Şimdi Ara

Ölüm ve Ölmenin Ötesinde

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
1
Cevap
0
Favori
368
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Ölüm ötesi çalışmaları

    Nasıl ve ne zaman varolduğumuz belli değil ama öleceğimiz belli, doğmamız gibi sadece nedenleri ve gerekleri bilmiyoruz. ABD´de 1995´de yapılan dev araştırma ölüm ve sonrasıyla ilgiliydi. 6000 kişinin katıldığı bu araştırmada, çok önemli bilimsel isimler de yer aldı ve işte ortaya konan sonuçlar; öleceğiz ama sonra ne olacak? Nelere inanıyor ve bekliyoruz?

    ABD´de toplumun öteki dün­ya hak­kın­da­ki i­nanç­la­rıy­la il­gi­li bir an­ket ya­pıla­rak, sonuçlar "Vi­si­ons Of The Af­ter­de­ath-Ölüm Ötesi Görüntüleri adıyla ya­yın­la­ndı. Çalışma "Ins­ti­tu­de For The Study Of Af­ter­de­ath (I­SA)-Ölüm Ötesi Çalışmaları Entitüsü i­çin dün­ya­yı do­laşa­rak,değişik kül­tür­le­ri ve ölümden son­ra ne ol­duğu hak­kın­da­ki i­nanç­la­rı in­ce­le­yen Su­ki­e Mil­ler´in yü­rüt­tüğü bü­yük pro­je­nin bir par­ça­sıy­dı. Bu çalışmada, A­me­ri­kan halkının ko­nuyla ilgili tu­tu­mu bir karşı­laş­tır­ma o­la­rak kul­la­nı­la­cak. Örneğin, ce­vap­la­r Hin­dis­tan´dan Sihler´in, Bre­zil­ya´dan Gu­a­ra­ni´lerin ve Ni­ger­ya´dan Yo­ru­ba´ların i­nanç­la­rıy­la karşı­laş­tı­rı­la­cak.

    An­ket so­nuç­la­rı özetle şöy­le: ABD´deki 50 eyaletten ve çeşit­li ya­ban­cı ül­ke­ler­den yak­laşık 6000 kişiye anket formları doldurdultu, katılanların % 17´si an­ket­le­ri­ne şi­ir­ler ve resimler ek­le­miş ve % 43´de an­ket­le­ri­ne i­la­ve düşün­ce­ler yaz­mıştı. Katılanların %43.5´i­ni er­kek­le­rin, % 56.5´i­ni ka­dın­la­rın o­luş­tur­duğu grubun içinde bil­gi­sa­yar gra­fik res­sam­la­rı, ev ha­nım­la­rı, mah­kum­lar, a­vu­kat­lar, je­o­log­lar, öğ­ren­ci­ler, u­çak pi­lot­la­rı, psi­ko­log­lar, ve­te­ri­ner­ler ve sağ­lık uz­man­la­rı­nı i­çe­ren ge­niş bir meslek çeşidi bulunuyordu. İs­ta­tis­tik­ler birçok kişinin, ö­bür dün­ya­da neşe­nin, se­vin­cin ve ışığın var ol­duğu gö­rüşün­de bir­leş­tik­le­ri­ni gös­te­ri­yor. Coğ­ra­fi böl­geler, ge­lir dü­ze­yleri, di­ni eği­tim ve ge­çer­li di­ni i­nanç­la­rın u­yuş­maz­lığı gibi ke­sin ayrımlar etkili olmamasına rağ­men, yaş­ta­ki ve cin­si­yet­te­ki fark­lı­lık­lar dikkat çekiyor. 9 n­san yaş­lan­dık­ça i­le­ri­ye da­ha az i­yim­ser bakıyor. Ö­zel­lik­le yaş­lı in­san­lar ö­bür dün­ya­da sevincin ol­ma­ya­cağı­nı, ö­len­le yaşa­ya­nlar a­ra­sın­da bir i­le­tişim bu­lun­ma­ya­cağı­nı i­na­nı­yorlar. Ka­dın­lar ise çoğunlukla ö­lüm son­ra­sı­nın korkutucu değil huzurlu ol­duğu­nu düşü­nü­rken ve re­ar­kar­nas­yo­na da i­na­nı­yorlar. Er­kek­ler i­se, ö­lüm­den son­ra­ki yaşa­mın var­lığı­nın bilimsel olarak kanıt­la­bileceğine i­nan­dı­rıl­mışlar ve ay­rı­ca ö­lüm­den son­ra duy­gu­sal o­la­rak yal­nız ka­la­cak­la­rı­na i­na­nı­yor­lar.

    Reenkarnasyon inancı geri dönmeye yeterli değil mi?

    Kentlilerin ö­bür dün­ya hak­kın­da­ki düşün­ce­le­ri kırsal kesim in­san­la­rın­dan fark­lı. Örneğin, Mil­ler´in a­raş­tır­ma­sın­da­ki bir çok grup ö­bür dün­ya­da bir çeşit ü­mit­siz­liğin ol­duğu­na i­na­nır­ken, kentlilerin %64´ü ö­bür dün­ya için ü­mit­siz­liğe düş­­mü­yor. Kırsal kesim in­san­la­rı ö­lüm a­nın­da­ki yaş ve psi­ko­lo­jik du­ru­ma bü­yük bir ö­nem ve­ri­yor­lar.Fa­kat kentlilerin %77´si bu inanca ka­tıl­mı­yor. Ay­rı­ca re­ar­kar­nas­yon i­nan­cı­, diğer kül­tür­ler­de bi­ri­nin tek­rar doğ­ma­dan ön­ce a­i­le­si­nin ve ül­ke­si­nin ta­yin e­dil­me­si yönünden ö­nem­li. Bu­nun­la be­ra­ber an­ket so­nuç­la­rı­nın %69´u katılanların, bu fak­tör­le­rin ru­hu yaşa­ma dön­dür­me­ye yar­dım et­me­ye­ceği­ne i­nan­dığı­nı gös­te­ri­yor. 9 s­ta­tis­tik­ler­den genel olarak an­laşı­la­cağı gi­bi ö­bür dün­ya hak­kın­da ü­mit var. Birçok kişi ö­lüm­den son­ra yaşa­mın zor bir yol­cu­luk ve duy­gusal bir bay­ram o­la­cağı­nı düşü­nü­yor. New Hamp­shi­re, Plymo­uth´dan 33 yaşın­da bir ga­ze­te e­di­tö­rü, bu araştırma­da çoğun­luğa yönelik i­nanç­la­rı ö­zet­le­yen gö­rüş­le­ri­ni şöy­le ya­zı­yor: "Bu araştırma kur­ta­rı­cı bir he­de­fe doğ­ru giden ruh­sal i­ler­le­me­ler­den bi­ri. Mil­ler´in a­raş­tır­ma­sı diğer ül­ke­ler­le bağ­lan­tı­lı o­la­rak an­ket so­nuç­la­rı­nı an­la­yan bir çev­re sağ­lar­ken, anketörler çağ­daş A­me­ri­kan düşün­ce­sini ta­rih­sel çev­re ve şart­larla karşılaştırmanın il­ginç o­la­cağı­nı düşün­düler. Muh­te­lif i­nanç­la­r ve ekoller belirlenerek bir grup uz­man­ın yar­dımı is­tendi. Kül­tür­ ta­rih­çi­leri an­ke­tin A­me­ri­kan vic­da­nı­nın çoğun­luğu­nun ve be­lir­siz­liği­nin bir ör­neği ol­duğu­nu düşü­nür­ken, i­la­hi­yat­çı­lar an­ke­tin A­me­ri­kan tipi di­nsel deneyimin da­i­ma değişen doğal­lığı ol­duğu­na işa­ret et­tiler. Ay­rı­ca sos­yal bi­li­mciler ankete katılanların ge­nel uyumsuzluğunu ve es­ki kül­tür­ler a­ra­sın­daki gö­ze çar­pan fark­lı­lık­la­rı tar­tışı­yorlar.

    "Ölüm tesellisi gittikçe zorlaşıyor."

    Yaşam sonrasıyla ilgili korkular, in­san ru­hu­nun de­rin­lik­le­ri­nin öl­çülür, kor­ku­la­rın en de­ri­ni­ne göğüs ge­rip, i­nanç­la­rın en güç­lü­sü­ne mey­dan o­kumak bir­çok in­sa­nın i­çin­dedir. İn­san ru­hun­daki prob­lem­le­ri çöz­me­ye ça­lışmak, sürekli ye­ni gö­rüş a­çı­la­rı ya­ra­tı­yor. Diğer mil­let­le­rin ak­si­ne ABD yüz­yıl­lar­dır ta­rif ve reformize edilmiş bü­tün­cül bir dinsel anlayışa sa­hip değil. Mo­dern A­me­ri­kan idealizmi çok farklı yüz­ler­ce di­nsel ge­le­nek­ler­le şe­kil­le­ni­yor, yanısıra da Yeni Çağ mis­ti­zmi ve bi­lim­sel a­raş­tır­ma­ların etkinliği de var. Su­ki­e Mil­ler´in a­çık­la­dığı gi­bi; "A­me­ri­ka´da­ki in­san­lar di­nsel kö­ken­le­ri­ne o­lan güç­lü bağ­lı­lık­la­rı­nı kay­bet­miş gi­bi gö­rü­nü­yor­lar. Bir çoğu ki­li­se­ye ö­nem ve­rme­yen bir or­tam­da bü­yü­müş, diğer­le­ri ki­li­se­den vaz­geç­mişler. Bu in­san­lar i­çin ö­lüm ­döşeğin­de­ki bü­yük an­ne­le­ri­ne, İsa´ya gi­de­ceği­ni söy­le­mek git­tik­ce zor­laşı­yor. A­me­ri­kan tec­rü­be­si, ö­lüm ve ö­bür dün­ya­nın de­vir­li yaşam mo­del­le­ri i­çin­de da­ha ko­lay fi­kir­ler ku­ru­la­bi­le­ceği­ni ve kül­tür­le­rin a­lışıl­ma­mış bir ye­ni­liğe dö­nüş­me­si­ni i­fa­de e­di­yor" Ay­rı­ca Mil­ler ABD´de ö­lü­mün gün­cel yaşa­mın bir par­ça­sı ol­ma­dığı­nı, ki­li­se ta­ra­fın­dan or­ga­ni­ze e­di­len ve sis­te­matik pa­zar gü­nü söy­levi şeklinde din­sel bir so­run ol­duğu­nu da söy­lü­yor.Mil­ler söz­le­ri­ne in­ce­le­diği diğer kül­tür­le­ri an­la­ta­rak de­vam e­di­yor: Ö­lüm kapalı ka­pı­lar ar­ka­sı­na sak­lan­mış bir şey değil, at­mos­fer ruh­lar­la do­lu.

    As­lın­da şim­di­ler­de A­me­ri­ka­lı­lar´ın ö­lüm ve ö­lüm ­son­ra­sıy­la il­gi­li so­ru­ları sor­ma­ya ye­ni bir il­gi­le­ri daha doğrusu yeni bir ilgi türü var. Mil­ler i­çin bu il­gi ge­ci­ken mo­dern yaşa­mın kül­tü­rel boyutunun o­tur­ma­sı demek ve bu­nu şöy­le a­çık­lı­yor; Genç bir nes­li­miz var, bu so­ru­la­rı ön pla­na çı­ka­rıyorlar ve sal­gın­ hastalıklardan ö­lüyorlar, AIDS, kanser gibi... Bun­lar a­ni ö­lüm­ler değil, sü­rüp gi­den has­ta­lık­lar. İn­san­la­rın düşün­mek i­çin za­ma­nı var, karşı gel­me­liler ve ö­lü­me hid­det­len­ip karşı koymalılar. Ö­lüm­ son­ra­sı­na karşı olana il­gi as­lın­da çok doğal." So­nuç o­la­rak ta­rih bo­yun­ca, bu yaşa­mın sağ­lam­lığı hak­kın­da­ki kor­ku­lar ol­duğu sü­re­ce, ö­bür dün­ya­ya il­gi­nin başka ipuçları da var. Not­re Da­me İ­ni­ver­si­te­si, Din Bilim Bölümü´nün Baş­ka­nı Law­ren­ce S. Cun­ning­ham AİDS´i 14. yüz­yıl­da­ki ve­ba­ya ben­ze­ti­yor ve Cun­ning­ham şöy­le di­yor; Or­ta çağın son­la­rın­da ö­lüm ve ö­bür dün­ya i­le il­gi­li din­sel tar­tışmalar­da bü­yük i­ler­le­meler kay­de­dil­di. Ay­nen bu­gün­kü gi­bi, mil­yon­lar­ca in­sa­nın yaşa­mı­nın en gü­zel dev­re­sin­de ve­ba nedeniyle öl­düğü, ölüm korkusuyla kuşa­tıl­mış bir de­vir­di."

    Ölümden dönenler daha tutucu mu oluyorlar?

    Cun­ning­ham ay­rı­ca A­me­ri­ka­lı­lar´ın ö­bür dün­ya hak­kın­da­ki düşün­ce­le­ri­nin ken­di yaşam sü­re­si i­çer­sin­de bi­le değişe­ceği­ni id­di­a e­di­yor; "be­nim ço­cuk­luğum­da es­ki ce­na­ze a­yin­le­ri gü­nah, ö­lüm ve ce­za do­luy­du. Ce­na­ze­ler­de es­ki­den si­yah ha­kim­di, şim­di i­se ke­fen ka­di­fe­le­ri ve pa­paz gi­yim­le­ri be­yaz; bu es­te­tik değişim aynı zamanda da kül­tü­rel bir değişi­mi gös­ter­mek­te.Değişi­min "na­sı­lı ve "ni­çi­ni ne­de­nin ve so­nu­cun he­sa­bı­dır. Ki­li­se­nin ye­ni bul­duğu u­mut o­dağı, in­san­la­rı ö­lüm­den son­ra­ki ha­yat hak­kın­da ken­di­le­ri­ni da­ha i­yi his­set­me­ye mi ce­sa­ret­len­di­ri­yor? Yok­sa ka­la­ba­lığın gittikçe artan iyimserliği mi ki­li­se­nin ev­ri­mine ne­den o­lu­yor? Kuş­ku­suz,ce­vap bu son değ­işi­min her i­ki­ yönden de yan­sı­dığıdır. Kesin birşey var; Çok ko­yu fanatik ve tutucu inançlar artık dış et­ken­ler­den hatta bireysel iddia ve yaptırımlardan sü­zül­müş­tür yani daha katı ve tartışmasızdırlar. Bu et­ken­ler ö­lümü yaşa­yıp, geri dönan in­san­la­rı (Yakın Ölüm Deneyi) da i­çer­mek­te­dir. Bu in­san­lar ki­li­se ta­ra­fın­dan sa­vu­nul­mak­ta o­lan se­ma­vi mut­lu­luğun bu­lun­duğu viz­yon­lar­dan söz et­mek­te­dir­ler.

    Ö­bür dün­ya de­ne­yim­le­ri­nin tar­tışma­sı­nın baş­lı­ca so­nuç­la­rın­dan bi­ri, ö­lüm son­ra­sı yol­cu­luğun­da­ki değişik­lik­ler (ya da ay­nı ka­lan­lar). An­ke­ti­mi­ze ce­vap ve­ren bir mek­tup­ta 22 yaşın­da­ki Ca­li­for­nia Tor­ren­ce´den bir ko­lej öğ­ren­ci­si, ba­tı din­le­ri­ne o­lan bi­rey­sel bağ­lı­lığın bü­tün­lük duy­gu­su­nu sür­dür­me­ye o­lan il­gi­sini an­la­tı­yor; "Ö­lüm in­sa­nın doğal­lığı­nı değiş­tir­mez. Ö­lüm sa­de­ce ru­hu bi­zim sı­nır­lı ger­çeği­miz­den kur­ta­rır. Kişi­sel so­rum­lu­luk ve kur­tu­luş u­mu­du yaşam ve ö­lüm son­ra­sı i­çin uy­gun so­nuç­ düşüncelerini geliştiriyor. "Be­yond As­hes; Ca­ses of Re­in­car­na­ti­on from the Ho­lo­ca­ust-Küllerin Ötesi; Soykırımdan Kaynaklanan Yeniden Doğuş Olayları"nın ya­za­rı Rab­bi Yo­nas­san Ger­som şöy­le a­çık­lı­yor: "Mu­se­vi ge­le­neği­nin öğ­ret­tiği gi­bi her yaşam değer­li ve ken­di i­çin­de ö­nem­li­dir. Bu yüz­den ruh bü­yü­me­ye de­vam et­tiği gi­bi, öz­gür­lük son­suz­luk­ta de­vam e­di­yor. Diğer bir yan­da Doğu din­le­ri daha değişik bir yol iz­li­yor. San Jo­se Sta­te İ­ni­ver­si­te­si´nde din­le­ri karşı­laş­tı­ran Prof. Ken­neth Kra­mer´e gö­re; ö­bür­ dün­ya yol­cu­su bi­rey­sel ol­ma fik­ri­ne bağ­lı ol­ma­mak i­çin is­teğini ter­ket­me­me­ye ça­lışı­yor ve Kra­mer ­di­yor ki; "Bu, oluşumdan gelen bütün kişiliğinizin, yüksek bilinçle kaynaşmasına bağlı yük­sek bi­lince bağ­lan­mak­ta yani tam bir in­san ol­mak­tan kur­ta­ran şey. Yol­cu­luğun amacı bi­zi herşey­den a­yır­mak ve herşe­yin git­me­si­ne i­zin ver­mek." Kra­mer Ti­bet toplumunu örnek göstererek açıklıyor; "Orada bir inanç var, ö­lüm­den he­men son­ra, bi­ri­si ötekinin sınıfını red­det­me fır­sa­tı­na sa­hip, fa­kat bir ­çok ruh is­tek­le­ri yüzünden sü­rük­le­ni­yor, işte bu dün­ya­sal yaşa­mın ­bir çeşit koz­mik ar­tığı­, amaçtan u­zak ve bu yüzden re­en­kar­nas­yonun ka­de­ri­ne bağ­lı."

    Bin mutluluğun milyonla çarpımı...

    Kişi­sel ön­ce­lik A­me­ri­kan toplumunun veya yaşam biçiminin ya da tam adıyla Amerikan Rüyası´nın üs­tü­ne da­yan­dı­rıl­dığı temel; bu yüz­den A­me­ri­ka­lı­lar´ın öz­gür is­tek­ler­den mah­rum e­dil­miş bir ö­bür dün­ya re­sim­le­me­sinde zor­lan­ma­la­rı­na şaş­ma­mak ge­rek. Aynı zamanda da, "De­ath Dre­ams ve The Sac­red Art of Dying-Ölüm Rüyaları ve Ölümün Kutsal Sanatı" adlı kitapların ya­za­rı olan Kra­mer şöy­le di­yor: "Ba­tı­da biz bi­rey­sell­liği­mi­ze değer ve­ri­yo­ruz, o zaman is­tek bi­linç­le ve öz­deş­lik­le bir­leşi­yor." As­lın­da ba­tı din­le­ri cen­ne­tin yük­sel­miş bi­lin­ç ülkesi ol­duğu­nu sa­vu­nu­yorlar. Ca­li­for­niya, Tho­u­sand O­aks´da yaşayan 46 yaşın­da­ki di­zaynır ve rek­lam şir­ke­ti­nin yö­ne­ti­ci­si bu ko­nu­da şöy­le ya­zı­yor; "Yol­cu, in­san be­de­nin­deki yani yaşadığı gi­bi duy­mu­yor, do­kun­mu­yor ve gör­mü­yor, o­nun ye­ri­ne da­ha yük­sek bir ya­ra­tı­cı­lık­ta yaşı­yor ve yük­sek bir u­çak­ta ol­duğu­nu bi­li­yor. YÖD´ni yaşa­yan in­san­lar­ da ay­nı fi­kir­deler. "The O­me­ga Pro­ject" in ya­za­rı ve Con­ne­ti­cut İ­ni­ver­si­te­si´nde psi­ko­lo­ji pro­fö­sö­rü o­lan Ken­neth Ring´e gö­re ö­lüm­den dö­nen in­san­lar duy­gu­la­rı­nı da­ha kes­kin i­fa­de e­di­yor­lar; "Ta­nım­la­ma­nın ö­te­sinde, orası ha­yat do­lu ve renk­ler çok can­lı. Gü­zel ve doğa­üs­tü bir mü­zik her za­man du­yul­yor. Doğuş­tan kör o­lan in­san­lar bi­le o­ra­da gö­rü­yorlar. di­yor. Duyuların coşkusu ve se­vin­ci doğu ve ba­tı ge­le­nek­le­rin or­tak fe­no­me­ni­dir. Har­vard U­ni­ver­sitesi Dünya Dinleri Merkezi´nin yö­ne­ti­ci­si ve "Icanc­hu´s Drum ´in ya­za­rı o­lan Law­ren­ce E. Sul­li­van ba­tı­da­ki düşün­ce­le­re gö­re cen­ne­tin son­suz bir bay­ram ve eğ­len­ce ol­duğu­nu id­di­a et­mek­te­. Gök­yü­zü, Tan­rı´nın sev­giy­le ve ba­rışla yı­kan­mış yü­zünün ö­nü­ne çı­ka­na ka­dar, ru­hun yaşa­dığı yer­dir. YÖD´ni yaşayan in­san­ların id­di­aları bu yönde. Ring on­la­rın, o du­ru­mu çok coşkulu ve mut­luluk ö­te­sin­de mut­lu o­la­rak ta­rif et­tik­le­ri­ni i­fa­de ediyor. Böy­le bir du­ru­mu yaşayan kişi şun­la­rı an­lat­mak­ta; Öm­rü­nüz­de­ki en gü­zel bin o­la­yı a­lın bun­la­rı mil­yon­la çar­pın, an­cak o za­man o his­se yak­laşa­bi­lir­si­niz.

    Ölüm ötesinde yaşadıklarımız, yaşamımızın devam mı?

    Bi­zim ö­bür dün­ya­ya o­lan bas­tı­rıl­maz gü­ve­ni­miz, ta­ri­hi­miz­de ve ru­hu­muz­da çok de­rin bir şe­kil­de yer­leş­miş­tir. Su­ki­e Mil­ler´e gö­re; "A­me­ri­ka­lı­lar mut­lu ol­ma­nın te­mel hak­la­rı ol­duğu­nu sa­nı­yor­lar. Bu­nu bağım­sız­lık bil­dir­ge­sin­de de ga­ran­ti et­miş­tik. Bu­na hak­kı­mız ol­duğu­nu sa­nı­yo­ruz ve mutluluk e­li­mi­ze geç­mez­se baş­ka­la­rı­nı yar­gı­lı­yo­ruz. Chi­ca­go İ­ni­ver­si­te­si´n­de Sos­yo­lo­ji Pro­fe­sö­rü ve ay­nı za­man­da da bir ya­zar o­lan An­drew Gre­e­ley A­me­ri­ka­lı­la­rın ö­bür dün­ya hak­kın­da­ki iyimserliğinin git­tik­ce art­tığı düşün­ce­si­nde, şöyle ­di­yor; Ce­hen­ne­me i­nanç a­zal­mıştır a­ma cen­ne­te i­nanç ay­nı kal­dı. İn­san­lar Tan­rı­´nın on­la­ra böy­le birşey yani kötü birşey ya­pa­bi­le­ceği­ne i­nan­mı­yor­lar. A­me­ri­ka´da­ki eski Hıristiyan ge­le­nek­le­ri­ni ka­rak­te­ri­ze e­den iyimserlik ö­lü­mün çok güç ve a­cı do­lu bir se­ya­hat i­le baş­la­dığı­nı düşü­nen kül­tür­ler­le karşı bir tavır. Mil­ler, Ni­ge­ri­a´da­ki Yo­ru­ba kabilesindeki an­la­yışı örnek veriyor; On­lar için ha­ya­t hem mut­lu­luk­la hem de a­cıy­la baş­la­dığı i­çin ö­lü­mün bir par­ça­sının da a­cı ol­ma­sı ge­rek­tiği­ne i­na­nı­yor­lar. On­lar a­vın başa­rı­sı­nı ta­kip e­den bir tan­rı­ya i­na­nı­yor­lar. Öl­dük­le­ri an av sı­ra­sın­da yaşa­mış ol­duk­la­rı yar­gı­lan­ma­la­r ve teh­li­ke­le­r bir da­ha yansıyor ve bun­lar a­cı, korku ve ü­zün­tü­le­ri de i­çe­ri­yor."

    Law­ren­ce Sul­li­van´da ay­nı fi­kir­de; "Bazı inançlara göre ölüm yolculuğu güç ve gayret istiyor. Ö­len kişi zor bir tes­te da­ya­na­cak ve ge­çe­cek. 9 ­ran´ın dışından gel­miş o­lan Zerdüşt di­ninde ö­lü yü­zü görünüşte, acı doludur, can çe­kişmek yok et­me­nin ve ü­mi­din ta­ma­mıdır. Cen­ne­te u­laşa­bil­mek i­çin ruhun "Chin Vat yani Sırat Köprüsü´nden (bir a­teş köp­rü­sü) ce­hen­ne­me düş­me­den geç­me­si la­zım. Sul­li­van ayrıca Ye­ni Gi­ne­´den bah­se­di­yor. O­ra­da ö­lü, tüy­lü meme­li bir hay­va­nı ka­ran­lık ve ak­si bir ül­ke­ye kadar ta­kip e­di­yor­muş. 9 z­lan­da´lı ef­sa­ne­ler­de de ö­lüm­den son­ra­ki dün­ya­ don­muş ço­rak bir top­rak o­la­rak ta­rif e­di­li­yor. Böy­le farklara rağ­men çoğu dün­ya din­le­rin­de or­tak bir i­nanç var. Ö­lüm­den son­ra­ki yaşamın şart­la­rı dün­ya­da­ki dav­ra­nışla­ra gö­re oluşturulabilir. Jer­sey City Sta­te Col­le­ge´de Felsefe Pro­fe­sö­rü ve "The Mil­le­ni­um Myth ad­lı ki­ta­bın ya­za­rı o­lan Mic­ha­el Gros­so şun­la­rı söy­lü­yor; Ö­bür dün­ya­da yaşa­dık­la­rı­mız dün­ya­da­ki ha­yat tar­zı­mı­zın bir so­nu­cu­dur. Doğu­da ka­der de­ni­yor, ba­tı­day­sa dav­ra­nışla­rı­mı­zın ah­la­ki ne­ti­ce­le­ri. İki­si de ha­ya­tı­mı­zı i­yi yaşa­ma­ya mec­bur tu­tu­yor." Sul­li­van´e gö­re ise, ay­nı şey­ler ye­ni en­düs­tri ül­ke­le­ri­ne de u­yum sağ­lı­yor; Ve­ne­zu­e­la´da­ki Wa­ra­o hint­lile­ri ken­di köy­le­rin­den bir çok yo­lun dün­ya so­nu­na git­tiğine i­na­nı­yor­lar. Ö­lüm­le­rin­den son­ra ha­yat­da­ki yaşam­la­rı­na gö­re bel­li bir yol on­lar i­çin be­lir­le­ni­yor. Gök­yü­zün­de­ki kral­lığa yaşam­da­ki dav­ra­nışla­ra uy­gun bir şe­kil­de gi­di­yor­lar.

    "Artık fizik beden fikrinden vazgeçmeliyiz..."

    Ha­wa­i­i Ha­na­pe­pe´de 59 yaşın­da­ki bir or­ki­de ye­tiş­ti­ri­ci­si bi­ze yar­dım­cı ol­du. 14 yaşın­dayken YÖD başın­dan geç­miş ve bi­ze dünyada­ki yaşa­mın ve o­nun ö­bür dün­ya­da­ki karşı­lığının i­liş­ki­si­ne göz at­ma­mı­zda yar­dım­cı o­lu­yor. "Her in­sa­nın yükselen kendi deneyimi var, bu başka birinin ay­dın­lan­ma düzeyinden ve­ya ek­sik­liğinden ge­len bir deneyim. A­cınacak du­rum­lar­da bu çok ü­zü­cü ve ka­rışık bir var ol­ma du­ru­mu­dur. Ken­neth Ring da­ha da ha­rap bir re­sim çi­zi­yor; Sizin deneyiminizin tüm et­ki­leri sizin başkalarının üzerindeki kötü eylemlerinizdir a­ma al­tın ku­ral ah­la­ki bir dav­ra­nış i­çin bir e­mir gerekmediğidir, şu­nu düşü­nün, baş­ka­la­rı­na yap­mış ol­duğu­nu­zu ken­di­ni­ze yap­mış o­lu­yor­su­nuz. Daha sonraki gelişmeler ruh­sal yönde ken­di ken­di­ni suç­la­ma­nın bir çeşit şek­li; Ring´e gö­re ö­nem­li o­lan bi­ri­nin ru­hu­nu­zu yar­gı­la­ma­sı değil, ru­hun ken­di ken­di­ni yar­gı­la­ma­sıdır.Yön­tem temizleyici gö­rü­le­bi­lir. "Suç­lu değil­seniz, suç ve­ya u­tanç duy­gu­suy­la karşı karşı­ya gel­mez­si­niz. Ken­di ken­di­ni yar­gı­la­ma çok kuv­vet­li ka­bulle ve sev­gi­nin var­lığı ile his­se­di­lir.

    Bir ­çoğu­mu­zu mut­lu bir son bek­li­yor­muş gi­bi gö­rü­nü­yor­ ya da bir ­çoğu­muz böy­le düşün­mek is­ti­yor­. Fa­kat bu i­yim­ser­lik yüz­yıl­lar­dır imanın ü­ze­ri­ne mi da­yan­dı­rıl­mış yok­sa bi­zim düşün­ce­mi­zin yü­zey­sel­liği­nin bir yan­sı­ma­sı mı? Yoksa sert se­çe­nek­le­ri, kö­tü ha­ber­le­ri, kar­maşık al­gı­la­rı ka­bul et­me­me ye­ter­siz­liği­miz yü­zün­den ö­bür dün­ya hak­kın­da ü­mit ve­ri­ci bir gö­rüşe mi sa­hi­biz? A­me­ri­ka­lı­la­rın ö­bür dün­yada yaşam fır­sa­tı­na ve bi­rey­sel değer fik­ri­ne bağ­lı ol­ma­la­rı gi­bi, biz ­de ke­sin ve so­mut ce­vap­la­rı ol­ma­yan ve hiç­bir za­man ol­ma­ya­cak so­ru­lar­dan nef­ret e­di­yo­ruz. Su­ki­e Mil­ler ö­bür dün­ya doğ­rul­tu­sun­daki tu­tu­mu­muz­la yan­sı­tı­lan mil­li ka­rak­te­rin şart­la­rı ve çev­re­si da­hi­lin­de A­me­ri­ka­lı­la­rı koşullandırmak i­çin ya­pı­cı bir yol öneri­yor. "Bu ül­ke­de bi­lin­me­yen­le i­yi an­laş­mı­yo­ruz. Biz mad­di­yat­çı­yız ve mad­di kanıtlara i­na­nı­rız. ABD´de eğer bir şey mad­di değil­se, onun ger­çek ol­ma­dığı düşü­nü­lür." Mic­ha­el Gras­so ise, ko­nu­ya bi­raz da­ha değişik bir a­çı­dan ba­kı­yor; Va­sat in­san bel­ki de bedenini ve dün­ya­da­ki in­san­la­rı ter­ket­me­nin ne an­la­ma ge­le­ceği­ni düşün­mü­yor. İnanç sa­hi­bi ol­mak ve ru­hun ba­ki kal­ma­sı­nı ha­yal et­mek çok zor. İn­san­lar vü­cut­la­rı ol­ma­dan na­sıl ken­di­le­ri o­la­cak­la­rı­nı düşü­nü­yor­lar. Fi­zik beden fik­rin­den vaz­geç­me­li­ler, astral veya ruh­sal ya da zi­hin­sel beden düşüncesini ka­bul et­me­li­ler."

    Ölenlerle bağlantı kurmanın zorunluluğu

    Ö­bür dün­ya­da­ki ger­çeği tah­min et­mek i­le il­gi­li diğer bir ko­nu ise i­le­tişim, ö­zel­lik­le ruh­sal bir dün­ya i­le yaşa­ya­nların mad­di dün­ya­sı a­ra­sın­da­ki i­le­tişim yol­la­rı var mı? İLe­tişim ku­ru­la­bi­le­cek bir çok yol var, tümü ol­ma­sa da bir çoğu çok zor olan de­ney­sel kanıt deyimleri ek­sik ka­lı­yor. Was­hing­ton Des Mo­ins´da­ 35 yaşın­da o­lan bir İn­gi­liz­ce ho­ca­sın­dan ge­len mek­tup bi­ze bu ko­nu­yu bi­lim a­çı­sın­dan a­raş­tır­ma­nı­n ne ka­dar zor ol­duğu­nu gös­te­ri­yor; Eğer a­çık o­lur­sak yaşa­mı­mız bo­yun­ca bi­ze ya­kın o­lan in­san­la­rın ruh­la­rıy­la bağ­lan­tı ku­ra­bi­li­riz. Ö­lü ak­ra­ba­la­rı­mın ruh­la­rı be­nim­le uy­ku­da ve u­ya­nık za­man­da ko­nuşu­yor­lar. Fi­zi­k bedenleri yok ama on­la­rı sa­de­ce his­se­de­bi­li­yo­rum. Mil­ler ay­nı prob­le­mi di­le ge­ti­ri­yor; Ö­lüm gü­nün­de Mek­si­ka­lı­lar ö­lü ço­cuk­la­rın me­zar­la­rın­da mum­lar ya­kıp o­ra­ya şe­ker­ler bı­ra­kı­yor­lar. Mum­lar tit­re­me­ye baş­lar­sa bu ço­çuk­la­rın ge­lip şe­ker­le­rin e­san­sı­nı al­dık­la­rı­na da­ir bir işa­ret o­la­rak gö­rü­lü­yor. Biz bu­nu şiirsel bir fi­kir ve dönüşüm o­la­rak ka­bul e­der­ken Mek­si­ka´da­ki mum ya­kan kişi­ler i­çin bu deney ger­çek. Ço­cuk­lar ger­çek­ten dön­müş o­lu­yor ve böy­le­ce ö­lü­ler­le bağ­lan­tı kur­muş o­lu­yor­lar."

    Ken­neth Kra­mer Çin´li­le­rin kül­tü­rel ge­le­nek­le­rin­den bi­rinin ölü akrabalarla bağ­lan­tı kur­ma­ ol­duğu­nu be­lir­ti­yor. "Çin´de atalara çok bü­yük bir say­gı var. On­lar­la bağ­lan­tı kur­mak i­çin ö­zen­le dü­zen­len­miş o­lan tö­ren­ler yapılıyor, ö­lü­le­ri ö­nem­li ka­rar­lar ve­ri­le­ceği za­man çağı­rı­yor­lar. Mil­ler ay­nı za­man­da Af­ri­ka´da­ki ba­zı ırklar­dan da bah­se­di­yor: On­lar ö­lü­le­riy­le bağ­lan­tı kur­ma­nın zo­run­lu ol­duğu­na i­na­nı­yor­lar. Bu sis­tem­ler­de ö­lü bü­yük­ba­ba­ya ve bü­yü­kan­ne­ye bak­ma­nız ve on­la­ra he­di­ye ver­me­niz la­zım. Eğer bu­nu yap­maz­sa­nız çok kö­tü o­la­bi­li­yor­lar ve ce­hen­ne­min ip­le­ri ko­pu­yor. Mil­ler bu dav­ra­nış i­le bu­gü­nün A­me­ri­kan top­lu­mun­da­ki yay­gın ger­çeğin a­ra­sın­da­ki far­kı gös­te­ri­yor. Biz bu­ra­da ha­yat­ta o­lan yaş­lı­la­rı­mı­za bak­mı­yo­ruz, ö­lü­le­re ise hiç; Ö­lüm­le bağ­lan­tı kur­ma hak­kın­da A­me­ri­ka­lı­la­rın san­ki çok değişik duyguları var." An­drew Gre­e­ley´e gö­re toplumun % 40´dan faz­lası öl­müş­le­rin on­la­rı zi­ya­ret et­tik­le­ri­ni söy­lü­yor­lar. Bu o­ran dul­la­r a­ra­sın­da % 60´a ka­dar yük­se­li­yor.

    "Her 20 dakikada bir değişiyoruz..."

    Bağ­lan­tıy­la il­gi­li di­ni ku­rum­lar değişik sin­yal gön­de­ri­yor­lar. Cun­ning­ham şun­la­rı a­çık­lı­yor; Ö­lü­ler­le bağ­lan­tı kur­mak bü­yü­cü­lüğe çok ya­kın ve ge­le­nek o­la­rak ki­li­se ta­ra­fın­dan´da Kara Sanat´ın bir bö­lü­mü o­la­rak gö­rü­lü­yor." Gers­ham´da ay­nı düşün­ce­de; Se­ans yap­ma­yın, on­la­rı ge­ri­ye çağır­ma­ya ça­lışma­yın. A­ma rü­ya­lar sa­ye­sin­de ger­çek­leşen bağ­lan­tı­la­rın o­na gö­re bir mah­su­ru yok, ku­ral san­ki: On­la­rı çağır­ma­yın, on­lar si­zi çağır­sın. Ve on­lar çağ­ı­rı­yorlar, Gre­e­ley şu­nu ha­tır­lı­yor; Bir gün ba­na bir a­dam bir hi­ka­ye an­lat­tı. Akşam saatlerinde işin­den e­ve dö­nü­yor­muş, babasının ön koltukta oturup, ona nasıl araba kullanması konusunda öğütlerde bulunduğunu fark etmiş ama babası 20 yıl önce ölmüşmüş." Bu tür öyküler, her zaman bu standart da değildirler ama genel olarak kitleseldirler. Bir neden daha var, doğaüstü ilişkiler lekeli ve bulanıktır, yaşamla ölümü katı biçimde ayırd ederler ve ölümün kesin son olduğunu din bilimin yaptığı gibi etkili sözler kullanarak ilham ve eziyet çizgisinde önermiyorlar.

    Bazı zamanlar ebedi yaşam tek yolgibi görünüyor, dinin yoğun ilgisine ve endişesine rağmen bununla beraber bilim ve güncel yalancı bilim iddia ediyor hatta kendi kendine ölümsüzlüğü davet için emir veriyor. Grosso açıklıyor; "Kronik bilimciler ve bio-mühendislik yaşamı uzatma yollarını keşfediyor ölümü yok etme çabasındalar ve bu mantıklı gelişme hıristiyanlığın yeniden doğuş ümidinden daha iyi..." Kramer´e göre bazen etkilenme uzuyor; "Biz ölüm hakkında inkarcıyız, Amerikalılar aşırı aldanma maskeleri takıyorlar ve ölümden sonra birşey olma arzusundalar. 9 çinde bulunduğumuz karakterestik endüstri kültürü maddi sahiplenmeyi tahrik ediyor ve çok şeyi kaybettiğimizi fark ediyoruz." Maddi olanakların ve güzelliklerin çok güç elde edilmesi ve elde edilenlerin de ölüm gibi çok katı bir nedenle ebediyen yitirilmesi uygur toplumlar için asla kabul edilecek gibi değil. Öte yandan Grosso basit seçimler için bir şekilsel cehalet endişesinde; "Amerikalıların çoğunluğu belirsiz pozitif bir hayale sahipler, ama açık bir resme sahip değiller, tek düşündükleri yaşam sonrasının istedikleri gibi olması..." Miller ise çalışmalarının sonuçlarına ulaştığı noktada; "Biz genç ve naifiz, çok uzun bir dönemden beri düşünmüyoruz düşünmeye çok yeni başladık, burada değişmekteyiz her 20 dakikada bir değişiyoruz, bizim için bu çok zor, bizler engin ve derin ebediyet gibi birşeyi varsayıyoruz."

    Bununla beraber modelleri gözden geçirmeliyiz, burada ilginin gittikçe artması var; yanlı da olsa ölüm sonrası merakı ve ilgisi uygar toplum düzeyinde ve kültürel göstergenin peşisıra yükseliyor. Sayısız kitap yayınlanıyor, YÖD, mistik görüntüler, melekler ve ilahi yolculuklar, binlerce kitap yıllardır peşpeşe yayınlanıyor. Ve Greely ekliyor; "Yaşam sonrası için tek bir yol var, o da bir sürpriz ve bizim sürpizlere dayanma kapasitemiz çok yüksek, kendimize ne istediğimizi sormamız gerekiyor; duyularım söylüyor ki onlar o kadar gerekli değil, bir yer var ve biz oradan geldik ama yine oraya gidecek miyiz? Yani eve? O yer var ve orası tümüyle öteden beri bizim kaderimiz." Aynı yaklaşım ruhu 71 yaşındaki Ontario´lu bir emekliden geliyor; "Korku yok, sadece ileriye doğru yani bir maceraya bakıyorum, hepsi o kadar." Evet, istediğimiz gibi olsun, Crowley neyi arzuluyorsak o olsun diyordu...





    Hayatı anlamak güç gerçekten

    bu arada be sırat köprüsü olayını anlamadım ya düşersek??







  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.