partilerine de sallayip durmuşsunuz

    Biz doğruları söylemek konusunda ikiyüzlülük ve içten pazarlılık yapmayan bir partiyiz. Biz barajı geçemiyorsak emin olun bu parti yetkililerinin çok da sorun edeceği birşey değil. Hiç birimiz devletin kasanını ceplerimize doldurmayı düşünmüyoruz çünkü. Öyle bir derdimiz olsa, bir çoğumuza gelmiş teklifleri değerlendirip meclisteki partilere katılırdık. Biz barajı geçemiyorsak, bu ülkenin ve kendinin geleceğini mahvetme yolunda adım atmış vatandaşlarımızın üzülmesi gerekir.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: doctor_bey

    Hocam cevapladınız mı bilmiyorum, hepsini okuma imkanım olmadı, soruma gelecek olursak şu eğitim sistemine bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz? Bu seçimde oy kullanabilecek kadar büyük değilim ancak diğer seçim için şimdiden düşünmeye başladım, şu an liseliyim ve özellikle lise dönemindeki eğitime bir şeyler yapılması gerektiğini düşünüyorum, şimdiden teşekkürler.

    Türkiye'de eğitim sistemi rezalet. Özellikle ilk ve ortaöğretimin tek amacı devlete itaatin sağlanması. Bakın saygı, sevgi, barış içinde yaşamak demiyorum, her ne şart altında olursa olsun devlete itaat etmek. Eğitimin kötülüğü maalesef Osmanlı döneminden beri böyle.

    İktidarımızda eğitim tamamen devletin elinden çıkarılacaktır. Kâr amacı güden şirketler ve kâr amacı gütmeyen vakıflar tarafından üstlenilmesi teşvik edilecektir. Merkezi hükümet tarafından eğitimin sağlanması tamamen çağdışıdır. Özellikle bizde oturmuş kültür ile, devlet eliyle yönetilen eğitimin maalesef iyiye gitmesi mümkün değildir. Tablet dağıtarak, akıllı tahta yerleştirerek eğitim iyileştirilemez. Yıllardır akıllı tahta bulunan bir çok okulda hala akıllı tahtaların sadece sunum yapmak için kullanıldığı, hatta onu bile yapamayan öğretmenlerin bulunduğu okul sistemimiz toptan değiştirilmelidir.

    Parti programımızda ilk 8 yılın devletin dağıtacağı kuponlarla yapılması planlanıyordu. Parti yönetimimizin son görüşmelerinde bu sürenin tüm ilk ve ortaöğretimi kapsaması kararlaştırıldı. Özelleştirilmeler sonrası uzun süre devam edecek bu sistemin, ileride kendiliğinden "vergi verme-okul parası alma"ya dönüşmesini bekliyoruz.

    Eğitim kuruluşlarının daha çok gelir elde etmek için rekabete girip daha iyi eğitim verme çabasına gireceğini biliyoruz.

    Müfredat, yaşam için gerekli temel bilgiler dışında tamamen serbest bırakılacaktır. Bu temel bilgiler arasında "enflasyon nedir?"gibi konuları içeren temel ekonomi bilgisi de olacaktır. Bunun dışında her bireyin kendi ihtiyacına göre gidebileceği okulların oluşması sağlanacaktır.

    Üniversiteler, peyderpey ücretli hale getirilecektir. Zaten vergisini ödemiş kişilerin yararlanması için gerekli süre tanınacaktır. Bu süreçte bankalardan kullanılacak kredilerin faizlerinin vergiden düşülmesi gibi teşvikler sağlanacaktır.

    Bakın ülkemizde kaliteli teorik matematik bölümüne sahip tek üniversite Bilgi Üniversitesidir. Buna rağmen 20 kişiden 10 tanesi burslu alınırken burslu sayısı 20'ye çıkarılmıştır. Kısacası bu sistem işleyebilecek bir sistemdir. Eğitim devletin eline bırakılamayacak kadar önemlidir. Devlet eliyle yapılan merkezi sınavlar da kaldırılacaktır. İster üniversiteler, ister bölümler ortak sınavlar açabilecektir. TOEFL gibi standart sistemlerin sonucuyla da üniversiteler öğrenci kabul edebilecektir




  • quote:

    Orijinalden alıntı: erkurt02

    Merkez Türkiye hakkında ne düşünüyorsunuz

    Vasat bir proje. Merkez Türkiye, AKP'nin de ülkemizi tutmaya çalıştığı konumdan ibaret. "Biz ara eleman ülkesi olalım, sadece lojistik yapalım, katma değeri yüksek ürünlere gerek yok."

    Merkez Türkiye yanlış mı? Değil. Olmalı mı? Tabi ki, neden olmasın. Lakin Hong-Kong'un falan şu an olduğu duruma 2035'te gelme vaadi, üstüne bir de IMF, Dünya bankası gibi Kuruluşların 2030 kişi başına gelir projeksiyonu olan 30 bin doları 2035'te vaad etmek ülke ekonomisine taş koymayacak olmanın vaadi sadece. Devlet eliyle asla asya kaplanlarının büyüme oranlarına yetişilemeyecek. Oralardaki gibi otoriter rejimle büyüme yolunu AKP seçti yeterli gelmedi, zira otoriteryen yönetim nedeniyle o kadar büyünmedi ekonomik özgürlükler nedeniyle büyündü.

    Asya Kaplanlarının yaşadığı atılımı yaşamazsak, her zaman orta gelir tuzağında kalacağız.




  • Liberal Demokrat Parti L kullanıcısına yanıt
    4 sene daha gecikilirse neler yasanabilecegini tahmin ediyormusunuz peki?4 sene daha beklemeye tahammulumuz yok,baraji gececek partilere oy verilmeli,ya isteyerek yada mecburen.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Liberal Demokrat Parti L kullanıcısına yanıt
    Keske uzun yazin, okumaktan gocunmam. Ama yorulmamak adina yazilarin bulundugu linkleri verebilirdiniz

    O zaman en azindan ben ekonomi politikasi disinda bir soru sorup bu sayfaya da koydurtmus oldum

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Kusura bakmayin, yazdiklariniz okudum, bazilarina katiliyorum, bazilarina katilmiyorum..ama bir kez bile ISLAM dememissiniz, nasil oy alacaksiniz?
    Herhalde 2045 secimlerinde bu halk siyaseti dinden ayirma olgunluguna erisir ve degerlendirmesini ona gore yapar, bence cok erkencisiniz.
  • Gerçekten LDP ülkenin en iyi partisi ve bol keseden atmayıp, gerçekleri söyleyen bir parti. Sırf vicdanımı rahat tutmak için bile, bu partiye seve seve oyumu veririm. Yıllardır denen CHP-MHP modeline eklenen HDP modeline baktığımızda 4 tane aynı oluşumun dominesinden farklı bir durum yok. Bence bu halka taze bir kan lazım ve bunu en iyi sağlayabilecek parti LDP.
  • Sayın cem toker, sizin iktidara gelmeniz imkansızdır, çünkü bu ülkeye rasyonel düşünceler tamamen ters kaçmaktadır. İnanın bana LDP nin başa gelip, ülkeyi bu şekilde yönetmesini, alım gücümüzün artmasını, özgürlükçü yasalarla refah içinde yaşamamızı kesinlikle isterim ama bilmeniz gereken bir şey vardır ki, o da ülkede ciddi bir muhafazakar ve araplaşma yolunda olan insanların olduğudur.

    Her ülke hakettiği gibi yönetilir. Ben ve benim gibilerin en fazla yapabilecekleri gelişmiş ülkelere kaçmak olacaktır.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Liberal Demokrat Parti

    Merhaba Donanım Haber üyeleri,
    Liberal Demokrat Parti ile ilgili sorularınızı cevaplamak için genel başkanımız Cem Toker'in bu hafta içi boş br vaktini ayarlamaya çalışacağız. Eğer mümkün olmazsa bile burada sorulan soruların hepsine genel sekreter yardımcısı sıfatıyla ben, Tarık Beyhan, yetişebildiğim kadar cevap vereceğim.

    Ayrıca soracağınız soruların büyük bir kısmını muhtemelen şurada cevapladık:
    http://ask.fm/liberaldemokrat

    Siyasetin sıkıcı yüzünden sıkıldıysanız buraya da bakabilirsiniz:
    http://twitter.com/liberaldemokrat

    Görüşmek üzere :)

    Hak ve Esitlik Partisi ve Osman Pamukoglu gibi dürüst , vatansever (kanitlanmis) , Türkçü bir adam gibi adam varken;

    Millet Partisi
    Anadolu Partisi
    Liberal Demokrat Parti
    Milliyetçi Türkiye Partisi

    Gibi olusumlar sizce de hainlik degil mi ?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • 
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.