Şimdi Ara

ŞİİR!! (3. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
123
Cevap
0
Favori
8.876
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Hiçbir anını tanımlamaya kalkmadan
    Kısacık ömürler biçiyoruz kendimize
    Sonra yolculuklara çıkıyoruz, bir kentten
    Ötekine giderken özlüyoruz bir başkasını.

    A. Telli
  • Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto “Ç´e” Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik.

    Teşekkürler dünya.


     ŞİİR!!
  • Büyük Doğu Marşı
    Allah'ın seçtiği kurtulmuş millet!
    Güneşten başını göklere yükselt!
    Avlanır, kim sana atarsa kement,
    Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet.

    Allah'ın seçtiği kurtulmuş millet!
    Güneşten başını göklere yükselt!

    Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un!
    Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
    Nur yoklu izinden git, KILAVUZ'un!
    Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun!

    Yürü altın nesli, o tunç Oğuz'un!
    Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.

    Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
    Babamın külleri, sen, kara toprak!
    Şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak!
    Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak!

    Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
    Babamın külleri, sen, kara toprak!..
    Necip Fazıl KISAKÜREK
  • Cehennemden Cennete

    Cehennemden geldim cennete gidicem
    Seviştiğim dünyayı da yanımda götürücem

    Acılarımı gömdüm günahlarımı yaktım
    Dövüştüğüm sevdaları aşkında büyütücem

    Şeytanımı öldürdüm bebeğimi büyütücem
    Yandığım dünyayı da kalbimde küçültücem

    Denizleri taşırdım bulutları delicem
    Şişedeki küllerimi topraklara serpicem

    "hadi uyu... güzel düşler gör... hadi uyu"

    Dikenlerle oynaştım güllerimi öpücem
    Kurumayan dudağımı yaralara bölücem

    Yalanlardan dumanlandım ben
    Doğum batmakta hep takıldım kaldım
    Kavgalardan bulandım ben
    Batıp doğmakta hep yalanmış baldım
  • şiirler çok güzel, ben de bir ara buraya eklemek isterim
  • BUGÜN PAZAR


    Bugün pazar.
    Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
    Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
    bu kadar mavi
    bu kadar geniş olduğuna şaşarak
    kımıldanmadan durdum.
    Sonra saygıyla toprağa oturdum,
    dayadım sırtımı duvara.
    Bu anda ne düşmek dalgalara,
    bu anda ne hürriyet, ne karım.
    Toprak, güneş ve ben...
    Bahtiyarım...

    Nazım Hikmet Ran
  • Beklenen



    ne hasta bekler sabahı
    ne taze ölüyü mezar
    ne de şeytan bir günahı
    seni beklediğim kadar

    geçti istemem gelmeni
    yokluğunda buldum seni
    bırak vehmimde gölgeni
    gelme artık neye yarar

    Necip Fazıl Kısakürek
  • SUYUN ÜSTÜNDE MISRALAR

    Dün gece parçaladı bir aslan kafesini,
    Bir gönül sonsuz ufka yol aldı kartal gibi.
    Fırtınam! Baş ucunda duyunca nefesini
    Otuz yıllık bir ağaç eğildi bir dal gibi.

    Tatmak için enginin şi'rini dalgalarla
    Kalbimiz göğsümüzde ayrı bir şeydi yarda.
    İki taş heykel oldu vücudumuz kenarda,
    Ruhumuz enginlere açıldı sandal gibi.

    Sonsuzluğun sırrına ererek biz denizde
    Sonsuzluğu yaşatmak istedik sevgimizde,
    Saçımız ağarmadan toprak olunca biz de
    Gezecek maceramız dillerde masal gibi.


    Faruk Nafiz Çamlıbel
  • Şakirdleri taş yonarlar
    Yonup Üstada sunarlar
    Çalapın adın anarlar
    O taşın her paresinde


    Hacı Bayram-ı Veli
  • Binlerce yiğit öldü uğrunda
    Binlerce şehir yıkıldı üstünde
    Sen o yüksek dağların dikildiği
    Sen o mavi denizlerin bulunduğu
    Sen benim en değer verdiğim

    Kuş uçmaz kervan geçmez yerlerin
    Bir tek mahluk bulunmayan köylerin
    Oraların uğruna binlerce yiğit öldü
    Boşa mı gitti emekleri şehitlerin

    Biz sevmezsek kim sevecek vatanı
    Uğruna verdik canı cananı
    Hep döküldü aziz şehitlerin kanı
    Sonunda kurtardık Edirne'yi Van'ı


    Halil(Ben)
  • ismi subhan vird in mi var?
    bahçelerde yurdun mu var?
    bencileyin derdin mi var?
    garip garip ötme bülbül


    ötme bülbül ötme bülbül
    derdi derde katma bülbül
    benim derdim bana yeter,
    bir de sen dert katma bülbül.

    bilirim aşiksın güle
    gülün halinden kim bile.
    bahçedeki gonca güle
    dolaşıp söz atma bülbül.

    bilirim asiksin virde,
    cünün un var gayet serde.
    su sinemde olan derde
    bir de sen dert katma bülbül.

    pervaz urup uçar misin,
    deniz derya geçer misin?
    bencileyin na-çar mısın?
    sen de halin söyle bülbül.

    a bülbülüm uslu musun,
    kafeslerde besli misin?
    bencileyin yaslı misin?
    garip garip ötme bülbül.

    yunus vücüdun pak derken,
    cihan da mislin yok derken,
    seher vakti "hakk hakk" derken
    bizi de unutma bülbül.

    (vird: hergün okunması gereken dua, tesbihat)
  • DOLAP NİÇİN İNİLERSİN

    Dolap niçin inilersin
    Derdim vardır inilerim
    Ben Mevla'ya âşık oldum
    Anın için inilerim

    Benim adım dertli dolap
    Suyum akar yalap yalap
    Böyle emreylemiş Çalap
    Derdim vardır inilerim

    Beni bir dağda buldular
    Kolum kanadım yoldular
    Dolaba layık gördüler
    Derdim var inilerim

    Ben bir dağın ağacıyım
    Ne tatlıyım ne acıyım
    Ben Mevla'ya duacıyım
    Derdim vardır inilerim

    Dağdan kestiler hezenim
    Bozuldu türlü düzenim
    Ben bir usanmaz ozanım
    Derdim var inilerim

    Dülgerler her yanım yoldu
    Her azam yerine kondu
    Bu iniltim Haktan geldi
    Derdim vardır inilerim

    Suyum alçaktan çekerim
    Dönüp yükseğe dökerim
    Görün ben neler çekerim
    Derdim vardır inilerim

    Yunus bunda gelen gülmez
    Kişi muradına ermez
    Bu fanide kimse kalmaz
    Derdim var inilerim
  • KUŞLARLA

    Kuşlar uçar,
    Ben koşarım.

    Onların kanatları var,
    Benim kanadım kollarım.

    Kuşlar kanadını çırpar,
    Ben de kolumu sallarım.

    Uçun kuşlar, uçun kuşlar,
    Hepinizle yarışım var.

    TEVFİK FİKRET
  • BALIKÇILAR

    - bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder,
    bugün açız yine; lakin yarın, ümid ederim,
    sular biraz daha sakinleşir... ne çare, kader!

    - hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim
    diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur;
    zavallıcık yine kaç gündür işte hasta...

    - olur;
    biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala;
    ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz...
    cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: - ya biz,
    ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz?

    hala
    dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi
    döğerdi sahili binlerce dalgalar asabi.

    - yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın;
    sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme...
    açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın;
    kayık çocuk gibidir: oynuyor mu kaydetme,
    dokunma keyfine; yalnız tetik bulun, zira
    deniz kadın gibidir: hiç inanmak olmaz ha!

    deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın
    kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa.

    - yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa?
    - o gitmek istedi; 'sen evde kal!' diyor...
    - ya sakın
    o gelmeden ben ölürsem?

    kadın bu son sözle
    düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle
    soluk dudaklarının ihtizaz-ı hasirine
    bakıp sükut ediyorlardı, başlarında uçan
    kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine.
    dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cuşan
    bir ihtilac ile etrafa ra'şeler vererek
    uğulduyordu...

    - yarın yavrucak nasıl gidecek?

    şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin
    düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak
    ilerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak -
    şırak döğüp eziyor köhne teknenin şişkin
    siyah kaburgasını... ah açlık, ah ümid!
    kenarda, bir taşın üstünde bir hayal-i sefid
    eliyle engini guya işaret eyleyerek
    diyordu: 'haydi nasibin o dalgalarda, yürü!'

    yürür zavallı kırık teknecik, yürür; 'yürümek,
    nasibin işte bu! hala gözün kenarda... yürü!'
    yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine
    nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne?

    deniz ufukta, kadın evde muhtazır... ölüyor:
    kenarda üç gecelik bar-ı intizariyle,
    bütün felaketinin darbe-i hasariyle,
    tehi, kazazede bir tekne karşısında peder
    uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor;
    yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler...

    TEVFİK FİKRET
  • HALUK'UN İNANCI

    Bir yaratıcı güç var, ulu ve akpak,
    Kutsal güce ve ona vicdanla inandım.

    Yeryüzü vatanım, insansoyu milletimdir benim,
    Ancak böyle düşünenin insan olacağına inandım.

    Şeytan da biziz cin de, ne şeytan ne melek var;
    Dünya dönecek cennete insanla, inandım.

    Yaratılışta evrim hep var, hep olmuş, hep olacak,
    Ben buna Tevrat'la, İncil'le Kuran'la inandım.

    Tekmil insanlar kerdeşi birbirinin... Bir hayal bu!
    Olsun, ben o hayale bir canla inandım.

    İnsan eti yenmez; oh dedim içimden, ne iyi,
    Bir an için dedelerimi unuttum da inandım.

    Elbet şu mezar hayatı, zifiri karanlığın ardından
    Aydınlık bir kıyamet günü gelecek, buna imanla inandım.

    Aklın, o büyük sihirbazın hüneri önünde,
    Yok olacak gerçek dışı ne varsa inandım.

    Karanlıklar sönecek, yanacak hakkın ışığı,
    Patlayan volkan gibi bir anda inandım.

    Bir gün yapacak fen şu kara toprağı altın,
    Bilim gücüyle olcak, ne olacaksa inandım.

    TEVFİK FİKRET
    (Bugunku Diliyle Tevfik Fikret)
    (A. Kadir)
  • Bekleyen



    Sen kaçan ürkek bir ceylansın dağda
    ben peşine düşmüş bir canavarım.
    istersen dünyayı çağır imdada
    sen varsın dünyada birde ben varım
    seni korkutacak geçtiğin yollar
    arkandan gelecek hep ayak sesim
    sarıp vücudunu belirsiz kollar
    enseni yakacak ateş nefesim
    kimsesiz odanda kış geceleri
    için ürperdiği demler beni an
    deki odur sarsan pencereleri;
    deki rüzgar değil odur haykıran
    göğsümden havaya kattığım zehir
    solduracak bir gül gibi ömrünü
    kaçıp dolaşsan da sen şehir şehir
    bana kalacaksın yine son günü
    ölürsün kapanır yollar geriye
    ben mezarla sırdaş olur beklerim
    varılmaz hayale işaret diye
    toprağında bir taş olur beklerim

    Necip Fazıl Kısakürek
  • Bayrak



    Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
    Kız kardeşimin gelinliği,
    Şehidimin son örtüsü,
    IŞIK ışık dalga dalga bayrağım,
    Senin destanını okudum
    Senin destanını yazacağım,
    Sana benim gözümle bakmayanın
    Mezarını kazacağım,
    Seni selamlamadan uçan kuşun
    Yuvasını bozacağım,
    Dalgalandığın yerde ne korku ne keder,
    Gölgende bana da bana da yer ver.
    Sabah olmasın günler doğmasın ne çıkar,
    Yurda ay yıldızının ışığı yeter,
    Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün,
    Kizıllığında sığındık,
    Dalgalardan çöllere düşürdüğü
    Gölgene sığıındık,
    Ey şimdi süzgün rüzgarlarda dalğalı
    Barışın güvercini, savaşın kartalı
    Yüksek yerlerde aşan çiçeğim
    Senin altında doğdum
    Senin dibinde öleceğim,
    Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim
    Yer yüzünde yer beğen,
    Nereye dikilmek istersen,
    Söyle seni oraya dikeyim.

    Arif Nihat Asya
  • Fetih Marşı



    Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
    Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek;
    Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

    Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın?
    Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

    Sen de geçebilirsin yardan, anadan, serden....
    Senin de destanını okuyalım ezberden...
    Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

    Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
    Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

    Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
    Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?
    Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

    Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
    Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

    Bu kitaplar Fatihtir, Selimdir, Süleymandır.
    Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
    Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

    Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
    Kızım, sen de Fatihler doğuracak yaştasın.!

    Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
    Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan!
    Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan....

    Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
    Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

    Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
    Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
    Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...

    Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın?
    Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın.!

    Arif Nihat Asya
  • TÜRK KIZI

    Pınar başına geldi
    Bir elinde güğümü;
    Çattı yay kaşlarını
    Görünce güldüğümü,
    Bağlamıştı gönlümü
    Saçlarının düğümü.
    Bilmiyordum bu örgü
    Acaba bir büyü mü?

    Sordum: Nerdedir yerin?
    Nedir senin değerin?
    Yedi kral vurulmuş,
    Ne bu ceylan gözlerin?
    Hangisine varırsın
    Bu yedi ünlü erin?
    Şöyle dedi bakarak
    Göklere derin derin:

    Kıralların taçları
    Beni bağlar büyü mü?
    Orduları açamaz
    Gönlümdeki düğümü.
    Saraylarda süremem
    Dağlarda sürdüğümü.
    Bin cihana değişmem
    Şu öksüz TÜRKLÜĞÜMÜ...

    Hüseyin Nihal Atsız



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Kür-Şad -- 24 Temmuz 2005, 16:48:56 >
  • "Evrende günaha girmeyen var mı ki acaba kim?

    Hem işleme günah, hem şarapla yaşa, olmaz derim.

    Ben çok kötü olabilirim, ceza vermedesin sen de

    Öyleyse söyle güzelim nedir farkımız senle benim?"


    "İslamda yasakmış sence şarap, söyle bana kimsin sen?

    Üzüm kızın ne kadar? Kimle oturmuş da içersin sen?

    Her şey bu ilkeyle bu koşullarla sınırlanmış bak hele;

    Bilgin'le şu akıl sahibiyle içmez, kimle içersin sen?"


    "Ey sultan düşün, senden çoktur billahi çabamız

    Çeksek de şarabı göçmez, senin gibi sarhoşlamayız.

    Bizler üzümün, sense halk kanının düşmanısın hep;

    Kan içmede üstüne var mı bunu senden sorarız?"


    "Sahi, gerçi ben adını tesbihle saymadım asla

    Yüzümün suç kirini silkemedim anmadım asla..

    Umudum gene senden var Tanrım; Çünkü Bir'ken

    "İkisin Sen" diye tapınmadım yakınmadım asla!"
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.