Söylenecek tek şey var: Galatasaray-Sivasspor üçlemesinden Galatasaray’ın payına Pirus Yenilgisi düştü. Yani ligde yenilip, kupadan da elenmesine karşın Galatasaray adına kaybedilmiş hiçbir önemli şey yok. Hatta kazanılmış şeyler bile olabilir.
Birkaç boyutu var bu konunun. İlk boyutu kadro derinliği. Michael Skibbe Galatasaray’ın Süper Lig’in yanısıra Avrupa’da da iş yapması amacıyla üst düzey bir futbol modeline yöneldiği için kadro derinliği bir anda yok oldu takımın. Toplam 30 kişilik kadronun sadece 15’i Skibbe’nin arzuladığı standartta futbol oynayabiliyor, tamamı değil. Yani ilk 15 futbolcuyla ikinci 15 oyuncunun oynadıkları futbol arasında inanılmaz bir uçurum var.
(Kim bu 15 futbolcu? Morgan de Sanctis, Aykut Erçetin, Hakan Balta, Servet Çetin, Fernando Meira, Emre Aşık, Sabri Sarıoğlu, Barış Özbek, Mehmet Topal, Ayhan Akman, Arda Turan, Lincoln, Harry Kewell, Milan Baros ve Shabani Nonda. Sakatlıklarını hallettikten sonra Tobias Linderoth, Emre Güngör ve Uğur Uçar’ın da bu kalibrede futbolcular olduğunu söylemek gerek. Bu dördü içinde sakatlıktan yeni yeni başını kaldıran tek oyuncu ise Emre Güngör.)
İkinci boyut. Hücum gücü anlamında bu 15 futbolcudan beşi inanılmaz önemli Galatasaray için. Bunlar Arda Turan, Lincoln, Harry Kewell, Milan Baros ve Shabani Nonda. Galatasaray’ın hücum anlamında etkili olabilmesi için bu beş futbolcudan en azından üçünün sahada olması lazım. Bu sayı ikiye düşünce, Galatasaray pozisyon üretmekte bile sıkıntılar yaşıyor. Ki Sivasspor’la oynanan ilk iki maçta çok net görüldü bu zaafiyet.
Üçüncü boyut. Biraz da sakatlıklar yüzünden, Galatasaray’da Skibbe’nin bu kutsal 15’lisini zorlayan tek futbolcu var. O da çok yakın zamanda, biraz daha pişmesi için gönderilmek istenen Mehmet Güven. Galatasaray’ın efsanevi 1987-88 doğumlular kadrosunun generali olan Mehmet Güven dışında hiç kimse bugüne kadar kutsal 15’liyi zorlayamadı bile.
Şimdi bu tablo karşısında şunu sormak gerekiyor. Galatasaray 15+2’lik futbolcu ordusuyla mı üç cephede birden başarılı olacaktı? Ya da başarılı olmayı umuyordu? Sivasspor eşleşmesi bu soru eşliğinde değerlendirilmeli öncelikle.
Yanıta geçmeden önce bu boyutla ilgili iki detay daha verelim. İlki, Galatasaray’ın zaten kısıtlı olan kadrosu son oynanan üç kupa maçında da birer sakat verdi. Kimdi bunlar? Altay maçında Servet Çetin, Malatyaspor maçında Lincoln ve son Sivasspor maçında da Barış Özbek. Yani 15 kişiyle mücadele etmenin inanılmaz zorluğu dışında bir de eksilme sıkıntısı yaşadı Galatasaray, bir cephede daha var olayım derdine düşerken.
İkinci detay. Sakatlıklar yüzünden kadro oluşturmakta zorlanan bir takımda forma kapma rekabeti yaşanabilir mi? Mümkün mü bu?
İşte bu yüzden bir Pirus Yenilgisi bu. Galatasaray elendi ama belki de önemli bir şey kazandı bu yenilgi sayesinde. En azından ordusu daha az ezilecek önündeki mücadelelerde. Büyük fotoğraf bunu söylüyor. Şimdi maça geçilebilir artık.
Maç başlasın artık
Sivasspor Türkiye’nin alan savunmasını en iyi yapan takımı. İnanılmaz defansif bir kurgusu var takımın. Şampiyonluk yarışında ayakta kalmasının temel nedeni de bu. Çok iyi savunma yaptıkları için maçlarını kazanabiliyorlar, çok iyi hücum yaptıkları için değil.
Sivasspor cephesine ilişkin ikinci bir gözlem: Bülent Uygun’un yarattığı ekip hücum anlamında 90 dakikalık bir takım hiç değil. Galibiyetlerine genellikle ikinci yarıda ulaşıyorlar. Bundaki temel neden de oyun konsanstrasyonlarının mükemmelliği. Her an her saniye oyunun içindeler. Rakip takımların konsantrasyonu, yorgunluğun daha da arttığı ikinci yarı düşmeye başlayınca çevik vesabınlı bir avcı gibi birden ortaya çıkıyor Sivasspor. Ve rakibin dengesiz saha yayılımının faturasını anında kesebiliyor. İlk ve ikinci Galatasaray maçlarında görmüştük bunu.
Bu açıdan Galatasaray’ın, özellikle ilk yarıda maçı kopartması gerekiyordu. Esasında maçın başında Sivasspor defansının yaptığı hatayı değerlendiren Arda Turan’la öne geçtiğinde, bunu da sağlamaya çok yaklaşmıştı Galatasaray. Ancak temkinli oyun buna izin vermedi. Bir de Ümit Karan’ın Skibbe’nin tek pasa dayalı oyun anlayışının oldukça dışında bir futbolcu olması engelledi Galatasaray’ı. Eğer Arda Turan ve Nonda’ya tek pas futbolu anlamında biraz yardımcı olabilseydi Karan ilk yarıda, Galatasaray yarı finali ilk yarıda cebine koymuş olurdu.
Koyamadı. Peki ne oldu? Yememesi gereken bir golü kalesinde görerek şoka girdi. Hatta bu şok yüzünden ilk yarıyı iki farklı yenilgiyle kapatma riski bile ortaya çıktı Galatasaray’ın. Devrenin bitimiyle kendine geldi Galatasaray ve ikinci yarıda rakibe sadece tek pozisyon vererek bildiğimiz pas oyununa yöneldi.
Burada iki önemli detay var. İlki, Sivasspor ilk lig maçına oranla belki yorgunluktan belki de umarsamazlıktan daha dirençsizdi orta sahada. Bu yüzden de 9-10 futbolcuyla topun arkasına geçmedi, geçemedi. Galatasaray ise, geride açık vermemek adına hücumda neredeyse hiç çoğalmayarak Sivasspor’a bu faturayı kesemedi.
İkinci detay. Galatasaray bu yıl ilk defa bu kadar çok orta yaptı ceza sahasına, tek pas futbolunu unuturcasına. Bunun elbette temel nedeni ceza sahasında çoğalamamak. Bu yüzden de sık sık havayolunu kullanmaya çalıştı Galatasaray. Oysa ki bildiğimiz sistem gollerini minimum üç oyuncuyla rakip ceza sahasına girdiği için atıyordu, atabiliyordu Galatasaray.
Maça ilişkin üç mesele daha. İkisi Galatasaray kalecisi Aykut Erçetin’le ilgili. Erçetin, oyun içinde konsantrasyon sıkıntısı çekiyor. Bu çok açık. Zaten bu yüzden kalesinde gördü golü Galatasaray. Gol vuruşundan iki saniye önce savanda karnı tok bir arslanın önündeki ceylan sürüsünü boş gözlerle seyretmesi gibi ileriye bakıyordu Erçetin, parmaklarının ucunda beklemek yerine. Rakip futbolcunun şut çekeceğini anladığı anda ise artık çok geçti, hamle yaptı ama ters ayakta yakalandı. Böylece aslında köşeye değil de bir karış üstünden geçen topa dokunamadı bile.
Aykut Erçetin’le ilgili ikinci mesele. Yıllar önce Fatih Terim ikinci kez başındayken, Galatasaray devre arasında bir turnuvaya katılmıştı Antalya’da. Oynanan bir maç da penaltılara kalmıştı, kalede ise Aykut Erçetin vardı. Rakip takım penaltı atışlarına başladığında ortaya çıkmıştı ki Erçetin vuruştan önce bir köşe seçiyor ve oraya atlıyordu. Müfit Hoca koşturmuştu kale arkasına ve herkesin duyabileceği şekilde bağırmıştı: “Topa göre hareket et Aykut, topa göre.” Belli ki Aykut Erçetin hâlâ anlamamış ne anlama geliyor topa göre hareket etmek penaltıda.
Son detay. Modern futbolda gollerin yüzde 30-40’ı duran toplardan elde ediliyor. Ama Galatasaray’ın bu konuda hâlâ bir çalışması olmadığı çok belli. Özellikle de Lincoln’ün yokluğunda. Geçen yıl da böyleydi, bu yıl da. Galatasaray korner ya da serbest vuruş kullanırken kim heyecanlanıyor? Kimse. En başta da rakip oyuncular ve kaleci.
PS: Milattan önceydi. Epirli komutan Pirus ordusuyla Roma’ya savaş açmıştı. Bir dizi muharebeleri kazanarak ilerledi Roma’ya doğru. Ama son savaşı kazandığında zaferi kutlayacak askeri bile kalmamıştı. Bütün ordusu yok olmuştu çünkü. Bu Pirus Zaferi olarak geçti tarihe. Yani kazanılmaması gereken bir zafer. Ya da inanılmaz yıpratıcı zafer.