Şimdi Ara

Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler) (5. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
4 Misafir (1 Mobil) - 3 Masaüstü1 Mobil
5 sn
119
Cevap
42
Favori
18.805
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Uzak Doğu Sinemasından Örnekler


    Onna ga kaidan wo agaru toki - Basamaklarda Bir Kadın (1960) - Mikio Naruse - Japonya

    Mama diye çağrılan orta yaşlı kadın (Keiko), onlarca barın bulunduğu Tokyo'daki barlardan birinde müşterileri memnun etmek için çalışmaktadır (bir nevi Geyşalık diyebiliriz), barda çalışan diğer kadınlara göre daha kıdemli olduğunu söyleyebiliriz ve duruşuyla, tavrıyla çevredekiler tarafından saygı duyulan biridir. Onunla aynı barda çalışmış olan başka bir kadın kendine bir bar açmış ve o barın çoğu müşterisini de almıştır. Kısacası Mama'nın çalıştığı barda işler pek iyiye gitmemektedir. Maddi anlamda erimek istemeyen Mama iş hayatında daha güçlü bir kadın olmanın yollarını aramaktadır. Bu sırada müşterilerinden birine de âşık olmuştur fakat yaşadığı hayat şekli onun evlenmesine izin verir cinsten değildir. Kadının hayatındaki iniş-çıkışları yedire yedire anlatan, harika bir film.

    Özellikle II. Dünya Savaş'ından sonra her anlamda dönüşen Japonya, bu film aracılığıyla gizli bir şekilde gösterilmekte. Ve bu da güçlü karakteri olan, taviz vermeyen bir kadın üzerinden anlatılmış. Baş roldeki kadın başta olmak üzere oyunculukları çok beğendim. İnsanî duyguları, insanların birbirleriyle olan ilişkileri, samimiyetsizlikleri, gerçekleri en iyi anlatan filmlerden biri. Kesinlikle izlenmeli, yönetmen çok başarılı bana göre.

    Ukigumo - Yüzen Bulutlar (1955) - Mikio Naruse - Japonya


    II. Dünya Savaşı'nın devam ettiği yıllarda, Yukiko, Orman Bakanlığında çalışan Tomioka'nun yanında çalışmaya başlar. Zamanla birbirlerinden hoşlanırlar. Fakat Tomioka evlidir. Bu ise pek umurlarında değildir. Zaten Tomioka ayran gönüllüdür ve pek çok kadının aklını çelmektedir. Ne var ki aklını çeldiği kadınlardan Yukiko gelip geçici bir sevgili değildir. Tomioka onu pek istemez fakat kader onları karşılaştırmaya devam eder. Yukiko da onun peşini bırakmamaktadır, çünkü hayatında o olmazsa yaşayamayacağını düşünmektedir. Naruse yine güçlü karakterler yaratmış. Diğer filmlerindeki gibi bu güçlü karakter yapısı yoğun olarak Yukiko karakterinde toplanıyor. İlişkilere dair önemli saptamaların olduğu önemli bir film.

    Bangiku - Son Krizantemler (1954) - Mikio Naruse - Japonya


    Savaş sonrası Japonya'dayız. Eskiden geyşalık yapmış olan üç kadının, değişim sürecindeki Japonya'daki durumlarını izliyoruz. Bunlardan biri Kin, hislerini; hoşgörülü, saygılı, sevecen olmayı korumak yerine yıllarca parasını muhafaza etmiş bir kadın. Paranın bir kadın için en önemli şey olduğunu düşünüyor. Hatta parasını harcamasın diye hiçbir erkekle evlenmemiş. Diğerlerinin ise yıllar içinde kazandıkları tek şey yoksulluk. Paraya önem vermiyorlar. Tomi ve Tamae'nin çocukları var. Japonya'nın değişiminden asıl payı Tomi ve Tamae alıyor. Çocukları evlenecekleri için, onların izni bile olmadan evlerini terk etmek üzereler. Gençlerin bu eski nesli terk etmesini, Japonya'nın yenileşmeye başladığını göstermek için kullanmış olabilir yönetmen. Yine anlamlı karşılıklı konuşmalar var ve ders verici niteliği olan filmlerden.

    Yama no oto (1954) - Mikio Naruse - Japonya


    Karakter yaratımında çok başarılı bir yönetmen Naruse. Bu filminde, Ozu'nun Tôkyô monogatari filmindeki gibi yine iyi ve mütevazı bir gelin var. Bu rolü de yine Setsuko Hara oynuyor. Kikuko adındaki gelin kayın pederi ve kaynanasının gönlünü çalmıştır. Onlara karşı yüksek bir saygı ve nezaketi vardır. Onun bu alçak gönüllü oluşu kocasına çocukça gelmektedir. Ve karısından hoşlanmamaktadır. Dışarıda görüştüğü bir kadın vardır zaten. Kayın peder ise oğlunun Kikuko'ya karşı haksızlık yaptığını düşünmektedir. Film temelde bu yaşlı adam ve genç kadının arasındaki ilişkiye ve bir kadının ne kadar iradeli olabileceğine yoğunlaşır. Bu film hakkında da herhangi bir özet ya da bilgi yok. Neyse ki çevirmişler.

    Aruitemo aruitemo - Bitmeyen Yürüyüş (2008) - Hirokazu Koreeda - Japonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1087578/


    Bazı filmler, aile mahremiyetini gösterirler. İzleyici bunu izlemekten hoşlanır. Bu da seyircinin merak duygusunu ele geçiren bir unsur olmasından kaynaklanır. Aslında bu tarz filmler bize biraz da ayna tutar. Doğrularımızı, yanlışlarımızı görürüz. Filmde ana-babasına ilgisiz bir adamın, yeni evlendiği karısı ve çocuğuyla ziyarete gitmesi anlatılıyor. Orada geçirdiği zaman boyunca aile sırları da açılıyor. Yalnız bu sırlar aile içinde değil de seyirciye karşı olan sırlar. Yani bazı durumların nedenlerini yavaş yavaş kavrıyoruz. Aile içi iletişimi izlerken yorumda da bulunuyoruz. Zaten dediğim gibi bir bakıma kendi hayatımızı izliyoruz. Film ön yargılı olma, gelenek ile modernin çatışması, ailevi değerlere iş-güçten daha az değer verilmesi, birlikte vakit geçirmenin iletişim kopukluğunu tamir edebilmesi gibi konuları işliyor. Çok sade ve akıp giden filmi tavsiye ederim. Benim için başyapıt.

    Dare mo shiranai - Hiç kimse Bilmiyor (2004) - Hirokazu Koreeda - Japonya


    Anneleriyle yaşayan dört çocuğun dramı. Anne kişisi terk ediyor bunları. Pek önemsemiyor çocuklarını kadın. Çocuklar bu durumu terk ediş olarak algılamıyorlar. Asıl kötüsü de bu ya, annelerinin geri dönmesini bekliyorlar. Ve bu çocukların en büyüğü de 12 yaşında. Yok şuyum eksik yok buyum eksik diyen çocuklara kıl olurum. Hep daha fazlasını istemek insan mayasında var. Bu küçücük çocuklar da yemek bulmak için bile erdemli yolları tercih ediyorlar ve bu yaşlarında mücadele ediyorlar. Daha dünyayı bile tanımadan hem de. Aslında onlar bu şekilde büyüyorlar.
    Film gerçek olaydan esinlenilerek çekilmiş. Bunlardan daha beteri de var pek tabii fakat bu filmdekinin gerçek hayatta yaşandığını bilmek insanı huzursuz ediyor. Ama onların varlığından da hiç kimse haberdar değil. İki saati aşkın bir süresi var. Çok fazla sıkılmıyorsunuz, zaten duygu sömürüsü yapılmadan ortaya acı bir hayat öyküsü konmuş. Tavsiye edilir.

    Wandâfuru raifu - Yaşamdan Sonra (1998) - Hirokazu Koreeda - Japonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0165078/


    Öldükten sonra, ister koca bir hayat ister kısa bir hayat yaşamış ol, ardında bıraktığın anılar canlı kalacaktır sadece. Onları hatırlamak elbette zor olur, üstelik o anki duygularınla, o anıları hatırladığın anki duyguların da bir olmaz. Neticede insan hatırlayabildiği iyi anıları varsa gerçekten yaşamıştır. Oldukça değişik bir konu, gayet güzel bir şekilde ele alınmış. Fakat konusundan bahsetmeyeceğim. Senaryoda en ufak bir zorlama yok. Herkes aynı şekilde beğenmez bu filmi ama ben çok beğendim. Hatta yönetmenin Aruitemo aruitemo filminden sonra en beğendiğim filmi oldu.
    Yeri gelmişken bu film ve Bitmeyen Yürüyüşle beraber, Kiseki ve Maboroshi no hikari filmlerini de önereyim yönetmenin.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Soshite chichi ni naru - Benim Babam, Benim Oğlum (2013)
    http://www.imdb.com/title/tt2331143/


    Hirokazu Koreeda yine çok iyi bir meseleyi her açıdan çok iyi bir şekilde işlemiş. Ben yönetmenin bu filmini biraz Asghar Farhadi filmlerine benzettim. Zaten 2013'te çekilen filmler ortak paydalarda buluşuyor gibi geldi bana, Le Passe, Jagten, La vie d'Adèle, Pozitia copilului vs. Doğal sinema anlayışı gibi bir akım herhalde yeni dönemin sinema anlayışı. Koreeda'nın filmlerini beğeni sırasına göre sıralarsam, Aruitemo aruitemo, Wandâfuru raifu birinci sırada olur, Dare mo shiranai ve Soshite chichi ni naru ikinci sırada, Kiseki, Maboroshi no hikari, Kûki ningyô filmleri de üçüncü sırada olur. Hepsini izlemenizi tavsiye ederim. Yalnız benim en sevdiğim Uzak Doğu filmi de Yi yi (2000)'dir. Yine ısrarla herkese tavsiye ederim bu filmi de.

    Eureka (2000) - Shinji Aoyama - Japonya


    Bir manyak bindiği otobüsteki insanları rehin alır, birkaç kişiyi öldürür, geride şoför ve yolculardan iki kardeş kalır. Bu olaydan üçü de psikolojik olarak çok etkilenmişlerdir. Daha sonra bu üçünün yaşantısı birbirinin içine geçecektir. Filmin en beğendiğim yönü adeta kıyametin eşiğine gelmiş bir dünyanın yaratılmış olmasıydı. Bunun dışında, karakterlerin birbirleriyle olan ilişkilerindeki ve karşılıklı konuşmalarındaki karmaşa böyle bir dünyaya uygun gözüküyordu. Çekimleri özellikle beğendim, filmin sepya tonunda olması da çok hoş olmuş. Uzunca sahneler var. Dile kolay film 217 dakika yani üç buçuk saat.

    Narayama-bushi kô - Narayama Türküsü (1983) - Shôhei Imamura - Japonya


    Narayama Köyü'ndeki insanlar vahşi doğayla iç içe bir şekilde, yabanıl bir hayat sürmektedirler. Kendi evlerinin çevresinde tarım yaparak ve elde ettikleri ürünlerle yalnızca kendilerini besleyerek geçinen köylüler, kendi toplumsal kurallarını kendileri koymaktadırlar. Ayrıca geniş bir batıl inançları vardır.
    İyice yaşlanan köylü fertlerin, dağ tanrısına kavuşmaları ve gelecek neslin lokmasından pay almamaları için dağa doğru uzun bir yolculuğa çıkmaları ve bir daha geri dönmemeleri de filmin önemli bir kısmını oluşturuyor. Bir bakıma yaşlanan insanlar açlığın hüküm sürdüğü bu topraklarda kendilerini fedâ ediyorlar. Ahlaki yönden de gelişmemişlerdir daha doğrusu bugün kabul edilen ahlâkın tersinde bir ahlâk anlayışına sahiptirler.
    Uzak Doğu'nun bana göre en iyi filmlerinden biri Narayama Türküsü. Geleneğin anlatımına bayılıyorum. Yalnız film on sekiz yaş üstüne hitâp ediyor ve filmin içinde rahatsız edici unsurlar bulunmakta.

    Kuroi ame - Kara Yağmur (1989) - Shôhei Imamura - Japonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0097694/


    Bu film için ne söylenebilir ki. Hiroşima'ya atılan bombanın ardından yaşanan acılar. Birebir o acıları çekmiş insanların gözünden. Acındırma amacı olmadan. Suçlu aramadan anlatılmış bir öykü. 6 Ağustos 1945 tarihinin ardında bıraktığı yalnızca, ölmeye mahkûm edilmiş, radyasyon hastalığına yakalanmış, yaşadıkları yer tamamen yok edilmiş, sevdiklerinden ayrı düşmüş, ruh hâlleri savaştan etkilenmiş insanlar. Bu filmde de aslında Hiroşima'da bomba atıldığı sırada bulunmayan fakat siyah yağmura maruz kalan Yoshiko'nun da nasıl etkilendiğini görüyoruz. Radyasyona kapıldığı düşüncesiyle kimse onunla evlenmek istemiyor. Yoshiko, dayısı ve yengesiyle kalıyor. Dayısı ve yengesi ise radyasyona maruz kalmışlardır. Hiroşima'dan başka bir kasabaya göçmüşlerdir. Bombalama olayından etkilenmeyen insanlar olayın üzerinden biraz geçtikten sonra, bu olaydan etkilenenlere ötekileştirici tavır takınmaktadır. Yoshiko'ların gittikleri kasabadaki en etkileyici karakterlerden biri de savaşta ruh hâli fena bozulmuş olan Yuichi'dir. Yönetmen taraflı bir anlatım sunmuyor, kimseyi suçlamıyor. Bunu yapan her kim olursa olsun, ne için yapar, ne için yüzlerce kişinin ölmesini arzular. İşte bunların yanıtını bulmaya çalışıyor. Ve bu denli büyük bir bombalama olayının etkisini, o tarihten sonraki beş yılda izleyiciye adeta enjekte ederek anlatıyor. Bazı sahneler harikaydı. Görüntü yönetmenliği de öyle.
    Bu olayı konu edinen bir de Hiroshima, mon amour (1959) filmi var fakat Kuroi ame çok daha üstün bir film.

    Unagi - Yılan Balığı (1997) - Shôhei Imamura - Japonya


    Yamashita karısını bir adamla yatakta yakalar ve onu öldürür. Teslim olur. Sekiz yıl hapis yattıktan sonra şartlı tahliye ile salıverilir. Hapishanede beslediği bir yılan balığı vardır. İnsanlarla kuramadığı iletişimi o balıkla kurmaktadır. Özgür olduğunda bir berber dükkanı açarak her şeye sıfırdan başlar. Bir gün karısına tıpatıp benzeyen bir kadınla karşılaşır. Kadın yalnızca sima olarak benzememektedir karısına.
    Yönetmen yılan balığının hayatı ile adamın hayatını ilişkilendirmiş, ortaya anlamlı bir film çıkmış.

    Fukushû suru wa ware ni ari (1979) - Shôhei Imamura - Japonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0079182/


    Bir katilin yakalanmadan önceki firari günlerini, cinayet işleme güdüsüne neden sahip olduğunu çözmeye çalışarak anlatıyor film. Kurgusunda biraz sorun var gibiydi, yine de beğendim.

    Onibaba - Şeytan Kadın (1964) - Kaneto Shindô - Japonya


    14. yüzyıl Japonya'sında, iki imparatorluk birbirleriyle savaşmaktadır. Kırsal bölgede yaşayan yaşlı kadının oğlu da bu savaşa katılmıştır ve gelini ile birlikte yaşamaktadır. Geçinmek için, insanları avlayıp, onların değerli eşyalarını, onlara yiyecek sağlayan birine vermektedirler. Bu sırada savaştan oğullarının arkadaşı döner. Genç kız ile adam arasında bir yakınlaşma başlayınca, oğlunun yokluğunda geçinemeyeceğini düşünen kadın şeytani fikirlerle onların buluşmalarını engellemeye çalışır. Bu sırada savaş onların çok uzağında devam etmektedir. İyi bir gerilim filmi. İzlemelisiniz.

    Hadaka no shima - Çıplak Toprak (1960) - Kaneto Shindô - Japonya


    Japonya'nın kırsal kesimindeki küçük bir adada tarım yaparak geçinen çekirdek ailenin yaşadığı zorlukları ve genel itibarıyla hayatlarını konu ediniyor film. Sessiz film değil fakat hiç karşılıklı konuşma yok, filmin içinde şarkı söyleyen insanlar var sadece. Çekimler oldukça başarılı.

    Yabu no naka no kuroneko - Koruluğun Kara Kedisi (1968) - Kaneto Shindô - Japonya


    Onibaba filmindeki gibi, bu film de iki imparatorluğun birbiriyle mücadele ettiği dönemi ele alıyor. Savaş zamanında oğlu uzakta savaşın içinde olan yaşlı kadın ve gelinine samuraylar tecavüz edip, onların evlerini yakıyorlar. Film bu olayın intikamını tüm samuraylardan onları öldürerek alan iki kadının hikayesini anlatıyor. Fakat derken oğulları da savaştan bir samuray olarak dönüyor. Filmin asıl anlatmak istediği şey ise savaş karşıtlığı, ve savaş zamanında insanların çok acı çektiği. Özellikle çiftçiler ve soylular arasında yapılan ayrım üzerine de gidilmiş. Anne ve oğlun öldürmek zorunda olması ve bu durum karşısında ikilem yaşamaları da yine savaşın başka bir boyutunu yansıtmaya yönelik bana göre. Tabii aynı kanın birbirini öldürmek zorunda olması durumu, Japonya'nın iç savaşını tasvir etmek için kullanılmış olabilir, bana göre. Bu filmde de sağlam sahneler var. Bir de filmin mizahi bir yanı olduğunu söyleyebilirim.

    Kikujirô no natsu (1999) - Takeshi Kitano - Japonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0199683/


    Eğlenceli ve mizahi bir yol filmi. Annesine gitmek isteyen bir çocuk ile ona eşlik eden bir adamın arasında gelişen ilişki filmin konusu. Yalnız, bizzat yönetmenin kendisinin oynadığı o Kikujiro nasıl bir karakterdir öyle İlk bölümler özellikle çok iyiydi, sonraları biraz durgunlaştı film ama asıl anlatmak istedikleri de o son bölümde yoğunlaştı.

    Tôkyô monogatari - Tokyo Hikayesi (1953) - Yasujirô Ozu - Japonya


    Kırsalda yaşayan bir karı koca, büyük bir şehir olan Tokyo’ya çocuklarında kalmaya giderler. İlk gece büyük oğullarında kalacaklardır, fakat çocukları fazla meşguldürler. Tokyo’nun nasıl bir yer olduğunu merak eden ana-babalarını gezdiremezler. Hatta işleriyle daha fazla ilgilendiklerinden, ana-babalarıyla pek ilgilenmezler, onları başlarından savmaya bile çalışırlar. Onlarla daha çok ölen çocuklarının karısı olan gelinleri ilgilenecektir.

    Yaşlı çiftin bu yolculuğunu vicdana yapılan bir yolculuk olarak niteleyebiliriz. Ve bu yolculuk kültürel anlamda, savaş sonrasında büyük bir dönüşüm yaşayan Japonya'nın en kalabalık şehirlerden biri olan Tokyo'ya yapılmaktadır. Yaşlı çift uzun süredir görmedikleri çocuklarını görmek için yaptıkları bu ziyaretten çok şey ummaktadırlar. Ama iş bu ya dünya değişmekte, çocuklar büyümekte, maddi değerlere vicdani değerlerden daha fazla önem vermektedirler. Fakat her insan aynı değildir. Kanından canından bir parça olan insanlar bile yalnızca kendilerini düşünürken, aynı kandan olmayan insanlar hiç beklenmedik bir şekilde bu yaşlı çifte kollarını açacaktır.

    Her ne kadar yaşlı çiftin çocukları vefasız olsa da yönetmen karakterler karşısında kimi zaman bizi ikilemde bırakıyor. Yani salt vefasız insan diyemeyiz çocuklara. Yine de çiftin gelininin sadakati, yardımseverliği ve yarenliği kendi öz çocuklarında yoktur. Ana-baba Tokyo'da istenmediklerini anlayarak taşradaki evlerine geri dönerler.
    Onlar eve geri döndükten sonra kardeşlerin bir araya gelmesini sağlayacak bir olay gerçekleşecek ve çocukların bencillikleri burada da kendini gösterecektir.

    Noriko karakteri filmin son bölümlerinde insanlık dersi verecek, yaptığı iyiliklerin karşısında övülmeyi kabullenemediğinden kendine kötü yakıştırmalar yapacaktır.


    Nobi - Ovadaki Alevler (1959) - Kon Ichikawa - Japonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)



    1945, II. Dünya savaşı. Amerika ve Japonya savaş hâlindedir. Filmin öyküsü Filipinler Cephesinde geçiyor. Savaşın gerçek boyutunu görüyoruz. Aklı karışmış insanlar, dağılmış bölükler, yenilmekte olan bir ülke, savaşın içinde bile çıkarlarını güden insanlar filmin anlattıkları. En önemlisi de savaşın, bir insanı nasıl aklî yönden etkilediği nasıl canileştirdiği filmin izleyiciye sunduklarından. İzleyenler açısından, seyirciyi rahatsız edebilecek bir film. Filmin baş karakteri gibi normal insanlar, normal hayatlar görmek istiyorsunuz. Açlıktan, sefaletten, pislikten usanıyorsunuz.
    Kamera açıları, insanların ruh hâllerini vurgulayan yakın çekimler bu filmi daha da önemli hâle getiriyor.

    Biruma no tategoto - Burma Arpı (1956) - Kon Ichikawa - Japonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)



    Burma'daki Japon ordusu, savaşın sona erdiğini öğrenmiştir. İngilizlere teslim olmuştur Japonya ve askerler bir kampa gönderilecektir. Fakat hâlen direnen bir grup asker vardır. Onların teslim olmasını sağlamak üzere arp çalan Mizushima oraya gönderilir. İkna olmaz ordu, sonuna kadar savaşacaklarını söylerler. İngilizler sabredemez, inat eden askerleri ortadan kaldırır. Kampa gönderilmiş olan ve arkadaşları Mizushima'dan haber alamayan askerler tedirgindir. Onun öldüğüne inanmamaktadırlar.

    Mizushima, o saldırıdan sağ kurtulduktan sonra bir keşiş hayatı sürmeye başlar. Çünkü tanık olduğu ölümler, ortalığa saçılmış, gömülmemiş ölüler onun derinden sarsmıştır. İnsanlığa iyiliği savaşın getirmeyeceğini iyiden iyiye kavrar. Artık kendini Budist olmaya adamıştır.

    Cha no aji - Çayın Tadı (2004) - Katsuhito Ishii - Japonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0413893/


    Uzun süreli filmlerin tadı bir başka oluyor. İçinde dramından tutun komedisine kadar her şey oluyor. Bu filmde komedi çok daha ön plandaydı, izlerken epey eğlendim. Tavsiye ederim.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Kurutta kajitsu (1956) - Japonya
    http://www.imdb.com/title/tt0160440/


    İki zıt karakterli ağabey ile kardeş arasında gelişen trajedi başarılı resmedilmiş. Konusunu bu kadar az yazdığıma bakmayın, film çok sağlam söze gerek yok sadece.

    Yajû no seishun (1963) Seijun Suzuki - Japonya


    Japonya'dan yeni bir yönetmen daha bulduk bakalım, Seijun Suzuki. Hafiften Yojimbo'yu anımsattı ama çok farklı filmler tabii. İlk başları pek sevmesem de konu açıldıkça film güzelleşti. Tavsiye edilir.

    Travellers and Magicians - Gezginler ve Büyücüler (2003) - Khyentse Norbu - Bhutan
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0378906/


    Sinema ilginçtir, hiç bilmediğiniz bir ülkenin varlığından haberdar olmanızı sağlıyor. Film Bhutan diye bir Asya ülkesinde çekilmiş. Bir yanda yolculuk yapan bir grubu izlerken diğer yanda masalsı bir bölümü izliyoruz. Zaten filmi de o masalsı bölüm kurtarıyor. Keşke bütün film o bölümden oluşsaymış, görselliği harikaydı. Hele ki sisler içindeki dağlarda çekim yapılması görselliğin lezzetini artırmış. Filmden şu söz çok çarpıcıydı, 'Dün umduklarımız, bugün korktuklarımız oluyor'.

    Alıntıları Göster
    Uzak Doğu:
    Da hong deng long gao gao gua - Kızıl Fenerin Yükselişi (1991) - Yimou Zhang - Çin


    1920'lerin Çin'inde geçiyor film. Babası öldüğünden beri yoksul bir hayat yaşayan ve üniversite eğitimini yarıda kesmek zorunda kalan on dokuz yaşındaki Songlian zengin bir adamla evlenmeye karar vermiştir. Eğer zengin biriyle evlenecekse, kuma olmaya da razı olacaktır. Gittiği yer büyük bir beylik gibidir. Her bir eşin ayrı ve görkemli birer evi vardır. Yaşlı adamın dördüncü karısı olarak oraya gitmiştir Songlian. Saray hayatına benzer bir hayatın yaşandığı yer, kadınların zeka ve taktikleriyle birbirleri arasındaki iktidarlık mücadelesine sahne oluyor. Zengin adamın bu büyük yerinde geleneklere aşırı bir bağlılık var ve yeni gelin bu geleneklerin ağırlığına alışmaya çalışıyor. Filmin iletmek istediği bir düşünce de geleneğin yakıcılığı, geleneği sürdürmenin gereksizliği. Keşke bizim ülkemizde de geleneği eleştiren filmler çekilse, ama daha çok bağlanma derdindeyiz ve geleneğe bağlı olmayı bir marifet gibi görüyoruz.

    Çok iyi bir film. Özellikle her sahne ayrı bir sanat eseri gibi.

    Huo zhe - Yaşamak (1995) - Yimou Zhang - Çin


    Çin'in 40'lı yıllarından 70'li yıllarına kadar olan dönemi bir aile üzerinden, yarı trajik yarı neşeli bir şekilde anlatılıyor. Onca yılın barındırdığı politik değişim havasının küçük bir aileyi nasıl etkilediği de görülüyor. Bir bakın derim.

    Suzhou he - Suzhou Nehri (2000) - Ye Lou -Çin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0234837/


    Aşk mevzusunu oldukça farklı bir şekilde anlatan, güzel bir film. Senaryonun üzerinde az daha kafa yorsalarmış harika bir yapıt da çıkabilirmiş ortaya. Şu uzak doğulu sinemacıların en sevdiğim yanı kamera kullanımları. Tavsiye ederim.

    Bakha satang - Nane Şekeri (1999) - Chang-dong Lee - Güney Kore
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)




    Yeo-jin Kim'in yirmi yıl önceki okul arkadaşları bir buluşma düzenlemiştir. O da o buluşmaya katılır. Geçmişindeki insanlar hep beraber eğlenirlerken, onun psikolojik durumu acı içindeki bir insanı dışa vurmaktadır. Daha sonra geçmişe dönüşlerle Yeo-jin'in davranışlarının altında yatan nedenleri, filmin şimdi kısımlarındaki karakterlerin birbirleriyle ilişkilerinin nasıl başladıklarını izleriz. Geçmişe gitmeden önceki ara sahnede tren (mecazı) ileri giderken, etraftaki arabalar ve insanlar geriye gidiyorlardı.

    Bir insanın yıllar içinde geçirdiği değişim çok başarılı verilmiş. Sonuçta ortaya harika bir dram çıkmış.

    Bence Bin-jip filan hikâye, bu film çok tanınmamış ama Güney Kore sinemasındaki yerinin çok iyi olduğu apaçık. Güney Kore sineması severlere öneririm. Hayat güzeldir diye vurgulayan bir film. Ayrıca filmde kullanılan müziğe bayıldım.

    Oasis - Vaha (2002) - Chang-dong Lee - Güney Kore


    Ne çok iyi ne çok kötü, ortalama bir film. Fazla acındırma işine girmediğini düşünüyorum, yalnızca biraz gerçekçi olmaya çalışılmış. Böyle yoğun bir aşk meselesi değil de birine, toplumun ona baktığından daha farklı bakabilme meselesi işlenmiş. Gerçekten de engelli insanlar, 'diğer' insanların onlara bir engelli olarak bakmasını istemezler. Engeli olmayan biri engelli birini, onun engeline takılmadan sevebilir. So-ri Moon çok çok başarılıydı. İlk yazdığım yorum buydu ama filme haksızlık ettiğimi düşünüyorum.

    Shi - Şiir (2010) - Chang-dong Lee - Güney Kore
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1287878/

    Yönetmenin, Bakha satang (1999) ve Oasis (2002)'ten sonra izlediğim 3. filmi. Yaşlı bir kadının üzerinden, fakirlik, insanların kötü niyetli olması ve hayattan bıkmışlık gibi konuları inceden inceye işliyor yönetmen. Yaşlı kadının unutkanlaşmaya başlaması da senaryodaki olaylar üzerine çok güzel yansıtılmış. İzlerken daha iyi olabilirdi demiştim ama izledikten sonra üzerimdeki etkisi arttı. Hem de çok arttı. Çok ince ayrıntılar var. Tavsiye ederim.

    Milyang - Gizli Güneş Işığı (2007) - Chang-dong Lee - Güney Kore
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0817225/


    En sevdiğin insan ölecek ve sen, bu Allah'ın taktiri, O'nun dediği olur diye kendini avutacaksın. Kusura bakılmasın ama bu vicdansızlık ve bencillikten başka bir şey değil. İnsanın sevdiği bir yakını ölünce onun acısını çekmesi lazım, o acıdan kurtulmaya çalışması değil. İnançla ilgili sorgulamalar içeren, gayet iyi bir film.

    Chorok mulkogi - Yeşil Balık (1997) - Chang-dong Lee - Güney Kore
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0126838/


    Küçük hayalleri olan biraz da saf bir adamın, mizacıyla hiç alakası olmayan mafya hayatına girişini ve gelişen olayları anlatıyor film. Etkileyici, güzel bir yapım. Bu filmiyle birlikte Lee dosyasını da kapattık bakalım, umarım yeni bir film çeker.

    Jibeuro - Eve Doğru (2002) - Jeong-hyang Lee - Güney Kore
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0312841/


    Öyle doğal, öyle sıcak bir film ki akıp gidiyor. Şehirde yaşayan Sang-woo'yu annesi bir süreliğine köydeki büyükannesinin yanına götürüyor. Köy hayatına alışık olmayan Sang-woo oraya uyum sağlamakta zorluk çekiyor. Büyükannesine de saygısızca davranıyor. Fakat zamanla aralarında sağlam bir bağ oluşuyor. Ninemizin sabrı ve fedakarlığı da takdire değer. Çok güzel bir Güney Kore filmi, fazla beklentiye girmeden izlemenizi öneririm.

    Marathon (2005) - Güney Kore


    Otizmle ilgili yapılmış gördüğüm en iyi, en eli yüzü düzgün filmdi. Duygu sömürüsü yapılmamasına karşın çok fena bir duygu yoğunluğu var, özellikle son kısımlarda. Bir annenin ne kadar fedakar olabileceği de gösterilmiş. Fazla bir şey söylemeye gerek yok, muhakkak izleyin bu Güney Kore yapımını.

    Failan (2001) - Güney Kore


    Kendini izlettiren, orta halli güzel ve oldukça doğal bir film. Bir bakın derim.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Uzak Doğu:
    Da hong deng long gao gao gua - Kızıl Fenerin Yükselişi (1991) - Yimou Zhang - Çin


    1920'lerin Çin'inde geçiyor film. Babası öldüğünden beri yoksul bir hayat yaşayan ve üniversite eğitimini yarıda kesmek zorunda kalan on dokuz yaşındaki Songlian zengin bir adamla evlenmeye karar vermiştir. Eğer zengin biriyle evlenecekse, kuma olmaya da razı olacaktır. Gittiği yer büyük bir beylik gibidir. Her bir eşin ayrı ve görkemli birer evi vardır. Yaşlı adamın dördüncü karısı olarak oraya gitmiştir Songlian. Saray hayatına benzer bir hayatın yaşandığı yer, kadınların zeka ve taktikleriyle birbirleri arasındaki iktidarlık mücadelesine sahne oluyor. Zengin adamın bu büyük yerinde geleneklere aşırı bir bağlılık var ve yeni gelin bu geleneklerin ağırlığına alışmaya çalışıyor. Filmin iletmek istediği bir düşünce de geleneğin yakıcılığı, geleneği sürdürmenin gereksizliği. Keşke bizim ülkemizde de geleneği eleştiren filmler çekilse, ama daha çok bağlanma derdindeyiz ve geleneğe bağlı olmayı bir marifet gibi görüyoruz.

    Çok iyi bir film. Özellikle her sahne ayrı bir sanat eseri gibi.

    Huo zhe - Yaşamak (1995) - Yimou Zhang - Çin


    Çin'in 40'lı yıllarından 70'li yıllarına kadar olan dönemi bir aile üzerinden, yarı trajik yarı neşeli bir şekilde anlatılıyor. Onca yılın barındırdığı politik değişim havasının küçük bir aileyi nasıl etkilediği de görülüyor. Bir bakın derim.

    Suzhou he - Suzhou Nehri (2000) - Ye Lou -Çin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0234837/


    Aşk mevzusunu oldukça farklı bir şekilde anlatan, güzel bir film. Senaryonun üzerinde az daha kafa yorsalarmış harika bir yapıt da çıkabilirmiş ortaya. Şu uzak doğulu sinemacıların en sevdiğim yanı kamera kullanımları. Tavsiye ederim.

    Bakha satang - Nane Şekeri (1999) - Chang-dong Lee - Güney Kore
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)




    Yeo-jin Kim'in yirmi yıl önceki okul arkadaşları bir buluşma düzenlemiştir. O da o buluşmaya katılır. Geçmişindeki insanlar hep beraber eğlenirlerken, onun psikolojik durumu acı içindeki bir insanı dışa vurmaktadır. Daha sonra geçmişe dönüşlerle Yeo-jin'in davranışlarının altında yatan nedenleri, filmin şimdi kısımlarındaki karakterlerin birbirleriyle ilişkilerinin nasıl başladıklarını izleriz. Geçmişe gitmeden önceki ara sahnede tren (mecazı) ileri giderken, etraftaki arabalar ve insanlar geriye gidiyorlardı.

    Bir insanın yıllar içinde geçirdiği değişim çok başarılı verilmiş. Sonuçta ortaya harika bir dram çıkmış.

    Bence Bin-jip filan hikâye, bu film çok tanınmamış ama Güney Kore sinemasındaki yerinin çok iyi olduğu apaçık. Güney Kore sineması severlere öneririm. Hayat güzeldir diye vurgulayan bir film. Ayrıca filmde kullanılan müziğe bayıldım.

    Oasis - Vaha (2002) - Chang-dong Lee - Güney Kore


    Ne çok iyi ne çok kötü, ortalama bir film. Fazla acındırma işine girmediğini düşünüyorum, yalnızca biraz gerçekçi olmaya çalışılmış. Böyle yoğun bir aşk meselesi değil de birine, toplumun ona baktığından daha farklı bakabilme meselesi işlenmiş. Gerçekten de engelli insanlar, 'diğer' insanların onlara bir engelli olarak bakmasını istemezler. Engeli olmayan biri engelli birini, onun engeline takılmadan sevebilir. So-ri Moon çok çok başarılıydı. İlk yazdığım yorum buydu ama filme haksızlık ettiğimi düşünüyorum.

    Shi - Şiir (2010) - Chang-dong Lee - Güney Kore
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1287878/

    Yönetmenin, Bakha satang (1999) ve Oasis (2002)'ten sonra izlediğim 3. filmi. Yaşlı bir kadının üzerinden, fakirlik, insanların kötü niyetli olması ve hayattan bıkmışlık gibi konuları inceden inceye işliyor yönetmen. Yaşlı kadının unutkanlaşmaya başlaması da senaryodaki olaylar üzerine çok güzel yansıtılmış. İzlerken daha iyi olabilirdi demiştim ama izledikten sonra üzerimdeki etkisi arttı. Hem de çok arttı. Çok ince ayrıntılar var. Tavsiye ederim.

    Milyang - Gizli Güneş Işığı (2007) - Chang-dong Lee - Güney Kore
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0817225/


    En sevdiğin insan ölecek ve sen, bu Allah'ın taktiri, O'nun dediği olur diye kendini avutacaksın. Kusura bakılmasın ama bu vicdansızlık ve bencillikten başka bir şey değil. İnsanın sevdiği bir yakını ölünce onun acısını çekmesi lazım, o acıdan kurtulmaya çalışması değil. İnançla ilgili sorgulamalar içeren, gayet iyi bir film.

    Chorok mulkogi - Yeşil Balık (1997) - Chang-dong Lee - Güney Kore
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0126838/


    Küçük hayalleri olan biraz da saf bir adamın, mizacıyla hiç alakası olmayan mafya hayatına girişini ve gelişen olayları anlatıyor film. Etkileyici, güzel bir yapım. Bu filmiyle birlikte Lee dosyasını da kapattık bakalım, umarım yeni bir film çeker.

    Jibeuro - Eve Doğru (2002) - Jeong-hyang Lee - Güney Kore
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0312841/


    Öyle doğal, öyle sıcak bir film ki akıp gidiyor. Şehirde yaşayan Sang-woo'yu annesi bir süreliğine köydeki büyükannesinin yanına götürüyor. Köy hayatına alışık olmayan Sang-woo oraya uyum sağlamakta zorluk çekiyor. Büyükannesine de saygısızca davranıyor. Fakat zamanla aralarında sağlam bir bağ oluşuyor. Ninemizin sabrı ve fedakarlığı da takdire değer. Çok güzel bir Güney Kore filmi, fazla beklentiye girmeden izlemenizi öneririm.

    Marathon (2005) - Güney Kore


    Otizmle ilgili yapılmış gördüğüm en iyi, en eli yüzü düzgün filmdi. Duygu sömürüsü yapılmamasına karşın çok fena bir duygu yoğunluğu var, özellikle son kısımlarda. Bir annenin ne kadar fedakar olabileceği de gösterilmiş. Fazla bir şey söylemeye gerek yok, muhakkak izleyin bu Güney Kore yapımını.

    Failan (2001) - Güney Kore


    Kendini izlettiren, orta halli güzel ve oldukça doğal bir film. Bir bakın derim.

    Alıntıları Göster
    İtalyan sinemasında, yoksul kesim çokça işlenir, o yüzden bunlarla bağlantılı olarak başka ülkelerden de işçiler ya da yoksullarla ilgili filmler ve politik filmleri de paylaşacağım. Imdb'de şöyle bir politik film listesi yapmıştım;
    http://www.imdb.com/list/ls056978323/

    İtalyan Sınemasından Örnekler (II.)

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Una vita difficile - Zor Bir Hayat (1961)
    http://www.imdb.com/title/tt0055602/

    Filmimiz Nazi işgalindeki İtalya döneminde başlıyor ve İtalya'daki diğer toplumsal ve siyasal gelişmelerle birlikte bir aşk ilişkisi üzerinden devam ediyor. Silvio, İtalya'yı Nazilere karşı savunan partizanlardan, Elena da kırsalda otel işleten bir kadının kızı, birbirlerine anî aşık oluşlarından sonra, İtalya'daki gelişmelere koşut olarak onların da inişli çıkışlı ilişkileri anlatılıyor. Silvio her ne kadar laubali bir karaktere sahip görünse de aslında özünü ve ideallerini korumayı seven biri, Elena da güçlü ve zeki bir kadın gibi görünüyor ama zaafiyetlerine yenik düşüyor ve Silvio'nun karakterinin değişmesini bekliyor. Ve zor bir hayat onları bekliyor. Film ismi gibi dramatik değil, acı tatlı bir komedi. İzlerken çok keyif aldım. Mizah dediğin böyle olmalı işte.

    Accattone (1961) - Pier Paolo Pasolini

    Hayatında bir kez olsun çalışmamış, geçimini kadın satarak kazanan ve vaktinin çoğunu aylaklık ederek geçiren 'zavallı' Accattone'un çarpıcı hikayesi, Pasolini'nin de yoksullara karşı olan duyarlığıyla anlatılıyor. Gerçekten etkileyici bir film ve İtalyan sinemasının en önemli yapıtlarından. Yönetmenin 1962 yapımı Mamma Roma filmini de tavsiye ederim;



     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Riso Amaro - Acı Pirinç (1949)
    http://www.imdb.com/title/tt0040737/


    Bir yanda İtalya'da pirinç tarlalarına giden, her gün iki büklüm şekilde, dizlerine kadar suyun içinde çalışan kadınlar diğer yanda bir hırsızlık olayının üstünü örtbas etmek için hırsızın sevgilisinin pirinç tarlalarına gelerek çalışması olayı. Film, hırs, tutku, dürüstlük gibi klasik konuları bir düzenbazlık ekseninde ele alırken diğer yandan da pirinç tarlalarında çalışan işçi kadınların zor çalışma koşullarını ve çalıştıklarının ne kadarının karşılığını alabildiklerini gösteriyor. Hafif bir kara film tadı var. Fakat İtalyan Yeni Gerçekçiliği daha ağır basıyor. İtalyan klasiklerini sevenlere tavsiye ederim.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Aile Günlüğü - Cronaca familiare (1962)
    http://www.imdb.com/title/tt0056966/

    Filmdeki yaşananlar iki dünya savaşını da kapsıyor. Fakat ilk olarak I. Dünya savaşının son bulmasının evveli ile başlıyor film. Aslında filmin bu savaşlarla ilgili tek ilgisi, savaş dönemindeki ekonomik şartların insanları nasıl yoksullaştırdığını ve güçsüzleştirdiğini göstermek olabilir. Yoksa savaşların filmle pek de bir ilintisi yok. Anneleri ölen iki kardeş birbirlerinden ayrı yaşamak zorunda kalıyorlar. Bunlardan biri daha bebek olduğundan iyi bir hayat şansı yakalama fırsatı elde ediyor, diğer biraz büyük olanı ise anneannesi ile kalıyor ve belli ki çetin bir hayat geçiriyor. Diğer beyimizinse keyfi gıcır fakat belli bir yaşa geldikten sonra da hayatın acı gerçekleriyle yüz yüze gelmek ve zor hayat koşullarına uyum sağlamak zorunda. Bunun için de maddi kazanç asıl önemli olan. İki kardeşi birbirine yaklaştıransa hem büyükanne hem de yoksulluk ve güçsüzlük ve yaşama isteği. Filmin alt yazısı biraz sorunlu, çoğu cümle anlamlı şekilde çevrilmemiş, özellikle son kısımda etkili diyaloglar olacakken çevirmen o etkileyiciliği yansıtamamış, noktalama işaretleri ise epey yanlış kullanılmış. Bu iyi film daha iyi bir çeviriyi hak ediyor bence, bu çeviri de yeterli gibi ama bence seyir zevkini bozuyor arada. Mesela altta yazdığım filmin çevirisi mükemmel hazırlanmış. Bu arada filmimiz Venedik Film Festivalinde Ivan'ın Çocukluğu filmi ile birlikte altın Ayı ödülünü paylaşmış.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    La classe operaia va in paradiso - İşçi Sınıfı Cennete Gider (1971) - Elio Petri
    http://www.imdb.com/title/tt0066919/

    Massa (Lulu) fabrikada çalışan bir işçidir. Onu fabrikadaki diğer işçilerden ayıransa, parça başına üretimi en çok yapan, bunu kendine bir hırs edinmiş bir işçi olmasıdır. Bu yüzden işçi şefleri onu takdir edip, diğer işçilerin de daha fazla çalışmasını isterler. Diğer işçiler de Massa'ya tavır takınır. Film yalnızca bunun etrafında dönmüyor tabii. Sendikalar yöneticilerle işçiler arasında bir uzlaşma yolu ararken daha ılımlı davranıyorlar ve sendikaların yaptığı şey işçilerin sorunlarını kökten çözmek olmuyor. Her gün fabrika kapısında işçilerin çıkış ve girişlerini gözleyen üniversite öğrencileriyse, işçi haklarıyla ilgili daha ateşli ve radikal davranıyorlar, işçileri okuyup öğrendikleri şeylerle ayaklandırmaya çalışıp, sınırsız greve çağırıyorlar ancak ne yazık ki onlar da birer işçi değil. Asıl öznemiz işçiler. Sabahın karanlığında fabrikaya girip akşamın karanlığında çıkan ve güneşi göremeyen, saatlerce ayakta birer makine gibi çalıştırılan, paraları ya verilen ya verilmeyen, hayatları çalışmaktan ibaret olan işçiler. Massa bir birey olarak tam da böyle bir işçi profilini oluşturuyor ama onun aklı kendi haklarına değil de görevi olan çalışmaya eriyor. İşçilerin böyle makine gibi çalıştırılmasının sebeplerinden biri de adını tarihe yazdıran şahıs Frederick Taylor'dır. Bu adam işçilerin duygusal ve ruhsal taraflarını tamamen atlayarak onları yalnızca birer makine olarak görmüştür, sağ olsun (!)

    İşçilerin sorunlarını anlatan şu filmleri de öneririm, Ziemia obiecana (1975), Ressources humaines (1999), Czarny czwartek. Janek Wisniewski padl (2011). Unutmadan, Gian Maria Volonté harika bir oyunculuk sergilemiş ve filmimiz Cannes'dan Altın Palmiye ödüllü.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    I compagni - Yoldaşlar (1963) - Mario Monicelli
    http://www.imdb.com/title/tt0056945/


    Filmimiz 19. yüzyılın sonlarında geçiyor. Sanayileşmenin iyice yoğunlaştığı ve işçilerin hiçbir haklarının olmadan çalıştığı yıllar. Filmde de 14 saat çalışan işçiler bir şeylerin farkına varıyorlar ama birlik olmakta zorlanıyorlar. Okuma yazmaları dahi olmadığından patronlarla haklarını almaları konusunda hangi yollarla mücadele edeceklerini bilmiyorlar. Ta ki o dönemde fikirlerinden dolayı polis tarafından aranan ve kaçıp oraya gelen bir Profesör ile oradaki bir öğretmenin yol gösterici olmasına kadar. Film işçilerle patronlar arasındaki mücadeleyi sürükleyici biçimde işliyor. İşçi hakları üzerine izlediğim en iyi filmlerden biriydi. Monicelli'nin mizahi anlatımı bu filmde de yoğunlukta ama filmde anlatılan şeylerin ciddiyetini bozmayan bir mizahi yapısı var filmin. Herkese öneririm. Ayriyeten, işçilerle, yoksullukla ilgili olarak üstte önerdiğim filmlerin yanında, Rosetta (1999), L'enfant (2005), Los santos inocentes (1984), Accattone (1961), Los Olvidados (1950), Tulitikkutehtaan tyttö (1990), Pather Panchali (1955), Macario (1960), Sult (1966),Ilha das Flores (1990 Documentary), Las Hurdes (1933 Documentary), La cérémonie (1995), La nana (2009), Sciuscià (Ragazzi) (1946), Bicycleran (1987), Le notti di Cabiria (1957), El Norte (1983), Xich lo (1995), Le mani sulla città (1963), Zerre (2012) gibi harika filmleri de öneririm.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Un borghese piccolo piccolo (1977) - Mario Monicelli
    http://www.imdb.com/title/tt0129794/


    Bakanlıkta alt düzey bir memur olarak çalışan ve emekliliği yaklaşmış olan Giovanni, üniversiteden mezun olan oğlunun, bakanlığın muhasebe bölümüne girmesini çok istemektedir. Bunun için yıllarca birlikte çalıştığı müdüründen de kendine bir ayrıcalık tanınmasını ister. Baba, çocuğunun işe girmesini ondan daha çok istemektedir. İlk bölüm yönetmenin diğer filmlerinde olduğu gibi mizah ile geçiyor ancak yönetmen bu sefer biraz ters köşeye yatırıp, izleyicinin duygularını alt üst ediyor. Adalet, dürüst insan olmak gibi şeyler anlatan bence harika bir film olmuş. Masonlukla da epey dalga geçilmiş. Filmin Türkçe karşılığını Sıradan Bir Adam olarak çevirmek mümkün sanırım. Monicelli'nin I compagni, I soliti ignoti, La grande guerra filmlerini de izlemenizi öneririm. Bence İtalya'nın en iyi yönetmenlerinden biri.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Kaos (1984) - Paolo Taviani, Vittorio Taviani
    http://www.imdb.com/title/tt0087537/

    Kaos dört farklı hikayeden ve bir epilogdan (kapanış) oluşuyor. İtalya'nın kırsal bölgelerinde geçiyor hikayeler ve sanki filmin başındaki karga tarafından anlatılıyorlar. İlk hikaye iki oğlu Amerika'ya giden ve Amerika'ya gitme hevesiyle dolu erkeklerin oluşturduğu bir köyde geçiyor, ikinci hikaye biraz fantastik ve korku ürünü, acıma ve tutku arasındaki ilişki incelenmiş diyebilirim, üçüncü hikaye mizahi şekilde işlenmiş. Bir ağaya, çalışanlarının ürettiği zeytinyağını koyması için epey hacimli bir testi geliyor, sonrası beklenmedik şekilde devam ediyor. Kıssadan hisse bir hikaye olmuş, Nasrettin Hoca hikayeleri gibi ama daha zekicesi tabii. Dördüncü hikaye de yine toprak ağababaları ve ölüye saygı konusu üzerine, son olarak da anne ile son konuşma var. Bunların başlıkları filmin başında veriliyor zaten. Üç saati biraz aşkın olsa da sıkmıyor, hikayeler anlamlı ve sürükleyici. Tavsiye edilir.

    La Notte di San Lorenzo - Kayan Yıldızların Gecesi (1982) - Paolo Taviani, Vittorio Taviani
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)



    İkinci Dünya Savaşı döneminde Nazi işgâli altında olan İtalya'dayız. Toskana Köyü'ndeki bir grup insan, evlerinin mayın yoluyla patlatılacağından dolayı, yaşadıkları yeri terk etmek zorundadır. Savaştan kaçan insanlar, asıl bu yolculuklarında savaşla burun buruna gelirler. Ülkedeki faşist grup, aynı milletten olmalarına rağmen, onlarla birlik olmayanları öldürmektedir. Savaşın iç yüzünü kanlı çatışmalardan uzakta izleriz. Gerçekten de aynı ülkenin vatandaşlarının savaş zamanı birlik olması gerekirken, kabullendikleri ideolojiler uğruna, birbirleriyle savaş vermeleri acı bir durum, bir gerçek. Alman faşizmi de kendi toplumunu yakmış, İtalyan faşizmi de.

    Taviani kardeşlerin anlatım tarzı oldukça ilginç ve farklı. Bir savaş dönemini, o dönemdeki insanların çaresizliğini, ne yapacaklarını bilemezliklerini bu türde izlediğim diğer filmlerden çok daha başka anlatmışlar. Filmde Amerikan ordusunu kurtuluş olarak gören bir topluluk var fakat aslında Amerika'nın herhangi bir kurtuluş yolu teşkil etmediğini ince ince göstermiş yönetmenler.

    Padre padrone - Babam ve Ustam (1977) - Paolo Taviani, Vittorio Taviani


    Gavino Ledda'nın hayat hikâyesini yazdığı kitabından uyarlanan filmde, küçük yaşta babası tarafından okuldan alıkonan ve babasının işleri tek başına idare edemediği için onun çalışmasına da ihtiyaç duyulan Gavino'nun çoban olmaya zorlanması, eğitimden men edilmesi ve ona dayaktan başka hiçbir şey vermeyen babasının Gavino'nun cahil kalmasına sebep olması anlatılıyor. Gavino çocukluğunun heba edilmesiyle, gençliğine geldiğinde; toplum içine çıktığında gerçek dünyada ancak bilgi sahibi olunarak yaşanabileceğini görüyor. Film Gavino üzerinden köylü halkının cahil kalmasını, bilgiden korkmasını eleştiriyor. Çok yaratıcı bir kitap uyarlaması olmuş. Bu filmin yanında zengin çiftlik sahiplerinin emri altında, adeta onların köleleri olarak çalıştırılan köylülerin anlatıldığı Los santos inocentes (1984) filmini de izlemenizi tavsiye ederim.

    Cesare deve morire - Caesar Must Die (2012) - Paolo Taviani, Vittorio Taviani

    Bir hapishanede Shakespeare'in Jül Sezar oyununu mahkumların tiyatro sahnesine aktarmaları anlatılıyor. Tiyatronun süreci, mahkumların tiyatroyu oradaki hayatlarının bir parçası hâline getirmeleri etkileyici bir anlatım yolu olmuş.
    Hükümlü insanların kendilerini sanatla nasıl özgür hissettikleri çok güzel aktaran özgün bir film.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Sacco e Vanzetti (1971)
    http://www.imdb.com/title/tt0067698/


    Sacco ve Vanzetti, daha iyi bir hayat yaşamak için Amerika'ya İtalya'dan göçmüşlerdir. Sacco bir ayakkabı fabrikasında işçidir, Vanzetti de balıkçıdır. Fakat ikisinin görüşleri, Amerika'nın muhafazakar yapısına terstir, ikisi de anarşisttir çünkü. Cinayetle suçlanırlar. Peki ya adalet mi tecelli edecektir yoksa sistem çarklarının rahatça dönebilmesi için sistem karşıtı fikirleri olanların canları mı yok edilecektir? 1920'de yaşanmış gerçek bir olayı ele alıyor film. Dava yedi yıl sürmüş, herkes Sacco ve Vanzetti için kampanyalar yürütmüş. Etkileyici diyaloglar mevcut, oyunculuklar iyi, Amerika'da o zamanlar iltica edenlere karşı takınılan menfi tavrı da ortaya koyuyor film. Aslında Amerika'nın demokrasi konusunda ne denli ikiyüzlü davrandığını görüyoruz. Dava bir cinayetle ilgili açılıyor ancak asıl mesele davanın politik bir konuma dönüşmesi. Mahkeme sahneleri de bolca var. Bu tür filmleri sevenlere öneririm. Tabii herkes de izlemeli.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Porte aperte - Açık Kapılar (1990) - Gianni Amelio
    http://www.imdb.com/title/tt0100389/


    Çok iyi bir filmdi. O kadar derin düşünceler içeriyor, ve yönetmen seyircisine filmde anlattıklarını aşılarken öylesine dahice yapıyor ki bu işi şaştım kaldım. Bu kadar iyi olabileceğini tahmin etmezdim. Yalnız filmi çok daha iyi kavramam için 'Suç ve Ceza' kitabını okumam gerektiğini de anlamış oldum. Film çoğunlukla mahkeme salonunda geçen hukuk konulu bir film. Mussolini döneminin İtalyası'nda geçiyor. O zamanlar idam cezası var. Kapılarımızı açık tutup, güvenli bir şekilde yaşamak için, hırsızları katilleri, adaleti yerine getirme kılıfı içinde kurşuna mı dizmeliyiz ya da adalet başka ne türlü işler? Sadece katil mi suçludur? Kalantorların pisliklerinin cezasını da basit insanlar mı ödemelidir? Amelio çok iyi ve duyarlı bir yönetmen diğer filmlerini de tavsiye ederim.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    La stella che non c'è - Kayıp Yıldız (2006) - Gianni Amelio
    http://www.imdb.com/title/tt0448131/

    İtalya'dan bir Çin firmasına, bir yerinde sorun olan ve çalıştığında insanlara hasar verme ihtimali olan bir makine satılır. İtalya firmasında yıllarca çalışmış teknisyen de bunu Çinli firma yetkililerine anlatmaya çalışır ama tercüman Çinli kız tercüme etmekte zorlanır. Teknisyende de makineyi düzeltecek parça mevcuttur, firma çoktan Çin'e gittikten sonra teknisyen de o firmayı bulmaya yola koyulur. Koyulur koyulmasına ama, her ne kadar İtalyan teknisyen insanların ölmemesi için o parçayı götürmek istese de Çin'de insan hayatına hiç değer verilmediğini görür. Ayrıca farklı kültürlere sahip bir İtalyan adamla Çinli bir kadının arasında geçenler de filmde anlatılanları anlamamız için yeterli. Filmi herkes sevmeyebilir ama ben beğendim. Gianni Amelio, önemli bir İtalyan yönetmendir. Yönetmenin, Porte aperte, Lamerica, Il ladro di bambini filmlerini de herkese öneririm.

    Film d'amore e d'anarchia, ovvero 'stamattina alle 10 in via dei Fiori nella nota casa di tolleranza...' - Aşk ve Anarşi (1973) - Lina Wertmüller
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0070061/


    İtalya'nın nadir kadın yönetmenlerinden Wertmüller'in filmi Aşk ve Anarşi. Arkadaşı faşistlerce öldürülen saf ve kederli çiftçi, anarşist bir örgüt vasıtasıyla Benito Mussolini'yi öldürme görevini üstlenir. Bu suikastçı, Roma'da ünlü bir genelevdeki hayat kadını olan Salomè ile buluşur. Salomè de örgüttedir ve ona yardım eder. Fakat bu sırada genç çiftçi, genelevdeki bir fahişeye âşık olmuştur. Filmden bir diyalog;

    "Duygular lüks bu durumda, bu bir savaş! Savaş sırasında bütün kadınlar erkeklerini böyle kapıda durdursa ne olurdu?" "Sen savaşlar içinde öl. Eğer tüm anneler bunu yapmış olsaydı harika olurdu. Neden olmasın? Neden? Tarih için? Adalet için? Dünya yaratıldığından beri savaşıyorlar. Açıkla bana, adalet bunun neresinde. Olan, ölene oluyor!"

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Uomini contro - Karşı Adamlar (1970) - Francesco Rosi
    http://www.imdb.com/title/tt0066511/


    Savaşlar emir komuta zinciriyle sürer gider. Bir taraf geri çekilir, diğer taraf ilerler yeni bir cephe açarlar. Bazen günlerce aynı noktada çatışmalar sürer. Ya ne için? Erler ön saflardadır. Piyondur erler. Ölenler ilk onlar olur. Orduları kumanda edenlerse zafer hırslarıyla dolmuş taşmış, kibirli ve korkak insanlardır. Erlerin ölümüne değil savaşı kaybetmeye üzülürler. Filmde de artık yeter diyen bazı erler isyan ediyorlar. Kumandan bundan hoşlanır mı. Onun için insan hayatının değil zaferin önemli olduğunu söylemiştik. Savaş karşıtı, iyi bir film. Bir bakın derim.

    I pugni in tasca - Cepteki yumruklar (1965) - Marco Bellocchio
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0059619/

    Marco Bellocchio'nin daha önceden Mussolini'yi konu ettiği filmi olan Vincere'yi izlemiş ve pek beğenmemiştim ama bu filmi hoşuma gitti. Böyle uçuk karakterlerin olduğu filmler güzel oluyor. Filmde bir aile içinde geçen olaylar veriliyor. Ailenin geçimini sağlayan ağabey dışındaki bütün aile bireylerinin hastalık sorunları var. Aile içindeki Alessandro karakteri önemli, onun eylemlerini tetikleyen şeyler arasında, ağabeylerine yük olmalarının dışında, hırs ve kendini önemli hissetme ihtiyacı da var bana göre. Film ailelerin nasıl yozlaştığını göstermesi bakımından da önemli ve tabii maddi koşullar insana neler yaptırtabiliyor.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0377569/
    Buongiorno, notte - Günaydın Gece (2003) - Marco Bellocchio

    Hıristiyan demokrat olan İtalya başbakanının Kızıl Tugaylarca kaçırılması filmin konusu. Başbakan Aldo Moro'nun öldürülüp öldürülmemesi konusunda örgütte bulunan kadın ikilem içinde kalıyor. Aslında bu olayın nasıl sonuçlandığı ve bu işin ucunda kimin parmağı olduğu da tartışma konusu (ki daha sonraları Amerika'nın parmağının da olduğunun ortaya çıktığı söyleniyor. Tabii ki örgütle Amerika ittifakı değil, daha başka bir durum. Çünkü kaçırılmadan evvel Moro komünist parti ile Hıristiyan demokrat partinin işbirliği yapmasını istiyor). Belki de bunu anlatmak için bu ikilem ve
    iki değişik son gösterilmiş. Birinde başbakanın ölmesini istemeyen kadın, örgüt üyelerini uyutup Moro'nun kaçmasını sağlıyor. Diğerinde de kadın uyurken Moro örgüt üyelerince infaz ediliyor.
    Film böyle olaylarda rehin alınanların öldürülmesinde haklılık payı olup olmadığını sorgulatma amacını taşıyor. Ölüm olursa örgüt terör örgütü olarak lanetlenip muhafazakar kesimin ekmeğine yağ mı sürülecektir (ki muhafazakar kesim de kendi başkanlarının ölümünden istifade etmiş olacaklardır) yoksa işçi sınıfının yükselmesini istemeyen bir kesimin başkanının ölümü, bütün işçilerin (proleter sınıfın) birleşmesini sağlayıp Kızıl Tugayların adını mı yüceltecektir? Böyle olaylarda vicdan meselesi de sorgulanıyor. Filmin içinde İtalya tarihine geri dönüşler var. Faşistler komünistleri kurşuna diziyor. Ya bunun haklılık payı nedir? Yüzlerce komünist iktidarın gücünün halkı da teşvik etmesiyle öldürüldüğünde pislik temizlenmiş, huzurlu bir devlet yönetimine erişilmiş mi oluyor? Ya intikam?

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    L'ora di religione (Il sorriso di mia madre) - Din Saati (Annemin Gülümsemesi) (2002) - Marco Bellocchio
    http://www.imdb.com/title/tt0317965/

    Ernesto Picciafuocco'nun annesi, kardeşinin başvurusu üzerine bir Azize ilan edilme sürecine girmiştir. Anne bir şehit olarak kabul edilmektedir. Tam olarak Azize kabul edilebilmesi için de oğullarının onun nasıl öldüğünü açıklaması filan gerekir. Karmaşık bir film. İnanç konusunda neyi anlatmak istediği belirsiz. Söz konusu filmin İtalya kökenli olduğunu düşününce akla Vatikan eleştirisi de geliyor. Papa'nın kudreti ya da herhalde orada hâlen devam eden kontlukla ilgili eleştiriler var gibi ancak anlaması çok güç. Bir de birdenbire ortaya çıkan din öğretmeni var. Filmdeki argümanları toplayıp bir sonuç çıkarmaya çalıştığınızda, annesinden nefret eden, bir ateist olan adamın kimlik bunalımı yaşaması gibi bir yorum çıkartılabilir. Filmi beğenip beğenmemekten çok yönetmenin karmaşık anlatım tarzını kavramaya çalıştım.


    Bir televizyon yarışmasına başvuran adamın, bu yarışmaya kabul edilip edilmeme sürecinde kendini bu duruma fazlasıyla kaptırıp, gerçek hayattan kopmasını anlatıyor film. Bu tür tv yarışmalarına "reality show" deniyor sanırım. Buralarda da bir dönem furyası dönmüş olan yarışmalardan. Bu tür saçma sapan programların saf bir kişinin üzerindeki etkisini çok güzel anlatmış film. Gerçekten de böyle yarışmalar insanların hayatını mahvedebiliyor, aslında bu durum sosyolojik bir olgu.
    İtalyanlar çok eğlenceli insanlar. Aralarındaki muhabbetleri izlemek keyifli oluyor. Filmi epey beğendim. Tavsiye ederim.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    İtalyan sinemasında, yoksul kesim çokça işlenir, o yüzden bunlarla bağlantılı olarak başka ülkelerden de işçiler ya da yoksullarla ilgili filmler ve politik filmleri de paylaşacağım. Imdb'de şöyle bir politik film listesi yapmıştım;
    http://www.imdb.com/list/ls056978323/

    İtalyan Sınemasından Örnekler (II.)

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Una vita difficile - Zor Bir Hayat (1961)
    http://www.imdb.com/title/tt0055602/

    Filmimiz Nazi işgalindeki İtalya döneminde başlıyor ve İtalya'daki diğer toplumsal ve siyasal gelişmelerle birlikte bir aşk ilişkisi üzerinden devam ediyor. Silvio, İtalya'yı Nazilere karşı savunan partizanlardan, Elena da kırsalda otel işleten bir kadının kızı, birbirlerine anî aşık oluşlarından sonra, İtalya'daki gelişmelere koşut olarak onların da inişli çıkışlı ilişkileri anlatılıyor. Silvio her ne kadar laubali bir karaktere sahip görünse de aslında özünü ve ideallerini korumayı seven biri, Elena da güçlü ve zeki bir kadın gibi görünüyor ama zaafiyetlerine yenik düşüyor ve Silvio'nun karakterinin değişmesini bekliyor. Ve zor bir hayat onları bekliyor. Film ismi gibi dramatik değil, acı tatlı bir komedi. İzlerken çok keyif aldım. Mizah dediğin böyle olmalı işte.

    Accattone (1961) - Pier Paolo Pasolini

    Hayatında bir kez olsun çalışmamış, geçimini kadın satarak kazanan ve vaktinin çoğunu aylaklık ederek geçiren 'zavallı' Accattone'un çarpıcı hikayesi, Pasolini'nin de yoksullara karşı olan duyarlığıyla anlatılıyor. Gerçekten etkileyici bir film ve İtalyan sinemasının en önemli yapıtlarından. Yönetmenin 1962 yapımı Mamma Roma filmini de tavsiye ederim;



     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Riso Amaro - Acı Pirinç (1949)
    http://www.imdb.com/title/tt0040737/


    Bir yanda İtalya'da pirinç tarlalarına giden, her gün iki büklüm şekilde, dizlerine kadar suyun içinde çalışan kadınlar diğer yanda bir hırsızlık olayının üstünü örtbas etmek için hırsızın sevgilisinin pirinç tarlalarına gelerek çalışması olayı. Film, hırs, tutku, dürüstlük gibi klasik konuları bir düzenbazlık ekseninde ele alırken diğer yandan da pirinç tarlalarında çalışan işçi kadınların zor çalışma koşullarını ve çalıştıklarının ne kadarının karşılığını alabildiklerini gösteriyor. Hafif bir kara film tadı var. Fakat İtalyan Yeni Gerçekçiliği daha ağır basıyor. İtalyan klasiklerini sevenlere tavsiye ederim.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Aile Günlüğü - Cronaca familiare (1962)
    http://www.imdb.com/title/tt0056966/

    Filmdeki yaşananlar iki dünya savaşını da kapsıyor. Fakat ilk olarak I. Dünya savaşının son bulmasının evveli ile başlıyor film. Aslında filmin bu savaşlarla ilgili tek ilgisi, savaş dönemindeki ekonomik şartların insanları nasıl yoksullaştırdığını ve güçsüzleştirdiğini göstermek olabilir. Yoksa savaşların filmle pek de bir ilintisi yok. Anneleri ölen iki kardeş birbirlerinden ayrı yaşamak zorunda kalıyorlar. Bunlardan biri daha bebek olduğundan iyi bir hayat şansı yakalama fırsatı elde ediyor, diğer biraz büyük olanı ise anneannesi ile kalıyor ve belli ki çetin bir hayat geçiriyor. Diğer beyimizinse keyfi gıcır fakat belli bir yaşa geldikten sonra da hayatın acı gerçekleriyle yüz yüze gelmek ve zor hayat koşullarına uyum sağlamak zorunda. Bunun için de maddi kazanç asıl önemli olan. İki kardeşi birbirine yaklaştıransa hem büyükanne hem de yoksulluk ve güçsüzlük ve yaşama isteği. Filmin alt yazısı biraz sorunlu, çoğu cümle anlamlı şekilde çevrilmemiş, özellikle son kısımda etkili diyaloglar olacakken çevirmen o etkileyiciliği yansıtamamış, noktalama işaretleri ise epey yanlış kullanılmış. Bu iyi film daha iyi bir çeviriyi hak ediyor bence, bu çeviri de yeterli gibi ama bence seyir zevkini bozuyor arada. Mesela altta yazdığım filmin çevirisi mükemmel hazırlanmış. Bu arada filmimiz Venedik Film Festivalinde Ivan'ın Çocukluğu filmi ile birlikte altın Ayı ödülünü paylaşmış.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    La classe operaia va in paradiso - İşçi Sınıfı Cennete Gider (1971) - Elio Petri
    http://www.imdb.com/title/tt0066919/

    Massa (Lulu) fabrikada çalışan bir işçidir. Onu fabrikadaki diğer işçilerden ayıransa, parça başına üretimi en çok yapan, bunu kendine bir hırs edinmiş bir işçi olmasıdır. Bu yüzden işçi şefleri onu takdir edip, diğer işçilerin de daha fazla çalışmasını isterler. Diğer işçiler de Massa'ya tavır takınır. Film yalnızca bunun etrafında dönmüyor tabii. Sendikalar yöneticilerle işçiler arasında bir uzlaşma yolu ararken daha ılımlı davranıyorlar ve sendikaların yaptığı şey işçilerin sorunlarını kökten çözmek olmuyor. Her gün fabrika kapısında işçilerin çıkış ve girişlerini gözleyen üniversite öğrencileriyse, işçi haklarıyla ilgili daha ateşli ve radikal davranıyorlar, işçileri okuyup öğrendikleri şeylerle ayaklandırmaya çalışıp, sınırsız greve çağırıyorlar ancak ne yazık ki onlar da birer işçi değil. Asıl öznemiz işçiler. Sabahın karanlığında fabrikaya girip akşamın karanlığında çıkan ve güneşi göremeyen, saatlerce ayakta birer makine gibi çalıştırılan, paraları ya verilen ya verilmeyen, hayatları çalışmaktan ibaret olan işçiler. Massa bir birey olarak tam da böyle bir işçi profilini oluşturuyor ama onun aklı kendi haklarına değil de görevi olan çalışmaya eriyor. İşçilerin böyle makine gibi çalıştırılmasının sebeplerinden biri de adını tarihe yazdıran şahıs Frederick Taylor'dır. Bu adam işçilerin duygusal ve ruhsal taraflarını tamamen atlayarak onları yalnızca birer makine olarak görmüştür, sağ olsun (!)

    İşçilerin sorunlarını anlatan şu filmleri de öneririm, Ziemia obiecana (1975), Ressources humaines (1999), Czarny czwartek. Janek Wisniewski padl (2011). Unutmadan, Gian Maria Volonté harika bir oyunculuk sergilemiş ve filmimiz Cannes'dan Altın Palmiye ödüllü.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    I compagni - Yoldaşlar (1963) - Mario Monicelli
    http://www.imdb.com/title/tt0056945/


    Filmimiz 19. yüzyılın sonlarında geçiyor. Sanayileşmenin iyice yoğunlaştığı ve işçilerin hiçbir haklarının olmadan çalıştığı yıllar. Filmde de 14 saat çalışan işçiler bir şeylerin farkına varıyorlar ama birlik olmakta zorlanıyorlar. Okuma yazmaları dahi olmadığından patronlarla haklarını almaları konusunda hangi yollarla mücadele edeceklerini bilmiyorlar. Ta ki o dönemde fikirlerinden dolayı polis tarafından aranan ve kaçıp oraya gelen bir Profesör ile oradaki bir öğretmenin yol gösterici olmasına kadar. Film işçilerle patronlar arasındaki mücadeleyi sürükleyici biçimde işliyor. İşçi hakları üzerine izlediğim en iyi filmlerden biriydi. Monicelli'nin mizahi anlatımı bu filmde de yoğunlukta ama filmde anlatılan şeylerin ciddiyetini bozmayan bir mizahi yapısı var filmin. Herkese öneririm. Ayriyeten, işçilerle, yoksullukla ilgili olarak üstte önerdiğim filmlerin yanında, Rosetta (1999), L'enfant (2005), Los santos inocentes (1984), Accattone (1961), Los Olvidados (1950), Tulitikkutehtaan tyttö (1990), Pather Panchali (1955), Macario (1960), Sult (1966),Ilha das Flores (1990 Documentary), Las Hurdes (1933 Documentary), La cérémonie (1995), La nana (2009), Sciuscià (Ragazzi) (1946), Bicycleran (1987), Le notti di Cabiria (1957), El Norte (1983), Xich lo (1995), Le mani sulla città (1963), Zerre (2012) gibi harika filmleri de öneririm.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Un borghese piccolo piccolo (1977) - Mario Monicelli
    http://www.imdb.com/title/tt0129794/


    Bakanlıkta alt düzey bir memur olarak çalışan ve emekliliği yaklaşmış olan Giovanni, üniversiteden mezun olan oğlunun, bakanlığın muhasebe bölümüne girmesini çok istemektedir. Bunun için yıllarca birlikte çalıştığı müdüründen de kendine bir ayrıcalık tanınmasını ister. Baba, çocuğunun işe girmesini ondan daha çok istemektedir. İlk bölüm yönetmenin diğer filmlerinde olduğu gibi mizah ile geçiyor ancak yönetmen bu sefer biraz ters köşeye yatırıp, izleyicinin duygularını alt üst ediyor. Adalet, dürüst insan olmak gibi şeyler anlatan bence harika bir film olmuş. Masonlukla da epey dalga geçilmiş. Filmin Türkçe karşılığını Sıradan Bir Adam olarak çevirmek mümkün sanırım. Monicelli'nin I compagni, I soliti ignoti, La grande guerra filmlerini de izlemenizi öneririm. Bence İtalya'nın en iyi yönetmenlerinden biri.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Kaos (1984) - Paolo Taviani, Vittorio Taviani
    http://www.imdb.com/title/tt0087537/

    Kaos dört farklı hikayeden ve bir epilogdan (kapanış) oluşuyor. İtalya'nın kırsal bölgelerinde geçiyor hikayeler ve sanki filmin başındaki karga tarafından anlatılıyorlar. İlk hikaye iki oğlu Amerika'ya giden ve Amerika'ya gitme hevesiyle dolu erkeklerin oluşturduğu bir köyde geçiyor, ikinci hikaye biraz fantastik ve korku ürünü, acıma ve tutku arasındaki ilişki incelenmiş diyebilirim, üçüncü hikaye mizahi şekilde işlenmiş. Bir ağaya, çalışanlarının ürettiği zeytinyağını koyması için epey hacimli bir testi geliyor, sonrası beklenmedik şekilde devam ediyor. Kıssadan hisse bir hikaye olmuş, Nasrettin Hoca hikayeleri gibi ama daha zekicesi tabii. Dördüncü hikaye de yine toprak ağababaları ve ölüye saygı konusu üzerine, son olarak da anne ile son konuşma var. Bunların başlıkları filmin başında veriliyor zaten. Üç saati biraz aşkın olsa da sıkmıyor, hikayeler anlamlı ve sürükleyici. Tavsiye edilir.

    La Notte di San Lorenzo - Kayan Yıldızların Gecesi (1982) - Paolo Taviani, Vittorio Taviani
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)



    İkinci Dünya Savaşı döneminde Nazi işgâli altında olan İtalya'dayız. Toskana Köyü'ndeki bir grup insan, evlerinin mayın yoluyla patlatılacağından dolayı, yaşadıkları yeri terk etmek zorundadır. Savaştan kaçan insanlar, asıl bu yolculuklarında savaşla burun buruna gelirler. Ülkedeki faşist grup, aynı milletten olmalarına rağmen, onlarla birlik olmayanları öldürmektedir. Savaşın iç yüzünü kanlı çatışmalardan uzakta izleriz. Gerçekten de aynı ülkenin vatandaşlarının savaş zamanı birlik olması gerekirken, kabullendikleri ideolojiler uğruna, birbirleriyle savaş vermeleri acı bir durum, bir gerçek. Alman faşizmi de kendi toplumunu yakmış, İtalyan faşizmi de.

    Taviani kardeşlerin anlatım tarzı oldukça ilginç ve farklı. Bir savaş dönemini, o dönemdeki insanların çaresizliğini, ne yapacaklarını bilemezliklerini bu türde izlediğim diğer filmlerden çok daha başka anlatmışlar. Filmde Amerikan ordusunu kurtuluş olarak gören bir topluluk var fakat aslında Amerika'nın herhangi bir kurtuluş yolu teşkil etmediğini ince ince göstermiş yönetmenler.

    Padre padrone - Babam ve Ustam (1977) - Paolo Taviani, Vittorio Taviani


    Gavino Ledda'nın hayat hikâyesini yazdığı kitabından uyarlanan filmde, küçük yaşta babası tarafından okuldan alıkonan ve babasının işleri tek başına idare edemediği için onun çalışmasına da ihtiyaç duyulan Gavino'nun çoban olmaya zorlanması, eğitimden men edilmesi ve ona dayaktan başka hiçbir şey vermeyen babasının Gavino'nun cahil kalmasına sebep olması anlatılıyor. Gavino çocukluğunun heba edilmesiyle, gençliğine geldiğinde; toplum içine çıktığında gerçek dünyada ancak bilgi sahibi olunarak yaşanabileceğini görüyor. Film Gavino üzerinden köylü halkının cahil kalmasını, bilgiden korkmasını eleştiriyor. Çok yaratıcı bir kitap uyarlaması olmuş. Bu filmin yanında zengin çiftlik sahiplerinin emri altında, adeta onların köleleri olarak çalıştırılan köylülerin anlatıldığı Los santos inocentes (1984) filmini de izlemenizi tavsiye ederim.

    Cesare deve morire - Caesar Must Die (2012) - Paolo Taviani, Vittorio Taviani

    Bir hapishanede Shakespeare'in Jül Sezar oyununu mahkumların tiyatro sahnesine aktarmaları anlatılıyor. Tiyatronun süreci, mahkumların tiyatroyu oradaki hayatlarının bir parçası hâline getirmeleri etkileyici bir anlatım yolu olmuş.
    Hükümlü insanların kendilerini sanatla nasıl özgür hissettikleri çok güzel aktaran özgün bir film.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Sacco e Vanzetti (1971)
    http://www.imdb.com/title/tt0067698/


    Sacco ve Vanzetti, daha iyi bir hayat yaşamak için Amerika'ya İtalya'dan göçmüşlerdir. Sacco bir ayakkabı fabrikasında işçidir, Vanzetti de balıkçıdır. Fakat ikisinin görüşleri, Amerika'nın muhafazakar yapısına terstir, ikisi de anarşisttir çünkü. Cinayetle suçlanırlar. Peki ya adalet mi tecelli edecektir yoksa sistem çarklarının rahatça dönebilmesi için sistem karşıtı fikirleri olanların canları mı yok edilecektir? 1920'de yaşanmış gerçek bir olayı ele alıyor film. Dava yedi yıl sürmüş, herkes Sacco ve Vanzetti için kampanyalar yürütmüş. Etkileyici diyaloglar mevcut, oyunculuklar iyi, Amerika'da o zamanlar iltica edenlere karşı takınılan menfi tavrı da ortaya koyuyor film. Aslında Amerika'nın demokrasi konusunda ne denli ikiyüzlü davrandığını görüyoruz. Dava bir cinayetle ilgili açılıyor ancak asıl mesele davanın politik bir konuma dönüşmesi. Mahkeme sahneleri de bolca var. Bu tür filmleri sevenlere öneririm. Tabii herkes de izlemeli.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Porte aperte - Açık Kapılar (1990) - Gianni Amelio
    http://www.imdb.com/title/tt0100389/


    Çok iyi bir filmdi. O kadar derin düşünceler içeriyor, ve yönetmen seyircisine filmde anlattıklarını aşılarken öylesine dahice yapıyor ki bu işi şaştım kaldım. Bu kadar iyi olabileceğini tahmin etmezdim. Yalnız filmi çok daha iyi kavramam için 'Suç ve Ceza' kitabını okumam gerektiğini de anlamış oldum. Film çoğunlukla mahkeme salonunda geçen hukuk konulu bir film. Mussolini döneminin İtalyası'nda geçiyor. O zamanlar idam cezası var. Kapılarımızı açık tutup, güvenli bir şekilde yaşamak için, hırsızları katilleri, adaleti yerine getirme kılıfı içinde kurşuna mı dizmeliyiz ya da adalet başka ne türlü işler? Sadece katil mi suçludur? Kalantorların pisliklerinin cezasını da basit insanlar mı ödemelidir? Amelio çok iyi ve duyarlı bir yönetmen diğer filmlerini de tavsiye ederim.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    La stella che non c'è - Kayıp Yıldız (2006) - Gianni Amelio
    http://www.imdb.com/title/tt0448131/

    İtalya'dan bir Çin firmasına, bir yerinde sorun olan ve çalıştığında insanlara hasar verme ihtimali olan bir makine satılır. İtalya firmasında yıllarca çalışmış teknisyen de bunu Çinli firma yetkililerine anlatmaya çalışır ama tercüman Çinli kız tercüme etmekte zorlanır. Teknisyende de makineyi düzeltecek parça mevcuttur, firma çoktan Çin'e gittikten sonra teknisyen de o firmayı bulmaya yola koyulur. Koyulur koyulmasına ama, her ne kadar İtalyan teknisyen insanların ölmemesi için o parçayı götürmek istese de Çin'de insan hayatına hiç değer verilmediğini görür. Ayrıca farklı kültürlere sahip bir İtalyan adamla Çinli bir kadının arasında geçenler de filmde anlatılanları anlamamız için yeterli. Filmi herkes sevmeyebilir ama ben beğendim. Gianni Amelio, önemli bir İtalyan yönetmendir. Yönetmenin, Porte aperte, Lamerica, Il ladro di bambini filmlerini de herkese öneririm.

    Film d'amore e d'anarchia, ovvero 'stamattina alle 10 in via dei Fiori nella nota casa di tolleranza...' - Aşk ve Anarşi (1973) - Lina Wertmüller
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0070061/


    İtalya'nın nadir kadın yönetmenlerinden Wertmüller'in filmi Aşk ve Anarşi. Arkadaşı faşistlerce öldürülen saf ve kederli çiftçi, anarşist bir örgüt vasıtasıyla Benito Mussolini'yi öldürme görevini üstlenir. Bu suikastçı, Roma'da ünlü bir genelevdeki hayat kadını olan Salomè ile buluşur. Salomè de örgüttedir ve ona yardım eder. Fakat bu sırada genç çiftçi, genelevdeki bir fahişeye âşık olmuştur. Filmden bir diyalog;

    "Duygular lüks bu durumda, bu bir savaş! Savaş sırasında bütün kadınlar erkeklerini böyle kapıda durdursa ne olurdu?" "Sen savaşlar içinde öl. Eğer tüm anneler bunu yapmış olsaydı harika olurdu. Neden olmasın? Neden? Tarih için? Adalet için? Dünya yaratıldığından beri savaşıyorlar. Açıkla bana, adalet bunun neresinde. Olan, ölene oluyor!"

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Uomini contro - Karşı Adamlar (1970) - Francesco Rosi
    http://www.imdb.com/title/tt0066511/


    Savaşlar emir komuta zinciriyle sürer gider. Bir taraf geri çekilir, diğer taraf ilerler yeni bir cephe açarlar. Bazen günlerce aynı noktada çatışmalar sürer. Ya ne için? Erler ön saflardadır. Piyondur erler. Ölenler ilk onlar olur. Orduları kumanda edenlerse zafer hırslarıyla dolmuş taşmış, kibirli ve korkak insanlardır. Erlerin ölümüne değil savaşı kaybetmeye üzülürler. Filmde de artık yeter diyen bazı erler isyan ediyorlar. Kumandan bundan hoşlanır mı. Onun için insan hayatının değil zaferin önemli olduğunu söylemiştik. Savaş karşıtı, iyi bir film. Bir bakın derim.

    I pugni in tasca - Cepteki yumruklar (1965) - Marco Bellocchio
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0059619/

    Marco Bellocchio'nin daha önceden Mussolini'yi konu ettiği filmi olan Vincere'yi izlemiş ve pek beğenmemiştim ama bu filmi hoşuma gitti. Böyle uçuk karakterlerin olduğu filmler güzel oluyor. Filmde bir aile içinde geçen olaylar veriliyor. Ailenin geçimini sağlayan ağabey dışındaki bütün aile bireylerinin hastalık sorunları var. Aile içindeki Alessandro karakteri önemli, onun eylemlerini tetikleyen şeyler arasında, ağabeylerine yük olmalarının dışında, hırs ve kendini önemli hissetme ihtiyacı da var bana göre. Film ailelerin nasıl yozlaştığını göstermesi bakımından da önemli ve tabii maddi koşullar insana neler yaptırtabiliyor.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0377569/
    Buongiorno, notte - Günaydın Gece (2003) - Marco Bellocchio

    Hıristiyan demokrat olan İtalya başbakanının Kızıl Tugaylarca kaçırılması filmin konusu. Başbakan Aldo Moro'nun öldürülüp öldürülmemesi konusunda örgütte bulunan kadın ikilem içinde kalıyor. Aslında bu olayın nasıl sonuçlandığı ve bu işin ucunda kimin parmağı olduğu da tartışma konusu (ki daha sonraları Amerika'nın parmağının da olduğunun ortaya çıktığı söyleniyor. Tabii ki örgütle Amerika ittifakı değil, daha başka bir durum. Çünkü kaçırılmadan evvel Moro komünist parti ile Hıristiyan demokrat partinin işbirliği yapmasını istiyor). Belki de bunu anlatmak için bu ikilem ve
    iki değişik son gösterilmiş. Birinde başbakanın ölmesini istemeyen kadın, örgüt üyelerini uyutup Moro'nun kaçmasını sağlıyor. Diğerinde de kadın uyurken Moro örgüt üyelerince infaz ediliyor.
    Film böyle olaylarda rehin alınanların öldürülmesinde haklılık payı olup olmadığını sorgulatma amacını taşıyor. Ölüm olursa örgüt terör örgütü olarak lanetlenip muhafazakar kesimin ekmeğine yağ mı sürülecektir (ki muhafazakar kesim de kendi başkanlarının ölümünden istifade etmiş olacaklardır) yoksa işçi sınıfının yükselmesini istemeyen bir kesimin başkanının ölümü, bütün işçilerin (proleter sınıfın) birleşmesini sağlayıp Kızıl Tugayların adını mı yüceltecektir? Böyle olaylarda vicdan meselesi de sorgulanıyor. Filmin içinde İtalya tarihine geri dönüşler var. Faşistler komünistleri kurşuna diziyor. Ya bunun haklılık payı nedir? Yüzlerce komünist iktidarın gücünün halkı da teşvik etmesiyle öldürüldüğünde pislik temizlenmiş, huzurlu bir devlet yönetimine erişilmiş mi oluyor? Ya intikam?

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    L'ora di religione (Il sorriso di mia madre) - Din Saati (Annemin Gülümsemesi) (2002) - Marco Bellocchio
    http://www.imdb.com/title/tt0317965/

    Ernesto Picciafuocco'nun annesi, kardeşinin başvurusu üzerine bir Azize ilan edilme sürecine girmiştir. Anne bir şehit olarak kabul edilmektedir. Tam olarak Azize kabul edilebilmesi için de oğullarının onun nasıl öldüğünü açıklaması filan gerekir. Karmaşık bir film. İnanç konusunda neyi anlatmak istediği belirsiz. Söz konusu filmin İtalya kökenli olduğunu düşününce akla Vatikan eleştirisi de geliyor. Papa'nın kudreti ya da herhalde orada hâlen devam eden kontlukla ilgili eleştiriler var gibi ancak anlaması çok güç. Bir de birdenbire ortaya çıkan din öğretmeni var. Filmdeki argümanları toplayıp bir sonuç çıkarmaya çalıştığınızda, annesinden nefret eden, bir ateist olan adamın kimlik bunalımı yaşaması gibi bir yorum çıkartılabilir. Filmi beğenip beğenmemekten çok yönetmenin karmaşık anlatım tarzını kavramaya çalıştım.


    Bir televizyon yarışmasına başvuran adamın, bu yarışmaya kabul edilip edilmeme sürecinde kendini bu duruma fazlasıyla kaptırıp, gerçek hayattan kopmasını anlatıyor film. Bu tür tv yarışmalarına "reality show" deniyor sanırım. Buralarda da bir dönem furyası dönmüş olan yarışmalardan. Bu tür saçma sapan programların saf bir kişinin üzerindeki etkisini çok güzel anlatmış film. Gerçekten de böyle yarışmalar insanların hayatını mahvedebiliyor, aslında bu durum sosyolojik bir olgu.
    İtalyanlar çok eğlenceli insanlar. Aralarındaki muhabbetleri izlemek keyifli oluyor. Filmi epey beğendim. Tavsiye ederim.

    Alıntıları Göster
    Cría cuervos - Besle Kargayı (1976) - Carlos Saura - İspanya


    Esasında İspanya’daki Franco diktatörlüğü dönemini anlatan bir film imiş. Bunu elbet doğrudan anlayamıyoruz. O dönemi bu şekilde dolaylı olarak simgelemeler üzerinden anlatan bir de El espíritu de la colmena var ki, onda da Ana Torrent oynamıştır. Hem de iki karakter de aynı karakterdir sanki. Bir türlü gülmek bilmeyen, yaşına göre epey ciddi bir kızdır bu karakter. Filmde küçük Ana tarafından öldürülen asker baba, babasının ilgisizliği yüzünden hasta olan ve ölen anne, babanın karısını bir diğer asker arkadaşın karısıyla aldatması, o kadının kocasının Ana’nın teyzesiyle ilişki yaşaması, Franco dönemine pekâlâ ince bir gönderme olabilir. Ama bana çok farklı şeyler düşündürten bir film oldu Besle Kargayı. Hatta küçük kızın sessizlikler içerisinde yaşadığı drama epey üzüldüm.

    Ana ağırbaşlı çevresinde ne olup bittiğinin farkında olan, mutlu geçmesi gereken çocukluğunu anne-babasının kavgalarına tanıklık ederek geçirmiş, nihayetinde annesi ölünce bu ölümü kabullenemeyip, sürekli geçmişe dönüp, hatta annesinin yanında olduğu hayalini kurup onu yaşatmaya devam eden bir kız. Ve annesinin ölümünden sorumlu tuttuğu babasını öldürüyor. Zaten annesinin ölümünden sonra onu içselleştiriyor ve annesiyle bir özdeşleşme yaşıyor. Bu annesini çok sevmesiyle alakalı bir durum. Ana’nın bir başka dikkat çeken özelliği ölüm kavramıyla içli dışlı olması. Bir kere babasını öldürmüştü. Onlara bakan teyzesini de öldürmek istiyor. Ona ölmeni istiyorum diyor. Annesinin hatırasını kirlettiğini düşünüyor çünkü ve onun özlemini yaşamasına izin vermiyor teyzesi. Ana'nın ölüm kavramı üzerine yoğunlaşması yine annesinin ölümüyle yaşadığı travma olarak düşünülebilir. İspanya sinemasından ve eski filmlerden hoşlananların sevebileceği bir yapıt. Filmdeki şu meşhur şarkıyı da dinleyin derim;
    http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/169847/jeanette-porque-te-vas-cunku-gidiyorsun-1974

    La Lengua de las Mariposas - Kelebeklerin Dili (1999) - José Luis Cuerda - İspanya


    Müziklerini Alejandro Amenábar'ın hazırladığı film, faşistlerin iktidarından önceki dönemde geçiyor. Cumhuriyetçi ve idealist bir öğretmen olan Don Gregorio ile okula yeni başlayan Moncho arasında güzel bir öğreten-öğrenen ilişkisi kuruluyor. Moncho'nun annesi ve onun neslindeki insanların cehaletini gösteriyor film bir yandan. Bir yandan da öğrencilerine kültür aşılayarak yeni ve güçlü bir nesil oluşturmak isteyen öğretmeni gösteriyor. Moncho insanları, doğayı her konuda keşfetmeye başlıyor. Film ilerlerken cumhuriyetçiler ile faşistler arasındaki kızışma da içten içe kendini belli ediyor.

    Muerte de un ciclista - Bir Bisikletlinin Ölümü (1955) - Juan Antonio Bardem - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0048394/


    Yasak ilişki yaşayan evli bir kadın sevgilisi ile birlikte arabayla giderken bir bisikletliye çarpar ve ilişkilerinin ortaya çıkmaması pahasına adamı kaderine terk edip oradan ayrılır. Bu kaza vicdanen onları rahat bırakmaz, fakat bir ara asıl önemli husus onların ilişkilerinin, kadının zengin kocasıyla olan evliliğini zedelemesinden korkulması olur. Filmin sonunu özellikle beğendim, çok başarılı kareler var. Filmin Cannes'da da Fipresci ödülü var.

    Libertarias - Özgürlük (1996) - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0113649/

    İspanya İç Savaşını en ayrıntılı şekilde anlatan filmlerden. Aynı ülkede yaşayan insanların birbirini öldürmeleri gerçekten çok yazık. Ama bir yanda idealleri uğruna, eşit yaşamak uğruna savaşanlar, diğer yanda iktidar piyonu olmuş faşistler (İspanya İç Savaşı için konuşuyorum). İnsan faşistlerin ölümüne pek de acımıyor. İyi bir film.

    La voz dormida - Uyuyan Ses (2011) - Benito Zambrano - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1688649/

    1936 ve 1939 yılları arasında İspanya'da milliyetçiler (faşistler) ile komünistler (kızıllar) arasında iç savaş olmuştur. Savaş sonucu demokratik cumhuriyet yıkılmış ve yerine Francisco Franco önderliğindeki bir diktatörlük kurulmuştur. Film 1940 yılında geçiyor. Acımasız faşistler, kendi düşüncesinde olmayan insanları susturmakla meşgul. İç Savaşı kaybeden Kızıllar adaletsiz şekilde yargılanıyorlar ve cezaları idam oluyor. Franco diktatörlüğü, komünistlere karşı, onlara göre adil bir katliam uyguluyor. Filmde de o döneme ait dramatik bir öykü anlatılıyor. Eksik yanları var ve bu konuyu işleyen diğer yapımlara göre belki pek de iyi değil fakat bir kere genel izleyiciye hitap ediyor. İzleyen çoğu kişi bu filmi beğenecektir yani. O yüzden hem o dönemde yaşanan acıları görmeniz hem de sıkılmadan vakit geçirmeniz açısından filmi öneririm.

    Présumé coupable - Yargısız (2011) - Vincent Garenq - Fransa

    Adaleti sağlaması üzerine kurulan adalet kurumları adaleti gerçekten sağlayabiliyor mu? Gerçek bir olaydan sinemaya aktarılan film bunun olmadığının kanıtı. Üstelik hukukun çok önceleri geliştiği Fransa'dan bahsediyoruz. Evet, suçu ispatlanana kadar herkes masumdur ama uygulamada bu söz gerçekten de sözde kalıyor. Hele şu suçu ispatlanmamış insanlar için hangi hakla tutukluluk kararı verebiliyorlar. Savcılara da dikkat çekmek gerekir. Filmdeki genç ve deneyimsiz savcı bütün yaşananların sorumlusu sayılabilir. Böyle savcıların elinden böyle davalar alınmalı sanırım. Bu yaşanan olaylar Fransa hukuk tarihinde kara bir leke olarak kabul ediliyor.
    Filmin Jagten'le konu bakımından benzerliği var fakat filmde dava süreci ve hapishane süreci de gösteriliyor. Baştan sona sıkılmadan ama gerilerek izleyeceğiniz bir film.

    9 (2002) - Ümit Ünal - Türkiye :)

    İstanbul'un kenar mahallerinde dönen bir olayı inceliyor film. Bir cinayet sonrasında, zanlılar sorgulanıyor. Gerçekler ortaya çıkıyor yavaş yavaş. Ama iş tahmin edilenin ötesinde ilerliyor. Gerçekten de Türkiye'de yaşamak zor iş. Sonuna kadar izleyin, başarılı bir film.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Meursault. -- 16 Mayıs 2015; 17:50:43 >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Cría cuervos - Besle Kargayı (1976) - Carlos Saura - İspanya


    Esasında İspanya’daki Franco diktatörlüğü dönemini anlatan bir film imiş. Bunu elbet doğrudan anlayamıyoruz. O dönemi bu şekilde dolaylı olarak simgelemeler üzerinden anlatan bir de El espíritu de la colmena var ki, onda da Ana Torrent oynamıştır. Hem de iki karakter de aynı karakterdir sanki. Bir türlü gülmek bilmeyen, yaşına göre epey ciddi bir kızdır bu karakter. Filmde küçük Ana tarafından öldürülen asker baba, babasının ilgisizliği yüzünden hasta olan ve ölen anne, babanın karısını bir diğer asker arkadaşın karısıyla aldatması, o kadının kocasının Ana’nın teyzesiyle ilişki yaşaması, Franco dönemine pekâlâ ince bir gönderme olabilir. Ama bana çok farklı şeyler düşündürten bir film oldu Besle Kargayı. Hatta küçük kızın sessizlikler içerisinde yaşadığı drama epey üzüldüm.

    Ana ağırbaşlı çevresinde ne olup bittiğinin farkında olan, mutlu geçmesi gereken çocukluğunu anne-babasının kavgalarına tanıklık ederek geçirmiş, nihayetinde annesi ölünce bu ölümü kabullenemeyip, sürekli geçmişe dönüp, hatta annesinin yanında olduğu hayalini kurup onu yaşatmaya devam eden bir kız. Ve annesinin ölümünden sorumlu tuttuğu babasını öldürüyor. Zaten annesinin ölümünden sonra onu içselleştiriyor ve annesiyle bir özdeşleşme yaşıyor. Bu annesini çok sevmesiyle alakalı bir durum. Ana’nın bir başka dikkat çeken özelliği ölüm kavramıyla içli dışlı olması. Bir kere babasını öldürmüştü. Onlara bakan teyzesini de öldürmek istiyor. Ona ölmeni istiyorum diyor. Annesinin hatırasını kirlettiğini düşünüyor çünkü ve onun özlemini yaşamasına izin vermiyor teyzesi. Ana'nın ölüm kavramı üzerine yoğunlaşması yine annesinin ölümüyle yaşadığı travma olarak düşünülebilir. İspanya sinemasından ve eski filmlerden hoşlananların sevebileceği bir yapıt. Filmdeki şu meşhur şarkıyı da dinleyin derim;
    http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/169847/jeanette-porque-te-vas-cunku-gidiyorsun-1974

    La Lengua de las Mariposas - Kelebeklerin Dili (1999) - José Luis Cuerda - İspanya


    Müziklerini Alejandro Amenábar'ın hazırladığı film, faşistlerin iktidarından önceki dönemde geçiyor. Cumhuriyetçi ve idealist bir öğretmen olan Don Gregorio ile okula yeni başlayan Moncho arasında güzel bir öğreten-öğrenen ilişkisi kuruluyor. Moncho'nun annesi ve onun neslindeki insanların cehaletini gösteriyor film bir yandan. Bir yandan da öğrencilerine kültür aşılayarak yeni ve güçlü bir nesil oluşturmak isteyen öğretmeni gösteriyor. Moncho insanları, doğayı her konuda keşfetmeye başlıyor. Film ilerlerken cumhuriyetçiler ile faşistler arasındaki kızışma da içten içe kendini belli ediyor.

    Muerte de un ciclista - Bir Bisikletlinin Ölümü (1955) - Juan Antonio Bardem - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0048394/


    Yasak ilişki yaşayan evli bir kadın sevgilisi ile birlikte arabayla giderken bir bisikletliye çarpar ve ilişkilerinin ortaya çıkmaması pahasına adamı kaderine terk edip oradan ayrılır. Bu kaza vicdanen onları rahat bırakmaz, fakat bir ara asıl önemli husus onların ilişkilerinin, kadının zengin kocasıyla olan evliliğini zedelemesinden korkulması olur. Filmin sonunu özellikle beğendim, çok başarılı kareler var. Filmin Cannes'da da Fipresci ödülü var.

    Libertarias - Özgürlük (1996) - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0113649/

    İspanya İç Savaşını en ayrıntılı şekilde anlatan filmlerden. Aynı ülkede yaşayan insanların birbirini öldürmeleri gerçekten çok yazık. Ama bir yanda idealleri uğruna, eşit yaşamak uğruna savaşanlar, diğer yanda iktidar piyonu olmuş faşistler (İspanya İç Savaşı için konuşuyorum). İnsan faşistlerin ölümüne pek de acımıyor. İyi bir film.

    La voz dormida - Uyuyan Ses (2011) - Benito Zambrano - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1688649/

    1936 ve 1939 yılları arasında İspanya'da milliyetçiler (faşistler) ile komünistler (kızıllar) arasında iç savaş olmuştur. Savaş sonucu demokratik cumhuriyet yıkılmış ve yerine Francisco Franco önderliğindeki bir diktatörlük kurulmuştur. Film 1940 yılında geçiyor. Acımasız faşistler, kendi düşüncesinde olmayan insanları susturmakla meşgul. İç Savaşı kaybeden Kızıllar adaletsiz şekilde yargılanıyorlar ve cezaları idam oluyor. Franco diktatörlüğü, komünistlere karşı, onlara göre adil bir katliam uyguluyor. Filmde de o döneme ait dramatik bir öykü anlatılıyor. Eksik yanları var ve bu konuyu işleyen diğer yapımlara göre belki pek de iyi değil fakat bir kere genel izleyiciye hitap ediyor. İzleyen çoğu kişi bu filmi beğenecektir yani. O yüzden hem o dönemde yaşanan acıları görmeniz hem de sıkılmadan vakit geçirmeniz açısından filmi öneririm.

    Présumé coupable - Yargısız (2011) - Vincent Garenq - Fransa

    Adaleti sağlaması üzerine kurulan adalet kurumları adaleti gerçekten sağlayabiliyor mu? Gerçek bir olaydan sinemaya aktarılan film bunun olmadığının kanıtı. Üstelik hukukun çok önceleri geliştiği Fransa'dan bahsediyoruz. Evet, suçu ispatlanana kadar herkes masumdur ama uygulamada bu söz gerçekten de sözde kalıyor. Hele şu suçu ispatlanmamış insanlar için hangi hakla tutukluluk kararı verebiliyorlar. Savcılara da dikkat çekmek gerekir. Filmdeki genç ve deneyimsiz savcı bütün yaşananların sorumlusu sayılabilir. Böyle savcıların elinden böyle davalar alınmalı sanırım. Bu yaşanan olaylar Fransa hukuk tarihinde kara bir leke olarak kabul ediliyor.
    Filmin Jagten'le konu bakımından benzerliği var fakat filmde dava süreci ve hapishane süreci de gösteriliyor. Baştan sona sıkılmadan ama gerilerek izleyeceğiniz bir film.

    9 (2002) - Ümit Ünal - Türkiye :)

    İstanbul'un kenar mahallerinde dönen bir olayı inceliyor film. Bir cinayet sonrasında, zanlılar sorgulanıyor. Gerçekler ortaya çıkıyor yavaş yavaş. Ama iş tahmin edilenin ötesinde ilerliyor. Gerçekten de Türkiye'de yaşamak zor iş. Sonuna kadar izleyin, başarılı bir film.

    Alıntıları Göster
    Sous Le Sable - Kumun Altında (2000) - François Ozon - Fransa
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0240913/


    Biraz Trois Couleurs: Bleu filmini anımsatan film, yine böyle bir kadının ruh hâlindeki çöküntüyü ve kabullenemeyişini işliyor. Oldukça etkili ve akıp giden bir film. İzlemelisiniz.

    Blast of Silence - Sessizliğin Gürültüsü (1961) - Allen Baron - ABD
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0054687/


    Yalnız bir kiralık katilin, yeni bir iş aldıktan sonra geçirdiği günler işleniyor filmde. Film boyunca bir dış ses, ana karakterle irtibat içinde. Adamın yalnız hâli, soğuk ve kasvetli bir ortam yaratılarak çok başarılı bir şekilde yansıtılmış. Allen Baron filmin hem yönetmeni, hem senaristi hem de baş rol oyuncusu. Bütçesi düşük, çok başarılı bağımsız bir kara film. En sevdiğim Amerikan yapımı filmdir desem yeridir.

    Le Boucher - Kasap (1970) - Claude Chabrol - Fransa


    Bir Fransız köyünde öğretmen olan Helen ile aynı kasabada kasap olan Paul bir düğünde birbirleriyle arkadaşlık kurarlar. Zaman içinde bu arkadaşlıkları ilerler. Filmi tam açıklamak için içerik hakkında ayrıntılı bilgi vermem gerek, o yüzden spoiler içine alıyorum,
    Paul ile Helen arasında zamanla bir sevgi ilişkisi doğar. Fakat helen seneler öncesinde sevgilisi onu terk ettiğinden aşık olmamaya karar vermiştir. Bu yüzden Paul'ün üstü kapalı aşk isteğine karşılık vermez, buna karşın içten içe ikisi arasında bir duygusal etkileşim olur. Kasabada işlenen ikinci cinayette Helen, Paul'e hediye ettiği çakmağı olay yerinde bulunca katilin o olduğunu düşünür. Hayalleri yıkılmıştır fakat içinde ona karşı beslediği hisler onu ele vermemeye zorlar. Soğuk bir karakter yapısına bürünür. Filmin sonunda Paul Helen uğruna kendini feda eder. Aslında onda bir tutku olan öldürme isteği Helen'in üzerinde işlemez. İkisi de birbirine tutuktur. Film bu hissi donukluğu gerilim yüklü bir şekilde izleyiciye nakleder.


    3 Women - 3 Kadın (1977) - Robert Altman - ABD


    Bir spa merkezinde iş bulan Pinky, orada çalışan Milly ile samimiyet kurmaya çalışır. Pinky, Milly'yi ilk gördüğünde ona kanı ısınmıştır. Kısa sürede arkadaş olurlar. Milly'ninse arkadaşlık kurma konusunda sıkıntısı vardır. Her ne kadar çok konuşkan olsa da kimse onunla iletişim kurmak istememektedir. Bir süre sonra Pinky ve Milly arasındaki benzerlikleri keşfederiz.
    İki kadın oldukça belirgin fakat üçüncü kadın konusunda biraz sıkıntı var. O daha çok bir dış etken olarak bırakılmış. Film bu iki kadın üzerinde dönüyor genel itibariyle. İki kadın da birbirlerini tamamlıyor. Ben onların yaşadığı dünyayı bir distopyaya, yalıtılmış bir evrene benzettim. Bir takım eksiklikler olsa da ilgimi her dakika cezbeden bir film oldu. Tavsiye edilir. Ayrıca şunları da ekleyeyim, film yapısı bakımından Persona'dan esinlenerek yapılmış diyebiliriz, Mulholland Dr. filmi de 3 Women başta olmak üzere iki filmden de etkilenmiş diyebiliriz, Black Swan filminin de bu üç filmden etkilendiği gözlenebiliyor. Ancak ben dördü içinde en çok 3 Women'i sevdim. Üzerinde daha çok şeyler yazılabilecek bir film. Shelley Duvall ve Sissy Spacek'in oyunculukları harika.
    Robert Altman'ı da alın listenize, az da olsa ABD sinemasında iyi yönetmenler var.

    La comunidad - Halkımız Avanta Peşinde (2000) - Álex de la Iglesia - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0255067/


    Paranın insanları nasıl ağzı köpüklü köpeklere çevirdiğini gösteren trajikomik bir durumu anlatan güzel bir film. Yazık, o kadar parası olan dede o apartman sakinlerinden ne çekmiş be. Onlarla beraber yaşayacak, mecbur Baş roldeki kadın da epey emek sarf etmiş film için. Yüksekteki sahneler olmayaydı iyiydi. Bu arada filmin Türkçe isimlendirmesi bir yana doğrudan Cemaat olarak da çevirebiliriz. Polanski'nin psikopat yuvası apartmanları geldi film boyunca aklıma.

    Iglesia'nın El día de la bestia (1995) filmi de fena değildir.

    Die tödliche Maria - Ölümcül Maria (1993) - Almanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0108425/

    Tom Tykwer'ın ünlü olmadan önce çektiği ikinci uzun metraj filmi. Keşke hep bu havalarda gitseymiş. Babası ve kocası tarafından kuşatılmış, baskı altında bir hayat yaşayan, sevgi ve şefkatten yoksun kalmış bir kadını anlatıyor film. Kadın çocukluğundan beri hayali bir arkadaşına, ne yaşadıysa onları anlattığı mektuplar yazıyor. Ne ergenliğini, ne kadınlığını yaşayabiliyor. Çok farklı, tuhaf bir havası vardı filmin. Jean-Pierre Jeunet filmleri gibiydi. Amelie'nin karamsar versiyonu da diyebiliriz. Nina Petri de karakteri canlandırmada çok başarılıydı.

    Wer früher stirbt, ist länger tot - Erken Ölen, Daha Uzun Ölü Kalır (2006) - Almanya


    Annesi onu doğururken ölen Sebastian suçluluk duygusu hissetmektedir. Annesinin geri gelmesini istemektedir. Sebastian'ın hayalci ve çocuksuluğu etrafında döner gider film. İyi de bir komedi filmidir diyebilirim. En sevdiğim Alman yapımlarındandır. Uzun süre önce izlediğimden hakkında daha fazla bir şey yazamayacağım. İzlemenizi tavsiye ederim.

    Das weiße Rauschen - Beyaz Ses (2001) - Almanya


    Şizofreniyle ilgili sağlam bir bağımsız filmdir. Başrolde Daniel Brühl var. Herkes sevmeyebilir, biraz durağandır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Sous Le Sable - Kumun Altında (2000) - François Ozon - Fransa
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0240913/


    Biraz Trois Couleurs: Bleu filmini anımsatan film, yine böyle bir kadının ruh hâlindeki çöküntüyü ve kabullenemeyişini işliyor. Oldukça etkili ve akıp giden bir film. İzlemelisiniz.

    Blast of Silence - Sessizliğin Gürültüsü (1961) - Allen Baron - ABD
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0054687/


    Yalnız bir kiralık katilin, yeni bir iş aldıktan sonra geçirdiği günler işleniyor filmde. Film boyunca bir dış ses, ana karakterle irtibat içinde. Adamın yalnız hâli, soğuk ve kasvetli bir ortam yaratılarak çok başarılı bir şekilde yansıtılmış. Allen Baron filmin hem yönetmeni, hem senaristi hem de baş rol oyuncusu. Bütçesi düşük, çok başarılı bağımsız bir kara film. En sevdiğim Amerikan yapımı filmdir desem yeridir.

    Le Boucher - Kasap (1970) - Claude Chabrol - Fransa


    Bir Fransız köyünde öğretmen olan Helen ile aynı kasabada kasap olan Paul bir düğünde birbirleriyle arkadaşlık kurarlar. Zaman içinde bu arkadaşlıkları ilerler. Filmi tam açıklamak için içerik hakkında ayrıntılı bilgi vermem gerek, o yüzden spoiler içine alıyorum,
    Paul ile Helen arasında zamanla bir sevgi ilişkisi doğar. Fakat helen seneler öncesinde sevgilisi onu terk ettiğinden aşık olmamaya karar vermiştir. Bu yüzden Paul'ün üstü kapalı aşk isteğine karşılık vermez, buna karşın içten içe ikisi arasında bir duygusal etkileşim olur. Kasabada işlenen ikinci cinayette Helen, Paul'e hediye ettiği çakmağı olay yerinde bulunca katilin o olduğunu düşünür. Hayalleri yıkılmıştır fakat içinde ona karşı beslediği hisler onu ele vermemeye zorlar. Soğuk bir karakter yapısına bürünür. Filmin sonunda Paul Helen uğruna kendini feda eder. Aslında onda bir tutku olan öldürme isteği Helen'in üzerinde işlemez. İkisi de birbirine tutuktur. Film bu hissi donukluğu gerilim yüklü bir şekilde izleyiciye nakleder.


    3 Women - 3 Kadın (1977) - Robert Altman - ABD


    Bir spa merkezinde iş bulan Pinky, orada çalışan Milly ile samimiyet kurmaya çalışır. Pinky, Milly'yi ilk gördüğünde ona kanı ısınmıştır. Kısa sürede arkadaş olurlar. Milly'ninse arkadaşlık kurma konusunda sıkıntısı vardır. Her ne kadar çok konuşkan olsa da kimse onunla iletişim kurmak istememektedir. Bir süre sonra Pinky ve Milly arasındaki benzerlikleri keşfederiz.
    İki kadın oldukça belirgin fakat üçüncü kadın konusunda biraz sıkıntı var. O daha çok bir dış etken olarak bırakılmış. Film bu iki kadın üzerinde dönüyor genel itibariyle. İki kadın da birbirlerini tamamlıyor. Ben onların yaşadığı dünyayı bir distopyaya, yalıtılmış bir evrene benzettim. Bir takım eksiklikler olsa da ilgimi her dakika cezbeden bir film oldu. Tavsiye edilir. Ayrıca şunları da ekleyeyim, film yapısı bakımından Persona'dan esinlenerek yapılmış diyebiliriz, Mulholland Dr. filmi de 3 Women başta olmak üzere iki filmden de etkilenmiş diyebiliriz, Black Swan filminin de bu üç filmden etkilendiği gözlenebiliyor. Ancak ben dördü içinde en çok 3 Women'i sevdim. Üzerinde daha çok şeyler yazılabilecek bir film. Shelley Duvall ve Sissy Spacek'in oyunculukları harika.
    Robert Altman'ı da alın listenize, az da olsa ABD sinemasında iyi yönetmenler var.

    La comunidad - Halkımız Avanta Peşinde (2000) - Álex de la Iglesia - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0255067/


    Paranın insanları nasıl ağzı köpüklü köpeklere çevirdiğini gösteren trajikomik bir durumu anlatan güzel bir film. Yazık, o kadar parası olan dede o apartman sakinlerinden ne çekmiş be. Onlarla beraber yaşayacak, mecbur Baş roldeki kadın da epey emek sarf etmiş film için. Yüksekteki sahneler olmayaydı iyiydi. Bu arada filmin Türkçe isimlendirmesi bir yana doğrudan Cemaat olarak da çevirebiliriz. Polanski'nin psikopat yuvası apartmanları geldi film boyunca aklıma.

    Iglesia'nın El día de la bestia (1995) filmi de fena değildir.

    Die tödliche Maria - Ölümcül Maria (1993) - Almanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0108425/

    Tom Tykwer'ın ünlü olmadan önce çektiği ikinci uzun metraj filmi. Keşke hep bu havalarda gitseymiş. Babası ve kocası tarafından kuşatılmış, baskı altında bir hayat yaşayan, sevgi ve şefkatten yoksun kalmış bir kadını anlatıyor film. Kadın çocukluğundan beri hayali bir arkadaşına, ne yaşadıysa onları anlattığı mektuplar yazıyor. Ne ergenliğini, ne kadınlığını yaşayabiliyor. Çok farklı, tuhaf bir havası vardı filmin. Jean-Pierre Jeunet filmleri gibiydi. Amelie'nin karamsar versiyonu da diyebiliriz. Nina Petri de karakteri canlandırmada çok başarılıydı.

    Wer früher stirbt, ist länger tot - Erken Ölen, Daha Uzun Ölü Kalır (2006) - Almanya


    Annesi onu doğururken ölen Sebastian suçluluk duygusu hissetmektedir. Annesinin geri gelmesini istemektedir. Sebastian'ın hayalci ve çocuksuluğu etrafında döner gider film. İyi de bir komedi filmidir diyebilirim. En sevdiğim Alman yapımlarındandır. Uzun süre önce izlediğimden hakkında daha fazla bir şey yazamayacağım. İzlemenizi tavsiye ederim.

    Das weiße Rauschen - Beyaz Ses (2001) - Almanya


    Şizofreniyle ilgili sağlam bir bağımsız filmdir. Başrolde Daniel Brühl var. Herkes sevmeyebilir, biraz durağandır.

    Alıntıları Göster
    Latin Amerika


    El castillo de la pureza - Saflığın Kalesi (1973) - Meksika
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0068348/


    İlk bakışta film yalnızca kafayı yemeye başlamış bir babanın çocuklarını eve hapsetmesi gibi görülebilir. Ancak bunun ötesinde daha derin bir bakış açısı gerektiriyor.
    Evin reisi, karısıyla da anlaşmalı olarak çocuklarını doğdukları günden itibaren dış dünyaya çıkarmama kararı alıyorlar. Çünkü baba, insanların hayvanlardan bile aşağı varlıklar olduğunu, çocuklarının dışarı salınırlarsa kendi evlerinde zehirledikleri fareler gibi -mecazen- zehirleneceklerini düşünüyor. Adam sanırım kimyager, fare zehri üretip satıyor, fare zehri paketleme işini de çocukları aracılığıyla yapıyor. Evde de bir oğlan, bir abla ve bir küçük kız kardeş ile anne var. Baba çocuklarının eğitimini evde kendi veriyor, onlara erdem ve ahlâkı aşıladığını düşünüyor. Böylelikle adamın tıkırında giden bir yönetim yapısı oluşturduğunu görebiliriz. Doğrusu kendi kurduğu 'Saflığın Kalesi'ndeki düzen de çocukların olgunlaşmaya başlamasıyla birlikte çürümeye başlıyor.

    Film Latin Amerika ülkesi olan Meksika menşeli. Böyle olduğunda, izleyicinin aklına bu filmin, Latin Amerika ülkelerindeki diktatör yönetim biçimleri de dahil tarihteki tüm yozlaşmış diktatör yönetim biçimlerinin bir portresini çizdiği ve böyle bir aile yönetim yapısı ile totaliter düzenlerin bir alegorisini oluşturduğu gelmelidir bana kalırsa. Babanın ilk kızının adının Ütopya olması ve babanın da yine çocuklarını, onların dünyayla olan iletişimlerini kopararak, yetiştirebileceği ütopyasını taşıması da filmin içinde gizli olanlardan. Tabii bu hayat babaya göre bir ütopya, gittikçe baskı altında kalan bir hayat yaşamak zorunda olanlar içinse antiütopik, istenmeyen bir dünya olabilir. Yine de anne ve çocuklar yöneticileri ve düzen kurucuları olan babalarından korksalar da onu sevip sayıyorlar. Bu da ilginç bir nokta. Demek ki gücünü bir şekilde kabul ettirmiş yönetici, isyan tehlikesi altında olabilir ancak gücünü bir kez kabul ettirmiştir. Böylelikle de isyan biraz zordur, yönetim altındakiler sindirilmiş, susturulmuştur. Bu film o dönemin Pinochet'lerini, Franco'larını, biraz daha geriye gidersek Hitler'i eleştirmek için yapılmış olabilir. Ben de bu kibirli, kusurunu başkasının kusuru olarak addeden, zorba baba figürünü, her ne kadar kendilerini zorba olarak görmeseler de günümüzün zorba iktidarlarına benzettim. Filmin başrolünde, genellikle Bunuel'in filmlerinde oynamış Claudio Brook var. Film de sanırım gerçek hayattan uyarlama imiş. İlginç.

    Unutmadan 2009 yapımı Kynodontas (Dogtooth)'ın fikir babası bu filmmiş meğer. Tabii tümüyle değil, sadece çıkış noktası ve çıkarılabilecek olası sonuçlar bağlamında.

    Koyu Kırmızı - Profundo carmesí (1996) - Arturo Ripstein - Meksika
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0117394/

    Nicolás, gazetelere verdiği ilânlarla, kadınların zafiyetlerinden yararlanarak, onların üzerinden geçimini sağlayan bir adamdır. Coral ise orta yaşlarına gelmiş, iki çocuk annesi, dul ve şişman bir kadındır. Kadının tek ümidi Charles Boyer'e benzeyen bir adama sahip olmaktır. İyice gergin günler yaşayan Coral için Nicolás bir umut ışığı olacaktır. Coral o umut ışığını kaybetmek istemeyecektir. Yer yer karakterlerin yapısı ve birbirleriyle olan ilişkileri açısından gülümseten, yer yer geren ve daha çok da hüzünlendiren bir film. İzlediğim en anlamlı ikiliyi yaratmış yönetmen. Bu ikilinin arasındaki ilişki, karakterlerin birbirlerine gerçekten değer vermesi, karşı tarafta hiçbir kusur bulmaya çalışmaması üzerine kuruluydu. İkili bir bütün olunca, birbirlerinin varoluş nedenleri oldular. Bu yüzden, biri diğerini kaybetmemek için her şeyi yapmaya hazırdı. Buna anormalin normalleşmesi durumu da dâhil. Suç işleme konulu filmlerden hoşlananlar da seyretmeli. Gerçi burada suç işleme durumunu aşan bir duygusallık var. Film 1940'ların Meksikası'ndaki gerçek olaylardan esinlenilerek oluşturulmuş sanırım. Film herkese aynı şekilde hitap etmeyebilir.
    Arturo Ripstein'e saygı duydum.

    Nordeste (2005) - Arjantin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0398664/


    İki farklı hayat filmin kemiğini oluşturuyor. Biri Fransa'dan yetim bir çocuğu evlat edinmek için Arjantin'in kırsal bir bölgesine gelen refah düzeyi yüksek kadın, diğeri de evi elinden alınmak üzere olan, çocuğuyla bir başına maddi zorluklarla yaşayan yerli bir kadın. Fransız kadın yasadışı yollarla evlat edinmek için orada beklerken, iki kadının yollarının kesişmesi yoluyla, Avrupa toplumundan bir numune ve Latin Amerika toplumundan kesitler karşılaştırılmış oluyor. Sonuç tabii ki sosyal adaletsizlik. Latin Amerika'da her şey para. Paran yoksa, zengin değilsen önemsizsin, hiçsin. Bu ayrımı göstermek için de toprak ağababalarının oralardaki rolüne yer verilmiş. Yönetmen çocukken Arjantin'den Fransa'ya göçen biri, filmin senaryosunda bu da etkili olsa gerek. Bir de fotoğrafla ilgileniyormuş, bu yüzdendir, filmde harika kareler var. Bu da yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi, umarım çok daha iyilerini çeker, takipteyiz bakalım. Film herkese hitap etmeyebilir, derdini sessiz sakin, güzel görüntülerle bezeli bir şekilde anlatan filmleri sevenlere öneririm. 8/10 Yönetmenin ilk kısa filmi L'homme sans tête'yi de şuradan izleyebilirsiniz;
    http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/174490/lhomme-sans-tte-bassiz-adam-kisa-film-2003

    Leonera - Aslan İni (2008) - Arjantin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1022606/

    Cinayet zanlısı Julia hamiledir. Tutuklanıp, hamile kadınların tutulduğu bir cezaevine göndirilir. Başından geçen olaylar neticesinde psikolojisinin bozulduğunu gördüğümüz kadını hayata tutacak olansa çocuğu olacaktır. Yeleli paltosu, siyah-sarı karışımı saçlarıyla bir aslan izlenimi yaratan Julia'nın karakteri de bir aslanın iç güdüleriyle eş tutulmuş. Kadının çocuğunu bu kadar çok sahiplenip onun için bir 'dişi aslan' gibi mücadele etmesi de filmin adına yakışmış. Kadının tutulduğu cezaevi de dişi aslanların barındığı yuvalarına benziyordu zaten. Böyle bakınca filmdeki eksiklerin çok da önemli olmadığı görülüyor. Yani suçlu kimdi, çocuk kimdendi vs. tarzı soruların sorulması boşuna. Julia karakterinin temsîli bir karakter olması öne çıkıyor daha çok. Tabii bazı sahneler yönetmen maharetiyle daha özenli çekilebilirdi ve olayların akışı izleyiciyle olan etkileşim kesintiye uğratılmadan verilebilirdi yine de genel olarak güçlü bir film diyebilirim. Arjantin gibi bir ülkedeki kibar gardiyanları da unutmamak gerek. Bir de aslında o annelik duygusunun bu denli güçlü bir his olarak ortaya çıkması ve o güçlü hissin daha da pekişmesi daha iyi bir şekilde verilebilirdi. Görüntü yönetmenliğini çok beğendim. Yönetmenin diğer filmlerini de izleyeceğim.



    Çeşitli Ülkeler


    Aile Bağları - Un air de famille (1996) - Fransa
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0118015/


    Orta sınıf bir ailenin üyeleri, doğumgünü kutlaması için bir araya gelirler. Üç kardeşin üçü de farklı karakterlere sahiptir. Kardeşlerin en büyüğünün işlettiği babadan kalma kafede buluşan aile üyeleri arasında, eğlenceli, sıkıcı ve gergin anlar yaşanacaktır. Bir araya gelen aile fertlerinin aslında birbirlerini pek de iyi tanımadıklarını görürüz. Hatta anne'nin bile çocuklarına karşı kafasında çizdiği önyargıları vardır. Filmin çoğunluğu eğlenceli ve zekice oluşturulmuş esprilerle geçiyor, bir kısmı da gergin geçiyor. Film bazen tutuk gibi gelebilir ama bu tutukluk filmi daha gerçekçi ve doğal kılmak için yapılmış. Hemen hemen de tek mekan filmi diyebiliriz. Keyifli diyaloglar da diz boyu. Gayet sağlam bir film.
    Henri'nin karısına apartman önünde seslendiği bölümde epey güldüm
    Bu filme benzer yine Fransız yapımı, çok eğlenceli diyalogların geçtiği Le prénom (2012) filmi var onu da tavsiye ederim. Fakat ben Aile Bağları'nı sinematografik olarak daha başarılı buldum.

    En la ciudad sin límites - Sınırsız Kentte (2002) - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0311072/


    Bir aile dramasından öte, geçmişle çatışma, yüzleşme, geçmişin şimdiye yansıması üzerine bir film. Yaşlı bir adam ciddi bir şekilde hasta oluyor ve akıl sağlığını yavaş yavaş yitiriyor. Karısı, onu İspanya'dan Paris'teki bir hastaneye getiriyor. Ailenin uzun süredir görmediği oğulları Victor da bu sebeple geliyor. Fakat babasının kimseye söyleyemediği bir sıkıntısı olduğunu fark edip, bunun üzerine yoğunlaşıyor. Beklemediğim bir şekilde gelişti senaryo. Tahmin edecek gibi oluyorsunuz, biraz mantıksız geliyor ama film ilerledikçe de o fikrin üstüne yoğunlaşıyorsunuz. İyi bir filmdi. Filmin içeriğinden, konusundan bahsedemem, sadece özetlemeye çalıştım.

    Salvador (Puig Antich) (2006) - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0445691/
    "General Franko'nun diktatörlüğünün son yıllarında, sosyal çatışmalar beklenmedik şekilde artmıştı. Baskı nedeniyle binlerce siyasi suçlu, yüzlerce işçi ve öğrenci öldü. Bu film, o gençlerin gerçek hikâyesidir. Bir ülke dizlerinin üzerindeyken korkusuz yaşamayı seçenlerin."

    Şu an sınıfsız ve maddi bakımdan eskiye göre daha eşit bir toplumda yaşıyorsak bunu 40-50 yıl öncesinde, siyasi bilinç henüz kaybedilmemişken, canlarını, sınıfsız bir toplum için feda eden, komünist, anarşist ve solculara borçluyuz. Geçmiş dönemlere baktığımızda zaten ABD güdümlü sağcı, faşist ya da muhafazakar partilerin gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerin başına geçirildiğini biliyoruz. Gerçi bugün de devam ediyor bu. Amerika dünya çapında solcu, komünist, anarşist korkusu yaratmayı başardı. Tam da burada eğitim devreye giriyor. Filmin eğitimi savunduğu da söylenebilir. Gerçekten eğitim gelişmek için her şey ama eğitimin de Amerikan güdümlü olmamasına dikkat etmek gerek. Film beni epey etkiledi. İspanya'da Franco döneminde banka soygunu gibi işlere kalkışan solcu örgüt İberya Kurtuluş Hareketi'nden Salvador Puig Antich'e yoğunlaşılıyor. Nedeni de açık. Zaten Antich o dönemin simgesi hâline gelmiş. Bu arada banka soygunları kişisel çıkarlar adına değil işçilerin kullanması adına çalınıyor. Robin Hood hesabı. Dünya çapında işçiler, şu an daha rahat çalışma imkanlarına sahipse bunu meydanlarda, mahpushanelerde, kuytu köşelerde canlarını feda edenlere borçlu olmalılar. Bizim gördüğümüzse tam tersi. Adam senin için ortaya canını koymuş, diktatör yönetime başkaldırmış ama sen hâlâ düzen kurucunun buyruğunun kutsiyetine inanıyorsun. Yazık. Film bu ikilemi de veriyor. İzlenmesi gereken bir yapıt.

    Höhenfeuer (1985) - İsviçre
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0093235/

    İsviçre'nin Alp Dağları'na kurulu bir yerde yaşayan ailenin öyküsü filmimiz. Aile dünyaya karşı yalıtılmış, doğal bir hayat sürüyor. Öyle yalıtılmışlığa can kurban tabii. Yalıtılmışlık durumunun bazı olumsuz yanları da var. Güzel manzaraları olan, biraz farklı şeyleri usul usul anlatan psikolojik bir film. İnsanın oradaki hayata, oradaki doğaya karışası geliyor. Filmin adını, Alp'in/Alplerin Ateşi şeklinde çevirmek mümkün sanırım.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Chce sie zyc - Hayat Çok Güzel (2013) - Polonya
    http://www.imdb.com/title/tt3092552/

    Mateusz, hareketlerine hakim olamayan, yürüyemeyen bir çocuktur. İlk baş bir bitkiden farkı olmadığı söylenir hatta bir köpekle kıyaslandığı olur ama o konuşamasa da hareket edemese de çevresine her şeyi anladığını, normal bir insan olduğunu kanıtlamaya çalışacaktır. Oldukça etkileyici bir Polonya menşeli film. Gerçek bir hayat öyküsünden esinlenilmiş. Mateusz büyük bir gayretle, ben normal insanım diye haykırmaya çalışırken, onun kadar gayretli bir insan olamadığım için Mateusz'a imrendim. Bu filmin yanında Oasis (2002) ve Le scaphandre et le papillon filmlerini de herkese öneririm.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Latin Amerika


    El castillo de la pureza - Saflığın Kalesi (1973) - Meksika
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0068348/


    İlk bakışta film yalnızca kafayı yemeye başlamış bir babanın çocuklarını eve hapsetmesi gibi görülebilir. Ancak bunun ötesinde daha derin bir bakış açısı gerektiriyor.
    Evin reisi, karısıyla da anlaşmalı olarak çocuklarını doğdukları günden itibaren dış dünyaya çıkarmama kararı alıyorlar. Çünkü baba, insanların hayvanlardan bile aşağı varlıklar olduğunu, çocuklarının dışarı salınırlarsa kendi evlerinde zehirledikleri fareler gibi -mecazen- zehirleneceklerini düşünüyor. Adam sanırım kimyager, fare zehri üretip satıyor, fare zehri paketleme işini de çocukları aracılığıyla yapıyor. Evde de bir oğlan, bir abla ve bir küçük kız kardeş ile anne var. Baba çocuklarının eğitimini evde kendi veriyor, onlara erdem ve ahlâkı aşıladığını düşünüyor. Böylelikle adamın tıkırında giden bir yönetim yapısı oluşturduğunu görebiliriz. Doğrusu kendi kurduğu 'Saflığın Kalesi'ndeki düzen de çocukların olgunlaşmaya başlamasıyla birlikte çürümeye başlıyor.

    Film Latin Amerika ülkesi olan Meksika menşeli. Böyle olduğunda, izleyicinin aklına bu filmin, Latin Amerika ülkelerindeki diktatör yönetim biçimleri de dahil tarihteki tüm yozlaşmış diktatör yönetim biçimlerinin bir portresini çizdiği ve böyle bir aile yönetim yapısı ile totaliter düzenlerin bir alegorisini oluşturduğu gelmelidir bana kalırsa. Babanın ilk kızının adının Ütopya olması ve babanın da yine çocuklarını, onların dünyayla olan iletişimlerini kopararak, yetiştirebileceği ütopyasını taşıması da filmin içinde gizli olanlardan. Tabii bu hayat babaya göre bir ütopya, gittikçe baskı altında kalan bir hayat yaşamak zorunda olanlar içinse antiütopik, istenmeyen bir dünya olabilir. Yine de anne ve çocuklar yöneticileri ve düzen kurucuları olan babalarından korksalar da onu sevip sayıyorlar. Bu da ilginç bir nokta. Demek ki gücünü bir şekilde kabul ettirmiş yönetici, isyan tehlikesi altında olabilir ancak gücünü bir kez kabul ettirmiştir. Böylelikle de isyan biraz zordur, yönetim altındakiler sindirilmiş, susturulmuştur. Bu film o dönemin Pinochet'lerini, Franco'larını, biraz daha geriye gidersek Hitler'i eleştirmek için yapılmış olabilir. Ben de bu kibirli, kusurunu başkasının kusuru olarak addeden, zorba baba figürünü, her ne kadar kendilerini zorba olarak görmeseler de günümüzün zorba iktidarlarına benzettim. Filmin başrolünde, genellikle Bunuel'in filmlerinde oynamış Claudio Brook var. Film de sanırım gerçek hayattan uyarlama imiş. İlginç.

    Unutmadan 2009 yapımı Kynodontas (Dogtooth)'ın fikir babası bu filmmiş meğer. Tabii tümüyle değil, sadece çıkış noktası ve çıkarılabilecek olası sonuçlar bağlamında.

    Koyu Kırmızı - Profundo carmesí (1996) - Arturo Ripstein - Meksika
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0117394/

    Nicolás, gazetelere verdiği ilânlarla, kadınların zafiyetlerinden yararlanarak, onların üzerinden geçimini sağlayan bir adamdır. Coral ise orta yaşlarına gelmiş, iki çocuk annesi, dul ve şişman bir kadındır. Kadının tek ümidi Charles Boyer'e benzeyen bir adama sahip olmaktır. İyice gergin günler yaşayan Coral için Nicolás bir umut ışığı olacaktır. Coral o umut ışığını kaybetmek istemeyecektir. Yer yer karakterlerin yapısı ve birbirleriyle olan ilişkileri açısından gülümseten, yer yer geren ve daha çok da hüzünlendiren bir film. İzlediğim en anlamlı ikiliyi yaratmış yönetmen. Bu ikilinin arasındaki ilişki, karakterlerin birbirlerine gerçekten değer vermesi, karşı tarafta hiçbir kusur bulmaya çalışmaması üzerine kuruluydu. İkili bir bütün olunca, birbirlerinin varoluş nedenleri oldular. Bu yüzden, biri diğerini kaybetmemek için her şeyi yapmaya hazırdı. Buna anormalin normalleşmesi durumu da dâhil. Suç işleme konulu filmlerden hoşlananlar da seyretmeli. Gerçi burada suç işleme durumunu aşan bir duygusallık var. Film 1940'ların Meksikası'ndaki gerçek olaylardan esinlenilerek oluşturulmuş sanırım. Film herkese aynı şekilde hitap etmeyebilir.
    Arturo Ripstein'e saygı duydum.

    Nordeste (2005) - Arjantin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0398664/


    İki farklı hayat filmin kemiğini oluşturuyor. Biri Fransa'dan yetim bir çocuğu evlat edinmek için Arjantin'in kırsal bir bölgesine gelen refah düzeyi yüksek kadın, diğeri de evi elinden alınmak üzere olan, çocuğuyla bir başına maddi zorluklarla yaşayan yerli bir kadın. Fransız kadın yasadışı yollarla evlat edinmek için orada beklerken, iki kadının yollarının kesişmesi yoluyla, Avrupa toplumundan bir numune ve Latin Amerika toplumundan kesitler karşılaştırılmış oluyor. Sonuç tabii ki sosyal adaletsizlik. Latin Amerika'da her şey para. Paran yoksa, zengin değilsen önemsizsin, hiçsin. Bu ayrımı göstermek için de toprak ağababalarının oralardaki rolüne yer verilmiş. Yönetmen çocukken Arjantin'den Fransa'ya göçen biri, filmin senaryosunda bu da etkili olsa gerek. Bir de fotoğrafla ilgileniyormuş, bu yüzdendir, filmde harika kareler var. Bu da yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi, umarım çok daha iyilerini çeker, takipteyiz bakalım. Film herkese hitap etmeyebilir, derdini sessiz sakin, güzel görüntülerle bezeli bir şekilde anlatan filmleri sevenlere öneririm. 8/10 Yönetmenin ilk kısa filmi L'homme sans tête'yi de şuradan izleyebilirsiniz;
    http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/174490/lhomme-sans-tte-bassiz-adam-kisa-film-2003

    Leonera - Aslan İni (2008) - Arjantin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1022606/

    Cinayet zanlısı Julia hamiledir. Tutuklanıp, hamile kadınların tutulduğu bir cezaevine göndirilir. Başından geçen olaylar neticesinde psikolojisinin bozulduğunu gördüğümüz kadını hayata tutacak olansa çocuğu olacaktır. Yeleli paltosu, siyah-sarı karışımı saçlarıyla bir aslan izlenimi yaratan Julia'nın karakteri de bir aslanın iç güdüleriyle eş tutulmuş. Kadının çocuğunu bu kadar çok sahiplenip onun için bir 'dişi aslan' gibi mücadele etmesi de filmin adına yakışmış. Kadının tutulduğu cezaevi de dişi aslanların barındığı yuvalarına benziyordu zaten. Böyle bakınca filmdeki eksiklerin çok da önemli olmadığı görülüyor. Yani suçlu kimdi, çocuk kimdendi vs. tarzı soruların sorulması boşuna. Julia karakterinin temsîli bir karakter olması öne çıkıyor daha çok. Tabii bazı sahneler yönetmen maharetiyle daha özenli çekilebilirdi ve olayların akışı izleyiciyle olan etkileşim kesintiye uğratılmadan verilebilirdi yine de genel olarak güçlü bir film diyebilirim. Arjantin gibi bir ülkedeki kibar gardiyanları da unutmamak gerek. Bir de aslında o annelik duygusunun bu denli güçlü bir his olarak ortaya çıkması ve o güçlü hissin daha da pekişmesi daha iyi bir şekilde verilebilirdi. Görüntü yönetmenliğini çok beğendim. Yönetmenin diğer filmlerini de izleyeceğim.



    Çeşitli Ülkeler


    Aile Bağları - Un air de famille (1996) - Fransa
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0118015/


    Orta sınıf bir ailenin üyeleri, doğumgünü kutlaması için bir araya gelirler. Üç kardeşin üçü de farklı karakterlere sahiptir. Kardeşlerin en büyüğünün işlettiği babadan kalma kafede buluşan aile üyeleri arasında, eğlenceli, sıkıcı ve gergin anlar yaşanacaktır. Bir araya gelen aile fertlerinin aslında birbirlerini pek de iyi tanımadıklarını görürüz. Hatta anne'nin bile çocuklarına karşı kafasında çizdiği önyargıları vardır. Filmin çoğunluğu eğlenceli ve zekice oluşturulmuş esprilerle geçiyor, bir kısmı da gergin geçiyor. Film bazen tutuk gibi gelebilir ama bu tutukluk filmi daha gerçekçi ve doğal kılmak için yapılmış. Hemen hemen de tek mekan filmi diyebiliriz. Keyifli diyaloglar da diz boyu. Gayet sağlam bir film.
    Henri'nin karısına apartman önünde seslendiği bölümde epey güldüm
    Bu filme benzer yine Fransız yapımı, çok eğlenceli diyalogların geçtiği Le prénom (2012) filmi var onu da tavsiye ederim. Fakat ben Aile Bağları'nı sinematografik olarak daha başarılı buldum.

    En la ciudad sin límites - Sınırsız Kentte (2002) - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0311072/


    Bir aile dramasından öte, geçmişle çatışma, yüzleşme, geçmişin şimdiye yansıması üzerine bir film. Yaşlı bir adam ciddi bir şekilde hasta oluyor ve akıl sağlığını yavaş yavaş yitiriyor. Karısı, onu İspanya'dan Paris'teki bir hastaneye getiriyor. Ailenin uzun süredir görmediği oğulları Victor da bu sebeple geliyor. Fakat babasının kimseye söyleyemediği bir sıkıntısı olduğunu fark edip, bunun üzerine yoğunlaşıyor. Beklemediğim bir şekilde gelişti senaryo. Tahmin edecek gibi oluyorsunuz, biraz mantıksız geliyor ama film ilerledikçe de o fikrin üstüne yoğunlaşıyorsunuz. İyi bir filmdi. Filmin içeriğinden, konusundan bahsedemem, sadece özetlemeye çalıştım.

    Salvador (Puig Antich) (2006) - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0445691/
    "General Franko'nun diktatörlüğünün son yıllarında, sosyal çatışmalar beklenmedik şekilde artmıştı. Baskı nedeniyle binlerce siyasi suçlu, yüzlerce işçi ve öğrenci öldü. Bu film, o gençlerin gerçek hikâyesidir. Bir ülke dizlerinin üzerindeyken korkusuz yaşamayı seçenlerin."

    Şu an sınıfsız ve maddi bakımdan eskiye göre daha eşit bir toplumda yaşıyorsak bunu 40-50 yıl öncesinde, siyasi bilinç henüz kaybedilmemişken, canlarını, sınıfsız bir toplum için feda eden, komünist, anarşist ve solculara borçluyuz. Geçmiş dönemlere baktığımızda zaten ABD güdümlü sağcı, faşist ya da muhafazakar partilerin gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerin başına geçirildiğini biliyoruz. Gerçi bugün de devam ediyor bu. Amerika dünya çapında solcu, komünist, anarşist korkusu yaratmayı başardı. Tam da burada eğitim devreye giriyor. Filmin eğitimi savunduğu da söylenebilir. Gerçekten eğitim gelişmek için her şey ama eğitimin de Amerikan güdümlü olmamasına dikkat etmek gerek. Film beni epey etkiledi. İspanya'da Franco döneminde banka soygunu gibi işlere kalkışan solcu örgüt İberya Kurtuluş Hareketi'nden Salvador Puig Antich'e yoğunlaşılıyor. Nedeni de açık. Zaten Antich o dönemin simgesi hâline gelmiş. Bu arada banka soygunları kişisel çıkarlar adına değil işçilerin kullanması adına çalınıyor. Robin Hood hesabı. Dünya çapında işçiler, şu an daha rahat çalışma imkanlarına sahipse bunu meydanlarda, mahpushanelerde, kuytu köşelerde canlarını feda edenlere borçlu olmalılar. Bizim gördüğümüzse tam tersi. Adam senin için ortaya canını koymuş, diktatör yönetime başkaldırmış ama sen hâlâ düzen kurucunun buyruğunun kutsiyetine inanıyorsun. Yazık. Film bu ikilemi de veriyor. İzlenmesi gereken bir yapıt.

    Höhenfeuer (1985) - İsviçre
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0093235/

    İsviçre'nin Alp Dağları'na kurulu bir yerde yaşayan ailenin öyküsü filmimiz. Aile dünyaya karşı yalıtılmış, doğal bir hayat sürüyor. Öyle yalıtılmışlığa can kurban tabii. Yalıtılmışlık durumunun bazı olumsuz yanları da var. Güzel manzaraları olan, biraz farklı şeyleri usul usul anlatan psikolojik bir film. İnsanın oradaki hayata, oradaki doğaya karışası geliyor. Filmin adını, Alp'in/Alplerin Ateşi şeklinde çevirmek mümkün sanırım.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Chce sie zyc - Hayat Çok Güzel (2013) - Polonya
    http://www.imdb.com/title/tt3092552/

    Mateusz, hareketlerine hakim olamayan, yürüyemeyen bir çocuktur. İlk baş bir bitkiden farkı olmadığı söylenir hatta bir köpekle kıyaslandığı olur ama o konuşamasa da hareket edemese de çevresine her şeyi anladığını, normal bir insan olduğunu kanıtlamaya çalışacaktır. Oldukça etkileyici bir Polonya menşeli film. Gerçek bir hayat öyküsünden esinlenilmiş. Mateusz büyük bir gayretle, ben normal insanım diye haykırmaya çalışırken, onun kadar gayretli bir insan olamadığım için Mateusz'a imrendim. Bu filmin yanında Oasis (2002) ve Le scaphandre et le papillon filmlerini de herkese öneririm.

    Alıntıları Göster
    İtalya


    İtalyan sinemasına aşina olduktan sonra ortalıkta 'mancaare, bambiinoo, pronntoo' diye dolaşabilirsiniz. Lisânları gerçekten çok ilgi çekici.

    Salvatore Giuliano (1962) - Francesco Rosi
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0055399/


    Sicilya'da halk kahramanı ve Robin Hood olarak görülen bir haydut olan ve 28 yaşında öldürülen Salvatore Giuliano'nun hikayesi. O dönemde Sicilya'da ayrılıkçı hareketler başlıyor ve Sicilya halkı İtalya'dan özerkliğini bu hareketler sonucu kazanıyor. Fakat film bu ayrılıkçı hareketleri yine vermekle birlikte Salvatore Giuliano'nun 5-6 yıllık dağlardaki macerasını, jandarmanın, polisin, askerin Giuliano ile arasındaki ilişkiyi gösteriyor. Film kurgu-belgesel gibi. Giuliano'nun bir maşa olduğu vurgulanmış ve herhalde ki dağlara dikilmiş Amerikan bayraklarına askerlerin ateş etmesi, yönetmenin Giuliano ile kurduğu gerilla grubunun Amerika güdümlü olduğunu göstermek istemesinden kaynaklı. Giuliano Sicilya'nın İtalya'dan özerkliğini kazanmasında önemli bir rol oynasa da, onun özerkliği savunan bir gerilla lideri olmasından çok haydutluğu ön plana çıkartılmış. Film Giuliano özelinde çekilmiş yani Sicilya'nın özerklik mücadelesini karalamanın bir amaç olduğunu sanmıyorum. Keza, sokak satıcısı ile bir muhabir arasında geçen diyalog şöyleydi: Giuliano hakkında ne biliyorsun? - Zenginden alıp, fakire vermiştir. - Bu kadar mı? -Evet efendim, bu kadar. Nerelisiniz? - Roma. -Sizler Sicilya hakkında ne bilirsiniz ki? Ayrıca askerlerin köyü basıp, köyün erkeklerini toplaması, Sicilya köylerinin devlet desteğinden yoksun fakir yerler olmaları filmde gösteriliyor zaten. Bazı paralel durumları bu filmde görmek beni pek de şaşırtmadı. Lakin onlar 1940'lı yıllarda yaşamışlar.
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Salvatore_Giuliano

    Il Caso Mattei - Mattei Olayı (1972) - İtalya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0068346/


    1962'de şaibeli bir şekilde ölen Enrico Mattei'yi işliyor film. Mattei'nin uçakta kaza sonucu mu öldüğü yoksa bunun planlanmış bir ölüm mü olduğu konusunda tartışmalar dönüyor. Fakat film, izleyicinin ufkunu açmak için ölüm sonrasına odaklanmak yerine uçak 'kaza'sı öncesine yoğunlaşıyor. Devlete ait petrol şirketini özelleştirmesi için Mattei bu şirketin başına geçiriliyor. Fakat Mattei'nin böyle bir isteği yok, çünkü İtalya'nın kalkınmasının yolunun kendi enerji kaynaklarını kullanmasıyla olacağını öngörüyor. Amerika'nın petrol konusundaki dünya tekelini alt üst etmeyi hedefliyor. Her ne kadar bazı çekinceleri olsa da bunları belli etmeden epey bir hırsla baş koyduğu bu yolda emin adımlarla ilerliyor. Arapların ayaklarının altındaki petrolü Amerika'nın kullanmasının yanlışlığına dikkat çekiyor vs. Tabii karşısında Amerika gibi bir güç olunca Mattei'de de sınırsız bir hırs olması gerek. Biraz kurgu-belgesel tadında, aydınlatıcı bir film olmuş. Dış politikada neler olup biter öğrenmek isteyenler izleyebilir.
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Enrico_Mattei

    Pane e tulipani - Ekmek ve Laleler (2000)


    Ev hanımlığı hayatından sıkılmış, otuzlu yaşlardaki bir kadının, kendini olayların akışına bırakarak eski hayatına biraz mola vermesini konu ediniyor film. Çok iyi bir komedi filmi. Tabii içinde dramı da barındıran hayatın içinden bir film olmuş. Lâkin
    filmin sonu aşka bağlanıp, anlatılan şey basitleştirilmeseydi daha çok sevecektim filmi. Belki o son sahne de kadının filmin içinde gördüğü rüyalardan biridir diye de düşünebiliriz tabii.

    Ayrıca insanın bir koşu gidip Venedik'te yaşamaya başlayası geliyor.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Yapabiliriz - Si può fare (2008)
    http://www.imdb.com/title/tt1320297/

    Film 80'lerin İtalyası'nda geçiyor. O zamanlar, akıl hastaları hastaneden taburcu olduklarında yasa gereği, ilaçlarına da devam etmek koşuluyla devlete ait kooperatiflerde çalıştırılıyorlar. Bu kooperatiflerden birinde Nello adında sendikasıyla sorun yaşayan bir solcu da çalışmaya başlar. Onun fikirleri farklıdır. Oradaki akıl hastalarına farklı yaklaşır, doktorlar kadar acımasız değil, insani bir şekilde onların düşüncelerine, saçma da olsa, saygı göstererek yaklaşır. Ona göre hastalar ilaçla tedavi edilmez sadece ortalıkta ruh gibi dolanmaları sağlanır ancak onların içindeki potansiyel ortaya çıkarsa, akıl hastası olarak normal insanlardan dışlanan bu insanlar topluma karışma şansına da erişebileceklerdir. Gerçek olaylardan esinlenerek hazırlanan film, akıl hastaları konusunda izleyiciyi duyarlı olmaya çağırıyor, belki normal insanlarla yaşayacak kadar güçlü değiller ama çok büyük şeyleri de başarabilirler. Film için bir azim ve başarı öyküsü de diyebiliriz. Klasik psikiyatrik yöntemler de eleştiriliyor gibi, bence eleştirmekte haklılar da. Filmin mizahi yapısının öne çıkarılmasıyla duygu sömürüsüne de gidilmemiş. Bu filmi herkesin izlemesini öneririm. Bunun yanında, Oasis (2002), Marathon (2005), Bicho de Sete Cabeças (2001), Chce sie zyc (2013) gibi filmleri de tavsiye ederim. Filmden sonra parkelere olan bakış açımın değiştiğini söyleyebilirim :).

    Non ti muovere - Kal, Gitme (2004)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0330702/

    İtalyan oyuncu Sergio Castellitto'nun yönettiği ilk filmi. Belki bunun heyecanından kaynaklı hafif bir amatör yönetmen anlatımı var.
    Timoteo'nun kızının kaza geçirmesinin ardından eski anılarına dönmesi anlatılıyor. Fakir bir semtte aşık olduğu 'çirkin' kadın ve kendi zengin hayatındaki güzel karısı arasında gidip gelen Timoteo, karısını 'kenar mahalle kızı' Italia kadar sevmiyor. Kim bilir belki de sahte bulduğu hayatından sıkıldığı için, tesadüf eseri tanıştığı bu kadına git gide tutkulu bir hâle gelen bir aşk besliyor. Adam duygularını yansıtamayan biri, Italia da onun duygularını açığa çıkarmayı başarıyor. Yıllardır yaşayamadığı bir hayatın özlemini gideriyor Italia ile. Hâlâ devam eden ve etmek zorunda olan bir evlilik varken, böylesi tuhaf, tutkulu bir gönül ilişkisini sonlandırmak kolay olabilir mi? Bir de kadın zaten hayattan tekme yemiş biri. Böyle olunca da Timo'nun hisleri sorumluluğa da kaçıyor sanki. Azıcık da olsa 'Kader' filmi geldi aklıma.
    Eksikleri de olan, dediğim gibi amatörlük havasını da hissettiren orta hâlli ve herkesin beğeneceği türden bir film.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    İtalya


    İtalyan sinemasına aşina olduktan sonra ortalıkta 'mancaare, bambiinoo, pronntoo' diye dolaşabilirsiniz. Lisânları gerçekten çok ilgi çekici.

    Salvatore Giuliano (1962) - Francesco Rosi
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0055399/


    Sicilya'da halk kahramanı ve Robin Hood olarak görülen bir haydut olan ve 28 yaşında öldürülen Salvatore Giuliano'nun hikayesi. O dönemde Sicilya'da ayrılıkçı hareketler başlıyor ve Sicilya halkı İtalya'dan özerkliğini bu hareketler sonucu kazanıyor. Fakat film bu ayrılıkçı hareketleri yine vermekle birlikte Salvatore Giuliano'nun 5-6 yıllık dağlardaki macerasını, jandarmanın, polisin, askerin Giuliano ile arasındaki ilişkiyi gösteriyor. Film kurgu-belgesel gibi. Giuliano'nun bir maşa olduğu vurgulanmış ve herhalde ki dağlara dikilmiş Amerikan bayraklarına askerlerin ateş etmesi, yönetmenin Giuliano ile kurduğu gerilla grubunun Amerika güdümlü olduğunu göstermek istemesinden kaynaklı. Giuliano Sicilya'nın İtalya'dan özerkliğini kazanmasında önemli bir rol oynasa da, onun özerkliği savunan bir gerilla lideri olmasından çok haydutluğu ön plana çıkartılmış. Film Giuliano özelinde çekilmiş yani Sicilya'nın özerklik mücadelesini karalamanın bir amaç olduğunu sanmıyorum. Keza, sokak satıcısı ile bir muhabir arasında geçen diyalog şöyleydi: Giuliano hakkında ne biliyorsun? - Zenginden alıp, fakire vermiştir. - Bu kadar mı? -Evet efendim, bu kadar. Nerelisiniz? - Roma. -Sizler Sicilya hakkında ne bilirsiniz ki? Ayrıca askerlerin köyü basıp, köyün erkeklerini toplaması, Sicilya köylerinin devlet desteğinden yoksun fakir yerler olmaları filmde gösteriliyor zaten. Bazı paralel durumları bu filmde görmek beni pek de şaşırtmadı. Lakin onlar 1940'lı yıllarda yaşamışlar.
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Salvatore_Giuliano

    Il Caso Mattei - Mattei Olayı (1972) - İtalya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0068346/


    1962'de şaibeli bir şekilde ölen Enrico Mattei'yi işliyor film. Mattei'nin uçakta kaza sonucu mu öldüğü yoksa bunun planlanmış bir ölüm mü olduğu konusunda tartışmalar dönüyor. Fakat film, izleyicinin ufkunu açmak için ölüm sonrasına odaklanmak yerine uçak 'kaza'sı öncesine yoğunlaşıyor. Devlete ait petrol şirketini özelleştirmesi için Mattei bu şirketin başına geçiriliyor. Fakat Mattei'nin böyle bir isteği yok, çünkü İtalya'nın kalkınmasının yolunun kendi enerji kaynaklarını kullanmasıyla olacağını öngörüyor. Amerika'nın petrol konusundaki dünya tekelini alt üst etmeyi hedefliyor. Her ne kadar bazı çekinceleri olsa da bunları belli etmeden epey bir hırsla baş koyduğu bu yolda emin adımlarla ilerliyor. Arapların ayaklarının altındaki petrolü Amerika'nın kullanmasının yanlışlığına dikkat çekiyor vs. Tabii karşısında Amerika gibi bir güç olunca Mattei'de de sınırsız bir hırs olması gerek. Biraz kurgu-belgesel tadında, aydınlatıcı bir film olmuş. Dış politikada neler olup biter öğrenmek isteyenler izleyebilir.
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Enrico_Mattei

    Pane e tulipani - Ekmek ve Laleler (2000)


    Ev hanımlığı hayatından sıkılmış, otuzlu yaşlardaki bir kadının, kendini olayların akışına bırakarak eski hayatına biraz mola vermesini konu ediniyor film. Çok iyi bir komedi filmi. Tabii içinde dramı da barındıran hayatın içinden bir film olmuş. Lâkin
    filmin sonu aşka bağlanıp, anlatılan şey basitleştirilmeseydi daha çok sevecektim filmi. Belki o son sahne de kadının filmin içinde gördüğü rüyalardan biridir diye de düşünebiliriz tabii.

    Ayrıca insanın bir koşu gidip Venedik'te yaşamaya başlayası geliyor.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Yapabiliriz - Si può fare (2008)
    http://www.imdb.com/title/tt1320297/

    Film 80'lerin İtalyası'nda geçiyor. O zamanlar, akıl hastaları hastaneden taburcu olduklarında yasa gereği, ilaçlarına da devam etmek koşuluyla devlete ait kooperatiflerde çalıştırılıyorlar. Bu kooperatiflerden birinde Nello adında sendikasıyla sorun yaşayan bir solcu da çalışmaya başlar. Onun fikirleri farklıdır. Oradaki akıl hastalarına farklı yaklaşır, doktorlar kadar acımasız değil, insani bir şekilde onların düşüncelerine, saçma da olsa, saygı göstererek yaklaşır. Ona göre hastalar ilaçla tedavi edilmez sadece ortalıkta ruh gibi dolanmaları sağlanır ancak onların içindeki potansiyel ortaya çıkarsa, akıl hastası olarak normal insanlardan dışlanan bu insanlar topluma karışma şansına da erişebileceklerdir. Gerçek olaylardan esinlenerek hazırlanan film, akıl hastaları konusunda izleyiciyi duyarlı olmaya çağırıyor, belki normal insanlarla yaşayacak kadar güçlü değiller ama çok büyük şeyleri de başarabilirler. Film için bir azim ve başarı öyküsü de diyebiliriz. Klasik psikiyatrik yöntemler de eleştiriliyor gibi, bence eleştirmekte haklılar da. Filmin mizahi yapısının öne çıkarılmasıyla duygu sömürüsüne de gidilmemiş. Bu filmi herkesin izlemesini öneririm. Bunun yanında, Oasis (2002), Marathon (2005), Bicho de Sete Cabeças (2001), Chce sie zyc (2013) gibi filmleri de tavsiye ederim. Filmden sonra parkelere olan bakış açımın değiştiğini söyleyebilirim :).

    Non ti muovere - Kal, Gitme (2004)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0330702/

    İtalyan oyuncu Sergio Castellitto'nun yönettiği ilk filmi. Belki bunun heyecanından kaynaklı hafif bir amatör yönetmen anlatımı var.
    Timoteo'nun kızının kaza geçirmesinin ardından eski anılarına dönmesi anlatılıyor. Fakir bir semtte aşık olduğu 'çirkin' kadın ve kendi zengin hayatındaki güzel karısı arasında gidip gelen Timoteo, karısını 'kenar mahalle kızı' Italia kadar sevmiyor. Kim bilir belki de sahte bulduğu hayatından sıkıldığı için, tesadüf eseri tanıştığı bu kadına git gide tutkulu bir hâle gelen bir aşk besliyor. Adam duygularını yansıtamayan biri, Italia da onun duygularını açığa çıkarmayı başarıyor. Yıllardır yaşayamadığı bir hayatın özlemini gideriyor Italia ile. Hâlâ devam eden ve etmek zorunda olan bir evlilik varken, böylesi tuhaf, tutkulu bir gönül ilişkisini sonlandırmak kolay olabilir mi? Bir de kadın zaten hayattan tekme yemiş biri. Böyle olunca da Timo'nun hisleri sorumluluğa da kaçıyor sanki. Azıcık da olsa 'Kader' filmi geldi aklıma.
    Eksikleri de olan, dediğim gibi amatörlük havasını da hissettiren orta hâlli ve herkesin beğeneceği türden bir film.

    Alıntıları Göster
    Ortaya Karışık


    Výlet - Bazı Sırlar (2002) - Çek Cum.
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0289786/

    Aile babasının ölümünden bir süre sonra, büyükannesinden torununa aile bireyleri iki arabayla birlikte, babalarının Slovakya'da gömülme isteklerini yerine getirmek için adamın külleriyle birlikte Çek'ten yola koyulurlar. Ama bu yolculuk hiç de onların bekledikleri gibi olmaz. Sırlar ortaya dökülür, birbirlerine açamadıkları duygularını açığa çıkartırlar. Çıktıkları bu yolculuk da aslında aile bireylerinin birbirlerine olan yabancılaşmalarını aşıp; birbirleriyle hesaplaşma ve yakınlaşma yolculuğudur. Ben çok beğendim filmi, herkes kendinden bir şeyler bulabilir. Anneyle çocukları, büyükanneyle torunları ve karıyla koca arasındaki ilişki tam tadında, samimi bir şekilde anlatılmış. Son dönemlerde Çeklerin yaptıkları oldukça iyi filmlerden biri.

    Il deserto dei tartari - Tatar Çölü (1976) - İtalya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0074400/

    Bir asker olan Drogo, rivayete göre yalnızca Tatarların geçebildiği çöle yakın bir sınır muhafaza kalesine gönderilir. Fakat oraya kendi isteğiyle gönderilmemiştir. Esasında oradaki atmosferden de pek hoşnut kalmaz ve kaleden ayrılıp görevine bir başka yerde devam etmek ister. Ama insan hayatı da budur ya, Drogo'nun oradan gidip gidemeyeceği meçhuldur. Askerlerin kuşku dolu hâli kaledeki genel havayı belirlemektedir. Elleri tetikte, zihinlerinde oluşturdukları düşman taarruza geçecek algısı ile kaleyi müdafaa hâlinde beklemektedirler. Uzaklarda beliren en küçük bir görüntü bile onları harekete geçirebilmektedir. İşte bu her an bir düşmanın saldırıya geçebileceği ihtimali de oraya gelen fakat oradaki yaşantılarından memnun olmayan askerleri, sınır kalesine bağlamaktadır. İnsanlar gitmek isteseler bile oradan ayrılamamaktadırlar. Ancak görevleri sona ererse yahut hayatları sona ererse oradan ayrılabilirler. Aralarında faşizan bir üst rütbeli asker de var, muhtemelen böyle bir karakter İtalya'nın gelecekteki faşist havasını simgelesin diye konulmuş filme. Film Dino Buzzati'nin aynı adlı romanından uyarlama. Sağlam bir klasik.

    Miracolo a Milano - Milan Mucizesi (1951) - İtalya - De Sica
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0043809/

    Yoksulluk illa da dramatize edilerek anlatılmak zorunda değil. Bu film de bunun kanıtı. Boş buldukları araziye barakalar kurup, orada bir yaşam alanı oluşturan yoksul insanların hayatı kara mizah yoluyla anlatılıyor. Güldüren sahneler olduğu kadar, bir hayli zeka ürünü olarak ortaya konmuş espirili sahneler de şöyle bir durup düşündürtüyor. Mesela sabah soğuğunda uyanıp, tek bir güneş ışığı hüzmesinin altında toplanıp da ısınmaya çalışan bir yığın insan sahnesi çok iyiydi. Yine para babası insan ile yoksulun mücadelesinin, bir mucize ekseninde anlatılması da çok orijinal olmuş. Herkese tavsiye ederim.

    Urga (1991) - SSCB/Fransa
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0103176/

    Rus yönetmen Nikita Mikhalkov'un filmi. Çin'de, Moğolların yurtlarında (çadır) geleneksel bir hayat sürdükleri yeşillik bir ovada geçiyor. Bir gün Rus bir yol yapım işçisinin yolu oraya düşüyor ve aile yurtlarında bu Rus'u misafir ediyorlar. İki farklı kültürün karşılaşmasıyla birbirlerine olan kültür alışverişini de izliyoruz. Ama ilerleyen bölümlerde film oldukça ilginç bir hâl alıyor. İnsanın atalarının kökenine, dostluğa, sanayileşmenin ve şehir hayatının geleneksel hayat süren insanlara verdiği hasara ilişkin bir film. İnsanın derinlerine yolculuk ettiren, düz bakınca pek bir şey göremeyeceğiniz ama içine dalınca pek çok şey bulabileceğiniz usta işi bir film. Mikhalkov'un filmlerini halen izlememiş olan varsa, şimdiden başlamalarını öneririm.

    O ehthros mou - İçimizdeki Düşman (2013) - Yunanistan
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt2544182/

    Bir ailenin başından trajik bir olayın geçmesinin ardından, allak bullak olan babanın, adaleti kendinin aramasını izliyoruz. Lâkin suçu işleyenlerin etnik kökeni farklı olduğundan ve buna biraz vurgu yapıldığından, filmin konuyu ırkçılık boyutunda ele alıp almadığı kafada bir soru işareti olarak kalıyor. Yine de film suç işlemenin ırkı olmadığını, insanın içinde potansiyel bir suçlu barındırdığını da bir şekilde gösteriyor,
    babanın suçlu Arnavut'u öldürmesi.
    . Tabii işin vicdan azabı boyutu da var. Bu ırk meselesini art niyetli düşünmezsek filme bir kavis kazandırmak için ortaya konduğunu da söyleyebiliriz. Filmin adı İçimizdeki Suçlu olabilirmiş. Oldukça sürükleyici bir film ve biz aynı durumda olsak ne yapardık diye düşünüyorsunuz. İzleyin derim.

    Yadon ilaheyya - Kutsal Direniş (2002) - Filistin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0274428/

    Filistinli yönetmen Elia Suleiman'ın filmi. Filistinle İsrail arasındaki durumu bir hayli ilginç anlatmış. Tamamen üstü kapalı bir anlatımla kara mizah filmi yapılmış. Başrolde hastalanan baba, onun oğlu ve oğlanın sevgilisi var. Bu iki sevgili İsrail-Filistin hattındaki kontrol noktasında buluşuyorlar. Çoğu yerde bir aşk ilişkisini anlattığı söylense de filmin, bunun daha da ötesinde bir işgalin ve buna karşılık olan direnişin çok tuhaf bir resminin çizildiğini söyleyebiliriz. İzlenmesi gereken bir film.

    Krug vtoroy (1990) - SSCB
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0100563

    Babasının ölümü üzerine cenaze işlemlerini yerine getirmek için babasının evine gelen oğlun, içine düştüğü psikolojik durum çok farklı bir şekilde anlatılmış. Tavsiye ederim.

    13 Tzameti (2005) - Fransa

    İkinci sınıf suç temelli filmlerle karıştırılmasın oldukça özgün bir bağımsız film. Epey de gerdi beni. Filmde madden tükenmiş insanların bu yolu denemesi insanın kanını donduruyor. Herhalde günümüzün kara filmlerinden (film noir) diyebiliriz film için. Yönetmen de Gürcü asıllıdır. Tavsiye ederim.

    Wrony - Kargalar (1994) - Polonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0111751/

    Dorota Kedzierzawska'nın izlediğim üçüncü filmi. Dikkate değer bir sinematografisi var. Çocuk olmak üzerine içe dokunur bir film yapmış yine. Annesi tarafından sevgi görmeyen on yaşlarında bir kız çocuğunun hayata tutunma çabası.

    Gelin (1973) - Lütfi Akad
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Anadolu'nun bir köyünden taşı toprağı altın İstanbul'a göçen açgözlü ve hırslı bir sülaleyi işliyor film. Bu aileye en son küçük oğulları ve gelinle bunların çocuğu katılıyor. İnsana değer veren, ailesi için çabalayan insanlar olarak görülen bu zatların aslında akılları daha fazla para kazanmaktan başka bir şeye çalışmıyor. Bir de şu var ki bir elinde namaz tesbihi diğer elinde para olan insanlardan bunlar. Anadolu köylüsü portresini çok iyi çizmişler. Bu filme Şükrü Erbaş'ın şu şiiri çok da iyi gider "...Çünkü onlar ağırkanlı adamlardır. Değişen bir dünyaya karşı kerpiç duvarlar gibi katı, çakır dikenleri gibi susuz, kayıtsızca direnerek yaşarlar. Aptal, kaba ve kurnazdırlar. İnanarak ve kolayca yalan söylerler. Paraları olsa da yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır. Herşeyi hafife alır ve herkese söverler. Yağmuru, rüzgarı ve güneşi, bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden düşünmezler... Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek, topraklarını büyütmeye çalışırlar." Şiirin devamı da güzeldir.

    Paziraie sadeh (2012) - İran
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt2245049/

    Önceden belirlenmiş kurallar çerçevesinde arabalarındaki yüklü miktardaki parayı, savaştan zarar görmüş bir köydeki yoksul insanlara dağıtan iki kişinin karşılaştığı kişilerle olan diyaloglarını vs. izliyoruz. Paraları verirken karşıdaki kişiyi de çok zorluyorlar hatta onları en vurucu yerden sınıyorlar. Bağış yaptıkları kişileri sınarlarken aslında kendilerinin sınırlarını da aşma eşiğine geliyorlar. Bağış yapma konusunu çok farklı ele almışlar. İzlediğim en ilginç filmlerden biri. Bir de bizde oluşturulan İran algısı gerçekte hiç de öyle değil anlaşılan. Ben Farsların kültürlerini de, toplumunu da seviyorum.

    Hearat Shulayim - Dipnot (2011) - İsrail
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1445520/

    İşlenen konuyla alakadar olduğumdan film çok hoşuma gitti. Akademik alanda yıllarca araştırma yaptığı hâlde takdir görmeyen ve gittikçe içine kapanıp, takdir gören insanlara karşı kin beslemeye başlayan yaşlı bir adam anlatılıyor. Adamın oğlu da profesör olmuş ve adam babası olsa da onu kıskanıyor. Prestijli bir akademik ödülle ilgili gelişme ise bazı şeyleri ortaya çıkartıyor. Diyalogların, konuşmaların satır aralarına dikkat etmek gerek, çok ayrıntılı bir senaryo olmuş.
    Adam araştırmacı maharetiyle filmin sonlarına doğru ödülü almadığını öğrendiği hâlde bunu açıklamadı. Hele oğlunun makalelerinde sıklıkla kullandığı kale kelimesinden yola çıkıp da bunu öğrenmesi çok iyiydi.
    . Benim için harika bir filmdi.





  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Ortaya Karışık


    Výlet - Bazı Sırlar (2002) - Çek Cum.
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0289786/

    Aile babasının ölümünden bir süre sonra, büyükannesinden torununa aile bireyleri iki arabayla birlikte, babalarının Slovakya'da gömülme isteklerini yerine getirmek için adamın külleriyle birlikte Çek'ten yola koyulurlar. Ama bu yolculuk hiç de onların bekledikleri gibi olmaz. Sırlar ortaya dökülür, birbirlerine açamadıkları duygularını açığa çıkartırlar. Çıktıkları bu yolculuk da aslında aile bireylerinin birbirlerine olan yabancılaşmalarını aşıp; birbirleriyle hesaplaşma ve yakınlaşma yolculuğudur. Ben çok beğendim filmi, herkes kendinden bir şeyler bulabilir. Anneyle çocukları, büyükanneyle torunları ve karıyla koca arasındaki ilişki tam tadında, samimi bir şekilde anlatılmış. Son dönemlerde Çeklerin yaptıkları oldukça iyi filmlerden biri.

    Il deserto dei tartari - Tatar Çölü (1976) - İtalya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0074400/

    Bir asker olan Drogo, rivayete göre yalnızca Tatarların geçebildiği çöle yakın bir sınır muhafaza kalesine gönderilir. Fakat oraya kendi isteğiyle gönderilmemiştir. Esasında oradaki atmosferden de pek hoşnut kalmaz ve kaleden ayrılıp görevine bir başka yerde devam etmek ister. Ama insan hayatı da budur ya, Drogo'nun oradan gidip gidemeyeceği meçhuldur. Askerlerin kuşku dolu hâli kaledeki genel havayı belirlemektedir. Elleri tetikte, zihinlerinde oluşturdukları düşman taarruza geçecek algısı ile kaleyi müdafaa hâlinde beklemektedirler. Uzaklarda beliren en küçük bir görüntü bile onları harekete geçirebilmektedir. İşte bu her an bir düşmanın saldırıya geçebileceği ihtimali de oraya gelen fakat oradaki yaşantılarından memnun olmayan askerleri, sınır kalesine bağlamaktadır. İnsanlar gitmek isteseler bile oradan ayrılamamaktadırlar. Ancak görevleri sona ererse yahut hayatları sona ererse oradan ayrılabilirler. Aralarında faşizan bir üst rütbeli asker de var, muhtemelen böyle bir karakter İtalya'nın gelecekteki faşist havasını simgelesin diye konulmuş filme. Film Dino Buzzati'nin aynı adlı romanından uyarlama. Sağlam bir klasik.

    Miracolo a Milano - Milan Mucizesi (1951) - İtalya - De Sica
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0043809/

    Yoksulluk illa da dramatize edilerek anlatılmak zorunda değil. Bu film de bunun kanıtı. Boş buldukları araziye barakalar kurup, orada bir yaşam alanı oluşturan yoksul insanların hayatı kara mizah yoluyla anlatılıyor. Güldüren sahneler olduğu kadar, bir hayli zeka ürünü olarak ortaya konmuş espirili sahneler de şöyle bir durup düşündürtüyor. Mesela sabah soğuğunda uyanıp, tek bir güneş ışığı hüzmesinin altında toplanıp da ısınmaya çalışan bir yığın insan sahnesi çok iyiydi. Yine para babası insan ile yoksulun mücadelesinin, bir mucize ekseninde anlatılması da çok orijinal olmuş. Herkese tavsiye ederim.

    Urga (1991) - SSCB/Fransa
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0103176/

    Rus yönetmen Nikita Mikhalkov'un filmi. Çin'de, Moğolların yurtlarında (çadır) geleneksel bir hayat sürdükleri yeşillik bir ovada geçiyor. Bir gün Rus bir yol yapım işçisinin yolu oraya düşüyor ve aile yurtlarında bu Rus'u misafir ediyorlar. İki farklı kültürün karşılaşmasıyla birbirlerine olan kültür alışverişini de izliyoruz. Ama ilerleyen bölümlerde film oldukça ilginç bir hâl alıyor. İnsanın atalarının kökenine, dostluğa, sanayileşmenin ve şehir hayatının geleneksel hayat süren insanlara verdiği hasara ilişkin bir film. İnsanın derinlerine yolculuk ettiren, düz bakınca pek bir şey göremeyeceğiniz ama içine dalınca pek çok şey bulabileceğiniz usta işi bir film. Mikhalkov'un filmlerini halen izlememiş olan varsa, şimdiden başlamalarını öneririm.

    O ehthros mou - İçimizdeki Düşman (2013) - Yunanistan
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt2544182/

    Bir ailenin başından trajik bir olayın geçmesinin ardından, allak bullak olan babanın, adaleti kendinin aramasını izliyoruz. Lâkin suçu işleyenlerin etnik kökeni farklı olduğundan ve buna biraz vurgu yapıldığından, filmin konuyu ırkçılık boyutunda ele alıp almadığı kafada bir soru işareti olarak kalıyor. Yine de film suç işlemenin ırkı olmadığını, insanın içinde potansiyel bir suçlu barındırdığını da bir şekilde gösteriyor,
    babanın suçlu Arnavut'u öldürmesi.
    . Tabii işin vicdan azabı boyutu da var. Bu ırk meselesini art niyetli düşünmezsek filme bir kavis kazandırmak için ortaya konduğunu da söyleyebiliriz. Filmin adı İçimizdeki Suçlu olabilirmiş. Oldukça sürükleyici bir film ve biz aynı durumda olsak ne yapardık diye düşünüyorsunuz. İzleyin derim.

    Yadon ilaheyya - Kutsal Direniş (2002) - Filistin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0274428/

    Filistinli yönetmen Elia Suleiman'ın filmi. Filistinle İsrail arasındaki durumu bir hayli ilginç anlatmış. Tamamen üstü kapalı bir anlatımla kara mizah filmi yapılmış. Başrolde hastalanan baba, onun oğlu ve oğlanın sevgilisi var. Bu iki sevgili İsrail-Filistin hattındaki kontrol noktasında buluşuyorlar. Çoğu yerde bir aşk ilişkisini anlattığı söylense de filmin, bunun daha da ötesinde bir işgalin ve buna karşılık olan direnişin çok tuhaf bir resminin çizildiğini söyleyebiliriz. İzlenmesi gereken bir film.

    Krug vtoroy (1990) - SSCB
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0100563

    Babasının ölümü üzerine cenaze işlemlerini yerine getirmek için babasının evine gelen oğlun, içine düştüğü psikolojik durum çok farklı bir şekilde anlatılmış. Tavsiye ederim.

    13 Tzameti (2005) - Fransa

    İkinci sınıf suç temelli filmlerle karıştırılmasın oldukça özgün bir bağımsız film. Epey de gerdi beni. Filmde madden tükenmiş insanların bu yolu denemesi insanın kanını donduruyor. Herhalde günümüzün kara filmlerinden (film noir) diyebiliriz film için. Yönetmen de Gürcü asıllıdır. Tavsiye ederim.

    Wrony - Kargalar (1994) - Polonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0111751/

    Dorota Kedzierzawska'nın izlediğim üçüncü filmi. Dikkate değer bir sinematografisi var. Çocuk olmak üzerine içe dokunur bir film yapmış yine. Annesi tarafından sevgi görmeyen on yaşlarında bir kız çocuğunun hayata tutunma çabası.

    Gelin (1973) - Lütfi Akad
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Anadolu'nun bir köyünden taşı toprağı altın İstanbul'a göçen açgözlü ve hırslı bir sülaleyi işliyor film. Bu aileye en son küçük oğulları ve gelinle bunların çocuğu katılıyor. İnsana değer veren, ailesi için çabalayan insanlar olarak görülen bu zatların aslında akılları daha fazla para kazanmaktan başka bir şeye çalışmıyor. Bir de şu var ki bir elinde namaz tesbihi diğer elinde para olan insanlardan bunlar. Anadolu köylüsü portresini çok iyi çizmişler. Bu filme Şükrü Erbaş'ın şu şiiri çok da iyi gider "...Çünkü onlar ağırkanlı adamlardır. Değişen bir dünyaya karşı kerpiç duvarlar gibi katı, çakır dikenleri gibi susuz, kayıtsızca direnerek yaşarlar. Aptal, kaba ve kurnazdırlar. İnanarak ve kolayca yalan söylerler. Paraları olsa da yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır. Herşeyi hafife alır ve herkese söverler. Yağmuru, rüzgarı ve güneşi, bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden düşünmezler... Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek, topraklarını büyütmeye çalışırlar." Şiirin devamı da güzeldir.

    Paziraie sadeh (2012) - İran
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt2245049/

    Önceden belirlenmiş kurallar çerçevesinde arabalarındaki yüklü miktardaki parayı, savaştan zarar görmüş bir köydeki yoksul insanlara dağıtan iki kişinin karşılaştığı kişilerle olan diyaloglarını vs. izliyoruz. Paraları verirken karşıdaki kişiyi de çok zorluyorlar hatta onları en vurucu yerden sınıyorlar. Bağış yaptıkları kişileri sınarlarken aslında kendilerinin sınırlarını da aşma eşiğine geliyorlar. Bağış yapma konusunu çok farklı ele almışlar. İzlediğim en ilginç filmlerden biri. Bir de bizde oluşturulan İran algısı gerçekte hiç de öyle değil anlaşılan. Ben Farsların kültürlerini de, toplumunu da seviyorum.

    Hearat Shulayim - Dipnot (2011) - İsrail
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1445520/

    İşlenen konuyla alakadar olduğumdan film çok hoşuma gitti. Akademik alanda yıllarca araştırma yaptığı hâlde takdir görmeyen ve gittikçe içine kapanıp, takdir gören insanlara karşı kin beslemeye başlayan yaşlı bir adam anlatılıyor. Adamın oğlu da profesör olmuş ve adam babası olsa da onu kıskanıyor. Prestijli bir akademik ödülle ilgili gelişme ise bazı şeyleri ortaya çıkartıyor. Diyalogların, konuşmaların satır aralarına dikkat etmek gerek, çok ayrıntılı bir senaryo olmuş.
    Adam araştırmacı maharetiyle filmin sonlarına doğru ödülü almadığını öğrendiği hâlde bunu açıklamadı. Hele oğlunun makalelerinde sıklıkla kullandığı kale kelimesinden yola çıkıp da bunu öğrenmesi çok iyiydi.
    . Benim için harika bir filmdi.



    Alıntıları Göster
    Uzak Doğu Sinemasından Örnekler


    Shiqi sui de dan che - Pekin Bisikleti (2001) - Çin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0276501/

    Taşradan, Pekin'e çalışmaya gelen çocuk, bisikletli postacı olarak işe başlıyor. Bisikleti kurumdan alabilmesi için de kurumda bir süre bisiklet parasını karşılayana kadar çalışması gerek, o yüzden bisikletine de gözü gibi bakıyor. Tabii sakınan göze çöp batarmış. Kimbilir kaç milyon insanın yaşadığı şehirde, onun hayatını sürdürebilmesi için tek malvarlığı bisikleti olduğundan, bisiklet elinden kaybolursa ne olur sorusuna geliyor film. Tabii bir bisiklete ihtiyacı olan tek kişi de o değil. Film bisiklet mecazı üzerinden Çin'deki yoksulluğa bir gönderme yapıyor. Daha fazlası da var filmde.

    Qiu Ju da guan si (1992) - Yimou Zhang - Çin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0105197/

    Kocası, köydeki nüfuz sahibi adam tarafından dövülen kadının, adalet arama mücadelesini işliyor film. Kadın, adamdan sadece suçunu kabul edip ef dilemesini istiyor, bu yüzden mahkemeyi o kazanmış olsa bile mahkeme sonuçları onu tatmin etmiyor ve kendine göre adil olanı aramaya üst mahkemede devam ediyor. Filme göre manevi adalet daha önemli. Yani o çeşit bir suçun cezası maddi bir karşılığa ya da hapse denk tutulmamalı. Aslında önemsiz gibi görülen bir mesele için kadının tek başına didinmesi, adalet kavramının insan hayatındaki yerinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Asya filmlerinde genelde kadınların mücadeleci rol üstlenmeleri ayrıca dikkat edilmesi gereken bir mevzu.

    Hong gao liang - Kızıl Darı Tarlaları (1987) - Çin - Yimou Zhang
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0093206/

    Yimou Zhang'ın ilk filmi. 1920-30'lu yılların Çin'ini şöyle bir görmek için güzel bir kaynak. Ayriyeten Zhang'ın filmlerindeki görsellik gördüğüm en iyi görsellik desem yeridir. İnsanın gözleri arada böyle şeyler de görmeli. Filmde olayların birbiriyle olan bağlantısı biraz daha ayrıntılı anlatılabilirdi, sadece bu biraz eksiklik gibi görülebilir, ama sonuçta dedesiyle babannesinin hikayesini torundan dinliyoruz, bağlantı sorununun nedeni olarak bunu gösterebiliriz. Bu arada Japonların bu kadar vahşi olduklarını bilmezdim.

    Ju Dou (1990) - Çin - Fengliang Yang, Yimou Zhang
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0099902/

    Yaşlı bir adam satın aldığı kadına sadist davranışlarıyla acı çektrmektedir. Yaşlı adamın yeğeni de onlarla yaşamaktadır. Genç kadın kendine eziyet eden yaşlı adamdan kurtulabilmek için adamın yeğenine yönelir. Adamınsa kendi soyunu devam ettireceği bir oğul isteği vardır. Harika renk tonlamalarına sahip, göz doyurucu bir film. Sülale töresi, kötülüğün kalıtımsallığı gibi mevzular işleniyor. Gayet iyi bir film.

    Çin'den Yimou Zhang'ın filmlerini izlemenizi öneririm. Çin'in en başarılı yönetmenlerindendir.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Uzak Doğu Sinemasından Örnekler


    Shiqi sui de dan che - Pekin Bisikleti (2001) - Çin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0276501/

    Taşradan, Pekin'e çalışmaya gelen çocuk, bisikletli postacı olarak işe başlıyor. Bisikleti kurumdan alabilmesi için de kurumda bir süre bisiklet parasını karşılayana kadar çalışması gerek, o yüzden bisikletine de gözü gibi bakıyor. Tabii sakınan göze çöp batarmış. Kimbilir kaç milyon insanın yaşadığı şehirde, onun hayatını sürdürebilmesi için tek malvarlığı bisikleti olduğundan, bisiklet elinden kaybolursa ne olur sorusuna geliyor film. Tabii bir bisiklete ihtiyacı olan tek kişi de o değil. Film bisiklet mecazı üzerinden Çin'deki yoksulluğa bir gönderme yapıyor. Daha fazlası da var filmde.

    Qiu Ju da guan si (1992) - Yimou Zhang - Çin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0105197/

    Kocası, köydeki nüfuz sahibi adam tarafından dövülen kadının, adalet arama mücadelesini işliyor film. Kadın, adamdan sadece suçunu kabul edip ef dilemesini istiyor, bu yüzden mahkemeyi o kazanmış olsa bile mahkeme sonuçları onu tatmin etmiyor ve kendine göre adil olanı aramaya üst mahkemede devam ediyor. Filme göre manevi adalet daha önemli. Yani o çeşit bir suçun cezası maddi bir karşılığa ya da hapse denk tutulmamalı. Aslında önemsiz gibi görülen bir mesele için kadının tek başına didinmesi, adalet kavramının insan hayatındaki yerinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Asya filmlerinde genelde kadınların mücadeleci rol üstlenmeleri ayrıca dikkat edilmesi gereken bir mevzu.

    Hong gao liang - Kızıl Darı Tarlaları (1987) - Çin - Yimou Zhang
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0093206/

    Yimou Zhang'ın ilk filmi. 1920-30'lu yılların Çin'ini şöyle bir görmek için güzel bir kaynak. Ayriyeten Zhang'ın filmlerindeki görsellik gördüğüm en iyi görsellik desem yeridir. İnsanın gözleri arada böyle şeyler de görmeli. Filmde olayların birbiriyle olan bağlantısı biraz daha ayrıntılı anlatılabilirdi, sadece bu biraz eksiklik gibi görülebilir, ama sonuçta dedesiyle babannesinin hikayesini torundan dinliyoruz, bağlantı sorununun nedeni olarak bunu gösterebiliriz. Bu arada Japonların bu kadar vahşi olduklarını bilmezdim.

    Ju Dou (1990) - Çin - Fengliang Yang, Yimou Zhang
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0099902/

    Yaşlı bir adam satın aldığı kadına sadist davranışlarıyla acı çektrmektedir. Yaşlı adamın yeğeni de onlarla yaşamaktadır. Genç kadın kendine eziyet eden yaşlı adamdan kurtulabilmek için adamın yeğenine yönelir. Adamınsa kendi soyunu devam ettireceği bir oğul isteği vardır. Harika renk tonlamalarına sahip, göz doyurucu bir film. Sülale töresi, kötülüğün kalıtımsallığı gibi mevzular işleniyor. Gayet iyi bir film.

    Çin'den Yimou Zhang'ın filmlerini izlemenizi öneririm. Çin'in en başarılı yönetmenlerindendir.

    Alıntıları Göster
    İran Sinemasından Örnekler

    İran sineması bir derya, İran'dan çıkan her yönetmen de çok önemli ama ben her yönetmenden en sevdiğim bir filmini paylaşacağım. Hepsini muhakkak izleyin derim.

    Dayereh - Daire (2000) - Jafar Panahi

    Kadının İran toplumundaki durumunu en başından, bir kız çocuğunun doğması ile veriyor film. Kız çocuğunun istenmiyor oluşuyla başlıyor, ardından bir zincir hâlinde birbirleriyle ilintisi bulunan farklı kadınların acı hikâyeleriyle sürüyor. Kadının durumu bir daire içinde sıkışmış kalmış. Kadının sürekli kaçmakta oluşu ve hapishane mecazı da anlatımda öne çıkıyor, bu şekilde kadının nasıl kapana sıkıştığı ve dertlerinin bir çember hâlinde süregittiğini de üstü kapalı bir şekilde söylenmiş oluyor. İranlıların sinema dili muhteşem. Bu filmde izlediğim en iyi İran yapımı.

    Chaharshanbe-soori - Çarşamba Ateşi (2006) - Asghar Farhadi

    Farhadi alıyor böyle küçücük meseleleri kocaman senaryolar çıkarıyor onlardan. Günlük insan ilişkilerinde ihmallerin, yalan söylemenin veya gerçeği saklamanın nelere yol açtığını çok iyi gösteriyor. Orta sınıf bir aileye hizmetçi olarak gelen kadının, bu ailenin sırlarına ve endişelerine ortak olması işleniyor diyelim. Muhteşem bir film. Farhadi gözümde diğer usta yönetmenlerin yanında yer alıyor.

    Nema-ye Nazdik - Yakın Çekim (1990) - Abbas Kiyarüstemi

    Kendini değersiz biri olarak gören sinema tutkunu orta yaşlarında bir adamın, İran'ın ünlü yönetmenlerinden biri olan Mohsen Makhmalbaf'a olan benzerliğinden yararlanarak onun gibi davranmasını ve kendini onun yerine koymasını işliyor film. Hikâye gerçek hayattan alıntı. Çok da güzel işlenmiş. Özellikle adamın kendini toplumda yeri olan birinin yerine koyduğunda, kendini nasıl değerli hissettiği ve sonradan kazandığı bu değerden vazgeçmek istemeyişi hissi anlamda çok başarılı aktarılmış. Rolleri ise bu olayı bizzat yaşayanlar almış. Bir de bu yönetmenler İran'da harcanıyor demek istemiyorum. Bence onlar İran'da değer buluyorlar. Özgürlüklerin kısıtlandığını biliyorum. İşte bu baskılara karşı koyup, sanatlarını icra edebildikleri için değerliler. Yönetmenin 2010 yapımı Copie conforme de en sevdiğim ikinci filmidir. Köker Üçlemesini de öneririm.

    Bicycleran - Bisikletli Adam (1987) - Muhsin Makhmalbaf - İran
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0092651/


    Kiyarüstemi'nin Nema-ye Nazdik filminde önemli yeri olan bir film Bicycleran. Herhalde ne zorluklarla çekilmiştir. Değil bizimkilerin, Avrupalı yönetmenlerin de imrenmesi gerek bence. İranlılar ne de güzel kullanıyor kamerayı, bazı sahnelerde şaşırdım doğrusu.

    Karısı ağır hasta olan Nasim, onu tedavi ettirebilmek için iş aramaktadır. Daha önceden de üç gün üç gece aralıksız bisiklet sürmüş olan Nasim'e bir hafta aralıksız bisiklet sürmesi karşılığında para verileceği teklifi gelir. Nasim bir Afgan göçmendir. Durumu daha zordur. Bir çemberin etrafında dönen Nasim sefalet içinde yaşayanların simgesi ve umudu hâline gelir. Zaten bahis konusu olan Nasim'in sırtından para kazanacaklar da artmıştır. Özellikle bir çemberin etrafında dönen insan figürü, her gün dönen dünyaya ayak uydurmaya çalışan, yaşamak için uğraşan insanı temsil ediyor. Nasim'in azmine hayran olmamak elde değil. Bir de parasızlıktan insanların başvurduğu intihar yöntemi ne acıdır öyle.

    Leila (1997) - Dariush Mehrjui
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0116851/

    Kadının içinde bulunduğu durum çok iyi anlatılmış. Bu İranlılar hissi mevzuları derinine inerek işlemekte çok etkililer. Birbirine çok aşık bir çiftin, çocuk sorunu yüzünden biraz da erkeğin annesinin baskılarıyla ilişkilerinin nasıl yıpranma aşamasına girdiği anlatılıyor. İran filmlerini takip edip de izlemeyen varsa izlesin derim.

    Pedar - Baba (1996) - Majid Majidi

    Babasının ölümüyle başka bir yere çalışmaya giden Mehrollah geri döndüğünde annesini başka bir adamla evli bulur. Bu durumu kabul etmeye hiç niyetli değildir. Yalın bir konuyu derinlikli bir şekilde işliyor yönetmen. Son kısımlar özellikle çok başarılıydı. Yalnız ben Majidi'nin çektiği diğer filmlerin sanatsal açıdan çok değerli olduklarını kabul etmekle beraber, filmlerinde anlatmak istediklerini ve çıkardığı sonuçları kabullenemediğimden, o filmlere pek ısınamadım.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    İran Sinemasından Örnekler

    İran sineması bir derya, İran'dan çıkan her yönetmen de çok önemli ama ben her yönetmenden en sevdiğim bir filmini paylaşacağım. Hepsini muhakkak izleyin derim.

    Dayereh - Daire (2000) - Jafar Panahi

    Kadının İran toplumundaki durumunu en başından, bir kız çocuğunun doğması ile veriyor film. Kız çocuğunun istenmiyor oluşuyla başlıyor, ardından bir zincir hâlinde birbirleriyle ilintisi bulunan farklı kadınların acı hikâyeleriyle sürüyor. Kadının durumu bir daire içinde sıkışmış kalmış. Kadının sürekli kaçmakta oluşu ve hapishane mecazı da anlatımda öne çıkıyor, bu şekilde kadının nasıl kapana sıkıştığı ve dertlerinin bir çember hâlinde süregittiğini de üstü kapalı bir şekilde söylenmiş oluyor. İranlıların sinema dili muhteşem. Bu filmde izlediğim en iyi İran yapımı.

    Chaharshanbe-soori - Çarşamba Ateşi (2006) - Asghar Farhadi

    Farhadi alıyor böyle küçücük meseleleri kocaman senaryolar çıkarıyor onlardan. Günlük insan ilişkilerinde ihmallerin, yalan söylemenin veya gerçeği saklamanın nelere yol açtığını çok iyi gösteriyor. Orta sınıf bir aileye hizmetçi olarak gelen kadının, bu ailenin sırlarına ve endişelerine ortak olması işleniyor diyelim. Muhteşem bir film. Farhadi gözümde diğer usta yönetmenlerin yanında yer alıyor.

    Nema-ye Nazdik - Yakın Çekim (1990) - Abbas Kiyarüstemi

    Kendini değersiz biri olarak gören sinema tutkunu orta yaşlarında bir adamın, İran'ın ünlü yönetmenlerinden biri olan Mohsen Makhmalbaf'a olan benzerliğinden yararlanarak onun gibi davranmasını ve kendini onun yerine koymasını işliyor film. Hikâye gerçek hayattan alıntı. Çok da güzel işlenmiş. Özellikle adamın kendini toplumda yeri olan birinin yerine koyduğunda, kendini nasıl değerli hissettiği ve sonradan kazandığı bu değerden vazgeçmek istemeyişi hissi anlamda çok başarılı aktarılmış. Rolleri ise bu olayı bizzat yaşayanlar almış. Bir de bu yönetmenler İran'da harcanıyor demek istemiyorum. Bence onlar İran'da değer buluyorlar. Özgürlüklerin kısıtlandığını biliyorum. İşte bu baskılara karşı koyup, sanatlarını icra edebildikleri için değerliler. Yönetmenin 2010 yapımı Copie conforme de en sevdiğim ikinci filmidir. Köker Üçlemesini de öneririm.

    Bicycleran - Bisikletli Adam (1987) - Muhsin Makhmalbaf - İran
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0092651/


    Kiyarüstemi'nin Nema-ye Nazdik filminde önemli yeri olan bir film Bicycleran. Herhalde ne zorluklarla çekilmiştir. Değil bizimkilerin, Avrupalı yönetmenlerin de imrenmesi gerek bence. İranlılar ne de güzel kullanıyor kamerayı, bazı sahnelerde şaşırdım doğrusu.

    Karısı ağır hasta olan Nasim, onu tedavi ettirebilmek için iş aramaktadır. Daha önceden de üç gün üç gece aralıksız bisiklet sürmüş olan Nasim'e bir hafta aralıksız bisiklet sürmesi karşılığında para verileceği teklifi gelir. Nasim bir Afgan göçmendir. Durumu daha zordur. Bir çemberin etrafında dönen Nasim sefalet içinde yaşayanların simgesi ve umudu hâline gelir. Zaten bahis konusu olan Nasim'in sırtından para kazanacaklar da artmıştır. Özellikle bir çemberin etrafında dönen insan figürü, her gün dönen dünyaya ayak uydurmaya çalışan, yaşamak için uğraşan insanı temsil ediyor. Nasim'in azmine hayran olmamak elde değil. Bir de parasızlıktan insanların başvurduğu intihar yöntemi ne acıdır öyle.

    Leila (1997) - Dariush Mehrjui
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0116851/

    Kadının içinde bulunduğu durum çok iyi anlatılmış. Bu İranlılar hissi mevzuları derinine inerek işlemekte çok etkililer. Birbirine çok aşık bir çiftin, çocuk sorunu yüzünden biraz da erkeğin annesinin baskılarıyla ilişkilerinin nasıl yıpranma aşamasına girdiği anlatılıyor. İran filmlerini takip edip de izlemeyen varsa izlesin derim.

    Pedar - Baba (1996) - Majid Majidi

    Babasının ölümüyle başka bir yere çalışmaya giden Mehrollah geri döndüğünde annesini başka bir adamla evli bulur. Bu durumu kabul etmeye hiç niyetli değildir. Yalın bir konuyu derinlikli bir şekilde işliyor yönetmen. Son kısımlar özellikle çok başarılıydı. Yalnız ben Majidi'nin çektiği diğer filmlerin sanatsal açıdan çok değerli olduklarını kabul etmekle beraber, filmlerinde anlatmak istediklerini ve çıkardığı sonuçları kabullenemediğimden, o filmlere pek ısınamadım.

    Alıntıları Göster
    Jean de Florette (1986) - Claude Berri - Fransa


    Yves Montand, Gérard Depardieu ve Daniel Auteuil gibi harika oyuncuların rol aldığı filmde, Soubeyranlar'dan olan Ugolin, akrabası Papet'in yanına uzun bir aradan sonra gelmiştir. Tarım yapma hevesiyle dolu olan Ugolin, üreteceği bitkiler için kendi arazilerindeki su kaynağının azlığından dolayı farklı yollara başvurmak zorundadır. Kurnaz Papet ile birlikte komşularının arazisine göz diken Ugoli, toprağı elde etmek için ellerinden geleni artlarına koymayacaklardır. Bu arada komşunun arazisi şehirli Jean'a miras kalmıştır. Jean çok okuyan ve epey hırslı bir karaktere sahiptir. O da ona kalan bu araziyi ekip biçmek, karısı ve küçük kızıyla sade ve güzel bir hayat yaşamayı düşünmektedir.

    Filmin oldukça etkili bir anlatımı var, özellikle bu kadar usta oyuncuları izlemek büyük bir keyif. Tavsiyemdir.

    Manon des sources (1986) - Claude Berri - Fransa


    Manon des sources, Jean de Florette'in devamı niteliğinde olan film. Bu yüzden araya başka film filan sokmadan, izlemenizi öneririm

    Ugolin, Papet'in soylarının devamı için ettiği ısrarlar sonucu biraz bunalmıştır. Derken büyümüş ve güzelleşmiş olan Manon'u (Emmanuelle Béart) görür ve ona aşık olur. Dağlarda çobanlık yapan Manon, Soubeyranların onların arazilerini elde etme hırslarının intikamını almak istemektedir. Film hakkında fazla bilgi vermeyeceğim, istemeden yukarıdaki filmin sonunu söyleyebilirim. Sonlara doğru film üzerinizde çarpıcı bir his bırakıyor. İzlemelisiniz.

    La vie rêvée des anges - Meleklerin Düş Yaşamı (1998) - Erick Zonca - Fransa
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0120449/


    İnsanlar birbirini gerçekten ne zaman tanır? Hangi şartlarda görünmeyen ve rahatsız edici olan kısım bir anda ortaya çıkmaya başlar? İnsanın sınırları ne kadardır, ne uğruna kendisinin aşağılanmasına göz yumar? Bunları gösteren, insanların her daim sevgiye muhtaç yaratıklar olduğunu dile getiren harika bir film. İnsan ilişkilerini çok iyi anlatmış. Günümüzde hislere tercümanlık edecek filmler bulmak çok zor. Tuhaf meseleleri sinemaya sokup, sinema sanatını asıl amacından saptırdılar. Eski sinema artık para etmiyor ne de olsa.

    Ressources Humaines - İnsan Kaynakları (1999) - Laurent Cantet - Fransa
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0220726/

    Franck staj yapmak için babasının çalıştığı fabrikaya giriyor. Baba işçi, çocuk üniversite okuyor. Çocuk patron kısmının yanında baba ise hâlâ makine başında. Patronla oğlanın arası zamanla daha da iyi oluyor. Kapitalist düzen sahiplerinin işçilere karşı yaptığı manevralar alt-üst ilişkilerinin nasıl çıkmaz bir duruma girdiğini gösteriyor. Kapitalizmin bir fabrika düzleminde iç yüzünün gösterilmesi ve bunun da baba-oğul ekseninde anlatılması oldukça güzeldi.
    Gerçekçi, soğuk ve çok başarılı bir film. Fransa'da bile işçi örgütlenmesi bu kadar zorsa vay bizim hâlimize.

    Punishment Park - Ceza Parkı (1971) - Peter Watkins - ABD
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0067633/


    Amerika'nın ne kadar devletçi olduğunu biliriz. Hatta onların yasaları, vatandaşlarını, devletini sonuna kadar seven bireyler olarak yaşamaya zorlar. Film Vietnam Savaşı'nın olduğu dönemi ele alıyor. Bu savaşa katılmak istemeyen, ülkede ayrımcılığın, yoksulluğun olduğunu söyleyen bir grup genç, uydurma bir mahkemede hiç de adil olmayan bir şekilde yargılanıyor ve taraflı olan karar vericilerin kararları ile ya Ceza Park’ına gönderiliyorlar ya da uzunca yıllık hapis cezaları alıyorlar. Belgesel tarzı bir film. Demokrasi denen palavranın ne kadar ideal bir düşünce olarak kaldığını, uygulamada devletin baskın bir yönetime sahip olduğunu; yüce devleti savunmanın bir erdem olduğunu yasalarla, eğitimle ve cebren halka aşıladıklarını bir kez daha görme fırsatı buluyoruz. Onca haksızlığın yaşanmış olduğunu bilmek, hâlen de böyle şeylerin yaşandığını bilmek acı bir durum. Bunların yanında sözde özgürlükçü, modern ancak özde yayılmacılığı savunan, kapitalist, zenginin haklı olduğu, ayrımcı ve kültürel sömürgeci Amerika'nın iç yüzünü bir kez daha izliyoruz. Amerikan ürünü olan ve Amerikancılığı özendiren her şey tiksindiriyor beni. Yönetmenin, şu kısa metraj kurgu belgeselini de öneririm;

    The War Game - Savaş Oyunu (1965) - Peter Watkins - İngiltere
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0059894/


    Süresi 48 dk. Bu filmde eğer yeni bir dünya savaşı olsa ve nükleer silah kullanılsa bunun sonuçları ne olurdu, sorusuna yanıt bulunmaya çalışılıyor. Çok çarpıcı bir çalışma. Böyle yönetmenler daha çok önemsense keşke. Buyurun buradan Türkçe altyazılı olarak izleyebilirsiniz;
    http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/130287/the-war-game-1965-peter-watkins-nukleer-bombanin-etkileri

    Klassenverhältnisse - Sınıf İlişkileri (1984) Danièle Huillet, Jean-Marie Straub - Batı Almanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0087566/


    Mühendislik okumayı istediği hâlde okuyamamış Karl Rossman adındaki genç, Almanya'dan, iş bulma ümidiyle Amerika'ya dayısının yanına göçer. Kayıtsızlıkla kuşanmış soğuk insan ilişkilerinin büyük yer tuttuğu ve olay akışının tuhaf bir biçimde ilerlediği filmin her anına bürokrasinin sızdığını söyleyebiliriz. Örnek vermek gerekirse, Karl'ın geceyi bir başka yerde geçirmesi için dayısından zorla aldığı resmi izin, geceyi geçirdiği yerdeki ilişkilerin resmiyeti ve her sözün emir olarak addedilip yerine getirilme gereklerinin olması vs. verilebilir. Varlıklı dayısının yanında belirsiz bir süre geçiren Karl'ın hayatının belirsiz yönde ilerleyişi de filmdeki tuhaf anlatım yolunun bir sonucu aslında. Karl'ın Amerika'da iş bulup, işinde yükselme isteğinin tezadı bir durumla karşılaşması da Amerikancı düşünceleri boşa çıkartan bir önermenin ürünü olsa gerek. Bütün bu karmaşık anlatımın ve olay örgüsünün yanında filmin anlatmak istediği şey neydi? Bunun için pekâlâ bir tek şey söylemeye çalışmak gereksiz olacaktır. Fakat filmin özgürlük heykelinin görüntüsüyle başlaması, Amerika'ya büyük umutlarla gelinmesi ve fakat umutların hayal kırıklıklarına dönüşmeye başlaması, tilkinin kurt kesilmesi, bürokratik yapının yansımaları ve hiyerarşik düzendeki üstün altı eziyor oluşu gibi şeyler anlattığını söyleyebiliriz.

    Film Franz Kafka'nın Kayıp (Amerika) isimli romanından uyarlanmıştır.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Jean de Florette (1986) - Claude Berri - Fransa


    Yves Montand, Gérard Depardieu ve Daniel Auteuil gibi harika oyuncuların rol aldığı filmde, Soubeyranlar'dan olan Ugolin, akrabası Papet'in yanına uzun bir aradan sonra gelmiştir. Tarım yapma hevesiyle dolu olan Ugolin, üreteceği bitkiler için kendi arazilerindeki su kaynağının azlığından dolayı farklı yollara başvurmak zorundadır. Kurnaz Papet ile birlikte komşularının arazisine göz diken Ugoli, toprağı elde etmek için ellerinden geleni artlarına koymayacaklardır. Bu arada komşunun arazisi şehirli Jean'a miras kalmıştır. Jean çok okuyan ve epey hırslı bir karaktere sahiptir. O da ona kalan bu araziyi ekip biçmek, karısı ve küçük kızıyla sade ve güzel bir hayat yaşamayı düşünmektedir.

    Filmin oldukça etkili bir anlatımı var, özellikle bu kadar usta oyuncuları izlemek büyük bir keyif. Tavsiyemdir.

    Manon des sources (1986) - Claude Berri - Fransa


    Manon des sources, Jean de Florette'in devamı niteliğinde olan film. Bu yüzden araya başka film filan sokmadan, izlemenizi öneririm

    Ugolin, Papet'in soylarının devamı için ettiği ısrarlar sonucu biraz bunalmıştır. Derken büyümüş ve güzelleşmiş olan Manon'u (Emmanuelle Béart) görür ve ona aşık olur. Dağlarda çobanlık yapan Manon, Soubeyranların onların arazilerini elde etme hırslarının intikamını almak istemektedir. Film hakkında fazla bilgi vermeyeceğim, istemeden yukarıdaki filmin sonunu söyleyebilirim. Sonlara doğru film üzerinizde çarpıcı bir his bırakıyor. İzlemelisiniz.

    La vie rêvée des anges - Meleklerin Düş Yaşamı (1998) - Erick Zonca - Fransa
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0120449/


    İnsanlar birbirini gerçekten ne zaman tanır? Hangi şartlarda görünmeyen ve rahatsız edici olan kısım bir anda ortaya çıkmaya başlar? İnsanın sınırları ne kadardır, ne uğruna kendisinin aşağılanmasına göz yumar? Bunları gösteren, insanların her daim sevgiye muhtaç yaratıklar olduğunu dile getiren harika bir film. İnsan ilişkilerini çok iyi anlatmış. Günümüzde hislere tercümanlık edecek filmler bulmak çok zor. Tuhaf meseleleri sinemaya sokup, sinema sanatını asıl amacından saptırdılar. Eski sinema artık para etmiyor ne de olsa.

    Ressources Humaines - İnsan Kaynakları (1999) - Laurent Cantet - Fransa
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0220726/

    Franck staj yapmak için babasının çalıştığı fabrikaya giriyor. Baba işçi, çocuk üniversite okuyor. Çocuk patron kısmının yanında baba ise hâlâ makine başında. Patronla oğlanın arası zamanla daha da iyi oluyor. Kapitalist düzen sahiplerinin işçilere karşı yaptığı manevralar alt-üst ilişkilerinin nasıl çıkmaz bir duruma girdiğini gösteriyor. Kapitalizmin bir fabrika düzleminde iç yüzünün gösterilmesi ve bunun da baba-oğul ekseninde anlatılması oldukça güzeldi.
    Gerçekçi, soğuk ve çok başarılı bir film. Fransa'da bile işçi örgütlenmesi bu kadar zorsa vay bizim hâlimize.

    Punishment Park - Ceza Parkı (1971) - Peter Watkins - ABD
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0067633/


    Amerika'nın ne kadar devletçi olduğunu biliriz. Hatta onların yasaları, vatandaşlarını, devletini sonuna kadar seven bireyler olarak yaşamaya zorlar. Film Vietnam Savaşı'nın olduğu dönemi ele alıyor. Bu savaşa katılmak istemeyen, ülkede ayrımcılığın, yoksulluğun olduğunu söyleyen bir grup genç, uydurma bir mahkemede hiç de adil olmayan bir şekilde yargılanıyor ve taraflı olan karar vericilerin kararları ile ya Ceza Park’ına gönderiliyorlar ya da uzunca yıllık hapis cezaları alıyorlar. Belgesel tarzı bir film. Demokrasi denen palavranın ne kadar ideal bir düşünce olarak kaldığını, uygulamada devletin baskın bir yönetime sahip olduğunu; yüce devleti savunmanın bir erdem olduğunu yasalarla, eğitimle ve cebren halka aşıladıklarını bir kez daha görme fırsatı buluyoruz. Onca haksızlığın yaşanmış olduğunu bilmek, hâlen de böyle şeylerin yaşandığını bilmek acı bir durum. Bunların yanında sözde özgürlükçü, modern ancak özde yayılmacılığı savunan, kapitalist, zenginin haklı olduğu, ayrımcı ve kültürel sömürgeci Amerika'nın iç yüzünü bir kez daha izliyoruz. Amerikan ürünü olan ve Amerikancılığı özendiren her şey tiksindiriyor beni. Yönetmenin, şu kısa metraj kurgu belgeselini de öneririm;

    The War Game - Savaş Oyunu (1965) - Peter Watkins - İngiltere
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0059894/


    Süresi 48 dk. Bu filmde eğer yeni bir dünya savaşı olsa ve nükleer silah kullanılsa bunun sonuçları ne olurdu, sorusuna yanıt bulunmaya çalışılıyor. Çok çarpıcı bir çalışma. Böyle yönetmenler daha çok önemsense keşke. Buyurun buradan Türkçe altyazılı olarak izleyebilirsiniz;
    http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/130287/the-war-game-1965-peter-watkins-nukleer-bombanin-etkileri

    Klassenverhältnisse - Sınıf İlişkileri (1984) Danièle Huillet, Jean-Marie Straub - Batı Almanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0087566/


    Mühendislik okumayı istediği hâlde okuyamamış Karl Rossman adındaki genç, Almanya'dan, iş bulma ümidiyle Amerika'ya dayısının yanına göçer. Kayıtsızlıkla kuşanmış soğuk insan ilişkilerinin büyük yer tuttuğu ve olay akışının tuhaf bir biçimde ilerlediği filmin her anına bürokrasinin sızdığını söyleyebiliriz. Örnek vermek gerekirse, Karl'ın geceyi bir başka yerde geçirmesi için dayısından zorla aldığı resmi izin, geceyi geçirdiği yerdeki ilişkilerin resmiyeti ve her sözün emir olarak addedilip yerine getirilme gereklerinin olması vs. verilebilir. Varlıklı dayısının yanında belirsiz bir süre geçiren Karl'ın hayatının belirsiz yönde ilerleyişi de filmdeki tuhaf anlatım yolunun bir sonucu aslında. Karl'ın Amerika'da iş bulup, işinde yükselme isteğinin tezadı bir durumla karşılaşması da Amerikancı düşünceleri boşa çıkartan bir önermenin ürünü olsa gerek. Bütün bu karmaşık anlatımın ve olay örgüsünün yanında filmin anlatmak istediği şey neydi? Bunun için pekâlâ bir tek şey söylemeye çalışmak gereksiz olacaktır. Fakat filmin özgürlük heykelinin görüntüsüyle başlaması, Amerika'ya büyük umutlarla gelinmesi ve fakat umutların hayal kırıklıklarına dönüşmeye başlaması, tilkinin kurt kesilmesi, bürokratik yapının yansımaları ve hiyerarşik düzendeki üstün altı eziyor oluşu gibi şeyler anlattığını söyleyebiliriz.

    Film Franz Kafka'nın Kayıp (Amerika) isimli romanından uyarlanmıştır.

    Alıntıları Göster
    El - Garip İhtiras (1953) - Luis Bunuel - Meksika


    Francisco, zengin ve bekâr bir adamdır. Tesadüf eseri Gloria ile tanışır ve ona ilk görüşte aşık olur. İkisi evlendikten sonra, çevresi tarafından saygıdeğer ve nitelikli bir kişiliğe sahip biri olarak bilinen Francisco'nun, Gloria'ya karşı tavır ve tutumları değişir. Saplantılı ve paranoyak bir adamın karakteri çok iyi betimlenmiş. Francisco'nun içindeki Gloria'ya karşı beslediği aşk hissi ve şüpheleri arasında gidip gelmesi, tutkusuna yenik düşmesi başarılı bir şekilde anlatılmış. Yine birey psikolojisini kuru kuru ve yüzeysel anlatmayan bir Bunuel eseri. Filmin gidişatı sürükleyici.

    La ilusión viaja en tranvía - Tramvaylarda Yanılsama Yolculukları (1954) - Luis Bunuel - Meksika


    İzlediğim en iyi mizah filmlerinden birisiydi. Bunuel'in diğer filmlerinde kullandığı bir anlatım yolu var bu filminde de; iki kondüktör ulaşımda olmaması gereken tramvayı, ulaşıma sokuyorlar ve bir türlü eski yerine geri götürüp park edemiyorlar. Olaya sadece komedi olarak bakmak yanlış olur. Ki film Bunuel'in toplumsal gözlemlerini içerir. Durakların birinde işçi sınıfı, yoksul kesim seyahat eder, bir başkasında da zengin kesim seyahat eder ve onların konuşmalarından, çok başarılı tespitler ortaya çıkmaktadır. Film de oldukça akıcı. Eğlendirirken ders veriyor ve toplumdaki tipleri harika bir şekilde yansıtıyor. Bence Bunuel'in en iyi filmlerinden. Eğer Bunuel takipçisi iseniz bu filmine muhakkak bakmalısınız. Nasıl olmuş da tanınmadan kalmış anlamadım.

    Ensayo de un crimen - Archibaldo De La Cruz'un Suçlu Yaşamı (1955) - Luis Bunuel - Meksika


    Bunuel'den keyifle izlenebilecek bir kara komedi. Yönetmenin Meksika dönemindeki filmlerinden biri. Archibaldo zengin bir ailenin çocuğudur. Küçükken ona alınan bir hediye ve bu hediyenin üzerinden ona anlatılan bir masalla birlikte, insanları öldürme yetisine sahip olduğunu düşünmeye başlar. Etrafındaki kadınları öldürme içgüdüsü ve tutkusuna sahip olan De la cruz, onları aklında beliren çeşitli nedenlerle öldürmek istemektedir. Bunuel'in başka filmlerindeki gibi yapılmak istenen şey yapılamaz. Bir filminde zengin tabaka bir türlü yemek masasında buluşamıyordu, bir başka filminde de yaşlı ve zengin adam arzu ettiği genç kadına bir türlü sahip olamıyordu, yine başka bir filmde zenginlerin bir davetindeki insanlar, yemek sonrası misafir oldukları evden bir türlü ayrılamıyorlardı. Bunuel bu filminde de öldürme tutkusuna ket vurmuş bir bakıma. Filmin içinde yine Bunuel'e özgü anlatım var, zengin hayatını ve zenginlerin birbirleriyle olan ilişkilerini, ahlâki yönelimlerini biraz da olsa yansıtmış. Diğer filmlerine göre biraz daha geri de kalan bir film ancak yönetmenin tarzını beğendiğimden bu filmini de epey beğendim. İllaki Bunuel filmi izleyeceğim derseniz eğer bu filmiyle başlamanızı önermem.

    The Young One - Genç Kız (1960) - Luis Bunuel - Meksika


    Caz müzisyeni siyahi bir adam, tecavüz suçlamasından dolayı bulunduğu yerden kaçarak, deniz yoluyla bir av adasına ulaşır. Bu adada genç bir kız, onun dedesi (ki artık ölmüştür) ve kızın dedesiyle birlikte orada çalışan bekçi vardır. Kız artık küçük sayılmamaktadır, bekçinin gözünde ve başka bir kadın bulunmayan bu adada.

    Bana kalırsa, filmin bir av adasında geçiyor olması ve siyahi adamın suçlanması ile birlikte bir ava dönüşmesi, yönetmenin kullandığı çok yerinde mecazi bir anlatım. Film izleyiciye cinsellik açısından belli bir bakış açısı kazandırmakla birlikte, ırkçılığın olumsuz yanlarını ortaya seren ve bunu ustaca veren en iyi filmlerden biri. Amerikalılar kendi geçmişleriyle yüzleşemediler, siyahi insanlara çektirdiklerinden dolayı onlara özür dileyemediler ama Bunuel bunu başarmış. Amerikalılar bu filmi izlese biraz rahatsız olabilirler. Onların 'aman, ırkçılığı eleştiren film yaptık ne de güzel oldu, aklandık paklandık' şeklindeki yapmacık, tamamen seyirci ve para kazanmaya yönelik yaptıkları filmleri buradan bir kez daha kınıyorum.

    Bu filmin vesilesiyle de; ayrımcı bir söylem olan zenci kelimesini kullanmayın, onun yerine diyecekseniz siyahi deyin. Buna da gerek yok aslında insan desek yeter.

    Robinson Crusoe (1954) - Luis Bunuel - Meksika


    Bunuel'in roman uyarlaması. Romanı okumadım, dolayısıyla yönetmen romandan ne kadar ayrılmıştır bilmiyorum. Ama Bunuel'e özgü rüya sahneleri bu filmde de vardı. Bence haksızlığa uğramış bir film. Ne kadar zor şartlar altında çekildiği belli oluyor filmin. Yönetmen anlatmak istediklerini tüm o olumsuzluklara rağmen gayet yeterli aktarmış bence. Robinson'un kendi zengin dünyasından bir anda kopması, medeniyetin, insanın bulunmadığı bir adada tek başına yaşam mücadelesine girişmesi. Köpeğinin ve kedisinin de bu mücadelesinde ona ortak olması. Her şeye rağmen yalnızlığına dayanamaması. Tarımı bulması. Derken Friday/Cuma ile karşılaşması. Tabii kölelik dönemiyle de ilgili bir film. Burada yönetmen köleliği övme ya da yerme olayına girişmemiş. Olduğu gibi vermeye çalışmış. Ben izlemekten çok keyif aldım, yine de herkese önermiyorum. Şunu da ekleyeyim, Bunuel sinemanın emektar yönetmenlerinden. Görüşlerinden, sivri bakış açısından dolayı döneminde otoriteler tarafından hoş görülmemiş bir isim. Onun dışında pek çok filmi mali sıkıntılar içerisinde çekmiş, buna rağmen yapımcılara boyun eğmemiş bir yönetmen.

    El bruto - Zorba (1953) - Luis Bunuel - Meksika

    Yine çok başarılı bir Bunuel filmi. Mülk sahibi Andrés, içinde kiracıların bulunduğu evleri yıktırıp, araziyi satacaktır. Ancak kiracılar buna direnmektedirler. Onlarla başa çıkamayacağını anlayan Andres de Bruto (Zorba) adlı bir adama başvurur. Bileğinin gücüne güvenilen, aklı biraz kıt olan Bruto, onları tehdit ederek evlerinden çıkarmaya çalışacaktır. Yüreği katı olan Bruto'nun bu katılığı kiracılardan bir genç kızın sevgisiyle yumuşayacaktır. Gayet etkili karakterler yaratılmış, insanların tutkuları, nefisleri gerçekçi bir şekilde yansıtılmış.

    Nazarin (1959) - Luis Buñuel - Meksika

    Cannes Film Festivali, Uluslararası Ödül.

    Meksika'nın epey fakir bir mahallesinde fakirler, hırsızlar ve fahişelerle yaşayan rahip Nazario, tüm bu kötü niyetli insanların arasında saflığını, suçluya olan merhametini, nefsini korumaktadır. Aslında ideal bir dindar tip olarak karşımıza çıkmakta Nazario. Tanrı'ya katıksız bir inancı var. Tanrı'ya sözde inançlı olanlar o kötülükler eden. Ölümden sonraki hayattaki adaletin bu dünyadaki adaletten daha önemli olduğuna inanıyor. Peki adaletsizlikler o sessiz kaldıkça onu daha da sararsa Tanrı'ya olan mutlak inancı sarsılacak mıdır?

    Bana kalırsa iyi bir Hıristiyanlık eleştirisi. Filmin içindeki karakterler güzel seçilmiş, önemli ayrıntılar mevcut. Ah bir de doğru dürüst alt yazı hazırlayan olsa.

    The Holy Mountain - Kutsal Dağ (1973) - Alejandro Jodorowsky - Meksika


    Alejandro Jodorowsky'nin Santa Sangre filmini aşırı sembolist bulurdum, ta ki yönetmenin bu filmini izleyene kadar. Bu adamın hayal dünyası, yaratıcılığı gerçekten çok tuhaf. The Holy Mountain, kişinin gerçeklik algısıyla oynayan, çeşitli simgelemelerle, Hıristiyanlığı, kapitalizmi, militarist gücü, onu bunu şunu hatta aydınlanma tarikatlarını eleştiren bir film. Filmin bir sahnesinde,
    Adamın dışkısından altın elde edilmesi, epey iğneleyici olsa gerek.
    . İnsanın içinde gizlediği cinsel arzularının dışa vurumunu da hayli ilginç göstermiş. Filmin geneliyle ilgili ne desem bilemiyorum. Neticede gerçeküstücü bir film ve bu tarz filmlerde sahneleri birleştirmekte çok zorlanırsınız. Ama sınırları zorlayan bir film olduğu kesin. Rahatsız edici film sevenlere izlemelerini öneririm.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    El abrazo partido - Kayıp Kucak (2004) - Arjantin
    http://www.imdb.com/title/tt0366137/


    II. Dünya Savaşı'nda Polonya'dan kaçarak Arjantin'e yerleşen ve küçük bir semtte esnaflık yapan insanlar etrafında dönüyor film. Filmin baş karakteri babası tarafından terk edilen ve kadın iç çamaşırı satan annesiyle yaşayan Ariel. Ariel de ailesinin geçmişiyle ilgili pek bir şey bilmiyor. Bu yüzden kimlik bunalımı yaşıyor ve ailesinin yıllar öncesinde yaşadığı Polonya'ya gitmeyi arzu ediyor. Göçmen esnafların bulunduğu sokaktaki insanların hayatları, kişilikleri, birbirleriyle olan ilişkileri de esprili bir dille anlatılıyor. Filmin ismi de Ariel'in kimlik bunalımını açıklıyor. Dahası oradaki tüm göçmenlerin kimlik bunalımını. Temposu çok hızlı bir film.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Valentí­n (2002) - Arjantin
    http://www.imdb.com/title/tt0296915/


    60'lı yılların sonunun Arjantin'inde geçiyor film. Büyükannesiyle yaşayan, ailevi sorunlarına ya da çevresindeki sorunlara kendi çapında çözümler üreten ve astronot olmak isteyen küçük Valentin'in kısa hikayesini izliyoruz. Yaşına göre epey zeki ama gerçeklerin onun kavradığından daha farklı olduğunun bilincinde değil. Sıcak, samimi, aileyle de izlenebilecek güzel bir film. Ayrıca filmde Che'den ve Yahudiler'den bahsedilmesi ve o dönemde insanların bunlara olan tepkisi ile çocuğun bu tepkiyi kavrayamayışı da filme ayrı bir hava katmış. Eksiklikleri olabilir ama ben beğendim.

    La antena - Anten (2007) - Esteban Sapir - Arjantin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0454065/


    Farklı sinemayla devam edelim. Film yarı sessiz yarı sesli ve siyah-beyaz bir yapım. Sessiz film olmasının 1920'lerdeki sessiz filmlerle pek bir ilgisi yok, anlatmak istediği meseleden dolayı sessiz bir film. Şöyle ki, bu filmde geçen ülkede kimse konuşamıyor, çünkü sesleri alınmış burada yaşayanların. Oldukça değişik bir yapısı var. Ve bol bol da imge kullanılmış diyebiliriz. Yönetmen medya üzerine gitmiş. Medyanın ürettiği ürünlerin ve yaptığı yayınların bireyler üzerindeki etkisi ele alınmış bir bakıma. Filmde konuşanlar da var ancak konuşanlar tehdit olarak algılanıyor diyebiliriz. Distopik bir evren yaratılmış neticede. Ülkenin medyasına sahip Bay Tv, insanların süregiden bu sessiz yaşantısından memnun. Çünkü baskıcılığı ve zalimliği ancak bununla besleniyor. Herkesin beğeneceği tarzda bir film değil, farklı lezzetler arayanlar izlemeli.

    Sin nombre - İsimsiz (2009) - Cary Fukunaga - Meksika


    Hadi konusunu altın yaparak yazayım; "Honduraslı genç kız Sayra, uzun zaman sonra babasıyla tekrar kavuşurlar. Bu, onun için Amerika'ya gitme hayallerindeki bir adımlardan birisidir. Öncelikle Meksika'ya, daha sonra da Amerika'ya ulaşarak orada yaşama hayallerine kavuşmak için çok uzun bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuğu sırasında Sayra, hiç beklemediği dram dolu anlar yaşayacaktır." Güzel filmdi ama beklentim daha yüksekti. Tavsiye ederim. Özellikle Cidade de Deus filmini sevenler bunu da sever.

    Machuca (2004) - Şili


    Filmin konusu askeri dikta yönetimi altına alınan 1973'ün Şilisinde geçiyor. O dönemde okula gidemeyen fakir öğrenciler bir rahibin de aracılığıyla zenginlerin gittiği bir okula yazdırılıyor. Bu okulda da zengin bir ailenin çocuğu ile okula yazılan fakir çocuk arasında kurulan arkadaşlık yoluyla dönemin yoksul-zengin ayrımı ortaya konmaya çalışılıyor.

    Central do Brasil - Merkez İstasyonu (1998) - Brezilya

    Bir istasyonda mektup yazan yaşlı bir çocuk, annesi henüz ölmüş bir çocuğun nerede olduğunu bilmediği babasını bulmak üzere onunla birlikte yola çıkar. Biraz huysuz ve bencil olan kadının bu yolculukta çocukla arasında bir bağ oluşur. Oldukça sağlam bir dramadır. Fazla bir şey yazmama gerek yok, zaten Oscar'a aday olmuş, çoğu kişice de izlenmiş bilinen bir film.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    El - Garip İhtiras (1953) - Luis Bunuel - Meksika


    Francisco, zengin ve bekâr bir adamdır. Tesadüf eseri Gloria ile tanışır ve ona ilk görüşte aşık olur. İkisi evlendikten sonra, çevresi tarafından saygıdeğer ve nitelikli bir kişiliğe sahip biri olarak bilinen Francisco'nun, Gloria'ya karşı tavır ve tutumları değişir. Saplantılı ve paranoyak bir adamın karakteri çok iyi betimlenmiş. Francisco'nun içindeki Gloria'ya karşı beslediği aşk hissi ve şüpheleri arasında gidip gelmesi, tutkusuna yenik düşmesi başarılı bir şekilde anlatılmış. Yine birey psikolojisini kuru kuru ve yüzeysel anlatmayan bir Bunuel eseri. Filmin gidişatı sürükleyici.

    La ilusión viaja en tranvía - Tramvaylarda Yanılsama Yolculukları (1954) - Luis Bunuel - Meksika


    İzlediğim en iyi mizah filmlerinden birisiydi. Bunuel'in diğer filmlerinde kullandığı bir anlatım yolu var bu filminde de; iki kondüktör ulaşımda olmaması gereken tramvayı, ulaşıma sokuyorlar ve bir türlü eski yerine geri götürüp park edemiyorlar. Olaya sadece komedi olarak bakmak yanlış olur. Ki film Bunuel'in toplumsal gözlemlerini içerir. Durakların birinde işçi sınıfı, yoksul kesim seyahat eder, bir başkasında da zengin kesim seyahat eder ve onların konuşmalarından, çok başarılı tespitler ortaya çıkmaktadır. Film de oldukça akıcı. Eğlendirirken ders veriyor ve toplumdaki tipleri harika bir şekilde yansıtıyor. Bence Bunuel'in en iyi filmlerinden. Eğer Bunuel takipçisi iseniz bu filmine muhakkak bakmalısınız. Nasıl olmuş da tanınmadan kalmış anlamadım.

    Ensayo de un crimen - Archibaldo De La Cruz'un Suçlu Yaşamı (1955) - Luis Bunuel - Meksika


    Bunuel'den keyifle izlenebilecek bir kara komedi. Yönetmenin Meksika dönemindeki filmlerinden biri. Archibaldo zengin bir ailenin çocuğudur. Küçükken ona alınan bir hediye ve bu hediyenin üzerinden ona anlatılan bir masalla birlikte, insanları öldürme yetisine sahip olduğunu düşünmeye başlar. Etrafındaki kadınları öldürme içgüdüsü ve tutkusuna sahip olan De la cruz, onları aklında beliren çeşitli nedenlerle öldürmek istemektedir. Bunuel'in başka filmlerindeki gibi yapılmak istenen şey yapılamaz. Bir filminde zengin tabaka bir türlü yemek masasında buluşamıyordu, bir başka filminde de yaşlı ve zengin adam arzu ettiği genç kadına bir türlü sahip olamıyordu, yine başka bir filmde zenginlerin bir davetindeki insanlar, yemek sonrası misafir oldukları evden bir türlü ayrılamıyorlardı. Bunuel bu filminde de öldürme tutkusuna ket vurmuş bir bakıma. Filmin içinde yine Bunuel'e özgü anlatım var, zengin hayatını ve zenginlerin birbirleriyle olan ilişkilerini, ahlâki yönelimlerini biraz da olsa yansıtmış. Diğer filmlerine göre biraz daha geri de kalan bir film ancak yönetmenin tarzını beğendiğimden bu filmini de epey beğendim. İllaki Bunuel filmi izleyeceğim derseniz eğer bu filmiyle başlamanızı önermem.

    The Young One - Genç Kız (1960) - Luis Bunuel - Meksika


    Caz müzisyeni siyahi bir adam, tecavüz suçlamasından dolayı bulunduğu yerden kaçarak, deniz yoluyla bir av adasına ulaşır. Bu adada genç bir kız, onun dedesi (ki artık ölmüştür) ve kızın dedesiyle birlikte orada çalışan bekçi vardır. Kız artık küçük sayılmamaktadır, bekçinin gözünde ve başka bir kadın bulunmayan bu adada.

    Bana kalırsa, filmin bir av adasında geçiyor olması ve siyahi adamın suçlanması ile birlikte bir ava dönüşmesi, yönetmenin kullandığı çok yerinde mecazi bir anlatım. Film izleyiciye cinsellik açısından belli bir bakış açısı kazandırmakla birlikte, ırkçılığın olumsuz yanlarını ortaya seren ve bunu ustaca veren en iyi filmlerden biri. Amerikalılar kendi geçmişleriyle yüzleşemediler, siyahi insanlara çektirdiklerinden dolayı onlara özür dileyemediler ama Bunuel bunu başarmış. Amerikalılar bu filmi izlese biraz rahatsız olabilirler. Onların 'aman, ırkçılığı eleştiren film yaptık ne de güzel oldu, aklandık paklandık' şeklindeki yapmacık, tamamen seyirci ve para kazanmaya yönelik yaptıkları filmleri buradan bir kez daha kınıyorum.

    Bu filmin vesilesiyle de; ayrımcı bir söylem olan zenci kelimesini kullanmayın, onun yerine diyecekseniz siyahi deyin. Buna da gerek yok aslında insan desek yeter.

    Robinson Crusoe (1954) - Luis Bunuel - Meksika


    Bunuel'in roman uyarlaması. Romanı okumadım, dolayısıyla yönetmen romandan ne kadar ayrılmıştır bilmiyorum. Ama Bunuel'e özgü rüya sahneleri bu filmde de vardı. Bence haksızlığa uğramış bir film. Ne kadar zor şartlar altında çekildiği belli oluyor filmin. Yönetmen anlatmak istediklerini tüm o olumsuzluklara rağmen gayet yeterli aktarmış bence. Robinson'un kendi zengin dünyasından bir anda kopması, medeniyetin, insanın bulunmadığı bir adada tek başına yaşam mücadelesine girişmesi. Köpeğinin ve kedisinin de bu mücadelesinde ona ortak olması. Her şeye rağmen yalnızlığına dayanamaması. Tarımı bulması. Derken Friday/Cuma ile karşılaşması. Tabii kölelik dönemiyle de ilgili bir film. Burada yönetmen köleliği övme ya da yerme olayına girişmemiş. Olduğu gibi vermeye çalışmış. Ben izlemekten çok keyif aldım, yine de herkese önermiyorum. Şunu da ekleyeyim, Bunuel sinemanın emektar yönetmenlerinden. Görüşlerinden, sivri bakış açısından dolayı döneminde otoriteler tarafından hoş görülmemiş bir isim. Onun dışında pek çok filmi mali sıkıntılar içerisinde çekmiş, buna rağmen yapımcılara boyun eğmemiş bir yönetmen.

    El bruto - Zorba (1953) - Luis Bunuel - Meksika

    Yine çok başarılı bir Bunuel filmi. Mülk sahibi Andrés, içinde kiracıların bulunduğu evleri yıktırıp, araziyi satacaktır. Ancak kiracılar buna direnmektedirler. Onlarla başa çıkamayacağını anlayan Andres de Bruto (Zorba) adlı bir adama başvurur. Bileğinin gücüne güvenilen, aklı biraz kıt olan Bruto, onları tehdit ederek evlerinden çıkarmaya çalışacaktır. Yüreği katı olan Bruto'nun bu katılığı kiracılardan bir genç kızın sevgisiyle yumuşayacaktır. Gayet etkili karakterler yaratılmış, insanların tutkuları, nefisleri gerçekçi bir şekilde yansıtılmış.

    Nazarin (1959) - Luis Buñuel - Meksika

    Cannes Film Festivali, Uluslararası Ödül.

    Meksika'nın epey fakir bir mahallesinde fakirler, hırsızlar ve fahişelerle yaşayan rahip Nazario, tüm bu kötü niyetli insanların arasında saflığını, suçluya olan merhametini, nefsini korumaktadır. Aslında ideal bir dindar tip olarak karşımıza çıkmakta Nazario. Tanrı'ya katıksız bir inancı var. Tanrı'ya sözde inançlı olanlar o kötülükler eden. Ölümden sonraki hayattaki adaletin bu dünyadaki adaletten daha önemli olduğuna inanıyor. Peki adaletsizlikler o sessiz kaldıkça onu daha da sararsa Tanrı'ya olan mutlak inancı sarsılacak mıdır?

    Bana kalırsa iyi bir Hıristiyanlık eleştirisi. Filmin içindeki karakterler güzel seçilmiş, önemli ayrıntılar mevcut. Ah bir de doğru dürüst alt yazı hazırlayan olsa.

    The Holy Mountain - Kutsal Dağ (1973) - Alejandro Jodorowsky - Meksika


    Alejandro Jodorowsky'nin Santa Sangre filmini aşırı sembolist bulurdum, ta ki yönetmenin bu filmini izleyene kadar. Bu adamın hayal dünyası, yaratıcılığı gerçekten çok tuhaf. The Holy Mountain, kişinin gerçeklik algısıyla oynayan, çeşitli simgelemelerle, Hıristiyanlığı, kapitalizmi, militarist gücü, onu bunu şunu hatta aydınlanma tarikatlarını eleştiren bir film. Filmin bir sahnesinde,
    Adamın dışkısından altın elde edilmesi, epey iğneleyici olsa gerek.
    . İnsanın içinde gizlediği cinsel arzularının dışa vurumunu da hayli ilginç göstermiş. Filmin geneliyle ilgili ne desem bilemiyorum. Neticede gerçeküstücü bir film ve bu tarz filmlerde sahneleri birleştirmekte çok zorlanırsınız. Ama sınırları zorlayan bir film olduğu kesin. Rahatsız edici film sevenlere izlemelerini öneririm.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    El abrazo partido - Kayıp Kucak (2004) - Arjantin
    http://www.imdb.com/title/tt0366137/


    II. Dünya Savaşı'nda Polonya'dan kaçarak Arjantin'e yerleşen ve küçük bir semtte esnaflık yapan insanlar etrafında dönüyor film. Filmin baş karakteri babası tarafından terk edilen ve kadın iç çamaşırı satan annesiyle yaşayan Ariel. Ariel de ailesinin geçmişiyle ilgili pek bir şey bilmiyor. Bu yüzden kimlik bunalımı yaşıyor ve ailesinin yıllar öncesinde yaşadığı Polonya'ya gitmeyi arzu ediyor. Göçmen esnafların bulunduğu sokaktaki insanların hayatları, kişilikleri, birbirleriyle olan ilişkileri de esprili bir dille anlatılıyor. Filmin ismi de Ariel'in kimlik bunalımını açıklıyor. Dahası oradaki tüm göçmenlerin kimlik bunalımını. Temposu çok hızlı bir film.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Valentí­n (2002) - Arjantin
    http://www.imdb.com/title/tt0296915/


    60'lı yılların sonunun Arjantin'inde geçiyor film. Büyükannesiyle yaşayan, ailevi sorunlarına ya da çevresindeki sorunlara kendi çapında çözümler üreten ve astronot olmak isteyen küçük Valentin'in kısa hikayesini izliyoruz. Yaşına göre epey zeki ama gerçeklerin onun kavradığından daha farklı olduğunun bilincinde değil. Sıcak, samimi, aileyle de izlenebilecek güzel bir film. Ayrıca filmde Che'den ve Yahudiler'den bahsedilmesi ve o dönemde insanların bunlara olan tepkisi ile çocuğun bu tepkiyi kavrayamayışı da filme ayrı bir hava katmış. Eksiklikleri olabilir ama ben beğendim.

    La antena - Anten (2007) - Esteban Sapir - Arjantin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0454065/


    Farklı sinemayla devam edelim. Film yarı sessiz yarı sesli ve siyah-beyaz bir yapım. Sessiz film olmasının 1920'lerdeki sessiz filmlerle pek bir ilgisi yok, anlatmak istediği meseleden dolayı sessiz bir film. Şöyle ki, bu filmde geçen ülkede kimse konuşamıyor, çünkü sesleri alınmış burada yaşayanların. Oldukça değişik bir yapısı var. Ve bol bol da imge kullanılmış diyebiliriz. Yönetmen medya üzerine gitmiş. Medyanın ürettiği ürünlerin ve yaptığı yayınların bireyler üzerindeki etkisi ele alınmış bir bakıma. Filmde konuşanlar da var ancak konuşanlar tehdit olarak algılanıyor diyebiliriz. Distopik bir evren yaratılmış neticede. Ülkenin medyasına sahip Bay Tv, insanların süregiden bu sessiz yaşantısından memnun. Çünkü baskıcılığı ve zalimliği ancak bununla besleniyor. Herkesin beğeneceği tarzda bir film değil, farklı lezzetler arayanlar izlemeli.

    Sin nombre - İsimsiz (2009) - Cary Fukunaga - Meksika


    Hadi konusunu altın yaparak yazayım; "Honduraslı genç kız Sayra, uzun zaman sonra babasıyla tekrar kavuşurlar. Bu, onun için Amerika'ya gitme hayallerindeki bir adımlardan birisidir. Öncelikle Meksika'ya, daha sonra da Amerika'ya ulaşarak orada yaşama hayallerine kavuşmak için çok uzun bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuğu sırasında Sayra, hiç beklemediği dram dolu anlar yaşayacaktır." Güzel filmdi ama beklentim daha yüksekti. Tavsiye ederim. Özellikle Cidade de Deus filmini sevenler bunu da sever.

    Machuca (2004) - Şili


    Filmin konusu askeri dikta yönetimi altına alınan 1973'ün Şilisinde geçiyor. O dönemde okula gidemeyen fakir öğrenciler bir rahibin de aracılığıyla zenginlerin gittiği bir okula yazdırılıyor. Bu okulda da zengin bir ailenin çocuğu ile okula yazılan fakir çocuk arasında kurulan arkadaşlık yoluyla dönemin yoksul-zengin ayrımı ortaya konmaya çalışılıyor.

    Central do Brasil - Merkez İstasyonu (1998) - Brezilya

    Bir istasyonda mektup yazan yaşlı bir çocuk, annesi henüz ölmüş bir çocuğun nerede olduğunu bilmediği babasını bulmak üzere onunla birlikte yola çıkar. Biraz huysuz ve bencil olan kadının bu yolculukta çocukla arasında bir bağ oluşur. Oldukça sağlam bir dramadır. Fazla bir şey yazmama gerek yok, zaten Oscar'a aday olmuş, çoğu kişice de izlenmiş bilinen bir film.

    Alıntıları Göster
    La historia oficial - Resmi Tarih (1985) - Arjantin


    Arjantin'de cunta yönetiminde, işkence görenlerin anlatıldığı film Resmi Tarih. Fakat daha özele iniliyor ve o dönemde işkence görenlerin bebeklerinin zorla ellerinden alınışı, yasa dışı yollarla başka ailelere, daha doğrusu yönetimin yaltaklığını yapan ailelere verilmesi ele alınıyor filmde. Bunu anlatmak için bir tarih öğretmeninin seçilmesi anlamlı olmuş. Resmi tarihlerde, yani okulda anlatılan tarih derslerinde, gerçeklerin çocuklara farklı şekillerde aşılandığını biliriz. Buradaki tarih öğretmeninin de gerçek Arjantin tarihinden bihaber olması bu bakımdan önemli. Bu olayların bizim ülkemizde benzeri elbette var. Ki böyle olayların yaşanmış olması yani gözaltılarda pek çok gencin ortadan kaybolması Cumartesi Annelerini ortaya çıkardı. Umarım cesur bir yönetmenimiz ortaya çıkar da bu konuyu işleyen bir film çeker. Gerçi öyle bir cesaret gösterisi de çok çabuk sindirilebilir.

    Missing - Kayıp (1982) - Costa-Gavras - ABD


    Filmlerinde politik konuları işleyen bir yönetmen olarak bilinir Gavras. Örneğin Z filminde darbe konusunu adam gibi işlemiştir. Bu filmindeyse biraz naiflik var. Daha vurucu daha sert daha yerici olabilirdi. Lâkin filmin Amerikan yapımı olması olayların biraz törpülenmesine neden olmuş sanırım. Yine de Amerikan kapitalizminin bir ülkedeki darbe oluşumunda ne kadar önemli bir yer tuttuğunu gösterebilmiş Gavras. Olaylar zaten tamamen gerçek ve belgelere dayalı imiş. Film de 1982'de çekilmiş. Bizimkinden 2 yıl sonra. Yunanistan'daki derin devlet meselesini de ele almıştı Z filmiyle Gavras, keşke ölmeden bize de bir el atsa da, Türk yönetmenler biraz utansa. İlgili filmler için bknz. Z (1969), Romanzo di una strage (2012), Garage Olimpo (1999). Bu oyunlar, bu işkenceler, bu baskılar hâlâ devam etmiyor mu? Keşke bu filmler olayların iç yüzünü açabildiği gibi gözleri de açabilse. Bu arada filmde '73'teki Şili'de dikta yönetiminde kaybolan genci arayan karısının uğraşı işleniyor.

    O Ano em Que Meus Pais Saíram de Férias - Annemler Tatilde (2006) - Brezilya

    Brezilya'da despot bir yönetimin olduğu 1970 yılında geçiyor film. Bu tarih aynı zamanda Brezilya milli takımının dünya şampiyonu olduğu sene. Mauro'nun komünist anne ve babası onu dedelerine bırakıp, bir tatile çıkacaklarını ve milli maçı birlikte izlemek için geri döneceklerini söylüyorlar. Mauro da dedesinin yaşadığı Yahudi mahallesinde oraya uyum sağlamaya çalışıyor. Büyük beklentilere girmeden izleyebileceğiniz ortalama bir film.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Crónica de una fuga - Bir Kaçışın Güncesi (2006) - Arjantin
    http://www.imdb.com/title/tt0479354/

    1977'de gerçekleşen bir olayı konu ediniyor film. Polis tarafından yasadışı bir şekilde kaçırılıp sorgulanan insanların başından geçenleri veriyor. Yer de yine faşist yönetim zamanındaki Arjantin.


    Kamchatka (2002) - Marcelo Piñeyro - Arjantin


    Arjantin'de askeri darbe olduğunda kaçak bir hayat yaşamak zorunda kalan bir ailenin hem neşeli hem de hüzünlü günleri işleniyor filmde. Sonlara doğru daha çok sevdim filmi. Fikirlerinden dolayı insanları bu şekilde yaşamak zorunda bırakan pisliklere lanet olsun.
    Yönetmenin El metodo (2005) filmini de kesinlikle izlemelisiniz.

    Violeta se fue a los cielos - Violeta Cennete Gitti (2011) - Şili
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt2014392/


    Şilili şanatçı Violeta Parra'nın hayatı oldukça farklı bir şekilde anlatılmış. Filmin yönetmeni Machuca filmiyle öne çıkan Andrés Wood. Fena film olmamış, özellikle şarkılar çok iyiydi. Dinlemeye bile başladım.

    http://www.youtube.com/watch?v=UW3IgDs-NnA
    http://www.youtube.com/watch?v=s2E9AXJozGw

    Voces inocentes - Masum Sesler (2004) - Meksika/Porto Riko


    El Salvador'da gerillalar ile ordu arasında geçen iç savaş. Bu iç savaş küçük bir çocuğun gözünden anlatılıyor. Çocuk 11 yaşında. Ordu 12 yaşındaki erkek çocukları zorla askere alıyor. Varın işin ciddiyetini, işin vahşetini siz düşünün. İzlenmesi gereken bir yapıt.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Cinnet - Bicho de Sete Cabeças (2001) - Brezilya
    http://www.imdb.com/title/tt0263124/


    Ailede genelde anne pasif rolde, baba da aktif rolde olur ve çocuklarının geleceğini annelerinin onlara olan sevgi ve şefkati değil, babanın disiplin tutkusu ve ideal bir evlat yetiştirme arzusu belirler. Brezilya'daki hayat şartları da malum. Baş karakter Neto arkadaşları vasıtasıyla esrar kullanıyor ve bu başına işler açıyor. Bir gencin tüketilişinin öyküsü diyebiliriz film için. Senaryo daha iyi olabilirdi, ilk başlar biraz geçiştirilmiş gibi ama sonraları geriyor insanı.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    La Sirga - Halat (2012) - Kolombiya/Meksika
    http://www.imdb.com/title/tt2191612/

    Ailesi katledilen bir genç kız, kanosuyla insanlara eşya taşıyan birinin yardımıyla başka bir köydeki amcasının yanına gelir. Amcası otel tarzında küçük bir yer işletmektedir. Tamamen tahtadan olan bu yapı, eskimiş ve dayanıksızdır. Yıllardır görmediği amcasıyla iyi bir ilişki kuran kız, oteli tamir etmeye başlar. Oraya birkaç günlüğüne gelmiştir, sonra ne yapacağını kendi de bilmez. Aslında kız oteli tamir ederken kendi yaralarını sarmakta ve orada olgunlaşmaktadır. Böylece oradan kopmak ve yeni bir hayata tek başına başlamak daha kolay olacaktır gibi bir anlatım var. Filmin görüntü yönetmenliğini çok beğendim, aldı götürdü beni kimi sahneler. Bağımsız sinema severlere tavsiye ederim. Öyle büyük beklentiye girilmeden izlenmeli. Ben epey beğendim. Yönetmen gelecek vaat ediyor, çekeceği filmleri merakla bekliyorum.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    El viaje - Yolculuk (1992) - Arjantin
    http://www.imdb.com/title/tt0105744

    Genç bir Arjantinli yaşadığı yerdeki hayatından sıkılır ve küçük yaşta onlardan ayrılmış olan babasına ulaşmak için bisikletiyle yola koyulur. Babasına ulaşmak için Güney Amerika ülkelerini turlamak zorundadır. Film bu yolculuk üzerinden, Latin Amerika ülkelerinin politik ve ekonomik sıkıntılarını iğneleyici bir dille anlatıyor.

    Las acacias - Akasyalar Açarken (2011) - Pablo Giorgelli - Arjantin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)



    Bir yolculuk nelere kadir diyor insan bu filmi izledikten sonra. Büyük şeyler ya da hisler aslında sessizliklerimizde oluşuyor. Kelimeler susunca meydana çıkıyor 'sevgi', 'yalnızlık'. Birbirini hiç tanımayan iki insan, uzun bir yolculukta yan yana olunca, dolayısıyla birbirlerinin hayatlarına müdahil oluyorlar, birbirlerine güveniyorlar, birbirlerine alışıyorlar. Ya yolculuk biterse, ya o süre içerisinde ortak bir hayatın temellerini atamazlarsa. Buz gibi başlayan bir yolculuk, sevimli bebeğin de sayesinde sıcacık bir hâl alıyor. Bağımsız sinema sevdalılarının gönlüne göre bu yürekli film. Diyalog çok az, fakat başka şeyler anlatmaya yetiyor güzel duyguları, içsel çatışmaları. Durgun filmleri sevenlere tavsiyemdir. Ayriyeten filmin Cannes film Festivalinden Altın Kamera ve En İyi İlk Film ödülleri var.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Não por Acaso - Tesadüf Değil (2007) - Brezilya
    http://www.imdb.com/title/tt0432988/


    Bir şehirde tüm insanlar aynıdır, tüm ilişkiler ağı, tüm rastlamalar, tüm kazalar. Hepsi birbirini etkiler. Trafiğin tıkanması, su borusunun patlaması, siyah bilardo topunun kırmızı topu vurması... Nasıl ki bir araba bozulur ve trafik tıkanır, ardından araba tamir edildiğinde ve yol açıldığında trafik devam eder, işte hayatta da öyle. Belki kaybınız olabilir ama o kaybı başka biriyle doldurabilirsiniz, hayat böylece devam eder kalanlar için. Fakat kaybolanı hatırlattığı içindir yeni tanışılan ve yaşamınıza katılan insan. Tesadüf değil evet, belirleyebiliriz. İki saniye evden geç çıksak hayatları tamamen değiştirecek bir olayı hiç yaşamayacak olabiliriz. Güzel, anlamlı, dramatik bir Brezilya yapımı. Herkese tavsiye ederim.

    O Som ao Redor - Komşu Sesler (2012) - Kleber Mendonça Filho - Brezilya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt2190367/


    Üç bölümden oluşuyor film. Ben ilk iki bölümünü epey sevdim, son bölümü orta hâlli buldum. Tabii bölümlerdeki karakterler ve olaylar birbirleriyle bağıntılı. Zengin insanların oturduğu bir semtte, bu insanların arasındaki gündelik ilişkiler anlatılıyor. Ben filmin işleyişini ve yarattığı gerilim unsurlarını beğendim.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    La historia oficial - Resmi Tarih (1985) - Arjantin


    Arjantin'de cunta yönetiminde, işkence görenlerin anlatıldığı film Resmi Tarih. Fakat daha özele iniliyor ve o dönemde işkence görenlerin bebeklerinin zorla ellerinden alınışı, yasa dışı yollarla başka ailelere, daha doğrusu yönetimin yaltaklığını yapan ailelere verilmesi ele alınıyor filmde. Bunu anlatmak için bir tarih öğretmeninin seçilmesi anlamlı olmuş. Resmi tarihlerde, yani okulda anlatılan tarih derslerinde, gerçeklerin çocuklara farklı şekillerde aşılandığını biliriz. Buradaki tarih öğretmeninin de gerçek Arjantin tarihinden bihaber olması bu bakımdan önemli. Bu olayların bizim ülkemizde benzeri elbette var. Ki böyle olayların yaşanmış olması yani gözaltılarda pek çok gencin ortadan kaybolması Cumartesi Annelerini ortaya çıkardı. Umarım cesur bir yönetmenimiz ortaya çıkar da bu konuyu işleyen bir film çeker. Gerçi öyle bir cesaret gösterisi de çok çabuk sindirilebilir.

    Missing - Kayıp (1982) - Costa-Gavras - ABD


    Filmlerinde politik konuları işleyen bir yönetmen olarak bilinir Gavras. Örneğin Z filminde darbe konusunu adam gibi işlemiştir. Bu filmindeyse biraz naiflik var. Daha vurucu daha sert daha yerici olabilirdi. Lâkin filmin Amerikan yapımı olması olayların biraz törpülenmesine neden olmuş sanırım. Yine de Amerikan kapitalizminin bir ülkedeki darbe oluşumunda ne kadar önemli bir yer tuttuğunu gösterebilmiş Gavras. Olaylar zaten tamamen gerçek ve belgelere dayalı imiş. Film de 1982'de çekilmiş. Bizimkinden 2 yıl sonra. Yunanistan'daki derin devlet meselesini de ele almıştı Z filmiyle Gavras, keşke ölmeden bize de bir el atsa da, Türk yönetmenler biraz utansa. İlgili filmler için bknz. Z (1969), Romanzo di una strage (2012), Garage Olimpo (1999). Bu oyunlar, bu işkenceler, bu baskılar hâlâ devam etmiyor mu? Keşke bu filmler olayların iç yüzünü açabildiği gibi gözleri de açabilse. Bu arada filmde '73'teki Şili'de dikta yönetiminde kaybolan genci arayan karısının uğraşı işleniyor.

    O Ano em Que Meus Pais Saíram de Férias - Annemler Tatilde (2006) - Brezilya

    Brezilya'da despot bir yönetimin olduğu 1970 yılında geçiyor film. Bu tarih aynı zamanda Brezilya milli takımının dünya şampiyonu olduğu sene. Mauro'nun komünist anne ve babası onu dedelerine bırakıp, bir tatile çıkacaklarını ve milli maçı birlikte izlemek için geri döneceklerini söylüyorlar. Mauro da dedesinin yaşadığı Yahudi mahallesinde oraya uyum sağlamaya çalışıyor. Büyük beklentilere girmeden izleyebileceğiniz ortalama bir film.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Crónica de una fuga - Bir Kaçışın Güncesi (2006) - Arjantin
    http://www.imdb.com/title/tt0479354/

    1977'de gerçekleşen bir olayı konu ediniyor film. Polis tarafından yasadışı bir şekilde kaçırılıp sorgulanan insanların başından geçenleri veriyor. Yer de yine faşist yönetim zamanındaki Arjantin.


    Kamchatka (2002) - Marcelo Piñeyro - Arjantin


    Arjantin'de askeri darbe olduğunda kaçak bir hayat yaşamak zorunda kalan bir ailenin hem neşeli hem de hüzünlü günleri işleniyor filmde. Sonlara doğru daha çok sevdim filmi. Fikirlerinden dolayı insanları bu şekilde yaşamak zorunda bırakan pisliklere lanet olsun.
    Yönetmenin El metodo (2005) filmini de kesinlikle izlemelisiniz.

    Violeta se fue a los cielos - Violeta Cennete Gitti (2011) - Şili
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt2014392/


    Şilili şanatçı Violeta Parra'nın hayatı oldukça farklı bir şekilde anlatılmış. Filmin yönetmeni Machuca filmiyle öne çıkan Andrés Wood. Fena film olmamış, özellikle şarkılar çok iyiydi. Dinlemeye bile başladım.

    http://www.youtube.com/watch?v=UW3IgDs-NnA
    http://www.youtube.com/watch?v=s2E9AXJozGw

    Voces inocentes - Masum Sesler (2004) - Meksika/Porto Riko


    El Salvador'da gerillalar ile ordu arasında geçen iç savaş. Bu iç savaş küçük bir çocuğun gözünden anlatılıyor. Çocuk 11 yaşında. Ordu 12 yaşındaki erkek çocukları zorla askere alıyor. Varın işin ciddiyetini, işin vahşetini siz düşünün. İzlenmesi gereken bir yapıt.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Cinnet - Bicho de Sete Cabeças (2001) - Brezilya
    http://www.imdb.com/title/tt0263124/


    Ailede genelde anne pasif rolde, baba da aktif rolde olur ve çocuklarının geleceğini annelerinin onlara olan sevgi ve şefkati değil, babanın disiplin tutkusu ve ideal bir evlat yetiştirme arzusu belirler. Brezilya'daki hayat şartları da malum. Baş karakter Neto arkadaşları vasıtasıyla esrar kullanıyor ve bu başına işler açıyor. Bir gencin tüketilişinin öyküsü diyebiliriz film için. Senaryo daha iyi olabilirdi, ilk başlar biraz geçiştirilmiş gibi ama sonraları geriyor insanı.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    La Sirga - Halat (2012) - Kolombiya/Meksika
    http://www.imdb.com/title/tt2191612/

    Ailesi katledilen bir genç kız, kanosuyla insanlara eşya taşıyan birinin yardımıyla başka bir köydeki amcasının yanına gelir. Amcası otel tarzında küçük bir yer işletmektedir. Tamamen tahtadan olan bu yapı, eskimiş ve dayanıksızdır. Yıllardır görmediği amcasıyla iyi bir ilişki kuran kız, oteli tamir etmeye başlar. Oraya birkaç günlüğüne gelmiştir, sonra ne yapacağını kendi de bilmez. Aslında kız oteli tamir ederken kendi yaralarını sarmakta ve orada olgunlaşmaktadır. Böylece oradan kopmak ve yeni bir hayata tek başına başlamak daha kolay olacaktır gibi bir anlatım var. Filmin görüntü yönetmenliğini çok beğendim, aldı götürdü beni kimi sahneler. Bağımsız sinema severlere tavsiye ederim. Öyle büyük beklentiye girilmeden izlenmeli. Ben epey beğendim. Yönetmen gelecek vaat ediyor, çekeceği filmleri merakla bekliyorum.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    El viaje - Yolculuk (1992) - Arjantin
    http://www.imdb.com/title/tt0105744

    Genç bir Arjantinli yaşadığı yerdeki hayatından sıkılır ve küçük yaşta onlardan ayrılmış olan babasına ulaşmak için bisikletiyle yola koyulur. Babasına ulaşmak için Güney Amerika ülkelerini turlamak zorundadır. Film bu yolculuk üzerinden, Latin Amerika ülkelerinin politik ve ekonomik sıkıntılarını iğneleyici bir dille anlatıyor.

    Las acacias - Akasyalar Açarken (2011) - Pablo Giorgelli - Arjantin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)



    Bir yolculuk nelere kadir diyor insan bu filmi izledikten sonra. Büyük şeyler ya da hisler aslında sessizliklerimizde oluşuyor. Kelimeler susunca meydana çıkıyor 'sevgi', 'yalnızlık'. Birbirini hiç tanımayan iki insan, uzun bir yolculukta yan yana olunca, dolayısıyla birbirlerinin hayatlarına müdahil oluyorlar, birbirlerine güveniyorlar, birbirlerine alışıyorlar. Ya yolculuk biterse, ya o süre içerisinde ortak bir hayatın temellerini atamazlarsa. Buz gibi başlayan bir yolculuk, sevimli bebeğin de sayesinde sıcacık bir hâl alıyor. Bağımsız sinema sevdalılarının gönlüne göre bu yürekli film. Diyalog çok az, fakat başka şeyler anlatmaya yetiyor güzel duyguları, içsel çatışmaları. Durgun filmleri sevenlere tavsiyemdir. Ayriyeten filmin Cannes film Festivalinden Altın Kamera ve En İyi İlk Film ödülleri var.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Não por Acaso - Tesadüf Değil (2007) - Brezilya
    http://www.imdb.com/title/tt0432988/


    Bir şehirde tüm insanlar aynıdır, tüm ilişkiler ağı, tüm rastlamalar, tüm kazalar. Hepsi birbirini etkiler. Trafiğin tıkanması, su borusunun patlaması, siyah bilardo topunun kırmızı topu vurması... Nasıl ki bir araba bozulur ve trafik tıkanır, ardından araba tamir edildiğinde ve yol açıldığında trafik devam eder, işte hayatta da öyle. Belki kaybınız olabilir ama o kaybı başka biriyle doldurabilirsiniz, hayat böylece devam eder kalanlar için. Fakat kaybolanı hatırlattığı içindir yeni tanışılan ve yaşamınıza katılan insan. Tesadüf değil evet, belirleyebiliriz. İki saniye evden geç çıksak hayatları tamamen değiştirecek bir olayı hiç yaşamayacak olabiliriz. Güzel, anlamlı, dramatik bir Brezilya yapımı. Herkese tavsiye ederim.

    O Som ao Redor - Komşu Sesler (2012) - Kleber Mendonça Filho - Brezilya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt2190367/


    Üç bölümden oluşuyor film. Ben ilk iki bölümünü epey sevdim, son bölümü orta hâlli buldum. Tabii bölümlerdeki karakterler ve olaylar birbirleriyle bağıntılı. Zengin insanların oturduğu bir semtte, bu insanların arasındaki gündelik ilişkiler anlatılıyor. Ben filmin işleyişini ve yarattığı gerilim unsurlarını beğendim.

    Alıntıları Göster
    Trolösa - Sadakatsiz (2000) - Liv Ullmann - İsveç


    Senaryosunu Ingmar Bergman'ın yazdığı, yönetmen koltuğunda Liv Ullmann'ın yer aldığı, uzun soluklu bir film Trolösa. Aldatma mevzusu, bir öykü üzerinden enine boyuna inceleniyor. Nasıl başladığı, nasıl geliştiği, nelere yol açtığı ve nasıl sonuçlandığı işleniyor. Filmdeki karakterlerin tutumları, seyirciyi öfkelendirebilecek cinsten. Kültür ve ahlak alt yapılarımızın farklılığından dolayı olayların gelişimini ve karakterlerin eylemlerini içerleyebiliyoruz. Hatta kadının fedakar olamayışı da şaşırtıcı. Bir yandan birey özgürlüğüne önem verirlerken aslında diğer yandan başkalarına bağımlı oluyorlar. Oyunculukları yer yer abartılı da bulsam fena değildi. Başroldeki kadın karakter de yaşadığı bu ihanet sürecini kendisi anlatıyor. Kadının sakin anlatımı filme de sakin bir hava katıyor. Bir bakın derim, çok fazla beğenmesem de orta halli güzel bir filmdi.

    De grønne slagtere - Çaylak Kasaplar (2003) - Danimarka


    Kasap dükkanı açma hayali kuran ve bu hayallerine kavuşan ancak işleri pek de rast gitmeyen ikilinin akla gelmeyecek işlere girişmesi konu ediliyor. Çok eğlenceli bir kara komedi filmi. İlk başlar özellikle çok güldürdü. Tavsiye ederim. Adams æbler seven bunu da sever.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1437366/
    Svinalängorna - Her Şeyin Ötesinde (2010) - İsveç


    Aile meseleleri hep aile içinde kalır ve çözülemez. Gittikçe karmaşıklaşan aile üyeleri arasındaki ilişkiler de çocuklar üzerinde yapı bozucu bir etki bırakır. Çocuğun ilerideki toplumsal statüsünü bile aile içi ilişkiler belirler. Filmde de ailesiyle bağlarını çoktan koparmış bir kadının ruh hâlinin annesinin ölüm döşeğinde onu aramasıyla tepetaklak olması gösteriliyor. Alkolik bir baba, sürekli kavga eden ebeveynler ve onların ihmalkârlıkları herhalde kadının ana-babasıyla arasındaki bağları kopartması ve geçmişiyle yüzleşmekten korkması için yeterli olsa gerek. Etkileyici bir Kuzey filmi.

    När mörkret faller - Karanlık Çöktüğünde (2006) - Anders Nilsson - İsveç
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0782700/


    Yıkılması gereken kurallar, yıkılması gereken sistemler yok mu? Herbirimiz bu yozlaşmış toplum sisteminin bir parçası hâline geldik. Birimiz buna dur demezse, korkup mücadele etmezsek devran aynı şekilde dönmeye devam eder. Film İsveç'te geçiyor ve üç farklı hikaye ele alınıyor. Özellikle Arap göçmen ailesinin törelerinin anlatıldığı hikaye oldukça etkileyici bir hâl alıyor film ilerledikçe. Üç hikayenin de ortak özelliği, suçlunun cezalandırılabilmesi konusunda adım atacak cesarete sahip olamadığımızı göstermesi. Film biraz da toplumun, artık kalıplaşmış olan korkaklığını, suçludan ve dönen kirli sistemden çekinmesini eleştiriyor. Bu sistemde kafana silahı dayarlarsa susarsın, babandan dayak yiyorsan susarsın, kocandan dayak yiyorsan susarsın. Bunlar da bireysel çaresizlikten kaynaklanır. Kendini topluma açamıyorsan da susmak zorunda kalırsın. Bireyin tek başına güçlü olması zordur ama esas olan sesini duyuracak cesareti kendinde bulabilmendir. Gerçekten de çağdaş ve modern olduğunu düşündüğümüz İsveç gibi bir ülkede bile toplumun temelinin yozlaşmış olduğunu görüyoruz. Evet, böylesi toplumsal yapılar aşınıyor ve duyarlı insanlar sayesinde tamamen yok olacağını ummak gerek. Çok çarpıcı, etkileyici ve adım adım gerilimin arttığı bir Kuzey filmi. Herkese tavsiye ederim.

    Kongekabale - Kralın Oyunu (2004) - Nikolaj Arcel - Danimarka
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0378215/


    İktidardaki partinin başkanı araba kazası geçirip, yoğun bakıma alınınca, partinin başına geçmesi için kadın bir parti üyesinin ismi öne çıkar. Ne var ki kadının başkan seçilmesini istemeyenler vardır. Ve oyunlar dönmeye başlar.

    Bir partinin içinde dönen dolapları ortaya çıkartan politik gerilim filmi Kralın Oyunu. Adından da anlaşılacağı gibi 'Kral'ın oyunu bozulmasın diye medya, ağabeyinin sözünü dinler hâle gelir. Fakat içlerinden biri bu oyunlara alışık olmayan genç bir gazetecidir. Gerçek medya ahlakına sahip genç gazeteci bu olayın peşini bırakmaya niyetli değildir. Günümüzde de böyle gazeteciler var olsa diyor insan. Filmden anlamlı konuşmalar;

    "Problem, gazetecilerin ve politikacıların aynı hamurdan olması. İyi ücret alırlar, seçkin mahallelerde otururlar, gelecek vaat ederler. Ama eğer aynı iseler, ezilenler adına kim konuşacak? Gazeteciler, politikacı veya danışman olmayı veya saçma sapan televizyon programları sunmayı hayal ettiği sürece? Ortalama modern politikacı güce tapan küçük bir yaratıktır. İdeolojisini medya aracılığıyla iletemezse, kaleyi içten fetheder ve medyada arkadaşlarına iş bulur.

    Eğitimli insanlarla alay ediliyor. İnsan hakları sorgulanabilir. Bu sana ne hatırlatıyor? Sovyetler Birliği? Nazi Almanyası? Gazeteciler bu konuda hiçbir şey yapmıyor. Taraf olmaktan deli gibi korkuyorlar."


     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Sebbe (2010) - İsveç
    http://www.imdb.com/title/tt1548629/

    Sebbe (Sebastian) annesiyle küçük bir evde yalnız yaşayan bir çocuktur. Okuldaki çocuklar sürekli bununla sataşmaktadır. Annesi ise oğluna bakabilecek gücü kendinde bulamamakta, çelişkili tavırlarıyla aslında onunla pek de ilgilenmemektedir. O yaştaki çocuğun üzerine bu kadar gidilir mi, diye soruyor insan. İnsan doğduğu yere, memleketine benzermiş. Buradaki insanlar da soğuk. Sebbe bir şeylere tutunma çabasında ama sanki bir kapana kısılıp kalmış ve her an patlamak üzere olan bir bomba gibi. Fakat yine de suskun. Sarsıcı bir dram.
    Klass (2007), Después de Lucía (2012), Elephant (2003) tarzı filmleri sevenlere tavsiye ederim. Ama bu onlara göre biraz daha durağandır.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Abel (1986) - Hollanda
    http://www.imdb.com/title/tt0090579/


    32 yaşına basmak üzere olan Abel, ona fazlasıyla düşkün olan annesi ve neredeyse ondan nefret eden babasıyla hiç dışarı çıkmadan yaşamaktadır. Aile içi iletişim çok tuhaftır. Abel'i yıllar sonra dışarı çıkmaya ikna etmeye çalışsalar da nafiledir. Abel'in sorunu tam açıklanmasa da ya sosyal anksiyete bozukluğundan, ya agorafobiden ya da ebeveynlerinden kaynaklanmaktadır. En sevdiğim mizah türünden, bir absürt komedi filmi. Zaten Kuzeylilerin mizah filmlerini, karakterlerin o aralarındaki tuhaf iletişimi izlemeye bayılıyorum. Bu filmi de çok sevdim. Warmerdam'ın tüm filmlerini izleyeceğim. Adam bu filmde de baş rolde oynuyor. Kuzeyin mizah filmlerini sevenlere özellikle tavsiye ederim.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Ober - Garson (2006) - Hollanda
    http://www.imdb.com/title/tt0476681/

    Herman bir film senaryosu yazmaktadır. Senaryonun ana karakteri de bir restoranda garsonluk yapan Edgar'dır. Edgar orta yaşına gelmiş, hayattan bıkmış, hiçbir işi yolunda gitmeyen bir karakterdir. Hayatının bu kadar kötü gitmesiyle Edgar, onun hayatının senaryosunu yazan Herman'a dert yanmaya başlayacaktır. Kurgu içinde kurgu anlayacağınız. Senarist ve sevgilisinin bulunduğu zaman dilimi, senaristin sıradan bir adam olan garson Edgar'ı konu ettiği senaryonun zaman dilimi ile bu ikisinin istemsiz kesişimi oluşturuyor filmi. Gayet güzel bir absürt komedi olmuş. Filmin baş rolünü de bizzat filmin yönetmeni Alex van Warmerdam oynuyor. Tavsiye ederim. Bir de konu olarak Stranger Than Fiction filmine benziyor acaba dedim Amerikalılar bu filmi de mi araklamışlar ama aynı yıl çıkmış ikisi de. İlginç.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Trolösa - Sadakatsiz (2000) - Liv Ullmann - İsveç


    Senaryosunu Ingmar Bergman'ın yazdığı, yönetmen koltuğunda Liv Ullmann'ın yer aldığı, uzun soluklu bir film Trolösa. Aldatma mevzusu, bir öykü üzerinden enine boyuna inceleniyor. Nasıl başladığı, nasıl geliştiği, nelere yol açtığı ve nasıl sonuçlandığı işleniyor. Filmdeki karakterlerin tutumları, seyirciyi öfkelendirebilecek cinsten. Kültür ve ahlak alt yapılarımızın farklılığından dolayı olayların gelişimini ve karakterlerin eylemlerini içerleyebiliyoruz. Hatta kadının fedakar olamayışı da şaşırtıcı. Bir yandan birey özgürlüğüne önem verirlerken aslında diğer yandan başkalarına bağımlı oluyorlar. Oyunculukları yer yer abartılı da bulsam fena değildi. Başroldeki kadın karakter de yaşadığı bu ihanet sürecini kendisi anlatıyor. Kadının sakin anlatımı filme de sakin bir hava katıyor. Bir bakın derim, çok fazla beğenmesem de orta halli güzel bir filmdi.

    De grønne slagtere - Çaylak Kasaplar (2003) - Danimarka


    Kasap dükkanı açma hayali kuran ve bu hayallerine kavuşan ancak işleri pek de rast gitmeyen ikilinin akla gelmeyecek işlere girişmesi konu ediliyor. Çok eğlenceli bir kara komedi filmi. İlk başlar özellikle çok güldürdü. Tavsiye ederim. Adams æbler seven bunu da sever.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1437366/
    Svinalängorna - Her Şeyin Ötesinde (2010) - İsveç


    Aile meseleleri hep aile içinde kalır ve çözülemez. Gittikçe karmaşıklaşan aile üyeleri arasındaki ilişkiler de çocuklar üzerinde yapı bozucu bir etki bırakır. Çocuğun ilerideki toplumsal statüsünü bile aile içi ilişkiler belirler. Filmde de ailesiyle bağlarını çoktan koparmış bir kadının ruh hâlinin annesinin ölüm döşeğinde onu aramasıyla tepetaklak olması gösteriliyor. Alkolik bir baba, sürekli kavga eden ebeveynler ve onların ihmalkârlıkları herhalde kadının ana-babasıyla arasındaki bağları kopartması ve geçmişiyle yüzleşmekten korkması için yeterli olsa gerek. Etkileyici bir Kuzey filmi.

    När mörkret faller - Karanlık Çöktüğünde (2006) - Anders Nilsson - İsveç
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0782700/


    Yıkılması gereken kurallar, yıkılması gereken sistemler yok mu? Herbirimiz bu yozlaşmış toplum sisteminin bir parçası hâline geldik. Birimiz buna dur demezse, korkup mücadele etmezsek devran aynı şekilde dönmeye devam eder. Film İsveç'te geçiyor ve üç farklı hikaye ele alınıyor. Özellikle Arap göçmen ailesinin törelerinin anlatıldığı hikaye oldukça etkileyici bir hâl alıyor film ilerledikçe. Üç hikayenin de ortak özelliği, suçlunun cezalandırılabilmesi konusunda adım atacak cesarete sahip olamadığımızı göstermesi. Film biraz da toplumun, artık kalıplaşmış olan korkaklığını, suçludan ve dönen kirli sistemden çekinmesini eleştiriyor. Bu sistemde kafana silahı dayarlarsa susarsın, babandan dayak yiyorsan susarsın, kocandan dayak yiyorsan susarsın. Bunlar da bireysel çaresizlikten kaynaklanır. Kendini topluma açamıyorsan da susmak zorunda kalırsın. Bireyin tek başına güçlü olması zordur ama esas olan sesini duyuracak cesareti kendinde bulabilmendir. Gerçekten de çağdaş ve modern olduğunu düşündüğümüz İsveç gibi bir ülkede bile toplumun temelinin yozlaşmış olduğunu görüyoruz. Evet, böylesi toplumsal yapılar aşınıyor ve duyarlı insanlar sayesinde tamamen yok olacağını ummak gerek. Çok çarpıcı, etkileyici ve adım adım gerilimin arttığı bir Kuzey filmi. Herkese tavsiye ederim.

    Kongekabale - Kralın Oyunu (2004) - Nikolaj Arcel - Danimarka
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0378215/


    İktidardaki partinin başkanı araba kazası geçirip, yoğun bakıma alınınca, partinin başına geçmesi için kadın bir parti üyesinin ismi öne çıkar. Ne var ki kadının başkan seçilmesini istemeyenler vardır. Ve oyunlar dönmeye başlar.

    Bir partinin içinde dönen dolapları ortaya çıkartan politik gerilim filmi Kralın Oyunu. Adından da anlaşılacağı gibi 'Kral'ın oyunu bozulmasın diye medya, ağabeyinin sözünü dinler hâle gelir. Fakat içlerinden biri bu oyunlara alışık olmayan genç bir gazetecidir. Gerçek medya ahlakına sahip genç gazeteci bu olayın peşini bırakmaya niyetli değildir. Günümüzde de böyle gazeteciler var olsa diyor insan. Filmden anlamlı konuşmalar;

    "Problem, gazetecilerin ve politikacıların aynı hamurdan olması. İyi ücret alırlar, seçkin mahallelerde otururlar, gelecek vaat ederler. Ama eğer aynı iseler, ezilenler adına kim konuşacak? Gazeteciler, politikacı veya danışman olmayı veya saçma sapan televizyon programları sunmayı hayal ettiği sürece? Ortalama modern politikacı güce tapan küçük bir yaratıktır. İdeolojisini medya aracılığıyla iletemezse, kaleyi içten fetheder ve medyada arkadaşlarına iş bulur.

    Eğitimli insanlarla alay ediliyor. İnsan hakları sorgulanabilir. Bu sana ne hatırlatıyor? Sovyetler Birliği? Nazi Almanyası? Gazeteciler bu konuda hiçbir şey yapmıyor. Taraf olmaktan deli gibi korkuyorlar."


     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Sebbe (2010) - İsveç
    http://www.imdb.com/title/tt1548629/

    Sebbe (Sebastian) annesiyle küçük bir evde yalnız yaşayan bir çocuktur. Okuldaki çocuklar sürekli bununla sataşmaktadır. Annesi ise oğluna bakabilecek gücü kendinde bulamamakta, çelişkili tavırlarıyla aslında onunla pek de ilgilenmemektedir. O yaştaki çocuğun üzerine bu kadar gidilir mi, diye soruyor insan. İnsan doğduğu yere, memleketine benzermiş. Buradaki insanlar da soğuk. Sebbe bir şeylere tutunma çabasında ama sanki bir kapana kısılıp kalmış ve her an patlamak üzere olan bir bomba gibi. Fakat yine de suskun. Sarsıcı bir dram.
    Klass (2007), Después de Lucía (2012), Elephant (2003) tarzı filmleri sevenlere tavsiye ederim. Ama bu onlara göre biraz daha durağandır.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Abel (1986) - Hollanda
    http://www.imdb.com/title/tt0090579/


    32 yaşına basmak üzere olan Abel, ona fazlasıyla düşkün olan annesi ve neredeyse ondan nefret eden babasıyla hiç dışarı çıkmadan yaşamaktadır. Aile içi iletişim çok tuhaftır. Abel'i yıllar sonra dışarı çıkmaya ikna etmeye çalışsalar da nafiledir. Abel'in sorunu tam açıklanmasa da ya sosyal anksiyete bozukluğundan, ya agorafobiden ya da ebeveynlerinden kaynaklanmaktadır. En sevdiğim mizah türünden, bir absürt komedi filmi. Zaten Kuzeylilerin mizah filmlerini, karakterlerin o aralarındaki tuhaf iletişimi izlemeye bayılıyorum. Bu filmi de çok sevdim. Warmerdam'ın tüm filmlerini izleyeceğim. Adam bu filmde de baş rolde oynuyor. Kuzeyin mizah filmlerini sevenlere özellikle tavsiye ederim.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Ober - Garson (2006) - Hollanda
    http://www.imdb.com/title/tt0476681/

    Herman bir film senaryosu yazmaktadır. Senaryonun ana karakteri de bir restoranda garsonluk yapan Edgar'dır. Edgar orta yaşına gelmiş, hayattan bıkmış, hiçbir işi yolunda gitmeyen bir karakterdir. Hayatının bu kadar kötü gitmesiyle Edgar, onun hayatının senaryosunu yazan Herman'a dert yanmaya başlayacaktır. Kurgu içinde kurgu anlayacağınız. Senarist ve sevgilisinin bulunduğu zaman dilimi, senaristin sıradan bir adam olan garson Edgar'ı konu ettiği senaryonun zaman dilimi ile bu ikisinin istemsiz kesişimi oluşturuyor filmi. Gayet güzel bir absürt komedi olmuş. Filmin baş rolünü de bizzat filmin yönetmeni Alex van Warmerdam oynuyor. Tavsiye ederim. Bir de konu olarak Stranger Than Fiction filmine benziyor acaba dedim Amerikalılar bu filmi de mi araklamışlar ama aynı yıl çıkmış ikisi de. İlginç.

    Alıntıları Göster
    Adams æbler - Adem'in Elması (2005) - Anders Thomas Jensen - Danimarka


    Mahpushaneden salıverilen bir Neo Nazi'nin, topluma hizmet etmesi ve tabiri caizse düzgün bir adam olabilmesi için bir Kilise'de çalıştırılmaya gönderilmesi ve ardından yaşanan tuhaf olaylar konu ediliyor. İzlediğim en iyi kara komedilerdendir. Herkese tavsiye ederim.

    Elsker dig for evigt - Açık Kalpler (2002) - Susanne Bier - Danimarka

    Dogma 95 akımından bir film.


    Cæcilie ve Joachim evlilik hayalleri kurmaktadır. En mutlu anlarından birinde, Marie Joachim'a arabayla çarpar. Joachim hastaneye kaldırılır. Hastanede görevli doktorlardan biri de Marie'nin kocası Niels'tir. Derken birbirini tanımayan bu insanlar birbirlerinin hayatlarına dahil olacaklardır.

    Bazı mantık hataları hoşuma gitmedi. Bunun dışında samimi ve çok yalın bir anlatımı var filmin. Anlatmak istediklerini zorlamadan anlatmış. Oyunculukları da beğendim. Yalnız şu insanlar ne ikiyüzlü. Karşısındaki kişinin iyi niyetini suistimal edip, ondan ihtiyaçlarını görene kadar yararlanırlar. Yani insanlar için bir başkası ihtiyaçları için vardır. Zor durumlar ortadan kalkınca adamı postalarlar. Sevgi olsun, aşk olsun, dostluk olsun bunlar artık değersiz kavramlar. Ve o kadar azlar ki insanlar o duyguları en gereksiz kişilerde harcayabiliyorlar.

    Dogma akımıyla çekilen filmlere meraklı arkadaşlar için güzel bir örnek olacaktır.

    Efter brylluppet - Düğünden Sonra (2006) - Susanne Bier - Danimarka

    Hindistan'da çocuklara yardım etmek için çalışan Jacob, çalıştığı yetimhaneye para yardımı yapmak isteyen Jörgen'in onu çağırması üzerine Danimarka'ya gider. Jörgen'in Jacob'u çağırdığı sırada da kızının düğünü için hazırlıklar yapılmaktadır. Bu düğünde Jörgen'in kızı Anna'nın bir gerçeği açıklaması olayların akışını etkileyecektir.
    Dram yönü ağır basan, fakir Hindistan ile zengin Danimarka arasında bir bağ kurmamızı sağlayan sade ve izlenebilirliği yüksek bir film. Oyunculuklar fena değil. Özellikle Jörgen rolündeki oyuncunun son kısımlardaki bir sahnedeki oyunculuğu filmin etkileyiciliğini artırmış. Filmle ilgili şunu da söyleyebilirim, zenginlik ölümün ilacı değildir. Susanne Bier, insanın içindeki iyi hislere vurgu yapıyor.
    Danimarka sinemasının başarılı filmlerinden olan Efter brylluppet'i tavsiye ederim.

    Hævnen - Daha İyi Bir Dünyada (2010) - Susanne Bier - Danimarka

    Afrika'da çalışan bir doktor ile ailesi arasındaki ilişkiler, doktorun çocuklarının başına gelenler, dünyanın iki ucundaki ülkelerin kıyaslanması vs. Muhteşem bir filmdir.

    Postia pappi Jaakobille - Peder Jacob'un Mektupları (2009) - Klaus Härö - Finlandiya

    Leila hapisaneden salıverilmiştir. Papaz lojmanında yaşayan Jaakob'un yanında çalışması için ona iş bulunur. Leila, pedere gönderilen mektupları okuyup, onlara cevap yazacaktır. Fakat Leila hem orada bulunmaktan, hem de her gün mektup okumaktan rahatsızdır.
    Soğuk ülkenin insanlarından dostluğa dair sıcak bir film daha. Kuzey Avrupa Sinemasını sevenlere tavsiyemdir.

    DeUsynlige - Bulanık Sular (2008) - Norveç

    Çok evvelden izlediğim bir film. Öldürdüğü bir çocuk nedeniyle hapishaneye giren adamın oradan çıkıp bir kilisede org çalma işine girmesi ve bazı gerçeklerle yüzleşmesi üzerine etkileyici bir filmdi hatırladığım kadarıyla. Affetme üzerine de bir film diyebilir. Tavsiye ederim.

    Salmer fra kjøkkenet - Mutfak Hikayeleri (2003) - Bent Hammer - Norveç


    Bir araştırma şirketi, Norveç'teki bekâr erkeklerin mutfak alışkanlıklarını gözlemlemek için görevlendirdiği 18 gözlemciyle bir araştırma başlatır. Gözlem gereği de ev sahibiyle gözlemci arasında iletişim olmaması en önemli kuraldır. Isak'ın evine gözlemci olarak gönderilen Folke'yle Isak birbirleriyle konuşmaya başlayarak bu kuralı çiğneyeceklerdir.
    Esasında iletişimi konu edinen bir film. Kuzey Avrupa filmlerinden hoşlananların beğeneceğini tahmin ediyorum. Çok beğendiğim bir filmdir.

    Kongen av Bastøy - Şeytan Adasının Kralı (2010) - Marius Holst - Norveç


    Filmin senaryosu gerçek olaylara dayanıyor. Suç işleyen ergenlik çağındaki erkek çocukları dış dünyaya kapalı bir adaya tabiri caizse 'adam' olmaya yollanıyorlar. Suç işleyen çocuğun, hayatı, en ağır şekilde yaşayarak terbiye edileceği düşünülüyor. Bu terbiye etme sürecinde, aşırı disiplinin yanında din de etkili ama filmde çok gösterilmiyor. Filmde asıl dikkati çeken bir otoriter yönetim ile baskı altında yaşayan bir grubun olması. Otoriter yönetimin, haksız da olsa 'emri altındaki' çocuklara yaptıkları her şey meşru kabul ediliyor. Kendilerini o kadar haklı o kadar doğru buluyorlar ki insanın çileden çıkması işten bile değil. Adeta otoriteleriyle kendilerini tatmin ediyorlar. Tabii otoriter bir yönetimin ömrü ne kadar uzun olur, baskı altındakilerin kemiğine bıçak ne zaman dayanır orası da işin düğüm noktası. Oldukça etkileyici, soğuğu iliklerinize kadar hissedeceğiniz, kar manzaralı ve gaza getiren bir film. İzlemenizi tavsiye ediyorum. Bazı eksikleri ve mantık hataları bulunsa da özellikle son kısımları itibari ile beğenimi kazandı. Bir de ülkemizde pek tanınmaz belki ama Stellan Skarsgård çok iyi bir oyuncudur. Keza bu filmde de göz dolduran bir oyunculuk sergilemiş, diğer oyuncular da aynı şekilde.

    Maria Larssons eviga ögonblick - Ölümsüz Anlar (2008) - İsveç
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)


    Jan Troell'ün ne kadar usta bir yönetmen olduğu bu filmle beraber anlaşılıyor.

    İsveç yapımı film 1900'lü yılların başında geçiyor. O dönemin sosyal dönüşümü, ideolojileri, yoksulluğu, sanayileşme vb. önemli olaylar filmin yan destekleyicileri. Fakat tüm bu toplumsal dönüşümün ardında, bir ailenin yılları, ve daha da önemlisi kızının anlatımıyla, zamanla bir fotoğraf tutkununa dönüşen Maria Larsson'un hikâyesi izleyiciye sunuluyor. Kimi dramatik olaylar yönetmenin becerisi sayesinde arka planda kalıyor ve o dramatik olayların etkileri filme konu edilen hayatlara yansıyor. Filmin odak noktası ise Maria Larsson'un yoksul bir hayatta, çocuklarına bakmakla ve alkolik kocasıyla uğraşmakla yükümlüyken, kendini fotoğrafçılığa kaptırması ve bu durumun hayatını şekillendirmesi.

    Her sahnesi ayrı bir fotoğraf gibi, çekimler harika. Film tam bir görsel şölen. O yıllarda geçen, rengi kahve tonunda olan ve insani değerlere vurgu yapan filmleri sevenlere tavsiyemdir. Filmin süresinden dolayı izlemezlik yapmayın derim.

    Son olarak Maria Heiskanen ve Mikael Persbrandt mükemmel bir oyunculuk işi çıkarmışlar.

    Utvandrarna - Göçmenler (1971) - Jan Troell - İsveç
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0067919/

    Uzun süreli filmlere ayrı bir saygım var. Bir de filmin menşei Kuzey Avrupa olmayagörsün film tadından yenmiyor. Bergman'ın nice filminde oynamış Max von Sydow ve Liv Ullmann'ı başka bir yönetmenin filminde izlemek ayrıca güzeldi. Göçmenler filmi, İsveç'teki köy hayatının zorluklarına katlanamayan insanların daha iyi bir hayat elde etme amaçlı Amerika'ya olan göç etme heveslerini, uzun soluklu bir biçimde işliyor. Oyunculuklar da, filmin romansı anlatımı da harika.

    Nybyggarna - Yeni Ülke (1972) - Jan Troell - İsveç
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0069035/


    Utvandrarna (1971) filminin devamı diyebiliriz. Amerika'ya göçen İsveçlileri görmüştük o filmde. İsveç'te yaşadıkları hayatı zor buluyorlardı çünkü. Burada da yeni bir ülkeye ait olabilmenin, ev kurabilmenin, karnını doyurabilmenin zorlukları veriliyor. Bireyi yakın plâna alıyor yönetmen bunu yaparken. Çok etkileyici sahneler var. Ayrıca roman gibi bir anlatım var ve zaten film 3 saat sürüyor. Yalnızca son kısımlar hakkında kafamda soru işaretleri belirse de filmi çok beğendiğimi söylemeliyim. Max von Sydow ve Liv Ullmann yine harikalar.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Adams æbler - Adem'in Elması (2005) - Anders Thomas Jensen - Danimarka


    Mahpushaneden salıverilen bir Neo Nazi'nin, topluma hizmet etmesi ve tabiri caizse düzgün bir adam olabilmesi için bir Kilise'de çalıştırılmaya gönderilmesi ve ardından yaşanan tuhaf olaylar konu ediliyor. İzlediğim en iyi kara komedilerdendir. Herkese tavsiye ederim.

    Elsker dig for evigt - Açık Kalpler (2002) - Susanne Bier - Danimarka

    Dogma 95 akımından bir film.


    Cæcilie ve Joachim evlilik hayalleri kurmaktadır. En mutlu anlarından birinde, Marie Joachim'a arabayla çarpar. Joachim hastaneye kaldırılır. Hastanede görevli doktorlardan biri de Marie'nin kocası Niels'tir. Derken birbirini tanımayan bu insanlar birbirlerinin hayatlarına dahil olacaklardır.

    Bazı mantık hataları hoşuma gitmedi. Bunun dışında samimi ve çok yalın bir anlatımı var filmin. Anlatmak istediklerini zorlamadan anlatmış. Oyunculukları da beğendim. Yalnız şu insanlar ne ikiyüzlü. Karşısındaki kişinin iyi niyetini suistimal edip, ondan ihtiyaçlarını görene kadar yararlanırlar. Yani insanlar için bir başkası ihtiyaçları için vardır. Zor durumlar ortadan kalkınca adamı postalarlar. Sevgi olsun, aşk olsun, dostluk olsun bunlar artık değersiz kavramlar. Ve o kadar azlar ki insanlar o duyguları en gereksiz kişilerde harcayabiliyorlar.

    Dogma akımıyla çekilen filmlere meraklı arkadaşlar için güzel bir örnek olacaktır.

    Efter brylluppet - Düğünden Sonra (2006) - Susanne Bier - Danimarka

    Hindistan'da çocuklara yardım etmek için çalışan Jacob, çalıştığı yetimhaneye para yardımı yapmak isteyen Jörgen'in onu çağırması üzerine Danimarka'ya gider. Jörgen'in Jacob'u çağırdığı sırada da kızının düğünü için hazırlıklar yapılmaktadır. Bu düğünde Jörgen'in kızı Anna'nın bir gerçeği açıklaması olayların akışını etkileyecektir.
    Dram yönü ağır basan, fakir Hindistan ile zengin Danimarka arasında bir bağ kurmamızı sağlayan sade ve izlenebilirliği yüksek bir film. Oyunculuklar fena değil. Özellikle Jörgen rolündeki oyuncunun son kısımlardaki bir sahnedeki oyunculuğu filmin etkileyiciliğini artırmış. Filmle ilgili şunu da söyleyebilirim, zenginlik ölümün ilacı değildir. Susanne Bier, insanın içindeki iyi hislere vurgu yapıyor.
    Danimarka sinemasının başarılı filmlerinden olan Efter brylluppet'i tavsiye ederim.

    Hævnen - Daha İyi Bir Dünyada (2010) - Susanne Bier - Danimarka

    Afrika'da çalışan bir doktor ile ailesi arasındaki ilişkiler, doktorun çocuklarının başına gelenler, dünyanın iki ucundaki ülkelerin kıyaslanması vs. Muhteşem bir filmdir.

    Postia pappi Jaakobille - Peder Jacob'un Mektupları (2009) - Klaus Härö - Finlandiya

    Leila hapisaneden salıverilmiştir. Papaz lojmanında yaşayan Jaakob'un yanında çalışması için ona iş bulunur. Leila, pedere gönderilen mektupları okuyup, onlara cevap yazacaktır. Fakat Leila hem orada bulunmaktan, hem de her gün mektup okumaktan rahatsızdır.
    Soğuk ülkenin insanlarından dostluğa dair sıcak bir film daha. Kuzey Avrupa Sinemasını sevenlere tavsiyemdir.

    DeUsynlige - Bulanık Sular (2008) - Norveç

    Çok evvelden izlediğim bir film. Öldürdüğü bir çocuk nedeniyle hapishaneye giren adamın oradan çıkıp bir kilisede org çalma işine girmesi ve bazı gerçeklerle yüzleşmesi üzerine etkileyici bir filmdi hatırladığım kadarıyla. Affetme üzerine de bir film diyebilir. Tavsiye ederim.

    Salmer fra kjøkkenet - Mutfak Hikayeleri (2003) - Bent Hammer - Norveç


    Bir araştırma şirketi, Norveç'teki bekâr erkeklerin mutfak alışkanlıklarını gözlemlemek için görevlendirdiği 18 gözlemciyle bir araştırma başlatır. Gözlem gereği de ev sahibiyle gözlemci arasında iletişim olmaması en önemli kuraldır. Isak'ın evine gözlemci olarak gönderilen Folke'yle Isak birbirleriyle konuşmaya başlayarak bu kuralı çiğneyeceklerdir.
    Esasında iletişimi konu edinen bir film. Kuzey Avrupa filmlerinden hoşlananların beğeneceğini tahmin ediyorum. Çok beğendiğim bir filmdir.

    Kongen av Bastøy - Şeytan Adasının Kralı (2010) - Marius Holst - Norveç


    Filmin senaryosu gerçek olaylara dayanıyor. Suç işleyen ergenlik çağındaki erkek çocukları dış dünyaya kapalı bir adaya tabiri caizse 'adam' olmaya yollanıyorlar. Suç işleyen çocuğun, hayatı, en ağır şekilde yaşayarak terbiye edileceği düşünülüyor. Bu terbiye etme sürecinde, aşırı disiplinin yanında din de etkili ama filmde çok gösterilmiyor. Filmde asıl dikkati çeken bir otoriter yönetim ile baskı altında yaşayan bir grubun olması. Otoriter yönetimin, haksız da olsa 'emri altındaki' çocuklara yaptıkları her şey meşru kabul ediliyor. Kendilerini o kadar haklı o kadar doğru buluyorlar ki insanın çileden çıkması işten bile değil. Adeta otoriteleriyle kendilerini tatmin ediyorlar. Tabii otoriter bir yönetimin ömrü ne kadar uzun olur, baskı altındakilerin kemiğine bıçak ne zaman dayanır orası da işin düğüm noktası. Oldukça etkileyici, soğuğu iliklerinize kadar hissedeceğiniz, kar manzaralı ve gaza getiren bir film. İzlemenizi tavsiye ediyorum. Bazı eksikleri ve mantık hataları bulunsa da özellikle son kısımları itibari ile beğenimi kazandı. Bir de ülkemizde pek tanınmaz belki ama Stellan Skarsgård çok iyi bir oyuncudur. Keza bu filmde de göz dolduran bir oyunculuk sergilemiş, diğer oyuncular da aynı şekilde.

    Maria Larssons eviga ögonblick - Ölümsüz Anlar (2008) - İsveç
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)


    Jan Troell'ün ne kadar usta bir yönetmen olduğu bu filmle beraber anlaşılıyor.

    İsveç yapımı film 1900'lü yılların başında geçiyor. O dönemin sosyal dönüşümü, ideolojileri, yoksulluğu, sanayileşme vb. önemli olaylar filmin yan destekleyicileri. Fakat tüm bu toplumsal dönüşümün ardında, bir ailenin yılları, ve daha da önemlisi kızının anlatımıyla, zamanla bir fotoğraf tutkununa dönüşen Maria Larsson'un hikâyesi izleyiciye sunuluyor. Kimi dramatik olaylar yönetmenin becerisi sayesinde arka planda kalıyor ve o dramatik olayların etkileri filme konu edilen hayatlara yansıyor. Filmin odak noktası ise Maria Larsson'un yoksul bir hayatta, çocuklarına bakmakla ve alkolik kocasıyla uğraşmakla yükümlüyken, kendini fotoğrafçılığa kaptırması ve bu durumun hayatını şekillendirmesi.

    Her sahnesi ayrı bir fotoğraf gibi, çekimler harika. Film tam bir görsel şölen. O yıllarda geçen, rengi kahve tonunda olan ve insani değerlere vurgu yapan filmleri sevenlere tavsiyemdir. Filmin süresinden dolayı izlemezlik yapmayın derim.

    Son olarak Maria Heiskanen ve Mikael Persbrandt mükemmel bir oyunculuk işi çıkarmışlar.

    Utvandrarna - Göçmenler (1971) - Jan Troell - İsveç
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0067919/

    Uzun süreli filmlere ayrı bir saygım var. Bir de filmin menşei Kuzey Avrupa olmayagörsün film tadından yenmiyor. Bergman'ın nice filminde oynamış Max von Sydow ve Liv Ullmann'ı başka bir yönetmenin filminde izlemek ayrıca güzeldi. Göçmenler filmi, İsveç'teki köy hayatının zorluklarına katlanamayan insanların daha iyi bir hayat elde etme amaçlı Amerika'ya olan göç etme heveslerini, uzun soluklu bir biçimde işliyor. Oyunculuklar da, filmin romansı anlatımı da harika.

    Nybyggarna - Yeni Ülke (1972) - Jan Troell - İsveç
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0069035/


    Utvandrarna (1971) filminin devamı diyebiliriz. Amerika'ya göçen İsveçlileri görmüştük o filmde. İsveç'te yaşadıkları hayatı zor buluyorlardı çünkü. Burada da yeni bir ülkeye ait olabilmenin, ev kurabilmenin, karnını doyurabilmenin zorlukları veriliyor. Bireyi yakın plâna alıyor yönetmen bunu yaparken. Çok etkileyici sahneler var. Ayrıca roman gibi bir anlatım var ve zaten film 3 saat sürüyor. Yalnızca son kısımlar hakkında kafamda soru işaretleri belirse de filmi çok beğendiğimi söylemeliyim. Max von Sydow ve Liv Ullmann yine harikalar.

    Alıntıları Göster
    Michael (2011) - Avusturya


    Gerçekler sarsıcıdır, gerçekleri süslemeden, eğmeden bükmeden olduğu gibi veren bunu yaparken de yönetmenin kendi anlatım yoluna başvurduğu filmler bulunmaz nimettir. Bu film de öyle. Çok zor bir konuyu ele almış yönetmen
    (Çocuk istismarı)
    . İş hayatında başarılı olan, çevresindekilere de muntazam bir hayat yaşıyormuş izlenimi veren Michael'in kendi ile baş başa kaldığı anlarda, toplumun onaylamadığı bir psikolojik karaktere bürünüyor olması, temiz görünümünün ardında ahlâki çöküntüye uğramış olması -bu durumundan geçirdiği çocukluk dönemi de sorumlu tutulabilir, fakat filmde buna dair bir emare yok- süslenmeyen gerçekler olarak anlatılmış. Michael'i fena hâlde kınadım, küfrettim kendisine -
    ki cezasını da buldu
    - Dünya üzerinde bu tür gerçeklerin yaşandığını bilmek ve onlara müdahale edememek acı bir şey dedirtiyor film. Dediğim gibi çok zor bir konuyu büyük bir başarı ile işlemiş, kaldırabilecek olanlar, seyirciye uygulanan bu psikolojik şiddeti izlemeli. Ekleme; yönetmen yıllarca Michael Haneke ile çalışmış, bu yüzden onun filmleriyle ortak bir yapıya sahip film.

    Angst - Korku (1983) - Avusturya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    IMDB


    Cinayetten dolayı hapishanede yatmakta olan adam serbest bırakılır. Adam normal biri değildir. Hastalıklı bir akla sahiptir. Ve hapishanede biraz olsun gerilemiş olan öldürme güdüsü, oradan çıkıp da özgürlüğüne kavuşunca yeniden nükseder. Film boyunca yönetmen bizi hastalıklı beyinle baş başa bırakır. Neden cinayet işlemek istemektedir, bunun sonucunda nasıl bir kazanımı olacaktır, insanları nasıl öldürür gibi sorulara ışık tutan, bir tür psikopat katil tipini çözümleyen bir film Angst. Bu tarz filmlerin de babası sayılabilir. Baş rol oyuncusu harbiden de bir psikopatmışcasına görevini yerine getirmiş. Yönetmenin kamera kullanımı da çok başarılı ki psikopatın o anki ruh hâlini kamera açıları çok iyi yansıtmış. Bir de eklemek gerek Gaspar Noe bu filmden epey etkilenmiş.

    Psikolojik gerilim, korku gibi türlerden hoşlananlara tavsiye ederim.
    Die Wand (2012) - Julian Pölsler - Avusturya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1745686/


    İnsan toplumdan ayrı yaşayabilir mi? Etrafında insanlar olmadan ve bu insanların ortaklaşaca kurduğu düzen olmadan nasıl bireysel bir hayat sürebilir? Kişi kendi doğasına kaçar. Filmde de insanın doğası, insanın dört mevsimi, insanın kendi tarlası ve hasadı resmedilmiş. İnsanın doğası yeşilliklerle dolu bir orman, tertemiz bir hava. Müthiş manzaralar var filmde. Ve tabii ki duvar mecazı var. Kadının ormandan, zamanla oraya ait olacağı doğadan çıkamayışına sebep olan saydam duvar. Bu duvar aynı zamanda toplumla birey arasında örülen, iletişimi koparma amaçlı bir yalıtım duvarı. Aynı zamanda insan tek başına yaşayabilse de hayvanlara duyduğu ihtiyacın elzem olduğu da vurgulanmış. Böyle bir hayat sürmek isterdim doğrusu.

    Film bir romandan uyarlama ve roman cümleleri öyle güzel, öyle derin ki. Kitabı filme çevirebilmek çok zor. Tek bir karakter olduğundan da kitapta yazanlar iç ses aracılığıyla izleyiciye sunuluyor. Yönetmen de elinden geldiğince iç sesin anlattığı düşünceleri, yaptığı tasvirleri kameraya dökmeye çalışıyor. Felsefî filmlerden hoşlananlar, azıcık kafa yorayım, gözlerim harika kareler görsün diyenler muhakkak izlemeli. Uzun zamandır böylesi harika bir film seyretmemiştim, iyi geldi. A torinói ló misali.

    Depuis qu'Otar est parti... - Otar Gittiğinden Beri - Gürcistan
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0336264/

    İlk defa bir Gürcü filmi izledim. Ve filmin çok etkileyici bir dram olduğunu söyleyebilirim. Filmin konusu kısaca şöyle (alıntıdır), "Film, Gürcistan'ın Tiflis kentinde aynı evi paylaşan üç kadının öyküsünü anlatıyor. Eka, kızı Marina ve torunu Ada'nın hayatları Eka'nın oğlu Otar'ın Paris'e gitmesiyle altüst olmuştur. Otar'ın öldüğü haberini annelerinden saklayan Marina ve Ada yalan söyler ve hayatlarına Otar yaşıyormuşcasına devam ederler." (Normalde konuyu alıntı yaparak yazmam ama bu filmi izleyeli çok olduğundan alıntı yamak zorunda kaldım:))
    Kıyıda köşede kalmış, etkileyici ve dram sevenlerin kaçırmaması gereken bir film. Bu filmden birçok şey çıkarılabilir. Tavsiyemdir.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Gagma napiri - Karşı Yaka (2009) - Gürcistan
    http://www.imdb.com/title/tt1368439/


    Tedo savaştan kaçan göçmen çocuk. Babası kaçtıkları yerden onlarla beraber gelememiş, annesiyle birlikte gelmişler Tiflis'e bu yüzden. Başlarında babası yok, maddi durumları belli Tedo'nun anası ne yapsın? Yaptıklarında belki haklı belki haksız ama savaş değil mi onu bu duruma sokan? Yine de Tedo bu durumu kabullenmek istemez, babasının yanına savaştan kaçtıkları yere gitmek ister. Tiflis'te hayat zordur. Ya babasının yanına gitse ne değişecek? Böyle ülkelerde yaşamak, var olmak ne kadar huzur verici olabilir ki? Filmde de Tedo'nun babasına olan geri dönüş yolculuğu veriliyor. Filmin tam olarak tarafsız davrandığını söyleyemem yine de orta karar bir tarafsızlık var. Ben Abhazlar ve Gürcüler arasındaki savaşı tam olarak bilmiyorum, o konuda da bir şey diyemem. Lâkin önemli olan da bu ya, savaşan taraflarının haklılığının ne önemi var. Savaşın parçaladığı hayatlar, tek başına yaşam mücadelesi vermek zorunda kalan, korkunca gözlerini kapatarak her şeyin değişebileceğini uman çocuklar... Tabii ya savaş karşıtlığı boş lakırdı. Herkesin bir kimliği var onu korumak zorunda. Birbirimizi yemek zorundayız. İnsan olduğumuzu unutarak. Kaplumbağalar da Uçar ve Kusursuz Çember gibi savaşın etkilediği çocuklarla ilgili bir film. İzleyin derim. Bizim Altın Portakal film festivalinde en iyi yönetmen ödülünü vermişler Ovashvili'ye.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Knafayim Shvurot - Kırık Kanatlar (2002) - İsrail
    http://www.imdb.com/title/tt0317842/


    Bir aile öyküsü filmimiz. Hayata tutunamayan, dahası istedikleri hayatı yaşayamayan aile bireylerinin psikolojik ve hissi durumları gösteriliyor. Filmin ana karakterleri de bir grupta solist olma ihtimali olan ama ailesine vakit ayırmak zorunda olan genç kız, "Bu evrende sadece bir toz parçasısın. Hayatın o kadar küçük bir nokta ki var olduğun bile söylenemez." diyen nihilist oğul, tüm ailenin yükünü üstlenip bir de çalışmak zorunda olan anne. İnsanın yaşamı yalnızca günlük koşuşturmalara ayrılıyor, fazlası yok. Bizler gerçekten de yalnızca toz zerrecikleriyiz, önemsiziz. Kendimize ayırmadığımız vakti başkalarına ayırıyoruz. Gereksiz ve öldüğümüzde koca bir hiç olacağımız bir hayat yaşıyoruz. Bir de yine filmle ilgili, ip kopunca ipteki bütün boncuklar yere düşer. Peki onları kim toparlayıp yerine dizecek? diye sormak da mantıklı olur. Bazı filmlerde kendinden bir şeyler bulunca o filmi daha çok seviyorsun. İzlenmesi gereken bir dram filmi. Türkçe alt yazısı keşke daha iyi olsaymış.



    Fahişelik yapan annesini bu işinden kurtarmak isteyen 17 yaşındaki bir kızın gayretini konu ediniyor film. Başlarında bir erkek olmayan iki kadının ne eğitim için ne faturaları ve kirayı ödemek için doğru dürüst de bir işleri yok. Aslında fahişelik yapmak da kızın annesinde alışkanlık hâline gelmiş. Sistemin, kadınları bunu yapmaya yani bedenlerini erkeklere sunarak geçinmelerine zorlamasını anlatıyor diyebiliriz film için. Lâkin sonlara doğru senaryonun gelişimi öyle mi olmalıydı, izleyicinin takdirine kalmış. Sadece bağımsız sinema severlere öneririm. Bu arada seks işçisi deyip de kadınların geçinmek için yapmak zorunda kaldıkları bu işi olağanlaştırmaktan kaçınılmalı bence. Öyle bir nazikleştirilmiş isim takınca sanki meşrulaşmış bir meslek oluyor. Çingene'ye Roman demeye çalışmak gibi. Ne kadar saçma.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1264914/
    Zift (2008) - Bulgaristan


    Bulgaristan'dan kara film-kara komedi karışımı bir film. Tuhaf hikayesi var. Aslında tek bir hikaye de değil. Hapse giren adam ve çıkışından sonra yaşadıkları. Fakat hikayenin pek bir önemi yok bana kalırsa ki zaten biraz absürt olaylar dizisinden oluşuyor hikaye. Önemli olan karakterin monologları, kameranın harika çekimleri vs. İyi bir film ama herkesi açmayabilir.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0055910/
    Les dimanches de Ville d'Avray (1962) - Fransa

    Filmdeki ilişkiyi gayriahlaki bulan çıkacaktır elbet. İnsan ister istemez olur mu ya öyle şey diyebilir. Ancak bu ilişki karakterlerin psikolojik durumlarını betimlemek için kurgulanmış. Cybèle annesi ve babası tarafından terk edilen, sevgiye en muhtaç olduğu dönemi yaşayan küçük sayılabilecek yaşta bir kız. Pierre de savaştan döndükten sonra hafızasını yitirmiş, bununla birlikte kimlik bunalımına girmiş bir adam. Tabii ruh hâlinin bozulmasında filmin açılış sahnesindeki facianın da sebep olduğu belli ve bu ilişkinin etmeni sayılabilir bu olay. Filmde de bu iki sevgiden mahrum ve kendilerini birer hiç olarak gören karakterlerin bana göre masumane ilişkisi işleniyor. Neyse fazla senaryoya girmeyeyim. Ön yargısız ve neden böyle bir yolun kullanıldığını anlamaya çalışarak izleyin.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    L'enfance nue - Çıplak Çocukluk (1968) - Fransa

    http://www.imdb.com/title/tt0065695/


    Çocuk ana-babasıyla, yuvasıyla çocuktur. Filmdeki François ise evlat edinilmek üzere yetim bırakılmış bir çocuk. Fakat evlat edinen aileler onu her ne kadar sevseler de çocuk bir süre sonra onlara pek çok açıdan sorun olmaya başlıyor. Les quatre cents coups filmi ile anılıyor. Konuları benzer sayılır. Fakat o film kadar çarpıcı değil. Yine de iyi film. Ben Kaurismaki, Bresson karışımı bir tat aldım yönetmenin tarzından.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Messidor (1979) - Alain Tanner - İsviçre
    http://www.imdb.com/title/tt0079548/


    Bulunduğu ortamdan sıkılan genç bir kızın ve annesine gitmek üzere yola çıkan başka bir genç kızın yolları bir otostop arabasında kesişir ve arkadaş olurlar. Bir karar verirler. Ya normal hayatlarına birkaç günlüğüne ara vereceklerdir ya da sonuna kadar hayata kayıtsız kalarak yaşayacaklardır. Bir işe, bir okula, bir aileye bağımlı kalmayarak yaşamaya alternatif sunuyor film. Arabadan arabaya, nereye gideceklerini bilmeden öylesine yollarına devam eden iki hiççi genç kızın hikayesi. Ya para ne olacak? Para olmadan karın doymaz, sıcak bir yatağa yatamazsın. Ama varsın bunlar da olmasın. Filmin rahatına düşkün hayatlara da bir başkaldırı niteliğinde olduğu söylenebilir. İsimleri yok kızların, kimlikleri yok, benlikleri yok, öylesine devam ediyorlar, nasılsa herkes ölecek ve işte karanlık. Filme şu şarkı da çok iyi giderdi, sonunda çıksaydı eğer,
    http://vimeo.com/66531862 -http://www.youtube.com/watch?v=TO9Qa7MpAvw "Senin hızlı araban var. Bir bilet istiyorum neresi olursa. Herhangi bir yer en iyisidir. Sıfırdan başlarız, kaybedecek hiçbir şeyimiz yok... Hızlı bir araban var. Ya bizi uçurabilecek kadar hızlı mı? Bir karara varmalıyız. Ya bu gece buradan ayrılacağız ya da bu şekilde yaşayıp öleceğiz."
    Bu filmin yanında en sevdiğim filmlerden biri olan Sans toit ni loi (Çatısız, Kuralsız - 1985) filmini de şiddetle öneriyorum. Yönetmenin Dans la ville blanche (1983) filmini de durgun film sevenlere öneririm.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0085400/
    Dans la ville blanche - Beyaz Kentte (1983) - İsviçre

    Bir gemide mühendis olarak çalışan adam, gemi Lizbon'da durduğunda iner ve kendine bir otel bulur. Orada tüm yaşadıklarıysa rastgeledir, bir planı yoktur. İş, yuva, eş gibi kavramlardan sıkılmıştır ama İsviçre'deki karısına da mektuplar göndermekten geri kalmaz. Sadece sıradanlaşmış hayatına biraz mola vermektir onun istediği ya da daha ötesi hayatının yönünü tayin edecek bir şeyler yaşamak. Kimlik bunalımına dair bir film de diyebiliriz. Herkesin beğeneceği türde bir film değil, Professione: reporter (1975) filmini sevenlere tavsiye ederim. Gerçi Antonioni'nin filmi çok daha özeldir ve çok daha şeyler anlatır ama bu da neredeyse ona yakın.

    Fine mrtve djevojke - İyi Ölü Kızlar (2002) - Hırvatistan
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0329083/


    Geri kalmış ülkelerdeki toplumların meselesi bu film. Bir apartmanda geçiyor. Apartmandaki tüm kiracılar ve ev sahibi, türlü sırları olan tuhaf insanlar. Tutucular, ama tutuculukları işlerine yarayacak başka bir şeyde bir anda sönüveriyor. Benciller, kendi ahlaksızlıklarının, kendi kusurlarının üstü örtülmelidir. Onlardan farklı bir hayat şeklini benimsemiş insanlar, sırf onlar gibi olmadığından hayatlarına müdahale edilmelidir. Bu tutucu insanlar kendi gözlerinin önündeki çöpleri görmezken, başkasının dürüstlüğünü, saflığını kendilerine yediremeyip vahşileşebilirler. Filmi beğendim. Belki bütçesi düşük, belki çok daha iyi olabilirdi ama bu kadarıyla bile pek çok şeyi anlatabilmiş bir Hırvat yapımı olmuş. Bir bakın derim.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Ifigeneia (1977) - Yunanistan
    http://www.imdb.com/title/tt0076208/


    Kral Agamemnon'un önderliğindeki Yunan ordusu, kralın karısının kız kardeşi Helena'nın kaçırılması üzerine Troya'ya doğru sefere çıkacaktır. Askerler zafer için çok heveslidirler. Fakat savaşın kazanılabilmesi için Yunan mitolojisindeki Tanrılardan bir emir gelir. Agamemnon'un kızı kurban edilmelidir. Film de kralın kızının kurban edilip edilmemesi arasında kaldığı ikilemi ve insana dair pek çok şeyi içeriyor. Öyle harika diyaloglar var ki, asıl bu diyaloglar seyir zevkini yükseltiyor. Filmdeki diyalogların gücü de milattan önce yaşamış Yunan edebiyatçı Euripides'in eserinin yönetmence senaryolaştırılmasından kaynaklı. Gerçekten de güzel bir tragedyaymış. Genel anlamda yönetmenlik belki biraz daha iyi olabilirdi ama o babanın trajedi hissini yeterince aldım. Tavsiye ederim.

    El método (2005) - İspanya

    Bir şirkette üst düzey bir pozisyon için başvuranlar epey farklı bir metotla sınanıyorlar. Bu metot zamanla başvuran rakipler arasında fark ettirmeden taktiksel bir savaşa dönüşüyor. Tabii ki kapitalizmin insanda iki yüz yarattığını ve bir kişinin ne kadar bencilleşerek ileri gidebileceğini gösteriyor film. Dışarıda IMF'ye, küreselleşmeye karşı yoğun protestolar sürerken, bunların işe girebilmek için kapışma durumu da filmin iğneleyici tarafı olsa gerek. Merak uyandıran bir yapısı var, mantıksal şekilde kurgulanmış, zevkle izleyeceğiniz bir İspanyol yapımı. Herkese tavsiye ederim.

    Los santos inocentes - Masum Azizler (1984) - Mario Camus - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)



    Cannes Film Festivali, En İyi Erkek Oyuncu (Francisco Rabal, Alfredo Landa) ve Ekümenik Jüri Özel Ödüllü (Altın Palmiye Adaylığı).

    1960'ların İspanya'sındaki sınıf ayrımına gözler önüne seriyor film. Zengin çiftlik sahiplerinin emri altında, adeta efendi-köle ilişkisi içinde, çalışan bir ailenin acı öyküsünü izliyoruz. Kuşlarla sıkı arkadaşlıklar kuran, diğer insanların dünyasından ayrı bir dünyada yaşayan Azarías, çiftlik sahipleri için canını dişine takmış Paco ve dirayetli karısı Régula ile çocukları filmin baş karakterleri. Zenginlerin himayesinde bulunan çiftlik çalışanlarının onlarla eşit olmayan durumu, olayların içerisine somut örnekler koyularak gösteriliyor. Ben çok beğendim, İspanya sinemasının klasiklerinden olan Masum Azizler'i izlemelisiniz.

    Torremolinos 73 (2003) - Pablo Berger - İspanya


    Konu 1973'ün İspanyası'nda geçiyor. Kapı kapı dolaşıp ansiklopedi satan Alfredo'nun, bu satışların düşmesi ve fasikül satışlarının popülerleşmesi üzerine, çalıştığı şirkette çalışma yöntemlerinde değişiklik yapılacaktır. Yeni çalışma yöntemi şirketteki çalışanların eşleriyle birlikte sevişmelerini kameraya kaydetmeleridir. Ki bunu bilim için yapacaklardır. İşin ucunda da çok para vardır ve baş rollerdeki karı-koca maddi açıdan zor günler yaşamaktadırlar. Kısa süre sonra işin rengi değişecektir. Epey eğlenceli bir komedi filmi.

    Vacas - İnekler (1992) - Julio Medem - İspanya


    Savaşın bireyler üzerindeki etkisini gösteren güzel bir yapıt. Filmde üç kuşağı izliyoruz (İspanya'nın Bask bölgesindeki iki aile arasındaki ilişkiler 1870-1935 dönemleri arasında), üç kuşak da savaş dönemlerinde yaşayan insanlardan oluşuyor ve kuşaklar birbirine savaşla bağlandığı gibi aşk ile de bağlanıyor. İspanya İç Savaşı'nın ufak bir bölümüne de tanık oluyoruz.
    Özellikle inek başta olmak üzere kuyu, korkuluk gibi mecazlar filmin içine başarılı bir şekilde yerleştirilmişti. Anlatım şekli kendine has olan, özgün olan yönetmenlerin filmlerini izlemeye bayılıyorum. Yönetmenin ilk izlediğim filmi de (Los amantes del Círculo Polar) tamamen kendine has bir anlatımla oluşturulmuştu.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Planta 4ª - 4. Kat (2003) - İspanya
    http://www.imdb.com/title/tt0319917/


    Bir hastanenin dördüncü katındaki, bir bacakları kesilmiş kemik kanseri üç çocuğun arkadaşlıkları, umutları, hayatla dalga geçişleri işleniyor. Dramatik olduğu kadar insanı gülümseten de bir film olmuş. Her şeye rağmen bir hastanede kapalı kalarak çocukluklarını yaşamaya çalışıyorlar. Hastanenin 1. katında bebek doğum ünitesi, son katında da akıl hastalarının bulunduğu bölümün olması da ilgi çekici bir ayrıntıydı sanki. Bir bakın derim. Ayrıca yönetmenin şu kısa filmini de tavsiye ederim;http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/138960/la-cabina-toplumda-yabancilasma-uzerine-kisa-film-1972




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Michael (2011) - Avusturya


    Gerçekler sarsıcıdır, gerçekleri süslemeden, eğmeden bükmeden olduğu gibi veren bunu yaparken de yönetmenin kendi anlatım yoluna başvurduğu filmler bulunmaz nimettir. Bu film de öyle. Çok zor bir konuyu ele almış yönetmen
    (Çocuk istismarı)
    . İş hayatında başarılı olan, çevresindekilere de muntazam bir hayat yaşıyormuş izlenimi veren Michael'in kendi ile baş başa kaldığı anlarda, toplumun onaylamadığı bir psikolojik karaktere bürünüyor olması, temiz görünümünün ardında ahlâki çöküntüye uğramış olması -bu durumundan geçirdiği çocukluk dönemi de sorumlu tutulabilir, fakat filmde buna dair bir emare yok- süslenmeyen gerçekler olarak anlatılmış. Michael'i fena hâlde kınadım, küfrettim kendisine -
    ki cezasını da buldu
    - Dünya üzerinde bu tür gerçeklerin yaşandığını bilmek ve onlara müdahale edememek acı bir şey dedirtiyor film. Dediğim gibi çok zor bir konuyu büyük bir başarı ile işlemiş, kaldırabilecek olanlar, seyirciye uygulanan bu psikolojik şiddeti izlemeli. Ekleme; yönetmen yıllarca Michael Haneke ile çalışmış, bu yüzden onun filmleriyle ortak bir yapıya sahip film.

    Angst - Korku (1983) - Avusturya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    IMDB


    Cinayetten dolayı hapishanede yatmakta olan adam serbest bırakılır. Adam normal biri değildir. Hastalıklı bir akla sahiptir. Ve hapishanede biraz olsun gerilemiş olan öldürme güdüsü, oradan çıkıp da özgürlüğüne kavuşunca yeniden nükseder. Film boyunca yönetmen bizi hastalıklı beyinle baş başa bırakır. Neden cinayet işlemek istemektedir, bunun sonucunda nasıl bir kazanımı olacaktır, insanları nasıl öldürür gibi sorulara ışık tutan, bir tür psikopat katil tipini çözümleyen bir film Angst. Bu tarz filmlerin de babası sayılabilir. Baş rol oyuncusu harbiden de bir psikopatmışcasına görevini yerine getirmiş. Yönetmenin kamera kullanımı da çok başarılı ki psikopatın o anki ruh hâlini kamera açıları çok iyi yansıtmış. Bir de eklemek gerek Gaspar Noe bu filmden epey etkilenmiş.

    Psikolojik gerilim, korku gibi türlerden hoşlananlara tavsiye ederim.
    Die Wand (2012) - Julian Pölsler - Avusturya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1745686/


    İnsan toplumdan ayrı yaşayabilir mi? Etrafında insanlar olmadan ve bu insanların ortaklaşaca kurduğu düzen olmadan nasıl bireysel bir hayat sürebilir? Kişi kendi doğasına kaçar. Filmde de insanın doğası, insanın dört mevsimi, insanın kendi tarlası ve hasadı resmedilmiş. İnsanın doğası yeşilliklerle dolu bir orman, tertemiz bir hava. Müthiş manzaralar var filmde. Ve tabii ki duvar mecazı var. Kadının ormandan, zamanla oraya ait olacağı doğadan çıkamayışına sebep olan saydam duvar. Bu duvar aynı zamanda toplumla birey arasında örülen, iletişimi koparma amaçlı bir yalıtım duvarı. Aynı zamanda insan tek başına yaşayabilse de hayvanlara duyduğu ihtiyacın elzem olduğu da vurgulanmış. Böyle bir hayat sürmek isterdim doğrusu.

    Film bir romandan uyarlama ve roman cümleleri öyle güzel, öyle derin ki. Kitabı filme çevirebilmek çok zor. Tek bir karakter olduğundan da kitapta yazanlar iç ses aracılığıyla izleyiciye sunuluyor. Yönetmen de elinden geldiğince iç sesin anlattığı düşünceleri, yaptığı tasvirleri kameraya dökmeye çalışıyor. Felsefî filmlerden hoşlananlar, azıcık kafa yorayım, gözlerim harika kareler görsün diyenler muhakkak izlemeli. Uzun zamandır böylesi harika bir film seyretmemiştim, iyi geldi. A torinói ló misali.

    Depuis qu'Otar est parti... - Otar Gittiğinden Beri - Gürcistan
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0336264/

    İlk defa bir Gürcü filmi izledim. Ve filmin çok etkileyici bir dram olduğunu söyleyebilirim. Filmin konusu kısaca şöyle (alıntıdır), "Film, Gürcistan'ın Tiflis kentinde aynı evi paylaşan üç kadının öyküsünü anlatıyor. Eka, kızı Marina ve torunu Ada'nın hayatları Eka'nın oğlu Otar'ın Paris'e gitmesiyle altüst olmuştur. Otar'ın öldüğü haberini annelerinden saklayan Marina ve Ada yalan söyler ve hayatlarına Otar yaşıyormuşcasına devam ederler." (Normalde konuyu alıntı yaparak yazmam ama bu filmi izleyeli çok olduğundan alıntı yamak zorunda kaldım:))
    Kıyıda köşede kalmış, etkileyici ve dram sevenlerin kaçırmaması gereken bir film. Bu filmden birçok şey çıkarılabilir. Tavsiyemdir.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Gagma napiri - Karşı Yaka (2009) - Gürcistan
    http://www.imdb.com/title/tt1368439/


    Tedo savaştan kaçan göçmen çocuk. Babası kaçtıkları yerden onlarla beraber gelememiş, annesiyle birlikte gelmişler Tiflis'e bu yüzden. Başlarında babası yok, maddi durumları belli Tedo'nun anası ne yapsın? Yaptıklarında belki haklı belki haksız ama savaş değil mi onu bu duruma sokan? Yine de Tedo bu durumu kabullenmek istemez, babasının yanına savaştan kaçtıkları yere gitmek ister. Tiflis'te hayat zordur. Ya babasının yanına gitse ne değişecek? Böyle ülkelerde yaşamak, var olmak ne kadar huzur verici olabilir ki? Filmde de Tedo'nun babasına olan geri dönüş yolculuğu veriliyor. Filmin tam olarak tarafsız davrandığını söyleyemem yine de orta karar bir tarafsızlık var. Ben Abhazlar ve Gürcüler arasındaki savaşı tam olarak bilmiyorum, o konuda da bir şey diyemem. Lâkin önemli olan da bu ya, savaşan taraflarının haklılığının ne önemi var. Savaşın parçaladığı hayatlar, tek başına yaşam mücadelesi vermek zorunda kalan, korkunca gözlerini kapatarak her şeyin değişebileceğini uman çocuklar... Tabii ya savaş karşıtlığı boş lakırdı. Herkesin bir kimliği var onu korumak zorunda. Birbirimizi yemek zorundayız. İnsan olduğumuzu unutarak. Kaplumbağalar da Uçar ve Kusursuz Çember gibi savaşın etkilediği çocuklarla ilgili bir film. İzleyin derim. Bizim Altın Portakal film festivalinde en iyi yönetmen ödülünü vermişler Ovashvili'ye.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Knafayim Shvurot - Kırık Kanatlar (2002) - İsrail
    http://www.imdb.com/title/tt0317842/


    Bir aile öyküsü filmimiz. Hayata tutunamayan, dahası istedikleri hayatı yaşayamayan aile bireylerinin psikolojik ve hissi durumları gösteriliyor. Filmin ana karakterleri de bir grupta solist olma ihtimali olan ama ailesine vakit ayırmak zorunda olan genç kız, "Bu evrende sadece bir toz parçasısın. Hayatın o kadar küçük bir nokta ki var olduğun bile söylenemez." diyen nihilist oğul, tüm ailenin yükünü üstlenip bir de çalışmak zorunda olan anne. İnsanın yaşamı yalnızca günlük koşuşturmalara ayrılıyor, fazlası yok. Bizler gerçekten de yalnızca toz zerrecikleriyiz, önemsiziz. Kendimize ayırmadığımız vakti başkalarına ayırıyoruz. Gereksiz ve öldüğümüzde koca bir hiç olacağımız bir hayat yaşıyoruz. Bir de yine filmle ilgili, ip kopunca ipteki bütün boncuklar yere düşer. Peki onları kim toparlayıp yerine dizecek? diye sormak da mantıklı olur. Bazı filmlerde kendinden bir şeyler bulunca o filmi daha çok seviyorsun. İzlenmesi gereken bir dram filmi. Türkçe alt yazısı keşke daha iyi olsaymış.



    Fahişelik yapan annesini bu işinden kurtarmak isteyen 17 yaşındaki bir kızın gayretini konu ediniyor film. Başlarında bir erkek olmayan iki kadının ne eğitim için ne faturaları ve kirayı ödemek için doğru dürüst de bir işleri yok. Aslında fahişelik yapmak da kızın annesinde alışkanlık hâline gelmiş. Sistemin, kadınları bunu yapmaya yani bedenlerini erkeklere sunarak geçinmelerine zorlamasını anlatıyor diyebiliriz film için. Lâkin sonlara doğru senaryonun gelişimi öyle mi olmalıydı, izleyicinin takdirine kalmış. Sadece bağımsız sinema severlere öneririm. Bu arada seks işçisi deyip de kadınların geçinmek için yapmak zorunda kaldıkları bu işi olağanlaştırmaktan kaçınılmalı bence. Öyle bir nazikleştirilmiş isim takınca sanki meşrulaşmış bir meslek oluyor. Çingene'ye Roman demeye çalışmak gibi. Ne kadar saçma.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1264914/
    Zift (2008) - Bulgaristan


    Bulgaristan'dan kara film-kara komedi karışımı bir film. Tuhaf hikayesi var. Aslında tek bir hikaye de değil. Hapse giren adam ve çıkışından sonra yaşadıkları. Fakat hikayenin pek bir önemi yok bana kalırsa ki zaten biraz absürt olaylar dizisinden oluşuyor hikaye. Önemli olan karakterin monologları, kameranın harika çekimleri vs. İyi bir film ama herkesi açmayabilir.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0055910/
    Les dimanches de Ville d'Avray (1962) - Fransa

    Filmdeki ilişkiyi gayriahlaki bulan çıkacaktır elbet. İnsan ister istemez olur mu ya öyle şey diyebilir. Ancak bu ilişki karakterlerin psikolojik durumlarını betimlemek için kurgulanmış. Cybèle annesi ve babası tarafından terk edilen, sevgiye en muhtaç olduğu dönemi yaşayan küçük sayılabilecek yaşta bir kız. Pierre de savaştan döndükten sonra hafızasını yitirmiş, bununla birlikte kimlik bunalımına girmiş bir adam. Tabii ruh hâlinin bozulmasında filmin açılış sahnesindeki facianın da sebep olduğu belli ve bu ilişkinin etmeni sayılabilir bu olay. Filmde de bu iki sevgiden mahrum ve kendilerini birer hiç olarak gören karakterlerin bana göre masumane ilişkisi işleniyor. Neyse fazla senaryoya girmeyeyim. Ön yargısız ve neden böyle bir yolun kullanıldığını anlamaya çalışarak izleyin.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    L'enfance nue - Çıplak Çocukluk (1968) - Fransa

    http://www.imdb.com/title/tt0065695/


    Çocuk ana-babasıyla, yuvasıyla çocuktur. Filmdeki François ise evlat edinilmek üzere yetim bırakılmış bir çocuk. Fakat evlat edinen aileler onu her ne kadar sevseler de çocuk bir süre sonra onlara pek çok açıdan sorun olmaya başlıyor. Les quatre cents coups filmi ile anılıyor. Konuları benzer sayılır. Fakat o film kadar çarpıcı değil. Yine de iyi film. Ben Kaurismaki, Bresson karışımı bir tat aldım yönetmenin tarzından.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Messidor (1979) - Alain Tanner - İsviçre
    http://www.imdb.com/title/tt0079548/


    Bulunduğu ortamdan sıkılan genç bir kızın ve annesine gitmek üzere yola çıkan başka bir genç kızın yolları bir otostop arabasında kesişir ve arkadaş olurlar. Bir karar verirler. Ya normal hayatlarına birkaç günlüğüne ara vereceklerdir ya da sonuna kadar hayata kayıtsız kalarak yaşayacaklardır. Bir işe, bir okula, bir aileye bağımlı kalmayarak yaşamaya alternatif sunuyor film. Arabadan arabaya, nereye gideceklerini bilmeden öylesine yollarına devam eden iki hiççi genç kızın hikayesi. Ya para ne olacak? Para olmadan karın doymaz, sıcak bir yatağa yatamazsın. Ama varsın bunlar da olmasın. Filmin rahatına düşkün hayatlara da bir başkaldırı niteliğinde olduğu söylenebilir. İsimleri yok kızların, kimlikleri yok, benlikleri yok, öylesine devam ediyorlar, nasılsa herkes ölecek ve işte karanlık. Filme şu şarkı da çok iyi giderdi, sonunda çıksaydı eğer,
    http://vimeo.com/66531862 -http://www.youtube.com/watch?v=TO9Qa7MpAvw "Senin hızlı araban var. Bir bilet istiyorum neresi olursa. Herhangi bir yer en iyisidir. Sıfırdan başlarız, kaybedecek hiçbir şeyimiz yok... Hızlı bir araban var. Ya bizi uçurabilecek kadar hızlı mı? Bir karara varmalıyız. Ya bu gece buradan ayrılacağız ya da bu şekilde yaşayıp öleceğiz."
    Bu filmin yanında en sevdiğim filmlerden biri olan Sans toit ni loi (Çatısız, Kuralsız - 1985) filmini de şiddetle öneriyorum. Yönetmenin Dans la ville blanche (1983) filmini de durgun film sevenlere öneririm.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0085400/
    Dans la ville blanche - Beyaz Kentte (1983) - İsviçre

    Bir gemide mühendis olarak çalışan adam, gemi Lizbon'da durduğunda iner ve kendine bir otel bulur. Orada tüm yaşadıklarıysa rastgeledir, bir planı yoktur. İş, yuva, eş gibi kavramlardan sıkılmıştır ama İsviçre'deki karısına da mektuplar göndermekten geri kalmaz. Sadece sıradanlaşmış hayatına biraz mola vermektir onun istediği ya da daha ötesi hayatının yönünü tayin edecek bir şeyler yaşamak. Kimlik bunalımına dair bir film de diyebiliriz. Herkesin beğeneceği türde bir film değil, Professione: reporter (1975) filmini sevenlere tavsiye ederim. Gerçi Antonioni'nin filmi çok daha özeldir ve çok daha şeyler anlatır ama bu da neredeyse ona yakın.

    Fine mrtve djevojke - İyi Ölü Kızlar (2002) - Hırvatistan
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0329083/


    Geri kalmış ülkelerdeki toplumların meselesi bu film. Bir apartmanda geçiyor. Apartmandaki tüm kiracılar ve ev sahibi, türlü sırları olan tuhaf insanlar. Tutucular, ama tutuculukları işlerine yarayacak başka bir şeyde bir anda sönüveriyor. Benciller, kendi ahlaksızlıklarının, kendi kusurlarının üstü örtülmelidir. Onlardan farklı bir hayat şeklini benimsemiş insanlar, sırf onlar gibi olmadığından hayatlarına müdahale edilmelidir. Bu tutucu insanlar kendi gözlerinin önündeki çöpleri görmezken, başkasının dürüstlüğünü, saflığını kendilerine yediremeyip vahşileşebilirler. Filmi beğendim. Belki bütçesi düşük, belki çok daha iyi olabilirdi ama bu kadarıyla bile pek çok şeyi anlatabilmiş bir Hırvat yapımı olmuş. Bir bakın derim.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Ifigeneia (1977) - Yunanistan
    http://www.imdb.com/title/tt0076208/


    Kral Agamemnon'un önderliğindeki Yunan ordusu, kralın karısının kız kardeşi Helena'nın kaçırılması üzerine Troya'ya doğru sefere çıkacaktır. Askerler zafer için çok heveslidirler. Fakat savaşın kazanılabilmesi için Yunan mitolojisindeki Tanrılardan bir emir gelir. Agamemnon'un kızı kurban edilmelidir. Film de kralın kızının kurban edilip edilmemesi arasında kaldığı ikilemi ve insana dair pek çok şeyi içeriyor. Öyle harika diyaloglar var ki, asıl bu diyaloglar seyir zevkini yükseltiyor. Filmdeki diyalogların gücü de milattan önce yaşamış Yunan edebiyatçı Euripides'in eserinin yönetmence senaryolaştırılmasından kaynaklı. Gerçekten de güzel bir tragedyaymış. Genel anlamda yönetmenlik belki biraz daha iyi olabilirdi ama o babanın trajedi hissini yeterince aldım. Tavsiye ederim.

    El método (2005) - İspanya

    Bir şirkette üst düzey bir pozisyon için başvuranlar epey farklı bir metotla sınanıyorlar. Bu metot zamanla başvuran rakipler arasında fark ettirmeden taktiksel bir savaşa dönüşüyor. Tabii ki kapitalizmin insanda iki yüz yarattığını ve bir kişinin ne kadar bencilleşerek ileri gidebileceğini gösteriyor film. Dışarıda IMF'ye, küreselleşmeye karşı yoğun protestolar sürerken, bunların işe girebilmek için kapışma durumu da filmin iğneleyici tarafı olsa gerek. Merak uyandıran bir yapısı var, mantıksal şekilde kurgulanmış, zevkle izleyeceğiniz bir İspanyol yapımı. Herkese tavsiye ederim.

    Los santos inocentes - Masum Azizler (1984) - Mario Camus - İspanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)



    Cannes Film Festivali, En İyi Erkek Oyuncu (Francisco Rabal, Alfredo Landa) ve Ekümenik Jüri Özel Ödüllü (Altın Palmiye Adaylığı).

    1960'ların İspanya'sındaki sınıf ayrımına gözler önüne seriyor film. Zengin çiftlik sahiplerinin emri altında, adeta efendi-köle ilişkisi içinde, çalışan bir ailenin acı öyküsünü izliyoruz. Kuşlarla sıkı arkadaşlıklar kuran, diğer insanların dünyasından ayrı bir dünyada yaşayan Azarías, çiftlik sahipleri için canını dişine takmış Paco ve dirayetli karısı Régula ile çocukları filmin baş karakterleri. Zenginlerin himayesinde bulunan çiftlik çalışanlarının onlarla eşit olmayan durumu, olayların içerisine somut örnekler koyularak gösteriliyor. Ben çok beğendim, İspanya sinemasının klasiklerinden olan Masum Azizler'i izlemelisiniz.

    Torremolinos 73 (2003) - Pablo Berger - İspanya


    Konu 1973'ün İspanyası'nda geçiyor. Kapı kapı dolaşıp ansiklopedi satan Alfredo'nun, bu satışların düşmesi ve fasikül satışlarının popülerleşmesi üzerine, çalıştığı şirkette çalışma yöntemlerinde değişiklik yapılacaktır. Yeni çalışma yöntemi şirketteki çalışanların eşleriyle birlikte sevişmelerini kameraya kaydetmeleridir. Ki bunu bilim için yapacaklardır. İşin ucunda da çok para vardır ve baş rollerdeki karı-koca maddi açıdan zor günler yaşamaktadırlar. Kısa süre sonra işin rengi değişecektir. Epey eğlenceli bir komedi filmi.

    Vacas - İnekler (1992) - Julio Medem - İspanya


    Savaşın bireyler üzerindeki etkisini gösteren güzel bir yapıt. Filmde üç kuşağı izliyoruz (İspanya'nın Bask bölgesindeki iki aile arasındaki ilişkiler 1870-1935 dönemleri arasında), üç kuşak da savaş dönemlerinde yaşayan insanlardan oluşuyor ve kuşaklar birbirine savaşla bağlandığı gibi aşk ile de bağlanıyor. İspanya İç Savaşı'nın ufak bir bölümüne de tanık oluyoruz.
    Özellikle inek başta olmak üzere kuyu, korkuluk gibi mecazlar filmin içine başarılı bir şekilde yerleştirilmişti. Anlatım şekli kendine has olan, özgün olan yönetmenlerin filmlerini izlemeye bayılıyorum. Yönetmenin ilk izlediğim filmi de (Los amantes del Círculo Polar) tamamen kendine has bir anlatımla oluşturulmuştu.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Planta 4ª - 4. Kat (2003) - İspanya
    http://www.imdb.com/title/tt0319917/


    Bir hastanenin dördüncü katındaki, bir bacakları kesilmiş kemik kanseri üç çocuğun arkadaşlıkları, umutları, hayatla dalga geçişleri işleniyor. Dramatik olduğu kadar insanı gülümseten de bir film olmuş. Her şeye rağmen bir hastanede kapalı kalarak çocukluklarını yaşamaya çalışıyorlar. Hastanenin 1. katında bebek doğum ünitesi, son katında da akıl hastalarının bulunduğu bölümün olması da ilgi çekici bir ayrıntıydı sanki. Bir bakın derim. Ayrıca yönetmenin şu kısa filmini de tavsiye ederim;http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/138960/la-cabina-toplumda-yabancilasma-uzerine-kisa-film-1972

    Alıntıları Göster
    Love Streams - Aşk Irmakları (1984) - John Cassavetes - ABD
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0087644/

    Oldukça melankolik bir film. İzlediğim gece içim karardı. Başarılı ve zengin aynı zamanda kadın düşkünü bir yazarın aşka bakışı ile psikolojik sorunları olan orta yaşlı ve yeni boşanmış, kızının velayetini almaya çalışan fakat bundan daha çok kocasının aşkını kazanmayı uman bir kadının aşka dolayısıyla sevgiye bakışı işleniyor. İzlemelisiniz.

    Bad Boy Bubby - Yaramaz Çocuk Bubby (1993) - Avustralya


    Bubby annesi tarafından dış dünya ile bağları kopartılmış şekilde dört duvarın içinde yaşamaktadır. Annesi belli ki bebekliğinden yetişkinliğine kadar onu hiç dışarı çıkartmamıştır. Annesinin ciddi psikolojik sorunları olduğu kesindir. Çocuk dünyayla ilgili hiçbir kavramın anlamını bilmemektedir. Oluşturulan toplumsal değerlerin, ahlâkın, geleneğin, kuralların anlamını bilmemekte ve kelime haznesi yalnızca annesinin ona söylediği sözlerle sınırlıdır. Esasında çok iyi bir psikolojik tip çözümlemesi ortaya koyan film, böyle bir insanın dış dünyayla bağlantısını sağlayınca, bu durumda nasıl sonuçlar meydana geleceğinin yanıtını bulmaya çalışmakta ve bu arada kir içindeki dünyada, aslında Bubby'nin evinde yaşadıklarından pek de farklı şeyler yaşanmadığını göstermekte, toplumu ayrıştırıcı unsurlara yer vermektedir, benim görüşümle. Film boyunca kişilere ve durumlara Bubby'nin gözünden baktırttığını söyleyebilirim yönetmenin. Bünyesi kaldıracak olanların izlemesini tavsiye ederim. Kynodontas-Dogtooth tadında bir film ancak ondan çok daha sert ve psikolojik/sosyolojik çözümleme açısından daha derinlikli diyebilirim. Yine de ben Kynodontas filmini daha çok beğenmiştim. İlgilenenler o filmi de listelerine alsın derim.

    Walkabout - Sonsuz Çöl (1971) - Nicolas Roeg - İngiltere/Avustralya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0067959/

    "Avustralya'da erkek Aborjin çocukları 16 yaşına eriştiklerinde çöle gönderilirler. Aylar boyunca dışarıda uyuyarak, meyve ve et yiyerek hayatta kalmak zorundadırlar. Bunun için gerekirse hemcinslerini bile öldürebilirler. Aborjinler buna 'Çöl Gezintisi' derler. Bu film de bir 'Çöl Gezintisi' hikayesidir."

    İngiltere menşeli film Sonsuz Çöl, Avustralya'da geçiyor. Arabasını yol kenarına park etmiş olan bir adam ve iki çocuğunun piknik sahnesiyle başlayan film, hiç beklemediğimiz şekilde devam ediyor. Kaybolma, kentin önemsizleşmesi, insanın tabiatına kavuşması ve vahşileşmesi, tabiata yeniden ayak uydurması gibi kavramları ele alan film, vahşi doğayla baş başa kalan insanın hayatı ile modern hayata kavuşmuş insanın hayatını karşılaştırıyor. Oldukça ilginç bir sinema diline ve muazzam karelere sahip olan film, Roeg'in ikinci uzun metraj filmi. Fakat yönetmenin bunun dışında pek kayda değer filmi gözükmüyor. Walkabout, tadılması gereken bir sinema şöleni.

    Samson and Delilah (2009) - Warwick Thornton - Avustralya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1340123/


    Kent havası insanı özgür kılar diye bir deyiş vardır. Bu deyiş herkes için geçerli olmasa gerek. Özellikle toprakları işgale uğramış ve kendi vatanlarında ikinci sınıf insan muamelesine uğramış Aborjinler için. Kendilerine göre yeterli bir hayat sürdükleri kesin. Şehir merkezlerinde ise Avustralya'ya sonradan gelen insanlar, keyiflerince modern bir hayat sürüyorlar. Aborjinlerden habersizler. Onlarla tek tük bağlantılarından biri onların el sanatlarından yararlanmak. Samson ve Delilah'ın yaşadıkları yerden sıkılıp, şehre göçmeleri fakat orada da talihsizlikler yaşamaları üzerine kurulu film. Aklıma çok beğendiğim Walkabout (1971) geldi, filmi izlerken. Yeri gelmişken onu da tavsiye edelim. Samson ve Delilah'ın Cannes'da altın kamera ödülü kazandığını belirtmekte de yarar var.

    Lantana - Lavanta (2001) - Avustralya


    Çok güzeldi. Genel olarak kadın-erkek arasındaki ilişkilerin karmaşıklığını veriyor film. Tabii, bundan fazlası da var. Bu tarz filmleri çok seviyorum. Karakterler arasındaki bağ da çok iyi verilmiş. Herkese tavsiye ederim.

    Tulpan (2008) - Sergei Dvortsevoy - Kazakistan
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0436854/


    Yönetmen, belgesel geçmişi olan biri. O yüzden bu filmde de belgesel havası vardı. Kazakların kırdaki hayatını yakından inceleyen bir film. Ben de bu film sayesinde biraz da olsa özüme dönmüş oldum.
    Herkes beğenmeyebilir, durgun akan bir film. Noi Albinoi filmindeki Noi'nin kurduğu buzdan hayaller yerine, bu sefer Asa'nın kurduğu kumdan hayaller var.


    Der freie Wille (Özgür İrade - 2006), Yön: Matthias Glasner, Almanya. Cinsel dürtülerine kendi iradesiyle engel olamayan adamın, normal bir insan olarak hayata tutunma çabasını işliyor film. Filmi epey beğendim, bazı sahneler vurucu olmuş. Yine de uyarayım, süre, 163 dk.

    Oh Boy (2012) - Jan Ole Gerster - Almanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1954701/


    Bir kişi üzerinden, yaşadığı herhangi bir gündeki rastgele olayların anlatımını izlemeyi seviyorum. Bu dönemde de siyah-beyaz film bulmak güç, bu yanını da sevdim filmin. Çok rahat akıyor. Keyifle izlenebilecek, hafif dersler de çıkarılabilecek bir film. Tavsiye ederim.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Das Leben ist eine Baustelle. - Hayat Bir İnşaat Alanıdır (1997) - Almanya
    http://www.imdb.com/title/tt0119510/


    Ana karakter Jan, kız kardeşiyle yaşayan sık sık iş değiştiren, herhangi bir ideali ya da gelecek planı olmayan soğukkanlı bir adamdır. Bir sokak çatışmasında sokak müzisyeni Vera'yla yolları kesişir ve hayatı farklı bir yönde, tesadüflerle örülmeye başlar. Filmin adı gibi, hayat bir inşaat alanıdır, ancak en önemli kısmı temelinin sağlam olmasına bağlı olmasındadır. Bu sorunlu kapitalist dünyada, küçük mutluluklarla ve büyük hayal kırıklıklarıyla yaşayan binlerce insanın hayatının temelinin sağlam olduğunu kim söyleyebilir. Hayata dair güzel bir film. Tavsiye ederim. Ancak ben yönetmenin özellikle Good Bye Lenin! (2003) filmini tavsiye ederim.

    Der Albaner - Arnavut (2010) - Almanya/Arnavutluk
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1670630/

    Göçmenleri işleyen filmler bir başka hüzünlü oluyor. İlk başlarda basit bir hikâyeyle başlayan film, baş karakterin Almanya'ya iltica etmesiyle gittikçe kaliteli bir hâl aldı. Ufak tefek aksaklıkları olabilir ancak olayları çok dramatize etmeden göçmenlerin durumunu, sevdiği kızla evlenmek için başlık parası elde etmek üzere Almanya'ya göçen bir gencin üzerinden etkileyici ve gerçekçi bir biçimde işliyor film. Görüntü yönetmenliği çok başarılı ki filmin en olumlu taraflarından biri de bu. İnsanların arzuları doğrultusunda nelere katlandıklarını gösteren bu filmi herkese tavsiye ediyorum.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Love Streams - Aşk Irmakları (1984) - John Cassavetes - ABD
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0087644/

    Oldukça melankolik bir film. İzlediğim gece içim karardı. Başarılı ve zengin aynı zamanda kadın düşkünü bir yazarın aşka bakışı ile psikolojik sorunları olan orta yaşlı ve yeni boşanmış, kızının velayetini almaya çalışan fakat bundan daha çok kocasının aşkını kazanmayı uman bir kadının aşka dolayısıyla sevgiye bakışı işleniyor. İzlemelisiniz.

    Bad Boy Bubby - Yaramaz Çocuk Bubby (1993) - Avustralya


    Bubby annesi tarafından dış dünya ile bağları kopartılmış şekilde dört duvarın içinde yaşamaktadır. Annesi belli ki bebekliğinden yetişkinliğine kadar onu hiç dışarı çıkartmamıştır. Annesinin ciddi psikolojik sorunları olduğu kesindir. Çocuk dünyayla ilgili hiçbir kavramın anlamını bilmemektedir. Oluşturulan toplumsal değerlerin, ahlâkın, geleneğin, kuralların anlamını bilmemekte ve kelime haznesi yalnızca annesinin ona söylediği sözlerle sınırlıdır. Esasında çok iyi bir psikolojik tip çözümlemesi ortaya koyan film, böyle bir insanın dış dünyayla bağlantısını sağlayınca, bu durumda nasıl sonuçlar meydana geleceğinin yanıtını bulmaya çalışmakta ve bu arada kir içindeki dünyada, aslında Bubby'nin evinde yaşadıklarından pek de farklı şeyler yaşanmadığını göstermekte, toplumu ayrıştırıcı unsurlara yer vermektedir, benim görüşümle. Film boyunca kişilere ve durumlara Bubby'nin gözünden baktırttığını söyleyebilirim yönetmenin. Bünyesi kaldıracak olanların izlemesini tavsiye ederim. Kynodontas-Dogtooth tadında bir film ancak ondan çok daha sert ve psikolojik/sosyolojik çözümleme açısından daha derinlikli diyebilirim. Yine de ben Kynodontas filmini daha çok beğenmiştim. İlgilenenler o filmi de listelerine alsın derim.

    Walkabout - Sonsuz Çöl (1971) - Nicolas Roeg - İngiltere/Avustralya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0067959/

    "Avustralya'da erkek Aborjin çocukları 16 yaşına eriştiklerinde çöle gönderilirler. Aylar boyunca dışarıda uyuyarak, meyve ve et yiyerek hayatta kalmak zorundadırlar. Bunun için gerekirse hemcinslerini bile öldürebilirler. Aborjinler buna 'Çöl Gezintisi' derler. Bu film de bir 'Çöl Gezintisi' hikayesidir."

    İngiltere menşeli film Sonsuz Çöl, Avustralya'da geçiyor. Arabasını yol kenarına park etmiş olan bir adam ve iki çocuğunun piknik sahnesiyle başlayan film, hiç beklemediğimiz şekilde devam ediyor. Kaybolma, kentin önemsizleşmesi, insanın tabiatına kavuşması ve vahşileşmesi, tabiata yeniden ayak uydurması gibi kavramları ele alan film, vahşi doğayla baş başa kalan insanın hayatı ile modern hayata kavuşmuş insanın hayatını karşılaştırıyor. Oldukça ilginç bir sinema diline ve muazzam karelere sahip olan film, Roeg'in ikinci uzun metraj filmi. Fakat yönetmenin bunun dışında pek kayda değer filmi gözükmüyor. Walkabout, tadılması gereken bir sinema şöleni.

    Samson and Delilah (2009) - Warwick Thornton - Avustralya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1340123/


    Kent havası insanı özgür kılar diye bir deyiş vardır. Bu deyiş herkes için geçerli olmasa gerek. Özellikle toprakları işgale uğramış ve kendi vatanlarında ikinci sınıf insan muamelesine uğramış Aborjinler için. Kendilerine göre yeterli bir hayat sürdükleri kesin. Şehir merkezlerinde ise Avustralya'ya sonradan gelen insanlar, keyiflerince modern bir hayat sürüyorlar. Aborjinlerden habersizler. Onlarla tek tük bağlantılarından biri onların el sanatlarından yararlanmak. Samson ve Delilah'ın yaşadıkları yerden sıkılıp, şehre göçmeleri fakat orada da talihsizlikler yaşamaları üzerine kurulu film. Aklıma çok beğendiğim Walkabout (1971) geldi, filmi izlerken. Yeri gelmişken onu da tavsiye edelim. Samson ve Delilah'ın Cannes'da altın kamera ödülü kazandığını belirtmekte de yarar var.

    Lantana - Lavanta (2001) - Avustralya


    Çok güzeldi. Genel olarak kadın-erkek arasındaki ilişkilerin karmaşıklığını veriyor film. Tabii, bundan fazlası da var. Bu tarz filmleri çok seviyorum. Karakterler arasındaki bağ da çok iyi verilmiş. Herkese tavsiye ederim.

    Tulpan (2008) - Sergei Dvortsevoy - Kazakistan
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0436854/


    Yönetmen, belgesel geçmişi olan biri. O yüzden bu filmde de belgesel havası vardı. Kazakların kırdaki hayatını yakından inceleyen bir film. Ben de bu film sayesinde biraz da olsa özüme dönmüş oldum.
    Herkes beğenmeyebilir, durgun akan bir film. Noi Albinoi filmindeki Noi'nin kurduğu buzdan hayaller yerine, bu sefer Asa'nın kurduğu kumdan hayaller var.


    Der freie Wille (Özgür İrade - 2006), Yön: Matthias Glasner, Almanya. Cinsel dürtülerine kendi iradesiyle engel olamayan adamın, normal bir insan olarak hayata tutunma çabasını işliyor film. Filmi epey beğendim, bazı sahneler vurucu olmuş. Yine de uyarayım, süre, 163 dk.

    Oh Boy (2012) - Jan Ole Gerster - Almanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1954701/


    Bir kişi üzerinden, yaşadığı herhangi bir gündeki rastgele olayların anlatımını izlemeyi seviyorum. Bu dönemde de siyah-beyaz film bulmak güç, bu yanını da sevdim filmin. Çok rahat akıyor. Keyifle izlenebilecek, hafif dersler de çıkarılabilecek bir film. Tavsiye ederim.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Das Leben ist eine Baustelle. - Hayat Bir İnşaat Alanıdır (1997) - Almanya
    http://www.imdb.com/title/tt0119510/


    Ana karakter Jan, kız kardeşiyle yaşayan sık sık iş değiştiren, herhangi bir ideali ya da gelecek planı olmayan soğukkanlı bir adamdır. Bir sokak çatışmasında sokak müzisyeni Vera'yla yolları kesişir ve hayatı farklı bir yönde, tesadüflerle örülmeye başlar. Filmin adı gibi, hayat bir inşaat alanıdır, ancak en önemli kısmı temelinin sağlam olmasına bağlı olmasındadır. Bu sorunlu kapitalist dünyada, küçük mutluluklarla ve büyük hayal kırıklıklarıyla yaşayan binlerce insanın hayatının temelinin sağlam olduğunu kim söyleyebilir. Hayata dair güzel bir film. Tavsiye ederim. Ancak ben yönetmenin özellikle Good Bye Lenin! (2003) filmini tavsiye ederim.

    Der Albaner - Arnavut (2010) - Almanya/Arnavutluk
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1670630/

    Göçmenleri işleyen filmler bir başka hüzünlü oluyor. İlk başlarda basit bir hikâyeyle başlayan film, baş karakterin Almanya'ya iltica etmesiyle gittikçe kaliteli bir hâl aldı. Ufak tefek aksaklıkları olabilir ancak olayları çok dramatize etmeden göçmenlerin durumunu, sevdiği kızla evlenmek için başlık parası elde etmek üzere Almanya'ya göçen bir gencin üzerinden etkileyici ve gerçekçi bir biçimde işliyor film. Görüntü yönetmenliği çok başarılı ki filmin en olumlu taraflarından biri de bu. İnsanların arzuları doğrultusunda nelere katlandıklarını gösteren bu filmi herkese tavsiye ediyorum.

    Alıntıları Göster
    Yeni Eklemeler:

    Never Cry Wolf (1983) - ABD

    Hükümet tarafından, geyik sürülerinin azalmasıyla kurtların avlanması arasındaki ilişkiyi saptaması için Arktik bölgeye gönderilen bir araştırmacının yaşadıkları anlatılıyor. Kuzey Kutbu'nun dondurucu soğuğunu ve kasvetli havasını iliklerimize kadar hissettiğimiz filmde, araştırmacı doğaya uyum sağlayıp, doğanın insana değil insanın doğaya zarar verdiğini gözlemliyor. Şehir hayatından uzaklaşıp kendimizi doğaya attığımızı sandığımız doğa, gerçek doğa değil maalesef. Filmi izleyince doğada hayatta kalmanın ne denli zor olduğunu da görüyoruz. İnsan üzerinde etki bırakan filmlerden.

    Simindis kundzuli (2014)

    Suyun çekilmesiyle oluşan tepeciklerde mısır tarlası oluşturan yaşlı bir adamla, kız torununun hikayesi film. Oralarda herkes kendi yiyeceğini elde etmek için, tepeciklerde mısır ekermiş. Bizler de bu olguya tanık oluyoruz. Bu olgu yaşanırken tarlanın hasadına değin, kızla dedesinin gizliden gizliye ilerleyen hayatlarına ortak oluyoruz. Ki kız ergenliğine burada giriyor, burada âşık oluyor, dedesiyle iki çift lâf ya ediyorlar ya etmiyorlar. Bunların hepsi de sessiz sedasız gerçekleşiyor. Mısır tarlasının ekim ve hasat döngüsü, insanın doğum ve ölüm döngüsüyle özdeşleştirilmiş. Bir de Abhaz'larla Gürcü'ler arasındaki savaş var. O da gizliden gizliye verilmiş. Film bu savaş konusunda da umutsuzluğunu ortaya koysa da, önemli olanın insan öznesi olduğunu göstermiş. Filmde toplasan elli satır konuşma var ama zaten sinema sözel bir sanat olmadığına göre sıkıntı yok. Görüntü yönetmenliği muazzam. İlyas Salman çok iyi oynamış. Yönetmenin Gagma Napiri filmini de çok beğenmiştim ben ama yönetmenin tarzı herkese hitap etmez.

    Who Am I - Kein System ist sicher (2014) - Almanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt3042408/

    Asosyal, toplumdan dışlanmış bir gencin, bilgisayara olan ilgisi sonucu, hackerlarla tanışması ve tanıştığı insanlarla bir hacker grubu kurmasını işliyor film. Hacker grubu kendilerinden daha büyük bir gruba kendilerini kanıtlamak için riskli işlere girişiyorlar. Son ana dek merak uyandıran bir senaryosu var ve senaryo cidden de çok orijinal olmuş. Tavsiye ederim.

    Taxi - Taksi Tahran (2015) - Jafar Panahi
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt4359416/

    Panahi bu sefer yönetmenlik koltuğundan kalkıp taksici koltuğuna oturuyor. Binenler inenler vasıtasıyla İran'da sinemaya uygulanan sansüre, adalet sisteminin acımasızlığına ve günlük konuşmalara yer veriliyor. Tam bir Panahi filmi, yönetmen anlatılmaz yaşanır cinsten. Belgeselvari demek istemiyorum ama hayatın içine girmeyi çok iyi beceriyor yönetmen. Gündelik mizah da çok iyi verilmiş. Çok doğal ama bir o kadar da düşündürücü bir film.


    Il posto - İtalya (1961)
    İş dünyasında ve hayat konusunda tecrübesiz olan Domenico'nun yaşadığı varoş mahalleden çıkıp İtalya'nın büyük bir kentinde memuriyet işine başvurması ve ardından gelişen kişisel olayları işleniyor. Aşık olmanın her evresi bütün doğallığıyla veriliyor. Bunun yanında çekildiği yıllar beyaz yakalı iş kolunun yükseldiği yıllar. Bu yükselişi gösterirken memuriyetin nasıl bir şey olduğunu ve 'ömür boyu sürecek' işine giren Domenico'nun hayatının buna bağlanışı da çok güzel gösterilmiş. Eski İtalyan filmlerine bayılıyorum.

    Ofelas (1987)

    Nesilden nesile anlatılan bir hikayeyi filme konu etmişler. Köylüler dağınık bir şekilde yaşamaktadırlar. Yağmacı bir grupsa bu aileleri yakalayıp öldürmekte ve eşyalarını yağmalamaktadır. Bu yağmada ailesini kaybeden çocuk da intikam alma hevesindedir. Oldukça değişik anlatımı olan bir film. Filmde sami dili kullanılmış. İzlemeye değer.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Yeni Eklemeler:

    Never Cry Wolf (1983) - ABD

    Hükümet tarafından, geyik sürülerinin azalmasıyla kurtların avlanması arasındaki ilişkiyi saptaması için Arktik bölgeye gönderilen bir araştırmacının yaşadıkları anlatılıyor. Kuzey Kutbu'nun dondurucu soğuğunu ve kasvetli havasını iliklerimize kadar hissettiğimiz filmde, araştırmacı doğaya uyum sağlayıp, doğanın insana değil insanın doğaya zarar verdiğini gözlemliyor. Şehir hayatından uzaklaşıp kendimizi doğaya attığımızı sandığımız doğa, gerçek doğa değil maalesef. Filmi izleyince doğada hayatta kalmanın ne denli zor olduğunu da görüyoruz. İnsan üzerinde etki bırakan filmlerden.

    Simindis kundzuli (2014)

    Suyun çekilmesiyle oluşan tepeciklerde mısır tarlası oluşturan yaşlı bir adamla, kız torununun hikayesi film. Oralarda herkes kendi yiyeceğini elde etmek için, tepeciklerde mısır ekermiş. Bizler de bu olguya tanık oluyoruz. Bu olgu yaşanırken tarlanın hasadına değin, kızla dedesinin gizliden gizliye ilerleyen hayatlarına ortak oluyoruz. Ki kız ergenliğine burada giriyor, burada âşık oluyor, dedesiyle iki çift lâf ya ediyorlar ya etmiyorlar. Bunların hepsi de sessiz sedasız gerçekleşiyor. Mısır tarlasının ekim ve hasat döngüsü, insanın doğum ve ölüm döngüsüyle özdeşleştirilmiş. Bir de Abhaz'larla Gürcü'ler arasındaki savaş var. O da gizliden gizliye verilmiş. Film bu savaş konusunda da umutsuzluğunu ortaya koysa da, önemli olanın insan öznesi olduğunu göstermiş. Filmde toplasan elli satır konuşma var ama zaten sinema sözel bir sanat olmadığına göre sıkıntı yok. Görüntü yönetmenliği muazzam. İlyas Salman çok iyi oynamış. Yönetmenin Gagma Napiri filmini de çok beğenmiştim ben ama yönetmenin tarzı herkese hitap etmez.

    Who Am I - Kein System ist sicher (2014) - Almanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt3042408/

    Asosyal, toplumdan dışlanmış bir gencin, bilgisayara olan ilgisi sonucu, hackerlarla tanışması ve tanıştığı insanlarla bir hacker grubu kurmasını işliyor film. Hacker grubu kendilerinden daha büyük bir gruba kendilerini kanıtlamak için riskli işlere girişiyorlar. Son ana dek merak uyandıran bir senaryosu var ve senaryo cidden de çok orijinal olmuş. Tavsiye ederim.

    Taxi - Taksi Tahran (2015) - Jafar Panahi
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt4359416/

    Panahi bu sefer yönetmenlik koltuğundan kalkıp taksici koltuğuna oturuyor. Binenler inenler vasıtasıyla İran'da sinemaya uygulanan sansüre, adalet sisteminin acımasızlığına ve günlük konuşmalara yer veriliyor. Tam bir Panahi filmi, yönetmen anlatılmaz yaşanır cinsten. Belgeselvari demek istemiyorum ama hayatın içine girmeyi çok iyi beceriyor yönetmen. Gündelik mizah da çok iyi verilmiş. Çok doğal ama bir o kadar da düşündürücü bir film.


    Il posto - İtalya (1961)
    İş dünyasında ve hayat konusunda tecrübesiz olan Domenico'nun yaşadığı varoş mahalleden çıkıp İtalya'nın büyük bir kentinde memuriyet işine başvurması ve ardından gelişen kişisel olayları işleniyor. Aşık olmanın her evresi bütün doğallığıyla veriliyor. Bunun yanında çekildiği yıllar beyaz yakalı iş kolunun yükseldiği yıllar. Bu yükselişi gösterirken memuriyetin nasıl bir şey olduğunu ve 'ömür boyu sürecek' işine giren Domenico'nun hayatının buna bağlanışı da çok güzel gösterilmiş. Eski İtalyan filmlerine bayılıyorum.

    Ofelas (1987)

    Nesilden nesile anlatılan bir hikayeyi filme konu etmişler. Köylüler dağınık bir şekilde yaşamaktadırlar. Yağmacı bir grupsa bu aileleri yakalayıp öldürmekte ve eşyalarını yağmalamaktadır. Bu yağmada ailesini kaybeden çocuk da intikam alma hevesindedir. Oldukça değişik anlatımı olan bir film. Filmde sami dili kullanılmış. İzlemeye değer.

    Alıntıları Göster
    EyvAllah hocam takipteyiz ;)




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Help - (2011) - İsveç
    http://www.imdb.com/title/tt1376717/

    Göçmen çocuklar, tezgah kurup gözlerine kestirdikleri İsveçli çocuklara musallat oluyorlar. Filmdeki İsveçli çocukların bu kadar pasif olmaları sinir etti beni, filmin içine girip müdahale edesim geldi :D Çok değişik, seyir zevki yüksek bir film olmuş. Ruben Östlund İsveç'in son dönem önemli
    yönetmenlerinden. De ofrivilliga (2008) da çok iyi filmdir. Turist filmi var yeni çektiği şimdi onu bekliyorum.

    Alexandra's Project (2003) - Avustralya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0338706/

    Rahatsız edici bir psikolojik gerilim filmi. Yönetmenin bir diğer filmini bilen bilir zaten Bad Boy Bubby (1993). Belki üstü biraz daha kapalı ama hemen hemen aynı rahatsız edicilik bu filmde de var. Genel olarak bakıldığında çok anlamlı bir konu çok radikal ve çarpıcı bir biçimde işlenmiş. Seyir zevki bozulmasın diye, konudan bahsetmeyeceğim. Filmden Michael Haneke'nin tarzına yakın bir tat almak mümkün.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1787127/
    The Forgiveness of Blood (2011)

    Arnavutluk'ta geçen, kan davası üzerine bir film. Kan davasının tarafları yalnızca maktül ve katil olmuyor. Ölenin akrabaları ve öldürenin ailesi de bu davanın tarafları oluyor. Devletin kanunundan çok toplumun kanununun yani törenin sözünün geçtiği yerde, özgürlüğü kısıtlanan ve her an tehditle yaşayan ailenin bireyleri oluyor. Bu işin çağı mağı yok hakikaten, yüz yıl da geçse bu zihniyete sahip insanlar, kan davası denen saçmalığı sürdürecekler. Filmde ne gereksiz duygusallık ne de gerçek dışılık var, seyirciyi kapmaya çalışan bir senaryo da yok. Gayet beğenerek izledim. Bu dava olgusunun doğrudan eleştirisi yok gibi görünebilir ama ailenin çocuklarının normal hayattan mahrum bırakılmasının ve hayatlarının yok pahasına tehdit altında bulunmasının gösterilmesi asıl eleştiridir zaten. Yönetmen Joshua Marston aslen Amerikalıdır ama kendini gelişmemiş ülkelerdeki sorunları anlatmaya adamış olmalı. Daha önceden izlediğim filmi Maria Full of Grace (2004) de Kolombiya'da uyuşturucu kuryeliği yapmak zorunda kalan zerafet dolu Maria'nın yaşadıklarıyla ilgiliydi.


    Press İngilizcede hem baskı hem de basın anlamına geliyor. Film için çok yerinde bir başlık olmuş. 1992'de yayın hayatına başlamış 1994'te de mahkeme kararıyla kapatılmış Özgür Gündem gazetesinin yaşadığı zorluklar anlatılıyor. Gazetenin çıktığı yer sanırım Diyarbakır ama Türkiye genelinde yayımlanmış. Gazeteciler, arkadaşlarının öldürülmelerine, aldıkları tehditlere, sürekli bürolarının basılmalarına rağmen yayın hayatına devam etmişler. Filmde yaşanılan şeylerden kendi adıma çok utandım. Filmin amatörce çıkacağını düşünüyordum ama yönetmen Sedat Yılmaz şaşırttı beni. Çok iyi bir film olmuş.

    Raye makhfi - Gizli Oy (2001) - İran
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0290823/

    İranlı yönetmenlerin ciddi bir meseleyi, filmdeki karakterleri o meseleyi oluşturan birer parça olarak göstererek anlatmaları çok iyi oluyor. Bu filmde de İran'ın demokrasi kültürünü izliyoruz. Bir adaya oy toplaması için bir kadın memur gönderiliyor. Bu kadın memur vasıtasıyla da, onun karşılaştığı karakterler üzerinden, İran'ın siyasi, demokratik ve toplumsal kültüründeki çarpıklıkların eleştirisini izliyoruz. Diğer İran filmlerinde olduğu gibi, bu filmde de azimli kadın karakter kendi başına çözebileceğini sandığı sorunlar etrafında bir daire çiziyor. 12'sinde evlenebilir ama oy veremez mi? gibi çarpıcı bir repliğin olduğu, insanı düşünmeye iten sahnelerin olduğu iyi bir film. Özellikle kırmızı ışık sahnesi kafamı çok kurcalamıştı.

    Karanlıkta Uyananlar (1964) - Ertem Göreç
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0279168/

    Bir boya fabrikası, piyasada atılımlar yapmaya çalışmaktadır. Yönetim katında fabrika sahibinden habersiz bir takım kararlar alınmaktadır. Fabrika sahibinin oğlu da, fabrika çalışanlarıyla meyhanede içen, onlarla sıkı fıkı olan biridir. Son günlerde, birkaç işçinin işten çıkartılması nedeniyle işçiler ve yönetim arasında gerginlik yaşanmaktadır. İşçiler haklarıyla ilgili olarak yeni yeni uyanmaktadırlar fakat olaylar farklı yönde gelişir. Türk sinemasında işçilerin sendikal haklarıyla ilgili, fabrika sahiplerinin arkada çevirdikleri dümenleri gösteren bir film izlemeyi hiç ummazdım. Lâf biraz daha da esirgenmeyebilirdi ama o yıllardaki siyasi koşulları düşündüğümüzde böyle bir filmin çekilebilmiş olması bile iyi bir hamledir. Tabii, bence film daha sonraki yıllarda gelişen eylemleri de tetiklemiş olabilir. Türk sinema tarihi açısından oldukça önemli bir yapım olduğunu düşünüyorum. İtalyan yeni gerçekçiliği çizgisine çok yakın tarz olarak. Oyunculuklar da iyi. Senaryo Vedat Türkali'ye ait.

    Blind - Körlük (2014) - Norveç
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt2616810/

    Sonradan kör olan evli bir kadının dünyasına, çevresinde duyduğu sesler ve bu sesler arasında kurduğu bağıntıyla oluşturduğu hayali hayat hikayeleri yön verir. Kadın aynı zamanda yazardır ve kafasında canlandırdığı karakterleri, kendi içinde bulunduğu duruma koşut şekilde öyküsüne yerleştirmiştir. Karakterler kendi evliliği üzerindeki endişe ve korkuları da taşımaktadır aslında. Farklı, özgün bir kuzey filmi, izleyenler bu yazdıklarımdan farklı çıkarımlarda da bulunabilirler.

    Susa (2010) - Gürcistan
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1594555/

    Babası uzakta olan bir çocuğun annesiyle birlikte tek başlarına verdikleri hayat mücadelesi anlatılıyor. Küçük çocuğun omzundaki yük, geri kalmış bir ülkenin pislikleriyle uğraşması, babasının onlara geri döneceğine bel bağlaması ve umutlanması olması gerektiği gibi anlatılmış. Kamera sanki film boyunca konuşmayan ama çocuğun yanında bulunup, onun yaşadığı zorluklara tanıklık eden ayrı bir karakter gibi.

    Pelle erobreren (1987) - Danimarka
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0093713/

    Filmin konusu 19. yüzyılın sonlarında geçiyor. İsveç'ten, Danimarka'ya iş bulup daha iyi bir hayat yaşamak için göçen yaşlı bir adamla oğlu, bir çiftlikte kötü şartlar altında çalışmaya başlıyorlar. Çocukla adamın çiftlikte geçirdiği zor günleri, uyum sağlama sorunlarını ve ne umduk ne bulduk düşüncesini işliyor film. O zamanlar, çalışanlar neredeyse çiftlik sahiplerinin köleleri olarak görülüyor. Ara sıra peyda olan din konusu ve sistem yergisinin çok net olmaması biraz rahatsız edici. Süresi uzun ama kendini izletiyor.

    Sostiene Pereira - Pereira Diyor ki (1995)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0115479/

    1938, Portekiz. İspanya İç Savaş'ı sürmekte, Franco'nun ve diğer diktatörlerin faşizmi filizlenmekte, büyümektedir. Filmin baş karakteri Pereira ise, editörlüğünü yaptığı dergi için yanına, ünlü edebiyatçıların ölümleri hakkında, yazı yazacak bir asistan aramakta ve ölüm hakkında düşünmektedir sürekli. Kalabalıkların arasında kafası düşüncelerle dolu olarak geçen Pereira'nın, yanına alacağı gencin onun üzerindeki etkisinden sonra, fikir dünyası tepetaklak olacaktır. Bugüne değin politik düşünmekten kendini soyutlamış olan Pereira dünya işlerinin nasıl yürüdüğü konusunda farklı düşüncelerde bulacaktır kendini. Bir gazetecinin görevi ne olmalıdır diye de sordurtan, keyifle izlenebilecek, çok anlamlı bir film.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    La demora - Gecikme (2012) - Uruguay
    http://www.imdb.com/title/tt1666318/

    Tek başına, üç çocuğuna ve alzheimar başlangıcı olan babasına bakmaya çalışan kadının, babasını huzur evine yerleştirme kararını almasının ardından yaşadığı sıkıntı gösteriliyor. Yoksulluk insanlara nasıl kararlar verdirtebiliyor ve filmin adına uygun şekilde bir gecikme ne kadar sürebilir? Anlamlı, güzel bir film.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Lichter - Uzak Işıklar (2003) - Almanya
    http://www.imdb.com/title/tt0351238/

    Daha çok göçmenlerle alakalı diyebileceğimiz, çoklu karakter hikayelerine yer veren çok iyi bir dram filmi. Tabii sadece Ukrayna'dan Almanya'ya göçtüklerini sanan mültecilerin hayal kırıklıklarına yer vermiyor film. Filmdeki her karakterin bir sükût-u hayali var.


    Il ladro di bambini - Çalıntı Çocuklar (1992) - Gianni Amelio - İtalya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0104663/


    Annesi tarafından fuhşa zorlanan 11 yaşındaki bir kızla, erkek kardeşini, bir jandarma yurda vermekle görevlendirilir. Yurda gidiş esnasında, jandarma ile çocuklar arasında bağ kurulur. Güzel bir film. Cannes'da 'Jüri Özel Ödülü' almış. Tavsiye ederim.

    Lamerica (1994) - Gianni Amelio
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0110299/


    Faşistlerin baskıcı yönetiminden kurtulan Arnavutlar bu defa da komünistlerin baskıcı yönetimine maruz kaldılar. Komünizmi kötülemeye niyetim yok bunu söylerken, filmin de öyle bir niyeti yok. Ancak tarihsel gerçeklere baktığımızda, diktatörleşen yönetimlerin halkını nasıl ezdiğini görüyoruz. Komünizm yönetimi de sona erdikten sonra, Arnavutlar demokrasiye geçiş sürecine girmişlerdir. Lâkin ne eğitim ne de ekonomik durumları iyidir. İtalya'dan gelen iki kişi, Arnavutluğu sözde kalkındıracaklarını söyleyip, orada sahte bir şirket kurmak isterler. Onlar aracılığıyla Arnavutların içler acısı yaşantısına da tanık oluruz. Şu sözler Arnavutların ve kendi ülkelerinde söz sahibi olamayanların durumunu ortaya koyuyor aslında,
    Sizin tek eksiğiniz beyin! Nasıl aç kalırsınız? Sizdeki bu topraklarla, bu petrol ve suyla ve bu denizle! Tüm bu arazilerde, yoğun bir tarımla, hektarda en az üç ton ürün alırsınız.

    Divorzio all'italiana - İtalyan Usulü Boşanma (1961) - Pietro Germi
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0055913/


    Fernando adındaki Baron oldukça çirkin ve sevilme konusunda hevesli olan karısından bıkmıştır. Karısının bıyıklı ve tek kaşlı olması da cabası gibi gözükmektedir. İtalyan kanunlarına göre karısı ile normal yollardan boşanamamaktadır. Baron da zaten yanı başlarında oturan kuzenine âşıktır. Baron'un amacı da karısından bir şekilde kurtulup, kuzeniyle birlikte olmaktır. Filmde de bunun mücadelesini veren zavallı adamın komik öyküsünü izleriz. Gerçekten de mizahı nasıl kullanacağını bilen önemli bir yönetmen var karşımızda. Aynı zamanda İtalyan toplumunun yapısını da katıyor mizahın içine. Örneğin komünist parti üyesinin işçilere seslenirken, işçilerle parti üyesinin birbirlerinden farklı şeyler söyledikleri yani parti üyesiyle işçilerin birbirleriyle alakası olmadığının gösterildiği sahne güzeldi. Marcello Mastroianni'nin canlandırdığı tipleme de çok başarılıydı.
    Muhakkak izleyin.


    Sedotta e abbandonata - Ayartılmış ve Terk edilmiş (1964) - Pietro Germi
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0058564/


    İtalya'nın Sicilya bölgesindeki bir kasabada geçen film, bir adamın (Peppino) baldızına (Agnese) zorla sahip olması ve bunun katı kuralları olan baba tarafından duyulmasıyla işlerin çığırından çıkmasını anlatıyor. Ailenin (Ascaloneler) ve daha ziyade kendinin onuru için kızını adamla zorla evlendirmek isteyen baba ve karşı tarafta İtalyan ceza hukuku yüzünden oğullarının yalnızca genç kızla evlenmeleri dolayısıyla kurtulabileceğini bilen aile bir evlilik olmasını istiyor. Kasaba halkına karşı rezil olmamak adına, türlü tezgâhlar silsilesi ile yaptıkları pek de onurlu hareketler sayılmıyor tabii ki. Bir nevi onursuzluğu yine onursuz yollarla kapatmaya çalışıyorlar. Film için kadına yalnızca namus nesnesi olarak bakıldığını, erkeğin daha özgür bırakıldığını söylüyor diyebiliriz. Yine mizahi bir film. Mizahın toplumsal gerçeklerle iç içe geçtiğini söyleyebiliriz. Sözgelimi, çulsuz kalmış bir baronun son çırpınışlarının betimlemesi, Sicilya'nın toplumsal değişimine bir örnek olabilir.

    Pietro Germi üstadın bu iki filmini de izlemelisiniz, önemli sinema icraatlarıdır bunlar bana kalırsa. Gerçek manada eğlenmek için de birebirdirler.

    I soliti ignoti - Bilinmeyen Kişiler (1958) - Mario Monicelli
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0052216/


    İtalyanın en başarılı yönetmenlerinden olan Mario Monicelli'den harika bir İtalyan komedisi. Bir soygun için bir araya gelen üçkâğıtçıların, kurdukları planı uygularken yaşadıkları gülünç hâller aktarılıyor. Normalde güldüğüm pek az film olmuştur, bu da onlardan biri oldu. Soygun filmlerinden hoşlananlar izlemeli. İtinayla tavsiye edilir.

    La grande guerra - Büyük Savaş (1959) - Mario Monicelli
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0052861/


    İtalyan sineması zamanında dünyanın önde gelen sinemalarındanmış. Şimdilerde pek iş yok İtalyanlarda. Monicelli de arada kaynamış, unutulmuş bir yönetmen ne yazık ki. Bu filmi I. Dünya Savaş'ındaki İtalya'yı konu alıyor. Filmde iki ana karakter var. Oldukça güldürücü sahneler var. Tavuk sahnesine çok güldüm. E savaş filmi hep komedi yok azıcık da dram var.

    Rosso come il cielo - Gökyüzü Kadar Kırmızı (2006)


    Film gerçek bir hayat hikâyesinden uyarlanmış.

    1970 yılında yasalar görme engelli çocukların devlet okullarına gitmesine izin vermez. Mirco bir kaza sonucu görme yetisini kaybeder. Yasalar gereği de eğitimine, görme engelliler enstitüsünde devam etmek zorundadır. Mirco'nun geniş hâyâl gücü diğer çocukları da etkileyecektir. Ve bu küçük çocuk bir çok şeyi değiştirecektir. Gerçek bir azim ve başarı öyküsü.
    Bu İtalyanlar dram filmlerini yapmakta çok ustalar. Görme engelli insanların da normal insanlardan hiçbir farkının olmadığını söylüyor bize film. Muhakkak izleyin, izlediğim en iyi İtalyan yapımlarındandır.

    Io non ho paura - Hiç Korkmuyorum


    El laberinto del fauno ve Delicatessen gibi izleyiciye görsel şölen sunan bir İtalyan filmi Hiç Korkmuyorum. Muazzam bir kamera kullanımı var, filmin tonu insanda güzel etkiler bırakıyor. Çocukların etrafında dönen bir film, bu yüzden ben de yer yer çocukluğuma döndüm. O burçak tarlasında rüzgarla koşuşturmacalar filan. Hikâye basit gelebilir fakat işleniş ve anlatılmak istenenler çok güzel. Arkadaşlarıyla oyun çağında olan bir çocuk bir gün bir kuyuya kapatılmış bir çocuk bulur. Çocuğun merakı sürekli orayı ziyaret etmesini sağlar. Bu işin ardında yatan gerçekleri bilmediğinden, kuyudaki çocukla tuhaf bir arkadaşlık kurar. Bu arkadaşlık onun çocukluğundan sıyrılmasını, biraz da olsun olgunlaşmasını sağlar.

    Büyüklerin dünyasını ve çocukların dünyasını ikiye ayıran filmlerden, Hiç Korkmuyorum. Fakat bu iki dünya gerçekler meydana çıktıkça birbirinin içine giriyor. Göze çarpan ufak ayrıntılar,
    oğlunu seven bir babanın başka birinin çocuğunu kaçırmış olması. Filmin sonunda da o babanın kendi oğlunu vurması. Bir de filmin içine ipucu yerleştirmiş yönetmen. Mesela yemeğe şarap getirme sırasının kimde olduğunu belirlemek için kısa çöpü çekme yöntemi kullanırlar ve baba seçilir. Filmin sonunda da bu yöntemle baba seçilir. Çok önemli sayılmaz ama yazmak istedim.


    Film çok güzel fakat mükemmel değil. Yine de farklı bir seçenek olması bakımından, bu şarkılarla ahenk içindeki görsel şölene ortak olmanızı öneririm.

    Indagine su un cittadino al di sopra di ogni sospetto - Kimsenin Şüphelenmediği Kişi (1970) - Elio Petri
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0065889/


    Bir polis sevgilisini öldürür, sonrasında kendisi de dahil olmak üzere tüm polis ekibi kadının katilini bulmaya çalışır. Doktor lakaplı katil adamın tavırları bize bir zamanlar ortaya çıkmış faşist diktatörleri anımsatır. Ayrıca sahip olduğu yüksek mevkiden dolayı suçlanmayacağını düşünür, rahattır. Bu arada da dönemin sol görüşlü grupları sindirilmektedir. Polisin de bu görüşteki insanlara karşı acayip bir tahammülsüzlüğü vardır. Film bir bakıma siyasi bir yergidir. Halka karşı otorite oluşturmuş kimselerin nüfuzunu; suç işlese bile suçsuz addedilebileceğini ortaya koyar.
    "Bizim düşüncemize göre, o bir kanun koruyucusu. Bu yüzden o kanuna ait ve insanlar onu yargılayamaz." (Kafka)

    Le mani sulla città (1963) - Francesco Rosi - İtalya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0057286/


    Cesur bir politik film. İktidar partisinin kendine rant getirmesi için imar planlarını nasıl oluşturduğu ve bu planların meşruiyetini sağlamak için cahil ve yoksul halkı nasıl kandırdığı gösteriliyor. Siyasetin ne kadar kirli bir oyun olduğu da gösteriliyor. Yalnız bu kirli siyaseti icra edenler hep mi sağ parti olur. Parti yöneticilerinden birinin, kendine yakararak yaklaşan kadınların ellerine para tutuşturup, "Demokrasi nasıl işliyor görüyor musun?" dediği sahne oldukça manidardı. Belki İtalya'da bir zamanlar bu siyaset yöntemi geçerliydi fakat şimdi değil, çünkü gelişmiş, eğitimli insanların olduğu, nispeten daha refah içinde bir ülke. Bir de gelişmekte olan ülkelere bakın evvelden beri patronaj ilişkisiyle oy sağlıyor partiler.

    La stanza del figlio - Oğul Odası (2001) - Nanni Moretti

    Oğul Odası, psikolojik çöküntü içine giren bir ailenin bunu beraberce aşma çabasını izletiyor bize. Kaliteli bir film. Herkese tavsiye etmiyorum, özel bir film.

    Il Postino - Postacı (1994)


    Pablo Neruda yaşadığı ülke olan Şili'den, onun adına çıkarılan tutuklama kararı dolayısıyla İtalya'da sakin ve güze bir kasabaya gider. Küçük kasabada kendine posta işi bulan Mario da şaire gönderilen mektupları ona götürmeye başlar. Aralarında şiir üzerine kurulu bir arkadaşlık gelişir ve Pablo Neruda ve gencin şiir tutkusu kasaba halkının hayatını bir nebze de olsa değiştirir. Keyifle izlenebilecek, çok güzel bir yapım. Tüm yoldaşlara gelsin.

    Tabii ki İtalyan sineması bu kadarcık filmle sınırlı değil. İtalyan sineması, sinema tarihinin en önemli yapıtlarının ortaya çıktığı önemli bir sinema sektörüdür. Şimdilik bu kadarcıkla sınırlıyorum. Daha sonra ekleme yapacağım.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Meursault.

    Il ladro di bambini - Çalıntı Çocuklar (1992) - Gianni Amelio - İtalya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0104663/


    Annesi tarafından fuhşa zorlanan 11 yaşındaki bir kızla, erkek kardeşini, bir jandarma yurda vermekle görevlendirilir. Yurda gidiş esnasında, jandarma ile çocuklar arasında bağ kurulur. Güzel bir film. Cannes'da 'Jüri Özel Ödülü' almış. Tavsiye ederim.

    Lamerica (1994) - Gianni Amelio
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0110299/


    Faşistlerin baskıcı yönetiminden kurtulan Arnavutlar bu defa da komünistlerin baskıcı yönetimine maruz kaldılar. Komünizmi kötülemeye niyetim yok bunu söylerken, filmin de öyle bir niyeti yok. Ancak tarihsel gerçeklere baktığımızda, diktatörleşen yönetimlerin halkını nasıl ezdiğini görüyoruz. Komünizm yönetimi de sona erdikten sonra, Arnavutlar demokrasiye geçiş sürecine girmişlerdir. Lâkin ne eğitim ne de ekonomik durumları iyidir. İtalya'dan gelen iki kişi, Arnavutluğu sözde kalkındıracaklarını söyleyip, orada sahte bir şirket kurmak isterler. Onlar aracılığıyla Arnavutların içler acısı yaşantısına da tanık oluruz. Şu sözler Arnavutların ve kendi ülkelerinde söz sahibi olamayanların durumunu ortaya koyuyor aslında,
    Sizin tek eksiğiniz beyin! Nasıl aç kalırsınız? Sizdeki bu topraklarla, bu petrol ve suyla ve bu denizle! Tüm bu arazilerde, yoğun bir tarımla, hektarda en az üç ton ürün alırsınız.

    Divorzio all'italiana - İtalyan Usulü Boşanma (1961) - Pietro Germi
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0055913/


    Fernando adındaki Baron oldukça çirkin ve sevilme konusunda hevesli olan karısından bıkmıştır. Karısının bıyıklı ve tek kaşlı olması da cabası gibi gözükmektedir. İtalyan kanunlarına göre karısı ile normal yollardan boşanamamaktadır. Baron da zaten yanı başlarında oturan kuzenine âşıktır. Baron'un amacı da karısından bir şekilde kurtulup, kuzeniyle birlikte olmaktır. Filmde de bunun mücadelesini veren zavallı adamın komik öyküsünü izleriz. Gerçekten de mizahı nasıl kullanacağını bilen önemli bir yönetmen var karşımızda. Aynı zamanda İtalyan toplumunun yapısını da katıyor mizahın içine. Örneğin komünist parti üyesinin işçilere seslenirken, işçilerle parti üyesinin birbirlerinden farklı şeyler söyledikleri yani parti üyesiyle işçilerin birbirleriyle alakası olmadığının gösterildiği sahne güzeldi. Marcello Mastroianni'nin canlandırdığı tipleme de çok başarılıydı.
    Muhakkak izleyin.


    Sedotta e abbandonata - Ayartılmış ve Terk edilmiş (1964) - Pietro Germi
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0058564/


    İtalya'nın Sicilya bölgesindeki bir kasabada geçen film, bir adamın (Peppino) baldızına (Agnese) zorla sahip olması ve bunun katı kuralları olan baba tarafından duyulmasıyla işlerin çığırından çıkmasını anlatıyor. Ailenin (Ascaloneler) ve daha ziyade kendinin onuru için kızını adamla zorla evlendirmek isteyen baba ve karşı tarafta İtalyan ceza hukuku yüzünden oğullarının yalnızca genç kızla evlenmeleri dolayısıyla kurtulabileceğini bilen aile bir evlilik olmasını istiyor. Kasaba halkına karşı rezil olmamak adına, türlü tezgâhlar silsilesi ile yaptıkları pek de onurlu hareketler sayılmıyor tabii ki. Bir nevi onursuzluğu yine onursuz yollarla kapatmaya çalışıyorlar. Film için kadına yalnızca namus nesnesi olarak bakıldığını, erkeğin daha özgür bırakıldığını söylüyor diyebiliriz. Yine mizahi bir film. Mizahın toplumsal gerçeklerle iç içe geçtiğini söyleyebiliriz. Sözgelimi, çulsuz kalmış bir baronun son çırpınışlarının betimlemesi, Sicilya'nın toplumsal değişimine bir örnek olabilir.

    Pietro Germi üstadın bu iki filmini de izlemelisiniz, önemli sinema icraatlarıdır bunlar bana kalırsa. Gerçek manada eğlenmek için de birebirdirler.

    I soliti ignoti - Bilinmeyen Kişiler (1958) - Mario Monicelli
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0052216/


    İtalyanın en başarılı yönetmenlerinden olan Mario Monicelli'den harika bir İtalyan komedisi. Bir soygun için bir araya gelen üçkâğıtçıların, kurdukları planı uygularken yaşadıkları gülünç hâller aktarılıyor. Normalde güldüğüm pek az film olmuştur, bu da onlardan biri oldu. Soygun filmlerinden hoşlananlar izlemeli. İtinayla tavsiye edilir.

    La grande guerra - Büyük Savaş (1959) - Mario Monicelli
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0052861/


    İtalyan sineması zamanında dünyanın önde gelen sinemalarındanmış. Şimdilerde pek iş yok İtalyanlarda. Monicelli de arada kaynamış, unutulmuş bir yönetmen ne yazık ki. Bu filmi I. Dünya Savaş'ındaki İtalya'yı konu alıyor. Filmde iki ana karakter var. Oldukça güldürücü sahneler var. Tavuk sahnesine çok güldüm. E savaş filmi hep komedi yok azıcık da dram var.

    Rosso come il cielo - Gökyüzü Kadar Kırmızı (2006)


    Film gerçek bir hayat hikâyesinden uyarlanmış.

    1970 yılında yasalar görme engelli çocukların devlet okullarına gitmesine izin vermez. Mirco bir kaza sonucu görme yetisini kaybeder. Yasalar gereği de eğitimine, görme engelliler enstitüsünde devam etmek zorundadır. Mirco'nun geniş hâyâl gücü diğer çocukları da etkileyecektir. Ve bu küçük çocuk bir çok şeyi değiştirecektir. Gerçek bir azim ve başarı öyküsü.
    Bu İtalyanlar dram filmlerini yapmakta çok ustalar. Görme engelli insanların da normal insanlardan hiçbir farkının olmadığını söylüyor bize film. Muhakkak izleyin, izlediğim en iyi İtalyan yapımlarındandır.

    Io non ho paura - Hiç Korkmuyorum


    El laberinto del fauno ve Delicatessen gibi izleyiciye görsel şölen sunan bir İtalyan filmi Hiç Korkmuyorum. Muazzam bir kamera kullanımı var, filmin tonu insanda güzel etkiler bırakıyor. Çocukların etrafında dönen bir film, bu yüzden ben de yer yer çocukluğuma döndüm. O burçak tarlasında rüzgarla koşuşturmacalar filan. Hikâye basit gelebilir fakat işleniş ve anlatılmak istenenler çok güzel. Arkadaşlarıyla oyun çağında olan bir çocuk bir gün bir kuyuya kapatılmış bir çocuk bulur. Çocuğun merakı sürekli orayı ziyaret etmesini sağlar. Bu işin ardında yatan gerçekleri bilmediğinden, kuyudaki çocukla tuhaf bir arkadaşlık kurar. Bu arkadaşlık onun çocukluğundan sıyrılmasını, biraz da olsun olgunlaşmasını sağlar.

    Büyüklerin dünyasını ve çocukların dünyasını ikiye ayıran filmlerden, Hiç Korkmuyorum. Fakat bu iki dünya gerçekler meydana çıktıkça birbirinin içine giriyor. Göze çarpan ufak ayrıntılar,
    oğlunu seven bir babanın başka birinin çocuğunu kaçırmış olması. Filmin sonunda da o babanın kendi oğlunu vurması. Bir de filmin içine ipucu yerleştirmiş yönetmen. Mesela yemeğe şarap getirme sırasının kimde olduğunu belirlemek için kısa çöpü çekme yöntemi kullanırlar ve baba seçilir. Filmin sonunda da bu yöntemle baba seçilir. Çok önemli sayılmaz ama yazmak istedim.


    Film çok güzel fakat mükemmel değil. Yine de farklı bir seçenek olması bakımından, bu şarkılarla ahenk içindeki görsel şölene ortak olmanızı öneririm.

    Indagine su un cittadino al di sopra di ogni sospetto - Kimsenin Şüphelenmediği Kişi (1970) - Elio Petri
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0065889/


    Bir polis sevgilisini öldürür, sonrasında kendisi de dahil olmak üzere tüm polis ekibi kadının katilini bulmaya çalışır. Doktor lakaplı katil adamın tavırları bize bir zamanlar ortaya çıkmış faşist diktatörleri anımsatır. Ayrıca sahip olduğu yüksek mevkiden dolayı suçlanmayacağını düşünür, rahattır. Bu arada da dönemin sol görüşlü grupları sindirilmektedir. Polisin de bu görüşteki insanlara karşı acayip bir tahammülsüzlüğü vardır. Film bir bakıma siyasi bir yergidir. Halka karşı otorite oluşturmuş kimselerin nüfuzunu; suç işlese bile suçsuz addedilebileceğini ortaya koyar.
    "Bizim düşüncemize göre, o bir kanun koruyucusu. Bu yüzden o kanuna ait ve insanlar onu yargılayamaz." (Kafka)

    Le mani sulla città (1963) - Francesco Rosi - İtalya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0057286/


    Cesur bir politik film. İktidar partisinin kendine rant getirmesi için imar planlarını nasıl oluşturduğu ve bu planların meşruiyetini sağlamak için cahil ve yoksul halkı nasıl kandırdığı gösteriliyor. Siyasetin ne kadar kirli bir oyun olduğu da gösteriliyor. Yalnız bu kirli siyaseti icra edenler hep mi sağ parti olur. Parti yöneticilerinden birinin, kendine yakararak yaklaşan kadınların ellerine para tutuşturup, "Demokrasi nasıl işliyor görüyor musun?" dediği sahne oldukça manidardı. Belki İtalya'da bir zamanlar bu siyaset yöntemi geçerliydi fakat şimdi değil, çünkü gelişmiş, eğitimli insanların olduğu, nispeten daha refah içinde bir ülke. Bir de gelişmekte olan ülkelere bakın evvelden beri patronaj ilişkisiyle oy sağlıyor partiler.

    La stanza del figlio - Oğul Odası (2001) - Nanni Moretti

    Oğul Odası, psikolojik çöküntü içine giren bir ailenin bunu beraberce aşma çabasını izletiyor bize. Kaliteli bir film. Herkese tavsiye etmiyorum, özel bir film.

    Il Postino - Postacı (1994)


    Pablo Neruda yaşadığı ülke olan Şili'den, onun adına çıkarılan tutuklama kararı dolayısıyla İtalya'da sakin ve güze bir kasabaya gider. Küçük kasabada kendine posta işi bulan Mario da şaire gönderilen mektupları ona götürmeye başlar. Aralarında şiir üzerine kurulu bir arkadaşlık gelişir ve Pablo Neruda ve gencin şiir tutkusu kasaba halkının hayatını bir nebze de olsa değiştirir. Keyifle izlenebilecek, çok güzel bir yapım. Tüm yoldaşlara gelsin.

    Tabii ki İtalyan sineması bu kadarcık filmle sınırlı değil. İtalyan sineması, sinema tarihinin en önemli yapıtlarının ortaya çıktığı önemli bir sinema sektörüdür. Şimdilik bu kadarcıkla sınırlıyorum. Daha sonra ekleme yapacağım.

    Alıntıları Göster


    Anatoly, II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin zoruyla yanında çalıştığı amirali vurmak zorunda kalır. Gemi daha sonra Naziler tarafından patlatılır. Şans eseri Anatoly sağ kalır ve bir kilisenin bulunduğu bir adanın kıyısında pederler tarafından bulunur. Anatoly amirali vurduğu için büyük bir vicdan azabı duymaktadır. Kendini kiliseden ve papazlardan ayrı tutarak, Tanrı ile özel bir inanç ilişkisi yaşamaya başlar. Zamanla pek çok kişi tarafından bir ermiş olarak ünü yayılır. Geleceği tahmin eder, hastaları iyileştirir. Kısacası mucizeler gerçekleştirir. Tanrının ona bahşettiği bu özellik ise ancak böylesi büyük bir vicdan azabından dolayı kendini, günahlarını bağışlaması için, Tanrı’ya koşulsuz ve sınırsız bir inançla adamasından kaynaklı.

    Bu azapla yaşayan Anatoly ne yaşayabilmektedir ne de bu günahı affedilmediğinden ölebilmektedir. Yüreğine bir ağırlık oturmuştur, huzursuzdur. Peki nasıl özgür kalacaktır?

    Film harika bir görselliğe sahip, oradaki soğuğu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Çok güzel doğa manzaraları da mevcut. Filmin anlattıkları da çok anlamlı her ne kadar kendi düşüncelerimle bağdaştıramasam da. Özellikle Tanrıya koşulsuz bir itikadı olan Anatoly'nin pederlere ve inancı bir kalıba sokan kiliseye tavrı epey sert. Diğer pederlerle beraber Tanrı'ya dua ederken onun belirlenen yönden başka bir yöne bakarak dua etmesi hoşuma gitti İnanç konusunu işleyen filmleri sevenlere öneririm.

    Letyat zhuravli - Leylekler Uçarken (1957) - Mikhail Kalatozov

    Cannes, Altın Palmiye ödülü.

    Veronika ve Boris birbirlerine âşıktırlar. Fakat çıkan II. Dünya Savaşına Boris gönüllü olarak katılır. Ve savaş ikilinin aşklarına gölge düşürür, hem de Boris'in uzaklarda olmasıyla herkesin hayatı değişecektir.

    Tini zabutykh predkiv - Unutulmuş Atalarımızın Gölgesi (1964) - Sergei Parajanov



    Ermeni asıllı Gürcü yönetmen Sergei Parajanov'un elindne çıkmış epik bir film Unutulmuş Atalarımızın Gölgesi. Edebi türlerden biri olan destanı biliriz. İşte bu film de destanın görsel hâli diyebiliriz. O zamanın toplumsal yaşamı, geleneği göreneği, bunlarla bezeli bu film. Ve destansı, içimize işleyen bir aşk öyküsü var.


    İvan, babasını öldüren adamın kızı Marichka’ya âşık oluyor. İmkânsız bir aşk diyebiliriz. Çünkü iki aile birbirine düşman ve İvan’ın annesi, kocasını öldüren adama ve ailesine beddua ediyor. Belki bu ilenmeden ötürü de İvan ve Marichka bir türlü evlenemiyor. Fakat evlenmeden ilişkiye giriyorlar ve Marichka gebe kalıyor. Bu durum yönetmen tarafından doğrudan anlatılmıyor. Evlenmeden bir beraberlik yaşadıkları için kızın arkasından dalga geçiyor köylü kadınlar. İvan ve Marichka bazen birlikte mutluyken Marichka’nın aklına asla evlenemeyecekleri geliyor ve mutsuzluğa kapılıyor. Yönetmenin hiçbir yönetmende görmediğim anlatış tarzı var. Bu anlatış tarzıyla ilerleyen filmde, İvan’ın babasının cenazesinde kucağında taşıdığı siyah kuzuyu bu sefer Marichka’nın kucağında görüyoruz. Çok değişik bir havada sanki İvan ve Marichka birbirlerini aramaktadırlar. Marichka uçurumun kenarına gelmiştir. Çaresizdir. Kuzu yükseklerden nehire düşer ardından kendi düşer ve ölür. Yine yönetmenin şiirsel anlatımında bir süre sonra çevrede ağıt yakan insanlar bir ölümün haberciliğini yaparlar ve İvan kızın nehirden çıkartılmış cesedini görür. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır İvan için. Yine köylüler onun bu perişan durumunu konuşmaktadırlar, İvan sevgilisinin ölümü sonrası büyük bir bunalıma ve yalnızlığa girmiştir. Bu sırada filmin başından itibaren değişen mevsimler yine değişir, bahar gelmektedir. İvan asla sevemeyeceği, ilk aşkının yerine ikame edemeyeceği bir kadınla evlenir. Ama hiç mutlu bir evlilik olmaz. İvan bu evlilikle iş hayatına da başlar. Karısı onu arzulamakta, İvan ise ondan uzaklaşmaktadır. Hatta noel yemeğinden önce dua ederler, İvan ölen sevgilisine de atıfta bulunarak, “Yitirilmiş ruhlar bize katılsın. Uzun yolculuklarda zarar görenler...Ya da derin sularda boğulanlar.” Diye dua eder. Karısı İvan’ın onu boşlaması yüzünden, onunla birlikte olmak isteyen başka bir adama sonunda razı olur ve İvan buna ses çıkarmaz. Çünkü o kadın onun umurunda değildir. Filmin sonunda İvan ölmektedir. Bu sırada İvan’ın sevgilisiyle buluşma anı dillere destan bir yönetmenlik görürüz.


    Özellikle filmin son bölümlerindeki çekimler muazzam. Böyle bir yönetmeni nasıl gözden kaçırdım anlamış değilim. Yapım yılına göre bu kadar harika çekimlerin, açıların, kamera kullanımının olduğu, gelenekle, ağıtlarla yedirilmiş bir film oldukça şaşırtıcı. Özünde İvan adında herhangi birinin çocukluğundan ölümüne değin hayatının bir aşk etkeni eşliğinde ve sembolik olarak anlatıldığı harika bir başyapıt diyebiliriz bu film için. Ayrıca, Theodoros Angelopoulos bu yönetmenden çok şey kazanmış.

    Sayat Nova


    Sergei Parajanov, bu filmin bir biyografi olmadığını söylese de, Sayat Noya isimli ozanın hayatından esintiler taşıdığını belirtiyor. Gerçekten de öyle. bir ozanın hayatı hiçbir yönetmenin yapmadığı ve aslında en olması gereken biçimde sinemaya aktarılmış. Şiirsel bir film ve her bir sahnenin bir resim tablosunu andırdığını söyleyebilirim. Ayrıca film başından sonuna kadar sembolizm yoluyla çekilmiş, bu bakımdan ve kameranın her sahnede hiç hareket etmemesi bakımından biraz zor bir film. Yönetmen Narın Rengi'nde de bağlı bulunduğu Kafkas kültürünü filme yedirmiş, fakat dinsel öğelerin bu kadar sıkça kullanılması pek hoşuma gitmedi, yine de ozanın hayatında böyle gerçeklerin olması açısından hoş görmek gerekir. Alejandro Jodorowsky'nin de bu yönetmenden epey etkilenmiş olabileceğini düşünüyorum.

    Proverka na dorogakh - Dava Yolunda (1971) - Aleksey German - SSCB



    II. Dünya Savaşında geçen, harikaya yakın bir Sovyet yapımı. Gerillalara sırtını dönmüş, sonrasında ise pişman olmuş bir adamın minvalinde ilerliyor film. Savaş psikolojisini başarılı bir şekilde aktarıyor. Partizanların mücadelesi veriliyor fakat çok fazla da milliyetçilik yapılmıyor.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0053106/
    Neotpravlennoye pismo - Hiç Gönderilmemiş Mektup (1959) - SSCB


    Bir grup jeolog sert doğa koşullarının olduğu Sibirya'ya elmas aramaya gönderiliyorlar. Senaryo hakkında fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Karakterlerin iç dünyalarına dalan, insan ilişkilerinin kuvvetini gösteren bir film olmuş. Sovyet sinemasının en iyi filmlerinden biri. Yalnız o nasıl bir görüntü yönetmenliğidir, harika sahneler oluşturulmuş. Kalatozov'un Letyat zhuravli filmini de kesinlikle tavsiye ederim.

    Sibir, Monamur (2011) - Vyacheslav Ross
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1823202/


    İzlemesi çok keyifli, kendinizi kaptıracağınız bir film. Rusya'nın o taygalarındaki soğuk havayı iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Aslında inançla arasında sıkı bir bağ olmasaydı ve
    orak çekicin ardından aç köpekler
    inmeseydi daha fazla beğenecektim. Herkese tavsiye ediyorum.

    Moskva slezam ne verit - Moskova Gözyaşlarına İnanmıyor (1979)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)



    Moskova Gözyaşlarına İnanmıyor bir Rus klasiği ve başyapıtı. 1950'li ve 1970'li yılları kapsıyor film ve Sovyet Rusya döneminde, Rusya'nın kültürel ve sosyal açıdan en önemli kenti Moskova'da geçiyor.

    Birbirinden epey farklı üç kadının hayatlarının bir bölümünü izliyoruz. Üçünün ortak yanı aynı yurtta kalmaları. Kaldıkları yurt İşçi Yurdu adında bir yer. Ve yurdun sahibi onlara anneleri gibi muamele eden yaşlı bir kadın. Katerina gündüzleri fabrikada çalışmak zorunda geceleri de üniversite sınavına hazırlanıyor, diğerlerine göre daha disiplinli. Ki zaten filmin hikâyesi onun üzerinde dönüyor. Lyudmila daha uçuk ve erkek düşkünü bir kadın. Fakat arkadaşlarına sadık biri. Antonina ise diğerlerine göre daha sönük bir karakter, bir sevgilisi var.

    Film bu üç karakterin birbirlerinin hayatlarına olan etkilerini, dostluklarını, aşklarını anlatıyor. Hayatları bir yerde evriliyor ve uzun yıllar sonrasına giden filmde onların başkalaşmış ve biraz da olsun olgunlaşmış hayatlarına göz atıyoruz. Bir dönem filmi olarak da kabul edilebilir ki Sovyet Rusya'nın o yıllarındaki sosyal yapısını, ekonomik durumunu, kadın-erkek ilişkilerini gözler önüne seriyor. Yaratılan karakterler çok başarılı, özellikle de Katerina başına gelen her türlü şeye karşın mücadele etmeyi sürdürüyor. Geçmişte yaşanılan kötü olayların tecrübesiyle belki de iyi bir hayatın temelleri örülüyor. Hayata dair güzel diyaloglar da mevcut. Yalnız filmdeki tesadüfleri abartılı bulmamak gerek. Yoksa filme konu edilecek hayatları bulmak zor olurdu. Zaten gerçekte de pek çok tesadüf şekillendirir hayatlarımızı.

    Rus filmlerini ve uzun vadede anlatılan hayat öykülerini izlemeyi sevenlere öneririm.


    Pisma myortvogo cheloveka - Ölü Adamdan Mektuplar (1986)
    http://www.imdb.com/title/tt0091759/


    Dünya nükleer bir felakete sürüklenmiştir. İnsanlar yer altında yaşamaktadır. Herkes dünyanın sonuna gelindiğine dair bir umutsuzluk içindedir. Felsefi diyalogların bolca yer aldığı, atmosferin filmde anlatılan umutsuzluğu ya da umudu çok iyi yansıttığı bir film. Stalker seven bunu da sever. Aslında üzerinde daha fazla yazı yazılacak bir film ama şu an yazamıyorum. İzleyin derim. Filmi izledikten sonra aklıma Nazım'ın şu dizeleri düştü: "Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne, allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar, oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında. dünyayı çocuklara verelim. kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi. hiç değilse bir günlüğüne doysunlar. bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı. çocuklar dünyayı alacak elimizden. ölümsüz ağaçlar dikecekler."

    Sudba cheloveka - İnsanın Kaderi (1959) - Sergey Bondarchuk - SSCB


    II. Dünya Savaş'ında Rusya. Almanlar, Rus halkını perişan etmiştir. Gözü yaşlı kadınlar ve çocuklar, askerlerini cepheye göndermektedirler. Bunlardan biri de Sokolov'dur. Sokolov cepheye şoför olarak gönderilmiştir. Kısa bir süre sonra Almanlar tarafından esir kampına götürülürler. Cani Alman askerlerinin zavallı Rus askerlerine yaptıklarını, Rus halkına çektirdiklerini görürüz.

    Özeti biraz imâlı yazdım. Çünkü şöyle bir şey var. Sovyet Rusya döneminde çekilen diğer pek çok savaş konulu film gibi bu da, insancıl gözükmeye çalışırken, insancıllığa ters şeyler anlatıyor. Her şeyden önce taraflı. Rusların çok acı çektiğini, insanların çektiği acıları fazlasıyla dramatize ederek veriyor. Alman olsun yeter. Almanların hepsi aynıdır. Hepsi canidir. Hepsi katildir. Almanya diktatörlüğüne değil filmin serzenişi ve sövgüleri, birebir Alman halkına. İşte bunu anlamıyorum, bu suçlamaları halklara indirgemeyi, acı çekenin yalnızca tek bir tarafmış gibi gösterilmesini. Yani bir tarafın melekken diğer tarafın şeytan olmasını. Bugün Almanya'da bile II. Dünya Savaş'ında Nazilerin yaptığı katliamları kınayan filmler çekiliyor. Neden Rusya sözgelimi, Katyn katliamını konu edinen bir film çekmiyor. Ballada o soldate filmi de aynı şekilde yanlı ve milli duyguları ön plâna çıkaran bir filmdi. Ruslar namusludur, asla kötülük etmezler vb. vb. Bunları bir kenara koymaya çalışacağım.

    Bu yazdıklarım dışında, savaşın insanın ruh hâli üzerinde bıraktığı etkileri anlatımı ustaca. Ve filmin görüntü yönetmenliği. Yok öyle bir görüntü yönetmenliği. Hayran kaldım. Hem de o yıllarda. Şimdi bile öyle açılara, öyle etkileyici sahnelere sahip olan film çok ender çıkıyor. Zaman zaman üstte yazdığım yanlılığın etkilerini azaltan çok güzel sahneler de oldu. Bu yüzden övülmesi de gereken bir film.



    II. Dünya Savaşı'nda Nazi saldırısı altındaki Rusya'da geçiyor film. Nazilere karşı direnen üç partizanın yakalanmasının ardından Nazilerin elinden kaçmalarıyla birlikte gelişen olaylar veriliyor. Görüntü yönetmenliği çok iyi.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Komissar - Komiser (1988)
    http://www.imdb.com/title/tt0061876/


    Kızıl Ordu'da görevli kadın komiser Klavdia Vavilova hamile kalır, ardından Yahudi bir aileye zorunlu misafir olur. Kadın erkek gibidir ama annelik tarafı ağır basmaya başlar ve Yahudi aileyle de bir bağ kurar. Çok etkileyici sahneler vardı. Aslında filmin çekimleri 1967'de gerçekleştirilmiş ancak film 1988'de tamamlanmış ve pek çok ödüle layık görülmüş. Filmin bu kadar geç tamamlanmasında sanırım Sovyet yönetiminin yasakçı yapısı rol oynuyor. Keşke daha özgürlükçü olabilselermiş. Böyle muhteşem sanat eserleri, savaş karşıtlığını çok güzel yansıtan filmleri tozlu raflara saklamasalarmış. Korkunun ecele faydası yok. Bakın 2014'te izledim filmi. Komünizm karşıtı bir film değil belki ama savaş karşıtı bir film. Anavatan mı yoksa analık mı, önemli olan diye de filmle ilgili sorumuzu soralım.



    Eski Rusya ve yeni Rusya arasındaki farkı, yaşlı bir nine ve onun torunları üzerinden bir alegori kurarak anlatan bir film. Ninenin durumuna üzüldüm. Sovyetler yıkıldıktan sonra bölgedeki değişimin ne yönde olduğu hakkında çok bilgim yok. Çeçenlerle Ruslar arasındaki savaş hakkında da. O konularda da diyaloglar geçiyor ancak olayları tam olarak bilmeyince filmin neyi savunduğunu da bilemiyorsunuz. İzlenesi bir dram.

    Detstvo Gorkogo - Maksim Gorki'nin Çocukluğu - (1938) - SSCB
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0030055/


    Gorki'nin Çocukluğum adlı yapıtının beyaz perdeye uyarlanmış hâli. Küçük yaşta babasız kalan Maksim Gorki'nin otobiyografisi. Bir geniş aile karmaşasının içinde buluyor kendini. Aileden kimseyi sevmiyor ama büyükannesi ve zengin sayılabilecek ailedeki çalışanlardan biri olan Vanya ile iyi anlaşıyor. Gayet güzel sıkılmadan izlenebilecek eğlenceli bir yapım. Tavsiye ederim. Ayrıca film Mark Donskoy'un üçlemesinin ilk filmi. Diğer iki film de Ekmeğimi Kazanırken ve Benim Üniversitelerim. Ancak bunları çevirmeye yeltenen olmamış.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Posetitel muzeya - Bir Müze Ziyaretçisi (1989)
    http://www.imdb.com/title/tt0173024/

    Kıyamet sonrası dünyası. Dünyadaki çoğu insan mutantlaşmış ve bunlar yalıtılmış bir bölgede tutuluyorlar. Tanrı'ya inançları var. Şehrin merkezinden buralara denizin altındaki bir müzeyi ziyaret etmek için bir adam geliyor ve çeşitli yerlerde konaklıyor. Adamın gitmek istediği müzeye ulaşabilmek ise yalnızca deniz çekildiğinde mümkün. Ziyaretçimiz, soyu bozuk denilen insanların bölgesine gittikten sonra değişime uğramaya başlıyor. Film birden hakikati arama ve Tanrı'nın var olup olmaması konusuna geliyor. Kıyamet sonrası dünya demiştik yani artık yaşanılamayacak, çürümüş, bitmiş bir dünya. Filmce de bu çürümüşlük, dünyanın tükenişi insanların inancını yitirmesine bağlanıyor. Mutantlaşmış insanların da inançlı olduğunu söylemiştik. İşte onları kapatmışlar bir yere. Filmde loşluğu geçtim çok karanlık sahneler var ve bu sahneler uzun sürünce insan izlerken rahatsız oluyor. Tam olarak senaryoda bir tutarlılık yok, tam olarak anlatılan şeyler de belirgin değil. Yalnızca dediğim gibi Tarkovski'nin filmlerinde de görülen hakikat arayışı var. Tanrı'ya ulaşma arzusu, bu çirkinleşmiş dünyada bir tutsak gibi yaşamaktansa onun yanına ulaşma arzusu. Herkesçe farklı yorumlanabilecek bir film. Mükemmel değil lâkin kötü de değil. İyi bir film. Anlattıkları konusunda ikilemde kalsam da.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Svoy sredi chuzhikh, chuzhoy sredi svoikh - Dostlar Arasında Yabancı (1974) - SSCB
    http://www.imdb.com/title/tt0072231/


    1917 Devriminden sonra, Kızıllarla Beyazlar arasında geçen iç savaş zamanında geçiyor filmin konusu. Savaştan bitap düşmüş halk için maddi destek gereklidir. Burjuvadan alınan altınlar vs. bu fakir halka ulaştırılacaktır ve bunun için bir plan yapılır. Fakat iç savaş döneminde ortalıkta dolaşan çeteler vardır, Beyazlar da tetiktedir. Nikita Mikhalkov, Rus sinemasının önde gelen yönetmenlerindendir, diğer filmlerini de tavsiye ederim.



    Parasını içkiyle çarçur eden bir saksafon müzisyeni ile kaba bir taksi şoförünün tuhaf dostluğunu anlatıyor film. Müzisyen şoföre borçlandıktan sonra, adam borcunu geri alabilmek için müzisyeni alıkoyuyor ve aralarında garip bir ilişki başlıyor. Gerçekten çok garip bir filmdi. Beğenmekle beğenmemek arasında kaldım ama hoşuma da gitmedi değil. Biraz Kuzey Avrupa filmlerinin de tadı vardı. İlginç bir absürt komedi. Ama ben esas yönetmenin, Ostrov (2006) filmini özellikle tavsiye ederim. Rus sinemasında son zamanlarda çıkmış en iyi filmlerden biridir.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Jariskatsis mama - Askerin Babası (1964) - SSCB
    http://www.imdb.com/title/tt0169828/


    II. Dünya Savaşı'nda oğlunun yaralanıp hastaneye kaldırıldığını öğrenen bir Gürcü baba onu ziyaret etmeye gider. Ama olaylar farklı bir şekilde gelişir. Askerin Babası filmin adı ama adam hem yaşına karşın kaybetmediği yiğitliğini kanıtlamak hem de oğlunu bulmak için savaşın içinde buluyor kendini. Yaşlı adam karakteri de çok iyi oturtulmuş, tipik inatçı, sempatik bir dede tipi oluşturulmuş. Bu da filmin az da olsa kara mizaha kaymasına neden olmuş. Savaş filmi olmasına rağmen yer yer gülümseten, güzel bir filmdi. Tavsiye ederim ama Sovyet sinemasını sevenlere özellikle.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Kalina krasnaya - Kızıl Kartopu (1974) - SSCB
    http://www.imdb.com/title/tt0070262/


    Genelde yaptığı hırsızlıklar sonucu mahpushaneye düşen Igor, mahpushaneden son çıkışından sonra samimi bir şekilde mektuplaştığı fakat hiç görmediği bir kadın olan Luba'nın yanına gitmeye karar verir. Fakat bu kararından başka, hayatında ne yapacağına, onu nasıl idame ettireceğine dair fikri yoktur. Doğrusu hayata da biraz kayıtsız kalmakta, sorumluluklardan kaçmaktadır. Mektuplaştığı kadın ise onun hayatını farklı bir yöne kaydırabilir. Sonlara doğru etkileyici olan güzel bir film.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Sibiriada - Sibirya'dan (1979) - SSCB
    http://www.imdb.com/title/tt0079907/


    Film, 1900'lü yılların başından 1960'lı yılların Rusya'sına değin, Sibirya'daki bir köydeki aileler arasındaki ilişkileri ele alıyor. Belli aralıklarla ele alınıyor bu ilişkiler. Malum o yıllarda Rusya'nın siyasi gelişimi de epey ortada. Aralara gerçek görüntüler sıkıştırılıyor bu yüzden. Rusya'nın Çarlık rejiminden kurtulması, II. Dünya Savaşı'nda Almanlara karşı çarpışmaları ve 1960'lı yıllara doğru SSCB'nin elbirliğiyle gelişimi, Sibirya'daki hayat koşulları vs. her şeyi içeriyor film. Filmin bu kadar çok şeyi üç kuşak boyunca ele alması sonucu ortaya 275 dakikalık bir film çıkmış. Ben bunu indirmiştim ama mevcut alt yazılar sadece filmin 198 dakikalık sürümüne uyumluydu. Keşke tam sürümüne de alt yazı hazırlansaymış. Filmde en çok siyah beyaz bölümleri beğendim. Gerçekten epey emek harcanarak yapılmış bir film. Genel yönetmenlik belki daha iyi olabilirdi ama filmi eleştirmeye hakkımın olmadığını düşünüyorum. Sovyet sinemasını sevenler ve Sovyet tarihini merak edenler izlemeli özellikle.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0049783/
    Sorok pervyy - Kırk Birinci (1956) - SSCB


    Rusya'da Kızıllarla, Beyazlar arasındaki iç savaşı ele alan bir film. Ama Kızılların ve Beyazların birbirleriyle çatışmaları farklı bir düzlemde ele alınıyor. Beyazlar'dan bir asker Kızılların grubunda esir olarak alınıyor. O grupta da çok iyi nişancı olan bir kadın asker var. Yalnız bu film içten içe bir şeyleri eleştirmiş sanki ve Sovyet yöneticileri bunu pek anlamamış. Mesela tam olarak anlatmayayım ama Kızılların ilk olarak Kazaklara yaptığı muameleyi hazmedemedim. Ayrıca aklıma Sovyet yönetiminin Kazaklar üzerinde uyguladığı vahşi politika da geldi. Neyse ayrıntıya girmeyelim. Bu konu bu filmde işlenmiyor zaten. Son olarak filmin iletisi şöyle olabilir; herhangi bir ülküye bir ideale tutkuyla bağlanmanın ve onu savunmak için ölmenin, öldürmenin ne manası var. Hepimiz insanız, hepimizin yaşama hakkı var. Eğer bir ideali savunma tutkusuyla yanıp tutuşuyorsan, içindeki insani duyguları da kaybedebilirsin. Benim hayalimdeki dünya da bir düzene bağlanmış değil, sınırları olmayan bir dünya.



    Tabor ukhodit v nebo/Çingeneler - Ateşli Kan (1976) - Rusya - Yön.: Emil Loteanu. Daha büyük beklentilerle başlamıştım filme, amatör hava ve konu bütünlüğünün olmaması yüzünden fazla beğenemedim, çok da kötü değil, bence orta kalitede bir yapım. Filmi methedenler de var, bence bir bakın derim, özellikle Çingenelerin hayatını konu edinen filmlerden hoşlananlar izlemeli.






  • 
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.