Şimdi Ara

Şairlerin Sultanı [Üstad]

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
56
Cevap
0
Favori
8.459
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • NECİP FAZIL KISAKÜREK

    (26 Mayıs 1905 - 25 Mayıs 1983)

    HAYATI

    Maraş'lı bir soydan gelen Necip Fazıl'ın çocukluğu, mahkeme reisliğinden emekli büyük babasının İstanbul Çemberlitaş'taki konağında geçti. İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız kolejleri ile Bahriye Mektebi'nde (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı.Lisedeki hocaları arasında dönemin ünlülerinden Yahya Kemal,Ahmet Hamdi(Akseki),İbrahim Aşki gibi isimler vardı.

    İstanbul Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten (1924) sonra gönderildiği Fransa'da Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümünde okudu. Paris'te geçen bohem günlerinden sonra,Türkiye'ye dönüşünde Hollanda,Osmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalıştı. Bir Fransız okulu,Robert Kolej,İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı,Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde hocalık yaptı(1939-43).Sonraki yıllarında fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.

    Şairliğe ilk adımını on yedi yaşında iken,annesinin arzusuyla başladı ve ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı.Milli Mecmua ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirdikten sonra,Paris dönüşü yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitapları onu çok genç yaşta çağdaşı şairlerin en önüne çıkararak edebiyat çevrelerinde büyük bir hayranlık ve heyecan uyandırdı.Henüz otuz yaşına basmadan çıkardığı yeni şiir kitabı Ben ve Ötesi (1932) ile en az öncekiler kadar takdir toplamayı sürdürdü.
    Şöhretinin zirvesinde iken felsefi arayışlarını sürdürüp içinde yeni bir dönemin doğum sancısını hisseden Necip Fazıl için 1934 yılı gerçekten de hayatının yeni bir dönemine başlangıç olur.Bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz.Necip Fazıl'ın hemen tümünde üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar.Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak gibi piyesleri büyük ilgi görür.Bu eserlerden Bir Adam Yaratmak,Türk tiyatrosunun en güçlü oyunlarındandır.

    Necip Fazıl'ın şairliği ve oyun yazarlığı kadar önemli yönü,çıkardığı dergilerle düşünce hayatımıza kattığı zenginlik ve bu dergilerde çıkan yazılarla sürdürdüğü mücadeledir.Haftalık Ağaç dergisi(1936,17 sayı) dönemin ünlü edebiyatçılarının toplandığı bir okul olmuştur.Büyük Doğudergisinde çıkan yazılarıyla İsmet Paşa ve tek parti (CHP) yönetimine şiddetli bir muhalefet sürdürmesi sonucu hakkında açılan çok sayıda davada yüzlerce yıl hapsi istendi,163. maddeye aykırı bulunan yazıları ve kimi zaman da bulunan bahanelerle birkaç yılda bir hapse mahkum oldu.Cinnet Mustatili adlı eserinde hapishane anıları yer alır.Sık sık kapatılan ve çeşitli bahanelerle toplatılan Büyük Doğu'nun çıkmadığı sürelerde günlük fıkra ve çeşitli yazılarını Yeni İstanbul, Son Posta, Babıalide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman gazetelerinde yayımlandı. Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi imzası dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi müstear isimler kullandı.1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde verdiği konferaslarla büyük ilgi topladı.Başta İdeolocya Örgüsü (1959) olmak üzere düşünce eserleriyle kültür hayatımıza verdiği büyük hizmet, diğer tüm yönlerini bile geride bırakacak üstünlüktedir.

    1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, 'İman ve İslam Atlası' adlı eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981),Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almış beratla 'Sultan-üş Şuara' (Şairlerin Sultanı) ünvanını kazanmıştır.[/b]


    GENÇLİĞE HİTABE

    Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...
    "Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
    Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre...
    Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet...
    İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet...
    Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'an'ında "belhümadal - hayvandan aşağı" dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü ?...
    Son yarım asır!.. İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedi helake mahkumiyet...
    İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi...
    Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...
    Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir çığlık kopararak "mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
    Dininin, dilinin beyninin, ilminin, ırzının,evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...
    Emekçiye "Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın.! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın!" diyecek...
    Kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek...Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına,vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...
    Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezhebe ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin,İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütüıı insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...
    "Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" fikrini besleyici bir dâva ahlakına kaynak bir gençlik...
    Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnetsayacak kadar gözü kara ve o nispette usule, stratejiye uygun bir gençlik...
    Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...
    Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı,çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi,mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hasılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldağı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...

    Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara "siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız !Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek müslümanlığın "nasıl" ını ve "ne idüğü" nü her haliyle gösterecek bir gençlik...
    Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu ,hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezâyı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak,dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşman larını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...
    İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum.Şekillenmesi,billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbazlık kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerîmden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!

    Allahın selâmı üzerine oIsun...

    Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
    Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!..


    Necip Fazıl





    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi dreaMMaster -- 15 Eylül 2005, 21:18:00 >







  • UTANSIN

    Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
    Hedefe varmayan mızrak utansın!
    Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
    Çatlarsan , doğuran kısrak utansın!
    Eski çınar şimdi noel ağacı;
    Dallarda iğreti yaprak utansın!
    Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
    Onu sürdürmeyen çırak utansın!
    Ölümden ilerde varış dediğin,
    Geride ne varsa bırak utansın!
    Ey binbir tanede solmayan tek renk,
    Bayraklaşmıyorsan bayrak utansın!
  • CANSIZ AT

    Bilmem, kaçı kaç geçe,
    Bilmem, kaça kaç kala,
    Ya erkence, ya geçce,
    Sıram gelir hoppala!

    Altımda gacır gucur,
    Kişner durur cansız at...
    İşte servili çukur;
    Ve ölümsüz hakikat!
  • saol dream
    bi tanede benden


    “Anladım işi, sanat Allahı aramakmış
    Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış.”

    N.F.K



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi zargana -- 15 Eylül 2005, 21:09:36 >
  • Karınca
    Ruhum kelle şekeri, vehimlerse karınca;
    Kömürden kara rengim, onlar beni sarınca...
  • zargana eywallah babacan. benim gençliğim karakoçlar kısaküreklerle geçti. kaç gece sabahlamışımdır bir ben Allah bilir bir ben bilirim..
  • ~Büyükler Bilir~

    Yalan dolan ile devran sürmeyi
    Biz nebilek beyim büyükler bilir.
    Milletin başına çorap örmeyi,
    Biz ne bilek beyim büyükler bilir.

    Rüşvet vermek rüşvet almak nasıl şey,
    Hazineden para çalmak nasıl şey,
    Terlemeden zengin olmak nasıl şey,
    Biz ne bilek beyim büyükler bilir.

    Erken palazlanıp erken ötmeyi,
    Değirmenler kurup baş öğütmeyi,
    Hele...meydan meydan adam gütmeyi,
    Biz ne bilek beyim büyükler bilir.

    Anlamayız kopya nedir, asıl ne,
    Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne,
    Üçkağıtda erkân nedir usûl ne,
    Biz ne bilek beyim büyükler bilir.

    Viski, votka çekip keyif çatmayı,
    Dansöz kucağında stres atmayı,
    Milleti bölmeyi, Vatan satmayı,
    Biz ne bilek beyim büyükler bilir.

    Seyretikce ana-baba filmini,
    Hissederiz baskısını zulmünü,
    Lisans üstü maskaralık ilmini,
    Biz ne bilek beyim büyükler bilir
    .

    Adetdir gerekmez malûma ilân,
    Taklide günaydın asıla selâm,
    Ne hınzırlık varsa hasıl-ı kelâm,
    Biz ne bilek beyim büyükler bilir...




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Vatanımda sular akar, başıboş;
    Herkes, birbirini kakar, başıboş.

    Bozkırlardan topal bir tren geçer;
    Çocuk, merkep, öküz bakar, başıboş.

    Yanmaz da yürekler, güneşe atsan;
    Bir kibrit, bir orman yakar, başıboş.

    Tarih, kutuplara kaçmış bir fener,
    Buz denizlerinde çakar başıboş.

    Yirmi dokuz harflik sözde aydınlar,
    Yafta yazar, isim takar, başıboş.

    Allahım sen acı bu saf millete!
    Akşam yatar, sabah kalkar, başıboş



    bu da güzeldir.imzamda da vardı zaten




  • sultan ünvanını kim veriyor merak ettim
  • quote:

    Orjinalden alıntı: sakirdilek

    sultan ünvanını kim veriyor merak ettim


    Kültür Bakanlığı.....
  • Necip Fazıl Kısakürek'in Çile dışında Esselam adında
    ikinci bir şiir kitabı vardır...
    Esselam 63 Levhadan (63 şiir) oluşmaktadır...
    Şiirler Resulullahın doğumundan öncesini, hayatını ve onunla getirilen güzel hasletleri kapsar...
    Müsadenizle bu şiirlerden bir kaç örnek vermek istiyorum...

    Resulullah'ın doğumunu anlattığı şiirinden;

    Var olmaya sebep, aleme rahmet
    Son peygamber doğdu, ismi Muhammet
    Doğmuştu öksüzüm haber doğruydu
    Şehadet parmağı göğe doğruydu...

    Sütnine Halime'nin dilinden;

    Yavruyu şefkatle aldım elime
    Baktım mışıl mışıl uyuyor bebek
    Sarmış vücudunu bir yeşil ipek
    Elim iradesiz O'na uzanmış
    İşte gülümsüyor yavru uyanmış
    Feza süzülürken kirpiklerinden
    Öptüm gözlerinin ara yerinden...

    Çocukken çölde kaybolduğu gün;

    Göründüler işte işte
    Geliyorlar mesut mesut
    Bir garip hal bu gelişte
    Başlarında bir ak bulut

    Başında bir bulut ... Sahi!
    Yürür, durur, gider, bekler
    Bulut değil ya İlahi!
    Taç tutuyor O'na gökler

    Çile şiirinden;

    O'na şefkatli amca Ebu Talip dedi "Dön!
    Mal, şeref nemiz varsa ayağına serilsin"
    "dönmeem dedi peygamber; tektir benim için yön;
    İsterse ellerime güneşle ay verilsin"

    Miraç şiirinden;

    Yanında Cebrail, altında Burak
    O yere vardı
    O yerde son nokta son iz son durak
    Bir ağaç vardı

    Melek dedi; "Burda tamam sınırım;
    Ve akıl tamam
    Davranmak istersem yanar kalırım!
    Kıpırdayamam"

    Sordu "Artık nasıl erişmek Kâbil?
    Yok mu bir destek?..."
    Kendini aşka sal dedi Cebrail
    Aşk erdirir tek...


    Veda Hutbesi esnasını anlattığı O Huzur şiirinden;

    Hece hece habbeler
    Mana mana kubbeler
    O'dur konuşan O'dur
    Neylesin hitabeler
    Çıt yok yerde ve gökte
    İçte sessiz cezbeler
    Başlarında bir kuş var
    Tavrında sahabeler
    O kuş ürkmesin diye
    Durmuş kalpte darbeler
    ....
    Her şey O'na perçinli
    Merkezler ve şubeler
    Sadece aşk nizamı
    Emirler vecibeler
    Ne anlar o huzurdan
    İçi bomboş cübbeler


    Ve kitabına ismni verdiği Esslem şiiri;

    Göklerden son ilam
    Allah bir, bir İslam
    Lamelif, Eliflam;
    Amann ya Mevlam
    Esselam Esselam

    Ben Mecnun O Leylam
    Hasreti Kerbelam
    Ateşi incilam
    Bakisi hep melam
    Esselam Esselam!

    Düşünce iptilam
    Kelime heyulam
    Lisansız vaveylam
    Ne bir harf ne kelam
    Esselam Esselam!..

    ..................
    Sana selam sana selam
    Meleklerin haykırışı
    Köşe bucak nur çakışı
    Yok başka iz başka kelam
    Sana selam sana selam
    ...................

    Eğer ki bulabilirseniz bu kitabı şiddetle tavsiye ederim..
    Selametle...




  • Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil!

  • bazı şiirleri güzel ama bazıları
  • BEKLENEN

    Ne hasta bekler sabahı,
    Ne taze ölüyü mezar.
    Ne de şeytan, bir günahı,
    Seni beklediğim kadar.

    Geçti istemem gelmeni,
    Yokluğunda buldum seni;
    Bırak vehmimde gölgeni,
    Gelme, artık neye yarar?

    NECİP FAZIL KISAKÜREK
  • Aynalar

    Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
    İste yakalandık, kelepçelendik!
    Çıktınız umulmaz anda karsıma,
    Başımın tokmağı indi başıma.

    Suratımda her suç bir ayrı imza,
    Benmişim kendime en büyük ceza!
    Ey dipsiz berraklık, ulvi mahkeme!
    Acı, hapsettiğin sefil gölgeme!

    Nur topu günlerin kanına girdim.
    Kutsi emaneti yedim, bitirdim.
    Doğmaz güneşlere bağlandı vade;
    Dişlerinde, köpek nefsin, irade.

    Günah, gunah, hasad yerinde demet;
    Merhamet, sucumdan aşkın merhamet!
    Olur mu, dünyaya indirsem kepenk:
    Gözyaşı döksem, Nuh tufanına denk?

    Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
    Bakamam, aynada, aynada vicdan;
    Beni beklemeyin, o bir hevesti;
    Gelemem, aynalar yolumu kesti.


    Necip Fazıl Kısakürek
  • An oluyor bir garip hal alıyorum.
    Bu garip dünyadan bilmem ne arıyorum...


    Umarım doğru hatırlamışımdır.

    Sağol Dream buna ihtiyaç vardı.

    Saygılar...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: sakirdilek

    sultan ünvanını kim veriyor merak ettim


    1980'de Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü'nü, 'İman ve İslam Atlası' adlı eseriyle fikir dalında Milli Kültür Vakfı Armağanı'nı (1981),Türkiye Yazarlar Birliği Üstün Hizmet Ödülü'nü (1982) almış beratla 'Sultan-üş Şuara' (Şairlerin Sultanı) ünvanını kazanmıştır.

    Necip Fazıl, Sabır Taşı adlı oyunuyla 1947 yılında C.H.P. Piyes Yarışması Birincilik Ödülü'nü almış, doğumunun 75. yıldönümünde Kültür Bakanlığı'nca "Büyük Kültür Armağanı" ödülünü (1980) ve Türk Edebiyatı Vakfı'nca "Türkçenin Yaşayan En Büyük Şairi" ünvanını almıştır.

    bunlar birkaç tanesi!




  • İsyanlı Sükût

    Gitmişti makama arz-ı hâl için
    'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
    Bir azar yedi ki oldu o biçim..
    'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.

    Kapıdan dört büklüm çıktı dışarı
    Gözler çakmak çakmak, benzi sapsarı...
    Bir baktı konağa alttan yukarı
    'Vay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

    Çekti ayakları kahveye vardı
    Açtı tabakasın, sigara sardı
    Daldı.. neden sonra garsonu gördü
    'Çay' dedi, yutkundu, eğdi başını.

    İçmedi, masada unuttu çayı
    Kalktı ki garsona vere parayı
    Uzattı çakmağı ve sigarayı
    'Say' dedi, yutkundu, eğdi başını.

    Döndü, gözlerinde bulgur bulgur yaş
    Sandım can evime döktüler ateş
    Sordum: 'memleketin neresi gardaş? '
    'Köy' dedi, yutkundu, eğdi başını.

    Yürüdü, kör-topal çıktı şehirden
    Ağzına küfürler doldu zehirden
    Salladı dilini.. vazgeçti birden,
    'Oy' dedi, yutkundu, eğdi başını.

    Vur Emri(sh.190)

    Abdurrahim Karakoç




  • Noktada Zaman

    Gönül kurşun yemiş yaralı ceylan
    Döndüğü noktadan bin yıl uzakta
    Yürek ateş düşmüş kuru bir harman
    Yandığı noktadan bin yıl uzakta

    Ne nişan bozulur, ne düşer tetik
    Zaman kanlı tezgah,acılar mekik
    Umut yavrusunu yitiren keklik
    Konduğu noktadan bin yıl uzakta

    Şans ne ki? Bir doğar,ölür bin kere
    En güzel arzular kalır mahşere
    Sevginin meyvesi dalından
    İndiği noktadan bin yıl uzakta

    Çıkar oyunbazlar ikbal katına
    Tepeler dağları alır altına
    Dostluk sürücüsü vefa altına
    Bindiği noktadan bin yıl uzakta


    Esasta her canlı mutlak bir ceset
    Dünyamız soluyan ufak bir ceset
    Evren teneşirde çıplak bir ceset
    Yunduğu noktadan bin yıl uzakta
  • Büyük Doğu Marşı



    Allahın seçtiği kurtulmuş millet!
    Güneşten başını göklere yükselt!
    Avlanır kim sana atarsa kement,
    Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet.

    Allahın seçtiği kurtulmuş millet!
    Güneşten başını göklere yükselt!
    Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un!
    Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
    Nur yolu izinden git, KILAVUZ'un!
    Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun!

    Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un!
    Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.

    Necip Fazıl Kısakürek
  • 
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki

Benzer içerikler

- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.