Evler büyük dedikçe büyük Ben insanların en garibi Uzağı ilk defa kavradım Görür yahut dokunur gibi Eski bir saçakta kuşlarla Yele yağmura karşı oturdum İç içe daireler çiziyor İçine adımı yazıyorum Gün uzun türküsünü bitirdi Karlı dallara yürüdü karanlık Yalnızlık çekilmez bu vakit Delirdi denizde yosun çayda balık Gel artık
GÜLTEN AKIN
Nöbete devam:
YALNIZLIK
Ben yalnızlığı Gökte uçar gördüm
Ben yalnızlığı Garip naçar gördüm
Ben yalnızlığı Gelip geçer gördüm.
CAHİT KÜLEBİ
AŞK
Koydum seni suyun yerine Dağıldı yüzün Bir bataklık otu gibiydi ellerin Kavradı taşların altında yıkanan günü
Yerinden kaldırıp bir ağacı Uyuttum seni Habersiz benden Çevirdi ağzın nehirlerini
Yulardan boşanmış bir tay gibi Devrildi gök üstümüze Öptüm seni Biraz yana döndü güneş o kadar
ÖZEL ARABUL
SOLUK SOLUĞA
Uzun, karanlık bir çığlığın da ardına düşebilir insan, Titrek, eğri büğrü bir yazının çağrısına da uyar. Bırakıp her şeyi döner - Aşk bir buluşmadır çünkü, Her zaman gecikmiş bir buluşma.
Bitmeyen bir kavuşmadır da aşk - Araya her zaman bir şeyler girer: Bazen kendi sevincinin kanat gölgesi, Bazen nabzın hızı, yüreğin titreyişi, Tüylerin telaşıyla besleniyor gibidir - Araya her zaman bir şeyler girer: Çalışma saatleri, karşılıksız sorular. Nereden bilebilir insan Bunların hepsinin de aşk olabileceğini?
Çoğu kez aldatıcıdır da, Bakarsın, herkes onun askeri, onun şehidi. Oysa aşk hiçbir zaman bir yarış değildir ki. Bu yüzden yanılır hep Sayın muhbir vatandaş, köftehor okur, arsız yetkili. Sararmış bir fotoğraf olarak da çıkabilir karşına, Borulu bir fonoğraf kılığıyla da. Bakarsın, ona da dadanmış Gündelik hayatın sosyolojisi.
Yeniden duyulur bazen o uzun ve karanlık çığlık. Çağıran o titrek yazı yeniden belirir - Çünkü aşk en eski köprüsüdür Balkanların, en eski.
CEVAT ÇAPAN
SULARDA GÜNEŞ OLMAK
I Kıyıda kum çakıl yosun. Gidenlerden Boşuna değil martıların hırçınlığı Köprülerin altından geçen sular var ya Kürsülerde lafını ettiğimiz Biraz da köprülerin üstünden akmalı
II
Yeşilin sarıya dönüşü korkutmasın seni Morarıp silinmesin maviliklerin Kırmızının akıp gitmesi damarlarından İşimiz kolay değil o denli Kargaların içgdüsel ölmezliğine inat İnsanca ölebilmeli
III
Ne ilkyaz bulutlarında yıkanan Bir mezar taşının uzun ömürlü Ne kış güneşinde silkinen selvisin Bir mezarlık değilsin anıların gömüldüğü Yeşilin bitkiselliğini sürdürmeye gelmedin
IV
En güzel sarılara düşsel Bir ayçiçeği güneşte tek başına Bir de karanlık sularda güneş olmak Bu daha güzel
RIFAT ILGAZ
AKŞAMÜSTÜ RÜYASI
Şimdi gemiler geçer uzaklardan Gönlüm güvertede sereserpedir. Işıklı geceler,saz sesleri, peynir ekmek Ne biletim ne param ne dostum var Pır pır eder yüreğim bakındıkça... -Uyan Turgut um, garibim, uyan Bura Terme'dir.
Terme köprüsünden kamyonlar geçer, Irgatlar üç orada beş burada konuşurlar Bir gece başlar, yarı siyah, yarı kırmızı Cigaramı yakar evime dönerim... -Gidin gemiler, gidin Vardığınız yerlere selam edin Gün olur bütün kaygılardan uzak Ben de gelirim...
TURGUT UYAR
Bu akşam uyumadan önce Fuzuli'' den gidelim:
beni candan usandırdı cefâdan yâr usanmaz mı felekler yandı âhımdan murâdım şem'i yanmaz mı kamu bîmârına cânân deva-yı derd eder ihsan niçün kılmaz bana derman beni bîmar sanmaz mı
yani soruyor ki, deli gibi sevdim tamam ama bana işkence ettiği yetmez mi? bir ah çektim ki gökler yandı, bir dileğimin mumu yanmaz mı? aşk acısı çeken herkese bir derman buluyor da bu sevgili, beni hastadan saymaz mı?
Yarın Temmuz'un ilk günü ve bu şiir Temmuz'da çıra gibi yanıp tutuşacaklara:
TEMMUZ
Vücudun çıra gibi tutuştu tutuşacak Saat üçe doğru bir temmuz gününde, Yani beni düşüneceksin, ya da bir başkasını Gülecek, konuşacak, dinleyeceksin İncecik parmakların saçlarının içinde.
O zaman kim bilir ben nerde olurum? Vücudum çıra gibi tutuştu tutuşacak. Bir kahveye de gidip oturamam Dost yüzünden, ağaç gölgesinden, senden uzak.
Aklına eserse çık gel evinden Güneşin sıcaklığını, rüzgarın kokusunu Anasının memesi gibi emsin derin, Bacakların görünsün basma eteklerinden.
Boş, dünyanın güzelliği de boş Arkadaşlar da, hayal kurmak da boş, düşünceler de Vücudun çıra gibi tutuştu tutuşacak, Gülecek, konuşacak, dinleyeceksin Saat üçe doğru bir temmuz gününde.
CAHİT KÜLEBİ
Bir Temmuz şiiri daha, sabah sabah
TEMMUZ, YILLAR SONRA
Sıcak bir yaz günü, öğleden sonra, eflatun dağların dibinde, o sessiz arka bahçelerin birinde, gölgesinde eriğin, şeftalinin, kayısının fıskıyeyle oynuyor bir çocuk. Gece kuşları yuvalarında daha. Uzaklardaki çocuklarımızı, torunlarımızı konuşuyoruz, hangi pencereyi açsak bir görüp bir gözden yitirdiğimiz. Kim bilir nerdeler, ne yapıyorlar şimdi? Hem özlem, hem kavuşma bizimkisi. Çay içiyoruz mutlu bir sessizlik içinde.
CEVAT ÇAPAN
Yine Temmuz
YAZ ÖPÜŞLERİ
yaz geceleri daha sık öpmeliyiz sevdiğimiz kadınları, ay vakti yüzlerinden
öpüş izlerine benzer, yosunlar üzerinde kalan izleri, yaz yağmurunun
yaz ırmağının rüzgârla öpüştüğü gece, tülünü düşürerek gelir ay
Bir sure sonra, Bir eli tutmakla bir ruhu zincirlemek arasındaki ince fark öğrenirsin.
Ve aşkın yaslanmak, birlikte olmanın da güvende olmak anlamına gelmediğini öğrenirsin.
Ve öpücüklerin sözlesme ve hediyelerin de vaat olmadığını öğrenmeye baslarsın.
Ve yenilgileri basın dik ve gözlerin acık karşılamaya başlarsın, bir çocuğun üzüntüsü ile değil, bir yetişkinin zerafeti ile.
Ve her şeyi bugünü düşünerek yapmayı da öğrenirsin çünkü yarin ile ilgili her şey belirsizdir.
Bir sure sonra güneş ısığının yakıcı olduğunu öğrenirsin eğer fazla maruz kalırsan..
Bu yüzden, başka birisinin sana çiçek getirmesini beklemeden kendi bahçeni yarat ve kendi ruhunu kendin süsle. Ve göreceksin ki dayanıklısın... Ve kuvvetlisin, Ve değerlisin...
Veronica A. Shoffstall
KADINLAR SONBAHAR
Kadınlar sonbahar yapraklarını dökmeye başlar Titrek dudaklarında sarışın bir keder Nabız kaybolur kan susar dolaşım yavaşlar Sisli bir nebuloz gökte yazılmamış şiirler
Dargın sevgililer yalnızlıklarına uzaklaşıyor
Anlaşılmaz çocukluğun ortaokullarından ders zilleri Kilitli defterlerde kurutulmuş menekşeler Tehlikeli yolculukların kanat çırpan mendilleri Sazdan saza azalan hicranlı köçekçeler
Dünkü delikanlıları yaşlılığa taşıyor
Eylül şehirleri yağmurlu gürültülerle alır yerlerini Deniz kahvelerinde son kadehlerde bulutlar birikir Ilık bir aydınlıkla yıkayıp yorgun ellerini Görgülü ihtiyarlar bir bir ortalıktan çekilir
Yaşlandıkça insan dünya başkalaşıyor.
ATTİLA İLHAN
BULUT MU OLSAM
Denizin üstünde ala bulut yüzünde gümüş gemi içinde sarı balık dibinde mavi yosun kıyıda bir çıplak adam durmuş düşünür.
Bulut mu olsam, gemi mi yoksa? Balık mı olsam, yosun mu yoksa? .. Ne o, ne o, ne o. Deniz olunmalı, oğlum, bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.
NAZIM HİKMET
İKİ SEVDA
Bir gönülde iki sevda olamaz yalan olabilir. Şehrinde soğuk yağmurların gece otel odasında sırtüstü yatıyorum gözlerim tavana dikili bulutlar geçiyor tavandan ıslak asfaltı geçen kamyonlar gibi ağır ve sağda uzakta ak bir yapı yüz katlı belki tepesinde altın iğne parlıyor. Bulutlar geçiyor tavandan karpuz kayıkları gibi güneş yüklü bulutlar Oturmuşum cumbaya yüzüme suların ışığı düşüyor bir ırmak kıyısında mıyım bir deniz kıyısında mı? O tepsideki ne o güllü tepsideki yer çileği mi kara dut mu? Fulya tarlasında mıyım karlı kayın ormanın da mı? Gülüp ağlıyor sevdiğim kadınlar iki dilde
Dostlar nasıl bir araya geldiniz? Birbirinizi tanımazsınız. nerde bekliyorsunuz beni? Beyazıt' ta Çınarlı Kahve' de mi Gorki parkında mı? Şehrinde soğuk yağmurların gece otel odasında sırtüstü yatıyorum gözlerim yanıyor gözlerim alabildiğine açık bir hava çalındı armonikle başladı utla bitti. İçimde sarmaş dolaş karmakarışıktı büyük uzak iki şehrin hasreti.
Sen bir ceylan olsan ben de avcı Avlasam çöllerde saz ile seni Bulunmaz dermanı yoktur ilacı Vursam yaralasam söz ile seni.
Kurulma sevdiğim gözelim deyin Bağlanma karayı alları geyin Ben bir çoban olsam sen de bir koyun Beslesem elimde tuz ile seni.
Koyun olsan atlatırdım yaylada Tellerini yoldurmazdım hoyrada Balık olsan takla dönsen deryada Düşersem toruma hız ile seni.
Veysel der ismini koymam dilimden Ayrı düştüm vatanımdan ilimden Kuş olsan da kurtulmazdın elimden Eğer görsem idi göz ile seni.
AŞIK VEYSEL
Aşk
bir zaman aşk denen duyguya gülüp geçerdim aşık olmak mı? geçici derdim
şimdi ben de aşık oldum yalan dediğim şeylere duygulara tutsak oldum aşk demek ne demek ancak şimdi anladım
İlhan Arabacıoğlu
Vay AnAsInı Be Şaka mAka aŞık olDUK Özlemişm ben aşık olmayı unutmuşum ne olduğunu aşk'ı yeniden öğreniyorum artık darısı hepinize arkadaşlar... AŞK BU MU ŞİMDİ
Ne mutlu sana, darısı henüz olmayınların başına
Bu akişamki felsfeye dokundu azıcık:,
DÜŞÜNCE DOKUNUNCA
"Toshihiko İzutsu'ya saygılarımla- bir cevap"
Almanın devrim saydığı Japon için Çoktan modası geçmiş Bir fikirse bu, Ya şimdi Nasıl hazmedecek Şimdiye dek böyle düşünmediği Sapasağlam öyle de ahenksiz Varlığı tehdit eden Bu tavrını aklın.
Bilge biri Farkında olsa da Değişip duran arzuların, Nasıl dokunacak Buz gibi anlamlarına Yabancı olanın; Nasıl Karşı koyacak Cennetin ve dünyanın Bu denli amansız Tezatlarına.
DEXTER ALLEN
Bu yanda ben varım, öte yanda sen, Aramızdan akıp gidiyor nehirler, Bir köprümüz yok suyun üstünde, Öldürüyor bizi dinmeyen düşünceler.