Şimdi Ara

Şairlerin Sultanı [Üstad] (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
56
Cevap
0
Favori
8.459
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Veda

    Silahlara veda
    Geceye rüyaya ve sana
    Yalnızlığın geyik gözlü köşesinden
    Düzenlerin çıkmazına

    Çizdiğim resmin
    Saat kulesi ağlıyor
    Ağzım o çeşit yok
    Şişe bu çeşit var

    Sen bir gece gelsen
    Güneş doğmasa
    Gitmeden yine gelsen
    Bu yeni geleni
    Bu bize bakanı
    Sana bir anlatsam
    Güneş doğmasa
    Sandıkların içini göstersem sana
    Çizdiğim resmin
    Yalnızlığın geyik gözlü köşesinde
    Bir rafa koyabilsen
    Olup biteni ve onları
    Sabaha kadar konuşsak
    O ürkek ürkek bakanı sana bir anlatsam
    Ateşi karı tüfeği çeksem
    Ocağa pencereye kapıya
    Kemana veda


    Yağmurda şeytan ve şapkası
    Silahın ölümünü kutluyorum

    Tren kaçırmış gibiyim

    Sana veda..


    Sezai Karakoç




  • O ve Ben...

    DESTAN

    Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!
    Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:

    Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
    Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden,

    Çekiyor tebeşirle yekun hattını afet;
    Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!

    Durum diye bir laf var, buyurun size durum;
    Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodrum!

    Bir şey koptu benden, şey, Herşeyi tutan bir şey.
    Benim adım bay Necip, babamın ki Fazıl bey,

    Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,
    Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem.

    Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina;
    Evde cinayet, tramvay arabasında zina!

    Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil;
    Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil!

    Ve ferman, kumardaki dört kralın buyruğu:
    Başkentler haritası, yerde sarhoş kusmuğu!

    Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama,
    Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!

    Öttür yem borusunu öttür, öttür, borazan!
    Bitpazarında sattık, kalkamaz artık kazan!

    Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul;
    Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.

    Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;
    Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!

    Kubur faresi hayat, meselesiz, gerçeksiz;
    Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz.

    Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilac;
    Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilaç.

    Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan;
    Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan!

    Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde;
    Tartılan vatana bak, dalkavuk kefesinde!

    Mezarda kan terliyor babamın iskeleti;
    Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti?

    Ah! küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap;
    Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılap!

    NECİP FAZIL KISAKÜREK



    var mı daha güzel anlatabilen!




  • saatsiz

    bu adam bir dil çılgını başka birşey demiyorum.
  • ey genç adam yolumu adım adım bilirsin
    erken gel beni evde bulamayabilirsin...
    şairler sultanından..
  • quote:

    Orjinalden alıntı: hersekzade

    ey genç adam yolumu adım adım bilirsin
    erken gel beni evde bulamayabilirsin...
    şairler sultanından..


    ben geç kalanlardanım
  • Maalesef bizde....
  • Dua

    bıçak soksan gölgeme
    sıcacık kanım damlar
    girde bir bak ülkeme
    başsız başsız adamlar

    ağlayın su yükselsin
    belki kurtulur gemi
    anne seccaden gelsin
    bize dua et emi
    .

    Kalmadı

    Yıkılan sarayımdan tek bir nakış kalmadı;
    Dışa mıhlandı gözler, içe bakış kalmadı.
    (1983)




    ve bomba:
    Sakarya Türküsü

    İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
    Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

    Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
    Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

    Herşey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
    Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.

    Akışta demetlenmiş, büyük-küçük kâinat;
    Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

    Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
    Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;

    Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
    Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

    Rabb’im isterse, sular büklüm büklüm burulur,
    Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

    Eyvah eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
    Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük! ..

    Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
    Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

    İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
    Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.

    Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
    Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;

    Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
    Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

    Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
    Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

    Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
    Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

    Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
    Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

    Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
    Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

    Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
    Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

    İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
    Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

    Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
    Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

    Kafdağı’nı assalar, belki çeker de bir kıl!
    Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

    Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu'nun,
    Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

    Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
    Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

    Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
    Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

    Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
    Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!

    Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
    Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi erdemlix -- 17 Eylül 2005, 2:09:57 >




  • DAVET

    Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
    Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
    bu memleket bizim.

    Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
    ve ipek bir halıya benziyen toprak,
    bu cehennem, bu cennet bizim.

    Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
    yok edin insanın insana kulluğunu,
    bu dâvet bizim...

    Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
    ve bir orman gibi kardeşçesine,
    bu hasret bizim...

    ŞİİR BÖYLEDE YAZILIYOR
  • ~~Bekleyen~~

    Sen kaçan bir ürkek ceylansın dağda,
    Ben peşine düşmüş bir canavarım!
    İstersen dünyayı çağır imdada;
    Sen varsın dünyada bir de ben varım!

    Seni korkutacak geçtiğin yollar,
    Arkandan gelecek hep ayak sesim.
    Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
    Enseni yakacak ateş nefesim.

    Kimsesiz odanda kış geceleri
    İçin ürperdiği demler beni an!
    De ki:odur sarsan pencereleri,
    De ki;rüzgar değil,odur haykıran!

    Göğsümden havaya kattığım zehir,
    Solduracak bir gül gibi ömrünü.
    Kaçıp dolaşsan da sen şehir şehir,
    Bana kalacaksın yine son günü.

    Ölürsün...kapanır yollar geriye;
    Ben mezarda sırdaş olur beklerim.
    Varilmaz hayale işaret diye
    Toprağında bir taş olur beklerim...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Lacrima -- 27 Eylül 2005, 21:28:17 >
  • lacrima
  • IBDA-C fikriyati, Islamci edebiyatcıNecip Fazıl Kısakürek ve onu Şeyhi Seyyid Abdulhakim Arvasi yanlısı akıncı gençler tarafindan 15 Kasım 1975 tarihinde, Salih Mirzabeyoglu öncülügünde çıkarılan Gölge dergisi çerçevesinde oluştu


    12 Eylül öncesinde çesitli miting ve gösterilerde boy gösteren örgüt, silahli çatismalarda bazi militanlarini kaybetti. 1979 yilinda, grup tarafindan Akinci Güç dergisi çikarilmaya baslandi. Akincilar, Anadolu'dan silahli egitim kamplari kurdular ve IKP-C adiyla çesitli eylemler düzenlediler. Yandaslari için Gönüldas tabirini kullanan hareket, 1 Agustos 1984'de fiili bir örgütlenmeye giderek, kendilerine Necip Fazil'in Büyük Dogu idealine dayanarak Islami Büyük Dogu Akincilar Cephesi: IBDA-C ismini verdiler.
    BU ADAM İRTİCAİ TERÖR ÖRGÜTÜ İBDA-C NİN FİKİR ADAMIDIR..




  • NE OLDU ZORUNAMI GİTTİ??? GERÇEKLER ACIDIR KOÇUM...
  • sanırım gerçekleri görmemezlikten gelerek bu acını hafifletiyorsun mr carew

    evet gerçekler acıdır ve herkes kaldıramaz



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi _ETUSCH_ -- 28 Eylül 2005, 8:39:12 >
  • Öyle olması şiirlerinin değerini azaltmaz.Yşam biçimi ve ideoloji olarak hiç sevmesemde o dönemin en iyi şairlerinden..

    Ha beni tercihim tabiki mavi gözlü dev
  • bence necip fazıl tartışılmaz bir büyüklüğe sahiptir fakat ideolojisi olanlara hitap ettiği için bazı kimselere anlamsız gelebilir şiirleri
    bende daha çok attila ilhan okurum ama iş fikir kitaplaro okumaya geldimi o zaman attila kendine yer bulamaz işte bu noktada şair olduğu halde okunabilen kişi lerden biri nacip fazıldır
  • necip fazıl, atilla ilhan, nazım hikmet bunların hepsi mükemmel
  • quote:

    Orjinalden alıntı: hayattakiler

    BEKLENEN

    Ne hasta bekler sabahı,
    Ne taze ölüyü mezar.
    Ne de şeytan, bir günahı,
    Seni beklediğim kadar.

    Geçti istemem gelmeni,
    Yokluğunda buldum seni;
    Bırak vehmimde gölgeni,
    Gelme, artık neye yarar?

    NECİP FAZIL KISAKÜREK





    başta bu olmak üzere bildiğim bütün şiirleri güzel

    çok değerli bir şair
  • FİKİR ÖFKESİ

    İnsan başını sıçan kafasından ayıran tek hassa... Ha tüfeği olmayan asker, ha öfkesi olmayan fikir!

    Kollarımız, kuvveti nasıl sinir cümlemizde bulursa, herhangi bir dünya görüşü de, sinir cümlesini fikir öfkesinde ele geçirir. Fikir öfkesi, düşünüş tarzlarının asabî cihazı, manivelâsı, icra müessiridir. Zihin onun sayesinde dinamizmaya kavuşur, yıldırımlaşır, kudrete erer, cansız bir ölçü kalıbı olmaktan kurtulur. Tek kelimeyle fikir öfkesi, kıymet hükümlerimizin hamle ve irade kaynağı... Onsuz fikir, duvarda veya sandıkta, evde veya dükkânda, kalabalıkta veya tenhada, ikide bir ötmekten başka hikmeti olmayan aptal bir guguklu saattir.

    Fakatöfkesiz fikir ne kadar acıklı bir manzaraysa, fikirsiz öfke de o nisbette merhamete lâyık bir levha... Ruhî teessürlerini herhangi bir görüş sistemine irca edemeden, rasgele bağıran çağıran, kıran döken, tepinen dövünen bünyelere, haklı olarak hasta der, geçeriz.
    Harikulâde muvazene, öfkesiz fikirle fikirsiz öfkenin arasında yerini bulan, müşterek bir akıl ve sinir nakiliyetinde...

    Bazı kalemlerdeki öfke edası bir takım hantal mizaçların hoşuna gitmiyor. Onlar, ifadede itidal, ruhta rükûdet taraflısı... Böylelerine acımak lâzım. Zira onlar, görülmesi kolay olan öfkeyi görüyorlar da, görülmesi kolay olmayan fikri görmüyorlar. Böylelerine, suyu içilip tanesi bırakılan hoşaf misalini mi hatırlatmalı?...



    şu kelimeleri hangi kuyudan çıkarıp yanyana getiriyorsun? manavgat şelalesi gibi şakıyor sanki..




  • Bekleyen

    Sen kaçan bir ürkek ceylansın dağda,
    Ben peşine düşmüş bir canavarım!
    İstersen dünyayı çağır imdada;
    Sen varsın dünyada bir de ben varım!

    Seni korkutacak geçtiğin yollar,
    Arkandan gelecek hep ayak sesim.
    Sarıp vücudunu belirsiz kollar,
    Enseni yakacak ateş nefesim.

    Kimsesiz odanda kış geceleri
    İçin ürperdiği demler beni an!
    De ki:odur sarsan pencereleri,
    De ki;rüzgar değil,odur haykıran!

    Göğsümden havaya kattığım zehir,
    Solduracak bir gül gibi ömrünü.
    Kaçıp dolaşsan da sen şehir şehir,
    Bana kalacaksın yine son günü.

    Ölürsün...kapanır yollar geriye;
    Ben mezarda sırdaş olur beklerim.
    Varilmaz hayale işaret diye
    Toprağında bir taş olur beklerim...
  • İĞRENİYORUM!

    Elimden doğruca, güzelce, iyice bir yazı mı çıkıyor? İğreniyorum! Hâlâ bu memlekette doğru, güzel ve iyi olanı savunma gayretimden, bu gayretin boşluğunu anlayamamak enayiliğinden iğreniyorum!

    Olanlar ortadayken, hep bugünü yarına erteleyici ve gelmeyecek bir istikbale ısmarlayıcı "cek" ve "cak" edatlarından iğreniyorum!

    (Perikles) gibi (Attik) Yunan medeniyetinin en haşmetli ve her şeyi tamam cemiyetinde, (Lirik) şiirin babası (Pindaros) şöyle der :"Meğer bütün bir ömür katırlara saman yerine çiçek sunmuşum!"... Ben de aynı meraret duygusuyla güneşi cepte kaybetmiş bir topluma bu sırrı anlatamamanın sefaletinden iğreniyorum!

    Dudaklarla kalbler arasındaki mesafeden, her akşam başına yorganı çeker çekmez uyuyuveren nefs muhasebesi yoksunu eyyamgüder politikacıdan, tecrit kampı ve iman zindanı haline getirdikleri camilere hissizce girip çıkan marka müslümanlarından iğreniyorum! Gördüğü şeyi nasıl görebildiğini izahtan âcizken gözüyle görmediği için Allahı inkar eden maddeciden iğreniyorum!

    Posayı cevher sanan kabuk milliyetçisinden, çile çekmeden olmaya bakan ezberci medeniyetçiden, hayat ağacını devirmeyi ve nurlu meyveleriyle ateşe atmayı inkilâp sayan devrimbazdan ve bunlara inananlardan, kapılanlardan iğreniyorum!
    Hâsılı, dil adına dilden, ev adına elden, vatan adına vatandan ve köy, köylü, şehir, şehirli, gazete, dergi, kitap, mektep, talebe, muallim, polis, memur, kanun, nizam, kadın, erkek, dost, ahbap ne varsa bunların gerçekleri adına hepsinden iğreniyorum!


    Ötesi var mı?...
    Ağlayamayan, anlayamayan, içini kanatamayan, yumruğunu sıkamayan insandan, Allahın Kur'anda "belhüm adal-Hayvandan aşağı" diye andığı iki ayaklılardan iğreniyorum!

    ötesi var mıı?




  • 
Sayfa: önceki 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.