Şimdi Ara

TÜRKİYE-OSMANLI DEVLETİ (2. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
34
Cevap
0
Favori
514
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • arkadaşım bu karamanoğlu - osmanlı ayrımı hiç hoş değil , ayrım yapmıyorum diyorsun ama Asıl Türk lafı ayrım olmuyor mu ?

    tarih boyunca Türk beylikleri ve devletleri arasında rekabet ve savaş hep olmuştur , bu kazananın yada kaybedenin Türklüğüne halel getirmez ,

    Allah Büyük Hanedan olmayı ve Türk birliğini sağlamayı Osmanlı ' lara nasip etmiş ,beğenmemek olmaz

    tıpkı yahudilerin son Peygamberi kendilerinden bekleyip Araplardan çıkınca kabul etmememesi gibi olur

    büyük ihtimalle bende bir karamanoğlu'yum ( ailem makedonya yörüğü ,eskilerden anlatılan konya-karaman dan gittiğimiz )

    bu büyük mirası layikıyle taşıyamıyoruz en azından şüphe getirecek aykırı yorumlardan kaçınalım , bozmak isteyen o kadar çok Türk düşmanı var ki , birde biz karaman-osman ayrımına girmeyelim


    quote:

    Orjinalden alıntı: aLLyC

    Asıl Turkler KaramanOgulları dır yane Osmanlı Islamıyetı aldıktan sora arap kulturuyle bırlesmıstır. Osmanlı Yenıden guclenme korkusuyla daha savascı olan karamanogullarını egemenlıgıne aldıktan sonra yenı fethettıgı yerlere oradakı halkı asımıle etme amaclı yollamıstır ozellıkle valılıklere atamıstır ama genel olarak osmanlıda Turktur

    Osmanlı ya da karamanogullarında da olsam Bu sekılde Cokusu bıle YY surmus bır devletın torunu olmak gurur verıcı.




  • Allah`a sukurler olsun ki Turk`um. Bin kere daha dunyaya gelsem gene Turk olmayi isterdim bole bir seref nerde var hangi dunya milletinde bole bisi var? Demokrasi , insanlar haklari diye bir taraflarini yirtanlar uyduruktan bizio begenmiyolar , biz 500 sene once insan haklarini korumusuz.
    Son olarak bir gavur`un samimi olarak sanli Turk milletini tarifini yazmak istiyorumki dunya bu sahsi cok iyi tanir.

    insanlari yücelten iki büyük meziyet vardır:
    - erkeğin cesur
    - kadının namuslu olması
    Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. icabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak.
    işte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. bundan dolayıdır ki, Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler"
    Napoleon Bonaparte
    Fransız İmparatoru
  • quote:

    Orjinalden alıntı: PolatA

    Allah`a sukurler olsun ki Turk`um. Bin kere daha dunyaya gelsem gene Turk olmayi isterdim bole bir seref nerde var hangi dunya milletinde bole bisi var? Demokrasi , insanlar haklari diye bir taraflarini yirtanlar uyduruktan bizio begenmiyolar , biz 500 sene once insan haklarini korumusuz.
    Son olarak bir gavur`un samimi olarak sanli Turk milletini tarifini yazmak istiyorumki dunya bu sahsi cok iyi tanir.

    insanlari yücelten iki büyük meziyet vardır:
    - erkeğin cesur
    - kadının namuslu olması
    Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. icabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak.
    işte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. bundan dolayıdır ki, Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler"
    Napoleon Bonaparte
    Fransız İmparatoru


    Arkadaş. senin şu yazdığım mesajı Şu konudaki bir arkadaşa göndermek lazım. striptzi "çağdaşlık " sayan zihniyete..




  • quote:

    Orjinalden alıntı: PijaJE

    quote:

    Orjinalden alıntı: PolatA

    Allah`a sukurler olsun ki Turk`um. Bin kere daha dunyaya gelsem gene Turk olmayi isterdim bole bir seref nerde var hangi dunya milletinde bole bisi var? Demokrasi , insanlar haklari diye bir taraflarini yirtanlar uyduruktan bizio begenmiyolar , biz 500 sene once insan haklarini korumusuz.
    Son olarak bir gavur`un samimi olarak sanli Turk milletini tarifini yazmak istiyorumki dunya bu sahsi cok iyi tanir.

    insanlari yücelten iki büyük meziyet vardır:
    - erkeğin cesur
    - kadının namuslu olması
    Bu iki meziyetin yanında hem erkeği, hem kadını şereflendiren bir meziyet vardır. icabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak.
    işte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. bundan dolayıdır ki, Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler"
    Napoleon Bonaparte
    Fransız İmparatoru


    Arkadaş. senin şu yazdığım mesajı Şu konudaki bir arkadaşa göndermek lazım. striptzi "çağdaşlık " sayan zihniyete..



    bu gece gösterim var striptiz yapacağım beklerim konuyuda aldım




  • Sultan Vahdettin'in İtalya Kralına Cevabı

    Mekke’de bir süre kaldıktan sonra İtalya’nın San Remo şehrine giderek vefatına kadar orada kaldı. Şehzadelik günlerinden tanıştığı devrin İtalya Kralı, Sultan Mehmed Vahidüddin’e istediği bir köşkte oturabileceğini bildirdi. Ancak aldığı cevap çok netti:

    "Haşmetlü Kral Hazretlerine şükranlarımızı arz ederiz. Gösterdikleri incelik ve civanmertliğe hayranım. Fakat taşıdığım ‘Müslümanların Halifesi’ ünvanı böyle bir yardımı kabul etmeye engeldir."

    Oysa çok zor günler geçiriyor, bazı geceler aç bile kaldığı oluyordu. Ancak Sultan Mehmed Vahidüddin, bu durum da bile kendi durumunu düşünmüyor, ziyaretine gelen herkese Türkiye’de neler olup bittiğini soruyordu. Aldığı güzel haberlerden sonra verdiği cevap her zaman aynıydı:

    "Saray ve saltanat yıkılmış ne çıkar, vatan ve millet kurtuldu ya."

    osmanli700.gen.tr




  • TÜRKÇE İÇİN FERMAN

    Osmanlı sultanları kuruluştan itibâren Türkçeye büyük ehemmiyet vermişlerdi. Devletin resmî dilinin ve bütün yazışmaların Türkçe olması bunu ispat etmeye kâfidir. Başta Osman Gâzî olmak üzere ondan sonra gelen sultanlar çevrelerinde Türk derviş ve ulemasını bulundurmuşlardır. Türkçe, Osmanlılar devrinde ilim ve edebiyat dili hâline getirilmiştir.

    Hakkında yapılan politik iftirâlar, şahsî kin ve nefretler ile yanlış tanıtılmaya çalışılmış olan Sultan Abdülhamîd Han’ın bilinmeyen bir husûsiyeti de devletin Unsur-u Aslî’si olan Türk milletinin millî haklarını savunmasıdır. Yani Sultanın Türkçeciliği hususudur.

    Sultan Abduülhamîd Han, 19 Mayıs 1894 tarihînde Manastır İdâdîsi’ne gönderdiği tamîminde şöyle diyor:

    “ Yazı dilinde Arabî ve Fârisî kelimelerin hepsi birden kullanılırsa bilinmeyen, alışılmayan bir çok kelimeye rastlanmış olur. Mümkün olduğu kadar Türkçe kelimeler kullanılarak, açık yazılmış sözler ise merâmı ve maksadı tamamiyle anlatır. Böyle sözlerde daha ziyâde kolaylık ve akıcılık bulunacağı meydandadır.

    Osmanlı müellifleri maksad ve meramlarının kolayca anlaşılması yoluna gitmeyip de ne kadar çok Arabî ve Fârisî kelime bildiklerini göstermeği marifet sanmış meselâ lisanımızda “taş” sözü varken bunun yerine “senk” veya “hacer” kelimelerini kullanmayı zarâfete uygun zannetmişlerdir. Bu hâl, bir çok zararıyla birlikte, dilimizde mevcud çok sayıda Türkçe kelimenin terkine ve unutulmasına sebep olmuştur.

    Yazı dili için İstanbul ahâlisinin konuştuğu lisânın esas tutulması, cümleler gâyet sâde ve açık yazılarak kullanılan kelimelerin mümkün olduğu kadar Türkçe sözler olması herhalde çok faydalıdır. Osmanlı mekteplerinde Arapça ve Farsça lüzumlu olduğu için okutulmaktadır. Bu diller, Kur’ân-ı Kerim’i doğru okumak, bugünkü fen bilgilerini ve tabirlerini anlayabilmek ve îcâbında bu iki dille yazılmış kitapları okumaya muktedir olmak maksadıyla okutulur. Yoksa bu dillerin okutulması Türkçede Arabî ve Fârisî kelimeler kullanmak için değildir.

    Yazı yazmaktan maksad, merâmı yazı ile güzelce anlatmaktır. Bu maksada ise kullanılan kelimelerin bilinen sözler olmasıyla varılır. Yabancı kelimeleri okuyan ve dinleyen anlasa bile bunların tesiri pek az olur.

    Bundan başka kitap ve sâire gibi faydalı eserler tercümesinde ifâde ne kadar açık ve sâde olursa anlayanların sayısı o kadar artar ve yapılan işin faydası o kadar yaygın olur. İşte bunun için yazı yazarken açık ve sâde bir üslub kullanıp alışılmamış lugat kullanmaktan kat’i surette kaçınmak lâzımdır.

    Şimdiye kadar bu usule uyulmayıp Arapça, Farsça lugatlerin hemen hepsi yazı dilinde kullanılmış ve bu da Türkçenin vaziyetini güçleştirmiştir. Halbuki başka dillerde hemen her iki sene tahsilden sonra okuyup anlayacak kadar lisan öğrenildiği halde dilimizin o derece öğrenilmesi çok zaman istemektedir. Bu sebeple talebeye mümkün olduğu kadar Türkçe ibâreler okutturulup yazdırılmalıdır.



    Ömer Faruk Yılmaz, Sultan Abdülhamid Han




  • OSMANLI ADALETİ

    Fâtih Sultan Mehmed Han'ın, üzerinde derin nüfuzu bulunan Akşemseddin Hazretlerinin, sık sık tekrar ettiği bir Hadis-i Şerif genç Sultanın her zaman baş düsturu ve rehberi olmuştur.

    - " Ümmetimden iki tâife ilmiyle amel ederse, insanlar kurtulurlar. Bunlar: Âlimlerle, hâkimlerdir. Eğer bu iki tâife bozulursa, bütün halk bozulur ve ortalığı fesat kaplar." Bu düsturu daima en ön planda tutan Hazreti Fatih'in zamanında cereyan eden bir hâdise şöyledir:

    - " İstanbul'un fethinden sonra mahkûmları serbest bırakan Fâtih Sultan Mehmed Han'ın huzuruna, zindandan çıkmak istemeyeniki papaz getirilir. Bunlar Kstantin'e âdil ve hakka riayetli olmasını söylediklerinden zindana atılmış, sonra da " böyle âdaletsiz bir dünyada içerisi dışarısından daha rahat" diye hapisten çıkmamaya yemineden kişilermiş. Fâtih Sultan Mehmed Han, dünyaya kahreden iki papaza şöyle hitab etmiş:

    - " O halde sizlere şöyle bir teklifim var: Sizler İslam adaletinin tatbik edildiği memeleketimizi geziniz. Müslüman hâkimlerin ve Müslüman halkın davalarını dinleyiniz. Bizde de sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm görürseniz hemen gelip bana bildiriniz ve siz de evvelki kararınızı gereğince uzlete çekilerek hayata küsmekte haklı olduğunuzu isbat edersiniz." demiş.

    Kendileri için gayet câzip gelen bu teklifi hemen kabul eden iki papaz, Pâdişâhtan aldıkları hususi bir teskere ile Müslümanların idaresinde olan şehir ve kasabaları gezmeye başlamışlar. Gezdikleri yerlerde çok mühim hâdiselere şahit olmuşlar.

    Bu arada Müslümaların eski başşehri olan Bursa'ya da uğrayarak şöyle bir dâvaya şahid olmuşlar:

    Bir Müslüman, bir yahudiden at satın almışlar. Ancak hiç bir kusuru yok diye satılan at, meğer şiddetli hastaymış. Nitekim satın alan Müslüman'ın ahırına girdiği ilk akşam atın hasta olduğu belli olmuş. Müslüman, sabah erkenden Bursa kadısına gelmiş, fakat Kadı halen dairesinde yokmuş; bir müddet bekleyen dâvâcı, kadının geleceğinden ümidini kestiği için bırakıp gitmiş. İkinci akşam ise at ahırda ölmüş. Duruma atın ölümünden sonra vâkıf olan Bursa kadısı:

    - " İlk geldiğinizde makamımda bulunsaydım, sağlam diye satılana tı sahibine iade ettirir, paranızı alırdım. Madem ki, atın elinizde ölmesine benim vazife başında bulunmayışım sebep oldu, ziyana girmeniz benim yüzümden olduğu için iade edemediğiniz ata ödediğiniz parayı ben veriyorum" diyerek, meseleyi halletmiş.

    Bütün bu olanları seyreden papazlar, İslâm kadısının bu derece âdil kararı karşısında birbirlerine bakarak hayretler içinde kalmışlar. Bursa'dan hareket eden papazlar, İznik'e gelmişler.

    İznik'te de şöyle bir hâdiseye şâhit olmuşlar:

    Bir Müslüman diğer bir Müslümandan bir tarla satın alarak ekin zamanı tarlayı sürmeye başlamış. Bir ara kara sabanın ucuna bir şey takılmış, nedir acaba diye çıkarıp bakmış ki, bir küp dolusu altın. Müslüman bunları alıp, tarlanın ilk sahibine getirmiş:

    - " Kardeşim! Ben senden tarlanın sütünü satın aldım, altını değil. Eğer içinde bu altınların nevcut olduğunu bilseydin, bu fiyata bana satmazdın. Al şu altınlarını" demiş. Tarlanın ilk sahibi de:

    - " Hayır, ben sana bu tarlanın içini dışını, altını üstünü, hepsini birden sattım. Senin nasibine çıkan bu altınlara şimdi ben sahip çıkarım, bana haramdır, bunları almam" demiş. Mesele kadıya intikal etmiş. İznik Kadısı, bu iki Müslüman kişinin arasındaki bu hakka riayet ahlakını takdirle karşılamış ve parayı her ikisine de taksim etmiş. Her iki Müslüman da birbirine haklarını helâl ederek ayrılmışlar.

    Papazlar, buradan da ayrılarak başka yere gitmek ihtiyacını duymadan hemen İstanbul'a gelmişler. Fatih Sultan Mehmed Han'ın huzuruna çıkan papazlara Sultan:

    - " Ne gördünüz anlatın" demiş. Papazlar:

    - " Bursa'da bir Müslüman kadısı gördük. Hiç kimse mecbur etmediği halde, kendi cebinden çıkarıp, sağ iken iade edilmemesine sebep olduğu altın parasını ödedi. İznik'te de iki Müslüman'ın birbirlerinin hakkını almış olmaktan korktuklarına şâhid olduk. Bütün bunlar, kadılarınızda, onlara dâvâ hallettiren müslümanlardaki din kuvvetini, Allah korkusunu gösteren ve müslümanlardan başka hiç kimsede görülmeyen çok ibretli hâdiselerdir. Bundan sonra biz karar verdik. Artık zindana girmeyeceğiz. Çünkü sizde böyle adalet tatbik edildikçe, sizden olmayan hıristiyan papazların dahi zulme uğramayacağına inanmış bulunuyoruz" demişler




  • Sağol kardeşim elimden geldiğince yardımcı olurum sana !!!


    Herkes bir şeyler eklesin boş geçmeyelim!!
  • Bir Siyaset Dahisinin Ölümü

    Devrinin en buhranlı döneminde devraldığı Osmanlı Devleti'ni 33 yıl süreyle dahice politikalar takip ederek yöneten Ulu Hakan Abdülhamid Han a .kıblesi batıya ayarlı yerli aydınlarca birçok iftiralar atılıp batılı ağzıyla "kızıl sultan" denmesine karşılık dönemin İngiltere Hariciye Nazırı Sir Edvvard Grey'in Sultan Abdülhamid'in vefatını öğrendiği zaman:

    "Ne büyük kayıp! Hasmımdı ama onun ölümü ile diplomasi mesleği artık şevkini kaybetti" dediğini...


    İttihatçıların Akılsızlığı

    Sultan II. Abdülhamid'in dâhice bir politika güderek, her hangi bir isyan çıkartmalarını önlemek için Arabistan'ın Hicaz ileri gelenlerini, Şura-yı Devlet üyesi olarak İstanbul'da tuttuğunu. . .

    Bunlardan Şerif Hüseyin'in, Mekke'ye emir olmak isteğini defaatla reddetmesine karşılık Ulu Hakan'ın tahttan indirilmesiyle birlikte İttihat ve Terakki yönetiminin, Şerif Hüseyin'in bu isteğini yerine getirerek onu emir olarak tayin ettiğini ve hemen ardından da Şerif'in Osmanlı'ya karsı isyan bayrağını açtığını... Çok sonraları İngiliz Başvekil Lloyd George'un Avam Kamarası'nda: ""Şerif Hüseyin Mekke emiri olduktan sonra kendisi ile Arap milliyetçiliği ve isyan konusunda anlaştık. Bu isyana karşı ayda 40 bin altın vermiştik" dediğini...


    Abdülhamid Han'ın İstihbarat Gücü

    Batılı emperyalist güçlerin, Ermenileri piyon olarak kullanıp kışkırtarak Anadolu'da karışıklıklar çıkardığı günlerde, İngiliz Büyükelçisi'nin Sultan Abdülhamid'e gelip, küstahça: "Daha ne kadar Ermeni öldüreceksiniz?" diye sorma cüretini göstermesi üzerine, Ulu Hakan'ın keskin bakışlarını elçinin üzerine dikerek: "Filan gün, filan saatte Karadeniz'in filan noktasına yaklaşıp, karaya Ermenileri Türklere karşı silahlandırmak için şu kadar sandık malzeme çıkaran ve komitacılara teslim eden İngiliz gemisinde, Türk başına kaç silah bulunuyorsa tam o kadar Ermeni öldüreceğiz. " cevabını verdiğini... Sultan Abdülhamid'in bu muazzam istihbarat gücü karşısında İngiliz elçisinin dehşete kapılarak aptallaştığını...


    Japon İmparatoru ve AbdüIhamid Han

    Japon İmparatorunun Sultan Abdulhamid'den: İslam dininin bilhassa tefekkür, gaye, felsefe ve manevi terkibi üzerinde şahsen kendisine izahat vermek için japonca bilen yoksa tercihen İngilizce Fransızca ve Almancası kifayetli Osmanlı alimleri, istemesi üzerine. Ulu Hakanın çaresizlik içinde, karşı tarafa menfi müsbet arası, zaman kazandıran dolaylı bir cevap verdiğini...

    Abdülhamid Han'ın kalbinde yara olan bu hadise hakkın da, daha sonraları(sürgün yıllarında) Ali Fethi Bey'e: "Eğer ben, Japon İmparatorunun istediği kıymette din ve maneviyat şahsiyetleri bulabilseydim evvela kendi memleketimi kurtarırdım " dediğini


    Bir Siyaset Dâhisinin Ölümü

    Devrinin en buhranlı döneminde devraldığı Osmanlı Devleti'ni 33 yıl süreyle dâhice politikalar takip ederek yöneten Ulu Hakan Abdülhamid Han’a kıblesi batıya ayarlı yerli aydınlarca birçok iftiralar atılıp batılı ağzıyla "kızıl sultan" denmesine karşılık dönemin İngiltere Hariciye Nazırı Sir Edvvard Grey'in Sultan Abdülhamid'in vefatını öğrendiği zaman:

    "Ne büyük kayıp! Hasmımdı ama onun ölümü ile diplomasi mesleği artık şevkini kaybetti" dediğini..


    Bismark'ın Parlemento Anlayışı

    Alman birliğinin kurucusu büyük devlet adamı Prens Otto Von Bismark'ın(1815/1898), Sultan ll. Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı kapattığını öğrendiğinde, kendisine Padişah adına nişan getiren Ali Nizami Paşa'ya: İyi ettiniz de meclisi fesheylediniz. Bir devlet millet-i vahideden (tek bir miletten) teşekkül etmedikçe, parlemento o devlete ve millete yarardan çok zarar getirir."dediğini…

    Biliyor muydunuz....



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MaviGece -- 24 Ekim 2005, 17:05:20 >













  •  TÜRKİYE-OSMANLI DEVLETİ

    [/center]



    anlamadığım bişey var:

    bu resimde neden sultan II.Abdulhamid en üstte? Mantık olarak en sonda son padişah olması sebebiyle Sultan VI.Mehmet'in olması gerekiyor...
  • 2. Abdülhamid'in son padişahlar arasında önemli bir yere sahip olduğu düşünülmüş.Ondan sonrakilerin pek bir etkisi kalmadığı için öyle yapmışlardır.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Tuğer

    2. Abdülhamid'in son padişahlar arasında önemli bir yere sahip olduğu düşünülmüş.Ondan sonrakilerin pek bir etkisi kalmadığı için öyle yapmışlardır.



    galiba en mantıklı açıklama bu

    sağolasın...
  • BU RESİMDE OSMANGAZİ NERDE? BİDE TOPİC BAYAĞI BİLGİLENDİRİCİ OLMUŞ EMEĞİ GEÇENLERİN ELİNE SAĞLIK..
    edit:en aşağıdaymış



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Nowa® -- 25 Ekim 2005, 2:34:05 >
  • Enderun Okulu

    Üç kıtada altı asırlık bir hükümranlık şanlı ecdadımızın devlet ve medeniyet mirasının sırlarının bulunduğu ve dünyanın en büyük arşivi olan Osmanlı Arşivi'ni, bizler doğru dürüst incelememişken, bine yakın Amerikalı ile yüze yakın İsrailli tarihçinin yıllarca didik didik ettiğini...

    Bugün ABD'de sadece "Enderun okulu" hakkında hazırlanan uzman eserlerin ve doktora tezlerinin sayısının 350 tane olduğunu..

    Osmanlı' da Fikir Hürriyeti

    Osmanlı medreselerinde öğretimini tamamladıktan sonra icazetini yani diplomasını alan yeni müderrislerin, hocalarının elini öptükten sonra isterlerse biraz evvel saygıda kusur etmedikleri hocalarının düşüncelerinden farklı fikirleri müdafaa edebildiklerini. Onları bu eğitim ve fikir hürriyetinden mahrum edebilecek hiçbir makamın olmadığını.. (Bardakcı, İlhan;İmparatorluğa Veda, Hülbe Yay.,İst?1985, s.70)

    Osmanlı Saray Kadınları

    Tarihi hadiselere önyargılı bakan birçok batılı yazarın. Osmanlı kadınlarının saray hayatını kendi hayat felsefelerine göre değerlendirip,"kafes edebiyatı" çerçevesinde senaryolaştırmasına mukabil, yıllarca İstanbul'da yaşayan "Muhteşem İstanbul" kitabının yazarı Gerard de Nerval'in Osmanlı saray kadınları hakkında: "Saray kadınlarına gelince, bunların gerçekten birer âlim olduklarını söyleyebiliriz ve bu sözümüzde mübalağa yoktur. Çünkü saraya giren her kadın, tarih, edebiyat, müzik, resim ve coğrafya konularında çok ciddi bir eğitime tabi tutulur. Bu kadınların birçoğu, sanatkâr veya şairdirler diye yazdığını. . (Gerard de Nerval; Muhteşem İstanbul, Boğaziçi Yay., İst?1974, s. 82)

    biliyor muydunuz?...




  • 
Sayfa: önceki 12
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.