Şimdi Ara

Şiir meraklıları... (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
61
Cevap
0
Favori
2.445
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Yalancı Ayrılık

    Yoksun... umurumda bile değil
    Başucumda resmin hala duruyor
    Yoksun... defterimdeki yazın hiç silinmedi
    Eşiğimdeki ayak izin, hergün gelişin
    Gözlerimce gidişin hiç bilinmedi.

    Varsın böyle geçsin yabancı günler
    Varsın canımı yaksın yine yalnızlık
    Seninle doluyken baktığım dünler
    Yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık.

    Yoksun... umurumda bile değil
    Dudağımda adın şiir oluyor
    Yoksun... ezberimdeki sevdan hiç okunmadı
    Eşiğimdeki ayak izin, hergün gelişin
    Yüreğime gidişin hiç dokunmadı.

    Varsın böyle geçsin yalancı günler
    Varsın canımı alsın yine yalnızlık
    Kokunu verirken vazomda güller
    Yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık.
  • I-
    Taş taş değil bağrındır taş senin
    Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin

    Bir katılıktır dinamit söker mi yürekleri
    Başın bir kez bu kalbe çarpmasın ey taş senin

    Kazmayı kayalara değil kalplere vur ey
    Ferhat niçindir kırdığın bunca taş senin

    Anne seninle bağrın döğer gider mi acı
    Hanidir ferhaddan aldığın ders taş senin

    Sende mi taşla bir oldun ey sevgili
    İşitmez oldun beni kalbin taştan taş senin

    Ölüm sendendir bana nedir taşlamak beni
    Bana güldür çiçektir attığın her taş senin

    Gözünü dikme taşa işte parça parçadır
    Şimşektir bir bakışın dayanır mı taş senin

    Deprem değildir dağı ve beni sarsan
    Bir bakışındır komaz taş üstünde taş senin

    Niçin çıktın dağlara evren çöl oldu leyla
    Topuğun öpmek için toz oldu dağ taş senin

    -II-

    Taş taş değildir bağrındır taş senin
    Nereni nasıl yaksın söyle bu ateş senin

    Ülkendir taş ve beton bu yanlış kent
    Her gün bir yanın biraz daha taş senin

    Taş alanlarıdır taş insanları taşır bir
    Nereye gelsen ey aşk karşında bu taş senin

    Uygarlığı taşla taşımak çağlar üzre
    Kolların bu denli güçlü müdür taş senin

    Bir taş devridir ama bağışla beni
    Niçin bunca geldim üstüne ey taş senin

    Bir İbrahim bıçağı ikiye biçer taşı
    Sevgili nasıl kırdı kutlu dişin taş senin

    Ölüm bir kasırgadır çevirir seni beni
    Nedir kucağında kocaman bu taş senin

    -III-

    Bir bir yürürlükten kaldırıp çürümüş devrimleri
    En gürbüz bir devrimi dikmek yerine taş senin
    Nereye koysam seni söyle ey yüreğim
    Bir gün beni ele verir bu güçlü atış senin




  • ÇİLE

    Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam
    Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
    Ve uçtu tepemden birden bire dam.
    Gök devrildi, künde üstüne künde...

    Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
    Dediklerin cıktı ihtiyar bacı!
    Sonsuzluk elinde bir mavi tülbent,
    Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

    Ateşten zehrini tattım bu okun.
    Bir anda kül etti can elmasımı.
    Sanki burnum değdi burnuma(yok)un.
    Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.

    Bir bardak su gibi çalkalandı dünya;
    Söndü istikamet, yıkıldı bosluk,
    Al sana hakikat , al sana rüya!
    İşte akıllılık , işte sarhoşluk!

    Ensemin örsünde bir demir balyoz
    Kapandım yatağa son çare diye.
    Bir kanlı şafakta , bana çil horoz
    Yepyeni bir dünya etti hediye.

    Bu nasıl bir dünya hikayesi zor;
    Mekânı bir satıh, zamanı vehim.
    Bütün bir kainat muşamba dekor,
    Bütün bir insanlık yalana teslim.

    Nesin sen , hakikat olsan da çekil!
    Yetiş körlük , yetiş takma gözde cam!
    Otursun yerine , bende her şekil;
    Vatanım sevgilim , dostum ve hocam!
    *
    *
    *
    Evet her şey ben de bir gizli düğüm
    Ne ölüm terleri döktüm , nelerden!
    Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
    Yetişir Çektiğim mesafelerden!

    Ufuk bir tilkidir , kaçak ve kurnaz.
    Yollar bir yumaktır, uzun dolaşık
    Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
    Tütüyor önümde mavi bir ışık.

    Büyücü büyücü ne bana hıncın?
    Bu kükürtlü duman nedir inimde ?
    Camdan keskin , kıldan ince kılıcın,
    Bir zehirli kıymık gibi beynimde.

    Lügat , bir isim ver bana halimden ;
    Herkesin bildiği dilden bir isim!
    Eski esvaplarım tutun elimden
    Aynalar söyleyin bana ben kimim?

    Söyleyin söyleyin ben miyim yoksa,
    Arzı boynunuzda taşıyan öküz?
    Bela mimarının seçtiği arsa ;
    Hayattan muhacir , eşyadan öksüz?

    Ben ki toz kanatlı bir kelebeğim,
    Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
    Bir zerreciğim ki , Arş ' a gebeyim,
    Dev sancılarımın budur kaynağı!

    Ne yalanlarda var , ne hakikatte .
    Gözümü yumdukça gördüğüm nakış
    Boşuna gezmişim yok tabiatta.
    İçimdeki kadar iniş ve çıkış.
    *
    *
    *
    Aylarca gezindim , yıkık ve şaşkın .
    Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,
    Deliler köyünden bir menzil aşkın
    Her fikir içimde bir çifte kelepçe.

    Niçin küçülüyor eşya uzakta ?
    Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl ?
    Zamanın raksı ne , bir yuvarlakta?
    Sonum varmış , onu öğrensem asıl ?

    Bir fikir ki, sıcak yarada kezzap,
    Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
    Selâm , selam sana haşmetli azap;
    Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

    Yalvardım : Gösterin bilmeceme yol!
    Ey yedinci kat gök, esrarını aç!
    Annemin duası, düşte perde ol!
    Bir asâ kes bana , ihtiyar ağaç.

    Uyku katillerin bile çeşmesi;
    Yorgan , Allahsıza kadar sığınak
    Teselli pınarı , sabır memesi;
    Size şerbet , bana kum dolu çanak.

    Bu mu rüyalar da içtiğim cinnet,
    Sırrını ararken patlayan gülle?
    Yeşil asmalarda depreniş , şehvet;
    Karınca sarayı , kupkuru kelle....

    Akrep , nokta nokta ruhumu sokmuş.
    Mevsimden mevsime girdim böylece
    Gördüm ki , ateşte cımbızda yokmuş.
    Fikir çilesinden büyük işkence.

    Gece bir hendeğe düşercesine,
    Birden kucağına düştüm gerçeğin.
    Sanki erdim çetin bilmecesine,
    Hem geçmiş zamanın , hem geleceğin.

    Açıl susam açıl! Açıldı kapı;
    Atlas sedirinde mavera dede.
    Yandı sırça saray, ilahi yapı
    Bin bir avizeyle uçsuz maddede.

    Atomlarda cümbüş, donanma şenlik
    Ve çevre çevre nur , çevre çevre nur.
    İçiçe mimari , içiçe benlik
    Bildim seni ey Rab , bilinmez meşhur!

    Nizam köpürüyor, med vakti deniz
    Nizam köpürüyor çenemde su.
    Suda bir gizli yol pırıltılı iz
    Suda ezel fikri ebed duygusu.

    Kaçır beni ahenk , al beni birlik
    Artık barınamam gölge varlıkta
    Ver cüceye , onun olsun şairlik
    Şimdi gözüm büyük sanatkarlıkta

    Öteler öteler , gayemin malı
    Mesafe ekinim , zaman madenim
    Gökte samanyolu benim olmalı ;
    Dipsizlik gölünde , inciler benim.

    Diz çök ey zorlu nefis , önümde diz çök
    Heybem hayat dolu , deste ve yumak
    Sen bütün dalların birleştiği kök
    Biricik meselem , Sonsuza varmak...




  • Mona Rosa II-Ölüm ve Çerçeveler

    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
    Garip bir yolculuk, tren ve geyve
    Bir hançer bölüyor, ah... rüyaları:
    Bir rüya, bir hançer, bir el: ve, ve, ve...

    Lambalar yanıyor hafif ve sarı
    Gece kar yağacak sabaha kadar
    Toprakta et, kemik çatırtıları...
    Yarı ölüleri bir korku tutar,
    Değince bir taşa kafa tasları,
    - Ölüler ki yalnız tırnakları var,
    Ve yalnız burkulmuş diz kapakları...

    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı,
    Esmer delikanlı, hatıra ve kan.
    Yeşil gözlü kızın hıçkırıkları,
    Sızıyor bir kapı aralığından,
    Lambalar yanıyor hafif ve sarı

    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
    Açıyor elini göğe bir kadın
    Uzuyor, uzuyor altın saçları
    Uğrunda ölünen güzel kızların

    Lambalar yanıyor hafif ve sarı
    Çocuklara açar mağaraları
    Güngörmemiş kuşlar ve örümcekler
    İlân-ı aşktan dil balıkları
    Aşina suları çabuk terkeder.

    Lambalar yanıyor hafif ve sarı
    Bakıyor ateşe, küle böcekler.
    Köpekler parçalar kanaryaları
    Mektupları bir boz ağaç kurdu yer
    Baykuşlar ötüyor harabelerde
    Yanıyor lambalar hafif ve sarı.

    Bir kaza kurşunudur her yerde
    Süvarisiz şaha kalkan atları
    Bir ruhun ışığı vardır göklerde
    Lambalar yanıyor hafif ve sarı
    Ötüyor baykuşlar harabelerde.

    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
    Titriyor yıldırım düşmüş gibi yer
    Bekledi arzuyla karanlıkları
    Anneler, babalar, erkek kardeşler:
    Tâ içinden duyar ani bir ağrı
    Bir hüzün şarkısı tutturur gider
    Anneler, babalar, erkek kardeşler...

    Lambalar yanıyor hafif ve sarı
    Her yatak dopdolu, bir yatak bomboş
    Bir neşe şarkısı tutturur gider
    Birinci, ikinci, üçüncü sarhoş
    Kurşunlar sıkılır göklere doğru
    Serçe yavruları havada titrer
    Lambalar yanıyor hafif ve sarı...
    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
    İnce yelkenleri alıyor yeller
    Titretir kalpleri ve bayrakları
    Gemiden toprağa uzanan eller...

    Lambalar yanıyor hafif ve sarı
    Bir yosun köküne hasret kalacak
    Gizli hazineler, su yılanları...
    İnce yelkenleri alıyor yeller
    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı

    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
    Beyaz pelerinli hür tayfaları
    Kendine bağlar siyah kediler
    Titriyor gönüller ve kara bayrak
    Bir yosun köküne hasret kalacak
    Gemiden toprağa uzanan eller
    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı

    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
    Garip bir yolculuk, tren ve geyve
    Bir hançer bölüyor, ah... rüyaları:
    Bir rüya, bir hançer, bir el: ve, ve, ve...




  • MONA ROSA III - PISMANLIK VE ÇILELER

    Rüzgar eser, yagmur yagar, tilkiler üsür
    Bir odun parcasi aydinlatir ocagi
    Annesi atesin önünde perisan
    Annesi atesin içinde hür
    Rüzgar eser, yagmur yagar, tilkiler üsür

    Yagmurlar sirtiyla sirtim arasindadir
    Sarkilar dudaklariyla dudaklarimin
    Kalbimi bin parçaya böldü divane sir
    Sesi geliyor sesi, günahkar çocuklarim
    Sarkilar dudaklariyla dudaklarimin arasindadir

    Benim boyum ufak onun da ufakti
    Kivircik saçlarindan öpmedigim için onu
    Onun bu ocakta yanan topragi
    Her gece rüyamda avuçlarimi yakti
    Benim boyum ufak onun da ufakti
    Benim gözlerim yesildir onun kara
    Ben günah kadar beyazim, o tevbe kadar kara

    Annesinin basi elleri arasinda
    Parmaginda aydinlik günlerden kalma yüzük
    Bir fotograf asilidir duvarda
    Aynaya, geceye, maziye dönük
    Annesinin basi elleri arasinda

    Bir tüfegin burnu havadadir
    Ates almak üzeredir mermisiz
    Ben bir küçük kizim, ben bir deli kizim
    Siz beni ne anlarsiniz... siz...
    Bir tüfek ates almak üzeredir mermisiz

    Bir saman çöpüne tutunmus kizlarin
    Etegini ben çektim
    Neyleyim gögsümü Karacadag'in sert rüzgari doldurmus
    Annemden ben ilk sütü Geyve'de içtim
    Ankara'ya Çataldag'a bir zindandan gül vurmus
    Az kalsin ben ölecektim
    Bir saman çöpüne tutunmus kizlarin

    Kediler halilari parçaliyor
    Kirmizi bir isik düsüyor yere
    Annemin dizinde derman yok
    Hükmedemiyor insan ruhuna ates
    Rüzgar hükmedemiyor incecik perdelere
    Kediler halilari parçaliyor
    Ateste sari gül açan saksilar
    Kizarmis bir ekmek gibi duruyor

    Kulagima garip sesler geliyor
    Kus yumurtasindan çikan insanlar
    Ahirda bir ata eyer oluyor
    Kulagima garip sesler geliyor

    Ben bir sarki bir türküyüm
    Ben Meryem'in yanagindaki tüyüm
    Beni bir azizin nefesi uçurur
    Kalbimde Allah'in elleri durur
    Cici ayaklarim ilikli bagli
    Ben onun silasi kendimin gurbetindeyim

    Ben azizin hasreti
    Ben Meryem'in yanagindaki tüyüm
    Benim gözlerim yesildir, onun gözleri kara
    Ben günah kadar beyazim, o tevbe kadar kara

    Ocak sönüyor ates kül oluyor
    Annesinin saçlari beyaz
    Annesi saçlarini yoluyor
    Atesin içinde gül açilmis
    Servi büyür, ardiç büyür, çocuk büyür
    Annesi ruhunda ruhuma egilir

    Sineklerin kanadini isitan
    Bir günes topragi yarip çikacak
    Kadinlar sansa da yasadigini
    Sarkisiz kaldikça yasayamayacak
    Kadinlari sarkilir, akrepler aydinlatir
    Kadinlari sarkilir, zahirlar aydinlatir

    Artik ben gidecegim ata eyer vuruyorlar
    Hatiralarimi birer birer yakacagim
    Entarimi parça parça edip
    Zehirli kirpilere birakacagim
    Beyaz bir kayanin üstüne çikip
    Gögsüme siyah bir gül takacagim
    Batan günese dogru kursunlar sikip
    Kendimi bosluga birakacagim

    Ayaklarimin altindan geçiyor bir deniz
    Ben bir küçük kizim, ben bir deli kizim
    Siz beni ne anlarsiniz... siz...
    Artik ben gidecegim atim kisniyor
    Bir bebek mum istiyor, bir ölü sarki istiyor

    Ayaklarimin altindan geçiyor bir deniz bir deniz
    Beni onun gözleri çagiriyor duramam, duramam
    Benim gözlerim yesildir ah... onun gözleri kara
    Ben günah kadar beyazim, o tevbe kadar kara




  • MONA ROSA IV - VE MONA ROSA

    Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
    Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
    Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
    Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
    Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
    Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
    Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara

    Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
    Ve boğazımı sıktı parmaklar ince uzun
    Günahkar toprağımın saçından bir tel düştü
    Sana ne olmuş Roza, bir derde tutulmuşsun
    Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti
    Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun
    Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü

    Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa
    Her şeyim sizin olsun,hep sizin, kesik başlar
    Rüyasında örümcek başlarsa ağlamaya
    İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar
    Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
    Gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar
    Öyleyse bu şapkayı atıyorum ırmağa

    Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
    Ve kediler de her gece sürünür yastıklara
    Denizleri bahtiyar eden günler kısalır
    Satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara
    Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır
    Bir geyiğin eriyen gözleri düşer kara
    Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır

    Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
    Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi
    Sana da Mona Roza, taşbebeği bıraktık
    Ellerinde kılıçlı balıkların bir dişi
    Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık
    Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi
    Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık

    Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
    Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura
    Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim
    İtimat edeceğim şu belalı yağmura
    Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
    Asılmış bir adamın iki eli yağmura
    Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim

    Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
    Ve bir şehir yaratmak ruhundan Geyve diye
    Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
    Katıvermek sessizce söylenen bir türküye
    Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
    Ve son vermek bu bitmeyen şarkıya
    Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni

    Sana tavus kuşunun içine girdiğini
    En son söz olarak söylemek istiyorum
    İçimde tavusların kaybolduğunu
    Bana da bir çift ak kanat kaldığını
    Son, en son söz olarak söylemek istiyorum
    İçime girdiğini, tüyünü yolduğumu
    Son, en son söz olarak söylemek istiyorum

    Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
    Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
    Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
    Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
    Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
    Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
    Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara…




  • BÜLBÜL

    -Basri Bey oğlumuza-

    Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
    Nihâyet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
    Şehirden kaçmak isterken sular zâten kararmıştı
    Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdîyi sarmıştı.
    Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl...
    Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl.
    Muhîtin hâli "insâniyyet"in timsâlidir, sandım;
    Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım!
    Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
    Zalâmın sînesinden fışkıran memdûd bir feryâd,
    0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu:
    Ki vâdîden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu.
    Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi:
    Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûyâ Sûr-i Mahşerdi!

    -Eşin var, âşiyânın var, bahârın var, ki beklerdin;
    Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin ?
    0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
    Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun.
    Bugün bir yemyeşil vâdî, yarın bir kıpkızıl gülşen,
    Gezersin, hânümânın şen, için şen, kâinâtın şen.
    Hazansız bir zemîn isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
    Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
    Değil bir kayda, sığmazsın - kanatlandım mı - eb'âda;
    Hayâtın en muhayyel gâyedir ahrâra dünyâda.
    Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
    Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
    Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
    Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
    Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
    Bugün bir hânümansız serserîyim öz diyârımda!
    Ne hüsrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
    Serâpâ Garb'a çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
    Hayâlimden geçerken şimdi; fikrim hercümerc oldu,
    Salâhaddîn-i Eyyûbî'lerin, Fâtih'lerin yurdu.
    Ne zillettir ki: Nâkûs inlesin beyninde Osmân'ın;
    Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!
    Ne hicrandır ki: En şevketli bir mâzî serâb olsun;
    O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
    Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden Yıldırım Hân'ın;
    Şenâ'atlerle çiğnensin muazzam Kabri Orhan'ın!
    Ne haybettir ki: Vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
    Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!
    Yıkılmış hânümalar yerde işkenceyle kıvransın;
    Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın!
    Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
    Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! (*)

    (7 Mayıs 1337 - Ankara-Tâceddin Dergâhı)

    (*) Bu şiir yazılırken Yunan istilâsı altındaki topraklarımıza,
    özellikle Bursa'ya dair acı haberler geliyordu; bunların
    doğruluğunu veya yanlışlığını araştırmanın da imkânı yoktu.

    Mehmet Akif Ersoy




  • Bu günlük bu kadar yeter sanırım, devamı gelecek...
  • hiç bir şeyi efendim almayın yanınıza
    yarinizin tülbenti, kırbalar veya katır,
    çünkü benzer her şehir kana girmiş bir kıza
    her nesne o afetten bir cilve hatırlatır...
  • Cirriculum Vitae

    Kötürüm bir oğlağa varis kılınan bana,
    Büyük şiir kuranlar bir ayna bıraktılar
    O zamanlar haminnem zümrüt gözlü bir suna
    Dedemse tersanede taze bir çıraktılar...
  • Ömrün bütün eyyamı biten ecre kadarmış,
    Ovalar kadar hayat, baktım hücre kadarmış.
    Gecenin ilk mısraı hâlâ pürüzlü mîr-im,
    Şi'rin pertev bakışı meğer fecre kadarmış...
  • Şuuru çifteleyen bir azgın tay çıkıyor,
    Zihnin pür siyahından beyaz bir ay çıkıyor.
    Birörnek tuğlaları diziyorum, ortaya
    Hem serin hem aydınlık yedi saray çıkıyor...
  • ee arkadaşlar... sadece okumakla mı yetineceksiniz...?

    şiirle ilgilenenler nerededesiniz...?
  • Çıkar ölgün balıklar cansız pulları donuk
    En acılı damardan çektiğin çürük ağla
    Deyişler hasatında sözlerin gülü koruk,
    Şiirler çağla...

    Bir sırçadır her şiir ağır gülleler taşır,
    Kalın kesikler bağlar ince ibrişim bağla
    Çünkü yürek yangını kirli buzla dalaşır
    Şiirler Çağ'la...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi sahmeran -- 24 Kasım 2004, 19:12:44 >
  • Nan Gibi
    Ve gözlerin gelir geçer içimden
    Su içerken sen sokulurken akşam kızıllığına
    Ekmeği bölerken
    Yalnızsam yıllar nasıl geçmişse aradan
    Unutmak kolay sanmışsa şarkılar
    Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı
    Kör olsun sözlerim, unuttuysam adını
    An gibi aklımdasın

    Gelir geçer gemiler
    Belki sende geçersin diye
    Bir kumru konar her sabah pencereye
    Bir miladı taşır gece bir yıldız
    Soğuk olur, üşürsün ya adamakıllı
    Hani sarılırsın kendine
    Hani aklın karışır
    Bu bir divaneliktir gönül aha alışır
    Ömrüm bitse ne çıkar
    Can gibi aklımdasın

    Gündür bu geçer gider
    Belki bir şey kalmaz sanırsın
    Yani bir sabah uyandığında
    Ne hayatın tortusu ne kokusu alışmışlığın
    Her şey başka olacaktır
    Başka bir otobüs başka bir gazete
    Resimlerden silinecek yüzün belki de ne adın ne sanın
    Bir şafak vakti açınca gözlerini
    Bir merhabayla
    Yeniden kurulacak dünya
    Ve sen her şafak
    Nan gibi aklımdasın


    Bazen bir şey geçer içinden insanın
    En ücra yerlerinden cesaret gibi bir şey
    Ne olacak işte kömür yanmıyorsa eskisi kadar güzel
    Fasulyenin tadı yoksa
    Şarkılar yakmıyorsa içini
    Sadri Alışık öyle güzel ağlamıyorsa
    Aşık olmayı beceremiyorsa İzzet Günay
    Mahallenin en güzel kızına
    Denizin tuzu
    Yalnızlığın bahanesi yoksa
    Bir bıçak saplanınca yüreğinin tam ortasına
    Zannetmeki ölmek zor
    Ölmek kolay kolay da
    Kan gibi aklımdasın

    Bu da geçer
    Her sabah kanayacak değil ya
    Bakarsın taze ekmek çıkarır köşedeki fırın
    Biraz da helvası bizim bakkalın
    Senden ayırdığım üç beş zeytin
    Otururum sofraya
    Her lokmada geçer acısı belki bırakılmışlığın
    Bende unuturum nasıl unutulursa sana susuzluğum
    Ve nasıl becerdiysem kahrolmayı
    Öyle unuturum
    Ekmek gibi nan gibi aklımdasın

    Ve gözlerin gelir geçer içimden
    Su içerken sen sokulurken akşam kızıllığına
    Ekmeği bölerken
    Yalnızsam yıllar nasıl geçmişse aradan
    Unutmak kolay sanmışsa şarkılar
    Şiirler yalan yazmışsa ayrılığı
    Kör olsun sözlerim, unuttuysam adını
    An gibi aklımdasın
    An gibi aklımdasın
    Aklımdasın...




  • SABAHA EREN

    Üç oğlumdan birini ben atladım çıkardım
    Etli zengin öcüsü, yedi vakit, üç öğün
    Ben ark açık taşraya, ben ırmakta ağardım
    Bendim kanlı beylere çadır açıp toy düğün

    Benim kavmim içinde güzel vardı yedi bin
    Ay suya çarpar gibi derin derin bakardım
    Derdim, kız çiçekleri tutuşmuş entarinin
    Ben o yangın yerine ne yağardım, yağardım

    Ekmek dahi yığardım akıbet ki kartallar
    Seçti bizden kimini, yağlı, zaif ya semiz
    Seni de dedim dünya kuyulara atalar
    Saçılsın ağuşundan hem Kenan hem El-Aziz

    Böyle dürüp kendimi dedim ki adam adam
    Bildiğin şeyi ısır, bilmediğin şeyi öp
    İhtiyarın bağlayıp uzatırlar elif lâm
    Bunun köşkü virandır, müderrisleri çerçöp

    İmdi beni kınayıp iki dal şimşeğ ile
    N’ola saklı tuttuğun ışığı göstermesen
    Ben şu erte geceye varmamayı yeğ ile
    Erdim başka sabaha, sağ esen, sağlar esen




  • ger derse fuzuli ki güzellerde vefa var,
    aldanma ki şair sözü elbette yalandır...
  • çıktım erik dalına
    anda yedim üzümü,
    bostan issi kakıdı
    der 'ne yersin kozumu'


    bostan issi=bostan sahibi
    koz=ceviz
  • alçakça vermutları maşrapayı kirleten,
    çok kötüydü kadınlar, türküler söylediler,

    masanın etrafıçin biz kahve ısmarladık,
    onlar biraz müşteri ve tiner söylediler,

    en telve günahlara sarınıp ta ölmüşken,
    kalanımız saf tutup mevlütler söylediler,

    antuvan'dan şişli'ye mendil düşürdü matild,
    bayatlamış et kokan sergiler söylediler...
  • sahmeran... Mona Rozanın birde efsunlu olduğu anlatılan bir hikayesi var onu biliyormusun... Şiirin kötü yazgısı onaylanmıştır üstelik...
  • 
Sayfa: önceki 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.