Şimdi Ara

Montrö Hakkında Kafa Karıştıran Sorulara Bazı Yanıtlar

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
17
Cevap
0
Favori
2.011
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
18 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • 1- Montrö Sözleşmesi'nin bir süresi var mı?

    Montrö Sözleşmesi şu an itibariyle süresiz bir sözleşmedir. Yani her 20 yılda bir yenilenmesi gerekmiyor.


    2- "Neden süresiz? Sözleşmede 20 yıl yazıyor!"

    Evet Madde 28'de 20 yıl boyunca geçerli olduğu yazsa da yine aynı maddedeki "Sözü edilen yirmi yıllık sürenin bitiminden iki yıl önce, hiçbir Bağıtlı Yüksek Taraf, Fransız Hükümetine Sözleşmeyi sona erdirme ön-bildirimi vermemişse, işbu Sözleşme, bir sona erdirme ön-bildirimin gönderilmesinden başlayarak, iki yıl geçinceye kadar yürürlükte kalacaktır." cümlesi nedeniyle halen daha yürürlükte


    3- Yukarıda yazılanların ne anlama geldiğini biraz açabilir miyiz?

    Elbette. Kısacası Montrö, sözleşmeye taraf olan ülkelerden biri sözleşmenin feshini istemediği sürece yürürlükte kalacak. Sözleşmeyi sona erdirmek isteyen bir ülke de en az 2 yıl önceden sözleşmeden vazgeçtiğini Fransız hükümetine bildirmek zorunda. Kısacası biz 2021 yılında olduğumuza göre şu anda sözleşmeden çıkacağımızı Fransa'ya bildirsek bile 2023 yılına kadar Montrö Sözleşmesi geçerliliğini koruyacak.


    4- Varsayalım Montrö Sözleşmesi feshedildi. Ne olacak?

    Yeni antlaşma yapılamazsa Boğazların statüsü 1982 tarihli Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre belirlenecek. Bu durumda Montrö Sözleşmesi'ndeki "savaş ve yakın savaş tehdidi durumunda" kazandığımız haklardan da vazgeçmiş olacağız. Çünkü 1982 tarihli Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi kıyı devletlerine hiçbir yetki vermez. Kıyı devleti gemilerin geçişini izlemekten başka bir şey yapamaz. Ne savaş zamanında ne de barış zamanında. Bu nedenle yerine daha iyi bir sözleşme imzalanabileceği garantiye alınmadıktan sonra Montrö'nün feshi Türkiye'nin ulusal çıkarlarına bir tehdittir.


    5- Peki daha iyi bir sözleşme yapabilir miyiz?

    Siz Rusya'nın yerinde olsanız, "Türkiye'ye haksızlık ettik, kendimizden feragat edip Türklere daha çok hak verelim" der misiniz :))) Bize daha fazla hak vermek isteyip istemeyeceklerini merak edenler 1956 yılındaki tartışmalara bakabilirler.








  • Güçlü bir ülke olursan kuralları sen koyarsın. Oyunu sen yönetirsin, ama bu şekilde kendi içinde, yolsuzluk, hırsızlık, adam kayırmaca, simsarlık olan bir ülke bu şekilde kafasını kaldırdığı an indirirler. Artık savaş masraflı bir iş, en kolayı ambargo. Ülkelerin anasını ağlatır.

    Boğazları hukuki olarak kapatma gibi bir şansımız yok. Doğal su yolu orası. Kanal İstanbul açılsa bile kapatamazsın. Üstelik bazılarının iddia ettiği gibi gemileri Kanal İstanbul'dan geçmeye de zorlayamazsın ki kafası çalışan hiç kimse Kanal İstanbul'dan geçmez. Yanıbaşında bedava ve çok daha rahat doğal su yolu dururken kim üste para verip Kanal İstanbul'u kullanır.


    Bir diğer konu da Kanal İstanbul yapılsa bile ABD ve diğer kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemileri için Karadeniz yine aynı statüde kalacak. Bu uluslararası hukukta geçerli olan ahde vefa ilkesinin bir gereği.

  • Türkiye şöyle güçlü bir ekonomiye sahip olsa.ben bugün den itibaren daha iyi bir antlaşma yapılmadığı taktirde nato da dahil herkes e boğazları kapatıyorum deyip taraf ülkeleri masaya oturtabilir ama bu ekonomi ile kimseye dişini geçiremezsin
  • Güçlü bir ülke olursan kuralları sen koyarsın. Oyunu sen yönetirsin, ama bu şekilde kendi içinde, yolsuzluk, hırsızlık, adam kayırmaca, simsarlık olan bir ülke bu şekilde kafasını kaldırdığı an indirirler. Artık savaş masraflı bir iş, en kolayı ambargo. Ülkelerin anasını ağlatır.
  • Ancak beyan edersin. Boğazları kapatmak gibi bir adım atamazsın.

    @TIGERSHARK

  • Sözleşme bitse nolcak biter bitmez katar ,suudi devletlerine devredilir .Bknz .tank palet fabrikası,kanal ist vb.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: İl teber

    Ancak beyan edersin. Boğazları kapatmak gibi bir adım atamazsın.

    @TIGERSHARK

    Zaten amaç blöf. Sen güçlü bir üretim ekonomisine sahip olunca batılı devletler sen boğazı kapatınca sana yaptıkları yaptırımla seni deviremeyeceklerini anlayınca iyi hadi görüşelim deyip masaya geleceklerdir. Kimse bir boğaz için türkiye ye savaş açmaz aynı şekil türkiyede boğazdan gelecek para için kimseylede savaşmaz oturur konuşur orta yolu bulurlar

  • Boğazı kapatamazsın. Doğal bir su yolu ucu karadenize bağlanıyor burada istediğin gibi tasarruf edemezsin.

  • türkiye 1982 bm deniz hukukuna taraf değildir.

    nerden baksan ziyan ve çıkmazlık,

    özetle ülke çıplak kalır
  • quote:

    Orijinalden alıntı: İl teber

    Ancak beyan edersin. Boğazları kapatmak gibi bir adım atamazsın.

    @TIGERSHARK

    Fiilen kapatılır kimse engel olamaz.

  • Boğazları hukuki olarak kapatma gibi bir şansımız yok. Doğal su yolu orası. Kanal İstanbul açılsa bile kapatamazsın. Üstelik bazılarının iddia ettiği gibi gemileri Kanal İstanbul'dan geçmeye de zorlayamazsın ki kafası çalışan hiç kimse Kanal İstanbul'dan geçmez. Yanıbaşında bedava ve çok daha rahat doğal su yolu dururken kim üste para verip Kanal İstanbul'u kullanır.


    Bir diğer konu da Kanal İstanbul yapılsa bile ABD ve diğer kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemileri için Karadeniz yine aynı statüde kalacak. Bu uluslararası hukukta geçerli olan ahde vefa ilkesinin bir gereği.

  • Bunlar montrö'yu geçersiz kılma adına 2. boğazı yapmıyor mu zaten? Bence gündem oyunu bu mevzu sadece. Yemliyorlar bilbilleri yani.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi SPAWN-TheUndead -- 26 Mart 2021; 13:26:48 >
  • benim merak ettiğim kanal. mesela kanal yapılınca savaş gemileri oradan rahatça geçecek mi ? mesela amerikan uçak gemisi geçip karadenize demirlese önünde secdeye yatabilir miyiz ?

  • Öff şu konuları bulandırmayın adamların istediği de bu. O devasa rende binasından mı açılıyor bu konular anlamıyorum ki ne işsizlik bu. Bi deli taş atıyor 40 milyon akıllı çıkaramıyor.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Vanished Man

    Boğazı kapatamazsın. Doğal bir su yolu ucu karadenize bağlanıyor burada istediğin gibi tasarruf edemezsin.

    Kentsel dönüşüm ilan edilsin, İstanbulun %70 binaları hurda zaten, hepsini yıkıp ortaya çıkan kamyonlar dolusu hafriyatla çaktırmadan boğazı bi gece karanlığında doldursunlar, sabah olunca da ''aaaa nasıl olmuş kim gelmiş yapmış bu işi, kesin fetö yapmıştır'' diye salağa yatılsın, şu an için en mantıklı çözüm bu     


    Veya Japonlara son teknoloji bi Haarp cihazı ürettirsinler yapay bi depremle iki kıtayı birleştirelim, sorun savaşsız bi şekilde kökünden çözülmüş olur 




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-032E64000 -- 26 Mart 2021; 14:9:42 >




  • Boğazlar doğal birer oluşum olmakla birlikte ulusal ve uluslararası olmak üzere ikiye ayrılırlar ulusal boğazlarda geçiş rejimleri kıyıdaş devlete bırakılırken uluslararası boğazlarda geçiş rejimi Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesindeki hükümlere göre belirlenir. Coğrafi durum ölçütüne göre de, en başta iki açık denizi birbirine bağlayan su yolları uluslararası boğaz niteliğini kazanmaktadır. Bu su yollarından Transit ve Zararsız geçiş hakkı tüm gemiler için geçerlidir. Möntrö anlaşması Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine taraf olmaması hasebiyle halen yürürlükte olan ve boğazlardan geçiş için zararsızlık,kontrol ve savaş gemilerinin geçişini düzenleme hakkı veren uluslararası sözleşmedir.


    Bunun İnsan yapımı kanallarla hiçbir alakası yoktur. Devletin ana hedefi biz bu boğazı kapatalım gemiler bizim kanaldan geçsin değildir. İstanbul şehrini o tarafa doğru büyütüp şehrin yoğunluğunu kırmak yeni yatırımlar bulmak yeni şehirler oluşturmak yeni limanlar kurup yeni hinterland alanları oluşturmak olarak görmek daha doğru olacaktır.





  • 1941.

    İkinci Dünya Savaşı patlamıştı.

    Barbarossa Harekatı başladı, Sovyetler Birliği'nin Nazi Almanyası tarafından işgal edilme planının kod adı'ydı.

    Alman donanmasını Karadeniz'e geçirmek istiyorlardı ama karşılarında “Türk kilidi” vardı… Sadece beş yıl önce imzalanan Montrö Sözleşmesi nedeniyle Çanakkale ve İstanbul boğazlarından savaş gemisi geçirebilmeleri mümkün değildi.

    Hitler, Türk hükümetine “hile” teklif etti.

    “Atılay, Saldıray, Yıldıray denizaltılarınızı bize satın” dedi.

    Bizim denizaltıları Alman mürettebatla Karadeniz'e salacaktı.

    İsmet İnönü derhal reddetti.

    Bunun üzerine, Hitler düşündü taşındı, Fatih Sultan Mehmet'in karadan yürüterek Haliç'e kadırga indirmesi gibi, Avrupa'yı boydan boya yürüterek, Karadeniz'e denizaltı indirmeye karar verdi!

    Efsanevi U-Bot'ların dizaynında değişiklik yaptılar, Tip2 adıyla, daha küçük, daha hafif, 42 metre boyunda, 4 metre eninde, 270 ton ağırlığında, altı adet özel denizaltı ürettiler.

    U9, U18, U19, U20, U23, U24 adlarını verdiler.

    Nakliyesi bile sıradışı mühendislik istiyordu.

    Denizaltıları tek parça halinde taşımak imkansızdı.

    Söktüler, parçalara ayırdılar.

    Hamburg'tan römorkörlerin çekeceği özel dubalara yüklediler.

    Elbe Nehri üzerinden Dresden'e getirdiler.

    Dubalardan indirip, kamyonların çekeceği yirmi tekerlekli devasa dorselere yüklediler, karayoluyla Ingolstatdt'a getirdiler.

    Dorselerden indirip, yine dubalara yüklediler, Tuna Nehri üzerinden Romanya Köstence'ye getirdiler.

    2 bin 300 kilometre.

    11 ay sürdü.

    Monte ettiler.

    Karadeniz'e indirdiler.

    1942 yılı olmuştu.

    Ekim ayından itibaren göreve başladılar, askeri-ticari hedeflere 56 operasyon düzenlediler, Sovyetler'e ait 26 gemiyi batırdılar.

    Rus donanması fellik fellik onları arıyordu.

    Alman denizaltılarından üçü batırıldı.

    1944 yılı oldu.

    Romanya savaşta saf değiştirdi, Sovyet ordusu Alman denizaltılarının ikmal yaptığı Köstence'ye girdi.

    Böylece, U19, U20 ve U23 denizaltıları Karadeniz'de sıkıştı kaldı.

    Sığınacak liman yoktu.

    Alman genelkurmayı yine Türk hükümetine teklifte bulundu.

    “Mürettebatımızı bize teslim etmeye söz verirseniz, denizaltılarımız size teslim olacak, mürettebatımız karşılığında denizaltıları hibe edelim, sizin olsun” dediler.

    Ama, tarafsızlık konusunda kararlıydık, yine reddettik.

    Bunun üzerine, Almanya'nın başka çaresi kalmadı, denizaltıların komutanlarına şifreli mesaj gönderdiler, “Türkiye kıyılarına yaklaşın, denizaltıları batırın, mürettebatı gizlice karaya çıkarın, karayoluyla Yunanistan'a geçmeye çalışın, veya Ege kıyılarına ulaşıp, Alman gemileriyle irtibat kurmaya çalışın” emri verdiler.

    9 Eylül 1944 gecesiydi.

    Mürettebat lastik botlarla karaya çıktı.

    U19, Zonguldak Filyos kıyılarında, U20, Sakarya Karasu kıyılarında, U23 ise, Ağva kıyılarında batırıldı.

    Alman denizciler için özgürlüğe kaçış başlamıştı ama, hiç bilmedikleri topraklardaydılar, yanlarına biraz erzak aldılar, küçük gruplara ayrıldılar, saklana saklana Batı'ya doğru yürümeye başladılar.

    81 kişiydiler.

    Elbette uzun süremedi.

    İki gün sonra hepsi yakalandı.

    Önce Beyşehir'e götürüldüler, sekiz ay Kızılay kampında tutuldular.

    Sonra Isparta'ya götürüldüler, 1.5 yıl kadar da orada tutuldular.

    Esir muamelesi görmediler, misafirdiler, hayatlarını insanca sürdürebilmeleri için Kızılay tarafından kendilerine maaş ödendi, günlük yaşama katıldılar, kimisi Kızılay hastanesinde hekimlik yaptı, kimisi fabrika ve atölyelerde Türklerle birlikte çalıştı, çoğu teknik personel olduğu için özellikle makine tamiratında çok işe yaradılar.

    İkinci Dünya Savaşı sona erdi.

    Alman denizciler trenle İzmir'e getirildi, barış anlaşması gereğince Amerikalılara teslim edildi, gemiyle İtalya'ya gönderildiler, Almanya'da bir süre gözaltında tutuldular, sorgulandılar, 1946 yılı eylül ayında, hepsi sağ salim evlerine döndüler.



    Hollywood burada olsaydı, yüz kere filmi çekilirdi.



    Dünyayı kasıp kavuran Hitler bile Montrö Sözleşmesi'ni geçemedi!



    Montrö, Mustafa Kemal dehasıdır.

    Montrö olmasaydı, Türkiye ikinci dünya savaşından kurtulamazdı.

    Montrö olmasaydı, Karadeniz 85 yıldır barış denizi olarak kalamazdı.



    Günümüz konjonktüründe bakarsak…

    Sovyetler Birliği döneminde, Karadeniz'in Türkiye dışındaki tüm kıyılarında Sovyet hakimiyeti vardı.

    Bugün artık böyle değil.

    Koskoca Rusya, 300 kilometrelik sahil bandına sıkıştı.

    Bulgaristan, NATO üyesi oldu.

    Romanya, NATO üyesi oldu.

    2008 NATO zirvesi'nde Ukrayna ve Gürcistan'a üyelik sözü verildi.

    Bardağı taşıran bu gelişme üzerine, Rusya anında Gürcistan'a daldı, peşinden Kırım'ı ilhak ederek, Ukrayna'ya müdahale etti.



    Karadeniz şu anda, bir kıvılcımla havaya uçacak barut fıçısından farksızdır.



    Montrö'yü bırak delmek, biraz esnetmek bile, jeopolitik intihardır.

    Emperyalist emrivakilere hizmet etmekle kalmaz, Türkiye'yi ateşe atar, Türkiye'yi mutlaka ve mutlaka çatışmaya sokar.



    (Hatırlayalım lütfen… Milli kahramanımız Rauf Denktaş'ı sırtından bıçaklayıp, Kıbrıs ahalisine “yes be annem” dedirtiler, en başta petrol ve doğalgaz olmak üzere, Akdeniz'deki haklarımızı kaybettik, Antalya körfezine sıkışıp kaldık, ya susup oturacağız, ya da vuruşacağız, mecburen o noktaya sürüklendik. Montrö tartışmaları, Akdeniz'de işte bu başımıza gelenlerin, Karadeniz'deki versiyonudur.)



    “Cumhurbaşkanı isterse İstanbul Sözleşmesi'nden çekildiği gibi Montrö Sözleşmesi'nden de çekilebilir” diyen Tbmm başkanının, belli ki ağzından çıkanı kulağı duymuyor.

    Ama, Türk milletinin olan biteni duymasında acil fayda vardır.




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.