Şimdi Ara

Sümer-Mezopotamya ve Türk ilişkisi

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
4 Misafir - 4 Masaüstü
5 sn
54
Cevap
4
Favori
6.206
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Uzun zamandır böyle bir konu açmak aklımda vardı.
    Öncelikle buradaki amacım Sümerler Türktür falan değil daha önce mesajlarımı okuyanlar zaten benim Türklük görüşümün bundan 1500-2000 sene önce de belirtilen Türkçülük yani Türklüğün dil ve kültür birliği üzerinden oluştuğunu düşündüğümü bilirler.
    Benim bu ilişkiyi benimsememin başlıca nedeni önemli kişilerin önemli çalışmalar ve beyanatlar vermesidir. Bunlardan en önemlileri Kazım Mirşan, Muazzez İlmiye Çığ, Gönül Tekin, Şinasi Tekin, Begmyrat Gerey.
    Bu saydığım isimlerin çalışmaları ve verdiği ifadeler birbirini doğrular ve aynı zamanda destekler nitelikte olmuştur. Örneğin Gönül Tekin'in yaptığı çalışmalar ile edebiyatımızın Sümer edebiyatı ve mitolojisinin büyük benzerlik hatta çakışmalar gösterdiği hatta bunların bir kısmının Orta Asya Türklerinde de görüldüğünü ortaya çıkarmıştır. Şinasi Tekin ise dil bakımından benzerlikler olduğu kadar kilit noktanın dillerdeki farklılıklar olduğuna dikkat çekmekte. Bunun yanısıra Begmyrat Gerey'in 5000 Yıllık Sümer Türkmen Bağları kitabında bu benzerlikler ve hatta birebir kültürel izler uzun uzun anlatılmakta. Kazım Mirşan ise yazının 5000 yıl önce Sümer'in değil Türklerin icadı olduğunu anlatmaktadır. İşin lginci ise ciddiye almayanlar olmasına ve bilimsel çevreden itirazlar olmasına karşın henüz yalanlanamadığı gibi tam tersine gün geçtikçe gerek Anadolu gerek Asya'da doğrulamaya doğru giden yeni keşifler yapılmakta. Ve kimsenin "hayır yanlıştır" demediği ve diyemeyeceği Muazzez İlmiye Çığ hocamızın da Kazım Mirşan'a hak vererek bu konuda haklı olabileceğini söylemesi bu iş üzerinde daha ciddi çalışmalar yapılması gerektiğinin bir göstergesidir bence.

    Öncelikle Kazım Mirşan'ın çıkış noktası sayılabilecek Orhun yazıtlarındaki fikirleri, bu yazıtlarda kullanılan dilin noktalama işareti ifade çeşitliliği gelişmişlik gibi şeylerin yeni ortaya çıkmış bir dilde olamayacağı yönündeydi. Ve aynı zamanda bu yazıtlardan çok daha eskiye ait çeşitli kaynaklar ortaya çıkmakta ve aynı runik alfabe ile yazılmış olmaları bu bulguları daha önemli kılmakta. Altın elbiseli adam, Lola güzeli, Futhark yazıtları, Avrupa'nın çeşitli yerlerinden çıkarılmış 4000-2000 yaş aralığında değişen çeşitli kemiklere işlenmiş yazı ve çizimler, Erzurum, Van, Hakkari, Denizli, Eskişehir gibi yerlerde çıkmış yazıtlar gibi. Bu bahsettiğim bulguların ortak noktası aynı alfabeyi kullanmış olması.

    Bunların Sümerler ile ilgisi var mı ? Burada iş biraz karışıyor çünkü hem var hem yok. Zira aynı dil yani Kök Türkçe ile okunmuş ve Sümer tarihçilerinin daha önce okuyamadığı bir takım tabletlerin olmasıyla birlikte runik yazının yani Göktürk alfabesi diye bilinen yazının çıkış noktası incelendiği zaman Sümer kökenli değil Sümer tabletlerinden birkaç bin sene daha eski olan Tamgalı Say olduğu anlaşılmakta.
    Bugün Göktürk alfabesindeki yazının tamga yani damga sisteminden evrimleştiği tarih çevrelerinde büyük oranda kabul görmüş bir görüş haline gelmiş durumda.

    O halde sormamız gereken bir soru var. Eğer bizim alfabemiz sağdan sola doğru yazılan yazımız, damga sisteminden evrimleştiyse ve yazının kaynağı Sümer kabul ediliyorsa o halde Sümer yazısının kökeni nedir ? Sümer yazısını tabletler üzerinden bildiğimize göre o halde ya bu insanlar bir şekilde bu yazıyı direk olarak alfabe şeklinde yazmaya başladılar ya da daha eski bir yöntemin evrimleşmiş şeklini alfabe olarak tabletlerinde kullandılar. Açıkçası ilk seçenek benim aklıma yatmıyor. İkinci seçenek daha olası geliyor. Zira neredeyse tüm Sümerologların birleştiği bir görüş Sümer toplumunun Mezopotamya bölgesine göç ile geldikleri ve buraya Orta Asya'dan geldikleridir.
    Eğer Orta Asya'dan gelen bir kavim ise bu Sümerli abilerimiz o halde bize komşu olmak zorundalar. Çünkü Orta Asya'ya tarih boyunca hakim olan kültür ve dil Türkçe olmuştur, aynı şekilde bahsettiğim tamgalı say yine Türk bölgesinde yani bugünkü Kazakistan'da bulunmaktadır ve bizim şu an halk oyunları diye bildiğimiz çizimler dahil onbinlerce kaya çizimleri ve daha sonraki zamanlarda yarı tamga ve tamga sistemine geçişi gösteren yaklaşık 90-100.000 çizimi barındırır.
     Sümer-Mezopotamya ve Türk ilişkisi

    İsmini verdiğim kitapta da uzun uzun incelendiği üzere ve diğer ismini verdiğim bu konu hakkında uzman diyebileceğimiz kişilerden yola çıkarak burada kesinlikle ortak bir miras söz konusu. Sümerler etnik köken olarak Türk olmayabilirler önemli değil, fakat kültürel açıdan kesinlikle bir iç içe geçme söz konusu. Bu durumda yazının Mezapotamya'da değil Orta Asya'da Türk bölgesinden çıktığını söylemek çokta mantıksız olmayacaktır. Zira ön Türklerin birşeyi ifade ederken kullandığı tamga zamanla yerini runik alfabeye bıraktığını görürken aynı tamga çizimini çok sonraları Çinlilerin yazı olarak kullandığını görmekteyiz ki halen alfabeleri yazı değil çizim tabanlıdır.

    Örneğin yukarıda verdiğim resim Tamgalı Say'dan alınmıştır ve resmin tarihi, Sovyet Bilim Akademisi araştırmacıları tarafından M.Ö. 8000 olarak tesbit edilmiştir. (KAZAK Epigrafikası, G. MUSABAY, A. MAXMATOV, G. HAYDAROV, Almati, 1971)

    Sonuç olarak, dediğim gibi benim amacım dünya Türktür, Türkler herşeyi başlatmıştır falan değil bahsettiğim konu kültür ve dil birliği üzerinedir altını çizmek istiyorum.

    Önemli not: Arkadaşlar konudaki yazıların bir kısmı çok doğal olarak alıntıdır. Teori tabiki şahsıma ait olmadığından yüzlerce kitaplık ve binlerce makalelik bilgi topluluğundan elimden geldiğince derleyip aktararak paylaşım yapmak amacındayım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Kraven -- 12 Ocak 2013; 23:25:39 >







  • Güzel bir derleme olmuş.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: alpay86

    Güzel bir derleme olmuş.



    Teşekkür ederim.
    Aslında hatırlarsın, senin konunda ilk olarak detaylı şekilde paylaşım yapmıştım buna benzer bir şekilde. O zaman da söylemiştim bir konu açıp uzunca yazacağım diye. Aslında niyetim biraz zaman ayırıp uzun bir makale tarzında çok daha detaylı anlatmak ama bazı şeyleri internette bulamadığım ve haliyle kitapları ve makaleleri olduğu gibi buraya geçiremediğim için sorun olmakta. Açıkçası çok ciddi zaman ve emek istediğinden ciddi olarak gözüm korkuyor ama zamanla detaylandırmaya çalışacağım konuyu çünkü eklemek istediğim çok şey var.
  • Orhun yazitlari guney yuzunun ilk cumleleri:

    Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamiyle işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki Şadpıt beyleri, kuzeydeki Tarkat, Buyruk beyleri, Otuz Tatar ........... Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana tâbidir. Bunca milleti hep düzene soktum. O şimdi kötü değildir.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Tarih alanında bir tez çalışmasına dönüştürülebilir.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • O vakit devam edelim.
    Bilenler olduğu kadar ve hatta daha çok bilmeyenler vardır ki Atatürk, Türk kimliğini ifade ederken çok ilginç sözler söylemiştir. Bakın Atatürk ne diyor:

    "Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en alasından bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgarlarıyla sallandı. Beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela, korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı onların oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır. Kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir"

    Atamız, okuduğu 2000'in üzerinde kitapla bir teoriye bağlı kalmayacak ve bilimsel düşünebilecek bir bilgi düzeyine sahip biriydi bunu zaten biliyoruz. Yani Atatürk Anadolu için en az 7 bin senelik bir Türk beşiğidir derken bazılarının söylediği gibi "uçmuş", "saçmalamış" durumda mıydı acaba yoksa araştırmaları neticesinde mi söylemekteydi bunu ?
    Bakın çok ilginç bir bilgi mevcut. İlk mesajımda bazı yer isimleri saymıştım, içlerinde Erzurum vardı. Erzurum'da Cunni mağarası diye bir yer var. Buranın önemi ne açıklayalım. Bu mağarada çeşitli Oğuz boylarına ait tamgalar olduğu gibi çizimler Orta Asya çizimleri ile birebir örtüşmekte.

     Sümer-Mezopotamya ve Türk ilişkisi

     Sümer-Mezopotamya ve Türk ilişkisi

    "Erzurum’un güneydoğu ilçelerinden Karayazı’nın Salyamaç Köyü’nün 6 km. kuzeydoğusunda bulunan Cunni Mağarası; Türk iskân izlerinin tespiti noktasında önemli bir merkez olarak karşımıza çıkmaktadır. Cunni Mağarası’nda yapmış olduğumuz incelemede mağaranın erken dönemlerden itibaren kullanılmış olduğu gözlemlenmiştir. Mağaranın iki bölümünün ilkinde apsisli bir Orta Çağ kilisesi, doğuya bakan büyük bölümde ise erken dönemde kullanılan ve damgalarla tasvirlerin yer aldığı bölüm kullanılmaktadır. Bu bölümde yer alan 50 adet damga, işaret ve tasvirlerde Oğuz Boyları’ndan 12 boyun, 29 çeşit damgası, runikharşer ile süvari, dağ keçisi motişeri belirlenmiştir. Cunni Mağarası’nda tespitedilen bu Oğuz boyları şunlardır:

    Üç Oklardan, Gök-Han’a bağlı; Peçenek- Çuvaldır / Çuvaldar- Çepni, Dağ-Han’a bağlı; Saldur- Eymur Ula-Yundlu (Alayuntlu), Demir-Han’a bağlı; İğdir (Yigdir)- Bügdüz, Boz Oklar’dan, Yıldız-Han’a bağlı; Afşar (Avşar), Ay-Han’a bağlı; Yigır (Yazır) ve Gün-Han’a bağlı; Bayat- Kayı."

    Doç. Dr. Alpaslan Ceylan’ın
    “Doğu Anadolu’da Kaya Resimlerinin Türk Tarihi Açısından Önemi” makalesinden.

    Bu arada belirtmek isterim burada paylaştığım bazı yazılar, görsel ve açıklamalar çeşitli yerlerden alıntıdır. Çok detaylı olarak tekrardan yazamayacağım kadar derin ve hatırlayamayacağım kadar çok bilgiden oluşan bir konu olduğundan bu paylaşımım bir derleme şeklinde olacaktır, neticede bu bilgiler ve teori şahsıma ait değildir.


    Biraz farklara değinelim. Öncelikle bir Avrupalı çizimi ve bir Türk çizimi arasındaki farkı görelim.

     Sümer-Mezopotamya ve Türk ilişkisi


    Üstteki çizim Bodensee’de, KESSLERLOVCH Mağarasında, bir mamut dişi üzerine çizilmiş birebir geyik resmidir. Avrupalı geyiği bir amaç belirtmeksizin göstermek için çizmiştir. Fakat alta geçtiğinizde orada da geyik keçi gibi hayvan çizimleri olmasına karşın çizimler daha farklıdır. Onlar artık bir anlam ifade ettiğinden şekillerde değişimler, gerçekçilikten uzak şekillendirmeler oluşur çünkü her çizim bir anlam taşımaktadır.
    Dikkat edin 1. şekilde geyik keçi gibi hayvanların çizimleri farklılaşmaya başlamış. Bu şekil Tamgalı Say'dan alınmış ve G. Musabayev, A. Maxmutov, G. Aydarov; KAZAK EPİGRAFYASI'ında geçen bilgilere göre tarihlendirilmesi M.Ö 15.000 civarıdır. Bu yarı tamga denilen tamgaya geçiş evresini temsil etmekte.
    Şimdi 2. şekile dikkat edin, yine aynı kaynaklar bunu da M.Ö 8000 olarak tarihlemişler ve yine Tamgalı Say'dan alınmıştır. Artık tamga sistemine geçiş yapılmış ve tamgalar yazıya dönüşmeye başlamıştır. Dikkat edin şekiller iyice farklılaşmaya başlamış çünkü her şekil farklı bir anlam taşımaktadır.
    Şimdi de 3. şekle bakın. Bu sefer bu çizim Tamgalı Say değil Anadolu'dan, yine aynı dönemlerde yani M.Ö 8000 civarı bir tarihlendirme yapılmıştır (E.Alok, ANADOLU KAYA ÜSTÜ RESİMLERİ, Akbank, İstanbul, 1988) ve Sat dağında bulunmaktadır.

    Asıl güzel noktalardan biri, Yenisey'e yakın Ulu Kem Sülyek yazıtı. Benzer bir tarihlendirme yapılmış olmasına karşın burada artık karakterler çok daha belirgin durumda alttaki resimde.

     Sümer-Mezopotamya ve Türk ilişkisi


    Gerek Asya gerekse Anadolu'da ortaya çıkan yazıtlardan görülen zamanla at tamgasının gelişimi

     Sümer-Mezopotamya ve Türk ilişkisi

    Anadolu kilimleri:
     Sümer-Mezopotamya ve Türk ilişkisi



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Kraven -- 12 Ocak 2013; 23:30:04 >




  • resimler çıkmamış
  • Kraven, bırakma devam et. Bana birşey katan yazılardan biri bu.Heba olması üzücü olur.
  • Takipteyim
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kraven

    Örneğin Gönül Tekin'in yaptığı çalışmalar ile edebiyatımızın Sümer edebiyatı ve mitolojisinin büyük benzerlik hatta çakışmalar gösterdiği hatta bunların bir kısmının Orta Asya Türklerinde de görüldüğünü ortaya çıkarmıştır.

    Bu kısım alıntıdır belki. Benzerlikleri açıkca ortaya koyan bir makale olsa iyi olurdu. Yorumlar da makaleler kadar önemli tabii.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ar_tryk -- 9 Aralık 2012; 23:31:11 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ar_tryk

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kraven

    Örneğin Gönül Tekin'in yaptığı çalışmalar ile edebiyatımızın Sümer edebiyatı ve mitolojisinin büyük benzerlik hatta çakışmalar gösterdiği hatta bunların bir kısmının Orta Asya Türklerinde de görüldüğünü ortaya çıkarmıştır.

    Bu kısım alıntıdır belki. Benzerlikleri açıkca ortaya koyan bir makale olsa iyi olurdu. Yorumlar da makaleler kadar önemli tabii.

    Alıntı değil kendisinin görüşlerinden edindiğim izlenimi aktardım. Bunun dışında konu hakkında onlarca makale ve kitap mevcut , detaylı bakmak istersen araştırmanın tavsiye ederim ben özet tarzı birşeyler yapma amacındayım.

    @Alpay
    Devam edeceğim yakında, suan araştırdığını birkaç kitap var, biraz derleme yapmam gerekiyor o nedenle.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kraven


    quote:

    Orijinalden alıntı: ar_tryk

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kraven

    Örneğin Gönül Tekin'in yaptığı çalışmalar ile edebiyatımızın Sümer edebiyatı ve mitolojisinin büyük benzerlik hatta çakışmalar gösterdiği hatta bunların bir kısmının Orta Asya Türklerinde de görüldüğünü ortaya çıkarmıştır.

    Bu kısım alıntıdır belki. Benzerlikleri açıkca ortaya koyan bir makale olsa iyi olurdu. Yorumlar da makaleler kadar önemli tabii.

    Alıntı değil kendisinin görüşlerinden edindiğim izlenimi aktardım. Bunun dışında konu hakkında onlarca makale ve kitap mevcut , detaylı bakmak istersen araştırmanın tavsiye ederim ben özet tarzı birşeyler yapma amacındayım.

    @Alpay
    Devam edeceğim yakında, suan araştırdığını birkaç kitap var, biraz derleme yapmam gerekiyor o nedenle.

    Özet daha iyi tabii. Bekliyorum devamını




  • Yakında daha kapsamlı bir yazı paylaşmayı düşünüyorum. Derlemelerim sürerken güzel bir yazı paylaşmak istedim.


    ORTA ASYA TÜRK EFSANELERİNDE SUMER EFSANELERİNDEN İZLER

    MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ*

    İlk olarak Promete’nin insanlara yazıyı, matematiği, astronomiyi, tıbbı, hayvanları evcilleştirmeyi, gemi yapmayı, kâhinliği öğrettiği efsanesi nedeniyle, batı dünyasında, bütün kültürlerin Yunanlılardan kaynaklandığı inancı yüzyıllar boyu süregelmiştir. Diğer taraftan, Tevrat da bir kısmı tanrı tarafından yazdırılmış, bir kısmı İsrailliler tarafından yaratılmış ilk dinsel ve edebî kitap olarak kabul edilmişti.

    Geçen yüzyıl içinde, Mezopotamya’da yapılan kazılardaki buluntular, çıkan binlerce yazılı belgenin çözülüp okunması ile her iki inanç da kökünden sarsıldı. Çünkü Promete’den an az 2000 yıl önce Sumerliler bunların hepsini bulmuşlar, yapmışlar ve kullanmışlardı. Diğer taraftan Tevrat’taki birçok konuların Sumerlilerden kaynaklandığı, metinler okundukça meydana çıkmış ve çıkmaktadır.

    Bilindiği gibi Sumerlilerin en önemli bulgularından biri, dillerine göre bir yazı icat etmeleri, onu geliştirmeleri ve kil üzerine yazarak zamanımıza kadar ulaşmasını sağlamaları olmuştur. Bulunan belgeler arasında büyük değeri olanlar edebî yazıtlardır. Bunlar daha çok Sumerlilerin tanrıları ve dinleri ile ilgili konuları kapsamaktadır. Sumer yazarları ve ozanları tanrılarıyla ilgili çeşitli efsaneler yaratmışlar, şiirler yazmış, ilâhiler bestelemişlerdir. Bunlardan başka, destanlar, ata­sözleri, hikâyeler gibi konular da bulunuyor bunlar arasında.

    Sumerlilerin dinleri ve edebî yapıtları gerek kendileri zamanında yaşayan, gerek daha sonra gelen Ortadoğu milletlerini etkisi altına alarak izleri, bir taraftan Yunanlılar yoluyla Batı dünyasına, diğer taraftan Tevrat ve Kur’an’a kadar ulaşmıştır.

    Sumerlilerden Tevrat’a geçen konular üzerinde Batıda bazı yayınlar yapılmışsa da bu hususta ülkemizde bir yayın yoktu. Aynı konuların Kur’­an’da bulunup bulunmadığı, bulunuyorsa ne düzeyde olduğu soruları beni bir hayli meraklandırmıştı. Bu nedenle geçtiğimiz aylarda Sumer edebiyatından ve efsanelerinden Tevrat ve Kur’an’a geçen konuları karşılaştırmak suretiyle oldukça ayrıntılı bir yazı hazırladım. 1

    Sumerlilerin dillerinin Türkçeye benzediği ve dağlık yerden göç ettikleri kamsı gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bu nedenle Orta Asya Türk Kültürü ile onların kültürü arasında bir bağlantı bulabilir miyim, düşüncesi ile Prof. Bahaâttin Ögel’in Türk Mitolojisi 2 kitabını zaman zaman incelemekte idim. Hakikaten bazı parellellikler tesbit ettim. Bunları bir başlangıç olarak bu kongrede sunmaya karar verdim. Fakat araştırma­larım ilerledikçe konunun daha genişleyeceğini ve kongre süresini aşacağım anlayarak araştırmayı kısa kesmeye mecbur oldum.

    Bahaattin Ögel, Türk mitolojisi temelinin uzay ve dünya ile ilgili inanış ve anlayış olduğunu yazmış. Sumer mitolojisinde de böyle. Sumerliler yaradılış ve evrenle ilgili düşüncelerini toplu bir halde yazmamışlar Ancak bunlar, destanların baş kısımlarında veya ortalarında kısım kısım anla­tılmış. Aynı geleneği Türk destanlarında da buluyoruz.

    Sumer yaradılış efsanesine göre, önce her taraf derin ve geniş bir su ile kaplıydı. Bunun adı tanrıça Nammu. Bu tanrıça sudan bir dağ çıkarıyor. Oğlu hava tanrısı Enlil onu ikiye ayırıyor, üstü gök, altı yer olu­yor. Göğü, gök tanrısı An, yeri de yer tanrıçası Ninki ile hava tanrısı Enlil alıyor. 3 Buna göre önce evreni meydana getiren suda olan ana tanrıça ile hava tanrısıdır. Gök ve yer birer tanrı değil onların sahibidirler.

    Türk efsanelerinde çok çeşitli yaradılış motifi var 4 Buna rağmen ana motif birbirlerine benziyor. İlk olarak evren büyük bir sudan oluşuyor. Tanrı Ülgen, bazısında insan olan kişi, bazısında şeytan olan Erlik ile bu suların üzerinde uçuyor. Birinde denizden bir taş çıkarak Ülgen’e konacak bir yer oluyor. Başka birinde Erlik, diğerinde kişi, bir diğerinde ise yaban ördeği suyun içinden toprağı çıkararak yeri meydana getiriyor.

    Bir başkasında ise Su içindeki tanrıça Akana veya Ak-ene, Ülgen’e yeri ve göğü nasıl yaratacağını söylüyor (s. 332). Ülgen de yere ve göğe “ol” diyor, onlar da oluyorlar (s. 433).

    Ülgenin yer ve göğe “olun” demesi ve evreni 6 günde yaratarak yedinci gün dinlenmesi Tevrat ve Kur’an’daki Allahın “ol” diyerek yeri göğü 6 günde yaratması ve yedinci günü dinlenmesi motifi ile paraleldir.

    İnsanın yaradılışı: Sumer’de tanrılar çoğalmaya başlayınca kendi iş­lerini yapıp yetiştiremediklerinden yakınıyor ve bütün tanrıların yara­tıcısı tanrıça Nammu’ya gelerek işlerini yapacak kimseler yaratması için yalvarıyorlar. O da oğlu bilgelik tanrısı Enki’yi derin uykusundan uyan­dırarak tanrıların işlerini görecekleri yaratmasını söylüyor. Enki de annesine derin sudan çamur almasını, ona tanrıların görüntüsünde şekil vermesini, ona bu işte yer tanrıçası ile doğum tanrısının yardım edece­ğini söylüyor. Enki, ey anneciğim! yeni doğanın kaderini söyle, diyor, so­nunda o bir insan oluyor. 5

    Türk efsanelerinde insanın yaradılışı: Bunların birinde tanrı Ülgen deniz yüzünde toprak parçası görüyor. Bu toprağa “insan olsun” diyor, o insan oluyor. Adı Erlik. Bu tanrı ile kendini bir tutmaya kalkınca, tan­rı etleri çamurdan, kemikleri kamıştan 7 insan daha yaratıyor Türk Mem­lük efsanesinde, bir mağaraya dolan çamurlardan, yağmur ve sıcak etkisiyle 9 ay sonra ilk erkek meydana geliyor. Buna “Ay Atam” demiş­ler, tekrar mağraya dolan çamurlarla 9 ay sonra da bir kadın dünyaya gelmiş. Buna da “Ayva akyüzlü” demişler. Başka bir efsanede tanrı in­san şeklinde 7 erkek ve 4 kadın yapmış. Diğer bir Altay efsanesine göre tanrı Ülgen insanın etlerini topraktan, kemiklerini taştan yapıyor. Kadını da erkeğin kaburgasından. Kadının, Tevrat’a göre Adem’in kabur­gasından yaratılması, Adem ile Havva’nın cennetten kovulması motifi hak­kında Ögel kitabının 475’inci sahifesinde bazı yorumlar yapmışsa da yine bu hikâyenin kaynağı Sumerlilere dayanmaktadır.

    Sumer’de Dilmun adında saf temiz tanrıların yaşadığı bir ülke var. Hastalık, ölüm bilinmeyen yaşam ülkesi. Fakat orada su yok. Su tanrısı, güneş tanrısına, yerden su çıkararak orasını tatlı su ile doldurmasını söylüyor. Güneş tanrısı istenileni yapıyor. Böylece Dilmun meyva bahçele­ri, tarlaları ve çayırları ile tanrıların cennet bahçesi oluşuyor. Bu bahçede yer tanrıçası 8 şifa bitkisi yetiştiriyor. Bunlar meyvelenince bilgelik tan­rısı Enki hepsinden tadıyor. Yenmesi yasak olan bu meyveleri yiyen tan­rıya, tanrıça çok kızıyor ve onu ölümle lânetleyerek ortadan yok oluyor... Diğer tanrılar büyük güçlüklerle yer tanrıçasını bularak tanrıyı iyi et­mesi için yakarıyorlar. Tanrıça, tanrının 8 bitkiye karşı hasta olan 8 or­ganı için birer şifa tanrısı yaratıyor. Bunlardan 5 tanesi Tanrıça. Hasta olan organlardan biri kaburga. Onu iyi eden tanrıçanın adı, kaburganın hanımı anlamına gelen Nin.ti’dir. Bu kelimede Nin hanım, ti kaburga­dır. ti’nin diğer anlamı “yaşam” dır. Bu hikâye Tevrat’a geçerken ka­burgadan bir kadın yaratılmış ve ti kelimesinin ikinci anlamı alınarak “kaburganın hanımı” yerine İbranicede “hayat veren hanım” anlamı­na gelen “Havva” adı verilmiştir. 6

    Özbeklere göre İnsanın ilk atası Kil Han imiş. Ögel, bunun İran’da­ki Kil Şah’ın bir devamı olduğunu söylüyor. Tevrat’taki “Adam”ın anla­mı da kırmızı toprak.

    Görüldüğü gibi gerek tek tanrılı dinlerde, gerek Türk efsanelerinde, Sumer’de olduğu gibi, evren sudan, insan topraktan meydana gelmiştir.

    Türklerin Yeraltı Dünyası hakkındaki inanışları da Sumerlilerin ina­nışına benziyor Sumerlilere göre Yeraltı Dünyasında ölüler nehir yoluyla götürülüyor. Nehrin sonunda Yeraltı tanrıçası Ereşkigal’ın 7 kapıdan ge­çilen sarayı bulunuyor. Oraya gitmek isteyenler için bazı yasaklar var. 7 Aynı motif Türk efsanesinde de bulunuyor. 8 Ögel Kur’an’daki cennetin ırmağı olarak yorumlamak istemişse de bunun Sumer’deki Yeraltı nehri olduğu kuşkusuz. Aynı nehir Tevrat’ta, Şeol, Yunan’da Hades olarak bu­lunmaktadır.

    Sumer metinlerinde gök gürültüsü bulutlarını simgeleyen İmdugud adlı kutsal bir kuş var. Bu kuş kaderleri veriyor, sözüne karşı gelinmi­yor ve yardımlar yapıyor. Onun kanatları açılınca bütün göğü kaplıyor. 9 Bu kuş Akadlılarda Anzu adını alarak birinci yüzyıla kadar çiviyazılı metinlerde varlığını korumuştur. Bazen kartal olarak da algılanan bu kuş ve yılanla ilgi bazı hikâyeler var Sumer metinlerinde. Bunlardan bi­rinde aşk tarnıçası İnanna tanrılar bahçesinde dalsız budaksız bir ağaç yetiştiriyor. Ağacın tepesine Imdugud kuşu, ortasında Lilit isimli bir cin ve köküne de bir yılan yuva yapmış. Bu yüzden tahtasından yapmak is­tediğini yaptırmak için ağacı kestiremiyor. Gılgameş imdadına yetişip on­ları kaçırıyor ve ağacı keserek tanrıçaya veriyor. 10

    İkinci hikâye: Kral Etana’nın çocuğu olmuyor. Çocuk yaptıran bitki gökte imiş ama göğe çıkma imkânı yok. O, bir gün bir çukura düşmüş kartal yavrularını bir yılanın yemesinden kurtarıyor. Kuş buna çok se­viniyor. Buna karşılık olarak, kralın otu alabilmesi için kanatlarının üze­rine bindirerek göğe çıkarmaya başlıyor. Kuş her yükselişte aşağıda ne gördüğünü sorması üzerine kral evvelâ geniş bir alan olduğunu, gittikçe onun küçüldüğünü, en sonunda da birşey göremediğini, korktuğu için hemen indirmesini söylüyor. 11

    Üçüncü hikâye: Kahraman Lugalbanda, Zabu ülkesinden kendi şeh­ri olan Uruk’a dönmesi için, İmdugud kuşunun dostluğunu kazanmak istiyor. Kuş yuvasında bulunmadığı zaman yavrularına yağ, bal, ekmek veriyor ve onlara bakıyor. Kuş yavrularına böyle güzel bakana candan dost olmaya, ona yardım etmeye karar veriyor ve Lugalbanda’nın şehri­ne rahatlıkla dönmesini sağlıyor. 12

    Bu üç hikâyedeki kuş ve yılan motifi Asya efsanelerinde çeşitli şekil­de bulunuyor. Telüt Türkleri arasında Merküt soyundan bir boya göre sağ kanadını güneş, sol kanadını ay kaplayan kutsal bir gök kuşu var (B. Ögel, s. 599). Sibirya’da şehirlerin ve yurtların yanında bir sırık üzerin­de ağaçtan yapılmış bir kuş resmi bulunuyor. Kuşa gök kuşu, direğe de göğün direği deniyor. Orta Asya ve Sibirya efsanelerinde bu direk “Hayat ağacı” gibi anlatılmış. Hayat ağacı yerle göğü birleştiriyormuş (B. Ögel, s. 598). Bu kuş ve ağaç İnanna’nın bahçesine diktiği dalsız budak­sız ağaca benziyor. Sibirya ve Orta Asya şamanları kartalı tanrı elçisi olarak görmüşler, esasen Şamanlığın babası da kartal imiş. Altaylıların Kögütey destanında kahraman Karabatur, atlarım çalan Kaankerede adın­daki kuşu ararken onun iki yavrusunu ejderden kurtarıyor. Kuş da Ka­rabutur’a atlarını geri veriyor? Yolda düşmanları tarafından öldürülen kahramanı, kuş hayat suyu vererek canlandırıyor. 13

    Kırgızların kahramanı Ertöştük, tepesi göklere uzamış bir çınar ağacı üzerinde Alp Karakuş’un yavrularım yemeğe gelen ejderi öldürüyor. Kuş da ona birçok iyilik yapıyor. 14

    Başka bir efsanede Ertöştük’ü kuş yeraltından yeryüzüne çıkarıyor. Çıkarken yiyecekleri bitiyor. Adam etlerinden koparıp veriyor. Yeryü­züne çıktıklarında adamın etlerini iyi ediyor kuş. Bu iyileştirmenin, ku­şun hayat ağacı üzerinde olmasındandır, deniyor (B. Ögel, s. 541).

    Bir Uygur efsanesinde, Bilge Buka’nın atalarından birinin dibinde yattığı ağaca bir kuş gelerek ötmeğe, daha sonra adamı tırmalamaya baş­lamış, o sırada ağaçtan zehirli bir yılan indiğini görerek adam kuşu bı­rakmış. Bu kuşa Uygurlar tanrı gözüyle bakıyorlarmış (B. Ögel, 86).

    Ögel, bu kuş motifinin eski İran Zend Avesta’dan gelmiş olabileceği­ni söylüyor. Bunda Hazer denizi ortasında bir ağaç üzerinde bir kuş bu­lunduğu yazılı imiş. Tahmuruf ve zal’in tılsımları bu kuştan geliyormuş. İranlılar buna Sireng veya Simurg diyorlar. Araplar da adı Anka, Züm­rüdü Anka. 15 Bunun Araplardan İran’a geçtiği de söyleniyormuş. Buna karşılık Ögel’e göre Türklerdeki Hüma kuşu, peygamberin hadislerinde cennet kuşu olarak bildirilen kuşmuş. Bu cenette oturuyor, zaman za­man 7 kat göğe çıkıp tanrıya gidip geliyor, deniyormuş. İranlılar bunun Çin topraklarında yaşayan bir kuş olduğunu, savunuyorlarmış. Çin ede­biyatında “Cennet Kuşu” motifi büyük önem taşıyormuş. Bu kuş moti­finin, “gök gürültüsü kuşu” adı altında Alaska’dan Güney Amerika’ya kadar bulunduğunu müşahade ettim. Çeşitli adlar almış ve efsanelere karışmış bu tanrısal kuş hikâyesi İ.Ö. en az 3000 yıllarında Sumerliler­de başlamış olduğunu gördük. Hüma kuşunun da aynı kaynaktan geldi­ği kuşkusuzdur Çünkü Sumer’in taıırısal bahçesinde, cennet bahçesindeki dalsız budaksız bir ağaç üzerine tünemiş bu kuş 7 kat göğe çıkıyor.

    Görüldüğü gibi, Sumerlilerin İmdugud kuşu, Akatlılarda Anzu, Arap­larda Anka, Zümrüdü Anka, İran’da Simurg, Hindlilerde Garuda, Türklerde Hüma adları altında çeşitli efsanelere konu olarak sürmüştür. Amerika yerlileri arasına kadar uzanan bu kuş motifi de Sumerlilere mi dayanıyor, yoksa hepsi birden daha önce var olan bir kültürden mi alın­mıştır, bunu şimdi söyleyemiyoruz.

    Sumer’de kahramanlar tanrılarla bağlantılı, insanüstü güçlere sahip. İlk işleri ülkeye zararlı olan büyük güçteki hayvanı öldürmek. Aynı mo­tifi Türk kahramanlarında da buluyoruz.

    Sumer’de 7 temel sayı olarak görülüyor. 7 dağ aşmak, 7 kapı geçmek, 7 kat gök, 7 tanrısal ışık, 7 ağaç gibi. Türklerde temel sayı 9 olmasına karşın 7 sayısı da bulunuyor. Ögel’e göre bu Mezopatomya’dan batı Türk­lerine geçmiş. Göktürk devrinde Kozmolojik bir anlam kazanmış. 7 ik­lim, 7 yıl, 7 gün, 7 gök kısrağı gibi (B. Ögel, s. 314).

    Türklerde tanrı ülkeyi uygarlaştırıyor. Sumer inanışına göre de tan­rılar şehirleri, kurumları yapıp insanlara vermişlerdir.

    Türk Kaganı, tanrı tarafından çeşitli güçler verilerek insanları ida­re etmek üzere tahta oturtulmuştur. Sumer’de tanrılar şehir beylerini kendileri geçerek ve güçler vererek kendileri yerine ülkeyi idare ettiri­yorlar

    Türklerde dağlar tanrıya yakın sayıldığından kutsal olmuşlar. Kur­banlar verilmiş, dağlara. Sumer’de de dağlar tanrılarla insanlar arasın­da bağlantı kurdukları düşüncesiyle kutsal sayılmış. Onun için dağ olmayan Mezopotamya’da Sumerliler tanrı evlerini yapay tepeler üzeri­ne yapmışlardır.

    Sumerliler kendilerine “Karabaşlı” derlerdi. Bu deyimin Türkler­de olup olmadığını merak ediyordum. Divan-ı Lûgat-it Türk, cilt III, s. 222’de, Türkler arasında erkek ve kadın kölelere “Karabaş” deyimi kul­lanıldığı yazılı. Manas destanında ise Manas ziyafete yalnız çağrıldığın­da “karabaşlı kişiyiz” demiş. Bu yalnız başımıza “yiğidiz” demekmiş (B. Ögel, s. 513). Alanguva hikâyesinde, Alanguva ışıktan olan çocukları için onların tanrı oğlu olduklarını, “karabaşlı” insanlarla karıştırılma­malarını söylüyor. 16

    Sumer’de birbirine karşıt olan nesnelere kendi özelliklerini saydıra­rak atışmalar yaptırılmıştır. Kuş balık, bakır gümüş, kazma saban, yaz kış gibi. Bu Türklerde de varmış. Buna “aytışma” deniyor. Bunun örne­ğini Divan-ı Lûgat-it Türk yaz ile kışın atışması olarak buldum. 17 Konu değişik ama motif aynı. Türklerde de Sumer’de olduğu gibi yaz ve kış tanrıları bulunuyor.

    Sumer bilgin ve yazarları vaktiyle yaratılmış ve düzenli olarak işle­yen kozmik varlıkları ve kültür olaylarını m e kelimesi altında toplamış­lardır. Bir tablet üzerinde 100’den fazla m e bulunmuşsa da bunların ancak 60 kadarı okunabilmiştir. Bu kelimenin anlamı bilinmiyor. Bir­birlerine karşıt kavram ve nesneleri içeriyor gibi görünüyor. Kavga ba­rış, doğru yanlış, beylik tanrılık, krallık çobanlık, yalancılık doğruluk, fahişelik gök cenneti fahişeliği gibi. 18 Bu tarz Türklerde de var: Tanrı şeytan, iyilik kötülük, bilgi cehalet, sadakat vefasızlık, yükseklik alçak­lık, ölür yaşam gibi. Buna dualizm deniyor. Ögel’e göre İran mitoloji­sinden girmiş Türklere. Eski Türk Maniheizminde bunlar iki yıldız, daha doğrusu iki kök sembolü ile ifade edilmiş. Hayat ve ölüm ağacı kökleri olabileceği söylenmiş (B. Ögel, s. 421).

    Burada Sumer kültürü ile Türk kültürü arasındaki parelellikleri elim­den geldiğince özetlemeye çalıştım. Bunlara daha birçokları ekleneceğinden kuşkum yok. Rahmetli Prof. Bahaeddin Ögel’in belirttiği gibi, Türk efsane ve destanlarında komşularından, Mani dininden, budizmden, Lama dininden, İran’dan, Hrıstiyanlık ve Müslümanlıktan birçok etkiler bulunduğu anlaşılıyor. Sumer etkisi bunlar yoluyla mı gelmişti, yoksa vaktiyle aynı Topraklar üzerinde yaşamış olmalarından mı kaynak­lanıyordu?

    Bunu bugün söyleyecek durumda değiliz. Yalnız şunu belirtmeden geçemeyeceğim; Sumerlilerin yaradılış efsanesinden biraz farklı olan Babil yaradılış efsanesinden Türklerde bir iz bulamamam oldukça ilginç.

    Aziz Atatürk’ün büyük bir içtenlikle arzuladığı bu tür araştırmaları, daha derin ve kapsamlı olarak genç kuşakların yapacağı ümidiyle sözlerimi bitiriyorum. Teşekkürlerimle.

    DİPNOTLAR

    * Sümerolog, 2. Kısım L. 51/4, Ataköy-İstanbul

    1 Muazzez İlmiye Çığ, Sumerlilerden Yahudilik, Hıristiyanlık, Müslümanlığa Ulaşan Etkiler ve Din Kitaplarına Giren Konular, yayınlanmak üzere.

    2 Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi (Kaynakları ve Açıklamaları ile Destanlar), cilt I, Ankara 1989.

    3 Samuel Noah Kramer, History Begins at Sumer, Tarih Sumer’de Başlar, çeviren: Muazzez İlmiye Çığ. Ankara 1990 s. 64-69.

    4 Türk Mitolojisi kitabında yaradılış efsanelerine ait sahifeler: s. 279, 432, 446, 451, 465, 466, 469, 475, 483, 486.

    5 Samuel Noah Kramer, The Sumerian, Their History, Cultur and Caracter Chicago 1963, p. 150-151.

    6 S. N. Kramer, a.g.e ., s. 123-124.

    7‘ S.N. Kramer, a.g.e ., s. 203.

    8 B. Ögel, a.g.e ., s. 111-112.

    9 Thorkild Jacobsen, The Treasures of Darkness, A History of Mesopotamian Religion, Ameri­ka 1978, p. 128.

    10 S.N. Kramer, a.g.e ., s. 123-124.

    11 Ay. es ., s. 43-44.

    12 A .g.e ., s. 179-180.

    13 Murat Uraz, Türk Mitolojisi, İstanbul 1992, s. 288-289.

    14 Ay. es ., s. 288-289.

    15 Bu kuşa ait ayrıntılı bilgi için bkz .: Jussi Aro, Anzu and Sumurgh, Kramer Anniversary, Vo­lume, Alter Orient und Altes Testament, Band 25 (1976), p. 25-28. Araplar bu kuşun Kaf dağında yaşadığına, tüyünü ele geçirenlerin ölümsüz olacağına inanıyorlar.

    16 Murat Uraz, a.g.e ., s. 323.

    “ Divanü Lûgat-it Türk, Tercümeei: Besim Atalay, cilt I, e. 248, 529, III, s. 178, 278, 367. ‘° S.N. Kramer, a.g.e ., s. 116.




  • Dostum bu konuya bir uğraş verdiğin ortada..Ayrıca güzel konu.. Fakat şu resimlere bi el atsan daha güzel olur..
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Fyarsey

    Dostum bu konuya bir uğraş verdiğin ortada..Ayrıca güzel konu.. Fakat şu resimlere bi el atsan daha güzel olur..

    Şu an sorun yok.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kraven

    quote:

    Orijinalden alıntı: Fyarsey

    Dostum bu konuya bir uğraş verdiğin ortada..Ayrıca güzel konu.. Fakat şu resimlere bi el atsan daha güzel olur..

    Şu an sorun yok.

    O zaman sorun bende hala göremiyorum çünkü
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Fyarsey

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kraven

    quote:

    Orijinalden alıntı: Fyarsey

    Dostum bu konuya bir uğraş verdiğin ortada..Ayrıca güzel konu.. Fakat şu resimlere bi el atsan daha güzel olur..

    Şu an sorun yok.

    O zaman sorun bende hala göremiyorum çünkü

    Dostum komple kapatıp yeniden açman gerekebilir tarayıcının ara belliği nedeniyle. 3 Farklı tarayıcı ve tabletten baktım resim gözüküyor bende. Ama biraz sonra farklı bir yere upload edip tekrar koyarım resimleri, şu an internetten aldığım linkler mevcut çünkü.

    Ek: Resimleri farklı bir yere yükleyerek düzelttim şu an tamamen gözüküyor olması lazım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Kraven -- 12 Ocak 2013; 23:31:05 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kraven

    quote:

    Orijinalden alıntı: Fyarsey

    quote:

    Orijinalden alıntı: Kraven

    quote:

    Orijinalden alıntı: Fyarsey

    Dostum bu konuya bir uğraş verdiğin ortada..Ayrıca güzel konu.. Fakat şu resimlere bi el atsan daha güzel olur..

    Şu an sorun yok.

    O zaman sorun bende hala göremiyorum çünkü

    Dostum komple kapatıp yeniden açman gerekebilir tarayıcının ara belliği nedeniyle. 3 Farklı tarayıcı ve tabletten baktım resim gözüküyor bende. Ama biraz sonra farklı bir yere upload edip tekrar koyarım resimleri, şu an internetten aldığım linkler mevcut çünkü.

    Neyse boşver konunun akışı bozulmasın paylaşıma devam..




  • Çerezleri (cookies) silince bende düzeldi (firefox18).

    Kraven eline sağlık, bilmeyi çok istediğim ama
    zaman ayırıp da okuyamadığım konular.
    Ortak noktaları vurguluyorsun, benim de aklıma
    takılan sorular vardı. Özellikle bir tanesi.
    Eski Türk söylencelerinde, gökten mavi bir ışıkla inen
    bir küreden güzel bir hanım çıkar, öyküyü anlatan ile evlenirler vb. böyle devam eder.
    Sümerlerde ise, tabletlerde uzaydan gelenlerin
    Sümerli bilginlerle görüştüğünü, dünyanın nasıl oluştuğunu,
    bazı gök cisimlerinin konumları vb. konularda
    bilgiler aktardıkları söylenir.

    Bu bilgileri doğrulayacak bir kaynağım yok.
    Eğer araştırmaların sırasında böyle bir konuya rastlarsan,
    paylaşmanı isterim.




  • Harika bilgiler.
  • 
Sayfa: 123
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.