Nasıl ve ne zaman varolduğumuz belli değil ama öleceğimiz belli, doğmamız gibi sadece nedenleri ve gerekleri bilmiyoruz. ABD´de 1995´de yapılan dev araştırma ölüm ve sonrasıyla ilgiliydi. 6000 kişinin katıldığı bu araştırmada, çok önemli bilimsel isimler de yer aldı ve işte ortaya konan sonuçlar; öleceğiz ama sonra ne olacak? Nelere inanıyor ve bekliyoruz?
ABD´de toplumun öteki dünya hakkındaki inançlarıyla ilgili bir anket yapılarak, sonuçlar "Visions Of The Afterdeath-Ölüm Ötesi Görüntüleri adıyla yayınlandı. Çalışma "Institude For The Study Of Afterdeath (ISA)-Ölüm Ötesi Çalışmaları Entitüsü için dünyayı dolaşarak,değişik kültürleri ve ölümden sonra ne olduğu hakkındaki inançları inceleyen Sukie Miller´in yürüttüğü büyük projenin bir parçasıydı. Bu çalışmada, Amerikan halkının konuyla ilgili tutumu bir karşılaştırma olarak kullanılacak. Örneğin, cevaplar Hindistan´dan Sihler´in, Brezilya´dan Guarani´lerin ve Nigerya´dan Yoruba´ların inançlarıyla karşılaştırılacak.
Anket sonuçları özetle şöyle: ABD´deki 50 eyaletten ve çeşitli yabancı ülkelerden yaklaşık 6000 kişiye anket formları doldurdultu, katılanların % 17´si anketlerine şiirler ve resimler eklemiş ve % 43´de anketlerine ilave düşünceler yazmıştı. Katılanların %43.5´ini erkeklerin, % 56.5´ini kadınların oluşturduğu grubun içinde bilgisayar grafik ressamları, ev hanımları, mahkumlar, avukatlar, jeologlar, öğrenciler, uçak pilotları, psikologlar, veterinerler ve sağlık uzmanlarını içeren geniş bir meslek çeşidi bulunuyordu. İstatistikler birçok kişinin, öbür dünyada neşenin, sevincin ve ışığın var olduğu görüşünde birleştiklerini gösteriyor. Coğrafi bölgeler, gelir düzeyleri, dini eğitim ve geçerli dini inançların uyuşmazlığı gibi kesin ayrımlar etkili olmamasına rağmen, yaştaki ve cinsiyetteki farklılıklar dikkat çekiyor. 9 nsan yaşlandıkça ileriye daha az iyimser bakıyor. Özellikle yaşlı insanlar öbür dünyada sevincin olmayacağını, ölenle yaşayanlar arasında bir iletişim bulunmayacağını inanıyorlar. Kadınlar ise çoğunlukla ölüm sonrasının korkutucu değil huzurlu olduğunu düşünürken ve rearkarnasyona da inanıyorlar. Erkekler ise, ölümden sonraki yaşamın varlığının bilimsel olarak kanıtlabileceğine inandırılmışlar ve ayrıca ölümden sonra duygusal olarak yalnız kalacaklarına inanıyorlar.
Reenkarnasyon inancı geri dönmeye yeterli değil mi?
Kentlilerin öbür dünya hakkındaki düşünceleri kırsal kesim insanlarından farklı. Örneğin, Miller´in araştırmasındaki bir çok grup öbür dünyada bir çeşit ümitsizliğin olduğuna inanırken, kentlilerin %64´ü öbür dünya için ümitsizliğe düşmüyor. Kırsal kesim insanları ölüm anındaki yaş ve psikolojik duruma büyük bir önem veriyorlar.Fakat kentlilerin %77´si bu inanca katılmıyor. Ayrıca rearkarnasyon inancı, diğer kültürlerde birinin tekrar doğmadan önce ailesinin ve ülkesinin tayin edilmesi yönünden önemli. Bununla beraber anket sonuçlarının %69´u katılanların, bu faktörlerin ruhu yaşama döndürmeye yardım etmeyeceğine inandığını gösteriyor. 9 statistiklerden genel olarak anlaşılacağı gibi öbür dünya hakkında ümit var. Birçok kişi ölümden sonra yaşamın zor bir yolculuk ve duygusal bir bayram olacağını düşünüyor. New Hampshire, Plymouth´dan 33 yaşında bir gazete editörü, bu araştırmada çoğunluğa yönelik inançları özetleyen görüşlerini şöyle yazıyor: "Bu araştırma kurtarıcı bir hedefe doğru giden ruhsal ilerlemelerden biri. Miller´in araştırması diğer ülkelerle bağlantılı olarak anket sonuçlarını anlayan bir çevre sağlarken, anketörler çağdaş Amerikan düşüncesini tarihsel çevre ve şartlarla karşılaştırmanın ilginç olacağını düşündüler. Muhtelif inançlar ve ekoller belirlenerek bir grup uzmanın yardımı istendi. Kültür tarihçileri anketin Amerikan vicdanının çoğunluğunun ve belirsizliğinin bir örneği olduğunu düşünürken, ilahiyatçılar anketin Amerikan tipi dinsel deneyimin daima değişen doğallığı olduğuna işaret ettiler. Ayrıca sosyal bilimciler ankete katılanların genel uyumsuzluğunu ve eski kültürler arasındaki göze çarpan farklılıkları tartışıyorlar.
"Ölüm tesellisi gittikçe zorlaşıyor."
Yaşam sonrasıyla ilgili korkular, insan ruhunun derinliklerinin ölçülür, korkuların en derinine göğüs gerip, inançların en güçlüsüne meydan okumak birçok insanın içindedir. İnsan ruhundaki problemleri çözmeye çalışmak, sürekli yeni görüş açıları yaratıyor. Diğer milletlerin aksine ABD yüzyıllardır tarif ve reformize edilmiş bütüncül bir dinsel anlayışa sahip değil. Modern Amerikan idealizmi çok farklı yüzlerce dinsel geleneklerle şekilleniyor, yanısıra da Yeni Çağ mistizmi ve bilimsel araştırmaların etkinliği de var. Sukie Miller´in açıkladığı gibi; "Amerika´daki insanlar dinsel kökenlerine olan güçlü bağlılıklarını kaybetmiş gibi görünüyorlar. Bir çoğu kiliseye önem vermeyen bir ortamda büyümüş, diğerleri kiliseden vazgeçmişler. Bu insanlar için ölüm döşeğindeki büyük annelerine, İsa´ya gideceğini söylemek gittikce zorlaşıyor. Amerikan tecrübesi, ölüm ve öbür dünyanın devirli yaşam modelleri içinde daha kolay fikirler kurulabileceğini ve kültürlerin alışılmamış bir yeniliğe dönüşmesini ifade ediyor" Ayrıca Miller ABD´de ölümün güncel yaşamın bir parçası olmadığını, kilise tarafından organize edilen ve sistematik pazar günü söylevi şeklinde dinsel bir sorun olduğunu da söylüyor.Miller sözlerine incelediği diğer kültürleri anlatarak devam ediyor: Ölüm kapalı kapılar arkasına saklanmış bir şey değil, atmosfer ruhlarla dolu.
Aslında şimdilerde Amerikalılar´ın ölüm ve ölüm sonrasıyla ilgili soruları sormaya yeni bir ilgileri daha doğrusu yeni bir ilgi türü var. Miller için bu ilgi geciken modern yaşamın kültürel boyutunun oturması demek ve bunu şöyle açıklıyor; Genç bir neslimiz var, bu soruları ön plana çıkarıyorlar ve salgın hastalıklardan ölüyorlar, AIDS, kanser gibi... Bunlar ani ölümler değil, sürüp giden hastalıklar. İnsanların düşünmek için zamanı var, karşı gelmeliler ve ölüme hiddetlenip karşı koymalılar. Ölüm sonrasına karşı olana ilgi aslında çok doğal." Sonuç olarak tarih boyunca, bu yaşamın sağlamlığı hakkındaki korkular olduğu sürece, öbür dünyaya ilginin başka ipuçları da var. Notre Dame İniversitesi, Din Bilim Bölümü´nün Başkanı Lawrence S. Cunningham AİDS´i 14. yüzyıldaki vebaya benzetiyor ve Cunningham şöyle diyor; Orta çağın sonlarında ölüm ve öbür dünya ile ilgili dinsel tartışmalarda büyük ilerlemeler kaydedildi. Aynen bugünkü gibi, milyonlarca insanın yaşamının en güzel devresinde veba nedeniyle öldüğü, ölüm korkusuyla kuşatılmış bir devirdi."
Ölümden dönenler daha tutucu mu oluyorlar?
Cunningham ayrıca Amerikalılar´ın öbür dünya hakkındaki düşüncelerinin kendi yaşam süresi içersinde bile değişeceğini iddia ediyor; "benim çocukluğumda eski cenaze ayinleri günah, ölüm ve ceza doluydu. Cenazelerde eskiden siyah hakimdi, şimdi ise kefen kadifeleri ve papaz giyimleri beyaz; bu estetik değişim aynı zamanda da kültürel bir değişimi göstermekte.Değişimin "nasılı ve "niçini nedenin ve sonucun hesabıdır. Kilisenin yeni bulduğu umut odağı, insanları ölümden sonraki hayat hakkında kendilerini daha iyi hissetmeye mi cesaretlendiriyor? Yoksa kalabalığın gittikçe artan iyimserliği mi kilisenin evrimine neden oluyor? Kuşkusuz,cevap bu son değişimin her iki yönden de yansıdığıdır. Kesin birşey var; Çok koyu fanatik ve tutucu inançlar artık dış etkenlerden hatta bireysel iddia ve yaptırımlardan süzülmüştür yani daha katı ve tartışmasızdırlar. Bu etkenler ölümü yaşayıp, geri dönan insanları (Yakın Ölüm Deneyi) da içermektedir. Bu insanlar kilise tarafından savunulmakta olan semavi mutluluğun bulunduğu vizyonlardan söz etmektedirler.
Öbür dünya deneyimlerinin tartışmasının başlıca sonuçlarından biri, ölüm sonrası yolculuğundaki değişiklikler (ya da aynı kalanlar). Anketimize cevap veren bir mektupta 22 yaşındaki California Torrence´den bir kolej öğrencisi, batı dinlerine olan bireysel bağlılığın bütünlük duygusunu sürdürmeye olan ilgisini anlatıyor; "Ölüm insanın doğallığını değiştirmez. Ölüm sadece ruhu bizim sınırlı gerçeğimizden kurtarır. Kişisel sorumluluk ve kurtuluş umudu yaşam ve ölüm sonrası için uygun sonuç düşüncelerini geliştiriyor. "Beyond Ashes; Cases of Reincarnation from the Holocaust-Küllerin Ötesi; Soykırımdan Kaynaklanan Yeniden Doğuş Olayları"nın yazarı Rabbi Yonassan Gersom şöyle açıklıyor: "Musevi geleneğinin öğrettiği gibi her yaşam değerli ve kendi içinde önemlidir. Bu yüzden ruh büyümeye devam ettiği gibi, özgürlük sonsuzlukta devam ediyor. Diğer bir yanda Doğu dinleri daha değişik bir yol izliyor. San Jose State İniversitesi´nde dinleri karşılaştıran Prof. Kenneth Kramer´e göre; öbür dünya yolcusu bireysel olma fikrine bağlı olmamak için isteğini terketmemeye çalışıyor ve Kramer diyor ki; "Bu, oluşumdan gelen bütün kişiliğinizin, yüksek bilinçle kaynaşmasına bağlı yüksek bilince bağlanmakta yani tam bir insan olmaktan kurtaran şey. Yolculuğun amacı bizi herşeyden ayırmak ve herşeyin gitmesine izin vermek." Kramer Tibet toplumunu örnek göstererek açıklıyor; "Orada bir inanç var, ölümden hemen sonra, birisi ötekinin sınıfını reddetme fırsatına sahip, fakat bir çok ruh istekleri yüzünden sürükleniyor, işte bu dünyasal yaşamın bir çeşit kozmik artığı, amaçtan uzak ve bu yüzden reenkarnasyonun kaderine bağlı."
Bin mutluluğun milyonla çarpımı...
Kişisel öncelik Amerikan toplumunun veya yaşam biçiminin ya da tam adıyla Amerikan Rüyası´nın üstüne dayandırıldığı temel; bu yüzden Amerikalılar´ın özgür isteklerden mahrum edilmiş bir öbür dünya resimlemesinde zorlanmalarına şaşmamak gerek. Aynı zamanda da, "Death Dreams ve The Sacred Art of Dying-Ölüm Rüyaları ve Ölümün Kutsal Sanatı" adlı kitapların yazarı olan Kramer şöyle diyor: "Batıda biz bireysellliğimize değer veriyoruz, o zaman istek bilinçle ve özdeşlikle birleşiyor." Aslında batı dinleri cennetin yükselmiş bilinç ülkesi olduğunu savunuyorlar. Californiya, Thousand Oaks´da yaşayan 46 yaşındaki dizaynır ve reklam şirketinin yöneticisi bu konuda şöyle yazıyor; "Yolcu, insan bedenindeki yani yaşadığı gibi duymuyor, dokunmuyor ve görmüyor, onun yerine daha yüksek bir yaratıcılıkta yaşıyor ve yüksek bir uçakta olduğunu biliyor. YÖD´ni yaşayan insanlar da aynı fikirdeler. "The Omega Project" in yazarı ve Conneticut İniversitesi´nde psikoloji profösörü olan Kenneth Ring´e göre ölümden dönen insanlar duygularını daha keskin ifade ediyorlar; "Tanımlamanın ötesinde, orası hayat dolu ve renkler çok canlı. Güzel ve doğaüstü bir müzik her zaman duyulyor. Doğuştan kör olan insanlar bile orada görüyorlar. diyor. Duyuların coşkusu ve sevinci doğu ve batı geleneklerin ortak fenomenidir. Harvard Universitesi Dünya Dinleri Merkezi´nin yöneticisi ve "Icanchu´s Drum ´in yazarı olan Lawrence E. Sullivan batıdaki düşüncelere göre cennetin sonsuz bir bayram ve eğlence olduğunu iddia etmekte. Gökyüzü, Tanrı´nın sevgiyle ve barışla yıkanmış yüzünün önüne çıkana kadar, ruhun yaşadığı yerdir. YÖD´ni yaşayan insanların iddiaları bu yönde. Ring onların, o durumu çok coşkulu ve mutluluk ötesinde mutlu olarak tarif ettiklerini ifade ediyor. Böyle bir durumu yaşayan kişi şunları anlatmakta; Ömrünüzdeki en güzel bin olayı alın bunları milyonla çarpın, ancak o zaman o hisse yaklaşabilirsiniz.
Ölüm ötesinde yaşadıklarımız, yaşamımızın devam mı?
Bizim öbür dünyaya olan bastırılmaz güvenimiz, tarihimizde ve ruhumuzda çok derin bir şekilde yerleşmiştir. Sukie Miller´e göre; "Amerikalılar mutlu olmanın temel hakları olduğunu sanıyorlar. Bunu bağımsızlık bildirgesinde de garanti etmiştik. Buna hakkımız olduğunu sanıyoruz ve mutluluk elimize geçmezse başkalarını yargılıyoruz. Chicago İniversitesi´nde Sosyoloji Profesörü ve aynı zamanda da bir yazar olan Andrew Greeley Amerikalıların öbür dünya hakkındaki iyimserliğinin gittikce arttığı düşüncesinde, şöyle diyor; Cehenneme inanç azalmıştır ama cennete inanç aynı kaldı. İnsanlar Tanrı´nın onlara böyle birşey yani kötü birşey yapabileceğine inanmıyorlar. Amerika´daki eski Hıristiyan geleneklerini karakterize eden iyimserlik ölümün çok güç ve acı dolu bir seyahat ile başladığını düşünen kültürlerle karşı bir tavır. Miller, Nigeria´daki Yoruba kabilesindeki anlayışı örnek veriyor; Onlar için hayat hem mutlulukla hem de acıyla başladığı için ölümün bir parçasının da acı olması gerektiğine inanıyorlar. Onlar avın başarısını takip eden bir tanrıya inanıyorlar. Öldükleri an av sırasında yaşamış oldukları yargılanmalar ve tehlikeler bir daha yansıyor ve bunlar acı, korku ve üzüntüleri de içeriyor."
Lawrence Sullivan´da aynı fikirde; "Bazı inançlara göre ölüm yolculuğu güç ve gayret istiyor. Ölen kişi zor bir teste dayanacak ve geçecek. 9 ran´ın dışından gelmiş olan Zerdüşt dininde ölü yüzü görünüşte, acı doludur, can çekişmek yok etmenin ve ümidin tamamıdır. Cennete ulaşabilmek için ruhun "Chin Vat yani Sırat Köprüsü´nden (bir ateş köprüsü) cehenneme düşmeden geçmesi lazım. Sullivan ayrıca Yeni Gine´den bahsediyor. Orada ölü, tüylü memeli bir hayvanı karanlık ve aksi bir ülkeye kadar takip ediyormuş. 9 zlanda´lı efsanelerde de ölümden sonraki dünya donmuş çorak bir toprak olarak tarif ediliyor. Böyle farklara rağmen çoğu dünya dinlerinde ortak bir inanç var. Ölümden sonraki yaşamın şartları dünyadaki davranışlara göre oluşturulabilir. Jersey City State College´de Felsefe Profesörü ve "The Millenium Myth adlı kitabın yazarı olan Michael Grosso şunları söylüyor; Öbür dünyada yaşadıklarımız dünyadaki hayat tarzımızın bir sonucudur. Doğuda kader deniyor, batıdaysa davranışlarımızın ahlaki neticeleri. İkisi de hayatımızı iyi yaşamaya mecbur tutuyor." Sullivan´e göre ise, aynı şeyler yeni endüstri ülkelerine de uyum sağlıyor; Venezuela´daki Warao hintlileri kendi köylerinden bir çok yolun dünya sonuna gittiğine inanıyorlar. Ölümlerinden sonra hayatdaki yaşamlarına göre belli bir yol onlar için belirleniyor. Gökyüzündeki krallığa yaşamdaki davranışlara uygun bir şekilde gidiyorlar.
"Artık fizik beden fikrinden vazgeçmeliyiz..."
Hawaii Hanapepe´de 59 yaşındaki bir orkide yetiştiricisi bize yardımcı oldu. 14 yaşındayken YÖD başından geçmiş ve bize dünyadaki yaşamın ve onun öbür dünyadaki karşılığının ilişkisine göz atmamızda yardımcı oluyor. "Her insanın yükselen kendi deneyimi var, bu başka birinin aydınlanma düzeyinden veya eksikliğinden gelen bir deneyim. Acınacak durumlarda bu çok üzücü ve karışık bir var olma durumudur. Kenneth Ring daha da harap bir resim çiziyor; Sizin deneyiminizin tüm etkileri sizin başkalarının üzerindeki kötü eylemlerinizdir ama altın kural ahlaki bir davranış için bir emir gerekmediğidir, şunu düşünün, başkalarına yapmış olduğunuzu kendinize yapmış oluyorsunuz. Daha sonraki gelişmeler ruhsal yönde kendi kendini suçlamanın bir çeşit şekli; Ring´e göre önemli olan birinin ruhunuzu yargılaması değil, ruhun kendi kendini yargılamasıdır.Yöntem temizleyici görülebilir. "Suçlu değilseniz, suç veya utanç duygusuyla karşı karşıya gelmezsiniz. Kendi kendini yargılama çok kuvvetli kabulle ve sevginin varlığı ile hissedilir.
Bir çoğumuzu mutlu bir son bekliyormuş gibi görünüyor ya da bir çoğumuz böyle düşünmek istiyor. Fakat bu iyimserlik yüzyıllardır imanın üzerine mi dayandırılmış yoksa bizim düşüncemizin yüzeyselliğinin bir yansıması mı? Yoksa sert seçenekleri, kötü haberleri, karmaşık algıları kabul etmeme yetersizliğimiz yüzünden öbür dünya hakkında ümit verici bir görüşe mi sahibiz? Amerikalıların öbür dünyada yaşam fırsatına ve bireysel değer fikrine bağlı olmaları gibi, biz de kesin ve somut cevapları olmayan ve hiçbir zaman olmayacak sorulardan nefret ediyoruz. Sukie Miller öbür dünya doğrultusundaki tutumumuzla yansıtılan milli karakterin şartları ve çevresi dahilinde Amerikalıları koşullandırmak için yapıcı bir yol öneriyor. "Bu ülkede bilinmeyenle iyi anlaşmıyoruz. Biz maddiyatçıyız ve maddi kanıtlara inanırız. ABD´de eğer bir şey maddi değilse, onun gerçek olmadığı düşünülür." Michael Grasso ise, konuya biraz daha değişik bir açıdan bakıyor; Vasat insan belki de bedenini ve dünyadaki insanları terketmenin ne anlama geleceğini düşünmüyor. İnanç sahibi olmak ve ruhun baki kalmasını hayal etmek çok zor. İnsanlar vücutları olmadan nasıl kendileri olacaklarını düşünüyorlar. Fizik beden fikrinden vazgeçmeliler, astral veya ruhsal ya da zihinsel beden düşüncesini kabul etmeliler."
Öbür dünyadaki gerçeği tahmin etmek ile ilgili diğer bir konu ise iletişim, özellikle ruhsal bir dünya ile yaşayanların maddi dünyası arasındaki iletişim yolları var mı? İLetişim kurulabilecek bir çok yol var, tümü olmasa da bir çoğu çok zor olan deneysel kanıt deyimleri eksik kalıyor. Washington Des Moins´da 35 yaşında olan bir İngilizce hocasından gelen mektup bize bu konuyu bilim açısından araştırmanın ne kadar zor olduğunu gösteriyor; Eğer açık olursak yaşamımız boyunca bize yakın olan insanların ruhlarıyla bağlantı kurabiliriz. Ölü akrabalarımın ruhları benimle uykuda ve uyanık zamanda konuşuyorlar. Fizik bedenleri yok ama onları sadece hissedebiliyorum. Miller aynı problemi dile getiriyor; Ölüm gününde Meksikalılar ölü çocukların mezarlarında mumlar yakıp oraya şekerler bırakıyorlar. Mumlar titremeye başlarsa bu çoçukların gelip şekerlerin esansını aldıklarına dair bir işaret olarak görülüyor. Biz bunu şiirsel bir fikir ve dönüşüm olarak kabul ederken Meksika´daki mum yakan kişiler için bu deney gerçek. Çocuklar gerçekten dönmüş oluyor ve böylece ölülerle bağlantı kurmuş oluyorlar."
Kenneth Kramer Çin´lilerin kültürel geleneklerinden birinin ölü akrabalarla bağlantı kurma olduğunu belirtiyor. "Çin´de atalara çok büyük bir saygı var. Onlarla bağlantı kurmak için özenle düzenlenmiş olan törenler yapılıyor, ölüleri önemli kararlar verileceği zaman çağırıyorlar. Miller aynı zamanda Afrika´daki bazı ırklardan da bahsediyor: Onlar ölüleriyle bağlantı kurmanın zorunlu olduğuna inanıyorlar. Bu sistemlerde ölü büyükbabaya ve büyükanneye bakmanız ve onlara hediye vermeniz lazım. Eğer bunu yapmazsanız çok kötü olabiliyorlar ve cehennemin ipleri kopuyor. Miller bu davranış ile bugünün Amerikan toplumundaki yaygın gerçeğin arasındaki farkı gösteriyor. Biz burada hayatta olan yaşlılarımıza bakmıyoruz, ölülere ise hiç; Ölümle bağlantı kurma hakkında Amerikalıların sanki çok değişik duyguları var." Andrew Greeley´e göre toplumun % 40´dan fazlası ölmüşlerin onları ziyaret ettiklerini söylüyorlar. Bu oran dullar arasında % 60´a kadar yükseliyor.
"Her 20 dakikada bir değişiyoruz..."
Bağlantıyla ilgili dini kurumlar değişik sinyal gönderiyorlar. Cunningham şunları açıklıyor; Ölülerle bağlantı kurmak büyücülüğe çok yakın ve gelenek olarak kilise tarafından´da Kara Sanat´ın bir bölümü olarak görülüyor." Gersham´da aynı düşüncede; Seans yapmayın, onları geriye çağırmaya çalışmayın. Ama rüyalar sayesinde gerçekleşen bağlantıların ona göre bir mahsuru yok, kural sanki: Onları çağırmayın, onlar sizi çağırsın. Ve onlar çağırıyorlar, Greeley şunu hatırlıyor; Bir gün bana bir adam bir hikaye anlattı. Akşam saatlerinde işinden eve dönüyormuş, babasının ön koltukta oturup, ona nasıl araba kullanması konusunda öğütlerde bulunduğunu fark etmiş ama babası 20 yıl önce ölmüşmüş." Bu tür öyküler, her zaman bu standart da değildirler ama genel olarak kitleseldirler. Bir neden daha var, doğaüstü ilişkiler lekeli ve bulanıktır, yaşamla ölümü katı biçimde ayırd ederler ve ölümün kesin son olduğunu din bilimin yaptığı gibi etkili sözler kullanarak ilham ve eziyet çizgisinde önermiyorlar.
Bazı zamanlar ebedi yaşam tek yolgibi görünüyor, dinin yoğun ilgisine ve endişesine rağmen bununla beraber bilim ve güncel yalancı bilim iddia ediyor hatta kendi kendine ölümsüzlüğü davet için emir veriyor. Grosso açıklıyor; "Kronik bilimciler ve bio-mühendislik yaşamı uzatma yollarını keşfediyor ölümü yok etme çabasındalar ve bu mantıklı gelişme hıristiyanlığın yeniden doğuş ümidinden daha iyi..." Kramer´e göre bazen etkilenme uzuyor; "Biz ölüm hakkında inkarcıyız, Amerikalılar aşırı aldanma maskeleri takıyorlar ve ölümden sonra birşey olma arzusundalar. 9 çinde bulunduğumuz karakterestik endüstri kültürü maddi sahiplenmeyi tahrik ediyor ve çok şeyi kaybettiğimizi fark ediyoruz." Maddi olanakların ve güzelliklerin çok güç elde edilmesi ve elde edilenlerin de ölüm gibi çok katı bir nedenle ebediyen yitirilmesi uygur toplumlar için asla kabul edilecek gibi değil. Öte yandan Grosso basit seçimler için bir şekilsel cehalet endişesinde; "Amerikalıların çoğunluğu belirsiz pozitif bir hayale sahipler, ama açık bir resme sahip değiller, tek düşündükleri yaşam sonrasının istedikleri gibi olması..." Miller ise çalışmalarının sonuçlarına ulaştığı noktada; "Biz genç ve naifiz, çok uzun bir dönemden beri düşünmüyoruz düşünmeye çok yeni başladık, burada değişmekteyiz her 20 dakikada bir değişiyoruz, bizim için bu çok zor, bizler engin ve derin ebediyet gibi birşeyi varsayıyoruz."
Bununla beraber modelleri gözden geçirmeliyiz, burada ilginin gittikçe artması var; yanlı da olsa ölüm sonrası merakı ve ilgisi uygar toplum düzeyinde ve kültürel göstergenin peşisıra yükseliyor. Sayısız kitap yayınlanıyor, YÖD, mistik görüntüler, melekler ve ilahi yolculuklar, binlerce kitap yıllardır peşpeşe yayınlanıyor. Ve Greely ekliyor; "Yaşam sonrası için tek bir yol var, o da bir sürpriz ve bizim sürpizlere dayanma kapasitemiz çok yüksek, kendimize ne istediğimizi sormamız gerekiyor; duyularım söylüyor ki onlar o kadar gerekli değil, bir yer var ve biz oradan geldik ama yine oraya gidecek miyiz? Yani eve? O yer var ve orası tümüyle öteden beri bizim kaderimiz." Aynı yaklaşım ruhu 71 yaşındaki Ontario´lu bir emekliden geliyor; "Korku yok, sadece ileriye doğru yani bir maceraya bakıyorum, hepsi o kadar." Evet, istediğimiz gibi olsun, Crowley neyi arzuluyorsak o olsun diyordu...
Hayatı anlamak güç gerçekten
bu arada be sırat köprüsü olayını anlamadım ya düşersek??
yeni mesaja git
Yeni mesajları sizin için sürekli kontrol ediyoruz, bir mesaj yazılırsa otomatik yükleyeceğiz.Bir Daha Gösterme