Hocam takip ediyorum çalışmalarının devamını dilerim.
Gerçekten iyi ve kaliteli bir derleme.Objektif bakabilmişsiniz olaylara ki çoğu türk bunu başaramaz.
Teşekkür ederim arkadaşlar. Dediğim gibi şu an araştırma-derleme aşamasındayım. Bir süre sonra çok daha detaylı ve uzun bir yazı gelecek ama birde şu istediğim kitaplara bir ulaşabilsem süper olacak. Yararlanmak istediğim kaynaklar internette olmadığından ve piyasada da kolay bulunmadığından biraz sıkıntı içerisindeyim.
Arkadaşlar kafamda oluşturduğum şemaya farklı bir yönden bakmaya çalışacağım. Öncelikle daha önce Muazzez İlmiye Çığ’ın Sümerlilerin kökeni hakkında yazmış olduğu şeyleri paylaşmış ve kendisinin bu konudaki çalışmaları ile Türkler ile Sümerlilerin arasında benzerlikten öte bir bağ olduğunu kanıtladığını görmüştük. Şimdi yine Muazzez İlmiye Çığ’ın yaptığı bir çalışmadan yola çıkarak farklı bir ismin çalışmalarının nasıl kesiştiğini göreceğiz. Muazzez hoca son yaptığı çalışmalarda çok ilginç bazı şeyleri gördüğünü söylemekte. Bunlardan bazıları daha önce yazdığım gibi köy, dağ, nehir isimleri örneğin Kiş gibi. Sümer ülkesinde yer ismi olarak kullanılan isimlerin aslında Türk boy ve aşiret isimleri olduğunu görüyoruz. Şimdi biraz daha ileri gidelim. Öncelikle Sümerliler kendilerine Sümer mi diyordu ? Kramer ve Muazzez hoca buna cevap olarak şunu diyor, Sümerliler kendilerine “Kenger” diyordu. Bazılarınıza Kenger ismi tanıdık geliyor olabilir. Zira birçok Kenger soy ismi taşıyan vatandaşımız olduğu gibi Kenger otu, Kenger sakızı gibi çeşitli kullanışları olsa da asıl dikkat çeken şey Kenger ismi yani Sümerlilerin kendilerini tanımlarken kullandıkları kelime aslında bir Türk boyu. Yani tarihte Kenger adını taşıyan Türkler mevcut. Daha da detaylı araştırırsak bu bazı yerlerde söyleniş farkından dolayı Kangar Türkleri olsa da çoğu yerde Kenger boyu olarak anılıyor.
Kenger boyunun tarihine baktığımızda, bu boyun bugünkü Türkmenistan sınırlarında yaşamış olduğunu ve birçok kaynakta bir Oğuz boyunun devamı olduğu belirtiliyor. Bununla ilgili olarakta Peçenek boyunun devamı olduğu belirtilir. Hatta bugün dahi halen İran’ın doğu kısımlarında 50.000 civarında Kenger Türkü yaşamakta. Bütün bunları bir tarafa bırakıp farklı bir konuya bakalım. Öncelikle arkadaşlar belirtmek istiyorum ki aşağıda paylaşacağım oldukça uzun 3-4 makale ve yazı alıntıdır ve dediğim gibi bu konu derlemeler ile oluşmaktadır. Eğer ulaşmak istediğim belgeler ve kitaplar elime ulaşırsa bir süre sonra kendi çalışmalarımı paylaşacağım. Aşağıda paylaşacağım metinler ise nedense 20. Yüzyılın başından beri biliniyor olmasına ve üzerinde Kramer dahil onlarca bilim adamı çalışmasına karşın nedense günümüzde tarih çevreleri tarafından pek dillendirilmemekte. Bakın özellikle burada m.ö 4000 li yıllarda Turki veya Turukku adı verilen kavimden bahsedilmektedir. Daha önc e Kengerlerden bahsetmiştik. Kramer bu Kengerlerin Hazar denizi civarında yaşadığını söylemiş ve bundan sonra yapılan çalışmalar dil konusunda ağırlık kazandıktan sonra bir dizi kongre yapılıp en son Amerika’da yapılan bir kongrede Sümer dilinin Hint Avrupa kategorisine değil Ural dil grubuna yani Turani dil grubuna yani Türkçe-Macarca-Fince dil grubuna ait olduğu ispatlı şekilde kabul edildi. Şimdi öncelikle belirtmek istiyorum ki gerek Fince gerekse Macarca’nın kökeninin Türkçe olduğu zaten çok uzun zamandır bilinen bir durum. Yeri olmadığı için detaylı anlatmaya gerek duymuyorum, üzerinde gerekirse ayrıca durabilir. Gelelim asıl konumuza. M.ö 4000lerden 2000lere kadar uzanan bir dönemde Anadolu’nun büyük bir kısmı ile İran’ın bir kısmında Turukku veya Turki adı verilen bir kavmin yaşadığı ve burada onların büyük bir devleti olup zaman zaman büyük savaşların yaşandığı tabletlerde anlatılmakta. Nitekim bilinmesine karşın yeni keşfedilmiş gibi son zamanlarda internette ve medyada çokça Anadolu’da m.ö 5000-3000 lere ait Türk izleri şeklinde Türk boylarına ait semboller ve Türk tamgaları yani damgaları gösterilmekte. Aslında şöyle bir toplayacak olursak bütün bilgiler birbirini tutmakta. Bundan yıllar önce Rus akeolojisinin atası Nikolskiy’nin başlattığı çalışmaları nihayet bir Azerbeycanlı arkeolog devam ettirip çok daha eskilere kadar götürebileceğini iddia edip bunu da ilgili bilim çevrelerine göstererek kabul ettirmiştir. Şimdi yazılara geçecek olursak aşağıda paylaşacağım. Okunması gerekiyor. Dediğim gibi çok daha detaylı olarak araştırmalarım devam etmekte. Fakat biraz uzun sürecek gibi istediğim şekilde yapabilirsem zira şu sıralar pek akademisyen bu konuda aktif çalışma yapmadığından ince ince elemek ve adeta samanlıkta iğne aramak gerekiyor.
Batılılarca dahi ASYA kökenli kabul edilen diğer bazı kabileler de bu dönemde (M.Ö.2500) Batı İran'a yerleştiler. Bunlardan GUTİLER kuzeye; LULLUBİLER, KASİTLER ve ELÂMLAR da güney İran'a yayıldılar.
GUTİUM (KUTİUM) diye geçen bu kavim adından, Akatça olan nisbet eki kaldırılacak olursa, geriye GUT kalır.
GUTLAR; bölgede ELÂMLAR'dan ve TOURKİLER'den sonra TÜRKLER İLE MÜNASEBETTAR veya ayniyet gösteren ÜÇÜNCÜ KAVİM'dir. (10)
Kürt ayırımcılar GUT-KÜRT benzetmesinden hareket ederek, GUTLAR'ın Aryan ve Kürt olduğunu öne sürerler. Bunlara cevabı bir yabancı araştırmacı, hem de yarım asır önceden vermiştir.
Prof.Dr. Bunno LANDSBERGER, 1937'deki 2. Türk Tarih Kongresi'nde sunduğu "Some Questions on the History of Asia Minor" adlı tebliğde, Kuzeyden gelip AKAD devletini çökerttikten sonra M.Ö. 2500-1950 tarihleri arasında hüküm süren "GUT kavminin kral adlarının Türkçe'ye ne kadar yakın olduğu"na dikkat çekmişti... Bu GUTİUM kralları EL ULUMUŞ, İNİNE BAKAŞ, NİKİL LAKAP, YARLAGAN, YARLAGANDA, TİRİGEN (TİRİKAN), İNKİŞU, KURUM, TABATI, ŞARLAK, ve LAŞİRAP idi. (11)
Bu adların Türkçe ile münasebetini kolayca görebiliriz:
1- EL ULUMUŞ (memleketi büyütmüş)
2- İNİNE BAKAŞ (çeşitli şekilde açıklanabilir; bir tanesi evine, yuvasına bakan)
4- TİRİGEN (yardım eden...Uygurca tiriga) veya TİRİKAN (diri kan)
5- ŞARLAK (kanatlı ve memeli hayvan adı)
Bu kralların adları hem yapı hem de anlam olarak TÜRKÇE kurallarına uyduğu gibi, ad verme geleneği de TÜRK âdetlerine uygun yapılmıştı.
İşte bu yüzdendir ki, Landsberger, "Tarihte TÜRKLER'le en yakın münasebettar olan, hatta belki de TÜRKLER'le AYNİYET gösteren kabile, KUTLAR / GUTİLER'dir," der!.. (10)
Yapılan tesbitlerde, prehistorik dönemde KUTLAR/GUTİLER'in HAZAR DENİZİ'nin güneydoğusu ile AMUDERYA / CEYHAN arasındaki bölgede, yani BATI TÜRKİSTAN'da oturdukları, M.Ö.2500-2400 yıllarında batıya yönelerek ZAGROS dağlık bölgesinin kuzeydoğusuna yerleştikleri anlaşılmıştır.
Samî olan Babilliler GUTİLER'i Mezopotamya'dan sürünce, ELÂM ülkesi Babil'in bir eyaleti haline geldi. Nihayet LARSA hanedanı bir ara güçlendi ve Uruk ile Babil'i bir süre idaresine aldı. Ancak HAMURABİ ve RİM-SİN zamanında 31 yıllık bir mücadele sonucu yıkılabildi.
HAMURABİ'nin savaştığı uluslar arasında bir de TURUKKU kavmi vardı. (M.Ö.1750) MASPERO, verdiği haritada TURUKKU bölgesini HAKKÂRİ, GEVAR, ŞEMDİNAN arasında gösterir. (12) Yani TURUKKULAR,Kürt ayırımcıların "bizim" dediği bölgedeki DÖRDÜNCÜ TÜRK KAVİM'dir!..
Fransız Arkeoloji Enstitüsü 1933-1939 yılları arasında KUZEY MEZOPOTAMYA'da kazılarda buldukları KİL TABLETLER'i 1950'den itibaren tercümeleri ile birlikte yayınlamaya başlamışlardır.
George DOSSIN'in 1950'de yayınladığı "Archive Royale de Mari - Cilt 1'de yer alan 16 ve 69 numaralı tabletlerde geçen TURUKKU kavmi, TÜRK DEĞİL DE NEDİR?.. (13)
Aynı eserin 195l yılında yayınlanan 4. Cildindeki 21, 22, 23, 24, 25, 41, 45, 52, 70,78 ve 79 numaralı tabletlerinde TURUKKU adı tam 18 defa geçmektedir!.. Tabletlerin çoğu TURUKKU saldırıları ile ilgilidir.
Çinliler Türklerden TU-KÜS diye söz eder. Macarca'da geçen TÜRÜK kelimesi ORTA ASYA'da halen kullanılmaktadır. Romenler ise bugün bile bize TURUKKO der!.. Tıpkı 3750 yıllık tabletlerdeki gibi!..
TÜRKLER İLE BAĞLANTILI BEŞİNCİ KAVİM KASSİTLERDİR!.. Kürt ayırımcılığını savunanlar, Kassit-Kussi-Kürt benzetmesinden giderek KASSİTLER'i de kendilerinden sayarlar. Halbuki KASSİT kral adları da TÜRKÇE çağrışımlar taşır.(14)
M.Ö. 1300 yılında bölgede yeni bir hanedan hakimiyeti ele geçirdi ve bu dönemde ELÂM en yüksek devrini yaşadı. KUTİR-NAHUNTE (M.Ö.1207-1171) KASSİTLER'i kovdu, oğlunu BABİL valisi tayin etti. Ardından gelen SİLHAK-İNŞUŞİNAK (M.Ö.1165-1151) KERKÜK'e kadar genişledi. ELÂMLAR Asur-Babil mücadelesi sırasında l. NABUKEDNEZZAR tarafından yıkıldı. (M.Ö.1110)
Görüldüğü gibi, GÜNEY ANADOLU ve KERKÜK bölgesi şimdi olduğu gibi, o zaman da TÜRKLER'in elinde idi. ELÂM, GUT, TOURKİ, TURUKKİ ve KASSİTLER de bölgenin TÜRK kavimleri idi... daha kuzeyde, ANADOLU'da HURRİLER vardı. Bir süre sonra da KİMMERLER, İSKİTLER varlık göstermeye başladılar.
KİMMERLER, PROTO-TÜRK sayılır. (Prof. Taner Tarhan) Bu halk M.Ö. 1900-595 arasında Güney Rusya, Kafkasya ve Anadolu'da hüküm sürmüştür.
Batılı tarihçiler HİTİTLER, MİTANİLER ve URARTULAR'ı Aryan gösterirler, Kürtler'i de bunlara bağlamaya çalışırlar.
Anadolu'da daha Asur döneminde KANİŞ, ZALPA, KUŞŞARA gibi prenslikler vardı... Bunlardan bazılarının adları bilinmektedir ve TÜRKÇE özellikler taşır. KANİŞ prensi İNAR gibi...
Tarihçi Yılmaz Öztuna HURRİLER'i ve HİTİTLER'i Batılılar gibi Ârî ırktan sayar. Ama Öztuna'ya göre TÜRKLER de Ârî ırktandır. (TÜRKÇE olan bu ÂRÎ kelimesi, köken olarak Batılılar'ın kullandığı ARYAN kelimesinden farklıdır. AZERBEYCANLI bir dostumuz, bizi ÂRÎ-ARI ilişkisi üzerine uyaran bir mektup göndermiştir.) HURRİLER'in M.Ö.2000 yıllarında DOĞU'dan, İran yaylalarından geldiğini belirtir. Hatırlanacağı üzere o tarihlerde İran'da sadece PROTO-TÜRK olan ELÂMLAR vardı. Hint-Avrupaî Persler'in ortaya çıkması, M.Ö.500'lerdedir.
HURRİLER M.Ö.1550'lerde krallık olarak teşkilatlandılar. Merkezleri HURRİ, yani bugünkü URFA idi. Toroslar ile Fırat'ın doğusunda Urmiye'ye kadar olan toprakları, Suriye'nin tamamını, Lübnan'ı, Kuzey Filistin'i ve Kuzey Mezopotamya'yı ele geçirmişlerdi. Daha batıda olan HİTİTLER'e karşı Mısır ile ittifaka girdiler. 5. Kralları ŞUTTARNA, kızkardeşi MUTEMUYA'yı Firavun 4. TUTMOSİS'e verdi. Daha sonra ŞUTTARNA'nın kızı GİLU-HEPA Firavun 3. AMENOFİS'le evlendi. (M.Ö.1396)
Ancak bir süre sonra HİTİTLER, HURRİLER'in ana kolunu ortadan kaldırdılar. (M.Ö. 1300'ler) MİTANNİ denilen tâlî kol ise bir süre daha varlık gösterdi. O da M.Ö. 1260'da ASUR tarafından ilhak edildi.
MİTANNİ denilen bölge, bugünkü URFA ili ile Kuzeydoğu Suriye'dir... MİTANNİ kelimesi HİTİTÇE'dir. HURRİCE'si MAİTENİ'dir. ASURCA'si ise HANİGALPAT'tır.
URARTU diye bilinen URARLAR yine Aryan diye bilinir. Ancak URAR-TU kelimesi dahi ELÂMCA yani TÜRKÇE özellikler taşır. TU ülke demektir. URARLAR ÜLKESİ anlamına gelir. URARLAR 290 yıl DOĞU ANADOLU'nun güneyi ile VAN gölü civarına hükmetmişlerdir. Bir ara Malatya ve Erzincan taraflarına, hatta bugünkü Ermenistan'a hâkim olmuşlardır. M.Ö. 716'da Asurlar'a tâbi oldular. M.Ö. 612'de MEDLER tarafından tamamen ilhak edildiler.
Bizce bu HURRİLER, MİTANNİLER ve URARLAR tamamen TÜRK özelliği gösterirler. HİTİTLER ise bazi Hint-Avrupaî özellikler göstermelerine rağmen, HURRİLER'in etkisinde kalmış, onlarla karışmışlardır. TÜRK özellikleri ağır basar. İlerde bu hususa tekrar değineceğiz.
Netice itibariyle ANADOLU her bakımdan bir TÜRK yurdudur... TÜRKLER Anadolu'yu, Bizans hariç hiç bir devleti yıkarak ele geçirmemişlerdir...
TÜRKLER zaten hep burada oturuyorlardı!
_________________________
(10) Koşay, H.Zübeyir; Makaleler ve İncelemeler
(1l) Yavuz, Edip; Tarih Boyunca TÜRK Kavimleri, sf. 38 --- Addaşer, Kalda Tarihi --- Konyar, Basri; Diyarbakır Tarihi sf. 25
(12) Bayram, Sadi; Mukaddes Kitaplara Göre Hz. Nuh'un Gemisi
(13) Bayram, Sadi; aynı eser
(14) KASSİTLER, İran tarafından geldiklerinden dolayı Aryan (Hint-Avrupaî) olarak bilinir. M.Ö.1550'lerde Babil'i işgâl etmişler, zamanla Babil dilini kabul etmişler ve Samileşmişlerdir. (Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar, Cilt 3, sf.42) Halbuki ELÂMLAR İran'daki ilk halk idi. KASSİTLER onların soyundan olmalıdır. Kürt ayırımcılar KASSİTLER'e de sahip çıkarlar. Ancak KASSİT soyundan olduğu söylenen Babil 3. Sülâle hükümdarlarından bazılarınının adları şöyledir:
George Dossin'in bahsettiği tablet metinleri incelendiğinde, Kral Samsi-Addu’nun iki şehir beyi arasındaki haberleşmeyi ihtiva ettiği anlaşılmaktadır... Ancak bu haberleşme, TURUKKU saldırıları hakkındaki bir nevi savaş raporlarıdır. Iasmah-Addu ile Isme-Dagan arasındaki bu raporların bir kısmı aynen şöyledir.
Bana yazdığın TURUKKULAR ile ilgli haberler değişti.
Bundan dolayı şimdiye kadar sana kesin bir haber veremedim.
Onların işine gelince, yapmayı düşündükleri dostluk antlaşması imkanı ortadan kalktı.
Iantakim, Lu-Ninsnanna, Water-Nanum ve aynı şekilde soylular bekliyorlar.....
Gerçekten de şu sözleri yazdılar :'Madem ki sen bu rehineleri vermek istemiyorsun, yarın veya yarından sonra biz oraya (istediğimiz yere) gideceğiz. Orası yazılsın, bilinsin ve oraya gidilsin. Kararını da vermiş olarak bölgende hazır bulun.'"
23 NUMARALI TABLET sf. 41) "Kardeşin Isme-Dagan (konuşuyor)
Iasmah-Addu’ya şunu söyle :
Bana TURUKKULAR hakkında yazmıştın.
TURUKKULAR'ın çıkış hareketinde bulundukları gün çok meşgül olduğumdan sana haber veremedim.
Kuvvetlerimiz onları takip etti.
Ve ben çok sayıda düşman öldürdüm.
Sonra grubumuz nehir kıyısına vardı ve oraya yerleşti.
Nehir kabardığından kuvvetlerimiz karşı tarafa geçemedi.
Sonra ben onları karşıya geçirebildim ve Tigunanim memleketine sevkettim.
Kuvvetlerimizin geçişinden sonra nehir alçaldı ve TURUKKULAR da gece nehri geçtiler.
Onların geçişinden sonra nehir yeniden kabardığından, nehri ben tek başına geçemedim.
TURUKKULAR şimdi Tigunanim diyarında (ülkesinde)...
Onlar buraya geldiklerinde şöyle dediler :
'O yurduna doğru gitti.'
Bu notumu mütakiben, TURUKKULAR hakkında sana tam bir rapor göndereceğim."
Haklarında benden haber istediğin TURUKKULAR Tigunanim diyarında bulunuyorlar. İlk önce onlar açlıkla karşılaştılar.
Hirbazanim diyarına gitmişlerdi.
. . . . . zuri Köyü onlarla sıkı dostluk münasebetleri kurmuşlardı. Bununla beraber köyün bütün erkeklerini öldürdüler, halkı katlettiler ve mallarını yağmaladılar.
Bu köy yağmalanmıştı. . . . . . . . . . .
TURUKKULAR, bu köyden beş günlük erzak almışlardı.
Tıpkı bu köy halkı gibi önce dost oldukları ve sözlerini dinlettikleri Tigunanim halkı da bu sert tavırları yüzünden TURUKKULAR'a düşman kesildiler.
Oysa TURUKKULAR kıtlık içindedirler ve yiyecekleri de yoktur.
Onlar halen bu ülkede bulunuyorlar.
Benim bu notumun gönderilmesinden sonra onların buradan gitmeyi düşüneceklerini sanırım. Onların nereye ve hangi güzergâhı takip ederek gideceklerini sana yazacağım.
Sağlığım yerinde. Birliklerim de iyidir.
Sağlığınla ilgili haberleri aksatma."
25 NUMARALI TABLET (sf. 45) "Kardeşin Isme Dagan (konuşuyor) Iasmah-Addu’ya şöyle de :
Bana bahsettiğin ve elde tutamayacağımızı belirttiğin Susarra diyarını sana Isar-Lim anlatsın.
Şefleri Lidaya ile birlikte TURUKKULAR savaşa koyuldular ve iki şehri mahvettiler.
Yardıma geldiğimde dağlara çıktılar.
Anladık ki burası tutunmaya elverişli değildir.
Ben . . . . . . . . . . . .
Bu ülken, sonra . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Arrapha ve Dabra diyarından . . . . . . . . . . . e ..... sonra ..... ülkenin dahili kuvvetleri terhis edilecekler.
O, bu memleketin ordularının öncülerini ve onların etrafında toplanan TURUKKULAR'ı yok etti.
Bir tek kişi bile kurtulamadı. Ve o gün bütün Ahazim diyarını ele geçirdi.
Bu 'Davidum', ülkenin gözünde büyük.
Sevin ! Burada kardeşin 'Davidum'u öldürürken sen, Orada, kadınların arasında kalıyorsun. O halde şimdi, ordu ile birlikte Qatanum’a gideceğin zaman tam bir er kişi gibi ol. Kardeşin gibi sen de ülkende büyük bir ün kazan."
Kral bana herşeyden önce, TURUKKULAR'ın hücum ettiklerini Nithim’i kuşattıklarını yazdı.
O günden beri ne Kral ve ne de sen, bu adamların öldürülüp öldürülmediklerini, kaçıp kaçmadıklarını yazıp bildirmediniz.
Oysa ki, Asraya’nın yüreği endişelidir.
Şimdi sen bana, onların durumunu eksiksiz belirten bir rapor ile sağlık haberlerini gönder."
___________________________
Kil tabletler ile bilgiler aşağıda belirtilen makaleden alınmıştır:
Bayram, Sadi; Mukaddes Kitaplara Göre Hz. Nuh'un Gemisi
1800 yıllarının başlarından itibaren, bu yazının ve dilin çözülmesi çalışmaları başlamıştır… Nineve’de “Asurbanipal Kitaplığı”nın bulunması ile yazının ve Asur dilinin 1855 yılında çözümü başarıldı. Okunan bazı Asurca metinlerin satır aralarında, başka dilde yazılmış satırlara rastlandı. İlk olarak bu satırların İskit veya Turan dilinde yazılmış olacağını ve yazının onlar tarafından icat edildiğini, çiviyazılarını çözmeyi başaran Rowlinson ileriye sürmüştür. 1869’da Jule Oppert, bu dile “Sumerce” adını verdi ve bu dilin Türk, Fin ve Macar dillerine akraba olduğunu söyledi… 1874’deFrancois Leonorment da bu dili Ural Altay dil grubuna koyuyor. Joseph Halevy ise -bunlara tamamıyla karşı çıkarak- bu dil, Sami Akatların özel bir amaçla uydurdukları bir dildir, diye tutturuyor. Onun bu direnişine başkaları da katılıyor ve bu sav 50 yıl kadar sürüyor. Daha sonra güney Mezopotamya’da yapılan kazılarda çıkan bol miktardaki Sumer belgesi üzerinde büyük bir gayretle çalışıldı. Sözlükleri, gramerleri yapılmaya başlandı. Bunlar üzerinde çalışanların hepsi Batılı bilginlerdi. Onlar Türkçe bilmiyorlardı. Türkçenin etimolojik bir sözlüğü de yoktu. Yine de Fritz Hommel,[2]Diyakonov, İzakar Andereyas,[3] İrene iskenderi[4] gibi bilim insanları Sumer dilinin Fin, Kafkas Uygur dillerine benzeterek bir hayli eşanlamlı Türk ve Sumer kelimesini karşılaştırmışlardır.
Herhangi geniş bir çalışma yapmadan Sumer dilini Türk diline benzetenler A. Falkenstein,[5] Hartmut Schmökel ve S. N. Kramer’dir.[6] Kramer, hemen her yazısında -yeri geldikçe- bunu tekrarlamıştır. Ölümünden iki ay önce çevirisini yaptığım ve Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanan Tarih Sumer’de Başlar kitabını eline aldığı gün, 28 Eylül 1990’da bana şöyle yazmıştı: “Ne de olsa bu kitap, büyük bir olasılıkla Türkçe gibi bitişken bir dil konuşan ve Güney Mezopotamya’ya 6-7 bin yıl önce Orta Asya’nın herhangi bir yerinden göçmüş olan Sumer halkı hakkında… Sumerlilerin Türklerle ilgili bir halk olduğu fikri Atatürk zamanında geçerli idi. Böyle olabileceği hakikatten hiç de uzak değildir”. Sumeroloji Hocam Benno Landsberger de“Sumer dili, hem dil bakımından hem de bütün Asya boyunca dağlık bölgelerde konuşulan dil olması bakımından önemlidir. Bu türden olup bugün hâlâ yaşayan dil Türk dilidir”, diyor. Türkmen yazarları da Sumercenin daha çok Türkmen Türkçesine benzediğini ileri sürüyorlar.[7]
Sumer dili ile Türk dilini karşılaştırmak o kadar kolay bir iş değil. Önce, yazılı kaynak olarak bugün için elimizde “Orhun Kitabeleri” var. Arada 4000 yıla yakın bir zaman dilimi bulunuyor. Bu süre içinde Türkçe kuşkusuz birçok değişikliğe uğradı. Diğer taraftan Sumerce kendisinden çok ayrı bir gruba ait olan Akad dili yoluyla çözüldü. Akadca’da “ı, o, ö, ü” gibi sesli harfler ve “c, ç, f. ğ, ng” gibi sessiz harfler yok. Sumerce işaretlerin birkaç tür okunuşu var. Şöyle ki, somut bir kelimeyi anlatan resim yazısından çevrilmiş bir işaret, o resim ile ilgili soyut anlamları da taşıyor. Örneğin: Göğü ifade eden bir işaret hem gök hem de tanrı anlamına geliyor. Ayrıca, aynı işaretin hece okunuşu da var. Bu bakımdan okunuşlarda yanlışlar olabilir. Diğer taraftan, Türkçenin en eski kelimelerini çeşitli Türk dillerindeki okunuşlarını bildiren tam etimolojik sözlük yok. Aynı şekilde, DÖ 3000-1850 yılları arasında yazılmış olan Sumer dilinin de bir etimolojik sözlüğü yok. Kuşkusuz bu süre içinde Sumer dili de bir hayli değişmiş olabilir. Karşılaştırmalar hiç de kolay değil.
Sumer dilinde -Türk dilinde olduğu gibi- kelimeler kök halinde, onlara ekler yapılarak yeni kelimeler oluşturuluyor. Sumer dili de Türk dilinde olduğu gibi fiil bakımında çok zengin. Ses uyumu var. Erkek, dişi ayrımı yok. Türkçede olduğu gibi kısa anlatımla geniş anlam veriliyor.
Karşılaştırmalardan bütün bu zorluklara rağmen, son yıllarda Azerbeycan’dan Prof. Atakişi Celiloğlu Kasım, Sumer işaretlerine yeni okunuşlar da vererek çok eski Türk kelimeleriyle karşılaştırmalar yapmış ve onları “Sumerce Kesin Türkçedir” adlı bir kitapta toplamıştır.[8] S. N. Kramerde Sumercenin tam tercüme edilemediğini, ileride değişebileceğini söylüyor. Yüksek Mühendis Selahi Diker, yaşamının kırk yılı boyunca bütün dillerle Türk dilini karşılaştırmış ve sonunda bütün dillerin kaynağının Türkçe olduğunu gösteren bir kitap yazmış.[9]
İran’dan Roshan Kheyavi yazmaya başladığı bütün Ural-Altay dillerinin etimolojisini kapsayan sözlüğün ilk cildini yayımlamış. Bunda da başlangıç olmasına rağmen 101 kelime içinde 35 Sumer kelimesi Türkçe köküne bağlanıyor.[10]
Prof. Osman Nedim Tuna, 165 Sumer kelimesini, hem anlam hem de fonetik bakımından uyan Türkçe kelimelerle eşleştirmiş; o, bu tezini, Amerika’da Türkolog ve Sumer bilimcilerin olduğu bir kongrede sunmuş ve hemen hiç tartışma olmadan bu tez kabul edilmiş.[11] Ona göre, Sumerliler ile Türkler arasında tarihsel bir ilişki bulunmasını, Türklerin en az 3500-4000 yıl önce Anadolu’nun doğu bölgesinde yerleşmiş olmalarına bağlıyor. Türk dili 5500 yıl önce bağımsız ve iki kollu bir dil olarak bulunuyordu. İlk ana Türkçe ise 10.000 yıl eskiye gidiyor, diyor.
Türkmen olan Begmyrad Gerey, Sumer kültürünü arkeolojik buluntular, mimarlık, efsaneler, yer adları ve dil yoluyla Türkmen kültürü ile karşılaştırmış; anlam ve fonetik bakımından Türkçe-Sumerce 295 kelimeyi eşleştirmiş ve böylece 5000 yıllık Sumer-Türkmen bağını bir kitap halinde göstermiştir.[12]
Bazı bilim insanları, iki dil arasındaki benzer kelimeler için her yerde insan zekâsının aynı sözü bulabileceğini, bunların bir tesadüfe bağlı olduğunu söylemişlerdir. Buna karşın ünlü dilci M. Swadesha, bilgisayar kullanarak, “Eğer iki ayrı dilde fonetik ve mana bakımından benzeyen kelimeler, 100’den fazla ise bunların bağımsız olarak icat edilmiş olma ihtimali birkaç milyonda birdir. Aynı şekilde çift kelimeler de 7’den fazla olursa, o iki dil arasında tarihi bir ilişki vardır.” diyor.[13]
Osman Nedim Tuna da en ideal şartlarda Sumerce ve Türkçede hem fonetik hem de anlam bakımından benzer bir çift kelimenin bulunması 25 milyonda birdir, diyor. Buna göre, Sumerce ile fonetik ve anlamca benzer 10 kelimeyi bulmak, İzmir’den Erzurum’a kadar olan mesafenin (1280 km.) 1 mm.sinden daha azmış.[14]
Diğer taraftan, bazı bilim insanları da kelimelerin gelişigüzel karşılaştırmalarını doğru bulmuyor; ancak aynı konulardaki kelimelerin uyması gerektiğini söylüyorlar. Bunu 1975 yılında ilk uygulayan Olcas Süleyman. O insan, tanrı ve doğa ile ilgili fonetik ve anlamda aynı olan 60 Türkçe ve Sumerce kelimeyi bulmuş ve Rusça bir kitapta yayımlamış. Kitap, rejim değişinceye kadar yasak kalmış; şimdi bu kitabın Türkçesi de var.[15] Son yıllarda bu çalışmalara Yüksek Mühendis Ünal Mutlu da katıldı. O, bir kubbe tamirini yaparken kubbe yapmasını ilk kimler icat etti, merakına düşmüş ve araştırmaları onu Sumerlilere götürmüş. Sumerliler bütün kültürleri başlattığına göre, bu kültürlere ait kelimelerin de onlarda başlaması gerek düşüncesiyle Sumer diline ait sözlük aramaya başlamış. Ancak, İnternet’te2500 kelimeyi kapsayan Sumerce-İngilizce bir sözlük bulabilmiş. Aslında, Sumer dilinin tam anlamıyla henüz sözlüğü yapılmadı. Philadelphia Üniversite Müzesi’nde başlanan sözlük, 2019 yılında tamamlanacakmış. Fakat bugüne kadar orada yapılan çalışmalardan elde edilen bir sözlük de İnternet’e verilmiş.
Ünal Mutlu, bunlardan yararlanarak kültür ve sanat, bilim, siyaset, mühendislik, ticaret gibi 20 konuya ait Sumerce kelimeleri buluyor. Bunların çeşitli Türk dillerindeki karşılıklarını arıyor. Hatta daha ileri giderek, Batı dilleriyle Etrüsk’çe ile karşılaştırıyor ve inanılması güç sonuçlar çıkarıyor.[16]
Bunlardan başka, DÖ 2400 yıllarında yazılı çiviyazılı belgelerde Türk adları bulundu. Bunlar o tarihlerde Mezopotamya’ya akın eden ve orada 125 yıl kadar krallık sürdüren Gut/Kut krallarının adları idi. Bunları, 1937 yılında DTCF’de Sumer bilimi hocası olan Prof. B. Landsberger, Türkolog Von Gabainile yaptığı çalışmasında saptadı. Kut/Gut’ların Mezopotamya’da kaldığı 125 yıl boyunca 12 kralları oluyor. Bunlardan dördünün adı kendi zamanlarında yazılan belgelerde, diğerleri de daha sonra yazılan kral listesinde bulunuyor. Bunlardan “Yarla, Yarlagan” adı Orhon Kitabeleri’nde, “İnkişi” adı da“Enkiş olarak” Dede Korkut’ta bulunuyor.
Konumuzu toparlayacak olursak: Sumer belgelerinin ilk okunuşundan itibaren Sumercenin Ural-Altay dillerine benzediği söylenmiş, daha sonra aynı anlam ve fonetikte olan Sumerce ve Türkçe kelimeler karşılaştırılmış ve bu da yeterli görülmeyerek, konulara göre karşılaştırma istenmiştir. Son çalışmalarda bu da yapıldı ve Türk dili ile Sumerce arasında büyük bir yakınlık ortaya çıktı; hatta bazı kelimelerin zamanımıza kadar ulaştığı görüldü. Bilim insanları da Türk dilinin çok sağlam, kolay kaybolmayan bir dil olduğunu kabul ediyorlar. Bunlara göre, Sumer dilinin Türk dili veya o dilin bir dalı olduğunu ve Türk dilinin de -Prof. Osman Nedim Tuna’nın öne sürdüğü gibi- on bin yıl önceye kadar gittiğini korkusuzca söyleyebiliriz.
Bunlara ek olarak son yapılan arkeolojik buluntularda, yer adlarında, efsanelerde, destanlarda Orta Asya, özellikle Türkmenistan ile Sumerliler arasında pek çok benzerlikler bağlantılar bulunmuştur.[17]
Sumerliler, diyoruz; çünkü Sumer, halkın oturduğu yere verilen ad. Bu, Türkçede “tepesi yüksek, sivri dağ” demekmiş.[18] Bu isimde Moğolistan’da, Türkistan’da dağların olduğunu SayınServet Somuncuoğlu’nun lütfedip bana verdiği Sibirya’dan Anadolu’ya Taştaki Türkler/From Siberia to Anatoliathe Turks on the Rock adlı kitabında gördüm. Sumerliler, kendilerine“Kiengir, Kingir, Kenger” diyorlardı. Türkler arasında tarihteki en eski boy adı imiş “Kenger”. Bunların yoğun olarak bulundukları yerde bulunan Keş/Kiş yer adının, Sumerlilerin Mezopotamya’da ilk kurdukları şehrin adı olmasını bir rastlantı olarak kabul etmek hiç de kolay değil. Ayrıca, Türkmenistan’da bir Türkmen obasının adını “Kügür”, Azerbeycan’da bir yer adını da “Kenger” olarak buluyoruz. Burada yaşayanlar kendilerine “Kengerlu, Kengerli” diyorlar. Bu da Sumerlilerin“lu.kenger.ra = Kengerli insan” deyimine uyuyor. Ayrıca Sumerliler kendilerini “Karabaşlı” olarak tanımlıyorlar. Türklerde “kara” ile başlayan “Karakaslar”, “Karaçorlular”, “Karapahpahlar”, “Karadağlılar”, “Karakalpaklar” gibi boy adları var. Bunlardan bir kısmı aynı ad ile Anadolu’nun doğusuna göç ederek Kars ve Muş vilayetlerine yerleşmişler. Manas Destanı’nda Manas ziyafete çağrılınca, “Karabaşlı kişiyiz” diyor. Bu “Yalnız başımıza yiğidiz” demekmiş. Sumerlilere Karakalpaklar, daha uygun görünüyor. Hakaslılar da kendilerine “Kara baş, Karabaşlı” diyorlarmış. Buradaki “kara” da saygınlığı ifade ediyormuş.[19]
Sumer destanlarıyla Türk destanları arasında çok yakın bağ var. Önce Tufan olayını anlatanGilgameş’in adı geliyor. Sumer metinlerinde Gilgameş “çok bilen, bilgili, her şeyi bilen ve gören”olarak nitelenir. Diğer taraftan “Gilgameş” adındaki ilk heceyi tanımlayan işaret hem “gil” hem de “bil”olarak okunabilir. Sumer bilimciler arasında bunlardan hangisinin okunması daha uygun olacağı konusu tartışılmaktadır. Eğer biz ön heceyi “bil” okuyacak olursak, “bilga”, “bilgan” kelimeri Türkçede bil kökünden “bilim, bilik, bilgi, bilgan = bilen” anlamına geliyor. Eski Türklerde Bilge Kağan, Bilge Beggibi kahraman adlarına ve unvanlarına rastlanıyor.[20] “Meş”, “mış” ile son bulan “Alpamış”, “İlalmış”, “Tohtamış” gibi Türk kahraman adları ile “Bilgameş” arasındaki bu kadar benzerlik, aynı kökten gelmiş olacaklarını göstermektedir. “Meş”, “miş” eki de “saygın” demekmiş. Ayrıca Bilgameş Destanı ile Türk destanları arasında, özellikle Dede Korkut destanı arasında boğanın öldürülmesi, ağacın kökünden çıkarılması gibi birçok benzerlikler var.
Aratta ile Sumer arasında geçen olayları anlatan destanlar da Sumer’i Orta Asya’ya bağlıyor. Kitabımızın destanlar bölümünde görüleceği gibi, Aratta’da Sumer tanrılarına tapılıyor. Oranın beyi Sumer kahramanı Enmerkar’a aynı kökten geldiklerini söylüyor. Aratta, yer adı olarak Güney Azerbaycan topraklarında bulunuyor. Burası altın, gümüş değerli taşlar bakımından çok zengin. Bunları Sumer’e gönderiyor. Sumercede “arata” kelime olarak “bolluk, övgü, şeref” anlamında. Türkçede“aratabil, aratta = zengin olan yer” demek. Türklerle Sumerliler arasındaki efsanelerde de pek çok yakınlık var.[21]
Bütün bunlara ek olarak Sumerliler daha Mezopotamya’ya göç etmeden önce Türkmenistan’da tarım ve hayvancılığın başlamış olduğunu, Sumerlilerin en eski yazı işaretlerinden bazılarını içeren bir de yazı bulunduğunu öğreniyoruz.[22] Bütün bunlara dayanarak, Sumerlilerin Orta Asya’dan göç eden Türklerin bir kolu olduğunu söyleyebiliriz.
KAYNAKLAR:
[1] Bu yazı daha kısa olarak Bodrum’da 2-3. Haziran 2007 tarihleri arasında Sayın Günseli Başarın tertiplediği birinci “Tarihten bir kesit: Etrüskler” kongresinde sunulmuştur.
[2] Fritz Hommel, Ethnologie and Geographie des alien Orients, 1925 München, S. 16-22.
[3] Zakar Andereyas, “Current Antropologie”, World Journal of the Science of Man, 1971 p. 212
[4] İrene İskender!, Der Tarikia Hazereha, S.215.
[5] A.Falkenstein, W. Von Soden, Sumerische und Akkadisch Hymnen und Gebete, s. 7
[6] S.N. Kramer, Cradle of Civilization, P. 33
[7] Ödek Odekop, Sumer Hakda Kelam Ağız, 1990 Yaşlılık Jurnali, sayı 12 s. 30
Begmyrat Gerey, 5000 yıllık Sumer- Türkmen Bağları.
[8] Afakisi Celiloğlu Kasım, “Sumerce” kesin olarak Türk dilidir. İstanbul, 2001
[9] Selahi Diker. Anadolu’da on bin yıl, Türk dilinin beş bin yılı, Eski Kayıp Dillerin Çözümü, Töre Yayınları, 2000.
[18] Türk dili üzerinde çalışan Sayın Prof. Ahmet Ercan bunu bana yazdı. Kendisine teşekkürler.
[19] Bunu Hakaslı Sayın Timur Davletov e-mail ile bildirdi. Kendisine teşekkürler.
[20] Az İ YA s.224.
[21] Bunlar hakkında daha ayrıntılı bilgi, yeni yayınlanan Sumerlilerde Tufan, Tufan’da Türkler adlı kitapta verilmektedir.
[22] Begmyrar Gerey, 5000 yıllık Sumer Türkmen bağları s. 7, 41, 78…
“Sümer tabletleri çözülmeye başlayınca Sümerlerin gerçek adının Ki-Engir, Ke-Engera, Ki-Engürü, Kengir, Kengi, Kangı vs şeklinde geçtiği görülür”. Sf. 9
“Ancak en güçlü ve mantıklı olasılık, Sümerlerin muhtemel ata yurtlarının ismi olan Kenge’nin (Harezm) Sümerlere isim vermiş olmasıdır.
Kenge (Es. Tr.): Harezm bölgesi
Kenge-eri (Tr.): Kenge insanı, Kenge’den gelenler
Kengeri (Tr.): Sümerlerin gerçek adı”. Sf. 10
“Dünyanın ilk uygarlığı Kenge (Sümer) adında bir Türk uygarlığıdır. Etrüskler, Avrupa’da Hattiler Anadolu’da ilk uygarlıkları yaratan Türk topluluklarıdır.” Sf. 256
(M. Ünal Mutlu, “Dünya Uygarlıklarında Türk Dili ve Kenger Uygarlığı”, TDAV y. 2007, İstanbul.)
...
“Göz önüne alınacak bir nokta da, yüzyıl önce, ne bu eski günler, ne de Sümerler hakkında hiçbir şeyin bilinmemesiydi. Arkeologlar, (…) Sümerleri değil, Asur ve Babillileri arıyorlardı. Bu kavimler ve onların uygarlıkları hakkında Yunan ve İsrail kaynaklarında bir hayli bilgi vardı. Buna karşılık Sümer ve Sümerlere ait en ufak bir bilgi bile yoktu.”
“İlk olarak İ.Ö. 4. Binin sonlarına doğru hemen hemen bundan 5 bin yıl önce (…) Sümerlere kil üzerine yazma fikri gelmişti.” Sf. XVI
“İbraniler Tevrat’ı, Yunanlılar İlyada ve Odise’yi yazmadan 1000 yıldan fazla zaman önce, Sümer’de mitolojiler, destanlar, ilâhiler, ağıtlar, atasözü koleksiyonları, masallar ve hikayelerden oluşan zengin ve gelişmiş bir edebiyat bulunuyordu.” Sf. XVII
(Samuel Noah Kramer, “Tarih Sümer’de Başlar”, TTK y. 1990, Ankara)
...
“Sümerler, M.Ö. 4000 yılın ortalarından itibaren Mezopotamya’da insanlık tarihinin en eski ve en temel medeniyetini yaratmış kavimdir. Onlar, dünyada ilk olarak kendilerinin ürettiği çivi yazısı ile insanın beyninden geçirdiği ve dilinin söylediği şeyleri diğer insanlara ulaştırmanın ve gelecek nesillere iletmenin mümkün olduğunu ispat etmişlerdir. Bu yazıya, enine boyuna konulmuş çivilere benzediği için çivi yazısı denilmiştir. O kavmin kendi kendilerine verdiği isim, Ki-En-Gi ve sonraları Ki-İn-Gi, Kengi(r)’dir. Sümer ya da Sümerler adı ise onlara Akkadlar gibi Samî kavimler tarafından verilmiştir.” Sf. 19
“Anau medeniyetinin (Aşkabat çevresi, Türkmenistan, -4500/-1 yy., M.İ.) hemen ardından Mezopotamya’da insanlık tarihinin çok zengin uygarlığı, Sümerler tarafından meydana getirilmiştir. Tarih biliminin gelişmesi sonucunda Sümer ve Anu mediniyetleri arasında bulunan ilişkiler ve Sümerler ile Türkmenlerin atalarının arasındaki akrabalık aydınlanmaktadır.” Sf. 29
“Türkmenistan’da da eskiden kalmış harabelerin arasında ‘kalalı gir’ ‘kaplanlı gir’ gibi adlar vardır. Sümerolog Falkenstein bu sözcüğü Ken-Ger, ve Kener şeklinde yazıyor. Azerbaycan’ın Tebriz kenti yakınında bir köyün adı da Kenger’dir. (…) Azerbaycan köyünün (veya kentinin) bazı sakinleri kendileri için Kengerlu (Kengerli) soyadını kullanıyorlar, Lu-Ken-Ger-Ra sözcüğü ile Kengerlu sözcüğü arasındaki benzerlik çok anlamlıdır. Özellikle (lu) eki her iki dilde de, bir yurda mensup adam anlamına geliyor.” Sf. 41
(Begmyrat Gerey, “5000 yıllık Sümer-Türkmen Bağları”, IQ Kültür-Sanat y., 2004, İstanbul)
...
“Sümercenin de tıpkı Türk dilinde olduğu gibi kendi derinliği vardır. Çünkü ilk metinler ile (kabul edilen sınır M.Ö. 3100), yok olduğu zamanki metinler (kabul edilen sınır M.Ö. 1800) arasında en az 1300 yıllık bir zaman dilimi bulunmaktadır.” Sf. 3
“Landsberger’in tespit ettiği alıntı kelimelerden oluşan bu malzeme, onun ‘Proto Euphrates’, ‘Proto Tigris’ diye adlandırdığı dillere bağlanıyor. Landsberger’in bu isimlerle işaret ettiği saha Fırat ve Dicle havzasıdır. (…) Şu halde Türkler daha M.Ö. en az 3500’lerde bugünkü Türkiye’nin doğusunda oturuyorlardı ve dilleri, Sümerlerle iç içe (…) yaşarken, henüz, iki kola ayrılmıştı”. Sf. 47
“Türk dilinin zamanımızdan 5500 yıl önce müstakil ve iki kollu bir dil olarak varlığı ispatlanmıştır. Eğer doğuştan, Sümerlerle temasa geldikleri zamana kadarki çözülme hızı abit ise, ‘ilk Türkçe’ veya ‘Ana Türkçe’nin muazzam bir zaman önce yaşamış olması gerekir. (…)
“Türk Dili’nin (…) yaşı, en pinti hesaplara göre 8500’dür. (…) Şimdi bu rakam doğrulanmaktadır. Çünkü Ana Türkçe’den Ana Doğu ve Batı Türkçesi’ne kadar geçen zamanı da hesaba katarsak, bu devreden zamanımıza kadar geçen 5500 yılın ikiye katlanması mümkündür”. Sf. 49
(Osman Nedim Tuna, “Sümer ve Türk Dillerinin Tarihî ilgili ile Türk Dili’nin Yaşı Meselesi,” TDK. Y. 1997, Ankara,)
...
“Tanınmış Sümerolog S. N. Kramer, Sümerlerin Enmerkar ve Lugalbanda destanlarında anlatılan kahramanlık öykülerine dayanarak, ilk Sümer beylerinin Hazar denizi yakınlarında bir yerde aranan Aratta adlı şehir devletiyle yakın bir ilişki içinde olduklarını, Sümerce’nin de Ural-Altay dilleri gibi aglutinatif bir dil olduğuna dikkati çekerek, Sümerler’in ana yurtlarının Aratta bölgesinde olabileceğini söylemektedir”. Sf. 2
“Agade (Akad) Kralı Sargon, (Şarruken) Lugalzaggesi’yi (III. Uruk hanedanı kralı, M.İ.) yenerek imparatorluğuna son vermiştir. Kendisini de zincire vurarak halka teşhir etmiştir. Böylece Eski Sümer devri son bulmuştur (yaklaşık M.Ö. 2350)”. Sf. 7
“Ur-Nammu, III. Ur hanedanı olarak bilinen Sümer hanedanının kurucusudur. Eski Mezopotamya tarihinde, Yeni ve Klasik Sümer devri (Yaklaşık M.Ö. 2112-2002) olarak tanımlana dönemi III. Ur hanedanının temsil ettiği kabul edilmiştir. Bu devir Sümerler’in en parlak, fakat aynı zamanda onların tarihte son defa görüldüğü zamandır”.
“Onun zamanında hemen hemen bugünkü Irak’ı içine alan büyük bir devlet kurulduğu anlaşılmaktadır. O, Sümerler’i tek devletin yönetimi altında birleştirmiştir. Bu çok önemli bir olaydır. Çünkü o zamana kadar Sümerler daima küçük şehir devletleri kurmuşlardır. Ur-Nammu, tarihte ilk defa ‘Sümer ve Akad kralı’ ünvanını kullanan kraldır”.
“Ur-Nammu’dan pek çok yazılı belge kalmıştır. Bunlar içerisinde şüphesiz hepsinden önemlisi yazdırdığı bir kanun metnidir. O, tarihte bilinen ilk kanun koyan kraldır”. Sf. 9
“Ur şehrinde kazılar yapmış olan L. Wooley, Ur devrine (yaklaşık M.Ö. 2600-2500) ait mezarlar ortaya çıkardı. ‘Ur kral mezarları’ olarak anılan bu mezarlardan pek çok değerli eser ele geçmiştir. Mezarlar taştan ve galeriler halinde yapılmıştır. Üzerleri kubbelidir.” Sf. 20
“Her şeyden önce, icat ettikleri çivi yazısını sadece Mezopotamya kavimleri değil, M.Ö. 1950’lerden itibaren Anadolu kavimleri tarafından da alınıp kullanılmıştır. (…) (Ugarit) tipi yazı, çivi yazısı örnek alınarak yaratılmıştır”. Sf. 26
“Prof. Dr. Emin Bilgiç, geniş makalesinde; Sümer dili, yazının M.Ö. 3100’lerde icadından sonra, çağının tarihi, edebi, dini, hukuki, iktisadi muhabere (iletişim, M.İ.) dili olmuş ve sadece Sümerliliğin, Sümercenin değil, Hitit, Urartu, Babil ve Asurlular’ın ortadan kalkışına, hatta Hz. İsa’nın doğumuna kadar Orta Doğu’nun mektep ve ilim dili olmasına devam etmiştir”.
Bu sebeple de, Hititler, Hurriler, Urartular, Yahudiler, İsrailliler onların eserlerinden bazılarını kendi dillerine tercüme ederek, geniş ölçüde taklit etmişlerdir”. Sf. 86
“İlk defa Dr. Hincks, çivi yazılarının, Mezopotamya’da Samilerden önce yaşamış olan bir millet tarafından icat edildiğini fark etti. İki yıl sonra, 1852 yılında Rawlinson (…) bu dilin ‘İskitçe veya Turani’ bir dil olduğunu fark etti.. Kısaca Rawlinson Sümerlileri ve dillerini keşfetmiş bulunuyordu. Mamafih, çivi yazısını icat eden bu Sami olmayan milletin doğru olarak isimlendirilmesini Jules Oppert’in dehasına borçluyuz. O, 1869 yılında, dilin yapısını tetkik ettikten sonra Sümerce’nin Türkçe, Fince ve Macarca ile yakın akraba olduğu sonucuna vardı.
Sir Henry Rawlinson’un Sümer dilini ‘Turani bir dil’ olarak tanımladığı dönemde Sümer medeniyeti henüz keşfedilmemişti. Bilim adamları onların, büyük Sami medeniyeti içinde yaşayan geri bir toplum olduğunu düşünüyorlardı. Daha sonra arkeolojik araştırmalar sami medeniyetinin asıl dayanağı olan büyük Sümer gerçeğini ortaya çıkarınca, Batı bilim çevreleri Sümerlilere atfedilen ‘Turani’ damgasını bırakıp onların ‘bilinmeyen bir dile ve ırka’ sahıp oldukları tezini ortaya attılar”. Sf. 224
“Sümer tarihini yazan bilginlerin çok garip bir temayülleri de, Sümerlileri ve dillerini her fırsatta tarihten silmeye teşebbüs etmeleridir. Hem de öyle bir millet ki dilleri, Tevrat yazarına göre, ‘bütün dünyanın dili’ idi”. Sf. 225
“Çağımızın bir bilgini, Sir Leonard Woolley, bunu şu sözlerle destekliyor: ‘Sümer medeniyeti, ilkel barbarlığa gömülmüş bir dünya ışık saçan bir ilk sebep (illeti-asliye) mahiyetini taşıyordu. Artık bütün sanat ve bilimlerin Yunan’a dayandığı düşüncesini aşmış bulunuyoruz. Dehâ tomurcuklarının nasıl Lydialılardan ve Hititlerden, Fenike ve Girit’ten, Babil’den ve Mısır’dan beslendiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Fakat kökler daha gerilere dayanıyor: Bütün bunların arkasında Sümer yatıyor”. Sf. 226
“Bugün insanlığın ruhsal gücünü oluşturan dini geleneklerin köklerini genelde Sümer’e dayanır”. Sf. 227
“Prof. Tuna, Landsberger’in ‘Sümer dilinde mevcut Türkçe alıntı kelimeler’ fikrini kabul ederek (…) asıl Sümer dili ile Türk dilini birbirinden tamamen ayırmıştır. Biz ise, aşağıdaki örneklerle ve Sümerce Lügatçe’deki incelemelerimizle, bu kelimelerin alıntı kelimeler olmadığını, hakiki Sümerce olarak kabul edilen kelimelerin ve birçok kral isimlerinin ve ayrıca Sümer gramerinin de genelde Türkçe olduğunu ispat ederek göstermiş bulunuyoruz”. Sf. 228
“Sümerliler artık yoktu… (Mamafih) M.Ö. 1600 yıllarına kadar hâlâ Sümerce yazılmış metinler bulunuyordu. (…) İki dilli Sümerce ve Akkadca metinlerin hemen hepsi M.Ö. 1400 yılı ile Hıristiyanlık devri arasında yazılmıştır… M.Ö. 1400 yılından itibaren, akkadlı bilginler, (Kassitler), Sümerce tarihi ve dini metinler düzdüler, ekseriya da mevcut Sâmi (Akkadca) metinleri tekrar eski kutsal dile, ‘Sümerce’ye tercüme ettiler… Babilli bilginler, Sümerce’nin kayboluşundan en az bin yıl sonra bile bu eski kutsal dilde metinler yazdılar.” Sf. 273
(Selahi Diker, “Türk Dili’nin Beş Bin Yılı”, 2000, İzmir.)
Bu arada, Turukku hakkında daha kaynakça ağırlıklı bilgi paylaşayım.
1. 1967’de İst.Üni.bağlı Van bölgesi Arkeoloji Araştırmaları Merkezi’nin , Prof A.Erzin Ekibi’nin Türk ve yabancı profesörlerle yaptıkları 1983’e kadar süren çalışmalarla, Batı’nın, gereğinde kendi istedikleri halkı yerleştirmek için tarihsiz bırakmış oldukları Doğu Anadolu yaylâsına, 13binden itibaren Orta ve üst Asya’dan göçlerle DİL ve KÜLTÜRLERİ ileÖn-Atalarımız yerleşmişlerdir. Van / Erzurum/ Hakkâri / Bitlis / Muş ve Irak topraklarında bulunan kaya üstü ve mağara resimleri, ve damga denen yazı öğeleri, Orta ve üst Asyayla eşlik ve benzerlik içindedirler
2. Van / Hakkâri’/ Tirişin yaylâsına 35 bin resmin tarihleri 13 / 7bin’dir,(prof.E. Alok)
3. Bu öğeler Konya- Çatalhöyük’te, 6500(J. Melleart), Ödemiş’te Soğukluk kanyonu’nda,
5bin (Ege üni.-B.G. Yavuz), Antalya Beldibi mağarasıyla Akdenize ulaşır
4. Van müzesinde bulunan Van-Ahtamar bitig taşı 7 bin tarihlidir
5. Diyarbakır-Hakkâri- Van üçgeninde Ön-Türk kültürü’nü , Ön-türk Kültürü adıyla, İ.Ö.4bin olarak Prof. E.Feigl saptamıştır.
6. Prof.E.Memiş, İ.Ö.2200’de site devlet olarak TURKİ KRALLIĞI’nı, Mısır, Asur, Hitit kaynaklarından vermiştir.
7. Prof.B. Alkım, Gedikli’de,Suriye sınırında İ.Ö.2000 tarihli, Ön-türk kültürünü gösteren bir ATEŞ EVİ’ni ortaya çıkarmıştır.
8. Asur kaynaklarında 2000 yılında TURUKKU adı yer almıştır.(prof.R Ghirsman), Asur’un Türkçe adı, AT- UB UÇUĞ(yüce liderlik)dir.(K.Mirşan)
9. Prof.A.Sevin, Irak sınırı yakınındaki Şanidar mağarasında, 13 adet , İ.Ö.1200 tarihli,Orta Asya ile eşlik gösteren dikili taş ortaya çıkarmıştır.(*)
10. OTAK(Orta Asya Türk Kültürünün Arkeolojik kaynakları)gurubu
11. Erzurum yöresinde İ.Ö 1000 yıllarında Türk Kültürünü bulmuştur
12. 13 bin’deki bindeki kaya ve Mağara resimleri, zamanda derecelenerek, son kere 1000
tarihiyle CUDî dağında bulunurlar..
13. İ.Ö. 516’da İskitler URARTU devletini çökertmişler ve fakat sonra onunla Kafkaslar ve
Doğu karadenizi kapsayan DEŞT-KIPÇAK devletini kurmuşlardır, 1395’te onu, Timur, Terek savaşıyla yıkmıştır.
Not : Van Başet dağındaki yaklaşık 11bin tarihli yazı öğelerini içeren kaya resimleri ve Cûdi dağındaki 8bin’le başlayan Ön-türkçe yazıtlar, 1000 yılına kadar inerler, sayısı 26’dır. K. Mirşan tarafından Ön-Türkçe okunmuşlardır
Prof.A.Sevin’in bulduğu taşlar üzerindeki Ön-türkçe damgalar 6500 tarihini verir. Anadolu’nun tümünü bu kısa yazıda vermenin imkânı yoktur.fakat, Ayni kültür, 6bin’de İstanbul / Fikirtepe’den, 5binde, Yarımburgaz’dan Anadoluya girmiştir. (Prof.A.Pasinli) Karadenizin tarihsel adı, OQ-OZ ULIQ KÖL’dür.
Ayrıca belirtmek isterim. Burada paylaştıklarım şimdiye kadar derleme olsa da kendi çıkarımlarım veya teorilerim değil, dünyanın her tarafında en önde gelmiş Sümerologları tarafından üzerinde çalışılmış, toplanmış, yazılmış, onaylanmış ve ispatlanmış bilgilerdir. Bunların arasına Rus, Kazak, Azeri, Amerikalı ve Türk Sümerologlar olduğu gibi bu alanın gelmiş geçmiş en iyi iki ismi Kramer ve Muazzez İlmiye Çığ dahildir.
Görüşlerinizi,bilgielerinizi daha fazla geliştirip akademik çalışmayı düşünüyor musunuz?
Referans olarak verdiğiniz bir çok kişi akademik çevrelerde itibar görmeyen insanlardır.
Ben de bir tarih öğrencisi olarak bu kadar ilgili olduğunuz bir konuda akademik bir çalışma yapmanızı bekliyorum.
quote:
Orijinalden alıntı: 52oguz
Görüşlerinizi,bilgielerinizi daha fazla geliştirip akademik çalışmayı düşünüyor musunuz?
Referans olarak verdiğiniz bir çok kişi akademik çevrelerde itibar görmeyen insanlardır.
Ben de bir tarih öğrencisi olarak bu kadar ilgili olduğunuz bir konuda akademik bir çalışma yapmanızı bekliyorum.
Çalışmaları tabiki geliştirmek istiyorum ama akademik bir iş yapmaya niyetim yok çünkü ne akademisyenim ne de tarih okudum. Yanlız verdiğim kaynakları tekrar detaylı okursan alanında dünyaca kabul gören ve bu konularda hem bilinen hem itibar gören kişiler olduğunu görürsün. Dediğim gibi eğer imkanım olursa çalışmalarımı geliştirmek hatta çok daha profosyonel hale getirmek istiyorum ve hatta mümkünse hem sahada hem birebir kaynakta çalışmak istiyorum fakat akademik alana hiçbir ilgim yok.
quote:
Orijinalden alıntı: Kraven
quote:
Orijinalden alıntı: 52oguz
Görüşlerinizi,bilgielerinizi daha fazla geliştirip akademik çalışmayı düşünüyor musunuz?
Referans olarak verdiğiniz bir çok kişi akademik çevrelerde itibar görmeyen insanlardır.
Ben de bir tarih öğrencisi olarak bu kadar ilgili olduğunuz bir konuda akademik bir çalışma yapmanızı bekliyorum.
Çalışmaları tabiki geliştirmek istiyorum ama akademik bir iş yapmaya niyetim yok çünkü ne akademisyenim ne de tarih okudum. Yanlız verdiğim kaynakları tekrar detaylı okursan alanında dünyaca kabul gören ve bu konularda hem bilinen hem itibar gören kişiler olduğunu görürsün. Dediğim gibi eğer imkanım olursa çalışmalarımı geliştirmek hatta çok daha profosyonel hale getirmek istiyorum ve hatta mümkünse hem sahada hem birebir kaynakta çalışmak istiyorum fakat akademik alana hiçbir ilgim yok.
Muazzez İlmiye Çığ Sümer tercümesi konusunda iyi olabilir. Ama yorumları berbat. Bir kitabını aldım ve bir kısmına baktım kaldırdım attım. Akademik vs özelliği olması mümkün değil.
ar_tryk, bağışla ama ben senin gibi düşünmüyorum. Ben ünvan, uslup, sunu vb. için çok net fikirler ileri sürmesem de; önemli olan asıl noktanın "çaba" olduğunu düşünüyorum.
Bu nedenle her çaba övgüye layıktır.
Kraven de yarın bir gün o değerli insanların listesine adını yazdıracak, bundan hiç kuşkum yok. Bunlar ufak tefek işler değil. Zaten ilgi duyuyorum o ayrı, ama başlı başına derleme çalışması bile takdire layık.
Belki soru şu olmalı, bizler aferin çok güzel vs. diyoruz da; nasıl katkıda bulunabiliriz?
@Kraven Konuyla alakasız olacak ama sende belirtmişsin arada. Fince, Türkçe akrabalığına dair birşeyler sormak istiyorum. Biraz araştırdığımda Fince(ve diğer Ural dillerinde) ben-sen Mina-Sina benzerliği ve iki dil ailesinin eklemeli olması dışında bir benzerlik görememiştim. Macarca ayrı bir konu çünkü Macarları oluşturan boylardan bazıları Türki kavimler. Dolayısıyla Macarlar Türklerden kelime almışlardır. Mesele görece daha saf olan Fince,Estonca hatta Saami dili, Samoyed dili vs. Türkçe karşılaştırması. Ural dillerinin başka dillerlede akrabalığına dair teorilerde var. Mesela hatırladığımda kadarıyla suya "Weti" diyorlardı. Bu örnekten Hint-Avrupa bağlantısı da çıkabiliyor. Senin bildiğin örnekler var mı Ural-Altay ortaklığına dair? Not: Şöyle birşey de var. Ben Ural kavimleri ile Altay kavimlerinin ırksal olarak akraba olabileceğini düşünüyorum. Çünkü her iki grupta tabiri caizse "Mongoloid" özellikler gösteriyor antropolojik olarak. Özellikle Kuzey Avrupada ki Saamiler, daha doğudaki Udmurtlar, Selkuplar vs. Ayrıca Finlilerde dahil çok yüksek oranlarda Y-kromozomda Haplogrup N taşıyıcısı.
quote:
Orijinalden alıntı: ar_tryk
quote:
Orijinalden alıntı: Kraven
quote:
Orijinalden alıntı: 52oguz
Görüşlerinizi,bilgielerinizi daha fazla geliştirip akademik çalışmayı düşünüyor musunuz?
Referans olarak verdiğiniz bir çok kişi akademik çevrelerde itibar görmeyen insanlardır.
Ben de bir tarih öğrencisi olarak bu kadar ilgili olduğunuz bir konuda akademik bir çalışma yapmanızı bekliyorum.
Çalışmaları tabiki geliştirmek istiyorum ama akademik bir iş yapmaya niyetim yok çünkü ne akademisyenim ne de tarih okudum. Yanlız verdiğim kaynakları tekrar detaylı okursan alanında dünyaca kabul gören ve bu konularda hem bilinen hem itibar gören kişiler olduğunu görürsün. Dediğim gibi eğer imkanım olursa çalışmalarımı geliştirmek hatta çok daha profosyonel hale getirmek istiyorum ve hatta mümkünse hem sahada hem birebir kaynakta çalışmak istiyorum fakat akademik alana hiçbir ilgim yok.
Muazzez İlmiye Çığ Sümer tercümesi konusunda iyi olabilir. Ama yorumları berbat. Bir kitabını aldım ve bir kısmına baktım kaldırdım attım. Akademik vs özelliği olması mümkün değil.
Arkadaşım yapma. Tercümesi iyi olabilir dediğin Muazzez Hoca 30 binden fazla tablet okumuştur ve Sümer'i ondan öğreniyoruz zaten bu sayede. Türkiye'de Sümer konusunda 1. Muazzez İlmiye Çığ 2. Gönül Tekin'dir. Dünyada ise bu iki ismin yanında Kramer vardır ve zaten Kramer bu çalışmaları başlatan kişidir. Kendisi de söylüyor ve bugün akademik çevrede zaten kabul görmüş bir durumdur Sümerlilerin yani Kengerlerin Avrasya'dan geldiğini çünkü Araplar ve İbraniler gibi Sami bir topluluk değiller.
quote:
Orijinalden alıntı: burakutus
@Kraven Konuyla alakasız olacak ama sende belirtmişsin arada. Fince, Türkçe akrabalığına dair birşeyler sormak istiyorum. Biraz araştırdığımda Fince(ve diğer Ural dillerinde) ben-sen Mina-Sina benzerliği ve iki dil ailesinin eklemeli olması dışında bir benzerlik görememiştim. Macarca ayrı bir konu çünkü Macarları oluşturan boylardan bazıları Türki kavimler. Dolayısıyla Macarlar Türklerden kelime almışlardır. Mesele görece daha saf olan Fince,Estonca hatta Saami dili, Samoyed dili vs. Türkçe karşılaştırması. Ural dillerinin başka dillerlede akrabalığına dair teorilerde var. Mesela hatırladığımda kadarıyla suya "Weti" diyorlardı. Bu örnekten Hint-Avrupa bağlantısı da çıkabiliyor. Senin bildiğin örnekler var mı Ural-Altay ortaklığına dair? Not: Şöyle birşey de var. Ben Ural kavimleri ile Altay kavimlerinin ırksal olarak akraba olabileceğini düşünüyorum. Çünkü her iki grupta tabiri caizse "Mongoloid" özellikler gösteriyor antropolojik olarak. Özellikle Kuzey Avrupada ki Saamiler, daha doğudaki Udmurtlar, Selkuplar vs. Ayrıca Finlilerde dahil çok yüksek oranlarda Y-kromozomda Haplogrup N taşıyıcısı.
Fince olayı birazda İsveç ile bağlantılı. Dil olarak bu iki dilin karşılaştırmaları daha önce yapılmış ve onlarca ortak kelime var orası ayrı bir konu. Önemli olan dil kökleri ve kültür bağlarıdır. Örneğin İsveç tarihini başlatan adam kendisi söylüyor bundan 250 sene önce Türkler ile çok derin bağları olduğunu ve bundan gurur duymaları gerektiğini. Bununla ilgili yapılan çeşitli yayınlar var detaylı araştırma için bakılabilir burada farklı bir konu olduğu için o konu üzerine gitmeyeceğim ama bir örnek vereyim. Ben bunu ilk öğrendiğimde dalga geçmek amaçlı benim İsveçli iki arkadaşıma anlattım. "Hehehe siz Türksünüz oğlum ben sizim atanızım" şeklinde onları birazda kızdırmak istedim arkadaş arası muhabbeti olarak. Adamlar biz zaten biliyoruz bize çocukken okutuluyor bunlar dediğinde şok oldum ağzım açık kaldı ben nasıl bunu yeni öğreniyorum şeklinde. Hatta sizin Oğuz Kağan bizin Odin'dir demişlerdi. Nitekim birçok İsveç tarihçisi bunu kabul eder çünkü Oğuz'a detaylı baktığında kök olarak iki boynuzlu anlamına gelir. Hatta geçenlerde Oğuz Kağan'ın mezarı olduğu iddia edilen bir mezarın başındaki tabletlerin üzerinde çift boynuz simgeleri vs. vardı. Odin ve bütün o Viking kültürü zaten çift boynuzlu başlık üzerine kuruludur. Hatta daha ilginci Kuran'da geçen Zulkarneyn de çift boynuzlu anlamına gelmekte. Ben Oğuz Kağan'ın aslen Zulkarneyn olabileceğini düşünüyorum açıkçası.
@ISIS Dostum teşekkür ederim güzel düşüncelerin için. Bilmiyorum o yerlere gelebilir miyim Araştırıp okumaktan zevk aldığım bir konuyu paylaşmak benim amacım.
quote:
Orijinalden alıntı: ar_tryk
quote:
Orijinalden alıntı: Kraven
quote:
Orijinalden alıntı: 52oguz
Görüşlerinizi,bilgielerinizi daha fazla geliştirip akademik çalışmayı düşünüyor musunuz?
Referans olarak verdiğiniz bir çok kişi akademik çevrelerde itibar görmeyen insanlardır.
Ben de bir tarih öğrencisi olarak bu kadar ilgili olduğunuz bir konuda akademik bir çalışma yapmanızı bekliyorum.
Çalışmaları tabiki geliştirmek istiyorum ama akademik bir iş yapmaya niyetim yok çünkü ne akademisyenim ne de tarih okudum. Yanlız verdiğim kaynakları tekrar detaylı okursan alanında dünyaca kabul gören ve bu konularda hem bilinen hem itibar gören kişiler olduğunu görürsün. Dediğim gibi eğer imkanım olursa çalışmalarımı geliştirmek hatta çok daha profosyonel hale getirmek istiyorum ve hatta mümkünse hem sahada hem birebir kaynakta çalışmak istiyorum fakat akademik alana hiçbir ilgim yok.
Muazzez İlmiye Çığ Sümer tercümesi konusunda iyi olabilir. Ama yorumları berbat. Bir kitabını aldım ve bir kısmına baktım kaldırdım attım. Akademik vs özelliği olması mümkün değil.
Muazzez'in düştüğü en büyük hata, müslüman halklarla Sümerlerin yaşayışları arasındaki benzerlikleri görüp, İslam'ın Sümerlerden çalıntı öğelerden oluştuğunu iddia etmesi oldu.
Halbuki işine geldiği gibi okumak yerine tersinin olabileceğini, yani belki Sümerlerin de vahiyden beslenmiş bir toplum olabileceği ihtimalini göz ardı etmesiydi.
Konu güzel gidiyor, tüm mesajları okuyamadım ama fırsat buldukça okuyacağım. Wiki'deki Odin makalesini okuyordum, Asgard diye bir mekandan bahsediliyor. Asgard için "home of the nordic gods" diyor makalede. Oğuz kağanın anıtının bulunduğu yer ise Ashgabat(Aşkaabat), belki sadece tesadüftür, kim bilir
kraven, gene saatlerce yazı okutacaksın demi?
quote:
Orijinalden alıntı: Kraven
quote:
Orijinalden alıntı: 52oguz
Görüşlerinizi,bilgielerinizi daha fazla geliştirip akademik çalışmayı düşünüyor musunuz?
Referans olarak verdiğiniz bir çok kişi akademik çevrelerde itibar görmeyen insanlardır.
Ben de bir tarih öğrencisi olarak bu kadar ilgili olduğunuz bir konuda akademik bir çalışma yapmanızı bekliyorum.
Çalışmaları tabiki geliştirmek istiyorum ama akademik bir iş yapmaya niyetim yok çünkü ne akademisyenim ne de tarih okudum. Yanlız verdiğim kaynakları tekrar detaylı okursan alanında dünyaca kabul gören ve bu konularda hem bilinen hem itibar gören kişiler olduğunu görürsün. Dediğim gibi eğer imkanım olursa çalışmalarımı geliştirmek hatta çok daha profosyonel hale getirmek istiyorum ve hatta mümkünse hem sahada hem birebir kaynakta çalışmak istiyorum fakat akademik alana hiçbir ilgim yok.
Öncelikle cevabınız için teşekkür ederim.
Bu tür çalışmaları akademik olarak yapmadıktan sonra hiçbir yerde kabul göremezsiniz ne yazık ki.
İsimlerin çok tanınmış olmasını tartışmıyorum.Muazzez İlmiye Çığ herkes tarafından tanınan ve bilinen biri zaten.
Ancak şöyle bir gerçek var:Fikirleri akademik anlamda hiçbir yerde kabul görmüyor.Sümeroloji okuyan arkadaşlarımla konuştuğumda bölümde ki hiçbir hocanın Muazzez İlmiye Çığ kitaplarını tavsiye etmediğini,kaynak olarak önermediğini söylüyorlar.
Yani demeye çalıştığım şey akademik anlamda kabul görmediği.
Size o yüzden sordum akademik anlamda çalışmayı düşünüyor musunuz diye.
Bu konular benim ilgi alanıma girmiyor.Bu yüzden saçma veya doğru değil diye şeklinde yorum yapacak bilgiye sahip değilim.Fakat akademik anlamda kabul görmedikten sonra ne yazık ki sadece komplo teorisi olarak kalır.
Umarım dediklerim yanlış anlaşılmaz.Size çalışmalarınız da başarılar diliyorum.
Muazzez Hanım ın bu konu ile ilgili görüşlerine bir şey demiyorum. Kraven i de bu konuda destekliyorum. Ama onu diğer tarihçilerle kıyaslamak ona yararlı olacaksa da diğer tarihçilere haksızlık olur. Gerçekten de sığ yorumları var.
quote:
Orijinalden alıntı: 52oguz
quote:
Orijinalden alıntı: Kraven
quote:
Orijinalden alıntı: 52oguz
Görüşlerinizi,bilgielerinizi daha fazla geliştirip akademik çalışmayı düşünüyor musunuz?
Referans olarak verdiğiniz bir çok kişi akademik çevrelerde itibar görmeyen insanlardır.
Ben de bir tarih öğrencisi olarak bu kadar ilgili olduğunuz bir konuda akademik bir çalışma yapmanızı bekliyorum.
Çalışmaları tabiki geliştirmek istiyorum ama akademik bir iş yapmaya niyetim yok çünkü ne akademisyenim ne de tarih okudum. Yanlız verdiğim kaynakları tekrar detaylı okursan alanında dünyaca kabul gören ve bu konularda hem bilinen hem itibar gören kişiler olduğunu görürsün. Dediğim gibi eğer imkanım olursa çalışmalarımı geliştirmek hatta çok daha profosyonel hale getirmek istiyorum ve hatta mümkünse hem sahada hem birebir kaynakta çalışmak istiyorum fakat akademik alana hiçbir ilgim yok.
Öncelikle cevabınız için teşekkür ederim.
Bu tür çalışmaları akademik olarak yapmadıktan sonra hiçbir yerde kabul göremezsiniz ne yazık ki.
İsimlerin çok tanınmış olmasını tartışmıyorum.Muazzez İlmiye Çığ herkes tarafından tanınan ve bilinen biri zaten.
Ancak şöyle bir gerçek var:Fikirleri akademik anlamda hiçbir yerde kabul görmüyor.Sümeroloji okuyan arkadaşlarımla konuştuğumda bölümde ki hiçbir hocanın Muazzez İlmiye Çığ kitaplarını tavsiye etmediğini,kaynak olarak önermediğini söylüyorlar.
Yani demeye çalıştığım şey akademik anlamda kabul görmediği.
Size o yüzden sordum akademik anlamda çalışmayı düşünüyor musunuz diye.
Bu konular benim ilgi alanıma girmiyor.Bu yüzden saçma veya doğru değil diye şeklinde yorum yapacak bilgiye sahip değilim.Fakat akademik anlamda kabul görmedikten sonra ne yazık ki sadece komplo teorisi olarak kalır.
Umarım dediklerim yanlış anlaşılmaz.Size çalışmalarınız da başarılar diliyorum.
Dediklerini yanlış anlamıyorum sorun yok. Benim söylemek istediğim şey farklı aslında. Öncelikle Muazzez İlmiye Çığ'ın kitapları genelde yorumlama üzerinedir. Kendisi akademik olmadığı için tabiki akademik çevrede ilk olarak bu kitaplar tavsiye edilmeyecektir. Fakat gerek tabletleri okuması gerekse destanları okuması nedeniyle bütün dünya bunları kendisinden ve Kramer'den öğrenmektedir. Yani iki farklı durum mevcut ortada, birbiriyle karıştırılmaması gereken. Örneğin aynı şey Gönül Tekin için de geçerlidir. Mesela bahsettiğim Kengel boyu ilişkisi bilinen bir bulgudur yorum değildir. Ayrıca akademik olayına bu kadar takılmamak lazım zira gerek Türkiye'de gerek dünyada asıl dalı tarih olan yani tarih okuyup sonradan çok önemli yerlere gelmiş kişi sayısı çok azdır.
@demonchild
Yapacak birşey yok Gerçi oturup saatlerce anlatarak kafa şişirmeyi çok isterim ama hastayım bu ara oturduğum yerde yoruluyorum yahu
quote:
Orijinalden alıntı: sgrafik
quote:
Orijinalden alıntı: ar_tryk
quote:
Orijinalden alıntı: Kraven
quote:
Orijinalden alıntı: 52oguz
Görüşlerinizi,bilgielerinizi daha fazla geliştirip akademik çalışmayı düşünüyor musunuz?
Referans olarak verdiğiniz bir çok kişi akademik çevrelerde itibar görmeyen insanlardır.
Ben de bir tarih öğrencisi olarak bu kadar ilgili olduğunuz bir konuda akademik bir çalışma yapmanızı bekliyorum.
Çalışmaları tabiki geliştirmek istiyorum ama akademik bir iş yapmaya niyetim yok çünkü ne akademisyenim ne de tarih okudum. Yanlız verdiğim kaynakları tekrar detaylı okursan alanında dünyaca kabul gören ve bu konularda hem bilinen hem itibar gören kişiler olduğunu görürsün. Dediğim gibi eğer imkanım olursa çalışmalarımı geliştirmek hatta çok daha profosyonel hale getirmek istiyorum ve hatta mümkünse hem sahada hem birebir kaynakta çalışmak istiyorum fakat akademik alana hiçbir ilgim yok.
Muazzez İlmiye Çığ Sümer tercümesi konusunda iyi olabilir. Ama yorumları berbat. Bir kitabını aldım ve bir kısmına baktım kaldırdım attım. Akademik vs özelliği olması mümkün değil.
Muazzez'in düştüğü en büyük hata, müslüman halklarla Sümerlerin yaşayışları arasındaki benzerlikleri görüp, İslam'ın Sümerlerden çalıntı öğelerden oluştuğunu iddia etmesi oldu.
Halbuki işine geldiği gibi okumak yerine tersinin olabileceğini, yani belki Sümerlerin de vahiyden beslenmiş bir toplum olabileceği ihtimalini göz ardı etmesiydi.
Bir gazetede yazı yazıyor. Sahte dindarlara atıyor. Diğer taraftan kitabında ilkokul çocuğunun yapmayacağı şekilde vurmaya çalışıyor.
Nasılsan öyle yaz saygı duyayım. Şartlara göre söylemler farklı olunca Sümer meselesinde de bize yontacak düşüncesi aklıma geliyor. Öyle olmasını sitiyorsam da ona güvenemiyorum.
5 dakika baktım, kısaca sümerler türktür o halde anadolu bizim anavatanımızdır diyor yanılmıyorsam.
quote:
Orijinalden alıntı: hakanto
5 dakika baktım, kısaca sümerler türktür o halde anadolu bizim anavatanımızdır diyor yanılmıyorsam.
5 dakika bakmış olsan en azından ilk mesajı okumuş olurdun.