Şimdi Ara

ŞİİR!! (2. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
123
Cevap
0
Favori
8.876
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Niceleri geldi neler istediler
    Sonunda dünyayı bırakıp gittiler
    Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
    O gidenlerde hep senin gibiydiler
    Bu dünya kimseye kalmaz bilesin
    Er geç kuyusunu kazar herkesin
    Tut ki , Nuh kadar yaşadın zor bela
    Sonunda yok olacak sen değil misin ?

    ÖMER HAYYAM
  • 1-Hansı gülşen gülbüni serv-i hıramanunca var
    Hansı gülbün üzre gonce la’l-i handanunca var

    (Hangi gül bahçesinin gül fidanı senin salınan selvi boyun kadar uzundur? Hangi gül fidanındaki gonca senin gülen dudaklarına benzer?)

    2-Hansı gülzar içre bir gül açılur hüsnün kimi
    Hansı gül bergi leb-i la’l-i dür-efşanunca var

    (Hangi gül bahçesinde senin güzel yüzün gibi bir gül açılır? Hangi gül yaprağı senin inci saçan kırmızı dudağın gibidir?)

    3-Hansı bağun var bir nahli kadün tek bar-ver
    Hansı nahlün hasılı sib-i zenahdanunca var

    (Hangi bahçenin senin boyun gibi meyveli bir fidanı vardır.Hangi fidanın meyvesi senin çenenin elmasına benzer?)

    4-Hansı huni sen kimi cellada olmuşdur esir
    Hansı celladun kılıcı nevk-i müjganunca var

    (Hangi katil senin gibi bir cellada tutsak olmuştur.Hangi celladın kılıcı senin kirpiklerinin ucu gibi sivri ve keskindir?)

    5-Hansı bezm olmış münevver bir kadün tek şem’den
    Hansı şem’ün şu’lesi ruhsar-ı tabanunca var

    (Hangi toplantı senin boyun gibi bir mumla aydınlanmıştır? Hangi mumun ışığı senin parlak yanağın gibidir?)

    6-Hansı yerde tapılur nisbet sana bir genc-i hüsn
    Hansı gencün ejderi zülf-i perişanunca var

    (Sana benzeyen bir güzellik hazinesi nerede bulunur? Hangi hazineyi bekleyen yılan senin dağınık saçlarına benzer.)

    7-Hansı gülşen bülbüin derler Fuzuli sen kimi
    Hansı bülbül nalesi feryad-u efganunca var

    (Fuzuli, hangi gülbahçesinin bülbülünün sana benzediğini söyleyebilirler? Hangi bülbülün iniltisi senin bağırışın, haykıırışın gibidir?

    Fuzuli
  • SENİ SEVİYORUM

    Duyguların en yücesi kalbime dolmuş gibi
    Sevgilim reddetme sende sev bu kalbi
    Öyle bir sevda olsun imrendirsin herkesi
    Ben seni seviyorum sende sev beni

    Tutupta ellerini sarsam ince belini
    Yalnız senle yaşasam hayatın zevklerini
    Satırlara döktüğüm o iki kelimeyi
    Defalarca söylerim seni seviyorum seni
    Cengiz



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi cengiz571 -- 18 Temmuz 2005, 10:24:07 >
  • olduğum gibi kim görebilir beni ?
    ne rengim var benim ne nişanım,
    benim de bildiğim sırlar var diyeceksin ama,
    hem o sırlarım ben,
    hem o sırları saklayanım.

    bu gönül ne vakit durulacak, bilmem.
    ama şu anda hiç kımıldamadan duran da benim,
    yürüyüp giden de ben.

    ben bir denizim,
    kendi varlığı içinde taşan,
    uçsuz bucaksız,
    alabildiğine geniş,
    kıyısız , hür bir deniz.

    iki dünyada da yok oldu gitti bende,
    artık ne bu dünyadan sorsunlar beni,
    ne o dünyadan.

    sen bizim tıpkımızsın , dedim, ey can !
    "amma yaptın," dedi,
    "o da ne demek?"
    "şu gördüklerin hep ben'im"
    yoksa , dedim sen "o" musun ?
    "hey kendine gel, sus !" dedi,
    "benim ne olduğum dile gelmez."
    öyleyse, dedim, işte sana dilsiz, dudaksız konuşan biri,
    yoklukta ayaksız yürümedeyim, gökteki ay gibi,
    işte sana elsiz ayaksız durmadan koşan biri.
    "böyle koşup durmak, dedi bir ses, senin nene gerek "
    "bak bana , apaçık ortadayım da gene gizliyim."
    "sen beni gör asıl , beni!"

    eşi bulunmaz bir gizli maden olmuşum;
    eşi bulunmaz bir deniz olmuşum ben,
    tebriz'li şemsi gördüm göreli.

    mevlana
  • Kar kıyamet icinde gecti yıllarım
    Hep baharı bekledim kavusamadım
    Gun geldi en yakınım yabancım oldu
    Dostum ben bu dunyaya alısamadım

    Cigdem TALU



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi FreeSoL -- 18 Temmuz 2005, 10:44:51 >
  • kim görmüş o cenneti, cehennemi?
    kim gitmiş de getirmiş, haberini?
    kimselerin bilmediği bir dünya
    özlenmeye korkulmaya değer mi?

    koydun yemi, kurdun tuzak ey yaradan
    tuttun avı, verdin ona bir ad: insan!
    her hayrı ve her şerri düzenler, sonra
    herkeste bulursun yine sen bir noksan!

    şarap benlik kaygusu bırakmaz sende
    çözülmedik bir düğüm kalmaz beyninde
    iblis bir kadeh şarap içmiş olaydı,
    secdeye yatardı adem'in önünde

    ömer hayyam
  • "Şairim,
    Zifiri karanlıktan gelse şiirin hası
    Ayak seslerinden tanırım…
    Ne zaman bir köy türküsü duysam,
    Şairliğimden utanırım".


    Bedri Rahmi Eyüpoğlu



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Saltuk -- 18 Temmuz 2005, 16:00:53 >
  • Düşündüm

    Şimdi seni düşündüm,
    Aldığım her nefeste olduğu gibi.
    Hayallerimi düşündüm,
    Hayallerin uğruna vazgeçtiğim hayallerimi...

    Bir rüya gördüm,
    Seni gelinlikler içinde, beni mutsuzluğun tepesinde...
    Yoktun benim için.

    Hayallerime bile sahip değildim,
    Her gece dua ediyordum,
    Rüya görmek, rüyadada olsa beni sevdiğini duymak için...
    Ama hiç olmuyordu, rüyalarımda senin kadar beni sevmiyordu.

    Kalbim o kadar boşki,
    Mutsuzluğum, yalnızlığımın habercisi
    Gözlerim her daim yaşlarla besli...

    Hep nemliler, geçen yıllara rağmen ağlamamayı öğrenemediler...

    Sevginin olmadığı bu dünyada hep acı çekecekler!


    bana ait, kötü bir dönemimde karalamıştım,berbat olduğunu biliyorum



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Emir Hattab -- 18 Temmuz 2005, 16:17:21 >
  • DOSTLARIMA

    Dost dediğin ; radikal olmalı; Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile Seni Sevmeli...
    Sarılılacak biri olmadığin zamanlarda bile Sana sarılmalı...

    Dayanılmaz oldugun zamanlarda bile Sana Dayanmalı...

    Dost dediğin; fanatik olmali; Bütün dünya seni üzdüğünde Sana moral vermeli,

    Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli, Ve ağladığında, seninle ağlamalı...

    Ama hepsinden daha çok; Dost matematiksel olmalı;

    Sevinci çarpmalı... Üzüntüyü bölmeli... Geçmişi çıkarmalı... Yarını toplamalı...
    Kalbinin derinliklerinde ihtiyaci hesaplamalı...

    Ve her zaman Bütün parçalardan daha büyük olmalı... İşi bitince seni bir tarafa atmamalı.............''
  • Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
    Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
    Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...

    Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
    Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...

    Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
    Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
    Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

    Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta,
    Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...


    ahmet HAŞİM

    ben cok severım bu sıırı.
  • GERİ GELEN MEKTUP

    Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
    Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
    Pervane olan,kendini gizler mi alevden?
    Sen istedin,ondan bu gönül zorla tutuştu..

    Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse;
    Ay secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
    Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
    Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

    Ey sen ki, kul ettin beni onmaz yakışınla,
    Ey sen ki, gönüller tutuşur her bakışınla!
    Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
    Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince

    Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
    Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
    Gözler ki, birer parçasıdır senden ilah'ın,
    Gözler ki, senin en katı zulmün ve silahın,

    Vur şanlı silahınla,gönül mülkü düzelsin;
    Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!
    Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
    Bir yüz ki,yapılmış dişi kaplanla hüzünden...

    Hasret sana,ey yirmi yılın taze baharı,
    Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
    Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
    Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!

    Hasret çekerek uğruna ölmek kolaydı,
    Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı..
    Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
    Tek bendeki volkanları söndürse denizler!

    Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma "Kaabil",
    İmkanı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
    Sirretmeye elden seni, bir perde olurdum.
    Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

    Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur,
    En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
    Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
    Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...

    Hüseyin Nihal Atsız
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Kür-Şad

    Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
    Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
    Pervane olan,kendini gizler mi alevden?
    Sen istedin,ondan bu gönül zorla tutuştu..



    mef'ulü/ mefailü/ mefailü/ feulün
    _ _ . . _ _ . . _ _ . . _ _

    aruzun tadı bir başka oluyor.
  • Evin içinde bir oda, odada İstanbul
    Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul

    Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı
    Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul

    Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
    Çekmeğe başladı, oltada İstanbul

    Bu ne biçim su, bu nasıl şehir
    Şişede İstanbul, masada İstanbul

    Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık
    Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul

    İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım
    Nereye gidersen git, orada İstanbul.

    ÜMİT YASAR OGUZCAN
  • Kahraman Ordumuza -

    Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
    Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
    O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
    O benimdir, o benim milletimindir ancak.

    Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
    Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
    Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!

    Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
    Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
    Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
    Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

    Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
    Benim îman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
    Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
    "Medeniyyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar?

    Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
    Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
    Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın
    Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

    Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı:
    Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
    Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
    Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

    Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?
    Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
    Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ,
    Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ.

    Ruhumun senden, İlâhi, şudur ancak emeli:
    Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
    Bu ezanlar - ki şahâdetleri dinin temeli -
    Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

    O zaman vecd ile bin secde eder - varsa - taşım,
    Her cerîhamdan, İlâhi, boşanıp kanlı yaşım,
    Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
    O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

    Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
    Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
    Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:
    Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
    Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl!



    MEHMET AKIF ERSOY
  • HAK BİR GÖNÜL VERDİ

    Hak bir gönül verdi bana
    Ha demeden hayran olur
    Bir dem gelir şadan olur
    Bir dem gelir giryan olur

    Bir dem sanırsın kış gibi
    Şol zemheri olmuş gibi
    Bir dem beşaretden doğar
    Hoş bağ ile bostan olur


    Bir dem gelir söyleyemez
    Bir sözü şerh eyleyemez
    Bir dem dilinden dür döker
    Dertlilere derman olur


    Bir dem cıkar arş üzere
    Bir dem iner taht-es-sera
    Birdem sanırsın katredir
    Bir dem taşar umman olur


    Bir dem cehalette kalır
    Hiç nesleyi bilmez olur
    Bir dem dalar hikmetlere
    Calinus u lokman olur


    Bir dem dev olur ya peri
    Viraneler olur yeri
    Birdem ucar belkis ile
    Sultanı-ı ins ü can olur


    Bir dem varır mescitlere
    yüz sürer anda yerlere
    Bir dem varır deyre girer
    İncil okur ruhban olur

    Bir dem gelir isa gibi
    Ölmüşleri diri kılar
    Bir dem girer kibr evine
    Fir’avil ile haman olur


    Bir dem döner cebrail’e
    Rahmet sacar her mahfile
    Bir dem gelir gümrah olur
    Miskin yunus hayran olur
  • Ey Türk Gençliği !
    Birinci vazifen, Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

    Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün istiklal ve cumhuriyetini müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezhür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle techit edebilirler. Millet, fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

    Ey Türk İstikbalinin Evladı !

    İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve cumhuriyetini kurmaktır ! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

    Mustafa Kemal ATATÜRK
  • Gelsen bu gece

    Nasıl yalnızım bilsen
    Görsen şu sefil halimi
    Bir anlasan...
    Duysan ötelerden
    Rüzgarlar getirse
    Yağmur kapını çalsa
    Uyandırsa şimşekler
    Sabah olmadan
    Gelsen bu gece

    Özlemim dağlarca
    Sesine bakışına
    Nasıl susamışım ahh....
    Gelip otursan
    Ellerini alsam avuçlarıma
    Seni hasretle sarsam
    Bir mucize olsada
    gelsen bugece


    Cengiz
  • Yılmaz Erdoğan'ın şiir albümünden



    Yaşayabilme İhtimali

    Soğuk ve şehirlerarası
    otobüslerde vazgeçtim
    çocuk olmaktan
    ve beslenme çantamda
    otlu peynir kokusuydu babam...


    İlkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
    Ankara`da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o zaman
    özlemeye başladım herkesi ..
    Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki,
    adam gibi hasretleri özlemeye başladım sonra ..

    Bizim Kemalettin Tuğcu`larımız vardı...
    Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...
    Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
    kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık ..
    Ben doktor oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla ...
    Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu, pütürlü duvarlara
    ve Türk Dil Kurumu`na inat bir Türkçe’yle ...
    Abilerimizden öğrendik, Ş harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi ..

    Ankara`ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
    Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu haber bültenleri
    Oysa Ankara`da hiç sevişmedim ben.
    Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim ..
    (Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik dikenleri saymazsak ..)
    Ankara`ya usul usul kurşun yağıyordu ..
    Ve belli bir saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber bültenleri ..
    Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim ..
    Ve hiçbir mahkeme tutanağına geçmedi adım ..
    çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece ..

    sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde
    ama sen yoktun ..
    Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde ..
    Okul servisi seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine götürüyordu ..
    Ben, senin benimle Tunalı Hilmi Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum ..

    Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
    yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır gevrekliğini ..
    Sonra otobüs oluyordum,
    kırık yarık yoların çare bilmez sürgünü ..
    Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş ovasının yalancı maviliğini ...
    Otobüs oluyordum bir süre ..
    Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum,
    yanağım otobüs camının garantisinde ..
    Otobüs oluyordum ..
    Bir ülkeden bir iç ülkeye ..
    Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum ...

    Zap suyunun başına koyuyordum şarkılarımın lis- tesinin ..
    Korkuyordum ..
    Sonra iniyordum otobüsten ..
    Çarşıdan bizim eve giden,
    ömrümün en uzun,
    ömrümün en kısa,
    ömrümün en çocuk,
    ömrümün en ihtiyar yolunu koşuyordum ..
    Çünkü sonunda annem oluyordum
    babam kokuyordum sonunda ...

    Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim, çocuk olmaktan ..
    Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam ...

    Ben seninle bir gün Van`da ki bir kahvaltı salonunda ..
    Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanların bildiği bir yol üstü lokantasında...
    Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay kıvamında bakan Doğubeyazıt`ın herhangi
    bir toprak damında ...
    Ben seninle herhangi bir insan elinin terli coğrafyasında olma ihtimalini sevdim ...

    Ben senin,
    beni sevebilme ihtimalini sevdim!



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Aguney -- 19 Temmuz 2005, 19:19:32 >
  • SEN BENİM HİÇBİR ŞEYİMSİN

    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Yazdıklarımdan çok daha az
    Hiç kimse misin bilmem ki nesin
    Lüzumundan fazla beyaz
    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Varlığın yokluğun anlaşılmaz

    Galiba eski liman üzerindesin
    Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak
    Dudaklarınla cama çizdiğin
    En fazla sonbahar otellerinde
    Üniversiteli bir kız uykusu bulmak
    Yalnızlığı öldüresiye çirkin
    Sabaha karşı öldüresiye korkak
    Kulağı çabucak telefon zillerinde

    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Hiçbir sevişmek yaşamışlığım
    Henüz boş bir roman sahifesinde
    Hiç kimse misin bilmem ki nesin
    Ne çok çığlıkların silemediği
    Zaten yok bir tren penceresinde

    Sen benim hiçbir şeyimsin
    Yabancı bir şarkı gibi yarım
    Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
    Hiç kimse misin bilmem ki nesin
    Uykumun arasında çağırdığım
    Çocukluk sesimle ağlayarak

    Sen benim hiçbir şeyimsin

    ATTİLA İLHAN
  • Derman aradım derdime
    Derdim bana derman imiş
    Bürhan(delil) aradım aslıma
    Aslım bana burhan imiş

    Sağı solu gözler idim
    Dost yüzünü görsem diye
    Ben onu taşrada arardım
    O can içinde canan imiş

    Öyle sanırdım ayrıyam
    Dost gayrıdır ben gayrıyam
    Benden görüp işiteni
    Bildimki o canan imiş
    Niyazi
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.