Şimdi Ara

Şapka Kanunu Hakkında? (6. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
123
Cevap
0
Favori
12.535
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • İskilipli Atıf ile ilgili bir yazı da ben kaynak vereyim. Bildiğiniz yobazın önde gideni. Tiyatro ile genelevi aynı kefeye koyuyor., din alimliğinden daha çok siyasetle uğraşmış.

    http://www.serenti.org/iskilipli-atif-hoca-neden-asildi/
  • quote:

    Orijinalden alıntı: C4

    ben tarihçi değilim. reklam kökenli belgeselciyim.

    Konu dışı olarak; was'ın açıklamalarından biz sizi avukatlık bürosu çalışanı olarak biliyorduk. Meslek mi değiştirdiniz yoksa daha önce yapılan açıklamayı mı unuttunuz?

    Bir bitmediniz... Bu ne hırstır, bu ne azimdir...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: C.C.C.P.

    Öyle bir kanun var mı Türklerde?

    Saçma geldi bana.


    Evet böyle saçma uygulama oldu hatta bu saçma uygulama uğruna yüzlerce kişi idam edildi.
  • Konuda ciddi denilebilecek şekilde belgelenmiş diyebileceğim 17-18 idam sayabildim, çok su götürür şekilde asıldığı iddia edilen bir kadında dahil.
    Gerisi, yüzler, binler nerdeler çok merak ediyorum? Cidden bu söylem tanıdık ve daha karşılarındaki kendisine elini bile sürmemişken yandım allah bu ne zulüm diye bağıran birilerini hatırlatıyor.
    Mustafa kemal yapmışsa doğrudur ayrıca!
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nürnberger

    quote:

    Orijinalden alıntı: C4

    ben tarihçi değilim. reklam kökenli belgeselciyim.

    Konu dışı olarak; was'ın açıklamalarından biz sizi avukatlık bürosu çalışanı olarak biliyorduk. Meslek mi değiştirdiniz yoksa daha önce yapılan açıklamayı mı unuttunuz?

    Bir bitmediniz... Bu ne hırstır, bu ne azimdir...


    neden bahsediyorsun, kiminle karıştırıyorsun arkadaşım?

    2005 de foruma kayıt olmuşum o tarihten beri meslek reklam yazıyor orada, hayali yakıştırmalar yapacağına profile tıklasan göreceksin.

    ayrıca "bir bitmediniz" hitabını da misli ile iade ediyorum. ne fikre saygınız var ne düşünceye, ne de insana. varsa yoksa kendi fikirleriniz kendi hayat felsefeniz. sene 2013 oldu hala skolastik düşünceler. artık bir bitseniz.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: C4

    quote:

    Orijinalden alıntı: Nürnberger

    quote:

    Orijinalden alıntı: C4

    ben tarihçi değilim. reklam kökenli belgeselciyim.

    Konu dışı olarak; was'ın açıklamalarından biz sizi avukatlık bürosu çalışanı olarak biliyorduk. Meslek mi değiştirdiniz yoksa daha önce yapılan açıklamayı mı unuttunuz?

    Bir bitmediniz... Bu ne hırstır, bu ne azimdir...


    neden bahsediyorsun, kiminle karıştırıyorsun arkadaşım?

    2005 de foruma kayıt olmuşum o tarihten beri meslek reklam yazıyor orada, hayali yakıştırmalar yapacağına profile tıklasan göreceksin.

    ayrıca "bir bitmediniz" hitabını da misli ile iade ediyorum. ne fikre saygınız var ne düşünceye, ne de insana. varsa yoksa kendi fikirleriniz kendi hayat felsefeniz. sene 2013 oldu hala skolastik düşünceler. artık bir bitseniz.

    Forumda was ile aynı IP ye sahip olduğunuzdan dolayı fake işlemi gördüğünüz, was'ın bu duruma "aynı büroda çalıştığınız" açıklaması yaptığı düşüncem yanlış mı yani? Hafızam beni yanıltıyor mu?




  • Fanatik takım taraftarlarını hiç anlayamam ama insan öyle şeyler okuyor ki bu taraftarları da aşan kemalist kişiler var. Atatürk hayatta olsa kendi adına yapılan bu saçmalıklara oha artık derdi.
    "Mustafa kemal yapmışsa doğrudur" diye yazmış arkadaş.
    Adeta bir din gibi tapmak ne oluyor ? Takdir edersin, seversin, izinden gidersin bunlar çok normal ama şunu düşünün peygamberimiz bile hata yapmış ki zaten hatasız insan diye bir şey olamaz.

    Bunu geçelim, bir alıntı paylaşmak istiyorum :

    quote:

    Şapka için bombalanan şehir: Rize
    Şapka giymek istemedikleri için üzerlerine ateş açılan Rizeliler isyan ettikleri gerekçesiyle, Hamidiye Kruvazörü'nden atılan bombaların hedefi oldu.Rize'şapka takmadıkları için 8 kişi idam edildi
    Haklarında idam kararı verilen sekiz müstakbel şehit karanlık bir hapishane odasına tıkılır. Sabit Hoca gece yarısı-Nısfılleyl bütün arkadaşlarını uyandırır. “Kalkın arkadaşlar, abdest alın namaza duralım. Bir-kaç saat sonra Rabbimize kavuşacağız!”
    Az sonra Allaha kavuşacaklarını bilenlerin bir müjde saadeti içinde namazlarını kılıyorlar.

    Saatler sonra sehpadan indirilen şehitlerin cenazeleri ailelerine verilmiyor. Rastgele açılan çukurlar içinde kumluğa gömüyorlar. Yakınları tarafından cesetler çalınmasın diye de başlarına süngülü nöbetçiler dikiliyor.
    Rica-minnet aylarca sürüyor. Ancak üç ay sonra ve fakat gece çıkartılıp köylerine götürülmek şartıyla cesetleri ailelerine teslim etmeye izin veriyorlar.
    Çürümeyen cesetler evlatları tarafından gömülü oldukları kumluktan çıkarılıyor. Kilimler sarıyor ve sırıklara takıp omuzlarına alıyorlar ve köylerine çıkarıyorlar. Üç ay geciken cenaze namazlarını kılıp hüzünle köy mezarlığına defnediyorlar.

    Hakimiyet-i Milliye gazetesi Rize olaylarıyla ilgili son haberlerinde de asılan şehitler için kin ve nefretini aşığa vuruyordu; “Rize’deki mürteciler de ceza-yı Sezalarını buldular.

    Karadeniz bölgesinin hemen her şehrinde aynı hassasiyet görülüyor.15 Aralık 1925 günü “Biz zorla şapka giymek istemiyoruz, sarığımız bize yeter!” diyerek Ulu Cami önünde toplanan halkın üzerine jandarmalar ateş açıyorlar. Uyarıya rağmen dağılmayan kalabalığın üzerine gelişi güzel ateş sonucu 17 kişi ölüyor. Bağıran-inleyen yaralılara kimse dokunamıyor. 143 kişi tutuklanıyor.

    Olaylar üzerine düşman üzerine sefere çıkarcasına dönemin en büyük harp gemisi olan Hamidiye Kruvazörü Rize sahillerine gelip demir attı. Birinci Dünya savaşında İngilizlerin dövemediği Karadeniz sahillerini, millete zorla şapka giydirmek için Hamidiye zırhlısı gümbür gümbür bombalamaya başladı. Hamidiye zırhlısı, sivil halkın ve yerleşim alanlarının çok olduğu ve Ulu Caminin bulunduğu Bataniye yamaçlarını dövüyordu. Halk korkutulup sindirilmek isteniyordu.

    Yıllar sonra bu bombardıman hadisesi türkülere konu olacaktır.
    “Atma Hamidiye atma din kardeşiyiz".

    Ula şapka da giyeceğiz vergi de vereceğiz!”
    Sadece bir gün içinde bu 143 kişinin yargılama işlemi bitirildi. On dört kişi 15’er yıla, yirmi iki kişi onar yıla, on dokuz kişi de beşer yıl kalebend denilen ağır hapis cezasına çarptırıldı. Geriye kalanlar ise dayak ve para ödeme gibi hafif ceza alıyorlar.

    İstiklal Mahkemesinin hızla verdiği kararla sekiz kişi hemen Ulu cami önünde kurulan darağacında idam edildi.

    Asılan sekiz kişi Ulu Cami imamı Hafız Şaban Efendi, Muhtar Yakup Çavuş, İslahiye imamı Hasan Efendi, Belediye bekçisi Kadir Ağa. Rize asliye mahkemesi Başkatibi Hafız Osman Efendi ve kardeşi avukat Hulusi beyler, merkez cami imamı Hafız Kamil, Peçelioğullarından Mehmet ve Ahmet Çavuş kardeşler, Kamburoğlu Hafız Mehmet ve Nakşi Şeyhlerinden Numan Sabit Efendi’dir.

    Şapka direnişi nasıl sona erdi?

    Rize Ulu Cami imamı Şaban Hoca, namazdan sonra etrafında toplanan kalabalığa ;“Biz hükümetten akaid-i diniyye’ye hizmetkarlık ve bağlılık isteriz. İnanmayan inanmasın, fakat insanlara zulüm edilmesin. Tek isteğimiz sarığımıza, sakalımıza ve cübbemize dokunulmasın. Şapkayı giyenler giysin ama giymeyenler hapse atılmasın!”
    Bu heyecanlı konuşmadan sonra coşan kalabalık köylülerle birlikte hükümet konağına doğru yürüyüşe geçmişler.

    Yarı resmi Hakimiyet-i Milliye gazetesi bir gün sonra yazıyor; “Rizenin Bataniye bölgesinde Ulu Cami imamı Şaban Hoca halka karşı konuşurken; “Hükümette din düşmanlığı baş göstermiştir. Memlekette herkes şapka giymeye zorlanıyor. Giymeyenler hapisten idama kadar cezalara çarpılıyor. Buna karşı duyarsız kalmak dinimizde günahtır. Ayaklanma vacip olmuştur!Biz herkes dinimize girsin demiyoruz. Biz hükümetten sadece dinimize saygı ve bağlılık istiyoruz. Müslümanlara ve İslam’a zulmedilmesine müsaade etmeyeceğiz!” Deyince halk toplu yürüyüşe geçiyor.

    Hakimiyet-i Milliye gazetesinin yazdıklarına göre, isyancılar Hükümet Konağını ele geçiriyorlar. Ankara hükümeti Rize üzerine büyük bir askeri kuvvet gönderiyor. Rivayete göre üç gün süren halk ile asker arasındaki çatışmalarda yüzlerce köylü hayatını kaybediyor. Bölgenin imdadına hemen gezici-seyyar istiklal mahkemesi yetişiyor.
    Yargılama göstermeliktir ve son tiyatro sahnesidir. Bir gün süren tek celsede, hakim koltuğunda oturan ve hiçbiri hukuk adamı olmayan milletvekilleri tarafından temyizi, itirazı ve avukatı olmayan mahkeme değiştirilemez kararını veriyor. Karara göre ”Bu isyancılar İslam Devleti istiyorlar. Hilafet istiyorlar ve kendi şer düşüncelerine halkı da alet ediyorlar.

    Haklarında idam kararı verilen sekiz müstakbel şehit karanlık bir hapishane odasına tıkılır. Sabit Hoca gece yarısı-Nısfılleyl bütün arkadaşlarını uyandırır. “Kalkın arkadaşlar, abdest alın namaza duralım. Bir-kaç saat sonra Rabbimize kavuşacağız!”
    Az sonra Allaha kavuşacaklarını bilenlerin bir müjde saadeti içinde namazlarını kılıyorlar. Saatler sonra sehpadan indirilen şehitlerin cenazeleri ailelerine verilmiyor.

    Rica-minnet aylarca sürüyor. Ancak üç ay sonra ve fakat gece çıkartılıp köylerine götürülmek şartıyla cesetleri ailelerine teslim etmeye izin veriyorlar.
    Hakimiyet-i Milliye gazetesi Rize olaylarıyla ilgili son haberlerinde de asılan şehitler için kin ve nefretini aşığa vuruyordu; “Rize’deki mürteciler de ceza-yı Sezalarını buldular.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nürnberger


    Forumda was ile aynı IP ye sahip olduğunuzdan dolayı fake işlemi gördüğünüz, was'ın bu duruma "aynı büroda çalıştığınız" açıklaması yaptığı düşüncem yanlış mı yani? Hafızam beni yanıltıyor mu?



    o olayı hatırlıyorum. üzüleceksin ama o arkadaş ben değildim maalesef.

    sen o olayı hatırladığına göre forumda eskisin. peki sana ne oldu da yeni bir nick ile yeni bir hesap açtın?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: neommy

    Konuda ciddi denilebilecek şekilde belgelenmiş diyebileceğim 17-18 idam sayabildim, çok su götürür şekilde asıldığı iddia edilen bir kadında dahil.
    Gerisi, yüzler, binler nerdeler çok merak ediyorum? Cidden bu söylem tanıdık ve daha karşılarındaki kendisine elini bile sürmemişken yandım allah bu ne zulüm diye bağıran birilerini hatırlatıyor.
    Mustafa kemal yapmışsa doğrudur ayrıca!

    güzel, azmış. ben de çok zannettim de insan hakları cart curttan dem vurdum. 18 kişi asılsa ne olur asılmasa ne olur.

    17-18 kişi asıldıysa sorun yoktur. neticede 17-18 mürteci. mustafa kemal şapka giymedi diye 18 kişiyi assa hakkıdır, doğru yapmıştır. kaşınmışlar. ne yani asmayacaktı da besleyecek miydi?

    size ne takın dendi ise onu taksanıza be adamlar. siz kafanıza neyi taktığınızda ne olacağını ondan iyi mi bileceksiniz? o isyan edenler olmasaydı da herkes şapkayı kafaya geçirseydi şimdi bambaşka yerlerde olacaktık.

    sinan çetin'den o "mutlu ol bu bir emirdir" gibi bir de şapka klibi bekliyoruz.




  • " Fanatik takım taraftarlarını hiç anlayamam ama insan öyle şeyler okuyor ki bu taraftarları da aşan kemalist kişiler var. Atatürk hayatta olsa kendi adına yapılan bu saçmalıklara oha artık derdi.
    "Mustafa kemal yapmışsa doğrudur" diye yazmış arkadaş.
    Adeta bir din gibi tapmak ne oluyor ? Takdir edersin, seversin, izinden gidersin bunlar çok normal ama şunu düşünün peygamberimiz bile hata yapmış ki zaten hatasız insan diye bir şey olamaz. "

    Peygamber hayatta olsaydı bu dediklerinize ve alıntınıza ne derdi size sormayacağım!
    Umarım konudaki bazı arkadaşların tam ve açık olarak dile getirmeden " Mustafa Kemal'in her yaptığı yanlıştır " demeye çalıştıklarını fark etmişsinizdir, sanıyorum benim açık sözlülüğümü takdir edersiniz artık elinizi vicdanınıza koyup.
    Belli bir yerlerden aldığınız alıntınızdan daha önce Vizdan Azabı o olaydan bahsetmiş, onu okumaya zahmet etmeden büyük-büyük dedenin hatıraları gibi bir yazı alıntılamışsınız. Ehh alıntı yeri belli edilmeyince de yüzlerce ölü ( yüzbinler olmamasına şaşırdım doğrusu ) çıkmış ortaya tabii şükür Rize diye bir şehir kalmadı dememişsiniz! Vizdan Azabı'nın verdiği linkte biraz dişe dokunur bilgi var hiç olmazsa.
    Konuda, yüzler, binlerden bahsedilmiş, bunak bir tarihçi de ( !) 300-400.000 kişiden bahsetti bir ara! Basitçe bende bu rakamları soruyorum, ciddi kaynaklar tarafından belgelenmesi şartıyla.
    Şu Hamidiye'nin komutanına öteki tarafta rastlarsam bir çift laf edeceğim, ne biçim bombalama bu böyle, 2 gün şehir bombala ortada doğru dürüst ölen yok nerdeyse.
    Ateist olduğumdan benim " din gibi tapmak " derdim yoktur!
    Kaçta kaçımı tanıdınızda beni Kemalist yaptınız anlayamadım, ben kendimi öyle tanımlamıyorum. Mustafa Kemal bu ülke tarihinin değerli bulduğum bir kişisidir, ve defalarca da yazmışımdır milleti tanıdıkça gözümde büyüyor diye!
    Tuttuğum takımın maçlarına çok uzun zamandır gitmedim, TV'den izlerim genellikle, takım tutma derdimde yok anlıyacağınız, fanatik taraftarda sayılmam.




  • Ne yazık ki ülkede Atatürk ile ilgili ne varsa nefret etme, toplu iğnesine varana kadar dışlama gibi bir akım oluşturuldu son 10 senede bu ülke sınırları içinde. Hatta bir forumdan bir kişi ''O şahısın oluşturduğu ne kadar şey varsa hepsi yerle bir edilmelidir. Allah bize o günleri görmeyi nasip edecektir.'' demişti.

    Bilimsellik tarafsızlığı da beraberinde getirir. Hele ki Tarih tarafsız olduğu zaman bilimseldir. Yanlı anlatılan her tarihi olan Pozitif Tarih kapsamına girer ve milliyetçi duygular pompalamaktan başka bir amaç taşımaz. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı'nda ciddi tek galibiyetimiz Çanakkale olmasına rağmen kitaplarda Almanlar yenildiği için yenilmiş sayıldık yalanı gibi.

    Atatürk'ü incelemek için önyargılardan kurtulmak gerekli bir kere. İlk başta Atatürk'ün özel hayatından dem vuruldu karalamak için. Şimdi ise yönetim tarzından ve amaçlarından şikayet edilerek ''Türk milleti için zararlı bir kişi'' betimlemesi yapılmaya çalışılıyor. İşin ilginç tarafı, Atatürk zamanında yapılan ''kısıtlamaların'' daha fazlası şuan Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içinde yapılıyor olmasına rağmen.

    İşin o tarafının tartışılması uzun. O yüzden gereksiz siyasi çıkarımlar yapmak yersiz.

    Konunun kapanmayacağını yada ciddi manada ortaya antitez çıkarmayı amaçlayan bir üye olsa, uzunca bir yazı yazabilirdim. Ancak pek olası görmüyorum yazının amacına ulaşacağını.

    Bu sebeple diyorum ki, Atatürk'ü önyargısız, tarihi konjektürel yapı ile birlikte tarafsız bir şekilde incelemek yaptıkları yanlışlar ve doğruları anlamak açısından daha mantıklı olacaktır.

    Modernleşme kuramının ve Atatürk'ün etkilendiği düşünürlerin devlet yapısı araştırmalarının incelenmesi de sağlıklı bir sonuç için gerekli bilgiler içerir.

    Yukarıda da bahsetmiştim. Devrimler güllük gülistanlık bir şekilde hayata geçirilemez. Bu üstten alta doğru yapılsa da böyledir, alttan üste doğru yapılsa da. Devrimin doğal dinamiği içinde var olan birşeydir yeniliğin insanlar tarafından tepki görmesi.

    Dipnot olarak belirteyim; Hatay'da kaybettiğimiz vatandaşlarımızdan bir köşe yazarı ''bölgesel konjektür içinde söz sahibi olmanın getirdiği bir maliyet'' olarak bahsetmişti. İlginç değil mi?




  • Konuda bazı cevaplarda geçen Mustafa Kemal'in şapka için öldürttüğü yüzler-binler-yüzbinlerin yadsınamaz belgelerle ortaya konulmasını istedim o kadar. Yalnızca 17-18 kişi var ortalıkta bu yüzden öldüğü iddia edilen ve belgeleri sunulabilen. Ben geride kalan rakamları merak ediyorum! ( umarım " yalnızca " dememden yine bir yanlış anlam çıkmaz, bahsedilen rakamlar çok yüksekken belgelenebilenlerin çok az olmasını vurguluyorum )
    Lütfen Kenan'la paralellik kurmayın, çok kızıyorum doğrusu! Aralarında en küçük benzerlik yok, yaşlılar ne derler " kel alaka " gibi birşey işte! Sahi, yaşınız ileri biliyorum, bu lafı ettiği yıllarda ne yapıyor olduğunuzu merak ettim?
    Pazarlamacı reklamcı Sinan Çetin'in burada ne işi var, bunu da anlıyamadım?
    Benim sorum çok açık ve net, ama siz espriyle karışık soruma cevap vermemeyi tercih etmişsiniz. Önce buna bir cevap bulabilirsem sevinirim.




  • neommy
    yüzler-binler-yüzbinlerden bahseden ben olmadığım için elbette bu sorunun muhatabı ya da cevaplandırması gereken kişi değilim. benim öyle bir söylemim yok. benim için bin kişi de birdir, 18 kişi de.

    zaten burada ne kadar adam asıldığının hesabını yapmıyoruz, yapılan bir icraatin yanlış ya da doğru olduğunu tartışıyoruz öyle değil mi? yani size göre 18 kişi asıldığında yapılan icraatin yanlışlığı hafifliyor mu?

    sinan çetin alaturka müziğin yasaklanması ile ilgili "mutlu ol bu bir emirdir" isimli bir klip yapmıştı. izlemediyseniz tavsiye ederim. bir de "şapkayı tak modern ol bu bir emirdir" klibi iyi gidebilir.

    bir şeyleri savunacağım derken yanlışları bir şekilde ört bas etmeye çalışmak sanırım doğru bir şey değil. hele ki bazı arkadaşlar "laf edeni asarım keserim" diyorlar ya, yanlış zamanda yaşamışlar seyyar istiklal mahkemelerinde iyi görev yaparlarmış.

    bu ülkede menderes'in asılmasını savunanlar bile var ve sayıları hiç de az değil. deniz gezmiş için pankart açıp menderes için "iyi oldu iyiii" diyen çok adam tanırım. kalıpları adam tabi kendileri değil.

    kenan beslemeyip asarken ben 16-17 yaşlarındaydım. ne beslendim ne asıldım ama yok edilip esameleri bırakılmayan çok lise talebesi bilirim. işkencede ölüp sırtından vurularak "dur ihtarına uymadı" denenleri ve sorguda dayaktan ölüp "camdan atladı" diye cumburlop camdan atılanları hesaba katmıyoruz. neticede bunlar da ülkenin selameti için yapılmıştı mazur görmek gerek. nasılsa ülkede adam çok birazı telef olsa ne olacak?

    yani diyeceğim, yanlışı mustafa Kemal'de yapsa, kenan da yapsa yanlış yanlıştır. bunun fanatizmi olmaz.


    quote:

    Orijinalden alıntı: Cypon



    Atatürk'ü incelemek için önyargılardan kurtulmak gerekli bir kere. İlk başta Atatürk'ün özel hayatından dem vuruldu karalamak için. Şimdi ise yönetim tarzından ve amaçlarından şikayet edilerek ''Türk milleti için zararlı bir kişi'' betimlemesi yapılmaya çalışılıyor.

    sakın bunu genelde mustafa kemale toz kondurmamaya azmetmiş gruplar bu şekilde lanse ediyor olmasınlar?

    can dündar mustafa belgeselini yaptığında tefe kondu, neymiş efendim sen nasıl mustafa kemal içiyordu diye betimlersin, tek adam olma gayreti içindeydi diye vasfedersin? yahu içmiyor muydu? hem de iyi içiyordu. ama gösteremezsin, bahsedemezsin. ha, gösterip bahsedersen de kasıtlı yapıyorsun, karalama amacı güdüyorsun. tek adam olmak için çabaları olmadı mı? olduysa da bahsetmemek gerek zira zararlı kişi betimlemesi yapıyor olabilirsin.

    denklem bu ise bu denklem yanlış. bu denklem epey bir yutturuldu ama artık işlemiyor zira yeni nesil öyle her önüne konanı yemiyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi C4 -- 18 Mayıs 2013; 3:09:36 >




  • Bunları ciddiye almak gaflettir. Fes'i zorunlu kılan II. Mahmut'a da gavur dediler onu kaldıran ATATÜRK'e de diyorlar. Varlıkları çelişki!

    Sinan Çetin "5 vakit ve 5 şart" hakkında klip çekerse ne olur düşünemiyorum valla.

    Ayrıca binbirsuratlık burada da görüldü. Açıklamayı yutmadım.
  • @C4

    Hayır bu söylediğinin doğru olmadığını sen de biliyorsun. ''Bilinen Cumhuriyetin ve Atatürk devrimlerinin sonu gelmiştir.'' diyen şahıslar bugün devlet erkanı içinde yer alıyor. Hiç biri de kendini Kemalist olarak tanımlamıyor.

    Bir tartışmada karşı tarafa yapılacak en büyük hakaret, anlatılan olayın çarpıtılıp, aslından daha farklı bir anlama çekilerek kendini savunma ve karşı tarafı ikna etmeye çalışmaktır. O yüzden bu tür bir hareket yapmamanı öneririm.

    Can Dündar'a verilen tepkilerin nedeni, Atatürk'ün içiyor oluşu yada kadınlarla geziyor iması değildi. Asıl karşı çıkılan olgu Atatürk'ün karanlıktan korkan, lider vasıfları olmayan, sürekli ikilemler içinde kalan ve karar vermekten neredeyse aciz bir kişi portresi çizilmiş bir ''belgesel''di. Atatürk eğer lider vasıflı olmasaydı yada karar vermekten aciz bir kişi olsaydı, Çanakkale savaşında kahraman olmazdı. Yine aynı şekilde İstanbul Hükümetinin ölüm tehditlerine rağmen kongreler düzenlemezdi.

    Daha kurgulanmış dizi olan Muhteşem Yüzyıl için yürüyüş düzenleyen gruplar neden ''belgesel'' olarak atfedilmiş bir karalamayı protesto etmediler? Ya da edenleri küçümsediler? Al sana yeni bir ilginçlik daha güzel ülkemden.

    Yeni nesil ne yazık ki hala önüne konanı yiyor. Bugün birilerinin çıkıp Atatürk'ü vatan haini ilan etmeleri de işte bu önüne konulanları daha bir iştahla yediğinin göstergesi.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Cypon -- 18 Mayıs 2013; 9:40:14 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Lokomatif Portakal


    quote:

    Orjinalden alıntı: ist_eco


    quote:

    Orjinalden alıntı: El-Cezeri

    Şimdi değil zamanında binlerle ifade edilen insanlar İstiklal Mahkemelerinde haksız yere sadece 'şapka' giymeyi red ettikleri için aslılarak katledildi.

    İskipli Atıf hoca bunlardan yanlız biridir. İstiklal mahkemesi hakimi ''Hoca. şu başındaki sarıkta çaput, bu şapkada. Onu çıkarıp bunu giysen ne olur'' dediğinde Atıf hoca aynen ''“Evet biliyorum, ancak hey’et-i hakimin (hakim heyetinin) arkasındaki (ay-yıldız al) bayrak da çaput, ingiliz bayrağıda.lütfen o bezi kaldırınız da yerine bir İngiliz bayrağı asınız'' der.

    Elbette bazı şeyler hakkında hüküm verirken o zamanın şartlarını, koşullarını düşünmek gerekir.Ona göre ve ona uygun hükmetmek gerekir.
    Ancak kendi görüşümce; Özgürlük ve Demokrasi, insanlara bir şey giydirmek değildir, insanları soymakta değildir. ÖZgürlük kimsenin ne giyip ne giymeyeceğine karışmamaktır.



    yorumunun ilk paragrafını okudugumda inanmadım ve dedım kı kendı kendıme illa bır sebebı vardır bu adamlarının asılmasının.derken 2. paragraf benı haklı cıkardı .



    Bende aynen öyle oldu. Zaten, bildiğim kadarıyla, imamlar falan dışında sarık, cübbe giymek yasaktı. Bu adamda bayrağımıza çaput diyebiliyosa, bu adam, Türk bayrağını kaldır İngiliz bayrağını koy diyebiliyosa, zihniyeti bellidir ve Türkiye'ye zararlı biri olduğuda bellidir. Bunları diyebiliyosa vatan hainidir benim gözümde.

    Bence yanlış anlıyorsunuz. Adam orda gerçekten İngiliz bayrağını istememiş. Demiş ki eğer şapka da sarık da çaputsa, bayraklar da çaput. Yani burada şapkayla sarığın çaput olduğundan dolayı eşdeğer olduğunu söylemek, bayrakların da çaput olduğundan dolayı eşdeğer olduğu anlamına gelir demiş. Biraz tarafsız bakmaya çalışın. "Bu adamda bayrağımıza çaput diyebiliyosa" , adam saygısızlık etmek için dememiş yani, örnek olarak vermiş. Bayrak çaput değil midir? Yanlış anlamayın, yapıldığı madde bezdir anlamında söylüyorum.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ShaG

    quote:

    Orijinalden alıntı: Lokomatif Portakal


    quote:

    Orjinalden alıntı: ist_eco


    quote:

    Orjinalden alıntı: El-Cezeri

    Şimdi değil zamanında binlerle ifade edilen insanlar İstiklal Mahkemelerinde haksız yere sadece 'şapka' giymeyi red ettikleri için aslılarak katledildi.

    İskipli Atıf hoca bunlardan yanlız biridir. İstiklal mahkemesi hakimi ''Hoca. şu başındaki sarıkta çaput, bu şapkada. Onu çıkarıp bunu giysen ne olur'' dediğinde Atıf hoca aynen ''“Evet biliyorum, ancak hey’et-i hakimin (hakim heyetinin) arkasındaki (ay-yıldız al) bayrak da çaput, ingiliz bayrağıda.lütfen o bezi kaldırınız da yerine bir İngiliz bayrağı asınız'' der.

    Elbette bazı şeyler hakkında hüküm verirken o zamanın şartlarını, koşullarını düşünmek gerekir.Ona göre ve ona uygun hükmetmek gerekir.
    Ancak kendi görüşümce; Özgürlük ve Demokrasi, insanlara bir şey giydirmek değildir, insanları soymakta değildir. ÖZgürlük kimsenin ne giyip ne giymeyeceğine karışmamaktır.



    yorumunun ilk paragrafını okudugumda inanmadım ve dedım kı kendı kendıme illa bır sebebı vardır bu adamlarının asılmasının.derken 2. paragraf benı haklı cıkardı .



    Bende aynen öyle oldu. Zaten, bildiğim kadarıyla, imamlar falan dışında sarık, cübbe giymek yasaktı. Bu adamda bayrağımıza çaput diyebiliyosa, bu adam, Türk bayrağını kaldır İngiliz bayrağını koy diyebiliyosa, zihniyeti bellidir ve Türkiye'ye zararlı biri olduğuda bellidir. Bunları diyebiliyosa vatan hainidir benim gözümde.

    Bence yanlış anlıyorsunuz. Adam orda gerçekten İngiliz bayrağını istememiş. Demiş ki eğer şapka da sarık da çaputsa, bayraklar da çaput. Yani burada şapkayla sarığın çaput olduğundan dolayı eşdeğer olduğunu söylemek, bayrakların da çaput olduğundan dolayı eşdeğer olduğu anlamına gelir demiş. Biraz tarafsız bakmaya çalışın. "Bu adamda bayrağımıza çaput diyebiliyosa" , adam saygısızlık etmek için dememiş yani, örnek olarak vermiş. Bayrak çaput değil midir? Yanlış anlamayın, yapıldığı madde bezdir anlamında söylüyorum.

    Okuduğunu anlamayan, metin üzerinden akıl yürüten, muhakeme ve tahkik yeteneği sıfırlanmış bir nesil olduk maalesef.. Adam hayatında Teşbih diye bir şey duymamış ki..




  • Şu an bilinen idam edilmiş kişi sayısı belgeli olarak 17-18 kişi olabilir. Bahsedilen yüzbinler zaten sadece şapkadan idam edilenler değil tabi ki. Şapka olayı da içinde olmak üzere irticaî faaliyet olarak nitelendirdikleri tüm suçlardan dolayı öldürülenlerin sayısı yüzbinlerdir. Nitekim bunu M.Kemal'in de yakın dostu olan Falih Rıfkı şu şekilde dile getirmektedir; “İrtica ile boğuşmanın istilayı söküp atmaktan daha lâzım ve zor olduğunu belirtmek isteriz. Onun içindir ki, Kurtuluş savaşındaki can kaybının 50 kat fazlasını irtica ile savaşta verildiğini hatırlatmak gerekir." Ayrıca M.Kemal'in Kurtuluş Savaşı sonrası İzmir'de kendisine sorulan 'bundan sonra ne olacak' tarzında sorulan sorulara cevaben İsmet İnönü'ye "Asıl bundan sonra yapacaklarımız var. Çok şeyler yapacağız. Şimdiden başlıyoruz" ve de Falih Rıfkı'ya "Hiç bir işimiz bitmemiştir. Şimdi asıl düşmanla mücadele etmeye başlayacağız!" demesi çok manidardır.

    Verilen idamlar hakkında belge istemek de haklısınız, biz de istiyoruz fakat İstiklal Mahkemeleri dosyaları,yapılan zulümleri örtbas etmek için zamanında çuvallara doldurulup saklandığı için şu an o dosyalara ulaşmak mümkün görünmüyor.

    Wikipedia adresine girerseniz orada İstiklal Mahkemelerinin verdiği idam sayısının 1000-2000 olarak gösterildiğini görürsünüz.

    Ayrıca İstiklal Mahkemelerinde görev yapan cellatlardan biri olan Kara Ali 1931 yılında Son Posta gazetesine verdiği röportajda, o kadar cellatın içinde sadece kendi astığı kişilerin sayısını 5216 olarak söylemiştir.

    Son olarak İstiklal Mahkemeleri dosyalarının rastgele çuvallara doldurulup kaldırıldığına belki inanmayan olabilir. Aşağıya bu konuyla ilgili Cemal Kutay'ın “Yazılmamış Tarihimiz – Seçmeler” isimli kitabının “Istiklal Mahkemesinin Esas Dosyaları Ne Oldu?” bölümünde bir yazı ekleyeceğim. Bu ekleyeceğim yazıda mecliste bu konuyla ilgili münazaralar da bulunmaktadır. Bu münazaralar meclis tutanaklarında da bulunmaktadır bilginize. (TBMM Zabıt Ceridesi, Içtima 56, cild 20, 17.6.1338, sayfa 448 ve devamı.)

    """Istiklal Mahkemelerine ait vesikalar, Meclisde cereyan etmiş müzakereler, bu mahkemelerden zamanımıza intikal etmiş belgelerin tetkikinden anlaşılı­yor ki, bazı şahsiyetler, bu fevkalade devreye ait adalet ve rejim müesseseleri için yarınki nesillerin vereceği kararları haksız ittihamlardan olduğu kadar, yer­siz bağlanmalardan da kurtarmak istemişlerdir. Allah ve Tarih korkusu olarak ifadelenen bu hissin tipik tecellilerinden biri­sini, Birinci Büyük Millet Meclisinin 17 Haziran 1338 (1922) tarihli toplan­tısında, buluyoruz.

    Riyaset makamında, Konya mebusu Hoca Musa Kazım Efendi vardır. Reis ruznamenin üçüncü maddesine sıra geldiği zaman, Meclis Ikinci Reisi Rauf Beyin imzasını taşıyan (rahmetli Başvekil, Hamidiye kahramanı Hüseyin Ra­uf Orbay merhum) Meclis umumi heyetine riyaset tezkeresini okudu. Bu tez­kere, vazifeleri biten Istiklal Mahkemeleri evrakının çuvallara doldurularak Meclis riyasetine tevdi edildiğini, fakat tasnif edilmediği, zarflar numaralan­madığı, rastgele doldurulduğu için arananın bulunmadığı, bir kısmının kay­bolduğu, bu arada 30-40 ÇUVAL ÎÇÎNDE olan Amasya Istiklal Mahkemesi evrakı arasında bulunan Pontus Ihtilal Cemiyeti evrakının Erkanı Harbiye Ri­yaseti tarafından istendiğini, istenilen 26 evraktan ancak altısına rastlandığını, Amasya Istiklal Mahkemesini teşkil eden mebusların, çuvalların mühürlerinin sökülmüş olması dolayısıyla Meclis Riyaseti tarafından istenilen aramaya ve tasnife iştirak etmekten çekindikleri anlatılıyor ve netice olarak da, Istiklal Mahkemelerine ait dosyalar için yapılacak muamelenin çok acele olarak bir karara bağlanması Meclis umumi heyetinden isteniliyordu.

    Ilk sözü, Gümüşhane mebusu, eski maliye vekili Haşan Fehmi Bey aldı ve bu işin Meclis Riyasetinin salahiyeti dahilinde olduğunu, bu (çuvalları) açabi­leceğini, sonra mühürleyerek yerine koyabileceğini ifade etti.

    Rauf Bey, aksi kanaatte idi:

    “-Evrakın tarihi ve içtimai fevkalade ehemmiyeti vardır. Tapu kaydı değildir bunlar… Allah ve Tarih önündeki muhasebenin evrakı müsbitesidir bunlar…

    Sadece Amasya Istiklal Mahkemesinin evrakı 30-40 (ÇUVAL)dır. Evvelce ba­zı evrakın celbine heyetiniz karar vermiş, getirilmiş, Şimdi bu kararları vermiş olan mebus arkadaşlarımız bile el sürmekten çekiniyorlar. Bu şekilde idare he­yeti kendisinde nasıl salahiyet görebilir?”

    Kars mebusu Cavid Bey söz aldı, dedi ki:

    Diyelim ki bugün için buna bir çare buldunuz, Istiklal Mahkemelerinde reis, aza, müddeiumumi olarak vazife görenlerin hepsi mebus arkadaşlarımız­dır. Elbette kanun ve vicdanlarını hakem yaparak karar vermişlerdir. Bu karar­larına ait evraka nasıl uzatmıyorlar? Hayret ederim… Diyelim ki, bütün hadisata vazülyed olan yüksek heyetiniz karar verdi, bir heyet tefrik ettiniz, bunla­rı bugün için tetkik ve intaç etti. Fakat sorarım: On, Yüz, Bin sene sonra ne olacak? Elbette çocuklarımız ve torunlarımız, bu evrakı bir bir tetkik edecek­ler. Çuval ne demek efendim? Fasulye mi saklıyoruz? Şimdiye kadar bunların yegan yegan tasnif ve temhiri, sağlam sandıklara vaz’ı, gayet muntazam birer fihristinin yapılması icab ederdi.”

    Amasya Mebusu Ömer Liitfi Bey, yeter sayıda memuru olan Istiklal Mah­kemelerinin vazifelerini tamamladıkları zaman verdikleri hükümlere ait dos­yaları gayet muntazam ve nizami mahkemelerin yaptıkları gibi numaralı ve fihrisdi zarflar içinde hazırlayarak Meclis riyasetine tevdi etmelerinin şart ol­duğunu, bu vazifeyi yerine getirmeyenlerin tarih huzurunda mes’ul durumda bulunduklarını, azalar hayatta iken vazifenin bir dakika ihmal edilmeden ye­rine getirilmesinin şart olduğunu izah etti ve dedi ki:

    Riyaset makamına istirham ederim, her Istiklal Mahkemesine idare he­yetinden birer arkadaş verilerek bu tarihi, adli, hatta insani vazifeyi buradaki mukaddes vazifemiz tamamlanmadan yerine getirelim ve mes’uliyeti maneviyeden kurtulalım. Çünkü bu vazife münhasıran Istiklal Mahkemelerinde va­zife görmüş arkadaşlarıma ait değildir. Bütün Meclisin şahsiyetine şamil vedi­adır.”

    Bundan sonra Cemal Kutay, Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey’in şöyle bir sual sorduğunu aktarıyor:

    “- Istiklal Mahkemeleri birçok idam kararı vermiştir, birçoklarını sürgün et­miştir. Bunların çocukları, yakınları, akrabaları vardır. Yarın fevkalade zaman­lar geçip nizami adalet cihazı vatanın mukadderatını tedvire başladığı zaman, fevkalade zamanların mikyaslarını ancak bu evrak içinde tetkik ederek anlaya­cak olanlar, böyle bir haktan mahrum kalırlarsa bu kararı vermiş olanları lanetle yadetmezler mi?…”

    Cemal Kutay, Şarki Karahisar mebusu Ali Süruri Efendi’nin de Rauf Bey’e şu suali sorduğunu anlatıyor:

    “- Meclisin hafi celseleri ve diğer evrakı siyasiyesini kim saklıyor? Nasıl mu­hafaza ediliyor? Istiklal Mahkemeleri evrakı bunlardan daha az ehemmiyetli değildir. Yarın, bu günlerin tarihi yazılırken asıl istinad edilecek evrak ve vesa­ik bu mahkemelerin dava safhalarındadır. Müdafaalar, şahitlerin söyledikleri, hadiseler ve vakaların safahatı bu çuvallar içindeki perişan evraktır. Neden Riyaset Makamı aynı hassasiyeti göstermiyor?”

    Cemal Kutay devam ediyor:

    Rauf Bey anlattı ki, mevzuun Meclis heyeti umumiyesine getirilmiş olması, aynı hassasiyetin ifadesidir ve umumi heyetten karar istenmektedir. Fakat ba­zı Istiklal Mahkemelerinin evrakı o haldedir ki, kararları vermiş olanlar bile el sürmek istemiyorlar. Bu sebeple ne yapmak lazım, umumi heyet karar versin…

    Münakaşalar uzuyor…

    Birçok takrirler veriliyor. Riyaset makamı bunları sıra ile reye koyuyor. Tak­rirler arasına, vazife görmüş ve görmekte olan Istiklal Mahkemelerinin verdik­leri kararlara ait dosyaları muntazam şekilde tasnif etmedikçe, vazifelerinin bitmiş sayılamayacağına ve kendilerine kısa müddet verilmesine dair olanlar da var. Neticede, Şarki Karahisar Mebusu Ali Süruri Efendi’nin şu takriri ka­bul ediliyor:

    “- Vazifesine hitam verilmiş olan Istiklal Mahkemelerine ait evrakın o mah­keme heyetinden burada mevcud zevat ile Meclis Riyaseti idare memurları ta­rafından müştereken muntazam surette tasnif ve cedveli tanzim ve tasdik edil­mek ve badehu tasnif edilmiş bu evrakın, Meclisin diğer mühim evrakı misullu hıfcı için vazifedar olanlara teslim olunmak lazım geleceğinden bu suretle muamele ifasına karar ita buyurulmasını teklif eylerim.”

    Meclisin bu şekilde, yani her Istiklal Mahkemesinde vazife almış olanlarla, Meclis Riyaset Divanına mensup diğer mebuslardan seçilecek kimselerle işbir­liği yaparak, bu (çuvallar içindeki) evrakın muntazam dosyalar halinde, ve fih­ristleri yapılarak tanzim ve Meclis Riyasetine teslim edilmesi, neticeden de umumi heyete malumat verilmesi yolundaki kararının tatbikatı ne oluyor?

    Birinci Büyük Millet Meclisi’nin kendi kendisini fesih kararı olan 18 Nisan 1923 tarihine kadar. Meclis zabıtlarında bu mevzua ait müzakereye rastlamı­yoruz. Ikinci Büyük Millet Meclisi ise, Istiklal Mahkemelerinin daha başka mahiyet aldığı, yani mevzuun IKINCI SAFHASI’nın başladığı devredir ve Is­tiklal Mahkemeleri, 1923’le 1927 arasında, tam bir siyasi müessese olmuş, ba­zı hususi düşünceleri ve memlekette zor ve tethişle yerleşmesi arzusu ifadelenemeyen hususları, inkılaplar namına tarsin ve tesis eden cihaz haline getiril­miştir. Bu safha içinde de, verilmiş kararlara ait evrakın, istikbalin tarihçesine dayanılabilir malzeme olmasını istemeyi düşünen kimsenin çıkmasını bekle­mek, aşırı iyimserlik olurdu. Nitekim, daha sonraki Istiklal Mahkemelerinin verdikleri kararların gerek insan hayatlarına şamil sayısı, gerek bazı şahsiyederi tarihin hükmüne bambaşka şekilde sevketmenin gayretleri içinde bu mah­kemelerin kararlarını tetkik edebilme, üzerinde araştırma yapabilme ve hatta mevzu sayabilme cesaretini gösteren kimse çıkmamıştır.

    Böylesine kaderine terkediş ve mevzuu kapanmış bir devrenin hadisesi ola­rak nisyana terk etmenin düşüncesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Riyasetine, rahmetli Kazım Karabekir’in, 1946’da Reis olarak seçilmesine kadar devam et­miştir.

    Ölümüne kadar, iki yıldan daha az sürmüş bu devre içinde rahmetli Karabekir, kendisinin de Atatürk’e yapılmış suikast dolayısıyla müttehim olarak çıktığı Istiklal Mahkemelerinin dosyalarının akibeti ile alakadar olmuştur.

    Anlaşılmıştır ki, Meclis Evrakı arasında bulunanlar, Mahkemelerin “verebildikleri”dir ve bunlar, 17 Haziran 1338 (1922) tarihindeki müzakerelerin var­dığı neticeye göre düzenlenmiş değildir. Istiklal Mahkemelerinin teşkilinden Birinci Büyük Millet Meclisi’nin teşrii hayattan çekilmesine kadar geçen dev­re içinde 23 Istiklal Mahkemesi vazife görmüş, bazı yerlere muhtelif tarihler­de iki, hatta üç Istiklal Mahkemesi heyeti gönderilmiştir. Birinci Meclis teşrii vazifesine kendi kendisini fesih suretiyle son verinceye kadar olan 23 Nisan 1920 – 18 Nisan 1923 devresi arasındaki safhaya ait Istiklal Mahkemesi evra­kı, kısmen sandıkları, kısmen çuvallar içinde toplanılmış, ancak 17 Haziran 1922 tarihli celsede Pontus harekatı dolayısıyla bahis mevzuu olan Amasya Is­tiklal Mahkemesine ait olan dosyalar tasnif edilmiş, diğerleri ele alınmamıştır. 1923’den sonrakiler ise, ancak verilmesi muvafık görülenler’e ait birer hülasa zabıt olarak Meclis arşivine intikal etmiştir. Rahmetli Karabekir, artık tarihin malı olması icab eden bu evrakın arzu edenlerin tetkikine serbest ve açık bu­lundurulması, bunların da nihayet Meclis Zabıtları şeklinde telakki edilmesi­nin gününün geldiği yolundaki kanaatini Cumhuriyet Halk Partisi grubuna götürmek istemiş, fakat 1946’da artık fiilen siyaset sahnesinde olan muhalefe­te yeni mevzular vermemek endişesi ile bu arzu önlenmiştir."""




  • quote:

    Orijinalden alıntı: C4

    @Cypon

    öncelikle, seviyeniz ve paylaşımcı tarzınız için tebrik ederim.

    ben tarihçi değilim. reklam kökenli belgeselciyim. kesinlikle mustafa kemal düşmanlığına soyunmuş da değilim. ancak üzerinde önemle durmak istediğim 2 nokta var;

    1. mustafa kemal kendi mantalitesine uymayan her kim olursa olsun asimile etmeye azmetmiş bir insandır, hatta milli mücadele kadro liderlerinden bir çoğunu dahi çeşitli yol ve sebeplerle asimile etmiştir. zannedildiği / lanse edilmeye çalışıldığı gibi milli mücadelede mutlak lider değildir. bu mesele doktora tezi seviyesinde İstanbul osmanlı - ankara genelkurmay - londra osmanlı arşivlerinde ekibimizden akademisyen arkadaşlar tarafından en küçük detayına kadar irdelenmiş, yakında kitap olarak da basılacak hatta tarafımızdan belgeseli de çekilecektir. o zaman forumla da paylaşmaktan mutluluk duyarım.

    2. mustafa kemal dine hoşgörülü bir insan değildi. neden ısrarla mustafa kemalin aslında dindar bir insan olduğu her fırsatta dillendirilir, nedir bu mustafa kemal avukatlığı? kendisi yazmış el yazısı ile işte arşivlerde mevcut, hira dağında düşündü düşündü geldi insanlara vahiy gibi anlattı diyor. toplumun yüzyıllardır başına tac ettiği kur'an için arapoğlunun yavesi diye yazan da bizzat kendisi.

    şimdi, konuya dönecek olursak eğer toplumun rehabilitisine soyunduysanız bu toplumun elindekileri asker zoruyla, falakayla, mahkemelerle çekip almak şeklinde olmamalı. ıslahat başka şey asimile başka şey. eğer mustafa kemalin gelişimin karşında engel olarak vasfettiği islami ritüeller gerçekten öyle olmuş olsaydı, osmanlı tarihinde sayısız türk bilim insanı çıkmaz, yavuz selim tebriz'den ve mısır'dan topladığı tüm alim, edebiyatçı, tabip, hattat vs istanbul'a getirmezdi. çok daha öncelere gidersek, selçuklu veziri nizam-ül mülk'ün meclisi alimlerle dolup taşmaz, ya safahat ehli olur ya da zikir meclisi olurdu öyle değil mi? demek ki, yapılan yanlışların ve bazı toplumsal aksaklıkların faturasını islami ritüellere keserek bir takım değerleri yıkmak suretiyle değil, iyileştirmeye çalışmakla önünü almak gerekir.
    bakın şimdi ezan ve kur'an orijinal hali ile icra ediliyor da ne oluyor? toplumda araplaşma temayülleri mi var? islam = arap kültürü değildir, islam arapların tekelinde değildir, şahsi ve toplumsal hataların sebebi ise islam hiç değildir.

    yeniden kurulan bir devlet yapılanması içinde dergahların ne gibi bir fonksiyonu olabilirdi görüşüne katılmıyorum. doğru icra edildiğinde bu müesseseler her zaman toplumun faydasına öğretiler sunmuştur. eğer bir aksama varsa oraya odaklanmak gerekir. topyekün kaldırıp atmak toplumun dinamiklerinden birini kesmek demektir ki, bence yanlıştır. devlet, kimin nereye gideceğine, neyi öğreneceğine, neyi dinleyeceğine, neyi giyiceğine karışacak bir erk değildir. devlet vatandaşını düşüncesiz eblehler olarak gördüğü ve yasaklar koymaya başladığı zaman sancılar oluşur. devletin görevi hak ve özgürlükleri yasaklamak değil, suiistimalin önüne geçmektir. bu da şapka takmadı diye karakollarda sopaya çekilen yaşlı başlı adamlar şeklinde olmamalı. bin yıllık ezanı ve kur'anı orijinalinden saptırarak türkçe okutmak şeklinde olmamalı. kur'an öğreten ve öğrenen insanları falakaya yatırmak nasıl bir ilericiliktir nasıl bir devrim ruhudur? benden olmayan ölsün mantığının hangi insani mizanda ölçüsü var? orijinali ile birlikte türkçesinin de öğretilmesi için sefer olmak daha iyi değil miydi sorarım sizlere?

    şimdi bunlar dile getirildiğinde "atama laf söyleyenin dilini keserim" argümanının hangi mantıkta yeri var, bu nasıl bir zihniyettir nasıl bir ruh halidir? onlarca yıllık tek parti cuntasının icraatleri, senelerce bu ülkede "kürt yoktur, karda yürürken kart kurt sesleri vardır" diye kürdün başında demoklesin kılıcı gibi sallananların bu icraatleri hangi sebeplerle mazur gösterilecek? ben kürt değilim ama kürt diye bir realiteden de haberdarım. Ahmet kaya "kürtçe albüm çkartıcam" dediğinde çatal bıçak yağmuruna tutulmuştu hatırlarsınız. ee, ne oldu? şimdi devlet resmi kanalında kürtçe şarkı türkü kaside yayılıyor da ne oluyor soruyorum? bir şeye yok demekle ya da yok etmeye çalışmakla o şey yok olmaz. bunu savunmak da, aynı icraate ortak olmakla eş anlamlıdır.

    sonuca gelirsek, mustafa kemal ne yaptıysa doğrudur söylemleri asla kabul edilecek türden söylemler değildir. mustafa kemali eleştirenlere sövüp saymayı bırakıp olaylara başka bir perpektiften bakmaya çalışmak gerek. kendi halkını cendereye alan hiç bir lider, bunun semeresini görmemiştir. toplum kendi dinamikleri ile zaten gelişir ve tekamül eder. o icraatler yapılmasaydı şimdi şöyledik böyleydik diyenler çok merak ediyorum acaba kendi söylediklerine inanıyorlar mı? türk toplumu bir selçuklu, osmanlı kültürüne ve dinamiğine sahip toplumdur. bu toplumu arap bedevileri ile özdeşleştirip "bunlar yapılmasaydı biz de şimdi onlar gibiydik" demek tutarlı söylemler değildir, kendi toplumsal dinamiklerinden bi haber olmaktır. sözlerim size değil Cypon üzerinize alınmayın.

    Ağzına, emeğine sağlık. Dediklerine bir bir katılıyorum. Çok güzel yazmışsın.




  • 
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.