Şimdi Ara

Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler) (3. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir - 3 Masaüstü
5 sn
119
Cevap
42
Favori
18.936
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Yeni görme fırsatım oldu. Film seçimi için oldukça kaliteli bir konu, teşekkürler.
  • Bugün de sinema akımlarının örneklerinden gidelim,

    Başlıca sinema akımları olarak, 'Şiirsel gerçekçilik', 'Fransız Yeni Dalga', 'İtalyan Yeni Gerçekçilik', 'Özgür Sinema (İngiltere)', 'Dogma 95' üzerinden gitmeye çalışalım. Amacım bu akımlar hakkında doyurucu bir yazı yazmak değil. Önemli gördüğüm birkaç örnek vereceğim.

    Şiirsel Gerçekçilik


    Akımın başlıca yönetmenleri: Jean Renoir, Jean Vigo, Pierre Chenal, Julien Duvivier, Marcel Carné, Marcel L'Herbier, Rene Clair, Jacques Feyder, Jean Grémillon, Marc Allégret. Koyu yazdıklarım, Fransız sinemasına yön vermiş, çok önemli yönetmenlerdir.

    1945 yapımı Les enfants du paradis filmi bu akımın önemli filmlerinden biridir. Süresi 190 dakika, ancak oldukça akıcı bir yapıya sahiptir. Filmde bir aşk ilişkisi anlatılmaktadır, tiyatro da önemli bir yer kaplar. Yönetmenin Le quai des brumes (1938) filmi de bu akımın önemli filmlerindendir. Şiirsel gerçekçilik, benim diğer akımlara göre biraz daha kendimi uzak hissettiğim bir akımdır. Romantizm, gönül ilişkisi gibi mevzular işlendiğinden olsa gerek.

    Akımın Özellikleri;
    quote:

    "Şiirsel gerçekçilik" akımına dahil edilen filmler adındaki gibi "gerçekçi" idi, çünkü filmdeki karakterler hayatın tüm acımasız yönleriyle sürekli olarak yüz yüze geliyorlardı, çoğunlukla umutsuzdular, çaresizdiler. Ekonomik çöküntü beraberinde suç artışını da getirmişti, sefalet her zaman hissedilebiliyordu, konuların geçtiği mekanlar sefil mekanlardı. Ama aynı zamanda bu filmler "şiirsel" di de, karakterlerin davranışları melankolikti, karamsar ve hüzünlüydüler, zaman zaman intihara meyilli olabiliyorlardı, nihilisttiler. Filmin odağındaki bu marjinal karakterler genelde aşk için son bir şansı yakalarlar ama onu da sonunda ellerinden kaçırırlardı. Alt sınıftan insanların bunalımlı öykülerinin anlatıldığı bu filmler daima mutsuz sonla bitiyordu. Mekanların loş ışıklandırılması, kapalı gökyüzü ve sıklıkla yağan yağmur veya bastıran sisin yarattığı flu görüntüler de şiirselliğe katkı sağlıyordu. Görüntü yönetmenleri estetizme özellikle önem veriyorlardı. Bu akımın yapımcı ve yönetmenleri senaryo ve diyaloglara da çok önem veriyorlardı, akımın önemli senaristlerinden biri de Marcel Carné'nin birçok filminin senaryosunu yazmış olan ünlü şair Jacques Prévert'di.

    http://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eiirsel_ger%C3%A7ek%C3%A7ilik



    Fransız Yeni Dalga

    François Truffaut, Jean-Luc Godard, Éric Rohmer, Claude Chabrol, Agnès Varda ve Jacques Rivette'nin başını çektiği, sinema tarihinin en önemli akımlarından biridir. Bu yönetmenler kariyerleri boyunca fazla fazla film çekmişlerdir. Aralarından Godard ve Agnès Varda halen yaşayan akım temsilcilerinden.

    Agnes Varda'nın, Sans toit li noi filmini konu içinde paylaşmıştık. Benim de en sevdiğim Yeni Dalga filmidir. Yönetmenin bu akıma uygun çektiği bir filmi de şudur;

    Eric Rohmer ve Claude Chabrol'dan örnekler de konu içinde yer alıyor. Onların dışında Chabrol'un, Que la bête meure (Bu Adam Ölmeli - 1969) filmi de bu akımın önemli filmlerindendir. Chabrol psikolojik gerilim adamıdır.
    François Truffaut'un bu akımda verdiği en önemli, efsane filmi ise, Les quatre cents coups (1959)'tur. İzlenmesi şart, bir çocuğun hayatına, çocuğun toplumsallaşma sürecinde çevresindeki herkese başkaldırmasına yönelik harika bir filmdir.


    Gelelim Godard'a. Godard sinema makasçılığında farklı yöntemler deneyerek, kurguda çığır açan, sinemaya gündelik konuların girmesini sağlayan, akıp giden diyaloglara sahip filmler yapan, uçarı ve özgür karakterler yaratan, var oluşçuluğa önemli katkısı olan bir yönetmendir.

    Bambaşka bir Fransız filmi, Hayatımı Yaşamak. Fransız edebiyatının tesiri altında. 12 bölümden oluşuyor. Bir kadın üzerinden gidiyor. Kadın hayatını yaşamak istiyor. Var oluşuna kavuşmak, kendi özünden sorumlu olmak istiyor. Kocasını ve çocuklarını bırakıp, aktris olma arzusu içerisinde. Ama hayat o denli kolay değil. Hele de özgür olmak isteyen bir kadın için hiç kolay değil. Nana yoksul düşüyor, başka çaresi kalmadığını görünce kendi sorumluluğundaki bedenini müşterilere sunuyor ve fahişeliğe adım atıyor. Fakat hayatını yaşadığından bu durumdan gayet memnun. Her şeyi akışına bırakıyor.


    Bünyesinde ünlü oyuncuları hatta ünlü yönetmen Fratz Lang'i barındıran bir film Le mépris (Nefret/Küçümseyiş). Godard'ın diğer filmleri gibi kendine özgü bir yapısı var. Uzun diyaloglar, uzun sahneler hiç sıkmıyor, daha çok izleyici içine çeken bir yapısı var. Filmde kullanılan tek müziğin fonda duyulduğu anlarda filme daha çok yoğunlaşıyor ve önemli noktaları çözümlemeye çalışıyoruz. Film için genel itibarıyla kadın-erkek ilişkilerine, yapımcıların, senarist ve yönetmen üzerindeki baskısına, Hollywood'a, filmlerde kadının vücudunun bir mal gibi sergilenmesine bir gönderme diyebiliriz. Ayrıca filmle ilgili dikkatimi çeken bir ayrıntı da şöyle, Paul rolündeki Michel Piccoli bana biraz Godard'ı hatırlattı. Camille de siyah peruk takınca yönetmenin karısı Anna Karina'ya benziyor. Bu hâliyle filmin yönetmenin kendi ilişkisine de bir gönderme olabileceğini düşündüm. Yönetmenin Vivre Sa Vie ve À bout de souffle filmlerini de izlemelisiniz.
    Penelope ile Ulysses’in aşkını konu edinen Homeros’un Odysseus eseri Fritz Lang tarafından sinemaya uyarlanacaktır. Filmin senaryosunu da eskiden yalnızca tiyatro senaryosu yazarak geçimini sağlayan Paul üstlenmiştir. Fakat senaryo yazımı konusunda yapımcı ile fikir zıtlıkları yaşamaktadır. Bir gün Paul karısı güzel ve seksi Camille’i yapımcısı ile tanıştırır. Bundan sonra Camille çok sevdiği kocası Paul'e soğuk davranmaya başlayacaktır.

    Penelope ile Ulysses’in aşkını konu edinen Homeros’un Odysseus eseri Fritz Lang tarafından sinemaya uyarlanacaktır. Filmin senaryosunu da eskiden yalnızca tiyatro senaryosu yazarak geçimini sağlayan Paul üstlenmiştir. Fakat senaryo yazımı konusunda yapımcı ile fikir zıtlıkları yaşamaktadır. Yapımcı para kaygısı güderken Lang ve Paul sanat kaygısı gütmektedir. Bir gün Paul karısı güzel ve seksi Camille’i yapımcısı ile tanıştırır. Yapımcısı onları evlerine davet eder. Camille buna kocasının karar vereceğini söyler. Burada Paul’ün karısını boşladığını, ona önem vermediğini görürüz (Yapımcının arabası iki kişiliktir. Paul karısının yapımcıyla beraber gitmesini ister, daha sonra kendisi taksiyle gelecektir. Camille ise Paul ile gitmek istemektedir ama sesini çıkaramaz. Paul'ün bunu anlamamış oluşu onu üzer. Üstüne üstlük Paul oraya yarım saat geç gelir ve bu durum Camille'i ilişkileri hakkında düşünmeye iter). Ve Camille çok sevdiği kocasının böyle bir şey yapmasından dolayı incinir ve ona soğuk davranmaya başlar. Paul’ün bu davranışının nedeni başka olduğundan Camille’in bu davranışına anlam veremez. Ve artık Camille’de Paul’e karşı bir küçümseme duygusu peyda olmuştur. Filmde Camille ve Paul’ün evlerinde onların ilişkilerinin nasıl yıprandığına dair konuşmalar içeren uzun bir sahne mevcut.

    Filmdeki Paul ve Camille'nin ilişkisinin, Odysseus'taki Penelope İle Ulysses'in arasındaki ilişkiye paralel gittiğini söylemek gerek. Filmin sonlarında Paul Odysseus'taki ilişkinin bozulma nedenlerini sayarken aslında kendi ilişkilerinin neden bozulduğunu da söylemektedir.


    Akım Hakkında;
    quote:

    Yeni Dalga (Fransızca: la Nouvelle Vague) 1950 sonları ve 1960'larda, kısmen İtalyan Yeni Gerçekçilik akımından etkilenen bir grup Fransız film yapımcısı için eleştirmenler tarafından kullanılan bir terimdir. Yeni Dalga hiçbir zaman örgütlü bir hareket haline gelmemiştir, buna karşın Yeni Dalga akımını benimseyen film yapımcıları kendilerinden emin bir biçimde klasik film formunu reddetmeleri ve tabuları yıkma cesaretleriyle bilinirler. Bu akım yönetmenlerinin birçoğu dönemin çehresini değiştiren toplumsal ve siyasi değişimlere filmlerinde yer vermiş; kurgu, görsel biçim ve sinematografik anlatımlarındaki farklılıklarla muhafazakar paradigmadan kesin bir kopuş sergilemişlerdir. Yeni Dalga yönetmenleri film eleştirmenliğinden gelmektedir. Her film yeni bir roman gibi tüm uylaşımlardan bağımsız bir şekilde oluşturulur. Her film ayrı bir sanat manifestosu, ayrı bir sinema kuramı gibi oluşturulmuştur.

    Bu akımın başlıca öncüleri arasında yer alan François Truffaut, Jean-Luc Godard, Éric Rohmer, Claude Chabrol ve Jacques Rivette Fransa'nın ünlü sinema dergisi Cahiers du cinéma'ya film eleştirileri yazarak sinemaya başlamışlardır. Grubun kurucularından olan sinema kuramcısı André Bazin Yeni Dalga hareketini etkileyen başlıca kaynaklardan biri olmuştur.



    İtalyan Yeni Gerçekçilik

    Akımın önemli yönetmenleri; Federico Fellini, Vittorio De Sica, Roberto Rossellini, Luchino Visconti, Pietro Germi.
    Bu akımdan çok iyi filmler çıkmıştır. II. Dünya Savaşının sonunda çıkan akımın en önemli filmleri, Roma, Açık Şehir (Roma, Città Aperta), Umberto D., Ladri di biciclette, La Strada'dır. Sinemayı toplumsal gerçekleri gözler önüne sermek için kullanan yönetmenler, yoksul insanların hayatlarına, çocukluklarını yaşayamadan olgunlaşan insanlara dokunaklıdan öte gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşmaktadırlar.

    quote:

    Bu tür filmler sıradan insanların gündelik yaşamlarına sempatik bir bakış açısıyla eğilirken hemen kolaycı ahlaki yargılara varmıyorlardı. Soyut fikirlerden çok duygulara vurgu yapılıyordu. Hümanist bakış açısı ön plandaydı. Kameralar stüdyodan dışarıya, sokağa taşındı. Sokaklarda yapılan çekimlerde doğal gün ışığı daha çok kullanıldı. Çekimler sessiz olarak yapılıyor, sesler filme dublajla sonradan ekleniyordu. Bu da yönetmenlere daha fazla esneklik sağlıyordu. Belgesel filmleri andırır bir kadraj tercih edildi ve yine belgesellerde olduğu gibi kameraların zaman zaman elde de taşınarak kullanılması ve serbest kamera hareketleri yönetmenlerin özgürlüğünü arttırdı. Yönetmenler profesyonel olmayan oyuncularla doğaçlama oyunculuğu tercih ettiler. Zaten alışılmış şekilde klasik bir dramatik hikâye örgüsü de yoktu. Edebi diyalogların yerine doğaçlama konuşmalar vardı. Kurguda da aşırılığa kaçılmıyor mümkün olduğunca basit doğal bir kurgu tercih ediliyordu. Aynı zamanda bu filmler çok düşük bütçelerle çekiliyorlardı.

    Muhakkak takip edin bu akımı.


    Özgür Sinema (İngiltere)

    Özgür Sinema'ya yeni yeni girmiş durumdayım ama bu akımdan izlediğim örneği çok beğendim;
    Saturday Night and Sunday Morning (1960) - Karel Reisz
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Hınzır bir esprili dile sahip olan film, toplumsal olarak kenar mahallelerde yaşayan insanları konu ediniyor. Baş karakter de bir fabrika işçisi olan ve eşek gibi çalışıp iş zamanı dışında dalgasına bakan Arthur Seaton. Biraz sistem karşıtı ve başkaldıran tavrıyla Arthur kişisel özgürlüğe ve sınırsızlığa inanıyor, hayatı kendi dilediği şekliyle yaşamaya çalışıyor. Biraz antikahraman türünde karakterlerden. İzlenmesi gereken çok eğlenceli ve akıcı bir film.

    Özgür sinemanın özellikleri;
    quote:

    Özgür Sinema; İngiltere'de akademik sinemaya karşı doğmuş bir akım olarak doğmuştur. 1955 yılında İngiliz Film Enstitüsü tarafından desteklenmiştir. Aynı zamanda belgeselciliğin yeni bir yorumu olarak da yorumlanabilmektedir Özgür Sinema filmleri.

    Ağırlıklı olarak çalışan sınıfın problemleri ve sosyal konuları ele almıştır. Özgür sinema akımının etkisi, Yeni Dalga ve İzlenimcilik akımları kadar uzun süreli olmamıştır. Bunun en büyük nedeni İngiliz piyasasının Amerikan filmleri tarafından ele geçirilmiş olmasıdır. Yüksek bütçeli Amerikan filmleri karşısında Özgür sinema akımının ürettiği filmler gişede başarısız olmuşlardır.

    Bir diğer olumsuz etken ise evlerinde televizyon izleyen insanların sinema salonlarına çekilmesidir. Bunu başaran filmler çoğunlukla Amerikan yapımcılar tarafından desteklenen İngiliz yönetmenlerin filmleri olmuştur. Sonuç olarak bağımsız filmleri gösteren sinema salonları dönem itibariyle kapanmışlardır.

    Her ne kadar Özgür Sinema filmleri sosyal konuları ele alsa da özünde toplumcu bir yapıya sahip değildir. Daha çok aşırı özgür ve nihilist düşünce yapısını bünyesinde barındırmaktadır

    Özgür sinema 1950'li yıllarının sonunda ortaya İngiliz Yeni Dalga akımını da etkilemiştir.


    http://sinemaninrenkleri.blogspot.com.tr/2012/07/ozgur-sinema.html

    Bana Bill Douglas'ın üçlemesini de bu akıma sokabiliriz gibi geliyor.



    Dogma 95


    Lars von Trier, Thomas Vinterberg, Kristian Levring ve Søren Kragh-Jacobsen'in başlattığı bir akımdır. Susanne Bier de akımın önemli temsilcilerindendir. Akımın başlıca özellikleri şunlardır;

    quote:

    Çekimler stüdyo dışında yapılmalıdır. Sahne donanımı ve setler içeri taşınmamalıdır. (Hikaye özel bir sahne donanımı gerektiriyorsa, stüdyo dışında bu donanıma uygun bir mekân seçilmelidir.) Ses, kesinlikle görüntülerden ayrı olarak üretilmemelidir ya da tersi. (Sahne içinde üretiliyor olmadığı sürece müzik kullanılmamalıdır.)
    Kamera, elde taşınıyor olmalıdır. Elde taşınan kamera ile elde edilecek hareketlilik ya da hareketsizlikler serbesttir. (Film, kameranın durduğu yerde çekilmemeli; kamera filmin olduğu yerde olmalıdır.) Film, renkli olmalıdır. Özel ışıklandırma kullanılamaz. (Eğer çekilecek olan sahnede filmin pozlandırması için çok az bir ışık söz konusuysa, sahne kesilmeli ya da tek bir lamba kameraya iliştirilmelidir.) Optik numaralar ve filtreler kesinlikle yasaktır. Film, gelişigüzel aksiyon içermemelidir. (Öldürme, silahlar, vs. bulunmamalıdır.) Zamansal ve coğrafi yabancılaştırmalar yasaktır. (Kısaca film, şimdi ve burada geçmelidir.) Tür filmleri kabul edilemez. Film formatı 35 mm olmalıdır. Yönetmen, jenerikte belirtilmemelidir.


    Her ne kadar bu akım Danimarka'da doğmuş olsa da, dünyanın başka yerlerinde de çeşitli yönetmenlerce benimsenmiştir.
    Wikipedia'da bu akımın özelliklerini taşıyan filmlerin bir listesi yer almaktadır.
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Dogma_95
    Bu konu altında da paylaştığım, Thomas Vinterberg'in Festen (1998), Susanne Bier'in Elsker dig for evigt (2002) filmleri bu akımın önemli filmleridir. Ayrıca, Søren Kragh-Jacobsen'in, Mifunes sidste sang (1999) filmi de bu akım içinde değerlendirilir. Fakat ben diğer filmlere göre çok başarılı bulmamıştım bu filmi. Bunların dışında bana göre en önemli Dogma filmi, çılgın yönetmen Lars von Trier'in Idioterne (1998) filmidir. Iditorne'de özürlü taklidi yapan normal insanların toplum içinde gördükleri tepki ele alınır. Çok zekice hazırlanmış, anlamlı bir filmdir. Yine Trier'in bir üçlemeyi oluşturan, Befrielsesbilleder, Forbrydelsens element, Epidemic filmleri de Dogma Akımı'na ait filmlerdir.




    Bir hata ya da eksik varsa affola.




  • Harika bir konu.Emeği geçenlere çok teşekkür ederim.Sayenizde bu filmleri izleyebileceğiz.

    Aynı zamanda yeri burasımı bilemiyorum ama uzun zamandır aradığım bir film var.Kapo ( 1959 yapımı) eğer arşivinde olan varsa yada herhangi bir sitede paylaşırsa sevinirim.


     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)
  • holywood bolivut, g kore, cin, hindi derken yeni bir ulkeye geldi sira.

    konu icin eline saglik.


    başlangıç cok onemli. o yuzden listeden en iyi 3 soylenebilir mi? (ozellikle saglam senaryoya sahip; gercekten komik filmler )begenirsem tum filmleri izlerim

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • böyle güzel konular görmeyeli uzun zaman olmuş

    Eline sağlık.
  • @tolgambo İlginiz için ben teşekkür ederim. Benim arşivimde bu film mevcut ama şu an bir indirme bağlantısı bulmak zor görünüyor. Youtube'da varmış, oradan ilgili bir programla indirip altyazıyla izleyebilirsiniz,
    http://www.youtube.com/watch?v=ab2lHQ84fx0

    Onun dışında bir adres daha var, onu da özelden göndereyim.

    @aslimdayok Başlangıç için birkaç film önermeye çalışayım. Komedi türünde istiyorsanız, öncelikle, Dzien swira 2002, Un air de famille 1996, Adams æbler 2005, Blinkende lygter 2000 filmlerine bir bakmanızı öneririm. Hayatın içinden dram filmleri isterseniz de konunun sonlarına doğru Dark Saga'ya yaptığım önerilere bir bakmanızı öneririm.

    @ghan87 Sağ olasın, her zaman bekleriz konuya.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Meursault. -- 18 Haziran 2014; 11:18:07 >




  • Hocam fırsat buldukça izlemeye çalışıyorum önerdiğiniz filmleri ve arşiv yaptığım içinde indirip öyle izliyorum ama bazılarını bulmak zor önerebilceğiniz bi yer varmıdır bu konuda kaliteli sunumları olan sürekli kullandığım bi yer vardı ama kapanmış maalasef :(

    @diminishedtriad
  • Çok güzel bir tavsiye alma konusu olmuş. teşekkürler :)

  • Latin Amerika Sinemasından Örnekler


    Pixote: A Lei do Mais Fraco - Pixote: En Güçsüzün Yaşam Savaşı (1981) - Brezilya
    Kimsesiz ya da babası olmayan yüzlerce çocuğun geleceğini tayin edemeyen bir devlet. Dışarıda işlenen suçların failleri bulunamayınca, yaşları küçük olduğundan dolayı bu sokak çocuklarının üzerine kalıyor suç. Ucunda ölüm yok ya. On sekiz olunca salınacaklar. Küçüklüklerinden yetişkinliğe orada geçiriyorlar vakitlerini. Dayak, tecavüz gibi insanlık dışı muamelelere maruz kalıyorlar, sırf kimsesiz oldukları için. Onları hor gören, onlara potansiyel suçluymuş gibi davranıp, döven sadece ıslahevi yetkilileri değil. Polisler de buna katılıyor. Fakat Brezilya gibi sosyal refahı oldukça düşük bir ülkede, kimsesiz çocuklar ne ıslahevinde ne de dışarıda özgür olabiliyorlar. Dışarıda tek başlarına yaşam savaşı verebilmeleri gerekli, onlara rahat bir hayat seçeneği sunamayan sistem yine onların suça meyletmelerini sağlıyor. Ya bunun suçlusu kim, bunu filmimiz gösteriyor.
    Yine bu filme benzer, sokak çocuklarını adam akıllı işleyen, Los Olvidados (1950), Sciuscià (Ragazzi) (1946), Tsotsi (2005), Ali Zaoua, prince de la rue (2000) gibi filmleri tavsiye ederim.

    Anjos do Sol - Güneşin Melekleri (2006) - Brezilya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0847154/

    Bir kısır döngü ve çaresizlik filmi. Brezilya gibi bir ülkede toplumun kadına verdiği değer işleniyor bir bakıma. Ama daha özelde küçük çocukların satılıp, cinsel istismara uğramaları işleniyor. Öyle acımasızca bir düzen kurulmuş ki, kimse bu düzene dur demiyor. Bir tarafta düzenden zevk alan insanlar (hayvanlar), diğer tarafta bir gecede onlarca erkeğe pazarlanan küçük çocuklar. Panahi'nin Dayereh filmindeki gibi, buradaki küçük kızımız da sistemin çengeline takılmış, bir daire etrafında dönüyor. Yaşamak için başka kurtuluş yolu yok. Kader değil bu, insanlar varsa kader sadece bir zırvadır zaten. Filmdeki olayların gelişimi biraz aceleci bir yapıda verilmiş ve kızın bazı anlardaki hissi durumunun üzerinde daha fazla yoğunlaşılarak, daha vurucu bir film ortaya çıkarılabilirdi. Ama bu dediklerim filmi kötü yapmıyor. Tabii bir de bu yaşananların sorumlularına dikkat, daha belirgin bir şekilde çekilebilirdi. Bu biraz eksik kalmış. İzlemelisiniz.

    Memoria del saqueo - Yağma Anıları (Bir Toplumsal Soykırım) (2004) - Arjantin - Belgesel
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0400647/

    Yıllarca kendi seçtikleri yöneticiler tarafından sömürülen, kamu kurumlarının neredeyse tümü özelleştirilen, yoksullukta son noktaya gelmiş Arjantin halkı 2001 Aralığında bir bütün hâline gelip, onların haklarını gasp eden yöneticilere karşı ayaklanıyorlar. Film bu ayaklanma olaylarına kadar gelinen noktayı diktatörlükten sonra 1983'te demokratik yolla iktidara gelen hükümetten itibaren veriyor. Demokrasi de sözde demokrasi. Üçündü dünya ülkelerinin politikacılarının ekmeğindeki yağ, demokrasi. Halk seçer gerisine karışamaz. Hele ki toplumda cehalet sınırı yüksekse, politik bilinç en alt düzeydeyse, başa gelen yöneticiler, refah içinde yaşayacakları hayatlarına kazığı çakarlar. Nasıl olsa karşılarında yoksulluklarıyla uğraşmaktan bitap düşmüş bir halk vardır. Devletin malı deniz hesabı %10'luk yönetici ve mafya kesimi ülkenin sermayesini talan eder. Ama tek başlarına yapmazlar bunu, ABD ve Avrupa ülkeleriyle ortaklaşa yağmalarlar ülkeyi. Gelişmekte olan ülkelerin bir kader birliği vardır ne yazık ki. Siyasi gelişmeler, yapılan yolsuzluklar, halkın sömürüsü, kolluk kuvvetleriyle halkın püskürtülmesi hep bu ülkelerde aynı çizgilerde ilerlemiştir. Kapitalist sistemde ekonomik refaha sahip ülkelerin ayaklarının altında ezilenler, kendi kaynaklarına sahip olan ancak bunları kullanamayan ülkelerdir. Muhakkak izleyin, bilinçli değilseniz bilinçlenin, böyle ülkelerdeki siyaset ve toplum arasındaki derin uçurumu, politikacıların gizli kapaklı çevirdikleri işleri görün. Yalnızca siz izlemekle yetinmeyin bu değerli ve çarpıcı belgeseli, ailenize de izletin. Kafa yapısı aynı olan herkese izletin. Filmde politikacıların güttüğü toplumsal soykırımı da görün.


    Çeşitli Ülkelerin Sinemalarından Örnekler

    Le fate ignoranti - Cahil Periler (2001) - Ferzan Özpetek - İtalya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0274497/

    Kocasının ölümünden sonra, onun hakkında büyük bir sır öğrenen kadının, o sırrın peşinden gitmesini anlatıyor film. Kadın, aslında kocasının yıllardır ondan sakladığı bambaşka bir dünyası olduğunu öğreniyor. Özpetek'in Karşı Pencere filmine nispeten daha çok beğendim. İyi bir senaryo yazılmış ama son kısımlar daha iyi olabilirdi.

    Paradise Now (2005) - Filistin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0445620/

    İsrail ve Filistin olayına, intihar bombacıları üzerinden bakıyor film. İntihar bombacısı olarak seçilen iki gencin, bu eylemi gerçekleştirme sürecinde yaşadıkları gelgitleri izliyoruz. Yönetmen, İsrail'e karşı direnmenin başka yolları olduğuna da inanıyor. Bence de öyle. Elbette öyle zor bir ortamda yaşamıyoruz, topraklarımız işgal edilmiş ve mülteci hâline gelmiş değiliz ama, iki genç insanı güçlü bir ordusu olan İsrail'in bir kısım askerini öldürmesi için, dinle de aldatarak göndermek bana pek doğru gelmiyor. Neyse buradan konuşmak kolay. Susuyorum.

    Music Box (1989) - Costa-Gavras - ABD
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0100211/

    Yıllar evvel Macaristan'dan Amerika'ya göçmüş olan Mike Laszlo, Macaristan'daki komünist hükümet tarafından, Nazilerin etkin olduğu dönemde savaş suçu işlemekle itham edilmektedir ve Macar hükümeti cezalandırmak üzere onu ülkelerine geri istemektedir. Adamın vatandaşlığının düşürülmesi için açılan davada ise, babasının hiçbir suç işlemediğine inancı yüksek olan kızı ona avukatlık edecektir. Film suçlu-suçsuz ikilemleriyle, çoğunlukla mahkeme salonunda geçiyor. İyi bir akışı olan filmde bir an bile sıkılmıyorsunuz, tartışmalar sizi nereye götürürse oraya gidiyorsunuz ve adamın suçlu ya da suçsuz olmadığı konusunda onu yargılıyorsunuz. Aslında ben adam hakkındaki kararımı erken verdim ama olayların gidişatı, dinlenilen tanıklar, verdiğim kararı biraz zedeledi.
    Filmi komünizm karşıtı olarak değerlendirenler de olacaktır. Fakat davanın sonuçlanıncaya kadar olan kısmında, davanın sonunda bir Nazi örgütü üyesi olarak insanları vahşice katletmiş olduğunu öğrendiğimiz adamın gözünden bakıyoruz suçlamalara. Adam sıkı bir ırkçı olduğundan, komünistlere her daim kin kusuyor. O yüzden bu kin kusma olayı Laszlo ile ilgili bir durum, yoksa filmin öyle bir şey dediği yok. Ki hatta komünist hükümet, adamı suçlu olmakla karaladığı gerekçesiyle yerden yere vuruluyor. Fakat adamın hakikatte suçlu olduğunu gördüğümüzde, komünist hükümetin de neden direttiğini anlıyoruz. İnsan soruyor kendine, adamın kızının yerinde biz olsaydık ne yapardık?


    Julia (2008) - Erick Zonca - Fransa/ABD
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0903627/

    Zonca beni hayal kırıklığına uğratmadı. Çok başarılı bir gerilim ve suç filmi olmuş. Ama bildiğimiz, sıradanlaşmış suç filmlerinin aksine belli bir mantık çerçevesinde ilerliyor senaryo. Orta yaşlarındaki Julia alkolik bir kadındır. Çalışmak ve sorumluluk sahibi olmak konusunda sorunları vardır. Hayatında da yapayalnızdır. İstemeden de olsa psikolojik sorunları olan insanların toplandığı bir yere gitmektedir. Bir gün oradaki bir kadın Julia'nın bu kayıtsız hâlinden yararlanmak için ona bir teklif yapacaktır. İşte Julia bu teklifin ardından, sağlıklı bir şekilde düşünmeyen biri olarak kendini olayların içine atıyor. Hiçbir şeyi doğru dürüst planlamadığından da, olayların akış yönünün kendiliğinden değişmesini sağlıyor. İlk bir saat filan Julia'yı tanıyabilmemiz için ayrılmış, sonrası da zaten koşuşturmaca ve asıl sağlam bölüm de bu ikinci bölüm. Senaryo çok sağlam yazılmış. Olaya sadece kaçırma meselesi olarak bakmamak gerekir, hem kişilik çözümlemesi yapılıyor, hem de bu durumdaki bir insan duygusal yönden sınanıyor. Zonca'nın La vie rêvée des anges (1998) filmini de tavsiye ederim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Meursault. -- 16 Mayıs 2015; 17:40:12 >




  • Saygılarımı sunuyorum çok iyi bir konu olmuş ayrıntılı tebrikler.
  • Baya bir ayrıntılı olmuş bir ara daha iyi bakacağım mutlaka.Ellerine sağlık
  • ellerine saglık güzel olmuş.
  • ellerinize sağlık baya emek verilmiş konuya
  • Bir yıllık film önerimi aldım teşekkürler emeğine sağlık
  • İlgi gösteren arkadaşlara teşekkürler, devam edelim.


    Latin Amerika Sinemasından Örnekler


    La jaula de oro - Altın Kafes (2013) - Guatemala/İspanya/Meksika
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt2042583/

    Guatemala'dan Amerika'ya daha iyi bir hayat için yola çıkan üç gencin yolculuğu ve bu yolculukta başlarına gelen olaylar anlatılıyor. Gerçekçi, vurucu bir film. Amerika yoksul insanlar için bir rüya, kendi insanları için bir gerçek olabilir ancak. Aslında insanlar, Amerika hayaliyle göç etmek yerine kendi ülkelerinde kalıp sokak çeteleriyle, yoksullukla mücadele etseler, ülkelerini daha yaşanabilir kılarlar. Filmin, Amerika sömürüsünü bir şekilde anlattığını da söyleyebilirim.

    Whisky (2004) - Uruguay
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0331370/

    Annelerinin ölümü üzerine, yıllar sonra bir araya gelen kardeşlerin geçirdiği birkaç günü anlatıyor film. Jacobo Uruguay'da küçük bir çorap işletmesi sahibidir. İşyerindeki Marta da onun sağ koludur fakat birbirleriyle hiç samimi bir iletişim kuramamışlardır. İkisi de tekdüze hayatlarına mahkum olmuş yalnız insanlardır. Jacobo'nun evli ve çocuk sahibi, biraz da madden durumu iyi olan kardeşinin onun yanına gelmesiyle, Marta'ya karısı rolünü oynamasını ister. Böylece işleri yolunda giden bir adam görüntüsü vermiş olacaktır. Marta da bu sayede Jacobo'ya yaklaşabileceğini düşünür. Marta birlikte geçirdikleri bu günlerde hayatın farklı yönlerini keşfetme şansını da bulur. Kapalı insanların farklı ilişkiler yardımıyla açılmalarını gösteren içe dokunur güzel bir yapıt.

    El baño del Papa - Papa'nın Helası (2007) - Uruguay
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0482901/

    Uruguay'da insanların çoğunluğunun geçimini kaçakçılık yaparak sağladığı ve bundan başka para kazanabilme yollarının olmadığı küçük bir kasabaya Papa'nın ziyarette bulunacağı haberi geliyor. Köylüler, komşu ülke Brezilya'dan da bir sürü insanın Papa'yı görmek için geleceğini düşündüklerinden, Papa'nın geleceği güne kadar satma amaçlı pek çok şey hazırlayıp, borca giriyorlar. İnsanlar yoksulluktan kurtulmak için Papa'nın oraya gelmesine bel bağlıyorlar. Beterin beteri var tabii. Brezilya da fakir bir ülke ama Brezilya'dan daha fakir olan ülkenin insanları da onlardan medet umuyor. Keyifli ama hafif dram da içeren güzel bir film. Dinin işlevini de görüyoruz. Film gerçek olaylardan yola çıkılarak hazırlanmış.

    Casa de Areia (2005) - Brezilya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0373747/

    1910'da başlayıp yaklaşık 60 yıllık bir dönemi ele alıyor film. Adam, adamın karısı ve kadının annesi, satın aldıkları çölün bir bölümüne yaşamak için geliyorlar. Adamın burayı neden satın aldığı meçhul olsa da filmin anlatmak istediklerini anlatabileceği en güzel ve en büyüleyici mekân olduğu bir gerçek. Bembeyaz çöl her ne kadar güzel olsa da orada yaşamak da bir o kadar zor gözüküyor. Filmde üç nesil kadınların orada tutsak kalışları işleniyor. Kadınlar kaçmak istese de yaşadıkları yıllardaki ulaşım zorlukları vs. gibi nedenlerden ötürü çöl kaplı adadan kaçamıyorlar. Asıl önemli olansa filmin zaman kavramını çok farklı bir açıdan ele alması. Zaten çöldeki kumlar ile zaman ölçü birimi olan kum saati arasında bir benzerlik kurulduğu söylenebilir. Yine kumun her şeyi yutuyor olmasıyla da. Dünyadan bihaber olan kadınlar orada yaşamaya çalışırken, hatta duygularını (müzik dinlemek ya da karşı cinse olan ilgi vs.) yaşamaya çalışırlarken, bunlara koşut dünyada da büyük değişimler meydana geliyor. Tabii çölden ada bu değişimlerden çok uzakta. Filmin son sahnesi de çok iyiydi. Değişik bir sinema deneyimi oldu benim için.

    Vidas Secas - Çorak Hayatlar (1963) - Brezilya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0057654/

    Brezilya'nın çorak topraklarında geçen film, bir ailenin yaşama döngüsünün bir bölümünü veriyor. Aile kurak topraklardan mevsime göre yağış alabilecek yerlere göç ediyor. Göç ettikleri yerde sığır gütme işi yapıyorlar ve mevsim orada da kuraklaşmaya başlayınca, orayı terk edip yaşamaya elverişli başka bir yere gidiyorlar. Oldukça zor bir yaşantıları var, film de gerçekçi yorumuyla bunu gayet iyi aktarmış. Film aynı zamanda Yeni Sinema Akımı'nın önemli örneklerinden biri.




    Hint Sinemasından Örnekler


    Pather Panchali - Yol Türküsü (1955) - Satyajit Ray - Hindistan

    İran sinemasından da hoşlananların beğeneceği bir film. Çok duru, çok gerçekçi ve bir ailenin yoksulluğunu karakterlerin içlerine girerek, acıma duygusu yaratmayı gütmeden anlatan bir baş yapıt. Epey düşük bir bütçeyle çekilen filmde tamamen amatör oyuncular kullanılmış ama oyunculuklar öyle gerçekçiydi ki bu hiç belli olmuyordu.
    Film, Hindistan'ın küçük bir köyünde yaşayan yoksul bir ailenin hayatını anlatıyor. Yoksulluklarına rağmen huzuru bulabiliyor aile. Baba kimi zaman para kazanmak için uzaklara gidiyor ve günlerce dönmüyor. Bu süre zarfında aile kendi başlarına mücadele etmek zorunda kalıyor. Filmin ilk yarısı neşe içerisinde geçerken diğer yarısı biraz daha dramatik geçiyor. Teyze karakteri filmin en sempatik karakteri. Filmin çekimleri olağanüstü, bazı sahneler şiir gibiydi, gözüne sağlık Satyajit Ray diyoruz.
    Bir de dip not, yönetmen bu filmi çekme kararını, Vittorio De Sica'nın Ladri di biciclette filmini izledikten sonra almış.

    Aparajito - Yenilgisiz (1956) - Satyajit Ray - Hindistan


    Yoksul bir Hintli ailenin yaşantısını mercek altına alan, Ray'in Apu Üçlemesi'nin ikinci filmi olan Aparajito/Yenilgisiz'de, aile köyden kente göçmüştür. Baba rahip olarak para kazanmakta, Apu da kentin büyüleyici armonisinin etkisi altında sokaklarda dolaşmaktadır. Fakat Baba hastalanır ve ölür. Geçimlerini sağlayamayacak durumda olan Anne ve oğlu Apu, köye, amcalarının yanına giderler. Burada Apu okula başlar ve parlak bir öğrenci olduğu fark edilir. Okul müdürü onun üniversiteye gitmesini ister. Bu konuda Apu annesiyle uzlaşamaz, fakat sonunda onu okumaya, uzaklara, kente gönderir. Fakat annesi Apu'nun ondan uzakta bir hayat sürmesine dayanamayacaktır.
    Duygu sömürüsüne girişmeden dramatik hâller yaratan Ray'in bu filmi de klasikler arasına girebilecek bir film. Yine çekimleri ve bazı sahneleri çok beğendim.

    Apur Sansar - Apu'nun Dünyası (1959) - Satyajit Ray


    Satyajit Ray, bizi Hindistan'ın yoksulluğunda yaşamını sürdüren Apu ve onun ailesi ile tanıştırdı. Çocukluğundan, büyüklüğüne değin, Hintli bir gencin hayat mücadelesini ve yükselişini izledik. Sonunda Apu koca dünyada yapayalnız kaldı ve kendi dünyasını kurdu. Üniversiteyi bitirdi. Hayatını acı dolu bir şekilde geçirse de içindeki şair yönünü asla kaybetmedi. İş-güç sahibi değil, büyük sayılabilecek bir kentte, eski bir yerde oturuyor. Ayda yılda bir çocuklara özel ders veriyor. Bir gün okuldan bir arkadaşı onu görmeye geliyor ve onu bir yakınının düğününe davet ediyor. Apu'nun hayat çizgisi yine farklı bir yöne kayacak gibi görünüyor.

    Ray (1921-1992), bu üçlemede, Hindistan'ın gerçekleriyle tanıştırıyor seyirciyi, oldukça etkileyici bir anlatım diline sahip olan yönetmen, şiirsellikten de ödün vermiyor. Acı gerçekleri abartmadan, olduğu gibi, yalın bir şekilde filme aktaran Ray'in en önemli yapıtları arasında, bu üçleme yer alıyor. Hint Sineması'nın bilinen yüzünden çok başka bir yüzüdür Ray. İzlemezseniz eğer film dağarcığınızdan büyük bir değer eksik kalır.

    Charulata - Yalnız Eş (1964) - Satyajit Ray


    Apu Üçlemesi'ndeki Apu karakterine benzer bir karakter yine baş rollerde. Charulata gazete sahibi olan kocasıyla yaşayan orta yaşlı bir kadındır. Kocası işleriyle fazlasıyla meşguldür. Buna karşın karısı da gün boyu evde yalnız kalmaktadır. Karısının da yazma kabiliyeti vardır fakat fark edilmemiş bir yetenektir. Bir gün adamın edebiyat bölümünü bitirmiş erkek kardeşi onların evine, ağabeyiyle birlikte çalışmaya gelir. Aklı şiirden başka şey düşünmeyen genç ile kadın arasında bir edebiyat ilişkisi doğar.

    Film ihanet ve sadakât duygularını iki farklı yönden ele alıyor. İhanete uğrayan bir insanın -her kim tarafından olursa olsun- kendisini nasıl hissedebileceğini gösteriyor. Film boyunca Hindistan'ın politik durumuna da göz atmış oluyoruz. Yönetmenin duyguları çok etkili anlattığını söyleyebilirim, içeriği kadar şiirsel bir film.

    Jalsaghar - Müzik Odası (1958) - Satyajit Ray


    Toprak sahibi bir Bey'in öyküsü film. Bir tufandan sonra, toprağı mahvolmuş, giderek fakirleşen ama son kalan parasıyla hâlâ ağalığını sürdüren bir Bey. Ağa'nın bir de müzik tutkusu var, hatta bunun için bir müzik odası. Müzik odasında çevresini çağırıp pahalı eğlenceler düzenliyor. Sırf müzik için tüm servetini harcayabilir, giderek fakirleşmesine rağmen. Evinde kalan iki uşak da onunla birlikte direniyorlar. Ağa'nın müzik tutkusuna dur diyemiyorlar. Bir de tefecinin oğlu var. Ağa'ya rakip denebilir. Soylu değil fakat sonradan toprak sahibi olmuş biri. Gittikçe fakirleşen Ağa da bu durumu kabullenemiyor tabii. Film gittikçe çöken bu adamın direnişini konu ediniyor. Sonlara doğru,
    Örümcek kaplıyor müzik odasını. Eskimenin işareti. En son örümcek adamın tablosunun üzerinde geziniyor. Oturduğu malikanesiyle beraber o da eskiyor. Atına biniyor ve bir teknenin saplandığı kupkuru toprakların üzerinde ölüyor.
    Filmi herkes beğenmeyebilir, ama oldukça iyi bir film olduğunu söyleyebilirim.

    Satyajit Ray Hint sinemasının en iyi yönetmenidir. Öznel bir cümle gibi gözükse de sinema tarihine kazandırdığı örnekler bunun kanıtıdır zaten.

    Salaam Bombay! - Selam Bombay (1988) - Mira Nair



    Krishna, köyüne dönmek istemektedir, ancak bunun için beş yüz rupiye ihtiyacı vardır. Bombay’a yolu düşer. Nüfusu kalabalık, sefaletin ve sefahatin bir arada olduğu hengame içinde bir yerdir Bombay. Krishna parayı biriktirmek için türlü işlerde çalışacaktır. Bu sırada diğer sokak çocuklarının yanında kalmaktadır. Baba denilen karakter aracılar yoluyla uyuşturucu satmakta ve bir randevu evinin patroniçesine kadın bularak geçimini sağlamaktadır. Hayat kadınlığından kurtardığını söylediği karısıyla ve kızıyla yaşamaktadır. Baba’nın kızı Manju ile Krishna da yakın arkadaş olurlar. Krishna aynı zamanda Baba’nın uyuşturucu satma da aracı olarak kullandığı ve bir eroinman olan Chillum’a yardım etmektedir.

    Küçük ve saf bir çocuğun hayallerini gerçekleştirme çabası buna karşın Bombay’ın çocuğu giderek yutması, aynı zamanda Hindistan'daki zengin-fakir ayrımı ve adaletin olmayışı gözler önüne seriliyor. Günümüz Hint sineması gibi Amerikan özentiliği bu filmde yok, oranın kültürü de çok güzel aktarılıyor. Hindistan’ın klasiklerinden sayılabilecek toplumsal gerçekçi bu yapıtı herkesin izlemesini tavsiye ederim.

    Frozen - Donmuş (2007) - Hindistan
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1071798/

    Genç bir kızın ağzından ailesinin hikayesini dinliyoruz. Kız, babası ve kardeşiyle birlikte insanlardan uzak bir yerde yaşıyor. Babasının işleri yolunda değil ve epey borçlu. Bu sırada askeri bir birlik de evlerinin yanına kamp kuruyor. Hayatla ilgili de çok güzel sözler var. Kamera kullanımı müthiş, hele ki öyle karlı bir yeri tam tadında filme almışlar.
    Gittikçe bozulan Hint sinemasından böyle filmler görmek de güzel. Birazcık Satyajit Ray filmlerinin tadı var. Tam bir atmosfer filmi, bana güvenin izleme listenize alın.
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Meursault. -- 16 Mayıs 2015; 17:58:16 >




  • Takipteyiz...Güncel..
  • Güncel... Çok güzel ve yararlı bir konu 9-10 film izledim bu konu da ki filmlerden. Hepsi de güzel filmlerdi ama bazı filmlerin sadece torrentti var galiba. Torrent indirme imkanım olmadığı için daha fazla film izleyemiyorum

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Up
  • Biz bu filmlerin hepsini izleyecez de Diminishedtriadin hizina yetisecez ohoo
    Uzun zamandir ekleme yapmamissin, ekleyecek pek bir sey kalmadi galiba
    Ama büyük emek var, arada bir uplamak gerek konuyu.

    Fransiz yeni dalgasindan Traffaut ve Agnes Varda ilgimi ceken yonetmenlerdi, buradan gordugum iyi oldu, onerdigin filmlerini izlerim.

    Ayrica Lars Von Trierin basyapit dedigin filmleri hangileri ? Dogville favori filmler listemde ilk 20de, cok begenmistim o filmi, Dancer in the Dark da onun kadar olmasa da gayet iyiydi. Bunlar disinda Nymphomaniac filmlerini izledim, baska onerilere ihtiyacim var.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Mr.Pacino -- 30 Kasım 2014; 23:08:38 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Mr.Pacino kullanıcısına yanıt
    @Mr. Pacino
    Bu aralar eski hızımdan eser yok maalesef
    Listemdeki filmlerden ayıklayıp da ekleme yapıyordum konuya, bir de çok önceden izlediğim filmler hakkında hatırlayacak kadar bir şeyler yazamadığımdan onları da eklemiyordum ondan ekleyecek film biraz tükendi. Artık filmleri izleyip biriktirerek eklemeyi düşünüyorum. Gerçi konuyu ihmal etmeyi de düşünüyordum, epey vakit alıyor çünkü bir şeyler eklemek.

    Traffaut'un yığınla filmi var. Bu kadar çok film çeken yönetmenlere tam olarak başlayamıyorum ben de, onun az bir filmini izlemişimdir. Zaten en bilineni de 400 Darbe. Gerçekten abartıldığı kadar da var, çok etkilemişti beni o film. Agnes Varda'nın da Sans toit ni lo filmi çok etkilemişti beni.

    Trier'in Breaking The Waves, Antichrist, Melancholia onlarla eşdeğerdir. Trier'i daha bir benimsemiş olanlar için, Idioterne filmi de çok iyidir. Ama ilkin bunu izle diyemem, en son izle istersen. Europa var bir de o da çok iyidir. Zaten adamın genel filmografisindeki her film ayrı güzel. Benim aralarında en beğendiklerim, Breaking The Waves, Dancer in The Dark, Dogville ve Idioterne. Riget dizisini de öneririm, korku türünde.




  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.