Şimdi Ara

Şiir meraklıları... (3. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
61
Cevap
0
Favori
2.445
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • hiç duymadım ve hiçbir yerde okumadım...
    mona rosa şiirini yıllardır biliyorum... 1950'li yıllarda, Ank. Üni. S.B.F. öğrencisi iken Sezai Karakoç tarafından yazılan bu şiir, yazıldığı tarihten beri hiç bir kitapta yayınlanmadı... (yazıldığı yıllarda S.B.F.'de çıkan mülkiye dergisinde yayınlandı sanırım)
    Birkaç yıl önce Sezai Karakoç şiirde bir kaç ufak değişiklik yaparak kitap haline getirdi...
    herkese tavsiye ederim...
    daha önce dediğim gibi benim için bütün zamanların en güzel aşk şiirlerinden biridir...
    Not: bildiğim kadarıyla, muazzez akkaya'ya (şiirin ilk bölümündeki kıtaların baş harflerine bakın) aşık olan şair, bir şekilde sevdiğine kavuşamıyor, ve onun anısına hiç evlenmiyor... (doğru mu yalan mı bilmiyorum ama kuvvetle muhtemel doğrudur)

    şiirin 50'li yıllarda bir üniversite öğrencisi tarafından yazıldığına dikkatinizi çekerim...




  • yolu tez geçmelisin cılız cıvık bir nehir,
    uysal bir zehir gibi kimseye ilişmeden

    her sonsuz karşılık ve sonsuz hakediştir,
    yaşamak bereketsiz biz bize didişmeden...
  • BEN YALNIZ SENİ SEVDİM
    Kapıyı anahtarla açmayı sevmiyorum
    Zili çalmalıyım ve sen açmalısın kapıyı
    ‘’Hoş geldin canımmm..’’ deyip boynuma sarılmalısın
    Uzun uzun öpüşmeliyiz kapı aralığında,
    Elelele tutuşup içeri yürümeliyiz
    Sen biçırpıda sıralamısın;
    Belki de üçü önemli otuzbeş kırk haberi birden
    ’’Sular yoktu bütün gün biliyormusun’’
    Demelisin mesela.
    ’’Yemeği ocakta unutup yakmamışmıyım pilavın dibini
    Sonra da tüpgaz bitti alay eder gibi’’ demelisin mesela.
    Adları da saçları gibi hep birbirine benzeyen ortaokul arkadaşların
    Çatkapı yapmış olmalı aniden ve öğlen.
    Annen aramış yakında geleceklermiş
    Bana da selam söylemişmiş olmalı mesela.
    O kadar işinin arasında,
    Camları da silmiş serinmiş olmalısın.
    Eskilerini eskiciye verdim,o eski mintanlarını filan demelisin
    Pilastik leğen, mandal bi de faraş almış olmalısın karşılığında
    Bi gündüz yayınında faydalı en az on şey öğrenmiş olmalısın
    Çıkmayan lekeleri kolayca çıkarmaya
    Şarap şişelerini kolayca açıp,
    Boş şişelere mumlar damlatıp dekor yapmaya
    Bi ton faydalı şeyler
    Ben mutlaka; ’’yaaaa öylemi olmuş’’
    Diyeceğin haberler varmeliyim sana
    Süratle beni kızdıracak bişeyler yapmalısın
    Ben zaten seni kızdıracak bisürü şey yapmış olmalıyım dışarda
    Gözüme bakıp anlamalısın yediğim herzeleleri
    Sen anlamazlıktan gelmelisin hepsini
    Yüzlememelisin yine de
    Usulca utanmalıyım
    Anladığını anlamazdan gelmeliyim
    Anladığını anladığımı anlamamalısın
    Bu böylece sürüp gitmeli bi vakit
    Ben yine herzamanki gibi, yarın rejim yapmaya
    Spora başlamaya, sigarayı artık bırakmaya karar vermeliyim.
    Sen bikaçgüne kadar bi iş bulup artık çalışmaya,
    Bi ev bulup oraya geçmeye
    Hayatına bi çeki düzen vermeye, karar vermelisin
    ’’Çay koyyyy’’ yapmalı, yine ben hatırlatmalıyım
    Radyo yine tuhaf şarkılar çalan bi gavur kanalına ayarlı olmalı
    Televizyon yine senin kanallarına kilitli
    Ve kül tablaları, çay tabakları yani
    Firar etmiş olmalı ortalıktan yine
    Gözlerinde güzellikten başka
    Güzellikten başka bişey yokmuş gibi
    Sıkıntı yüklü, soru yüklü bakışları görememeliyim
    Sevgimin büyüklüğü herşeye yeter sanmalı
    Hiçbi bunaltını anlamayacak kadar dangalaşmalıyım
    İkide bi sözlerini kesip,çocuksuluğunu
    Saflığını, yalınlığının sularını kurutup
    Ciddi, akarlı, kerametli konulara davet etmeliyim seni.
    Ve bigün....
    Bigün çekip gitmelisin evden
    Gitmenle anlamalıyım;
    Bu ev sevdasız olana bol gelir,
    Yürü yürü bitmez koridorlar
    Evin manzarası karanlığa göz kırpar,
    Bu evde tek başına yaşayanlara, köpekler bile havlamaz bahçede
    Çay pişmez, yemek yenmez
    Sigaranın bile tadı kaçar
    Dışarda itiş kakış kalabalıklarda yiter gider evin sahibi
    Kendini arayıp arayıp bulamaz
    Merhabaların da anlamı kalmadığından;
    Kimselere selam verip alamaz
    Denizde,karada,yatakta;
    Hiçlik solukları alıp verir
    Bi şiirin dizeleri okunur kitaptan
    Şair sankimde bilmiş gibi;
    ’’Düşmesin bizimle yola
    evinde ağlayanların gözyaşlarını
    boynunda ağır bi zincir gibi taşıyanlar,
    çekilsin yolumuzdan kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar’’
    yazmıştır.
    Şiire de, şaire de, yaşama da kızılır
    Kapının önüne gelinir
    Alışkanlık icabı kapı çalınır
    Yalnızlık pusuya yatmıştır içerde
    Duyar, ama açmaz kapıyı
    Neden sonra hatırlarsın
    Anahtarını çıkarırsın
    Kapıyı anahtarla açmayı sevmiyorum be...
    Yalnızlığımı sevmiyorum
    Ben yalnız, ben yalnız seni, yalnız seni
    ÇOK... VE ÇOK....VE ÇOKKKKK...
    SEVİYORUM!...





  • Yalnızlığa dayanırım da,
    bir başınalığa asla.
    Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka, baka.
    Bir dost göz arayışıyla. Saat tıkırtısıyla...
    Korkmam,geçinip gideriz biz Mutlulukla,
    Ama;
    Günün aydın,akşamın iyi olsun" diyen biri olmalı.
    Bir telefon sesi çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.
    Yoksa, Zor değil,hiç zor değil,demli çayı bardakta karıştırıp,
    bir başına yudumlamak doyasıya.
    Ama;
    "Çaya kaç şeker alırsın?" Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra
  • Anadoluyum Ben

    Terketmedi sevdan beni,
    Aç kaldım, susuz kaldım,
    Hayın, karanlıktı gece,
    Can garip, can suskun,
    Can paramparça...
    Ve ellerim, kelepçede,
    Tütünsüz uykusuz kaldım,
    Terketmedi sevdan beni…

    Beşikler vermişim Nuh'a
    Salıncaklar, hamaklar,
    Havva Ana'n dünkü çocuk sayılır,
    Anadolu'yum ben,
    Tanıyor musun ?

    Utanırım,
    Utanırım fukaralıktan,
    Ele, güne karsı çıplak...
    Üşür fidelerim,
    Harmanım kesat.
    Kardeşliğin, çalışmanın,
    Beraberliğin,
    Atom güllerinin katmer açtığı,
    Şairlerin, bilginlerin dünyalarında,
    Kalmışım bir başıma,
    Bir başıma ve uzak.
    Biliyor musun ?

    Binlerce yıl sağılmışım,
    Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
    Nazlı, seher-sabah uykularımı
    Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar,
    Haraç salmışlar üstüme.
    Ne İskender takmışım,
    Ne şah ne sultan
    Göçüp gitmişler, gölgesiz !
    Selam etmişim dostuma
    Ve dayatmışım...
    Görüyor musun ?

    Nasıl severim bir bilsen.
    Köroğlu'yu,
    Karayılan‘ı,
    Meçhul Asker'i...
    Sonra Pir Sultan‘ı ve Bedrettin'i.
    Sonra kalem yazmaz,
    Bir nice sevda...
    Bir bilsen,
    Onlar beni nasıl severdi.
    Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
    Minareden, barikattan,
    Selvi dalından,
    Ölüme nasıl gülerdi.
    Bilmeni mutlak isterim,
    Duyuyor musun ?

    Öyle yıkma kendini,
    Öyle mahzun, öyle garip...
    Nerede olursan ol,
    İçerde, dışarda, derste, sırada,
    Yürü üstüne üstüne,
    Tükür yüzüne celladın,
    Fırsatçının, fesatcının, hayının...
    Dayan kitap ile
    Dayan iş ile.
    Tırnak ile, diş ile,
    Umut ile, sevda ile, düş ile
    Dayan rüsva etme beni.

    Gör, nasıl yaratılırım,
    Namuslu, genç ellerinle.
    Kızlarım,
    Oğullarım var gelecekte,
    Herbiri vazgeçilmez cihan parcası.
    Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
    Gözlerinden,
    Gözlerinden öperim,
    Bir umudum sende,
    Anlıyor musun ?




  • BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK İSTERİM

    Ben
    Senden önce ölmek isterim.
    Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun?  
    Ben zannetmiyorum bunu.
    İyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. 
    Kavanoz camdan olsun,  şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin 
    Fedakarlığımı anlıyorsun  vazgeçtim toprak olmaktan,  vazgeçtim çiçek olmaktan  senin yanında kalabilmek için .
    Ve toz oluyorum  yaşıyorum yanında senin.  
    Sonra, sende ölünce  kavanozuma gelirsin.  
    Ve orada beraber yaşarız  külümün içinde külün  ta ki bir savruk gelin  yahut vefasız bir torun  bizi ordan atana kadar...  
    Ama biz  o zamana kadar  o kadar  karışacağız  ki birbirimize,  atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz  yan yana düşecek.
    Toprağa beraber dalacağız.  
    Ve bir gün yabani bir çiçek  bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse  sapında muhakkak  iki çiçek açacak; biri sen  biri de ben.




  • Benim Çocukluğumda soframıza kuşlar konar, Rüyalarımıza melekler uğrardı. Kapımızdan Yoğurtçu, bahçemizden ishakkuşu, kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi.... Kışın bir sobamız olurdu, sobanın yanında bir kedimiz, kedinin önünde yün yumağı, bir hayat bilgisi fotoğrafı gibiydik... Yerli Malı Kullanan, Yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili, kuru incir, üzüm, fındık, tütün, çay, narenciye, kavun, karpuz yetiştiren, kuru üzüm, incir satan karşılığında çamaşır makinesi, radyo ve otomobil alırdık... Bir Toprağın fertleri, biraz yoksul, biraz mütevekkil, biraz mahçup, biraz kırılgan, biraz naif ama hep umutlu insanlardık...

    Özlerdik; Memleketimizi, halamızı, ince doğranmış bir dilim pastırmayı, yurttan sesler korosunu, akşam komşuluklarını, radyo tiyatrolarını, sabah ezanını, kalaycıyı, bozacıyı, münir nurettin şarkılarını, orhan boran yarışmalarını, kandil gecelerini, duvarlarımızın sarmaşıklarını, bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını, okul önü koz helvalarını, akşam oturmalarını ve hayatı...

    Top oynardık, ip atlardık, kedi kovalar, taşlarla birbirimizin başını yarar, mahalle şavaşları çıkarır, gece olunca’da tutar babalarımızın elinden yazlık sinemaya gider, sadri alışık, vahi öz, belgin doruk, cüneyt arkın seyreder, olimpos gazozlar içer, güler eğlenir bağırır, çağırır, dönerken yıldızları sayardır, sıkı çoçuklardır... Hepimizin birer yıldızı vardı, onlara isim takardır, onlarda bize isim takardı, pus ve dumandan önce bu şehrin geceleri göz kırpan ve isimleri takılan yıldızları vardı... Benim yıldızıma mehlika adını vermiştik...

    Biz kimsenden yana değildik, kimsenin de bizden yana olmasının istediği birileri olmazdı... Bir değirmendeydik öğütülen, öğütülürken türküler söylenen, buğday başaklarına benziyorduk, ben çorbalardan tarhanayı, yemeklerden kuru fasulyeyi, sigaralardan harmanı, belki bunun için çok sevdim... Yollar bozuk, musluklar bozuk, ziller bozuk, paralar bozuk, ama adamlar sağlamdı...

    Bu şehrin yıldızları vardı, saçlarına kurdelalar takan, civitle yıkanmış beyaz çoraplarına leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan, Gözleri önlerinde yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde küçük çocukları vardı bu şehrin... Bu şehrin yıldızları vardı, ben fenerbahçeyi amcam vefayı tutardı, konya tahıl ambarı, mersin muz cennetiydi, taksimden fatihe troleybus kalkar, şişhanede mutlaka raydan çıkardı...

    Vallahi hayat zor fakat çok matraktı, muammer karaca adına bira tiyatro binası yoktu, bizzat kendisi vardı, başımız ağrırdı komşumuz vardı, gönlümüz daralırdı komşumuz vardı, çorbamızı, umutlarımızı, memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız vardı... Geceleri bekçimiz, gündüzleri sütçümüz, bizim kadar zayıfda olsa nohuta, makarnaya alışmamış olsada sarman adında bir kedimiz, ceperimizde kırık misketlerimiz, çamur bulaşığı ellerimiz, ve gülümseyen bir yüzümüz, göstermekten utanmayacağımız bir içimiz,bir araya gelerek çektirebileceğimiz bir aile fotoğrafımız vardı...

    Bir sabah bütün iyi şeylerin ayvansaray iskelesinden hayal ülkesine doğru demir alan, bir Şirket-i Hayriyye vapuru gibi aramızdan ayrıldığını gördük... Sonra ayvansarayın suları çekildiğini yazdı gazeteler, süheyla hanımın, Racı beyin, Melahat Mehves Ablanın, Niko’nun, Ercüment efendinin çekildiğini ise yazmadılar nedense, ama yok ama yoklar, ne harman sigarası kaldı geriye ne olimpos gazozu, ne sadri alışık, kalan bir torduydu belki, belki kırık bir rüya denizi, belki suya düşürdüğümüz suretimizin, cep aynamıza nuktedan bir yansımasıydı herşey, herşey maltepe sigarasının her arandığında her bakkalda bulunabilmesi ile büyüsünü kaybetmişti belkide, belkide biz bir rüya görmüştük...

    Hadi hepsi yalandı....
    Hadi hepsi hayaldi...
    Hadi hepsini ben uydurmuştum...
    Ama rüyalarımızın melekleri ve sofralarımızın konukları kuşlar ya onlar.
    Onları siz görmediniz mi...
    Sizinde sofranıza konup rüyalarınıza uğramadılar mı...




  • şiirmi istiyorsunuz o haldewww.kitapgibi.com a girinde görün neler var asıl şiirler orda hemde site ödül almış
  • hocam şiir bir çok siteden bulunabilir...
    biz burda güzel bulduğumuz , beğendiğimiz , hoşumuza giden şiirleri paylaşalım diyoruz...
  • Kent Kitabı / Risale

    ıslandı kirpikleri tecrübesiz iklimlerde,
    katranlı yollarına gölgeleri düştü sokakların
    çıkmazlara kokular biriktirdi dilenciler,
    kediler..
    karanlık gözleriyle rakkaslar tutuştu divanında
    bumerang akşamlarının yıldızı gibiydi
    sancılarına alışkın olmadığı
    küfe denklerinde büyümüş zakkum melekleri..

    Ey usta ahenklerin baskın tecritleri;
    doluşun meydanların mızrapsız yokluğuna,
    ve sökün kadavramda filizlenen
    çelik köklerini kentin.

    Serkan Taşçı
  • sahmeran bence şiirin tamamını değil de beğendiğin mısra ve kıtalarını koy daha çok okunur....
  • ama olmaz ki öyle, şiirlerin bazıları için dediğin yapılabilir fakat, bir çoğu bütün olarak değerlendirilmelidir..
    ama önerini dikkate alacağım, teşekkür ederim....


    beklenen
    ne hasta bekler sabahı
    ne taze ölüyü mezar
    ne de şeytan bir günahı
    seni beklediğim kadar

    geçti istemem gelmeni
    yokluğunda buldum seni
    bırak vehmimde gölgeni
    gelme artık neye yarar
  • AHRET

    Bu garip dünyada ben yadırgadım yerimi...
    Yıllardan sonra bir gün, görüp çektiklerimi,
    Tanrım bir meleğine emredecek: "Yetişir!"

    Gözlerimi o saat sessiz kapayacağım.
    Beni bekleyedursun bir kösede yatağım;
    Bütün yorgunluğumu alacak bir teneşir.

    Bir yükü atmış gibi içimde bir hafiflik,
    Oraya geçmek için aşacağım bir eşik,
    Bir lâhza tutacağım bana uzanan eli.

    Bir el gözlerimdeki perdeyi sıyıracak.
    Onları bulacağım... Ve annem şaşıracak:.
    "Oğlum! Ne kadar da büyümüş ben görmeyeli."
  • HAYATTA BEN EN ÇOK BABAMI SEVDİM
    Hayatta ben en çok babamı sevdim,
    Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk,
    Çarpık bacaklarıyla ...
    Ha düştü, ha düşecek,

    Nasıl koşarsa ardından bir devin,
    O çapkın babamı ben öyle sevdim.
    Bilmezdi ki oturduğumuz semti,
    Geldi mi de gidici... hep, hep acele işi!...
    Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi,

    Atlastan bakardım nereye gitti,
    Öyle öyle ezber ettim gurbeti,
    Sevinçten uçardım hasta oldum mu ?
    40’ ı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul’a,
    Bir helalleşmek ister elbet, diğ’mi oğluyla,

    Tifoyken başardım bu aşk oynunu,
    Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu.
    En son teftişine çıkana değin,
    Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
    Daha başka tür aşklar; geniş sevdalar için.

    Açıldı nefesim, fikrim, canevim,
    Hayatta ben en çok babamı sevdim.




  • ne bir dost istiyorum omzuna başımı dayayabileceğim,
    ne de bir sırdaş,en mahrem sırlarımı dökebileceğim.
    yalnız seni,sadece seni,hep seni istiyorum,
    bir ömür boyu seveceğim,uğruna öleceğim seni...
  • Biraz da eğlence olsun...

    Bankacıdan Sevgilisine...

    Günlük vaziyetine bakıyorum sevgilim
    Vadesiz mevduat gibi güzelsin
    Bana likiditem kadar yeterlisin
    Sapma ne olur, gerçekleşen hedefimsin

    Takipdeki krediler gibi peşindeyim
    Bitsin artık kısa vadeli buluşmalar

    Uzun vadeli kaynak ol, kal bende
    Süper ol, sırdaş ol, dilersen repo ol
    Hazine faizleri gibi sevdan var bende
    Sana olan sevgim deplasmanda

    Spot kredi ol faizinle dön geri
    Ah şu hedeflerim olmasa
    Çoktan kapatırdım aşk kredini
    Faiz dışı gelir yapar severdim seni

    Hiç sevmiyorum vade sonlarını
    Ayrılık günü gibi geliyor bana
    Dayanamıyorum artık değişen kurlarına
    Razıyım tam ol, çeyrek ol, yeter ki yat hesabıma
  • 1998 yılında sırf kafiye olsun diye yazdığım bir şiircik var

    KALMADI

    Tenceremde aş kalmadı
    Gözlerimde yaş kalmadı
    Sürü sürü koyun vardı
    Şimdi tek bir baş kalmadı

    Paraya para demezdim
    Elması bile sevmezdim
    Altını hiç beğenmezdim
    Şimdi tek bir taş kalmadı

    Neyim varsa zaman aldı
    Beni bile benden çaldı
    Dalga dalga saçım vardı
    Şimdi tek bir kaş kalmadı



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vozer -- 2 Aralık 2004,16:08:39 >
  • YETER YAW
  • 2 gün ayrı kaldık, topic'imiz nerelere atılmış...

    Notorious, neye yeter anlayamadım, açıklar mısın? Beğenmiyorsan veya anlamıyorsan okumazsın, bu kadar basit olay... Saygısızlığa gerek yok bence...


    Ayrıca imzanı da eleştirmem gerekecek: hayatı da seçemezsin, ölümü de...


    quote:

    Orjinalden alıntı: notorious

    YETER YAW




    Şöyle diyebilirdin: "Ölüm var ölüm, ölün de görün...!!!"

    VEYA...

    Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var,
    Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var...

    Şu geçeni durdursam çekip de eteğinden,
    Soruversem haberin var mı öleceğinden...

    Ölüm güzel şey budur perde ardından haber,
    Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber...

    Ana rahminden çıktık pazara,
    Bir kefen aldık döndük mezara...


    Beklemiş beklemiş birden gelmiş ölüm,
    Sanki bin yıl beklemiş beni bulmuş ölüm...

    Kuşatmış dört bir yandan bütün yolları tutmuş,
    Herkesi bir av gibi önüne katmış ölüm...

    Siz niçin böyle dimdik ayaktasınız dağlar,
    Sanki sizi görmemiş, sizi unutmuş ölüm...

    VS... VS...




  • 
Sayfa: önceki 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.