Şimdi Ara

Mustafa Kemal Atatürk : ''Soykırım İğrenç Bir Yalandır''

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
28
Cevap
0
Favori
1.203
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • MUSTAFA KEMAL : ‘’SOYKIRIM İĞRENÇ BİR YALANDIR!’’

    Günümüzde,soyu kırıldığı ileri sürülen Ermeniler’in sayısı 1,5 milyona kadar çıkarılıyor.Oysa 1920 yılında,yani olayların yaşandığı tarihten 5 yıl sonra,bu rakam sadece 20 bin…

    7 Mart 1920’de İstanbul’daki ABD Yüksek Komiseri (İşgal Temsilcisi) Tuğamiral Mark L. Bristol’e bir yalanlama yazısı (tekzip) gönderen Mustafa Kemal,gerçekleri şöyle anlatıyordu :

    ‘’… Çıkarları gereği,Avrupa’da olumsuz söylentiler çıkaranlar,yeniden,Anadolu’da 20 bin Ermeni’nin öldürüldüğü yolunda çok iğrenç ve kesinlikle gerçek dışı (yalan) haberler uydurdular.
    Bütün Anadolu’da İtilaf Devletlerinden ve Amerika hükümetinden çeşitli kişiler ve istihbarat kaynakları bulunduğu için,söz konusu haberlerin yabancı kaynaklar tarafından inanılmaya değer görülmeyeceğini ummuş ve kesinlikle yapılmamış olan böyle uydurma bir kırımın yalanlanmasını dahi gereksiz saymıştık.
    Fakat bugün,gerçek gidişata ait bilgi edinmiş olmaları gereken önemli yabancıların da,bu yalan haberlere inandıklarını ve hatta bu nedenle,bir an önce karara bağlanmasını ülkemiz için yaşamsal bir sorun saydığımız barışımızın geri bırakılacağını,büyük bir şaşkınlık ve üzüntüyle görüyoruz.Bu nedenle ileri sürülen üzücü olayların kesinlikle olmadığını ivedilikle bildiriyoruz.’’

    Mustafa Kemal , olayların nasıl olduğunu da örneklerle açıklamaya devam ediyor :

    ‘’Maraş,Urfa ve dolaylarındaki çarpışmalar sırasında Türkler’den,Fransızlar’dan ve Fransız askeri arasında bulunan Ermeniler’den; ve Maraş merkezinde yapılan çarpışmalarda ise,iki taraf silahlarının etkisiyle çeşitli unsurlara mensup halktan kayıplar verildiği herkesçe bilinmektedir.’’

    Peki Türkler’in ülkesini işgal eden sömürgecilere karşı kendisini savunması soykırım mıydı ?

    ‘’Ancak bu,bir Ermeni kırımı değil,Kilikya ve yöresine (Adana,Çukurova) dışarıdan getirilen ve yerli halktan silahlandırılan Ermeni askerlerinin kesinlikle sabırla karşılanması olanaksız olan saldırıları ve işgal kuvvetlerinin gereksiz yere sürekli olarak işgal alanını genişletmesi ve özellikle işgal kuvvetleri komutanlarının hırslı Ermeni askerinin İslam halkı aleyhinde uyguladıkları saldırılar ve yolsuzluklara göz yummaları sonucunda,yerli halkın patlaması (galeyana gelmesi) ve karşılık vermesi sonucunda meydana gelen çarpışmaların doğal bir sonucudur.’’

    Bakar mısınız,adamlar ülkemizi işgale gelmişler,hiçbir hakka dayanmadan sürekli olarak işgal ettikleri bölgeleri genişletmişler ve Türk Ulusu da kendisini savunmuş; ama bu tartışılmıyor, ‘’Biz burada ne arıyoruz?’’ diye hesap vermiyorlar, ve aksine bize hesap soruyorlar ! Hem de yalanlarla,dolanlarla… Soykırımın hesabını verin diye soysuz yalanlarla…

    Mustafa Kemal,bu yalan propagandaların ‘’uluslararası bir kurul’’ tarafından incelenmesini ve ‘’Türk Ulusu’nun bu iğrenç ve alçakça suçlamalardan arındırılmasını’’ istiyor :

    ‘’İzmir’de yapıldığı gibi bu uydurma Ermeni kırımı sorununun da uluslar arası bir yüksel kurul eliyle ivedilikle yerinde incelenmesi ve tüm dünyayı aldatmak için yaratılan bu kin ve hırs ürünü propagandaların niteliği hakkında,uygar dünyanın ve tüm insanlığın bir kez daha aydınlatılması ve bunun sonucunda,haksızlığa uğramış Türk Ulusu’nun iğrenç ve alçakça bir suçlamadan arındırılması için İtilaf Devletleriyle,Amerika Hükümeti’nin adalet severlik duygularına başvururuz.’’

    Kaçaznuni: "Tehcir Kararı En Uygun Yöntemdi.." ERMENİSTAN BAŞBAKANININ GiZLENEN İTİRAFLARI...

    ABD Başkanının "Büyük Ermenistan" kurmak için, sözde soykırım yalanlarına sığınarak, Türkler'i "soykırımcı", Ermeniler'i ise "mazlum" gösterme çabası, yalnızca bir propaganda malzemesi idi. Dünyayı kandırmak ve oyalamak için bir "psikolojik perdeleme" oyunuydu.

    Ermeniler'i kışkırtıp onlarla işbirliği içinde Türkler'i arkadan vurmaya çalışan Ruslar'ın komutanları dahi gerçekleri itiraf etmekten kaçamadılar.

    Örneğin, Erzurum'daki 2. Rus Kale Topçu Alay Komutanı, Yarbay Twerdo Khlebof un tarihçesine kendi el yazısı ile yazdığı belgedeki şu ifade çok önemlidir:

    ‘’Büyük çukurlar açılmış ve zavallı Türkler, bu çukurların başına götürülerek, hayvanlar gibi boğazlanmışlar ve çukurlara doldurulmuşlardır. Çukura atılan cesetleri sayan bir erin 'Yetmiş kişi oldu, on kişi daha alır, kes' deyince on kişiyi daha kesip çukura atarlar ve üzerlerini toprakla örterlermiş.’’

    Yine aynı Rus subay, Ilıca katliamından üç hafta sonra, 11 Mart 1918'de oradan dönen Yarbay Griyaznofun gördüklerini naklederken, ‘’25.5-31.9 metrekarelik cami avlusunda, 142 santimetre yüksekliğinde ceset yığıldığını..." söylemiştir.

    Bütün bunlar, o dönemde Ermeniler'in Türkler'i yok etmek için ne denli yoğun bir çaba içinde olduklarının ve aynı zamanda, o dönemde Doğu Anadolu'daki Türkler'in ne kadar acımasız ve vahşi bir düşmanla karşı karşıya bulunduklarının birer somut delilidir.

    Bu konudaki en önemli belgelerden biri ise, Ermenistan'ın ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni'nin itiraflarıdır:

    Ermenistan Başbakanı, bugün "Soykırım" olarak önümüze getirilen "Tehcir" (Zorunlu göç) konusunda, "Bu yöntem, en kesin ve en uygun bir yöntemdi. Türkler'in bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır" diyor!..

    Ovanes Kaçnuni'nin, 1923'teki Parti Konferansı'na sunduğu raporda,
    Batı'nın üstünü örtmeye çalıştığı itiraflarını şöyle özetleyebiliriz:

    "Gönüllü birliklerin kurulması yanlıştı.
    Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal
    ederek, sorumsuz kişilerin boş sözlerine büyük önem vererek ve kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık.’’

    1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu bir tehcire tabi tutuldu, kitlesel sürgünler ve baskınlar gerçekleştirildi. Bütün bunlar Ermeni meselesine ölümcül bir darbe vurdu.Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır; sonradan da anlaşıldığı üzere, Türkiye'de Ermeni meselesinin temelli çözümü açısından bu yöntem en kesin ve en uygun bır yöntemdi.
    Türkler'e karşı düşmanlığımızın teraziye konulmaması durumunda söz konusu baskıların da aynı nitelikte olacağını kimse söyleyemez.
    Ordumuzda çok sayıda Rus subay hizmet veriyordu.
    28 Mayıs 1919 günü, bağımsızlığımızın yıldönümünde, parlamento
    Ermenistan'ı 'birleşik' ilan etti; çiğer bir deyişle, Türk egemenliğinden kurtulması muhtemel Ermeni topraklarmm da mevcut Ermenistan topraklanna katıldığmı ilan etti.
    Sonbahar başlarında Ermenistan-Türkiye savaşı başladı; bu savaş bizi kesin olarak çökertti.Yeni, genç ve yurtsever duygularla hareket eden bir nesil ortaya çıkarak Anadolu'da kendi ordusunu yeniden örgütlemeye başlamıştı. Türkiye'de milli bilinç ve kendini savunma içgüdüsü uyanmıştı.

    Türkiye'nin hangi kuvvetlere sahip olduğunu bilmiyorduk ve kendi gücümüzden çok emindik. Sınırlarımızda askeri operasyonlar başladığında Türkler bizimle bir araya gelmeyi ve görüşmelere başlamayı önerdiler. Biz ise onların önerisini geri çevirdik. Bu büyük bir hataydı.

    Sevr Antlaşması herkesin gözünü kör etmişti.

    Yenilgimizin sebebi, Bolşeviklerin hainliği ya da Türkler'in gücünde değil, bizim kendi güçsüzlüğümüzde ve görüş açımızda yatmaktadır. Devlet ile partiyi ayıramıyor ve parti ideolojisini devlet işlerine karıştırıyorduk. Bizler devlet adamları değildik.

    Taşnaksutyun’un artık yapacak hiçbir şeyi kalmadı.Artık Türkiye Ermenistan’ı diye bir şey yok… Büyük Avrupa Devletleri bizi defnettiler.Taşnak Partisi,kendi varlığına kendi kararıyla bilinçli ve kesin biçimde son vermelidir.Evet ben intihar öneriyorum.

    Partiye intihar etmesini öneriyorum.Bizim mirasçılarımız olan Ermeni Bolşevikler,bizim işimizi devam ettirmek zorundadırlar ve devam ettirmelidirler.Onlar da aynen bizler gibi,büyük üstadın;tarihin elinde bir alettirler.Biz kendi işimizi yaptık,belli bir devreyi tamamladık,bunun devamı ise onlara aittir.Mücadelemiz ölmedi.’’

    Herhalde yıllar sonra Ermeni ASALA terör örgütünün işleyeceği cinayetlerin temeli bu cümleydi…


    (Hulki Cevizoğlu'nun 1919'un Şifresi İsimli Kitabından)







  • bencede.Ayrıca bizim soykırımı kabul etmemizi istemelerinin nedeni Bizden Toprak istemek için bahanedir ama biraz zor alırlar kolay kolay kazanılmadı bu vatan daha çok beklerler.Atamın önünde saygıyla eğiliyorum.Ne diyorsa doğrudur.
  • Atam yaşıyaydı bu soykırımcı şerefsizlerin sesi soluğu çıkamazdı..
  • quote:

    Orjinalden alıntı: _asparagas_

    Atam yaşıyaydı bu soykırımcı şerefsizlerin sesi soluğu çıkamazdı..


    çok dogru bu hallaere bıle düşmezdık
  • Hangisi doğru ???

    Lİnk:
    www.radikal.com.tr
    500 - Internal server error.
    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=154213


    Atatürk 'katiller' diye bağırıyordu


    Mustafa Kemal 1915'te 'Hepiniz cephe gerisinde Ermeni öldürmek için dolaşan katillersiniz. Hiçbiriniz cepheye gelip savaşmazsınız' diyordu
    İttihatçılar soykırım kararı aldı. Bütün işi yürüten Talat Paşa'dır. Evindeki özel telgraf cihazıyla yapıldı tüm operasyon. Alman derin devleti de imhayı onayladı
    Ermeni meselesinin özü 'toprak meselesi'dir. Ermenilerin çoğu yoksul köylüydü, Doğu'da yaşıyordu. Sürekli toprakları Kürtlerce gasp ediliyordu

    30/05/2005 (8262 kişi okudu)

    NEŞE DÜZEL (E-mektup | Arşivi)

    NEDEN? Taner Akçam
    Tarih bize, geçmişi inkâr ederek ondan kurtulamayacağımızı gösteriyor. Türkiye devleti kendince nedenlerle Ermeni meselesini yok saysa da, bu olay Türkiye toplumunun vicdanında belli bir rahatsızlık yaratıyor. Bir yanımızla bu olayın varlığını reddetmeye çalışırken, bir yanımızla da gerçek neydi diye merak ediyoruz. 1915'te ne oldu sorusu, geçiştirebileceğimiz bir soru olmaktan çıkıyor. O dönem Osmanlı'yı yöneten İttihatçıları haklı gösterecek nedenler arasak da, büyük bir acı yaşandığının hepimiz farkındayız. Kendimizi artık kaçamayacağımızı sezdiğimiz gerçeklere hazırlamaya uğraşıyoruz. Peki gerçek neydi? Devletin resmi görüşünü biliyoruz ama devletten farklı görüş ve iddiaları bugüne dek ayrıntılı öğrenme imkânımız olmadı. Ermeni meselesini ilk araştıran akademisyenlerden olan, ciddi çalışmalar yapan, kitaplar yayımlayan, araştırmaları nedeniyle devletin büyük tepkisini çeken, Türk üniversitelerinde iş bulamayan, halen Minnesota Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan tarihçi Doç. Dr. Taner Akçam'la o acı olayların bize anlatılmayan yüzünü konuştuk. Akçam, 1915'teki tehcirin nedenlerini, katliam emirlerini, buna karşı çıkanları, Atatürk'ün bu konudaki açıklamalarını anlattı.

    Boğaziçi Üniversitesinde Ermeni sorunuyla ilgili toplantı düzenleyecektiniz. Adalet Bakanı, bugün sahip olduğumuz iktidarın düzeyi konusunda pek de ümit vermeyen kışkırtıcı bir konuşmayla sizi suçladı. Siz de toplantıyı ertelediniz. Niye ertelediniz?
    Toplantıyı Boğaziçi Üniversitesi ev sahibi olarak erteledi. Üniversitenin bu tavrını büyük saygıyla, anlayışla karşılıyorum. Biz burada gösteri yapmıyoruz. Bu, yurtdışında yüzlercesi yapılan akademik toplantılardan biri olacaktı. Türkiye'de bir grup aydının, akademisyenin böyle bir toplantıya cesaret etmiş olması bile zaten büyük bir olaydır. Bu, Türk aydınının 'intifada'sıdır. Çünkü bu konular hep dışarıda konuşuluyordu. Bu toplantı yapılabilseydi, burada da konuşulabilecekti.
    Türkiye'nin resmi tezinin tümüyle gerçekdışı olduğunu mu düşünüyorsunuz?
    Bakın, şunda herkes hemfikir. 1915'te İttihat Terakki hükümeti o zamanki Osmanlı vatandaşlarına bir şeyler yapmış. Bir yerden alınmışlar, bir yere götürülmüşler ve bu götürme sonucunda bir grup insan ölmüş. Resmi görüş taraftarı birisi, 'Efendim Ermeniler de şunu yaptı, bunu yaptı' diyor.
    Ama dünyada soykırım tartışması açısından bu önemli değil ki. Herkes güler buna. 'Sen bize, İttihat Terakki'nin Ermenileri toptan öldürmesinin nedenlerinden birini anlatıyorsun' derler. Çünkü bütün büyük kitlesel kırımlarda muhtemelen karşı taraf bir şeyler yapıyordur. Beylik lafla söylersem, hiç kimse durduk yerde birilerini öldürmez. Hitler ırkçılık ideolojisi nedeniyle, Stalin politik nedenlerle, öbürü ayaklanma nedeniyle öldürür. Şu anda biz Türkiye'de tarih tartışmıyoruz.
    Ne tartışıyoruz?
    Ciddi bir moral değeri tartışıyoruz. Bir devlet kendisine tehdit gördüğü bir halk grubunu cezalandırma hakkına sahip midir, bu kolektif cezalandırmayla vatandaşların önemli bir kısmı (devletin böyle bir niyeti olmasa bile) ölüyorsa, devletin bunu yapmaya hakkı var mıdır, kolektif cezalandırma moral olarak savunulabilir mi, bunu tartışıyoruz. Türkiye devleti bugün, 'Evet böyle şeyler olmuştur, gerekirse gene yapılır. Olur böyle şeyler' diyor.
    Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Devlet, resmi tezinde 'Karşılıklı öldürmeler yaşandı, bu bir mukateledir' demiyor mu?
    Edirne'deki Ermeni niye sürüldü? 1915'te Osmanlı topraklarındaki Ermeni nüfus, bütün Anadolu'dan toplanarak bir yerlere götürüldü. Resmi tez, 'Götürülmelerinin nedeni, Doğu Anadolu'da Ermenilerle yaşanan çatışmadır' diyor. Demek ki, Doğu'daki Ermeniler Türk ordusunun hatlarını kesmiş, orduyu arkadan vurmuş, onun için de Osmanlı devleti, Batı Anadolu'dakiler de dahil tüm Ermenileri kolektif olarak cezalandırıp Suriye'ye sürmüş. Demek ki, ülkesinin herhangi bir yerindeki bir halk grubu kendisine sorun çıkartırsa, devlet, o ırk grubunun tüm ahalisini, vatandaşlarını bir yerden bir yere götürebilir, sonucunda bir grup insan ölebilir ve bunda çok garipsenecek durum yoktur. Türkiye devleti, 'mukatele' dediği karşılıklı çatışmayı, tehcirin gerekçesi olarak kullanıyor. Anadolu'daki tüm Ermenileri cezalandırmasının doğru olduğunu ve devletin cezalandırma hakkına sahip olduğunu söylüyor. Oysa mukatele yoktur. Belgeler var. Sistematik ve organize herhangi bir Ermeni ayaklanması yoktur. 1919 Yozgat davasında resmi teze yakın konuşan savcı 'Ermeniler Van'da, şurada burada ayaklandı. Ruslarla işbirliği yaptı ama hiçbir devlet bu olaylarla alakası bulunmayan Anadolu sathındaki bütün Ermenileri sürüp onların imhalarına göz yumamaz. Bu hukuk dışıdır' diyor.
    Boğaziçi'ndeki konferans yapılsaydı nasıl bir yararı olacaktı?
    Bazı konularda bazı insanların değişik düşündüklerini öğrenecekti insanlar. Türkiye'de hiç konuşulmamış ve düşünülmemiş çok şeyin artık anlatılacağını, söyleneceğini bilmemiz gerekir. Türkiye insanı, duyduğunda hiç hoşuna gitmeyecek şeyleri duymaya hazır olsun. Çok acıklı hikayelerdir bunlar.
    Aynı acıklı hikâyeleri Müslümanların da yaşadığı, toplu kıyımların Ermeniler tarafından da yapıldığı anlatılıyor.
    Kimin tarafından kime hangi gerekçeyle yapılmış olursa olsun, tarihteki her türlü cinayet açık konuşulmalıdır. Üstünü örtmek devlete fayda getirmez. Biz akademisyenler Ermeniler Türklere bunu yaptı, Türkler Ermenilere şunu yaptı demeyiz. Öldürürken Türkler ya da Ermeniler öldürmüyor. Öldüren İttihat Terakki'dir, Teşkilat-ı Mahsusa'dır, ordu birliği yapmışsa ordu birliğidir, Malatya'daki Kör Ağa'nın aşiretiyse o aşirettir. Öldürenin adını koymak lazım. Çünkü biliyoruz ki başkaları da vardı. Ermenileri evlerine alanlar, kurtaranlar, koruyan subaylar vardı. Hiçbir tarihsel olay 'Geldiler, birbirleriyle çatıştılar' gibi olmaz. 'Türklerle Ermeniler arasında savaş vardır' derseniz düşmanlığı sürdürürsünüz.
    1915'de tam olarak ne oldu?
    İttihat ve Terakki Partisi Ermeni meselesinin esaslı bir şekilde çözümlenmesi için karar aldı. Zaten Talat Paşa, 26 Mayıs 1915'te Sadrazamlığa yazdığı resmi yazıda bunu belirtir. İttihat Terakki'nin 1915'te Ermenilerin tehcir ve öldürülmesine karar vermesinin nedeni savaş koşulları değildir. Yani tehcir ve ölüm kararı savaş nedeniyle bir askeri tedbir olarak alınmamıştır. Kendilerini rahatsız eden Ermeni meselesinin kökten halledilmesi ihtiyacıdır bu. Bunu derin ve uzun tartışmışlardır.
    İttihatçıların amacı neydi?
    İttihat Terakki, Ermenilerin varlığının devletin varlığı için ciddi bir tehdit olduğu düşündü ve Doğu Anadolu'nun Ermenilerin imha edilmesiyle korunabileceğine inandı. Anadolu'daki gayrimüslimlerin bir etnik temizlik anlamında ortadan kaldırılması, uzaklaştırılması gerektiğine ilişkin kararları zaten 1914'te vermişlerdi. Kuşçubaşı Eşref, Halil Menteşe ve Celal Bayar anılarında, Anadolu'nun gayri-Türk unsurlarından tasfiye edilmesi doğrultusunda ayrıntılı planlar hazırladıklarını ve bu planları ilk önce Ege Bölgesi'nde Rumlara karşı uyguladıklarını söylerler. Yani gayrimüslimlerin Anadolu'dan uzaklaştırılması, Anadolu'nun homojenleştirilmesi projesi vardı. Bu projeye bağlı olarak da Doğu Anadolu'daki Ermeniler imha edilme sürecine sokuldular. Nedeni de Balkan Harbi'dir. Balkan Harbi'nde biz bir hafta içinde toprakların ve nüfusun yüzde 60'ından fazlasını kaybettik. Bütün gözler Anadolu'ya dikildi. 1912'de Taşnak Partisi, İttihat Terakki Partisi'yle her türlü ittifakı bozdu. Türkiye'de tarihi herkes Türkler bir tarafta, Ermeniler bir tarafta diye anlatır. Oysa Ermenilerin Taşnak Partisi 1912'ye kadar İttihat Terakki'nin koalisyon ortağıydı. Taşnak örgütü, Balkan yenilgisinden sonra kendilerine verilen reform sözlerinin gerçekleşmediğini görerek Batılı devletlerden dış destek aradı.
    Ne yapmak için destek arıyordu?
    Taşnak'ın istediği Doğu Anadolu Bölgesi'nde idari ve siyasi reformdu. Bakın, 1800'lerin ortasından itibaren ortaya çıkan Ermeni meselesinin özü 'toprak meselesi'dir. Ermeni nüfusun çoğu Doğu'da yaşıyordu. Yüzde 90'ı yoksul köylüydü. Batı'dakiler daha çok esnaftı, tüccardı. Yoksul köylülerin en büyük problemi, topraklarının sürekli Kürtlerce gasp ediliyor olmasıydı. Kürtler ve Çerkeslerin saldırısına uğrayan Ermeni köylülerinin güvenliğinin Osmanlı devleti tarafından garanti altına alınması meselesidir bu. Reformların yapılmayacağını gören Taşnak, dış devletlerin yardımıyla İttihat Terakki'ye diz çöktürmek istedi ve başarılı oldu. 1914'te Ermeni Reform Anlaşması yapıldı. Doğu Anadolu iki vilayete ayrılacak, yönetim Hıristiyanlarla Müslümanların katılımıyla olacaktı.
    İki yabancı vali atanacaktı ve atandı da.
    Doğu'da Ermeni nüfus çoğunlukta mıydı?
    Ermeniler Van şehir merkezi dışında her yerde azınlıktaydı ve bunu bildiği için Taşnak örgütünün bağımsız devlet talebi hiç olmadı. Ama Osmanlı yöneticileri bunu bağımsız devlete ilk adım olarak algıladı. 'Eski oyun yeniden sahneye konuyor. Biz Balkanları hep reform diye kaybettik. Şimdi burayı da kaybedeceğiz' dediler. Ve İttihat Terakki Birinci Dünya Savaşı'na girerek bu reform planını rafa kaldırdı. Ama bir süre sonra Teşkilat-ı Mahsusa'nın Kafkaslarda yenilgileri başladı. Bu yenilgilerde Ermeni çetelerin önemli payı vardır. Sonra Sarıkamış faciası yaşandı ve bizim Doğu cephesi çöktü. Bu yenilgi koşullarında radikal Türkçülük, İttihat Terakki'nin yönetimini ele geçirdi. Mesela Bahaittin Şakir, Dr. Nâzım, Ziya Gökalp, Talat Paşa ırkçılığa kadar varabilecek Türkçülüğü savunan bir ekiptir.
    Sizce soykırım kararı mı alındı?
    Evet. Bence değil, Osmanlı belgelerine göre bu karar alındı. 'İttihatçılar tehcir kararını alırken, toptan imha etme kararını da aldılar. Belli bölgelerde sınırlı biçimde insanlara Müslümanlaşarak sürgünden ve katliamdan kurtulma imkânını sundular. Ama sayı artınca, Talat Paşa, Müslüman olsalar da sürün emrini verdi. İmha kararının alınmış olduğu, belgeler bir araya getirildiğinde ortaya çıkıyor. Mesela Reşit Akif Paşa 21 Kasım 1918'de Osmanlı Meclisi'ndeki konuşmasında , 'Kabinede görev yaparken dahiliye nezareti evrakı içinde çok tuhafıma giden bir şey gördüm. Bir tehcir emri verilmiş ve bu emre paralel olarak da çetelere öldürme emri yollanmış' diyor. Birçok başka belgeden de biliyoruz ki, İttihat Terakki, Talat Paşa'nın emriyle Dahiliye Nezareti üzerinden valilere tehcir kararı yolladı. 24 Nisan 1915'teki ilk tehcir emrine paralel olarak da bu arada bölgelere İttihat Terakki Partisi kâtib-i mesulleri (sekreterleri) eliyle ölüm emri yollandı. Parti, Bahaittin Şakir'e bağlı Teşkilat-ı Mahsusa birlikleriyle öldürme işini organize etti. Bunu Kastamonu Valisi Reşit Bey, Yozgat mutasarrıfı Celal, Ankara Valisi Mahzar Bey ayrı ayrı söylüyor.
    Üçüncü Ordu Komutanı Vehip Paşa, Trabzon Garnizon Komutanı Avni Paşa da, yapılanların katliam olduğunu, bunun Türklükle, Müslümanlıkla alakası olmadığını açıklıyorlar. Meclis-i Mebusan üyesi sıkı İttihatçı Hafız Mehmet, 'Gözlerimle gördüm. Samsun'da kayıklara bindirip denize döküp öldürüyorlardı. Talat'la konuştum, engel olamadım' diyor. Zaten bütün işi koordine eden Talat Paşa'dır. Evindeki özel telgraf cihazından yürütüldü tüm operasyon.
    Türkiye Cumhuriyeti 2005'te neden İttihatçıların 1915'teki günahının mirasçılığına soyunuyor?
    Türkiye'de yönetim hâlâ İttihat Terakki Partisi geleneğinin, bürokrasisinin ve askerinin kontrolü altındadır. Bugün Atatürk olsaydı 1915'te olanları savunmazdı. Devlet, Mustafa Kemal'in 1919-20'lerdeki medeni cesaretine sahip olsa, o sıradaki tutumunu baz alabilse, bugün bulunduğu yerin çok ötesinde olurdu. Mustafa Kemal bu işi 24 Nisan 1920'de Meclis konuşmasında geçmişe ait bir fezahat, çok kötü bir olay olarak tanımladı. Bir radyo demecinde de, 'Bir daha Ermeni kıtaline benzer bir kötülük olmayacağının garantisini veririm' dedi. Türkiye'de ilk soykırım kelimesini kullanan ben değilim. Atatürk'ün arkadaşı Falih Rıfkı Atay'dır. 1968'de Dünya gazetesinde, 1915 için 'Bu bir jenosittir' dedi. Atatürk'le de bir anısını anlattı. Atatürk 1915'te Halep'te Baron Oteli'nde kalır. Orada Ermenilerin yerleştirilmesiyle uğraşan Çerkez Hasan Amca'yı görür. Atatürk onu görünce çok kızar. ' Katiller' diye bağırır. 'Hepiniz cephe gerisinde Ermeni öldürmek için dolaşan katillersiniz. Hiçbiriniz cepheye gelip savaşmazsınız.' Ama sonra Hasan Amca'yı bağışlar: Çünkü Ermenileri yerleştirme işini ciddiye aldığı için Hasan Amca da görevinden alınmıştır.
    1915'te Osmanlı üzerinde büyük bir Alman etkisi vardı. Burada Alman Genelkurmayı'nın generalleri ve subayları bulunuyordu. Ermeni kıyımı konusunda Almanların tavrı ne oldu o zaman?
    Göz yumdular ve desteklediler. Alman Başbakanı'nın yazdığı not var. 'Bizim için önemli olan Türkleri ayakta tutmaktır, Ermeniler güme gitmiş
    umurumuzda değil' diyor. Talat Paşa tehcir fikrinin Alman generallerince verildiğini söylüyor. Oysa Osmanlı'nın da eskiden beri gündeme getirdiği bir politikadır sürgün. Ama Alman derin devleti askeri olarak imha işinde onay boyutunda yer aldı. Enver'in genel-kurmayındaki bazı Alman subaylar belgeleri imzaladı, bazısı Bağdat demiryolundaki Ermeni işçilerin sürülmesi emrini verdi. Öldürüldüklerini biliyorlardı. Alman Dışişleri tepki gösterdi ama ordu bunları görevden almadı.
    İttihatçıları Ermenileri öldürmeleri için kışkırtan demesek de cesaretlendiren kimse var mıydı?
    Bu büyük ölçüde İttihat Terakki politikasıdır. Dışarıdan kendilerine ciddi bir müdahale olmayacağının garantisini gördükleri anda bunu yaptılar. İstanbul polis müdürü Bedri, günlüklerinde, 'Biz 1914'te dış güçlerin bir şey yapamayacağını gördük ve bu bizim için önemli ipucu oldu' der. İttihatçılar, bölgedeki Müslüman ahalideki gâvur düşmanı fikrini de kullandı. Halkı öldürmeye ve yağmaya teşvik ederek sivil Müslümanları suça ortak etmeyi istediler. Öldürmelerde belli yerler kullanıldı. Genel olarak jandarmalar Ermenileri öldürülmeleri için belli bölgelerde Kürt aşiretlerine teslim ettiler.
    Türkiye, Ermenilerin topluca öldürüldüğünü kabul ederse arkasından tazminat talebi mi gelecek?
    Toprak talebi gelmez ama tazminat talebi gelebilir. Hazır olmak lazım. Bu işi ödenecek para tartışmasına kimse indirgemesin. Türk-Ermeni geriliminde, Osmanlı parçalanırken farklı etnik grupların birbiriyle boğazlaşmasında Avrupa'nın ciddi rolü var. Bir fon kurulur, talepler sembolik olarak tazmin edilebilir. Ama tazminat talebi aynı zamanda manevidir. Ermeni kültürünün geri kazandırılması, mesela Ani harabelerinin restore edilmesi de tazminat talebinin bir parçası olarak gelebilir.




  • Bana göre konu açma usta.İstediğini aç sen benim ne demek istediğimi çok iyi biliyorsun.
    http://img216.imageshack.us/my.php?image=dfhfhzha1.jpg
  • @Mervekeş sana göre konu acmış degılım

    güncel
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    2.Abdülhamid ve Erdoğan
    3 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • Son dönemlerde söylenen sözler yapılan hareketler ve "özür dilerim platformu" sadece bir aracıdır ermeni soykırımını kabul etmek için.Bu sadece halkın aklını karıştırmak için yapılan bir tuzaktır.Özür dilemek soykırımı kabul etmek demektir."Özür dileyenleri" kınıyorum!
  • ne kadar büyük bir adam bugun konuşulacağını biliyor demekki gerçekten çok zeki birisi lafta değil ...
  • Hulki Cevizoğlu bu konuda çok güzel şeyler yazıyor..
    Yeni Çağ gazetesindeki yazılarını hele şu günlerde dikkatle okuyorum ..
  • Bende Hulki Cevizoğlundan bir yazı ekleyeyim izninizle..
    Dünki yazısı ..

    UTANILACAK İŞ YAPANLAR..


    Her zamanki gibi ülkesinden utanan bir grup aydın(!), “Ermeniler’den özür dileme kampanyası” başlattı...
    İnsan niye özür diler?
    Utanılacak bir şey yaptığında.
    Demek ki bunların “utanacak bir şeyleri” varmış!..



    SOYKIRIM YARATMAK!..
    İnternetteki kampanya metnine imza atanların listesi, basında ve kendi sitelerinde yer alıyor. Bunlar, “kendi adımıza özür diliyoruz” diyorlar ama, “kendi adlarına” (!) bir soykırım yaratıyorlar.
    Sanıyorum imza atanların çoğu, metinde yer alan “En büyük felaket” sözünün anlamını bilmiyor. Bunu, geçenlerde emekli büyükelçilerimizden CHP milletvekili Şükrü Elekdağ açıkladı. Dedi ki, “En büyük felaket sözü sıradan bir söz değil, Avrupa’daki Ermeni lobisinin (diasporasının) ’soykırım’yerine kullandığı bir söz.”
    Bu aydınlar “en büyük felaket” için özür dilerken, aslında “Türkiye’nin soykırım yaptığını” kabul etmiş oluyor. Ama kendilerine sorulunca, “Hayır bizim imzaladığımız metinde soykırım sözü geçmiyor” diyorlar!..
    Gerçekten yüksek bir bilinçle karşı karşıyayız!..



    “ÖZÜR DİLEME ŞAŞKINI” AYDINLARIMIZ!..
    Bu girişim temel dayanaktan yoksun. Çünkü, 1923’de Lozan’ı imzalayan Avrupa ülkeleri bu soykırım iddialarını temize çıkarmışlardı. Lozan bunun da belgesi.
    Aslında İngilizler’in İstanbul’da işgali sürdürdükleri 1921’de (yani Cumhuriyet öncesinde) Malta Sürgünleri Davası’nda da İngilizler her türlü suçlamayı yapmış, ama kendi kurdukları “olağanüstü mahkeme” bile beraat kararı vermişti!.. Beraat!..
    Bu yalanı Ermenistan’ın ilk başbakanı Ohannes Kaçaznuni de, belgeleriyle itiraf etmiş ve kendilerinin ne kadar hatalı olduğunu; “Türkler’den özür dilemeliyiz” ve “İntihar etmeyi öneriyorum” sözleriyle dile getirmişti. Şimdi bu gerçek de gizleniyor. (Kitap ve programlarımızda ne çok anlattık, ama tabii anlamak isteyene..)
    Türkiye, varoluşundan öncesine ait bu yalan için Cumhuriyet’ten sonra bile 34 diplomatını Avrupa destekli Ermeni terör örgütü ASALA’ya şehit verdi. (Tıpkı, Avrupa’nın bugün PKK’yı desteklemesi gibi..)
    Erivan’da yüzbinlerce Türk katledilmişti. Bugün Erivan’daki Türk katliamından sonra ne kadar Türk kaldığını bu aydınlar söyleyebiliyor mu acaba?
    Hatırlanacağı gibi, eski Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu bir çağrı yapmıştı. Onun “arşivleri ve hatta mezarları açalım” önerisine Ermeniler yanıt vermedi. TBMM’nin önerdiği “Ortak Tarih Komisyonu” konusunda kaçtı Ermeniler...
    Bizim “özür dileme şaşkını” aydınlarımız bunları bilmiyor mu peki?



    BU YOLU CUMHURBAŞKANI GÜL AÇTI..
    Önce Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “futbol maçı bahanesi” ile gittiği Erivan’da bu tür girişimlere cesaret verdi.
    Bu yolu açtı.
    Onu Cumhurbaşkanı yapan Başbakan Erdoğan bile bu girişime karşı!.. Erdoğan, Erivan gezisini de onaylamamıştı. (Burada, Erdoğan ile Gül arasındaki temel farklılıklar ortaya çıkıyor. Tıpkı DTP’lilere bakışta olduğu gibi.)
    Bu “bireysel” özür dilemeyi, “resmi” özür dilemenin izlemesi planlanıyor.
    Örneğin, bir gün Cumhurbaşkanı Gül’den, “Devlet adına değil, ben bireysel olarak özür diliyorum. Ne var bunda?” sözünü duyabilir miyiz?..
    Neden olmasın!.
    Bunların ardından tazminat ve toprak talepleri gelecek.
    Ne diyoruz son yazılarımızda?.. Yurtseverlerin yıllardır işaret ettiği, ama “paranoya” diye etkisizleştirilen uyarıları bir bir gerçek oluyor.



    PKK’LILARDAN DA ÖZÜR DİLENECEK Mİ?...
    Daha da olacak. Ardından PKK’lılardan Kürt Soykırımı için özür dileme gelecek!..
    Özür hediyesi olarak APO’nun serbest bırakılması bile onları tatmin etmeyecek, göreceksiniz.
    Yeni TCK’ya soykırım maddesi konulurken de uyarmıştık. Özür dilemeler, tazminatlar ve soykırım suçundan dolayı Türk Ordusu’na cezalar kesilecek. Komutanlar başka başka bahanelerle yargılanacak, ama öyle bir basın bombardımanı yapılacak ki herkes bunu algılayacak.
    Yeni Türk Ceza Kanunu’ndaki madde için “süre aşımı” söz konusu değil!..
    Soykırım yalanıyla yalnızca 1915’deki yetkililer değil, Atatürk’ü bile suçluyorlar.
    Zaten bu medya el altından ima etmedi mi, “Ergenekon’un başı Atatürk” diye!!..



    ATATÜRK: “MİLLETİN NAMUS VE TARİHİNİ LEKELİYORLAR!”
    Oysa Atatürk bunlara ve kendi ifadesi ile “içimizdeki hainlere” yanıtını vermişti. Bir alıntı yapalım kendi kitabımızdan.
    Bugün “Ermeni soykırımı iddiası” olarak karşımıza getirilen konu, o tarihte, “Ermeni mezalimi” olarak Türkler’in önüne konuyordu. Hain ve işbirlikçi Damat Ferit’in kendisi gibi hain İçişleri Bakanı Cemal Bey de, “Türkiye’de 800 bin Ermeni katledildi” diyebiliyordu. Mustafa Kemal, bu işbirlikçi İçişleri Bakanını, Sivas’ta kendi yayınladığı İrade-i Milliye Gazetesi’nde, ağır biçimde şöyle eleştiriyordu:
    “Ferit Paşa Kabinesi’nde İçişleri Bakanı sıfatıyla aziz milletimizin bağımsızlık ve geleceğini yok etmeye azimli hainlerden biri olan Cemal Bey, ilk icraatına milletin namus ve tarihini lekelemekle başlamış, İstanbul’daki Türkçe gazeteleri bırakarak, Galata’da yayınlanan Fransızca bir gazeteye, yabancı kamuoyunu etkilemek için hain telkinlerde bulunmak üzere, Türkiye’de (tamamı 800 bin) Ermeni katledildiğini açıklamış, Ermeni davasını Paris’teki Bousturyar Paşa’dan daha ateşli bir kalp ile savunurken masum Türk Milleti’nin soyluluğuna çirkin bir iftira lekesi sürmüştür. Erivan’dan tehcir ve doğu illerinin enkaz ve harabesi altında Ermeni mezalimi ve ihanetinin kurbanları olan yüzbinlerce Müslüman kardeşimizin iskeletleri ortadayken, Osmanlı Devleti’nin bir bakanı sıfat ve yetkisiyle Fransızca bir gazeteye tamamı kayd ile 800 bin Ermeni’nin katledildiğini açıklayan bu akılsız, vicdansız bakan, bu sözleri ile Paris’te çalışan Büyük Ermenistan kurma hayallerine hizmet etmiş ve hiç kuşkusuz bu hizmet ile ödülsüz kalmamıştır.”
    Mustafa Kemal, yıllar sonra Nutuk’ta bu konuya daha da açıklık getirdi:
    “Kuşku edilmemek gerekir ki, Ermeni kırımı üzerine söylenen sözler gerçeğe uygun değildi. Tam tersine güney bölgelerinde yabancı kuvvetlerce silahlandırılan Ermeniler, koruyucularından yüz bularak bulundukları yerlerdeki Müslümanlar’a saldırmakta idiler. Öç alma düşüncesiyle her yerde acımasızca öldürme ve yok etme yolunu tutmakta idiler. Maraş’taki o acıklı olay, bu yüzden meydana gelmişti. Yabancı kuvvetlerle birleşen Ermeniler, top ve ağır makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman kentini yerle bir etmişlerdi. Binlerce güçsüz ve günahsız ana ve çocukları tepeleyip yok etmişlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu yırtıcılığı yapanlar Ermeniler’di. Müslümanlar ancak namuslarını ve yaşamlarını korumak kaygısıyla karşı koymuşlar ve savunmada bulunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş kırımında Müslümanlarla birlikte, kent içinde kalan Amerikalılar’ın, bu olay üzerine İstanbul’daki temsilciliklerine çektikleri tel, bu acıklı olayı yaratanları, yalanlanamaz biçimde göstermekte idi.
    Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılan Ermeniler’in süngü baskısı altında, her dakika ölüm tehlikesiyle karşı karşıya idiler. Canını ve bağımsızlığını korumaktan başka bir şey istemeyen Müslümanlar’a karşı uygulanan bu kıyım ve yok etme politikası, uygar insanlığın dikkatini çekecek, acıma duygularını uyandıracak nitelikte iken, olayların tam tersini ileri sürmek ve bundan vazgeçilmesini istemek gibi bir davranışa nasıl güvenilebilirdi?” (Bakınız: İşgal ve Direniş, Belgelerle 1919, s.25)
    4 Eylül 1919’da, tüm milli güçleri birleştirme ve Türkiye’yi işgalden kurtarmaya yönelik ikinci “ulusal direniş kongresi” Sivas’ta toplanmıştı.
    Kongre başkanlığına seçilen Mustafa Kemal bu konuşmasında da şöyle demişti:
    “Ermeniler katliama başlamıştı: Doğu’da Ermeniler, Kızılırmak’a kadar genişleme hazırlıklarına giriştiler. Şimdiden sınırlarımıza kadar dayanıp, toptan öldürüp yok etme politikasını gütmeye başladılar.” (A.g.e., s.207)
    Son olarak bir soru:
    Milyonlarca yurttaşı resmen katledilen Yahudiler(İsrail), bugün Almanya’dan niçin hesap sormuyor?.
    Almanya güçlü olduğu için mi, Avrupa’da olduğu için mi?.
    Sahi neden?..
    Bizim aydınlarımız(!) buna ne der acaba?..




  • @Killsomething ; Zaten lafta degil, sen inanmiyor muydun?


    Ozur dileyenlere de yaziklar olsun, "kusum aydinlar"ina..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Heathen -- 21 Aralık 2008; 0:10:37 >
  • Konu aşağıya düşüyor biraz yukarı alalım.Alalımda boşa almayalım belki okuyanlar olur biraz daha paylaşalım

    Tarihte eşi görülmemiş ihanet
    19 yüzyıllık dünya tarihi yeni bir asrın eşiğine geldiğinde Ermeniler, yüzyıllardır aynı toprağı paylaştıkları bir başka halkın cefasından bir “bağımsızlık” hikayesi çıkarmak için harekete geçiyordu. 600 yıllık bir imparatorluk döneminde “milleti-i sadıka” olarak anılan Ermeniler, küresel devletlerin karşısında kan ve can veren Osmanlı’dan “kendi payına düşeni” alabilmek için ayaklanıyordu. Her şey 93 harbi ile başlamıştı. Türk milleti kan ağlıyordu. Ordu, topraklarını ve insanlarını Ruslara karşı koruma mücadelesi verirken, askerin ikmal yolları çeteler tarafından kesiliyor, erkeksiz kalan köylere yapılan baskınlar, eli silah
    tutan kadın, çocuk ve yaşlılar tarafından önlenmeye çalışılıyordu. 1914 yılının Aralık ayıydı. Dondurucu soğuk, Allahuekber dağlarının sırtlarını buzla örtmüştü. Günlerdir aç, susuz yürüyen gencecik askerler, buz tutan bu dağı yalınayak aşarken, Rus ordusunun her an karşılarına çıkabileceğini biliyordu. Onlar adı, sanı konmuş bir düşmana karşı savaşacaklarını düşünüyorlardı. Sırtlarında asırlardır komşuluk ettikleri Ermeni gönüllülerin hain kurşunlarını hissettiklerinde, dünya tarihi de eşi benzeri görülmemiş bir ihanete tanıklık ediyordu. İşte bu dizimizde, Ermeni vahşetlerini belgelerle ortaya koymaya çalışacağız.


    Ermeni mezalimini unutturmak istiyorlar
    * Ermenici bazı sözde aydınlar, çirkin bir kampanya başlatarak, Türk milletini Ermenilerden özür dilemeye çağırırken, diasporanın atalarının bu topraklarda yaptıkları vahşetler unutturulmaya çalışılıyor.


    * Ancak, gerçekler hiç de öyle değil. 93 harbini fırsat bilen Ermeni çetelerin, Anadolu’da çocuk, kadın ve yaşlıları nasıl katlettikleri hala hafızalarda. Özür dilemesi gereken Türkler değil, tam aksine Ermeniler


    Dünya parlamentoları, “sözde soykırım” iddialarını birbiri ardına yasalaştırıp resmiyete bağlarken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, akademisyenleri, siyasileri vasıtasıyla meseleyi bilimsel verilerle açıklığa kavuşturmaya çalışıyor. Bu amaçla dile getirilen, Türkiye ve Ermenistan’ın devlet arşivlerinin karşılıklı açılması ve tarihçiler tarafından incelenmesi talepleri, Ermenistan tarafından asla kabul edilmiyor. Çünkü tarih konuşmaya başlarsa, soykırım tellalları susmak zorunda kalacak. Çünkü 600 yılı aşkın tarihine hiçbir zaman soykırım gibi bir insanlık suçunu katmayan Osmanlı’ya sürülen leke, Türk ırkına husumet besleyenlerin ellerine bulaşacak.

    Katliamları
    anlatamadık
    Aslında gerçekler ortada. Yalnızca Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Ermenistan’ın resmi arşivlerinde değil, bugün soykırım çığırtkanlığı yapan ve sözümüz ona dünyaya “insanlık” dersi vermeye kalkışan Batı’nın sakladığı dosyalarda. Türkiye’nin belki de tek hatası, Ermeniler tarafından yapılan katliamları dile getirip “özür” beklememek oldu. Asırlar boyu çektiği acıları içine gömen, yaralarını kendi imkanlarıyla saran, asla yardım talep etmeyen, onurlu Türk milleti; “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışıyla mücadele ettiği bu ihaneti, dünya parlamentolarına şikayet etmediği, propaganda malzemesi yapmadığı ve anlamsız kampanyalar düzenlemediği için eksik kaldı. Oysa yaşananlar ne insanlığa, ne çağdaşlığa ne de başka bir insani kavrama sığardı. Bugün bazı sözde aydınların başlattığı çirkin özür dileme kampanyası ile Ermeni soykırımı iftirasının tellallığını yapanların gerçek niyeti; Osmanlı Devleti’nin, tehcir ettiği Ermenilerin soykırıma tabi tutulduğunu iddia ederek, o tarihte kendileri tarafından ortaya konan ibretlik ihanetin üzerini örtmektir. Düzmece ve sahte belgelerle bir milletin adını kirletmeye çalışanlar, savaş nedeniyle çetin mücadeleler veren koskoca bir devleti içeriden vurarak sözde “bağımsızlık” hikayesi çıkarma gayretindedir. İstedikleri, sözde bağımsız bir Ermenistan’ı Anadolu topraklarında kurabilmektir.


    Okullara Ermeni
    cani Antranik’in fotoğraflarını astılar
    Çukurova Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği Başkanı Cezmi Yurtsever, Fransız işgal döneminde Adana vilayetinde yaşanan katliamları araştırırken, önemli veriler elde edildiğini açıkladı. Adana Valiliği’nin desteğiyle yürüttüğü çalışmalar hakkında bilgi veren Yurtsever, “Adana’daki okulların giriş kapısına, 1915-1918 yıllarında Doğu Anadolu vilayetlerinde 500 bini aşkın Türk insanının ölümünden sorumlu tutulan Rus Ordusunun yardımcı milis gücü Ermeni İntikam Alay Kumandanı Antranik’in fotoğraflarının asılması, bu olaylardan sadece biridir” dedi.80 orijinal belgenin asıllarından kopyaları alınarak Türkçeye çevrildiğini anlatan Yurtsever, bu belgelerin “Çukurova Savaş Günleri” adıyla yayınlanacağını kaydetti.


    Osmanlı döneminde
    paşa bile oldular
    OSMANLI’nın “en mutlu” azınlığı olan Ermeniler, imparatorluk döneminde sınırsız hak ve özgürlüğe sahip oldu. Savaştan muaf olan Ermeniler, cephede can veren Türklerden boşalan bürokratik kadrolara geliyordu. Bu tarihlerde, Ermeniler arasından, 5 bakan, 22 paşa, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 konsolos, 12 müderris, 8 tabip general, 42 yüksek dereceli memur çıktı. Rum isyanından sonra boşalan Osmanlı hariciyesine yerleştirilen Ermenilere, Osmanlı Devleti’ne hizmetlerinden dolayı “millet-i sadıka” adı verildi.

    Türkleri sırtından vurdular
    BATI, Ermenilere verdiği desteği başlangıçta gizli görüşmeler ve gizli politikalarla sürdürmüş, tarih ilerledikçe bu destek gün yüzüne çıkmıştı. 8 Ekim 1917 ’de M.L.Meguerditchian imzasıyla Iskenderiye ’den “çok gizli” olarak, Ermeni Millî Delegasyonu Başkanı Boghos Nubar Paşa’ya yollanan dosyada, “Kafkasya’da oluşturulan gönüllü Ermeni alayları Büyük Ermenistan’ı kurmak için çarpışırken, ulusal hedefimiz Büyük ve Küçük Ermenistan ’ın kurulmasdır” denilirken, Türklere yönelik bir soykırımın, planlı devlet politikası haline getirildiği anlaşılmaktadır. Ermeniler, yüzyıllardır bir arada yaşadıkları Türkleri sırtından vurarak, soykırımı uygulamıştır.


    ABD katliamı soykırımdır
    Tarih, pek çok soykırıma tanıklık etmiştir. Bu soykırımlarıın en yenisi komşumuz Irak’ta yaşanmıştır. ABD’nin işgalinden bu yana, aralarında çocuk, yaşlı ve kadınların da bulunduğu 1.5 milyon Müslüman Iraklı, ABD askerleri tarafından hunharca katledilmiştir. Bunun adı soykırımdır. İnsanlığın bittiği bu ülkede, 6,5 milyon çocuk öksüz, 2.5 milyon kadın da dul kalmıştır. Dünya Sağlık Teşkilatı’nın verdiği bilgiler ise insanın kanını donducak cinsten: “Ülkede 150 binden fazla kadın işkenceye maruz kaldı ve tecavüze uğradı. Tecavüze uğrayan kadınların çareyi intihar etmekte buldu.” Soykırımdan suçlanan sadece ABD değil elbet. Pek çok ülke bu suçu işlemiştir. Fransızlar, 1954-1962 yılları arasında Cezayir’de en az 1 milyon Cezayirli’yi katletmiştir. 1965-1966 yıllarında Endonezya ordusu bir milyon komünisti ve ailelerini öldürmüştür.

    Bosna’da da yaşandı
    1975-1979 yılları arasında Kamboçya’da Kızıl Kmerler 1.7 milyon Kamboçyalı’yı katletmiştir. 1994’de Ruanda’da 500.000 Tutsi, Hutular tarafından öldürülmüştür. 1991’den sonra Bosna-Hersek ile Kosova’da binlerce Müslüman Sırp vahşetine maruz kalmıştır. Soykırım suçu, gerçek anlamda bu olaylarda işlenmiştir.




  • amaç ne ayıptır sorması zaten buradaki herkes seninle aynı fikirde her gün böyle yüzlerce topic :S
  • quote:

    Orjinalden alıntı: ArkandayIM

    amaç ne ayıptır sorması zaten buradaki herkes seninle aynı fikirde her gün böyle yüzlerce topic :S


    Sen girme birader dokunuyor mu
  • quote:

    Orjinalden alıntı: ArkandayIM

    amaç ne ayıptır sorması zaten buradaki herkes seninle aynı fikirde her gün böyle yüzlerce topic :S



    Madem ayıp niye soruyorsun dimi
  • quote:

    Orjinalden alıntı: ArkandayIM

    amaç ne ayıptır sorması zaten buradaki herkes seninle aynı fikirde her gün böyle yüzlerce topic :S

    sen de haklısın be hacı
  • quote:

    MUSTAFA KEMAL : ‘’SOYKIRIM İĞRENÇ BİR YALANDIR!’’


    Yazının tamamını okuyamadım, atamızın bunu söylediğine dair kesin bir belge var mı, ya da yazıda geçiyor mu?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: baykagan

    quote:

    MUSTAFA KEMAL : ‘’SOYKIRIM İĞRENÇ BİR YALANDIR!’’


    Yazının tamamını okuyamadım, atamızın bunu söylediğine dair kesin bir belge var mı, ya da yazıda geçiyor mu?

    sen yeteki belge iste be gülüm

    olmadı:
    www.google.com

    oda olmadı
    :

    �Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars Antlaşması'yla en doğru çözüm şeklini buldu. Asırlardan beri dostane yaşayan iki çalışkan halkın dostluk bağları memnuniyetle tekrar kuruldu."

    Mustafa Kemal Atatürk
    1 Mart 1922 - TBMM Üçüncü Toplanma Yılı Açış Konuşması


    NUTUK�TA ERMENİ KONUSU


    Genel Durum ve Görünüş

    ...

    Ermeni Patriği Zaven Efendi de, Mavri Mira Hey�eti ile birlikte çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tıpkı Rum hazırlığı gibi ilerliyor. (s. 2)

    ...

    Milli kuruluşlar siyasi amaç ve hedefleri

    ...

    Vilayet-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti�nin kuruluş amacı da (tüzüklerinin 2. maddesi), Doğu illerinde oturan bütün halkın dini ve siyasi haklarının serbestçe kullanılmasını sağlayacak meşru yollara başvurmak, bu illerdeki müslüman halkın tarihi ve milli haklarını gerektiğinde medeniyet dünyası karşısında savunmak, Doğu illerinde yapılan zulüm ve cinayetlerin sebepleri ile bunları işleyenler ve sebep olanlar hakkında tarafsız soruşturma yapılarak suçluların sür�atle cezalandırılmalarını istemek. Yerli halk ile azınlıklar arasındaki anlaşmazlığın giderilmesine ve eskiden olduğu gibi iyi ilişkilerin sağlamlaştırılmasına gayret etmek, savaş durumunun Doğu illerinde yarattığı yıkım ve yoksulluğa, hükümet nezdinde teşebbüslerde bulunarak elden geldiğince çare aramaktan ibaretti. (s. 3)

    İstanbul�daki yönetim merkezinden verilmiş olan bu direktife uygun olarak Erzurum şubesi, Doğu illerinde Türk�ün haklarını korumakla birlikte, Ermeni göçü sırasında görülen kötü davranışlarla halkın hiçbir ilgisi bulunmadığını, Ermeni mallarının Rus istilasına kadar korunduğunu, buna karşılık müslümanlara pek gaddarca davranıldığını; hatta verilen emre aykırı olarak, göçten alıkonan bazı Ermenilerin koruyucularına karşı yaptıkları kötülükleri, güvenilir belgelerle medeniyet dünyasına duyurmaya ve Doğu illerine dikilmiş olan hırs yüklü bakışları hükümsüz bırakacak çalışmalar yapmaya karar veriyor (s. 3)

    ...

    ... Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti�nin kuruluşuna yol açan asıl sebep ve düşünce, Doğu illerinin Ermenistan�a verilmesi ihtimali oluyor. Bu ihtimalin gerçekleşmesinin de Doğu illeri nüfusunda Ermenilerin çoğunlukta gösterilmesine ve tarihi haklar bakımından onlara öncelik tanınmasına çalışanların, ilmi ve tarihi belgelerle dünya kamuoyunu aldatmayı başarmalarına ve bir de müslüman halkın Ermenileri topluca öldüren barbarlar olduğu iftirasının bir gerçekmiş gibi kabulüne bağlı olduğu düşüncesi ağır basıyor. İşte bundan dolayıdır ki, dernek, aynı gerekçeye dayanarak ve aynı yollardan yürüyerek tarihi ve milli hakları savunmaya çalışıyor. (s. 4)

    ...

    Kışkırtmalar

    Efendiler, Amasya�da görüşmelere başladığımız 20 Ekim günü, alınan bilgilerin özeti şuydu: İstanbul�da, Hürriyet ve İtilaf Partisi, Askeri Nigahban Cemiyeti ve Muhipler Cemiyeti bir blok kurdular. Bu blokla, Ali Kemal ve Sait Molla gibi kimseler, azınlıkları sürekli olarak Kuva-yı Milliye aleyhine kışkırtmaya başladılar. Rum ve Ermeni patrikleri, Kuva-yı Milliye aleyhine İtilaf Devletleri temsilcilerine başvurdular. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Neologos gazetesinde yayınladığı bir mektupla, son Milli Mücadele hareketinden dolayı Ermenilerin göç etmekte olduklarını ilan etti. (s. 178)

    ...

    Çürüksulu Mahmut Paşa�nın Demeci

    ...

    Ayan üyelerinden Çürüksulu Mahmut Paşa, �Bosphore� gazetesi yazarlarından birine, siyasi durumumuzla ilgili bir demeç vermişti. Mahmut Paşa�nın o tarihlerde, Barış Hazırlıkları Komisyonu üyesi olduğunu da hatırlarsınız. Paşa�nın 31 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkar gazetesinde yayınlanan demecini, 17 gün sonra Sivas�ta okudum. �Ermenilerin aşırı isteklerine hak vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına razı oluruz� ifadesi dikkatimi çekti. Doğu Anadolu�da Ermenistan lehine toprak tavizlerinde bulunulacağına söz verme anlamı taşıyan bu cümlenin, Barış Komisyonu üyesi olan bir devlet adamı tarafından söylenmiş olması, gerçekten üzerinde düşünülmeye ve hayretle karşılanmaya değerdi. Bu sebeple 17 Kasım 1919 tarihinde, Çürüksulu Mahmut Paşa Hazretleri�ne yazmayı yararlı saydığım bir telgrafta, demecindeki işaret ettiğim cümleden dolayı, �Doğu Anadolu halkının pek haklı olarak, son derece üzgün ve kırgın olduğunu belirttikten sonra, Erzurum ve Sivas Kongreleri�nin kararları gereğince, milletin Ermenistan�a bir karış toprak terketmeyeceğini ve hatta, eğer hükümet, böyle acı bir mecburiyete boyun eğerse, milletin kendi haklarını bizzat savunmaya kararlı olduğunu ve bunun bütün dünyaya ilan edilmiş bulunduğunu� yazdım ve bu milli azim ve kararın herkesten önce, Barış Hazırlıkları Komisyonu�nun sayın üyelerince bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gereğini arz ettim. (s. 211)

    ...

    Aldatıcı Söz Vermeler, Ağır İftiralar

    Efendiler, İstanbul�dan gönderilen 19 Şubat 1920 tarihli yazıda, �İngiliz Dışişleri Bakanlığı�ndan İstanbul�daki siyasi temsilciliğine gelen ve siyasi temsilcilik tarafından da resmen hükümete yapılan sözlü tebligatta, padişahlık başkentinin Osmanlı Devleti�nde bırakıldığı bildirilmiş; fakat bununla birlikte, Ermeni katliamının durdurulması ve Yunanlılarla bütün İtilaf Devletleri�nin kuvvetlerine karşı olan tutumumuzun değiştirilmesi istenmiş; aksi takdirde, barış şartlarının değiştirilmesinin muhtemel bulunduğu da ayrıca ifade edilmiştir� denilmekte ve bazı hususlar, özellikle �şikayete yol açacak en küçük olaylara bile meydan bırakılmaması� tavsiye edilmekteydi.

    Efendiler, bu sözlü vaadin arkasındaki anlam ve maksat ne olabilirdi? Yunanlıların, Fransızların ve daha başkalarının işgali altında bulunan vatan topraklarından başka, İstanbul�un da alınması kararlaştırılmıştı. Ancak, ileri sürülen şarta uyulursa, İstanbul�u almaktan vazgeçeriz mi, denilmek isteniyordu? Yoksa, Yunanlıların, Fransızların, İtalyanların işgalleri zaten geçicidir, İtilaf Devletleri, yalnız İstanbul�u alacaktı, fakat teklif ettikleri şarta uyarsak, onu da bırakacaklardır; anlamı mı çıkarılıyordu?

    Veyahut da Efendiler, İtilaf Devletleri Kuva-yı Milliye�nin işgal bölgelerinde, işgal kuvvetlerine karşı kurduğu cepheleri bozdurmaya ve açtığı savaşları, giriştiği hareketleri durdurmaya, İstanbul Hükümeti�nin gücünün yetmeyeceğini çok iyi anladıklarından, Yunanlılar da dahil olmak üzere, İtilaf Devletlerine karşı yapılan saldırının önlenememiş ve aslı olmayan Ermeni katliamına son verilmemiş olduğu bahanesiyle İstanbul�u da mı işgal etmek niyetindeydiler?

    Daha sonraki olaylar, bu son tahminin doğru olduğunu göstermiştir, sanırım. Ne var ki, İstanbul Hükümeti�nin İngiliz temsilciliğinin teklifinden böyle bir anlam çıkarmaya yanaşmamış, aksine ümide kapılmış olduğu görülüyordu.

    Efendiler, yapılmış olan teklifin ne derece yersiz olduğu hususunda bir fikir verebilmek için, biz de o günlerle ilgili bazı durumları hatırlayalım. Şüphe edilmemek gerekirdi ki, Ermeni katliamı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildi. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cür�et alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Maraş�taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetleri ile birleşen Ermeniler, top ve makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş katliamında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu olay hakkında İstanbul�daki temsilcilerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir şekilde ortaya koymakta idi.

    Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılmış olan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etmek politikası, medeni insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikte iken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi? (s. 260,261)

    ...

    Doğu Cephemizde Ermenilerle Savaş Başlıyor

    ...

    Arzu buyurursanız o günlerin doğu sınırlarımızdaki ciddi işlerine geçelim:

    Yüksek hey�etinizce de bilinmektedir ki, Mondros Ateşkes Anlaşması�ndan beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerlerde, Türkleri toplu olarak öldürmekten bir an geri durmuyorlardı. 1920 yılının Sonbaharında Ermenilerce yapılan zulümler dayanılmaz bir kerteye geldi ve Ermenistan seferine karar verildik. 9 Haziran 1920 tarihinde, Doğu bölgesinde geçici seferberlik ilan ettik. 15�nci Kolordu Komutanın Kazım Karabekir Paşa�yı Doğu Cephesi Komutanı yaptık. 1920 Haziranında, Ermeniler, Oltu�da kurulan, mahalli Türk yönetimine karşı hareketle, o bölgeyi ele geçirdiler. Dışişleri Bakanılığı�mız tarafından Ermenilere 7 Temmuz 1920�de bir ültimatom verildi. Ermeniler aynı şekilde hareketlerine devam ettiler. Sonunda, seferberlikten üç buçuk dört ay kadar sonra, Ermenilerin Kötek, Bardiz bölgelerinde toplanan kuvvetlerimize taarruzu ile savaşa başlandı.

    Ermeniler, 24 Eylül 1920 sabahı Bardiz cephesinden baskın şeklinde yaptıkları genel bir taarruz ile başarıya ulaştılar. ... Ermeniler geri püskürtülüp girdikleri bölgelerden atıldılar. Ordumuz 28 Eylül sabahı ileri harekete geçti. ...

    Ordu, 29 Eylülde Sarıkamış�a girdi, 30 Eylülde Göle işgal edildi. Fakat bazı sebepler ve düşüncelerle 28 Ekim 1920 tarihine kadar, bir ay, Sarıkamış-Laloğlu hattında kaldı.

    ...

    Efendiler, savaş alanında verilecek emri bekleyen Doğu Ordumuz, 2 Ekim 1920 günü Kars üzerine harekete başladı. Düşman, direnmeksizin Kars�ı terketti. Kars 30 Ekimde tarafımızdan işgal edildi. 7 Kasım tarihinde birliklerimiz, Arpaçay�ına kadar olan bölgeyi ve Gümrü�yü ele geçirdi.

    Ermeniler, 6 Kasımda ateşkes ve barış için müracaat etmişlerdir. Biz de ateşkes anlaşmasının maddelerini, Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla, 8 Kasımda Ermeni ordusuna bildirdik. 26 Kasımda başlayan barış görüşmeleri 2 Ocak�ta son buldu ve 2/3 Ocak gecesi Gümrü Antlaşması imzalandı. (s. 331-333)

    Milli Hükümet�in Yaptığı İlk Antlaşma: Gümrü Antlaşması

    Efendiler, Gümrü Antlaşması, Milli Hükümet�in yaptığı ilk antlaşmadır. Bu antlaşma ile, düşmanlarımızın hayallerinde ta Harşit vadisine kadar uzanan Türk ülkelerini kendisine bağışlamış oldukları Ermenistan, Osmanlı Devleti�nin 1877 seferiyle kaybetmiş olduğu yerleri, bize, Milli Hükümet�e terkederek aradan çıkarılmıştır. Doğudaki durumlarda önemli değişikler olması yüzünden, bu antlaşma yerine, daha sonra yapılan 16 Mart 1921 tarihli Moskova ve 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşmaları geçerli olmuştur (s. 333).

    ...

    Türkiye�ye Yapılan Barış Teklifleri Arasında Karşılaştırma

    ...

    Kafkas sınırı:

    Sevres�de: Türk - Ermeni sınırının tayini Amerika Cumhurbaşkanı Wilson�a bırakılmıştır. Wilson, sınır olarak Karadeniz kıyısında Giresun�un doğusundan başlayan, Erzincan�ın batı ve güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölü�nün güneyinden geçen ve birçok noktada Birinci Dünya Savaşı�ndaki Türk - Rus Cephesini izleyen bir hattı göstermiştir.

    Mart 1921 teklifinde: Milletler Cemiyeti bir Ermeni yurdu kurulması için doğu illerinden Ermenistan�a bırakılacak toprakların tespiti için bir komisyon kuracak, Türkiye bu komisyonun kararını kabul edecek.

    Lozan�da: Bu konu ortadan kaldırılmıştır. (s. 508, 509)


    *****************************
    ****************************
    ****************************
    ******************************
    **************************** ATATÜRK'TEN ERMENİ SORUNU

    SEÇMELER

    Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayrı ayrı oluşan bir takım çeteler, adi hırsızlıkla, ara sıra da öldürmelerle meşgul olmuşlar, Rum ve Ermeni sürgünü esnasında bu unsurlardan ortaya çıkan bazı çeteler ise siyasi bir hüviyet kazanmıştır. Rusların istilası başlayınca, memleket içinde karışıklık meydana getirmek için bunlar, Ruslar tarafından da teşvik ve denizden de desteklenmişlerdir.

    (22 Mayıs 1919)

    Ermenilerin siyasi emellerini fiilen elde etmek ve asayişi bozuk göstermek maksadıyla Doğu vilayetleri içine çeteler geçireceklerini pek muhtemel görüyorum.

    (24 Mayıs 1919)

    Ermenilere vilayetlerimizi peşkeş çekmeleri de (...) ihtimal bulunuyor. Böyle bir vaziyette İngiliz birliklerinin Ermenilere öncülük edeceği çok muhtemeldir.

    ...
    böyle bir hali biz düşmanlık olarak görmeye ve saymaya, meşru topraklarımızı ve milli bağımsızlığımızı kurtarmak için mecburuz....

    (30 Mayıs 1919)

    Rum ve Ermeni komitacılarıyla, bunların ileri gelenleri, devamlı şekilde temasta bulundukları İngiliz subayları ile bazı Amerikan memurlarından çok yüz buluyorlar.

    (5 Haziran 1919)

    ....
    tehcir sırasında Merzifon'da esasen çokça kalan Ermenilerin bu kez başka yerlerden de gelenler ve göçten dönenler yüzünden miktarlarının daima artmakta olduğu Merzifon Amerikan Mektebi'ne getirilen eşya sandıklarının üzerinde Otoman Amerikan markaları görüldüğünden bunların herhalde silah olduğunda şüphe bırakmıştır.

    (6 Haziran 1919)

    ...
    İngiliz subayları tarafından sevk ve idare edilen altı bin kişi oldukları tahmin edilen Ermeni kuvvetinin Nahcivan ve havalisini işgal ettikleri ...

    (11 Haziran 1919)

    ...
    bir İngiliz subayı Iğdır'dan Bayezit'e gelerek, Mutassarıf'a: İngiltere himayesinde teşekkül eden Ermenistan'a Bayezit havalisinin de bırakıldığını bir aya kadar on beş bin Ermeni muhacirinin Ermeni düzenli birlikleri himayesiyle eski yurtları olan Bayezit sancağına sevk edileceğini bildirmiştir.

    Doğu vilayetlerinden bir karış toprağın bile Ermenistan'a bırakılmasının mümkün olmayacağı, bir tek Ermeni askerinin sınırımızın bu tarafına geçmesinin ateşle karşılık göreceği

    (12 Haziran 1919)

    ...
    Doğu vilayetleri halkının, Ermeni çetelerinin acımasızlığına ve taarruzlarına hedef olmuş, en büyük felaketi görmüş bir unsur olmak sıfatıyla, birlik ve fedakarlık lüzumunu en önce takdir ettikleri iftiharla görülmektedir.

    (16 Haziran 1919)

    ...
    Devlet ve milletimizin parçalanması ve Ermeni ve Yunan esaretine düşülmesi söz konusudur. Altı yüz elli sene efendilik eden bir milletin köle mevkiine düşmesi kolay bir hadise değildir.

    (6 Temmuz 1919)

    ...
    Mübarek vatan ve milleti parçalanmak tehlikesinden kurtarmak ve Yunan ve Ermeni emellerine kurban etmemek için açılan milli mücahede uğrunda milletle beraber serbest surette çalışmaya resmi ve askeri sıfatım artık mani olmaya başladı. Bu mukaddes gaye için milletle beraber nihayete kadar çalışmaya mukaddesatım adına söz vermiş olduğum için pek aşığı bulunduğum yüce askerlik mesleğine bugün veda ve istifa ettim.

    (8 Temmuz 1919)

    Osmanlı tebaasından olan Ermeni unsurları, gördükleri teşvik ve yardımın neticesiyle de, milli namusumuzu yaralayacak taşkınlıklardan başlıyarak, nihayet hazin ve kanlı safhalara girinceye kadar küstahane tecavüzlere koyuldular.

    Vatanın parçalanması söz konusu ve karar olarak, Doğu Vilayetleri'mizde "Ermenistan", Adana ve Kozan havalisinde "Kilikya" adı ile yine Ermenistan; bu milletin, esarete, kölelik payesine indirilmesi ve nihayet bu devletin tarih sayfasını kapatarak ebediyet mezarına defnetmek gibi, insaniyet ve medeniyetle ve hele milliyet esaslarıyla bağdaşmayan emeller kabul ve onay yeri bulmuş ve görülüyor ki, tatbikat devresi de başlamıştır.

    Bir istila fikri besleyen Ermeniler, Nahcivan'dan Oltu'ya kadar bütün İslam ahaliye baskı ve bazı mahallerde katliam ve yağma yapıyorlar. Sınırlarımıza kadar İslamları mahva mahkum ve göçe mecbur ederek Doğu Vilayetleri'miz hakkındaki emellerine doğru emniyetle yaklaşmak ve bir taraftan da 400 bin olduğunu iddia ettikleri Osmanlı Ermenisini bir dayanak olmak üzere memleketimize sürmek istiyorlar.

    memleketimizde külliyetli yabancı parası ve birçok propagandalar cereyan ediyor. Bundaki gaye, pek aşikardır ki, milli hareketi neticesiz bırakmak, Yunan, Ermeni emellerini ve vatanın bazı mühim kısımlarını işgal gayelerini kolaylaştırmaktır.

    (23 Temmuz 1919)

    ...
    Doğuda Ermeniler Kızılarmağa kadar genişleme hazırlıklarına ve şimdiden sınırlarımıza kadar dayanan katliam siyasetine başladı.

    (4 Eylül 1919)

    ...
    vatanımız içinde bağımsız Ermenilik teşkili gayesine yönelik harekata karşı birlikte müdafaa ve mukavemet meşru esası kabul edilmiştir.

    (11 Eylül 1919)

    ...
    Mütareke gününden beri Rum ve Ermenilerin, İtilaf Devletleri teşvik ve himayesi altında nasıl milli izzeti nefsimizi yaraladıklarını, ne suretle saltanat ve hükümet hakkını ayaklar altına aldıklarını ...

    (17 Eylül 1919)

    ...
    Ermenilere hiçbir kötü kastımız yoktur. Bilakis onların her türlü tabiiyet haklarına tamamen riayetkarız. Bunun aksi olarak yayınlar, düzmeceden ve İngilizlerin aldatmacasından ibarettir.
    Ermeni facialarının hala mevcut eserlerinin gösterilmesi uygun olur.

    (21 Eylül 1919)

    Ateşkes sonrasında hükümetimizin Adana ili ile Antep, Maraş, Urfa sancaklarını bırakma güçsüzlüğünde bulunması, bu yörede Fransız ve İngiliz koruyuculuğu altında Ermeni işgalini ve örgütlenmesini kesinleştirmiş ve bunlar, o il ve sancakları Ermenileştirmek amacı ile bir yıla yakın bir süre çalışma göstermiş

    1. Şimdiye dek yapılan saldırıların türü aşağıda özetlenir:

    A. Fransız ve İngiliz görevlileri ile Ermeni komitelerinin ve oralarda bulunan Ermeni topluluğunun açıktan açığa Müslümanların haklarına saldırmaları.
    B. Osmanlı topraklarının değişik yerlerinde oturan Ermenilerin buralara göçlerinin kolaylaştırılması ve burada sayılarının artırılması.
    C. Yabancı üniforması ile Ermeni birliklerinin buralara gönderilmesi ve buradakilerle birleştirilmesi.
    D. İslam halkın az zamanda ekonomik ve başka baskılarla yok edilmesi ve öldürülmesi ve göçe zorlanması.
    E. Aralarına aşamalı olarak sokulan bölücülükle İslam halkının yabancı koruyuculuğunu istemek zorunda bırakılması.

    (22 Eylül 1919)

    Merkezi Erivan olan Ermeni Cumhuriyeti'ne karşı dostça olmayan hiçbir niyetimiz yoktur.... Bu yeni devletteki Ermeniler, Ermeni müfreze kumandanının emirleriyle, Müslüman unsuru imha etmek üzere faaliyette bulunuyorlar. Bu emirlerin suretlerini gözlerimizle gördük. Erivan'daki Ermenilerin, Müslümanların imha siyaseti güttükleri ve bu kanlı vahşet dalgasının sınırlarımıza kadar genişlediği, sınırlarımızın, öbür taraftan, ölümden kaçan sayısız Müslümanla dolu olmasıyla da teyit edilmiş oluyor.

    İngilizler, bu hareketlerin cereyanı esnasında, bir yandan Ermenilerin Müslümanlara karşı tutumlarını teşvik ettiler, hatta onları bu konuda kışkırttılar, diğer taraftan Ermenilerin tecavüzlerini bize sayıp döktüler ve bunları tahammül edilemez hareketler olarak nitelediler ve bu komşu devlete saldırarak misillemede bulunmaya bizi zorladılar. Fakat biz hakikatin kendini göstereceğinden emin olarak Ermeni tahriklerine tahammül ettik ve İngilizlerin öfkelerini fark etmemiş göründük. Hakikaten, bizi Ermenilere saldırmaya teşvik eden ve bu şekilde kendi bölüklerini o topraklara gönderebilmelerini sağlayacak bir ortam yaratmayı planlayan İngilizlerin tutumlarını meydana çıkarabileceğimizi düşündük. İngilizlerin bütün bu manevraları, Kafkasya'yı boşaltmaları mecburiyetini hissettikten sonra, onların subay ve temsilcileri tarafından başlatıldı.

    Erzurum ve Van'daki Müslümanların ve bilhassa sınır bölgelerinde yaşayanların; Ermenistan'da cereyan eden katliama dair her gün aldıkları haberler ve ölümden kaçan ve ağlanacak vaziyette olan mültecilerin manzarası karşısında, büyük heyecana kapılmaları çok normaldir.

    (24 Eylül 1919)

    Adana dahilinde, Ermenilerin Fransızlar tarafından silahlandırıldığı ve İslamlarla boğazlaşmaya sevk edildikleri.

    (23 Ekim 1919)

    Maraş'a Fransız kuvvetleri girmekte ve oradaki Ermeniler vasıtasıyla Müslüman kardeşlerimize karşı bir katliam icra etmekte oldukları haber alındı.

    (1/2 Kasım 1919)

    Maraş'tan alınan sağlam malumatta, Maraş'ı işgal eden Fransız kıtalarının yüzde yirmisi Fransız Cezayirli olup, geri kalanı Osmanlı Ermenilerinden meydana gelen fedailerdir. Bunlar şehirde namuslu İslam kadınlarına taarruz etmekte ve Müslüman ahaliye zulüm ve işkence yapmaktadır. Dükkanlar bütünüyle kapalı, ahali heyecandadır.

    (7 Kasım 1919)

    Küçük - Ermenistan teşkiline ve Kilikya'nın Fransızlar tarafından tamamen işgaline mani olmak için, mülkiye memurlarının ve askeriyenin el ele vererek Adana vilayetinde ve bağımsız sancaklarda karşı koyma vasıtalarını hazırlamaları ve hazır bulundurmaları bütün alakadarlara yazıldı.

    (10 Kasım 1919)


    Adana'da Fransızlar ve Ermeniler tarafından yapılan zulümlerin ve tecavüzlerin artmasından dolayı Ermeni zulümlerini görmek üzere milletlerarası bir heyetin Adana'ya yollanması

    (16 Kasım 1919)

    Ermenileri geri çekerek, İslamlar aleyhindeki zulme nihayet vereceklerini söyleyen Fransızların bu defa birlikte İslam halkı katliam eyledikleri son derece dikkate değerdir.

    (11 Ocak 1920)

    Adana'da 1170, Toprakkale-Islahiye şimendifer hattı üzerinde 270, Osmaniye-Adana üzerinde 200, Katma'da 300, Kilis'te 600, Antep'te 1200, Maraş'ta 1200 kadar Fransız sömürge ve Ermeni askeri olmak üzere işgal kuvvetleri bulunduğu anlaşılmıştır.

    (24 Ocak 1920)

    Maraş'ta, Fransızlar, Ermeniler, Müslümanları katliam etmektedirler. insanlık aleminden bu katliama nihayet verilmesini.

    (25 Ocak 1920)

    Maraş'ta, Fransız ve Ermeniler tarafından Müslümanların katliamı, insanlığı dehşete düşürecek şekilde devam ediyor.

    (29 Ocak 1920)

    On yedi günden beri Maraş'ta cereyan eden feci ve kanlı vakalara nihayet verilmesi hakkında, medeniyet ve insanlık aleminin duyup öğrenmesi için yükseltilen feryat ve acının yankılanacak bir yer bulmadığı, hala bu vahşetin devamıyla sabit oluyor.

    (8 Şubat 1920)

    Adana'da heyecan ve asabiyet ziyadeleşmiştir. Ermeniler, kilise ve mekteplerde sık sık toplanmaktadırlar. İnekler ve Bahçe Ermenileri, Güller ve Zencirli İslam köylerini yağmalamış ve ahalisini pek vahşiyane katliam etmişlerdir.

    (10/11 Şubat 1920)

    Medeniyet maskesine gizlenen Fransızlar ve onların öncüsü olan Ermeniler, Urfa ve havalisinde İslam ahali hakkında zalimane katliamlara başlamışlardır.

    (14 Şubat 1920)

    Tarihte emsali görülmemiş olan bu vahşetin faili Ermeniler olup, Müslümanlar ancak namus ve hayatlarını muhafaza kaydıyla mukavemet ve müdafaada bulunmuşlardır. Yirmi gün devam eden Maraş katliamında Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların bu hadise hakkında Amiral Bristol'a çektikleri telgraf, facia sebeplerini, tekzip edilemez bir şekilde tayin etmektedir. General Keret'in geri çekilmesiyle neticelenen bu muharebelerden sonra Kuvayi Milliye'ye teslimiyet arz eden muharip Ermeni kuvvetlerine karşı hiçbir ceza tatbik etmeyip bilakis onları şefkatli sinesine ve himayesine alan milletimizin alineceplığını Maraş Ermenileri de minnet ve şükran ile teyit etmektedirler. Şu halde Ermenilerin intikam fikri ve tecavüzleri neticesi meydana gelmiş bazı vakalar var ise, bunların mesuliyeti milletimize değil bizzat Ermeni milletine ve onun tahrikçilerine ait olmak lazım gelir.

    (20 Şubat 1920)

    Hiçbir yerde Ermeni kıtali (kırımı) yapılmakta değildir. Maraş hadisesinden bahsedilmek murat ediliyorsa, orada Fransız askerleriyle beraber milletimize taarruz eden Ermeniler katledilmiş olmayıp, bilakis Fransız askeri kendilerini terk edip çekildikten sonra İslamlar tarafından himaye ve şefkate mazhar olmuşlardır. milletimiz sebepsiz hiçbir yerde hiçbir yabancı unsura mütecaviz değildir.

    (22 Şubat 1920)

    Kozan'da birçok Türklerin kiliseye doldurulduğunun tesbit edildiği, Feke ilçesinin 80 Ermeni tarafından sarıldığı bildiriliyor, ayrıca Saimbeyli'ye az zamanda takviye yetiştirilmediği takdirde Türklerin sonunun fena olacağı, silahlı olmayan Ermenilere hiçbir sebeple taarruz edilmemesi....

    (2 Mart 1920)

    Bir uydurma Ermeni kırımı meselesi ve tüm dünyayı aldatmak için yaratılan bu kin ve hırs ürünü propagandaların niteliği hakkında uygarlık ve insanlık dünyasının bir kere daha aydınlatılması ve bu suretle haksızlığa uğramış Türk ulusunun iğrenç ve alçakça bir suçlamadan arındırılması.

    (7 Mart 1920)

    Bugün Kozan, Haçin (Saimbeyli), Feke gibi bölgelerde fiilen kendisini göstermiş olan Ermeni mezaliminin bir an önce söndürülmesi gereklidir. Yalnız şu aralık her türlü islam hareketlerini Ermeni kırımı biçiminde göstermek istenildiği anlaşıldığından harekatın her halde bu gibi yanlış söylentilere ve suçlamalara yer bırakmayacak şekilde idaresi.

    (9 Mart 1920)

    13 Mart tarihli Temsp gazetesinde Lord Curzon Avam Kamarasında irad ettiği nutukta Ermenilere dair demiştir ki: Bana öyle geliyor ki siz Ermenileri sekiz yaşında pek temiz ve masum bir kız gibi zannediyorsunuz. Bunda pek yanılıyorsunuz. Zira Ermeniler bilhassa son harekatı vahşiyaneleri ile ne derecelere kadar hunhar bir millet olduklarını bizzat kendileri ispat eylemişlerdir.

    (27 Mart 1920)

    Fransızlar Maraş ve Urfa'da yaptıklarını Adana'da da yaparak Ermenileri silahlandırıyorlar. Bunlar İslam halkına saldırıyor. Kozan çevresinde İslam halkından toplanan silahlar ve hayvanlar saldırgan Ermenilere veriliyor. Kozan çevresindeki Hamam, Kurtoğlu Çiftliği, Çolak Hasan, Yassıçalı, Mehmet Ağa ve Kabasakal köyleri Ermeni jandarma ve gönüllülerince bütün olarak yakılmıştır. Buçak yakınlarında birkaç köyün daha yakıldığı da haber alınmıştır.

    Kilikya'da ve çevresindeki işgal bölgelerinde Fransızların yarattığı durum, Türkler ve Ermeniler arasında karşılıklı olarak bir öç alma duygusunu beslemek ve bunun sonucunda da, işgalin kaldırılması ile birlikte yerli halkın birbirlerini boğazlayacaklarını dünyaya yayarak amaçlarına varmaktır.

    (31 Mart 1920)

    Esirlerin hastalık sebebiyle bile olsun elimizde ölmeleri dini ve milli ahlakımıza uygun düşmedikten başka vatani çıkarlarımızı da gerçek biçimde yaralar.

    (13 Nisan 1920)

    Düşmanların bütün çalışması, barış esaslarının kararlaştırılacağı şu sıralarda memleketimizi dışarıda ve içeride güçsüz bir durumda bırakarak istedikleri her şeyi kabul ettirmeyi amaçlıyordu.

    Geleceğe yönelik çıkarlarını, çeşitli baskılarla bütün dış ülkeleri aleyhimize çevirmekte gören bazı kuruluş ve unsurlar ise, tarafımıza yöneltilen bu akımı temelinden yıkmak ve bütün dış ülkelerin milletimiz lehine, düşüncelerinde değişiklikler olmasına fırsat vermemek için, tümüyle yalan olan en son Ermeni soykırımı uydurmasını düzenlediler ve açıkladılar.
    İngilizler, bir yandan dış durumumuzu yeni toplu öldürme iftiraları ile sarsarak tasarladıkları İstanbul işgalini kolaylıkla uygulayabilecek bir ortam hazırlıyorlardı

    Anadolu'da yerleşmiş Ermenilerin ve Rumların hükümet emirlerine ve milli amaçlara karşı gelmedikçe her türlü saldırıdan korunmaları ve tam anlamı ile mutlu ve rahat bir hayat yaşamaları öteden beri kabul edilmiş bir ana konu idi. Kilikya ve dolaylarında ve doğu hududumuz dışındaki resmi ve resmi olmayan Ermeni kuvvetlerinin dindaş ve ırkdaşlarımıza karşı yapılan cinayete varan saldırıları karşısında bile, ülkemizde yaşayan Ermenilerin her türlü taarruzdan korunmasını sağlamayı pek önemli bir medeni görev kabul ettik ve Anadolu'nun dış dünya ile ilişkisinin kesik olduğu bu günlerde yüce vatan çıkarlarını amaçlayan önlemler içinde Ermeni halkının esenliğinin korunması gerekliliğini bütün makamlara bildirdik.

    İşte, İstanbul'un yabancı kuvvetlerce işgalinden bu güne kadar geçen acı günlerinde hiçbir dış ülkenin fiili korumasına erişemeyen Anadolu Ermenilerinden hiçbir kişinin, en küçük bir anlamda bile, saldırıya uğramamış olması, bize her nedenle cinayet yükleyen ve medeni duyarlılığı kendi tekelinde sanan entrikacı Avrupalıların yüzlerini kızartacak ve milletimizin yaradılışından sahibi bulunduğu insanlık törelerinin yücelik derecesini ispat edecek çok önemli bir konudur.

    (24 Nisan 1920)

    Adana, Maraş, Ayıntap ve Urfa gibi en eski İslam memleketleri Fransız zabitlerinin idaresinde Ermeni kin ve öfkesine, Ermeni ruhunun yırtıcı kabalık ve düşmanlığına yenecek, parçalanacak bir av gibi terkedildi.

    (09 Mayıs 1920)

    Üç Sancak'taki Türk halkı Ermeniler tarafından devamlı olarak katliam edilmektedir. Ermenilerin böyle hareket ettiklerini Avrupalılar da kabul etmektedirler.

    (13/14 Haziran 1920)

    11 Haziran öğleden sonra saat üçte bu zavallı halk, Kahyaoğlu Çiftliği'ne vardığında silahlı otuz Ermeni'den kurulu bir çetenin saldırısına uğrayarak erkekler bir eve, çocuklarla kadınlar bir başka eve doldurulmuş, kırk üç erkek, yirmi bir kadın ve sayısı saptanamayan çocuklar kamadan geçirilmişlerdir. Ayrıca, dördü erkek ve on sekizi kadın olmak üzere yirmi iki yaralı vardır. Kadınların kollarını keserek bileziklerini ve küpelerini almışlardır.
    Adana'nın 10 km doğusundaki İncirli köyünde 9 Haziran 1920 günü Ermeni çeteleri bütün köy halkını bir yere doldurup bomba ile havaya uçurmuşlardır.

    (13 Haziran 1920)

    Bolşeviklere Azerbaycan'da muhalifler vardı. Onlar bir karşıt hareket yaptılar. Azerbaycan'da bizim kendi arkadaşlarımız vardı. O arkadaşlarımıza İngilizler dediler ki:
    "Bolşeviklerle muharebe ediniz. Türkiye bizimle anlaştı."
    Orada bulunan arkadaşlarımız da ellerindeki kuvveti çarptırdılar ve tabii mağlup oldular. Mağlup olduktan sonra biz de işittik. Haber gönderdik, filan ettik.

    Halbuki Bolşeviklerle bu muharebe başlayınca ahali-i İslamiyenin katline başlanıldı. Ermeniler bundan istifade etti ve hudutlarda bulunan ahali-i İslamiye de bundan istifade etti.

    (3 Temmuz 1920)

    Gümrü'de başlayan barış görüşmelerinin iki ulus için karşılıklı güvenlik ilkesine dayalı bir barış ve bolluk dönemi getirecek bir sonuca ulaşması bizce de pek uygun ve gerekli olduğuna kuşku duyulmayacağı umudu ile Ermenistan'ı artık zararlı dış etkilerden korumaya yönelik yurtseverce çalışmalarınızda kesin başarılar dilerim.

    (29 Kasım 1920)

    Ermeniler Van ve Bitlis'i ele geçirince, Irak'taki İngilizlerle birleşeceklerinden dolayı bütün Yakındoğu'da İngilizlerin yeri çok sağlamlık kazanacaktır.


    Rum, Ermeni gibi Batı emperyalistlerinin hizmetçisi olan uluslarla, bu çabalarında direndikleri sürece anlaşma olanağımız yoktur.

    Yunanistan ancak Türk çoğunluğunun yerleşik bulunduğu İzmir ve Trakya'dan ve İngiliz köleliğinden vazgeçtiği zaman bizimle dost olabilir.

    (1 Aralık 1920)

    Ve gerek Rus gerek Garb istatistikleri bu hususda kanıt olarak yeterlidir. Birkaç asırdan beri Şark Vilayetlerimizin hiçbir kısmında hiçbir vakit bir Ermeni çoğunluğu olmamıştır. Ve Çarlık idaresi veya Garb emperyalistleri tarafından teşvik edilen Türk ve Ermeni halklarının girişmiş oldukları kanlı mücadeleler bir tarafa olduğu kadar, öteki tarafa da can kaybına malolmuştur. 1917'de Rusların çekilmesinden sonra Ermeni çetelerinin Şark vilayetlerimizi ne halde bıraktıkları bunun kafi derecede bir ispatıdır.

    Ermenistan'ı Mezopotamya'da yerleşmiş İngilizlere yaklaştıracak surette uzatmak, Moskova ve Ankara hükümetlerine pek çok nahoş sürprizler yaratmak demek olur.

    (27 Aralık 1920)

    S - Yakın zamanda Türklerin Ermenilerle katliam yaptıkları hakkında neşredilen haberler doğru mudur?
    C - Türkler tarafından Ermeniler aleyhinde katliam, uydurulmuş rivayetler ve daha önce yayılmış bir takım yalan ve iftiralardan ibarettir. Bunların kat'iyyen doğru olmadığına emniyet edebilirsiniz. Bu hakikatın belgelendirilmesi için tarafsız heyetlerin memleketimizde kemal-i serbesti ile icra-yı tahkikat eylemelerini memnuniyetle kabul ederiz. Bu meseleye dair Ermenistan'daki Yakın Doğu Amerika yardım heyetleri tarafından verilen en son raporların okunmasını tavsiye eyleriz.

    S - Türklere Ermeniler tarafından katliam yapılmış mıdır?
    C - Türk ahali hakkında Ermeniler tarafından yapılan mezalim ve katliam ki Ermenistan üzerine ordularımız tarafından ihtiyar edilen harekatı zaruri kılmıştır. Gayet geniş mikyasta vaki'dir. Buna dair vesaik-i kat'iyeye malikiz; bu vesaik suretlerini size ayrıca verdireceğim.

    (17 Ocak 1921)

    7. Düşmanca ithamda bulunanların sürdürdükleri büyük mübalağalar dışında Ermenilerin tehciri meselesi aslında şuna inhisar etmektedir:
    Rus ordusu 1915'de bize karşı büyük taarruzunu başlattığı bir sırada o zaman Çarlığın hizmetinde bulunan Taşnak Ermeni komitesi, askeri birliklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yaralı konvoylarımız acımasız şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler ve yollar tahrip ediliyor ve Türk köylerinde terör hüküm sürdürülüyordu.

    Bu cinayetleri işleyen ve saflarına eli silah tutabilen bütün Ermenileri katan çeteler, silah cephane ve iaşe ikmallerini, bazı büyük devletlerin daha sulh zamanından beri kendilerine kapitülasyonların bahşettiği dokunulmazlıklardan bilistifade ve bu maksada matuf olarak büyük stoklar husule getirmeye muvaffak oldukları Ermeni köylerinden yapıyorlardı.

    İngiltere'nin sulh zamanında ve harp sahasından uzak olarak İrlanda'ya reva gördüğü muameleye hemen hemen kayıtsız bir şekilde bakan dünya efkarı, Ermeni ahalinin tehciri hususunda almaya mecbur kaldığımız karar için bize karşı haklı bir ithamda bulunamaz.
    Bize karşı yapılmış olan iftiraların aksine, tehcir edilmiş olanlar hayattadır ve bunlardan ekserisi şayet İtilaf Devletleri bizi tekrar harb etmeye zorlamasa idi evlerine dönmüş olurlardı.

    Brest-Littowsk Muahedesinin akdini müteakip Rusların Şark vilayetlerimizi tahliyeye başladıkları sırada Ermeni çetelerinin yapmış oldukları katliam ve tahribat kafi derecede herkesin malumudur.
    Sivas'ta benle görüşmüş olan, bilahare bu bölgeleri ziyaret eden ve buralarda Ermeni çetelerinin davranışları hususunda mufassal müşahadelerde bulunarak daha sonra kendisine bu konuda anlatmış olduğum şeylerin doğru olduğunu bana yazmış bulunan Amerikan Generali Harbord Amerikan Umumi ekfarının kendisinden faydalı bilgi temin edebileceği bir şahidimizdir. Taşnaklar daha sonra da Kars ve Olti bölgelerinde Alexandropol (Gümrü) Antlaşmasının akdine kadar cinayetlerine devam etmişlerdir.

    Milyonlarca Türk'ü binlerce Ermeni'nin hakimiyetine terketmeye kalkışan Wilson projesi sadece gülünçtür.

    (26 Şubat 1921)

    Güneyde Fransızlarla onların silahlandırdığı ve bize karşı kışkırttığı Ermeniler ve doğuda Ermenistan Ermenileri memleketimizin ele geçirdikleri yörelerinde ve işgal edilen sınır ve cepheler çevresinde Müslüman halka çeşitli zulümler uyguluyor ve katliam yapıyorlardı.

    (1 Mart 1921)

    Ermeni sorunu denilen ve Ermeni milletinin gerçek olmayan isteklerinden çok, dünya kapitalistlerinin ekonomik yararlarına göre çözülmek istenilen sorun, Kars antlaşması ile, en doğru şekilde çözüme ulaştırılmış oldu. (Alkışlar) Yüzyıllardan beri dostluk içinde yaşayan iki çalışkan halkın iyi ilişkileri memnuniyetle yeniden kuruldu.

    (1 Mart 1922)

    Doğuda Trabzon'u, güneyde Adana'yı içine alacak büyük Ermenistan'dan eser kalmamıştır. Ermeniler, gerçek sınırları içinde bırakılmıştır.

    (13 Ağustos 1924)





  • Soykırım gerçekten yapıldı veya yapılmadı..Aslında ben artık bunla ilgilenmiyorum..Şimdi bize göre soykırım yapılmadı ama ermenilere göre soykırım gerçekten yapıldı ve birçok ülkede bunu kabul etti..Kabul etmeyen ülke kaldımı onuda tam olarak bilmiyorum..Amerika bile kabul etti artık..Sadece resmi olarak kabul etmediler..Şimdi bush temsilciler meclisine mektup yazıp;ermeni soykırımı tasarasını geçirmeyin diyor ama amerikada yaptığı bir konuşmada''1915 olayları gerçekten üzücü ve tüm ermenilere baş sağlığı dilerim'' diyor..Arjantin bile ermeni soykırımını kabul etti ve meclisten geçirdi..Bu noktandan sonra türkiyenin ne düşündüğü önemli değil..Tüm dünya kabul ettikten sonra biz istediğimiz kadar yapmadık diyelim..Şimdi iki durum söz konus..Biz gerçekten bu soykırımı ya yaptık yada yapmadık...Ama şimdi mesela türkiyede değilde ermenistanda doğsaydım bende türkiye ermeni soykırımı yapmış diyecektim.Aaynı şekilde ermenistanda doğacak birisi türkiyede doğsaydı oda türkiye bu soykırımı gerçekten yapmadı diyecekti...Biz siyasi olarak güçlenmediğimiz sürece bu soykırımı gerçekten yapmasak bile tüm dünya türkiye bu soykırımı yaptı diyecek..Bizim soykırım konusunda dünyada sözümüzn geçmesi için gerçkten g-8 denen ülkeler topluluğuna girmemiz gerekir..Yoksa yapmadığımız bişeyi en sonunda kabul etmek zounda kalacağız(aslında nesnel düşünürsek gerçekten yaypıp yapmadığımız bilmiyorum..Bu sonuçta tarihçilerin işi..Ben byle söylerken kimse yanlış anlamasın..Sonuçta bize öğretilen böyle bişeyin olmadığı ayı şekilde ermenilerede öğretilen soykırımın yapıldığı..)..Bu konu tarihçilerin işi ve bizim bu yönden ilerlememiz gerekir..




  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.