İlk gün : Önce terliğimin tek taşı düştü evde son hazırlıkları yaparken, amaan boşver dedim. Sonra gözlüğüm kırıldı, sinirim bozuldu, neyse ki başka güneş gözlüğüm var, sıkmayım canımı bugün tatile çıkıyorum dedim. Sonra terliğimin ikinci taşı düştü, öffff yeter amaaa, tüm aksilikler bununla sınırlı olur inşallah dedim. Fişleri çektim, kapıları kapadım, çöpleri ayarladım... Barış kucağımda, kolumda çantam, bir elimde çöpler, Deniz'e hadi annecim bin asansöre bekleme yapma önümde yakarışları ile karga tulumba bindik asansöre.
Kocam yolun ortasına park etti, karşıladı bizi. O Deniz'i oturtuyor, ben Barış'ı. Arkada biriken araçlar... O hengamenin ortasında cep telefonum düşmüş yere. Allah'tan erken fark ettik. Aradık, komşu açtı, gittik aldık geri. Neyse ki bulundu, olur böyle aksilikler dedim.
Çıktık yola. Ben önde, çocuklar çocuk koltuğunda arkada. Aman bir rahatlık.... Çok geçmeden ikisi de uyudular. Kocamla sohbet keyifli. Üstümde sürekli beni tırmalayan bir oğlancık olmadan yolculuk yapmak ne büyük rahatlık. Oooooohh be dedim.
Yol zaten kısa, Kuşadası'a vardık. Birkaç eksik gedik var, yemek saati de kaçmış, zaten geç çıktık yola. Hadi dedik Kipa'ya gidelim. Oranın konsepti bize göre. Yemek ve alışveriş iç içe. kırmızı ışıkta dediler araba su akıtıyor, kenara çekin hararet yapmasın. Tamam derken Barış uyandı. Biraz bekledik ama mızıldanmalar sürüyor. Hadi Kipa'ya gidelim dedik, hararet göstergesi düştü bu arada. Aaaa o da ne, kalacağımız otelin önünden geçtik, ne güzel! Kipa ile aynı güzergahta demeye kalmadı başka bir kırmızı ışık! Biri daha yanımızda, dedi koku ve duman geliyor motordan, sağa çekin! Aha işte aksilik zincirine halkalar eklenmeye devam ediyor . Bu arada araba stop etti, marş basmıyor. Kocam indi, arabayı itekliyor. Ben direksiyon başında. Biri geldi yardıma. Çektik kenardaki çimlere.
Radyatörün su deposundan su akıyormuş ve suyu kalmamış. Ama kapağını açarsak bu haliyle, içindeki basınçlı buhar bizi haşlarmış! Eeee napacaz, bekleyecez soğusun! Güneşin alnı kabağı, iki çocuk ve biz... Eeee ben düdüklü tencere kullanan bir kadınım. Ne alaka, şu alaka; dedim ki bize yardıma gelen adama, bu su deposuna su döksek dışardan ne olur, bozulur mu? anlamsızca yüzüme baktı. Dedim içinde basınçlı buhar yok mu bunun, ben düdüklü tencerenin basıncını çeşmenin altına tutarak alıyorum. Dökelim suyu üstüne, kapağı açarız sonra. Olur dediler. Neyse ki operasyon başarılı oldu ve radyatörün su deposunun kapağı açıldı, içine sular döküldü düküldü ama araba çalışmadı. Yoldan bir adam geçiyormuş, araba tamircisiymiş, bizi görünce durmuş. Ben iki çocukla yemek yemek ve beklemek için hemen yanıbaşımızdaki sosyete pazarında idim bu arada. Baktık araba soğumuyor, çevirdik bir taksi, bindik çoluk çocuk, aldık eşyalarımızı, verdik arabanın anahtarını araba tamircisine, geldik otele.
Kocam gitti arabanın başına bizi otele bırakır bırakmaz. Arabamızı çekmişler sanayi sitesine. Neyse ki o da kaldığımız otele yakın bir yerde, hatta önünden geçmiştik Kipa'ya giderken, yani gidemezken...
Hadi dedim kızım topla kendiniii, bugün tatilin ilk günü. Al çocuklarını, in havuza, kendine gel biraz... Dedim Denize ister misin havuza gitmeyi, istemez mi hiç! Bayıldı bayıldı havuza, dalıp dalıp çıkıyor. Onu öyle görmek büyük keyif! Barış'a mayo bez alamamıştık daha, (malum eksik gedik için Kipa'ya giderken yolda kalmıştık) amaaan bir kerecikten bir şey olmaz dedim onu da soktum normal beziyle havuza. Anaaammm bez şişti şiştiiiii patladı, içindeki partiküller dağıldı havuza! Deniz de bağırıyor "anneeee bez mi patladııııı" diye. Ben oğlum sus diyom, yookk bütün ahali duydu! Aman napayım beeee, olsun artık bu da tüy diksin!
Neyse akşam kocam geldi, arabayı vermeleri gecikirse ben yalnız kalmayım demiş, yemeğe yetişti. Yemekler güzel, akşam keyifli... Yemek sonrası su balesi bile izledik. Deniz önce pür dikkat izledi onları, sonra kısa zamanda sıkıldı. Yemek sonrası Kipa'ya gittik iyi mi! Arabalarına koyduk veletleri, yürüdük gittik. Bizdeki de ne inat di mi ya!
Gece yatırdık oğlanları yataklarına, oooh huzur dedik, demesine de, sadece dediğimizle kaldık. Kocam, yatağını ıslatmış bizim oğlan, dedi. Ya var yaa, tuvalet eğitimi aldığından beri ilk kez, evet ilk günlerde bile yapmamıştı bunu, ilk kez gece altını ıslattı, o da otel odasında! (Deniz Kipa'ya dönüş yolunda erken uyudu ve biz direk yatağına yatırdık, tuvalete son bir kez götürmedik, hata bizde aslında) İşte tam tüy dikmek budur yani! Çiş olayını da temizledik ettik derken, yıkadığım çamaşırları balkona sereyim dedim... Baktım masmavi deniz ayaklarımın altında, ay ışığı vurmuş denize... O ne güzelliktir o ne mutluluk! Her şeye rağmen tatil güzel şey yahu!