Şimdi Ara

Türkiye'deki Enflasyonist Anlayışın Eleştirisi

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
29
Cevap
0
Favori
1.578
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Ekonomist yazar Mahfi Eğilmez'in ülkede öteden beridir tüketime dayalı enflasyonist bir anlayışın hakim olduğu teşhisi ve artık çıkmaza girmiş bu kısa vadeci modelin yerine uzun vadeli yapısal dönüşüm önerisi çok yerinde. Bu konuda Eğilmez'in iki tane kısa ve öz yazısını paylaşıyorum. Gerçekten enflasyon olgusunu ve Türkiye'deki enflasyon üreten anlayış ve modeli çok güzel özetlemiş. Bu yaklaşımın kısa vadede oy kapmaya dayandığını vurgulayıp uzun vadeli ülke çıkarlarına aykırılığına işaret etmiş. Okumanızı tavsiye ederim:


    Alıntı

    metni:
    Ertelenmiş Enflasyon
    Haziran 09, 2023
    Türkiye’nin, büyüme modeli, tüketimi teşvik etmek ve bu yolla talep yaratarak üretimi artırmak yaklaşımı üzerine kurulmuştur. Bu yaklaşım enflasyonu düşürmeyi değil tam tersine artırmayı teşvik eder. Çünkü enflasyon arttıkça insanların paradan kaçışı hızlanır, tüketim harcamaları artar bu da üretim artışı yaratarak büyümenin yüksek olmasını sağlar. Büyüme yüksek olunca firmalar iyi para kazanır ve işsizlik artmaz, hatta azalır. Bu modeli yaşatmanın yolu faizi enflasyonun altında belirlemek ve/veya ücretleri sürekli artırarak harcama gücünü canlı tutmaktan geçer. O nedenle Merkez Bankası faizi enflasyonun altında belirler ve piyasa faizlerinin de reel olarak (enflasyondan arındırılmış olarak) negatif olmasını sağlar, hükümet de enflasyonla mücadele yerine ücret zammı yapmaya yönelir. Merkez Bankası, bu yolla bankaları düşük faizle fonlarken Hazine’nin piyasadan yüksek faizle borçlanmasının önüne geçmek için, bankalara açtıkları kredilerin ve tuttukları döviz mevduatının belirli oranında Devlet Tahvili alması zorunluluğu getirilir ve Devlet Tahvilinin faizi de negatif düzeyde oluşturulur. Böylece bankalar, Merkez Bankası’ndan negatif reel faizle aldıkları parayı üzerine biraz kar marjı ekleyerek ama yine negatif reel faizle Hazine’ye devrederler. Sonuçta Merkez Bankası’nın kısa vadeli avans hesabıyla yasaklanmış olan Hazineyi fonlama mekanizması, arkadan dolanarak yeniden yaşama geçirilmiş olur.
    Faizin enflasyonun altında oluşması demek tasarruf yapanları değil borçlanarak harcama yapanları kollamak demektir. Çünkü enflasyon yüksek, faiz düşük kaldıkça insanlar ellerinde para tutmanın, tasarruf yapmanın anlamsız olduğunu, kendilerine kaybettirdiğini görür ve tüketimlerini artırırlar. Artan tüketim, bir yandan enflasyonu yükseltirken bir yandan da üretimi artırır ve ekonomi büyür. Büyüyen ekonomide işsizlik artmaz, sorunlar halının altına süpürülür.
    Seçim öncesinde konutlara doğalgazın bedava verilmesi, benzin fiyatında indirime gidilmesi, parasal cezaların affedilmesi gibi uygulamalar Mayıs ayında enflasyon oranının çok düşük çıkmasına (yüzde 0,04) ve iktidarın faiz neden – enflasyon sonuç söyleminin haklılığını kanıtlamış görünmesine yol açtı. Oysa gerçek yaşam bütün fiyatların arttığını gösteriyor. Yani enflasyonun düşmesi sadece bir illüzyondan ibaret. Ama şunu kabul edelim ki iktidar illüzyon olayını iyi biliyor ve çok iyi yönetiyor. Gerçekte yapılan şey enflasyonu ertelemekten ibaret. Önünde sonunda ne kadar illüzyon yapılırsa yapılsın enflasyon yeniden artışa geçecek. Nitekim Türk Lirası yabancı paralar karşısında değer kaybetmeye başladı. Rasyonel zemine dönmekten söz edilirken, ortaya çıkan kur yükselişinin yarattığı panikle, ortaya çıkan kayıpları durdurulabilmek üzere yine döviz satışı yapılarak irrasyonel yaklaşımın tekrarlanması zorunda kalındı.
    Hep söyledik: Bir kez rasyonel yaklaşımları terk edip irrasyonellik alanına girdiniz mi geriye yeniden rasyonellik alana dönmeniz o kadar kolay değildir.
    Enflasyonu düşürmek için faizi yükselterek tüketimi kısıtlayıp büyümenin düşmesine ve işsizliğin artmasına katlanmak gerekir. Ne var ki bu yaklaşım oy kaybına yol açar. O nedenle yüksek enflasyonlu büyüme yaklaşımı, öteden beri bizim siyasetçilerin bilinçli ya da bilinçsiz tercihi haline gelmiştir. Türkiye’nin enflasyon sorununu kalıcı olarak çözememesinin nedeni oy maksimizasyonuyla ülke çıkarı maksimizasyonu arasındaki ödünleşmeyi ikinci lehine çözememekten kaynaklanır.   
    Ertelenmiş enflasyon günün birinde ertelenemez hale gelince çarşı karışır. 
    Hiperenflasyon
    Kasım 14, 2023
    Yıllık enflasyonun çok yüksek oranlara ulaştığı duruma hiperenflasyon deniyor. Enflasyon hızına göre farklı kategorilere bölünür: Enflasyon, yüzde 1 – 3 dolayında ise buna sürünen enflasyon ya da ılımlı enflasyon denir. Bu oranda bir enflasyonun varlığı ekonomiyi canlı tutmak açısından sıfır enflasyona tercih edilir. Gelişmekte olan ülkelerde ılımlı olarak kabul edilen enflasyon oranı yüzde 5’e kadar çıkabilir. Gelişmiş ülkeler açısından yüksek enflasyon yüzde 3’den sonrasını ifade ederken gelişmekte olan ülkeler için yüzde 5’den yukarısı yüksek enflasyon olarak kabul edilir. Çift haneli enflasyon yani yüzde 10 ve yukarısı gelişmiş ülkeler için de gelişmekte olan ülkeler için de çok yüksek enflasyon göstergesidir. Çok yüksek enflasyonun üst sınırı bazı iktisatçılara göre yüzde 200, bazı iktisatçılara göre yüzde 500’de biter ve bu sınırdan sonra artık hiperenflasyon başlar. Günümüzde daha çok kabul gören sınır yüzde 200’dür. Yılbaşında 100 TL’ye satılan bir malın fiyatı yılsonunda 350 TL olmuşsa enflasyon yüzde 250’ye ulaşmış demektir ki bu hiperenflasyondur. Bu durumda 100 TL ile tanesi 20 TL’ye satılan çikolatalardan yılbaşında 5 tane alınabilirken yılsonunda 2 tane alınabilecek demektir. Eğer hiperenflasyon yüzde 250 değil de yüzde 700 olsaydı o zaman yılsonunda eldeki 100 TL ile hiç çikolata alınamaz olacaktı.
    Enflasyonun çok yüksek olması haline negatif reel faiz de eşlik ederse insanlar ellerindeki paranın değerini kaybetmesini önlemek için harcamalarını artırırlar. Herkes elindeki paranın büyüklüğüne uygun malları stoklamaya başlar. Çok parası olanlar ikinci, üçüncü konutu almaya veya birkaç yıllık arabasını yenisiyle değiştirmeye, pahalı saatler, kalemler almaya, pahalı restoranlarda pahalı yemekler yemeye yönelirler. Bazıları paralarının değer kaybını önlemek için düşük faizin yarattığı talep artışının sonucunda değerleri artmaya başlayan hisse senetlerine, bazıları da anaparayı korumak için döviz veya altın alımına yönelirler. Daha az parası olanlar beyaz eşyalarını yenilemeye, daha mütevazı restoranlarda yemek yemeye, çeşitli ihtiyaçlarından daha fazla tüketim malını satın alıp evlerinde stoklamaya yönelirler. Paranın hızla satın alma gücünü kaybetmesinden kaçınmak için sergilenen bu talep artışı, bu artışı karşılayabilecek arz artışı hemen sağlanamadığı için malların fiyatlarının daha da artmasına yol açar. Böylece bir kısır döngü içine girilir: Fiyatlar arttığı için talep artar, talep arttığı için fiyatlar artar ve ekonomi hızla hiperenflasyona doğru sürüklenir (enflasyon – stoklama eğilimi – talep artışı – enflasyon kısır döngüsü.)  
    Hiperenflasyona gidilirken satıcıların davranışı da değişir. Her ay yüzde 10 fiyatlar artıyorsa satıcı elindeki malları tezgâh altına çekerek artışın olmasını bekler. Ya da bu yola gitmeden malı normal fiyatının üzerinde bir fiyatla satmaya başlar. Böylece ekonomide karaborsa dönemi başlar.
    Geçmişte yaşanmış hiperenflasyonların en bilinen örneği Weimar Cumhuriyeti döneminde Almanya’da (1918 – 1933.) Almanya, birinci dünya savaşının getirdiği büyük maliyeti para basarak finanse etmeyi tercih etti. Bütün hesap, savaşı kazanıp mağlup devletlerden alınacak tazminatla ekonomiyi düzeltmek üzerine yapılmıştı. Ne var ki Almanya savaşı kaybetti ve Versay Antlaşmasıyla galip devletlere çok büyük bir tazminat ödemeye mahkûm edildi. Gerek savaş sırasında basılan paralar, gerekse ödenen tazminat Almanya’yı hiperenflasyona soktu. 1 ABD Doları 1922’de 7.400 Alman Mark’ına eşit hale geldi. İnsanlar bir mal almaya bavul dolusu parayla gider oldu. Fiyatlar o kadar hızlı değişiyordu ki mal satın almak için oluşturulan kuyruğun başındaki, ortasındaki ve sonundaki kişiler aynı malı farklı fiyatlarla almak durumunda kalıyordu. İşte böyle bir ortamda satıcılar da malları satmamayı tercih ediyorlar. Çünkü sattığı maldan aldığı para onun yerine aynı maldan getirmek için ödeyeceği paradan düşük kalıyordu. Satıcılar malları tezgâhtan kaldırınca bu kez fiyatlar daha da artar oluyordu.
    Türkiye, uzun yıllar yüksek enflasyonla yaşadı. 1980 – 2000 arasındaki yılların enflasyon ortalaması yüzde 63’tür. Bu, hiperenflasyon olmasa da çok yüksek enflasyon demektir. Ardından gelen 2001 – 2023 döneminin enflasyonu da yüzde 19’dur. Önceki döneme göre düşük görünse de bu da çok yüksek enflasyon kategorisindedir. Dolayısıyla Türk toplumu yüksek enflasyonla yaşamaya alışıktır. Şimdiye kadar bu topraklarda hiç hiperenflasyon yaşanmamış olması siyasetçide ve toplumda, enflasyonun hiperenflasyona gitmeden, denetim altında tutulabileceği, enflasyonun değil asıl olarak büyümenin önemli olacağı yönünde bir izlenim yaratmıştır. Ne yazık ki bu izlenim doğru değildir. İşin daha da sıkıntılı yanı yaşanan son yargı krizi gibi krizlerin insanların gelecek beklentisini bozması ve stoklama eğilimini artırmasıdır. Dolayısıyla bu gidişin düzeltilebilmesi artık yalnızca faiz artırmak veya büyümeden fedakârlık ederek ulaşılabilecek bir sonuç olmaktan çıkmıştır. Yapısal reformlar bugün artık ertelenemez aşamaya gelmiştir. Atılması gereken ilk adım Anayasa’nın gereklerinin yerine getirilmesi ve hukukun üstünlüğünün yaşama geçirilmesidir. Yapısal reformları vurgulamakla birlikte geçmiş deneyimlere dayanarak bu adımların mevcut siyasal iktidar tarafından atılmasının mümkün olmadığını, o nedenle gidişin daha yüksek enflasyon oranlarına doğru olduğunu söyleyebiliriz.  



    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >







  • Progl.ler yüksek enflasyonu düşük faizde görür ama gerçek neden farklıdır ve bunu nedense söylemezler muhtemelen işlerine gelmez

    Yüksek enflasyon en büyük nedeni çalışandan fazla emeklinin olması ,kamunun iktidar için arpalık haline gelmesi ( AKP'den öncede böyleydi )1 kişinin yerine 3 kişinin çalışması ve ihaleler ile yandaşa 1 liralık iş 10 liraya yapririlmasi hazinenin zarar ettirilmesidir . Bu 3 neden enflasyonun temel gerekçesisir

    Düşük faizdeki oluşan kamu zararı yüksek enflasyon olduğu içindir yüksek enflasyon olmasa %10-15-20 faiz kamu zararı yaratmazdı.. faiz düşük olduğu için vatandaş ev araba vs almaya kosmuyor yüksek enflasyon nedeniyle düşük faizle kredi almak oldukça avantajlı oluyor %10-20pesinat ver 2.3.evi al . Eğer emekli memur asgari ücretin enflasyonla artış olacağını kimse bilmese kimse 2.3.evi arabasını alamazdi. Fakat memur emekli nasıl %80-100 maaşa zam gelecek diye şimdiden ev araba alıyor %20-30 faizle

    Tabii ki hükümet seçim kazanmak için yapıyor bunu . Elinde TÜİK diye kurum var %122 enflasyon var gerçekte ve vergi ve harçlar %122 artırılıyor ama memur emekli asgari ücretliye %70 enflasyon olsada %15de refah payı deyip %85 zam yapılıyor. Vatandaşta reis sayesinde %15 fazladan zam aldık diye %52 ile yine destekliyor . RTE halkı iyi yönetiyor tek gerçek bu

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Müştericilik ve patronaj siyaseti, kamu kaynaklarının talan ve israfı, erken emeklilik, düşük faiz, borçlanma, enflasyon; bunlar hep birbiriyle bağlantılı. Bu doğru bir yaklaşım. Misal komşu ülke Yunanistan'ın geçmişine ve yaşadıkları derin krizlerin ekonomileri, siyasetleri ve toplumlarında bıraktığı ciddi arazlara bakabiliriz. Ancak bizdeki gerçekten suni biçimde aşırı şişirilmiş mevcut enflasyon para ve maliye politikaları kapsamında zamanında uygulanmış tamamen tepetaklak faiz politikası kaynaklı. Türkiye'de gene enflasyon sorunu olurdu - zaten Eğilmez de buna işaret ediyor ve öncesi var diyor - ama - keyfi faiz indirimleri yapılmamış olsaydı - şu an bu kadar yüksek bir enflasyon olmazdı. Görece yüksek enflasyona sahip olmak ayrı, bu konuda ilk 10 içerisinde - bazı kaynaklara göre en yüksek dördüncü enflasyona sahip - olup yıllar içerisinde muazzam bir artışla dünya rekoruna oynamak ayrı. Ekonomi yönetimleri tamamen üçüncü sınıf denebilecek Afrika, Ortadoğu ve bazı Latin Amerika ülkelerinin yüksek enflasyon realitesiyle yaşıyoruz. Bu Türkiye büyüklüğünde ve gelişmişliğinde bir ülke için kabul edilebilir bir durum değil.

    Türkiye'deki Enflasyonist Anlayışın Eleştirisi

    Türkiye'deki Enflasyonist Anlayışın Eleştirisi
    https://wisevoter.com/country-rankings/inflation-by-country/

    Gelişmiş ekonomilerin TÜFE enflasyonlarıyla Türkiye'dekinin kıyaslaması, Türkiye'nin değerleri anında yüksek çift hanesiyle göze çarpıyor ve enflasyon sorunu konusunda aşırı bir uç olarak diğerlerinden keskin biçimde ayrışıyor:

    Türkiye'deki Enflasyonist Anlayışın Eleştirisi
    https://www.oecd.org/newsroom/consumer-prices-oecd-updated-7-november-2023.htm

    Bunları paylaşmaya bile gerek yok aslında. Ülkedeki tüketici de, üretici de yüksek enflasyon realitesini iliklerine kadar hissediyor. Ekonomi başta ABD Merkez Bankası FED olmak üzere tüm dünya faiz arttırırken veya faize keyfince dokunmazken faiz indirimleriyle yangın yerine çevirildi. Türkler - ortalama yaşantıya sahip olanları - bedelini çok ağır ödüyor. Alım gücü yok edildi. Türk lirası hiç edildi. Enflasyon sarmalları yok yere ağırlaştırıldı. Bu sözde faiz düşmanlığı aslında ekstrem faiz artışını da gerektirecek acı reçeteleri zaruri kıldı. Yapısal reform ihtiyaçları belki biraz daha bekleyebilecekken - artık - kapıya dayandı. Altı boş kalan ve sürdürülebilir olmayan balon bir büyüme saplantısıyla yanlış politikaların yanlışlığı kamufle edildi.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    2023 bütçesini ve gider kalemlerini bakalım



    Türkiye'deki Enflasyonist Anlayışın Eleştirisi


    Türkiye'deki Enflasyonist Anlayışın Eleştirisi


    Daha senenin başından 659 milyar açık planlanıyor. Peki bu açık nerden kaynaklanıyor faize 565 milyar memur maaşına 1.1 trilyon lira emeklinin maaş ve hastane masrafına 1.6trilyon lira


    RTE faizi düşürüp ucuza borçlanıp emekliye memura yüksek zamla maaş ödemek istedi birde seçim öncesi yandaşın evlerini düşük faizle satmak istedi


    Faiz yüksek olsa evet enflasyon %122 olmazdı ama düşük olduğunda da olmayabilirdi . Faizi düşüeünce klasik teoride para değer kaybeder ve halk altına dolara yönelir . MB faizi dusurecekse halktaki altın dolar talebine yetecek kadar stoğu olması gerekiyordu muhtemelen 20 milyar dolar net rezervi olmadan bu işe girmemeliydi KKM çıktıktan sonra yine faiz indirdi döviz çok artı mi? fazla artmadı çünkü halktan döviz talebini engelleyecek formül geliştirdiler zaten halkta birkaç kez faiz indiriminde döviz artmayinca artık MB 'nin faiz indirimi sonrası TL değer kaybetmediğini görünce artık dövize yönelmeyi bıraktı ... İktidar bazı şeyleri deneme yanılma ile öğreniyor 2024 Mart secimlerinden sonra emekliye, memura ,asgari ücretliye hedeflenen enflasyonla zam yapılacak sanırım ondan sonra enflasyon düşebilir muhtemelen




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Tek_Kisilik_Muhalefet -- 21 Kasım 2023; 3:6:4 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Bir sosyal bilim olan iktisatın açıklamalarının kullanılma şeklinden fena halde gına geldi.


    Büyüme modeli olacak olan enflasyon belirli süreler içinde kullanılırdı. Türkiye'deki enflasyonun büyüklük ve süresi eğilimin (propensity) ötesindedir. Enflasyon teknik bir hırsızlıktır. Daha kestirme ve isabetli bir tarifle, Türkiye'de hırsızlık eğilimi vardır. Eğer sosyal bilim dairesi içinde bakmaya devam edilecekse, bu hırsızlık belki sermaye kaynaklarının kökleriyle ilgili olabilir.


    Faiz indirimleri ve kur oynamaları keyfi değil hedefli yapılıyor. Bunun bir bilim alanındaki açıklmaları, bilim alanındaki izdüşümü her zaman terimlerden oluşan terminoloji olacaktır, fakat eylemin kendisi hırsızlıktır.


    Arasıra gazoz kapağı, otel havlusu da çalan birisi eğer pırlanta çalmışsa yine de kleptonmani açısından tartışılabilir. Ama silahlı, planlı ve son derece teknik bir banka soygununu kleptomani açısınan değerlendirmeye çalışmak ancak budalalık olabilir. Türkiye'deki enflasyon, süresi ve büyüklüğü yönünden iktisadi değildir.


    Mahfi Eğilmez, pek çok diğer ekonomist gibi herhalde değerli bir branş sahibi, yeterli bir ekonomist olabilir. Fakat Türkiye'deki enflasyon kendi alanı değil. Adi bir polisiye ve muhasebe konusu.





  • Karbon 12 K kullanıcısına yanıt

    Ege Cansen’in bugünkü yazısından;


    Aynı doğal ve beşeri zenginliklere sahip iki toplumun iktisadi gelişmişlik düzeyleri arasındaki fark, ahlak seviyeleri arasındaki farka eşittir. Hemfikir olunması zor, çok ağır bir hükme vardığımın farkındayım. 85 yaşındayım ve böyle düşünüyorum. İktisadi gelişmişlik “kişi başına milli gelir”, “eşitlikçi gelir dağılımı”, “düşük enflasyon”, “düşük işsizlik” ve “döviz dengesi” gibi ekonomik metriklerle ölçülüp sıraya konabilir. Ancak hükmün içindeki kilit kavram ahlaktır. Bunun tanımını da hükmün sorumlusu olarak benim yapmam gerekir. Ahlak, bireyin kişisel çıkarını azamiye çıkarmaya çalışırken, diğer bireylerin ve toplum genelinin çıkarlarına halel getirmeyecek şekilde davranmasını sağlayan yasaklar manzumesidir. Dikkat edilirse, bu tanımda bireylerin çıkarlarını azamileştirmeye çalışması doğal, makbul ve ahlaki bir davranış kabul ediliyor. Ahlaksızlık, bunu üçüncü kişilerin ve toplumun genelinin (ikisi aynı şey değil) çıkarlarına halel getirme pahasına yapmaktır diyor. Max Weber, kapitalizmle iktisaden kalkınmış milletlerin, ortak özelliğinin Protestan ahlakından doğan “püritenlik” olduğunu ileri sürmektedir. Püritenlik dini bir kavram değil, bir yaşam tarzıdır. Çalışkanlık, dürüstlük, yardımseverlik, faydacılık, akılcılık, sade yaşama ve tevazu demektir. Bunların hepsi yüksek ahlakın değişmez bileşenleridir. Tanrı kullarından bundan başka bir şekilde davranmalarını istemiş olamaz.





  • Periah kullanıcısına yanıt

    İyi denk getirdiniz, konu biraz daha gelişti bence.


    Gerçek bir kapitalist bence ölmeden önce mirasını bitirmeye çalışmayan birisidir. Kapital sahibi olmanıza izin verilmeyen bir piyasa kapitalist değil. O halde çağlar boyu sırasıyla hür teşebbüs, serbest girişim, özgür yatırım için ortak kazanımlar dağıtılırken kandırılıyorduk.


    Dürüst kapitalistlerle de, kolektivistlerle de yaşanılabilir. Problem, her gün öğle vaktine kadar kapitalist, akşamüzeri sosyalist olmak. Burada bireylerin kontrol etmeleri gereken bir şey de, harcamalarının kazanırkenki rekabet kanallarıyla benzer olup olmadığı.

  • Tek_Kisilik_Muhalefet T kullanıcısına yanıt
    Türkiye'deki Enflasyonist Anlayışın Eleştirisi
    Türkiye'deki Enflasyonist Anlayışın EleştirisiEtkili Haber (@etkilihaber) on Xtwitter
    Rahmi Koç: "Devlette 5,5 milyon kişi çalışıyor, diyorlar. Buna askerler dahil değil. Bu devlet 2 milyon kişiyle de döner."
    https://twitter.com/etkilihaber/status/1726867094673998281

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Enflasyonun tek sebebi büyümeden daha çok para basılmasıdır.

    < Bu ileti iOS uygulamasından atıldı >
  • bu kadar uzun lafa gerek yok. islamcılıkla yönetilen ülkelere bakmak yeterli. ekonomi 0. arabistan bile o kadar petrole rağmen fakirlik çekiyorsa anlayın işte.

  • Karbon 12 K kullanıcısına yanıt

    Modern ekonomi politika ve ekonomiyi birbirinden ayrı ihtisaslar olarak yerleştiren piyasacı liberal anlayış çerçevesinde popüler politik söylemden ayrıştırılmış ve bu sebeple - kısmen - apolitik sayılabilecek bir teknik jargona sahip. Bu jargon esasında sistemin ve toplumun genelinin sıhhatini ilgilendirir şekilde yapılan yanlışlığın fazla politikleşmeden eleştirilmesini kolaylaştırıyor. Yoksa akılsızlık veya enayilik başka bir şeydir. Eğilmez'in öyle olduğunu düşünmüyorum. Anlattığı sistemi bencil çıkarına hizmet ettirttiği için kurgulatan güç ve sermaye odaklarını belli ki görebiliyor. Ama doğrudan onlara söz söylemek sosyal anlamda mantıklı veya akademik olmayabilir. Kapitalizmin dünyasında izleyiciye ya da okuyucuya sunum yapma normlarına uymayabilir. Bazı edimler açıktır ve suç olarak tasdik edilmeleri kolaydır. Bazısı daha soyuttur ve retorik oyunlarla, kavramsal cambazlıklarla kolayca perdelenebilir. Nasıl olsa kavramlar dünyası gerçekliğin kendisi değil. Kavramsallığınız veya söyleminizde yer değil de gök çekim yapabilir. Bu gerçekliği toplumdaki hakim gücünüze dayanarak görmezden gelmenize veya reddetmenize bakar. Alay karşıtlık yeterince güçlü değilse işe yaramaz. Buradaki sıkıntı gerçeklikle eğip bükülerek oyun oynanmaya kalktı mı tahmin edilemez ve karmaşık bir varlıkla kumar oynamaya cüret etmekten dolayı devreye giren çeşitli risklerdir. Bu riskler bir tepeden aşağı toz toprak içerisinde kalarak yuvarlanmaya kadar varabilir. Kabileni gerçekten samimi bir risk alıp daha zorlu patikalardan geçip kudretli bir dağa çıkarmak varken neden üstünde seninle beraber çökebilecek çamur bir tepeye tırmanırsın? Neden tarihe herhangi bir konuda kara leke olarak geçmek istersin? Sürdürülebilir yolları baştan tercih etmezsin? Bu ancak bencillik ve cehaletle, narsisizmin en ağır formlarının esiri olmuş hudutsuz bir kibir ve dar görüşlülükle açıklanır.


    Toplumun bir hafızası var. Bir hafıza senin sözünle ne kadar, nereye kadar çarpıtılabilir? Değil mi? Hadi bu kuşaklar inandı diyelim. Daha kaç kuşak buna inanır?

    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • Türk halkı kaderini yaşıyor iktidarıyla muhalefetiylr. Kimse şu politikalar bunun suçu bu bunun suçu demesin. İktidara gelmek için popülizm zorunlu mu? Zorunlu. E bu şekilde bu ülkede ekonomi düzelmeyecektir.


    Faizdi-Enflasyondu-Popülizmdi hepsinden önce de başka bir sorun markalaşma ve yurt dışında propaganda yapabilmedir. Bunlar bu millete eksiktir. Burada ülkenin cumhurbaşkanına nezaketsiz diyen birisine cevap verdiğinizde siz sansüre uğrarsınız. Bunu yapan insanların herhangi bir siyasi oluşumu baskıcılıkla nezaketesizlikle suçlamaya hakkı yoktur.


    Ne zaman bu ülke yurt dışında yoğurt markasının Yunan adı ile değil Türk adı ile satılmasını sağlayacak kadar vatansever ve bir olur. O zaman bu ülke ileri gider.


    Vardır ya cehennme çukurlar var bir tek Türklerin başında zebani yok o hesap. Ülkenin birazcık savunma sanayi var bi elektrikli araba deniyor ona bile saldıranlar var

  • Periah kullanıcısına yanıt

    Max Weber'ın kapitalizm tezi aslında - artık - yaygın olarak yanlış kabul ediyor. Kapitalizm çok karmaşık bir sosyal ve kültürel prizma. Bence herhangi bir ahlaka da dayanmıyor. Fazla başarılı olmuş ama başka birçok yerden patlak verip kendisi gibi çeşitli ekstremlere zemin hazırlamış sosyal bir kurgu sadece kapitalizm. Piyasa sisteminin - epey etkin ama aynı zamanda kaotik - bir formu. Kapitalizmde yaratıcı yıkım da, tahrip edici yıkım da, verim de, verimsizlik de bir arada, sömürü de, etkin emek kullanımı ve fayda üretimi de bir arada bulunur. Vahşi cinsleri kölelik veya serflikten farksızdır. Daha çağdaş ve insancıl cinsleri sistemin bir niteliği olarak çaresiz ve koşulsuz biçimde büyüme, istihkam ve istikrar kıblesinden şaşmayan refah toplumları üretir. Kapitalizm ilkel bir yatkınlığı uyarınca devamlı büyümek zorunda. Aksi takdirde bir yıldız olmaktan çıkıp bir karadelik misali içine çöker. Bunda ahlaka dair hiçbir şey yok. Neredeyse tümör gibi bir şey kapitalizm. Tıpkı insanın kendisi gibi. Ama "iyi huylu" olabilir.


    İyi huylu dedim ama kapitalistik iktisadi faaliyetle çevre hızla dönüştürüldüğü için gelecekte milyonlar bu tarz bir sistemi içselleştirip onsuz yapamadıkları için dünyanın çeşitli yerlerinde çöken sistemle beraber ölecek. İyi huylu hani ürettiğimiz en verimli üretim sistemi olması bazında. Daha iyisini üretecek zeka veya beceri bence insanda yok. :)





  • Peki önümüzdeki dönemlerde neye yatırım yapmak lazım. Ev araba altın dolar ??? Ev ve araba durdu. Altın ve dolar sabitlendi gibi bişey. Nas politikasından sonra bu yeni düzende tekrardan kredi faiz oranları düşer mi yoksa uzun süre kredi faiz oranları yüksek kalıp mal alımını durdururlar mi ? Önemli olan vatandaş ne yapacak ? Parasını nasıl koruyacak ? Ben artik bunlara bakıyorum.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapayzeka037 kullanıcısına yanıt

    Ben de bunu anlamıyorum.


    Yazıyı birazdan okuyacağım uzun diye önce yorumlara baktım hızlıca.


    Şöyle battık böyle battık, şöyle enflasyon böyle kriz yorumlarından bana gına geldi.


    Kaldı ki Mahfi Hoca'nın bu yazısını favorilemiştim okumak için başka bir platformda, şimdi görünce hatırladım. Çoğu yazısını okumaya çalışırım.


    Peki çözüm ne? Kahvehane sohbetinin ötesine gidemiyoruz böyle, içimiz karardıkça kararıyor. Vatandaş olarak ne yapacağız? Devleti biz yönetmiyoruz ki.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ilker07 -- 22 Kasım 2023; 2:3:20 >
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.