Şimdi Ara

Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler) (6. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
119
Cevap
42
Favori
18.936
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
Giriş
Mesaj
  • Çeşitli Ülke Sinemalarından Derleme


    Léolo (1992) - Jean-Claude Lauzon - Kanada
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)


    Küçük bir çocuğun kendi kelimelerinden, şiirlerinden, hayallerinden oluşan bir anlatımla izliyoruz hayatını. Kız kardeşleri, ağabeyi, ana-babası ve dedesiyle yaşayan Leo, çocukluğunda dünyayı, insanları nasıl görüyorsa o şekilde kelimelere döküyor. Cinselliği keşfediyor. Kanada'da yaşarken kendini İtalyalı belliyor. Hayalleri kadar yaşıyor. Yer yer mizah var, ancak daha çok iç karartıcı, üzücü ve ders verici olaylara tanık oluyoruz. Filmdeki iç karartıcılığa kullanılan müziklerin de katkısı büyük. Her ne kadar kendine özgü bir tarzı olsa da, filmin Jean-Pierre Jeunet filmlerini anımsattığını söyleyebilirim. Fakat bu filmde rahatsız edicilik boyutu da var. Herkesin kaldırabileceği bir film değil. Hep aynı tür filmleri izlemekten sıkılmış olanlara tavsiyemdir. İnsanda iz bırakan tuhaf, karamsar ve iyimser bir film.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Borderline (2008) - Kanada
    http://www.imdb.com/title/tt1048147/

    Film genç bir kızın kimlik bunalımı üzerine yoğunlaşıyor. Bu yüzden genç kızın (Kiki), çocukluğu, seks bağımlısı olduğu zamanlar ve şimdiki zamanda yaşadıkları, yönetmenin kendine has tarzıyla anlatılıyor. Bazen geçmiş ve şimdi aynı sahnede buluşuyor. Bu da filme özgünlük katmış. Sevişmenin sevmekten gelmediğine inanan bir kadının, uçarı karakterini biraz daha derleyip toparlamaya çalışması ele alınıyor. Tavsiye edilir.

    Mon oncle Antoine - Antoine Amcam (1971) - Kanada



    Kanada yapımı filmde, Kanada'nın Quebec kasabasında yaşayan ve o kasabanın en büyük mağazasını işleten, aynı zamanda cenaze levazımatçılığı da yapan Antoine'nin yeğeni Benolt'un gözünden insan ilişkileri anlatılıyor diyebiliriz kısaca. Filmin ilk 1 saati gırgır şamata içerisinde geçerken son 40 dakika bir şeyleri sorgulama derdinde ve daha başarılı ilk 1 saatten. Üstelik son 40 dakikayı sanki başka bir yönetmen çekmiş gibiydi.

    Grbavica - Esma'nın Sırrı (2006) - Bosna-Hersek


    Savaş sonrasında Bosnalı bir kadının hikâyesi. Esma'nın sırrı üzerinden gidiyor film. Esma her ne kadar geçmişinin gölgesinde yaşamamaya çalışsa da, bir şekilde geçmişi hatırlamak zorunda kalıyor ve Esma'nın sırrı yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Oyunculukların ve anlatılan hikâyenin etkileyici olduğu bu dram filmi Altın Ayı ödüllü.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Halimin put - Halime'nin Yolu (2012) - Bosna-Hersek
    http://www.imdb.com/title/tt2244877/

    Sırp ya da Boşnak veya başka adlar altında insanlar. Müslüman ya da Hıristiyan. İnsanın bunlardan biri olarak doğması ve ırkın, kültürel kimliğin, dinsel kimliğin savaşa neden olmasının, bu savaş neticesinde de savaştan gönülden ve ruhtan yara alan insanların öyküsü film. Sırplarla, Bosnalılar arasındaki savaşın yıllar öncesinde başlayan hikaye, savaş dönemi ve savaş sonrasını acıklı ve çarpıcı bir öyküyle ele alıyor (Filmde Sırpların karşı tarafındakilere Türk denmiş). Yer yer basitliğe kaçıyor ve ele alına öykü biraz dramatikleştiriliyor ama yine de gerçek olanlar bunlar, bu şekilde anlatılması o insanların acılarını anlamamız açısından en iyi anlatım yollarından biri. İzlenmesi gereken yapımlardan.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Belvedere (2010) - Ahmed Imamovic - Bosna Hersek
    http://www.imdb.com/title/tt1730186/


    Srebrenitsa Katliamı'nda oğlu ve kocası öldürülen kadın, onların öldürülüp nereye gömüldüklerini öğrenmek ister. Onların bir mezarı olsun ister. Nereye gömüldüklerini bilen katili de tanıyordur ama mülteci bir Bosnalı, zengin bir Çetnikle uğraşamayacak kadar güçsüz bir konumdadır. Katliamın ardından on beş yıl geçmiştir ama onlar hâlâ karanlık bir hayat yaşamaktadırlar, hem de Belvedere mülteci kampında. Bu yüzden yönetmen siyah-beyaz çekmiş filmi. Renkli olan tek kısımsa kadının yeğeninin katıldığı bir Sırp programı olan BBG'nin olduğu bölümlerdir. Oldukça manidar bir yöntem kullanmış yönetmen. Kadının acısı iyi yansıtılmış. Imamovic'in tarzını beğendim. Daha önceden de bir kısa filmini izlemiştim on dakikalık 10 minuta (2002)http://www.imdb.com/title/tt0339976/ onu da muhakkak izleyin, çok çarpıcıdır.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0117555/
    Savrseni krug - Kusursuz Çember (1997) - Bosna-Hersek


    Sırp milislerin bastığı köylerinden kaçan iki küçük kardeş, kalan tek akrabaları olan Saraybosna'daki halalarına ulaşmak isterler. Saraybosna'daki insanlar da kentte hüküm süren çatışmalardan kaçmaktadırlar. Filmde de orada kalmayı tercih eden bir adam ile çocuklar arasında gelişen ilişki üzerinden Bosna'daki savaş gösteriliyor. Sırpların şehrin içinde sniperlarla sürekli insan avlaması çok acıydı. Savaşın bütün acıklılığına rağmen yönetmen elindeki malzemeyi seyircinin duygusunu sömürmek için kullanmamış ki böylece hem gerçekçi hem de özgün bir film ortaya çıkmış. Filmin zor şartlar altında çekildiği de belli, bu şartlara rağmen oldukça iyi bir film ortaya çıkmış. Rüya sahnesini epey beğendim.

    Rosetta (1999) - Dardenne Kardeşler - Belçika


    Belçika'nın diğer yüzünü konu ediniyor film; işsizlerin hayatını. Başrolde de iş bulmak için serbest piyasanın ters akıntısında kürek çekmeye çalışan bir genç kız olan Rosetta var. Ruhsal sorunları olan annesiyle, şehir dışında bir karavanda yaşayan Rosetta, yalnızca karnını doyurmak için bir işe girmek istiyor. Görünenden daha zor bir hayatı olan Rosetta bunun için de mücadeleye hazır. Peki ya Rosetta'nın mücadelesinde yaptıklarını yargılamalı, onu hatalı mı bulmalıyız?
    Sosyal adaletin olmadığını gördüğümüz film, Dardenne kardeşlerin kendilerine has tarzı ve yakın-hareketli çekimleriyle hayatından içinden acı bir film olmayı başarıyor. Herkese gelmez bu film, Dardenne filmlerini sevenler ya da minimal, gerçekçi, müziksiz filmleri sevenler izlesin. Değeri düşmesin sonra filmin. Başroldeki kızın oyunculuğu çok iyiydi bu arada ve film Cannes'da Altın Palmiye ödülü sahibi. Yönetmenlerin en sevdiğim ve baş yapıt kabul ettiğim filmidir.

    L'enfant (2005) - Dardenne Kardeşler - Belçika


    Belçika'da geçen film, günübirlik yaşayan ve yasadışı işlerle geçimini sağlayan genç bir çiftin sistem çarkında ezilişini gösteriyor. Film aynı zamanda suça ve suçluya bakış açımızı da farklılaştırıyor. Karnını doyurmak için suç işleyenlerin neden suça yöneldiklerini göstermeye çalışıyor. Oldukça gerçekçi ve inanılmaz sürükleyici bir film. Zamanın nasıl geçtiği anlaşılmıyor. Hayatın içinden bir kesit izlemek isteyenlere tavsiyemdir. Yine de herkese tavsiye etmem. L'enfant'ın, Cannes'da Altın Palmiye ödülü var. Yönetmenler diğer filmlerinde de bu şekilde ekonomik açıdan alt tabaka insanları konu ediniyor. Onların hayatlarını gerçekçi bir şekilde ele alıyorlar ve bana kalırsa oyuncularını çok zorluyorlar. Bu filmlerdeki oyuncuların hakkı yenmez doğrusu.

    Le Fils (2002) - Dardenne Kardeşler - Belçika


    Filmlerinde gerçeği birebir yansıtmaya özen gösteren Dardenne kardeşlerden yine etkileyici bir film. Yalnız, yönetmenlerin ekonomik alt tabaka insanları film karakteri olarak seçmesi filmlerinin değerini arttırıyor gözümde. Bu film için zamanında pek bir şey yazmamışım ama filmdeki sırdan dolayıydı sanırım, yoksa bu da çok başarılıdır.

    Le gamin au vélo - Bisikletli Çocuk (2011) - Dardenne Kardeşler - Belçika

    Cannes, Jüri Özel Ödülü.

    Cyril'i babası bir süreliğine yetimhaneye koyar. En azından Cyril öyle sanmaktadır. Fakat çocuk sonraları babasına ulaşamayınca onun peşine düşmeye karar verir. Kaldığı yerden kaçar, görevliler de onun peşine düşer. Babasının oturduğu apartmana gelir, dairesinde onu bulamaz. Görevlilerden kaçarken apartmanda rastgele bir kadına sıkıca sarılır. Görevliler ona kadını bırakmasını söyler ama o kadına daha da sıkı sarılmaktadır. Babasıyla bağı kopmaktadır Cyril'in ve rastlaştığı bu kadınla yeni bir bağ kurmaktadır. Kadın ve çocuk, Cyril'in babasının peşine düşeceklerdir. Fakat çocuk talihsizdir, belki onu bulamayacaktır ama bir anne kazanacaktır Cyril.

    Cyril, 11 yaşında olmasına rağmen, sahiplenmeyi bilen bir karakter. Bunun yanında inatçı ve donuk bir karakter. Hareketli kamera kullanımıyla beni mest eden bir film oldu, Le gamin au vélo. Gerçekçi olması da ayrı güzel. Küçük bir erkek çocuğunun bir babaya nasıl ihtiyaç duyduğunu gösteren, çevresi tarafından bilinçsizce toplumsallaştırıldığını gözler önüne seren, merak uyandıran pek de sıkmayan bir film. Çok şey beklemeyin derim, sinemada sadeliği ve gerçekçiliği sevenlerin hoşuna gideceği, sahipsiz kalmış küçük bir çocuğun çaresizliğini vurgulayan güzel bir dram.

    La promesse - Söz (1996) - Dardenne Kardeşler - Belçika


    Dardenne kardeşlerden yine olabildiğince yalın ve duru ancak bir o kadar da vurucu bir film. Yönetmenler, insanlar arasındaki ilişkileri, vicdan denen kavramı vs. oldukça iyi aktarıyorlar. Bu film de göçmenler üzerine ama onun ötesinde mevzular da var. Birine söz veren her insan o sözü yerine getirmeyebilir. Bunun sorumluluğunu almak istemez çünkü. Üstelik söz verdiğin kişi çok da tanıdığın biri değilse. Ama bu filmde tutulan sözün yerine getirilmesinden daha ziyade üstü örtülen bir gerçeğin vicdani sorumluluğu altına girme durumu öne çıkıyor. Bu vicdani yükün altına girenin bir çocuk olması da gayet doğal. Ki çocuğun babasının böyle bir yükün altına girme gibi bir isteği yok. Keşke her insan Igor gibi olabilse. Bir de yönetmenlerin diğer filmlerinde olduğu gibi, hayatta ne olacağı hiç belli olmaz, insanın başına her şey gelebilir ve biz bunlara engel olamayız; eylemlerimiz anlıktır, yanlış ya da doğru onları yerlerine getirdiğimizde gemiler küçük de olsa büyük de olsa onları yakmış oluruz cinsinde bir işlenişin bu filmde de hâkim olduğunu görüyorum. Kamera kullanımıysa şahane. Hareketli çekimlerde izleyici de filmin bir parçası oluyor adeta.

    Le silence de Lorna - Lorna'nın Sessizliği (2008) - Dardenne Kardeşler - Belçika


    Formalite icabı evlenip Belçika vatandaşı olan Lorna'nın, evlendiği adama âşık olmasını fakat zorunda olduğu için bazı şeylerin karşısında sustuğundan işlerin yolunda gitmemesini anlatıyor film. Yalnızca bu değil, filmin içeriğiyle ilgili bilgi vermemek için konuyu daha fazla açmayacağım. Dram sevenlerin izlemesi gerekir. Daha iyisi olabilirdi ama tam tadında olmuş film. Bazı şeyler karşısında sessiz kalmanın, ilerisi için ortaya çıkacak sorunların fitilini ateşlediği sade bir şekilde anlatılmış.
    Ayrıca Arta Dobroshi muhteşem oynamış, yaratılmış en çaresiz, kaderine boyun eğmek zorunda kalan karakterlerden biri olan Lorna'yı tam anlamıyla canlandırmış.
    C'est arrivé près de chez vous - Köpeği Isıran Adam (1992) - Rémy Belvaux/André Bonzel/Benoît Poelvoorde - Belçika


    Üç genç öğrenci belgesel tadında bir film çekmektedirler. Bunun için Ben adındaki uç noktalarda yaşayan bir adamı seçmişlerdir. Ben için seri katil diyebiliriz. Zira adam öldürmek onun günlük uğraşlarından biri hâline gelmiştir ve bunu çoğunlukla öldürme durumuna alışkın hâle geldiğinden yaptığını söyleyebiliriz. Mesela birkaç cinayet vakasında insanlardan çaldığı parayı filmin bütçesi için film ekibine verir. Ben'in garip değildir ki ailesi de nezih insanlardan müteşekkildir. Ben'in kendini beğenmişliğinden, vicdansızlığından daha çok ırkçılığı dikkat çekiyor bana göre.

    Filmin belli bir amaca hizmet ettiğini söyleyemem, deneysel bir çalışma olmuş. Yine de suça eğilimli olma durumu, suç işlemeyi tutku hâline getirmiş birinin kadraja alınarak anlatılması bakımından önemlidir diyebiliriz film için. Bazı sahneler hem korkutup hem geriyor. Filmin en büyük kozu da seyirciyi bilinçli olarak rahatsız etmesi. Çok az bütçeyle ve el kamerası ile aşırı etkileyici sahneler çekmek zor olsa gerek. Bir de fark edene kara mizah var filmde.

    Fakat ne çok beğendim ne de hiç olmamış diyebildim, ortada kalakaldım. Bence izlenmesi gereken bir film, beğenip beğenmemek size kalmış. Bu konuyu ele alıp az buçuk benzer biçimde işleyen Angst (1983) filmine de bir göz atın derim.

    The Servant - Genç hizmetçiler (1963) - Joseph Losey - İngiltere
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0057490/


    Genç bir zengin olan Tony, Barret adında bir uşağı yanına alır. Çok geçmeden Barret'in kızkardeşi de o evde çalışmaya gelecektir. Sonrasında ise Tony'nin güçsüz iradesinin tedricen kullanılmasını izleriz. Patron-çalışan ilişkilerine farklı bir yönden bakan, bu ilişkilerin çözülme sürecini psikolojik unsurları öne çıkararak veren bir yapıt.

    Filmin bir de ufak bir açıklamasını yapmaya çalışalım, Tony kendine hizmet edecek, o ne isterse yapacak bir uşak istemektedir. Sınıfsal bir gösterge olan uşak-patron ilişkisinde elbette ki patron sözü geçer vaziyettedir. Lâkin Tony'nin iradesi, karakteri zayıf olabilir, kolay denetlenebilir bir insan olabilir. Esasında yine filmde hizmetkârına sınıf farkından dolayı söz geçirebilen bir insanın, bu sınıfsal ayrım ortadan kaldırıldığında patronun karakter yapısı olarak uşağına boyun eğebilecek yahut onunla aynı düzeyde olabilecek biri olduğu anlatılmak isteniyor denebilir. Bu sınıfsal ayrımın ortadan nasıl kalktığıysa yine filmin içinde gizli. Tony'nin karakteri, düşkünlükleri ve üst tabakada olmanın verdiği küçük işleri yapamama acziyeti bu duruma izin veriyor denebilir. Gerçekten de bir zengin uşağı olmadan kendinde yaşama kabiliyeti bulamaz mı? Farklı şekilde de yorumlanabilir, takdir izleyicinin. Kaçırmayın, izleyin. Oyunculukların da harika olduğunu eklemek isterim, özellikle Dirk Bogarde'ın oyunculuğu.




  • Uzak Doğu Sinemasından Örnekler



    Guizi lai le - Eşikteki Şeytanlar (2000) - Çin
    Japonya'nın Çin'i işgali zamanında geçiyor. İki Japon esir, daha sonra geri alınmak şartıyla, her şeyden habersiz Çinli köylülerin yanına veriliyor. Çinli köylüler, bu iki tutsağın akıbetinin ne olması gerektiğine karar vermeye çalışıyorlar. Derken olaylar gelişiyor. Filmde, Çinli köylüler cahil, ezik ve direnç gösteremeyen insanlar olarak gösteriliyor, Japon'lar da aşırı milliyetçi yapılarından ve imparatorlarına olan derin sadakatlerinden ötürü kibirli, önüne geleni ezen insanlar olarak gösteriliyor, milliyetçi Japon'ların kendileriyle övünüp, Çinlileri sürekli aşağılaması da gösteriliyor. Tabii bunlar nesnel olarak gösteriliyor. Filmin ana iletisi savaşın gereksizliği üstüne, ölen ölür, kalan sağlar ölenlere yas tutar. Film izlediğim en iyi sonlardan birine sahip, gerçekten çok ama çok anlamlı bir son. Bir de film kara komedi tarzında. Wen Jiang'ın, Yang guang can lan de ri zi ve Tai yang zhao chang sheng qi filmlerini de öneririm.

    Dodesukaden (1970) - Akira Kurosawa - Japonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0065649/

    Barakalarda yaşayan insanların oturduğu bir mahalde geçiyor film. Tek bir aile hikayesi izlemiyoruz, o mahalde oturan birçok hanenin içine davet ediliyoruz. Sakinlerin birbirlerinin gözü önünde yaşadıkları şeylerin yanında, hanelerin kendi içlerinde yaşadıkları şeyleri de izliyoruz. Ki aile özeli ve aile sırlarını işleyen filmler de çok hoşuma gider. Hikayelerin bir kısmı mizahi, ama iğneleyici mizah var. Toplumca ayıp olarak kabul edilmiş şeylerin alenen yapılıyor olması veriliyor. Yönetmen eleştirisi demek doğru olmaz buna ama seyirci de bu durumları ya ayıplar ya ayıplamaz, seyirciye kalmış yani. Ama yoksullar üzerinden verilen ve 'genelde' ayıp kabul edilen bu durumlar, gizliden gizliye burjuva kısmın hayatını yansıtıyor denebilir. Yine bu mizahi durumların dışında dramatik durumlar da var. Kurosawa iki duygu hâlini de çok güzel harmanlayıp vermiş. Tüm bu aile hikayelerini severek izledim, epey benimsediğim bir film oldu. Böyle mahallelerin vazgeçilmezi çeşme başı kadınları 'metafor'u da filmin göbeğine oturmuş, adeta mahallenin ayakta kalmasına sebep olan enerji birimi gibiler :D Herkese tavsiye ederim.

    Narayama bushikô - Narayama Türküsü (1958) - Japonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0051980/

    Japonya'nın bir köyünde sürdürülen bir gelenek vardır. Bu geleneğe göre 70 yaşına giren her yaşlı birey Narayama dağına bırakılmak üzere yolculuğa çıkarılır. Manevi anlamda Tanrılarla buluşmak için yapılan bu yolculuk, gerçek anlamda genç aile bireylerinin daha rahat geçinebilmesi için yapılmaktadır. Yani yaşlı insanlar, çocukları ve torunları geçinebilsin diye hayatlarından feragat etmektedirler. Filmde Orin adındaki yaşlı kadın da 70'ine girmekte ve Narayama yolculuğuna hazırlanmaktadır, oğlununsa onu dağda bir başına koymaya gönlü razı gelmemektedir. Vicdanı, onu bu eylemi yapmaya zorlayan katı geleneğe boyun eğmesine engel olabilir mi? Bu film daha sonra 1983 yılında ünlü Japon yönetmen Shôhei Imamura tarafından da beyaz perdeye aktarılmıştır. Ben ikisini de çok beğendim ama yönetmenlerin tarzlarında çok belirgin farklılıklar var. İlk filmde yapay bir ortam yaratılarak, oyunculukların da katkısıyla bir tiyatro izliyormuşuz izlenimi yaratılmış. 83 yapımında ise daha gerçekçi bir tarz belirlenmişti ve çok çarpıcı sahneler vardı. İkisi de izlenmeli, birinde daha yoğun dram hissedilirken diğerinde rahatsız edicilik önplanda. '83 yapımı olan Altın Palmiye kazanmış.
    Yönetmenin Nijûshi no hitomi (1954) filmini de tavsiye ederim.

    Kâbê - Annemiz Kabei (2008) - Japonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0855852/

    Otobiyografik bir romandan uyarlama. II. Dünya Savaşı zamanında, savaş karşıtı fikirlerinden dolayı tutuklanan babalarını bekleyen bir ailenin zor şartlar altında yaşama çabası işleniyor. Etkileyici bir dram.

    Tai yang zhao chang sheng qi (2007) - Wen Jiang - Çin
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0769507/

    Çin'in Kültür Devrimi yıllarında geçiyor. Birbiriyle bir şekilde ilişki içine giren insanların hikayeleri farklı ama aynı zamanda doğrusal olmayan zaman dilimleri içinde veriliyor. Çok orijinal bir film olmuş, kimi yerler fantastik öyküler gibi, gülümsetici, iyi vakit geçirten ve harika karelerin olduğu bir film. Zaten yönetmen ilk filmi olan Yang guang can lan de ri zi (1994)'de başarısını ispatlamıştır.

    Ashita no kioku - Yarının Anıları (2006) - Japonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0494640/

    Alzheimer hastalığı ile ilgili oldukça etkileyici bir film. İkinci kısım daha iyiydi. Japon kadınları ne kadar da fedakarlar diyor insan bu filmi izleyince.


    Wo de fu qin mu qin - Eve Giden Yol (1999) - Çin
    Babasının ölümü üzerine, yaşadığı şehirden köyüne gelen genç adam, annesiyle karşılaştıktan sonra, bundan yıllar evveline dönerek, anne ve babasının tanışma hikayesini anlatır. Film de bunun üzerinde dönüyor. Günümüzde aşk kavramını konu edinen filmlerden özellikle uzak durmaya çalışıyorum. Konuları nasıl işledikleri malum fakat bu film bu kavramı olması gerektiği gibi, sadakat, fedakarlık ve beslenen sevgi üzerinden samimi bir şekilde anlattığı için hoşuma gitti. Çok naif bir film. Yimou Zhang'ın Da hong deng long gao gao gu, Yi ge dou bu neng shao, Hong gao liang, Qiu Ju da guan si, Huo zhe, Ju Dou filmlerini de önereyim yeri gelmişken. Ufacık gibi görünen ama hayatımızın parçası olan bir takım insani meseleleri anlatan çok önemli bir yönetmen Zhang.





  • La famille Bélier - Bélier Ailesi (2014) - Belçika
    Belçika'nın kırsalında geçen filmde erkek kardeşi, anne ve babası sağır olan Paula ailesinin tek işiten bireyi olarak, onların gözü kulağı ve dışarıyla bağlantısı olmuştur. Ailesi bir mandıra çiftliğinde geçimini sağlamaktadır. Paula rastgele girdiği müzik kulübünde, hocasının onun sesini keşfetmesiyle ailesi ve müzik geleceği arasında yapacağı seçim, onda duygusal gitgeller yaşatacaktır. Son derece sıcak ve samimi olan film yer yer güldürmekte, yer yer üzmektedir.


    Sala samobójców - İntihar Odası (2011) - Polonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1808454/

    Eşcinsel olduğunu keşfeden Dominik'in bu durumunu sınıf arkadaşları da fark eder. Arkadaşlarının onu aşağılamasından dolayı kendini dünyadan soyutlar Dominik ve sanal ortamda İntihar Odası adlı bir sohbet ortamı keşfeder. İntihar Odası'ndaki üyeler de, kendilerini dünyadan soyutlamış, bir tür depresyon içerisinde, odalarından çıkmayıp sanal dünyada yaşamayı tercih eden kişilerdir. İntihar Odası da zamanla Dominik'i içine esir alır ve Dominik ağır bir depresyon içinde bulur kendini. Ailesiyse yapacağı daha önemli işleri olduğu için çocuklarını ihmal ederler. Bu ihmalkârlığın bedeliniyse geç fark ederler. Günümüz gençlerinin kendi dünyalarını sanal ortamda yaratmalarını ve sürekli bir depresyon hâlinde hayatlarını sürdürmeye devam etmelerini anlatan, animasyonla da anlatımını zenginleştiren, değişik bir film. Sinematografisi daha iyi olabilirmiş ama beğendim ben.


    Tek başına hayat mücadelesi veren Die, hiperaktivite sorunu olan oğluyla birlikte yaşamaya ve ona bakmaya başlar. Zaten sorunu başından aşkın olan Die'ın oğlunu yanına almasıyla birlikte, ikili arasında yer yer gerilimli yer yer samimi olaylar gelişir. Sorunlu ana-oğul ilişkisini en çarpıcı şekilde anlatan filmlerden biri olan Mommy son yıllarda çıkan en iyi filmlerden biridir desek yeridir. Ayrıca Xavier Dolan bu genç yaşında böylesi bir yapıta imza atmasıyla dikkat çekmektedir.


    J'ai Tué Ma Mère - Annemi Öldürdüm (2009) - Kanada
    Xavier Dolan'dan yine usta işi bir sorunlu ana-oğul ilişkisi anlatımı. Kendini ifade etmekte güçlük çeken ergenlik çağındaki bir çocuk ve ona nasıl yaklaşması gerektiğini bilemeyen annesi arasında zaman zaman öfke patlamaları zaman zaman da sevgi patlamaları yaşadıkları ilerletilmesi güç bir ilişki aktarılmaktadır seyirciye. Görülmeli.

    Kumiko, the Treasure Hunter (2014)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt3263614/

    Tokyo'daki sıkıcı hayatından bezmiş Kumiko bir hazine avcısıdır. Yine bir arayışında eline geçen VHS kasette Fargo filmini içermektedir. Filmi defalarca izleyen Kumiko, filmdeki karakterin karlar içine gömdüğü para dolu çantayı bulma arzusuna kapılmış ve bu durumu takıntı hâline getirmiştir. Hazine avcısı Kumiko gerçekten karlar altında gömülü para dolu bir çantanın varlığına inanarak bu takıntısının peşinden gidecektir. Kendini dünyadan izole etmiş Kumiko'nun hayatla tek bağlantısı artık bu takıntısı olacaktır. Filmin vermek istediği mesajlardan biri de olası görünmeyen bir hedefe ulaşmanın zorluğu ve o hedefi elde edebilmek için ona gerçekten inanmak gerektiğidir.


    Le trou - Delik (1960) - Fransa
    Fransa sinema tarihinin en önemli filmlerinden biri olan Le trou, hapishaneden kaçma planı yapan bir hücredeki hükümlülerin, inanılması güç planlarını hayata geçirme çabasını işler. Filmi diğer hapishane filmlerinden ayıransa, senaryonun ve işlenişin olabilecek en gerçekçi biçimde ilerlemesidir. Finaliyle de akıllara kazına film ölmeden izlenmesi gereken filmlerden biridir.




  • Konu güncelliğini yitirdi biraz yukarılara çekelim.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Kreuzweg - Çile (2014) - Almanya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt3465916/

    On dört bölümden oluşan filmde İsa'nın çarmıha geriliş ve çile çekme süreci, koyu Hıristiyan bir ailenin inançlı kızlarının hayatıyla paralel şekilde anlatılıyor. Aynı zamanda çok farklı bir fedakârlık hikayesi ele alınıyor. Kardeşi tanısı net konulamayan bir hastalığa yakalanmış olan Maria (Meryem Ana), kardeşinin iyileşmesi karşılığında kendi yaşamından feragat etmeyi tercih ediyor ve bu fedakârlık çizgisinde ilerleyerek kendini bir şekilde öldürmeye çalışıyor. Açıkçası filmden saf bir din eleştirisini mi yoksa dini uygulayanların ve yaşayanların eleştirisini mi çıkarmalıyız, bu biraz bulanık. Zira sonlara doğru oluşan gelişmeler, dine yapılan eleştirileri hükümsüz kılıyor ancak film içinde insanı kötülüğe sevk ettiği söylenen müziklerin dinen yasak olduğu örneğinin verilmesi de bir bakıma, modern çağ yaşamıyla dinin günümüze uyarlanmasının ve uygulanmasının zorluğunu da göstermiş oluyor. Tek plan çekimlerden oluşan filmde, kamera yalnızca -sanırım- bir bölümde hareket ediyor. Soğukkanlı ve izleyiciyle temas kurmayı reddeden bir sinema dilini tercih etmiş yönetmen. Aklımda soru işaretleri kalsa da beğendim.

    Lacombe Lucien (1974) - Fransa
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0071733/

    İkinci Dünya Savaşı sırasında, Fransa'da geçiyor film. Köyde yaşayan Lacombe'nin Fransız direnişçilerine katılmak istemesini ama bunu başaramayıp daha sonra Alman polis teşkilâtına katılmasını ve onlarla birlikte hareket etmesini işliyor film. Lacombe'nin siyaseten hiçbir şey bilmeyen cahil bir köylü olduğunu bu iki taraf arasında rastgele yaptığı seçimden anlıyoruz. Rusya'yla hareket eden direnişçilere katılmak isterken, birden kendini Almanlara hizmet eden Fransızların içinde bulmak pek akla yatkın olmasa gerek. Üstelik Lacombe sosyolojik bakımdan proleter bir karakter. Film bir bakıma taraf olma konusuna da değinmiş oluyor. Senaryonun işleyebilmesi için harcına aşk da katılıyor, böylece sorgulanması gereken şeyler daha rahat ortaya çıkıyor. Beklentim biraz daha fazlaydı ama bu haliyle de iyi bir film diyebilirim.

    L'emploi du temps (2001) - Fransa
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0279065/

    Kapitalizm, insanın hislerini, istek ve heveslerini sömürüyor. İnsanı belli bir süre kullandıktan sonra, içi boşalmış hayatıyla birlikte bir kenara atıyor. Ortada ne aileyle geçirilmiş vakitler, ne de kendi zevklerine ayrılmış zamanlar kalıyor. Ardına baktığında koca bir boşluk, önüne baktığındaysa belirsizlik. Filmde de orta yaşlarındaki Vincent uzun süre çalıştığı işinden kovulduktan sonra büyük bir boşluğun içine düşüyor. Ailesine ve çevresine iş hayatıyla ilgili yalanlar söyleyip, kendine düzmece bir hayat uyduruyor. Sistemin psikolojisini alt üst ettiği bir bireyin yıpranma sürecini işliyor film. Laurent Cantet'in Ressources humaines filmi de sağlamdır.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Bang Bang You're Dead (2002)
    http://www.imdb.com/title/tt0288439/

    Şiddet misliyle şiddeti doğurur. Şiddete karşı, eğilip bükülerek mücadele edemezsiniz. Bir nevi çivi çiviyi söker. Filmde de ergenlik çağındaki Trevor'un okulda 'zorbalığa' uğramasından sonra, sesini bir şekilde duyurabilmek ve yetişkinlerin dikkatini çekmek için sıra dışı bir yönteme başvurması anlatılıyor. Yalnız, konu sadece zorbalığa uğrayan, toplumda eziklik psikolojisi içinde yok olmaya mahkûm edilmiş çocuklarla ilgili değil aynı zamanda ergenlik çağındaki çocuğun yetiştirilme sürecinde çevresinde gördüğü her türlü baskıdan ve bunun sonuçlarından da bahsediliyor. Klass (2007), Elephant (2003), Después de Lucía (2012), Återträffen (2013), Polytechnique (2009), Ben X (2007) bu türdeki diğer filmler. Ancak Bang Bang You're Dead aralarından gördüğüm en özgün olanıydı. Çok beğendim.


    Öğretmen-öğrenci ilişkisini ve aralarındaki çatışmayı anlatan oldukça akıcı bir film.





  • Amerika'nın göçmenler üzerine tutumunu çok güzel işleyen, aynı zamanda farklı kültüre sahip insanların birbirlerinin hayatlarını iyi yönde değiştirebileceğini gösteren iyi bir film.


    Ne eksiği ne fazlası vardı, duygular üzerine çok güzel bir film.


    Suna no onna (1964)
    Sembol dolu filmleri sevenler kaçırmasın. Kum yığınının çepeçevre sardığı bir eve hapsolan adamın oradan kurtulmaya çalışmasını anlatıyor film. Adam, orada dış dünyadan kopuk izole bir hayat yaşamaya başlıyor. Film adamın kurtulmaya çalışmasının beyhude olduğunu gösteriyor. Üstüne çıkmaya çalıştıkça olduğu yerde kalmasını sağlayan; yani boşuna bir uğraş vermesine neden olan kumları belki ölüm olarak niteleyebiliriz ya da yaşam. Ya da tüm bunları içeren zaman. Aslında bu film üzerine çok şey yazılır. Üstünkörü bakmayan bir gözle izlemenizi öneririm. Yönetmenin diğer filmleri Otoshiana ve Tanin no kao da oldukça sıradışı filmlerdi ama ben içlerinde en çok bunu beğendim. Yönetmenin tarzının diğer Japon yönetmenlerle hiç alakası yok. İzleyip görün derim.


    Kynodontas (Köpek Dişi/2009) filminin yönetmeninden yine hemen hemen aynı tuhaflıkta bir film. Bekar kalanların ilişki yaşamaya zorlandırıldığı distopik bir dünyada geçiyor. Bekar insanlar kendilerine uygun bir "eş" bulmak için bir otele yerleşiyorlar. Başarılı olanlar sözde mutlu hayatlarına başlıyor, başarısız olanlar da otel yönetimince hayvana dönüştürülüyorlar. Yani bekara biçilen rol de bu oluyor. Bence film günümüzün zoraki ve sahte ilişkilerine büyük bir eleştiride bulunuyor. Bunun yanında toplumun bir şeyi dayatması ve insanları o şekilde yaşamaya zorlaması da filmin vermek istediklerinden. Ben filmi beğendim. Özellikle distopik filmleri sevenler izlemeli. Bence yönetmen bunu kendi ülkesinde filan çekseymiş daha rahatsız edici sahneler çıkarmış gibi geliyor ortaya. Bu haliyle Köpek Dişi filmi gibi rahatsız edici değil.

     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    Beasts of No Nation (2015)
    http://www.imdb.com/title/tt1365050/

    Çok acı. Çocukluğu elinden alınan bir çocuğun gözünden savaş. Etkisinden uzun süre kurtulunamayacak bir film.




  • Bogowie (2014) - Polonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt3745620/

    Benim gibi tıpla ilgili konuya sahip ve ameliyat sahneleri de içeren filmleri sevenlere öneririm. Polonya'da ilk kez başarılı bir kalp nakli yapan doktor Zbigniew Religa'nın bu konudaki uğraşları ve azmini konu alıyor film.


    Ta'm e guilass/Kirazın Tadı (1997) filmini sevenlerin beğeneceğini düşünüyorum. İyi film.


    Kendine has tarzı oturmuş bir yönetmen, bu filminde biraz Dardenne kardeşler havası vardı. Oto tamircisinde çalışan küçük yaştaki Alejandro'nun ablasıyla birlikte yaşadığı mütevazı hayatı daha da iyileştirme çabası işleniyor. Genele hitap etmez ama beni etkiledi film. Özellikle bağımsız sinema seyircisi sever tahminimce.


    Irene, ölümcül hastalığa yakalanmış kişilerin sancılı bir şekilde geçen son günlerine son verme işini görmektedir. Yani onların acı çekmeden bir an evvel ölmelerine yardım etmektedir. Bu işini sorunsuz bir şekilde devam ettiren Irene yaşlı bir adamla karşılaştıktan sonra bazı şeyleri sorgulamaya başlar. Böyle bir mesleğim olsa, ilk kendimden başlardım herhalde. Sonra da başka kimseye gerek kalmazdı zaten. Güzel anlamlı bir film, üstelik favorilerim arasına girdi. Yaşamak da ölmek de zor aslında. Her ne kadar ölümü biz yaşayanlar tanımasak da.

    Son olarak bonus şu film olsun. Son zamanlarda Türk sinemasında çıkan en kaliteli yapımlardan biri. Muhakkak izlemelisiniz.

    Çok acayip bir psikolojik gerilim filmi. Hatta içinde korku unsurlarını bile barındırıyor. Türk sinemasında göremeyeceğiniz sahneler mevcut. Üstünde haciz bulunan bir gemi, bir yere demir atar. Geminin içinde altı kişi kalır. Yerinden bir türlü ayrılamayan geminin içinde kalanlar arasında büyük gerginlikler baş gösterecektir.




  • Forrest gump
    Empire of the sun
    Last Castle

    3 unden birini izleyin yeter.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • konuda emek var emeğe sağlık incelemedeyim

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Muhteşem bir çalışma olmuş elinize sağlık.

    Nuri Bilge Ceylan
    Tolga Karaçelik
    Onur Ünlü
    Semih Kaplanoğlu
    Emin Alper
    Zeki Demirkubuz
    Özcan Alper

    Bu isimlerin filmlerini izledikten sonra holivud gişe filmleri ile boşa zaman kaybetmişim diyor insan. Türk sinemasının aslında ne kadar sağlam olduğunu hala ölmediğini gösteren ayakta tutmaya çalışan isimler ama gereken ilgiyi görmüyor görmeyecekler maalesef. Umarım yılmadan kaliteli işler sunmaya devam ederler. Klişeden uzak özgün filmler izledikçe holivud filmi izleyesim gelmez oldu önceliği bağımsız filmlere veriyorum artık. Sinema zevki ve tutkusunu daha çok arttırıyor bu filmler.
  • ------------------------------



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi dumprep -- 7 Mayıs 2020; 22:6:26 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • @Cane® Sağ ol. Saydığın isimler Türk sineması için çok önemli isimler. Bağımsız sinemanın Hollywood gibi bir gücün karşısında ayakta kalabiliyor olması bizim için şans. Aynen bağımsız filmlere alıştıkça ana akım sinema çok gözünüze batıyor ve beğenmiyorsunuz. Sanat filmlerine ilginin arttığını görmek güzel. Sayımız çoğalıyor :)


    @dumprep Haklısın, konu biraz kalabalık gözüküyor ama bu benim tercihim, film konularını bu şekilde yazıyorum. Spoiler içine alırsam çok boş gözükür konu diye düşünüyorum. Sağ ol ilgin için.
  • valla çok teşekkür ederim. dünya kadar film var hepsini izlemeye ömür yetmez herhalde :D
  • Viaggio in Italia - İtalya Seyahati (1954)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0046511/

    İtalya'ya seyahate çıkan bir çiftin bu yolculuk esnasında ilişkilerinin bozulmaya başlaması işleniyor. Rossellini'den oldukça iyi bir klasik.

    Europe '51 (1952)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0043511/
    Oğlunu kaybettikten sonra toplumun alt kesimlerine yönelen ve toplumsal gerçeklerle, yoksullukla yüzleşen burjuva bir kadının yaşadığı değişimi, bencil olmak yerine düşkün insanlara yardım etmeye yeğlemesini anlatan güzel bir film. İtalyan klasiklerini sevenlere tavsiye ederim.

    Halt auf freier Strecke (2011)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1780856/
    Beyninde tümör olan ve yaşamak için son birkaç ayı kalan bir adamın hastalık evrelerini ve hastalığının ailesi üzerine etkisini işleyen etkileyici, sade bir yapım.

    Paper Moon (1973)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0070510/
    Annesi ölen küçük kız, kalan tek akrabası olan teyzesinin yanına götürülmek üzere annesinin yakın bir arkadaşına teslim edilir. Film boyunca da onların eğlenceli yolculuklarını izleriz. Küçük kızla adam arasında baba-kız ilişkisi gelişir. Adam İncil satan bir dolandırıcıdır. Kız da ona uyum sağlar. Hatta bu konuda zekası zaman zaman ondan bile öne geçer. Arada tatlı çekişmelerini izleriz. Güzel filmdi. Alice in den Städten filmini anımsattı biraz. Özellikle yol filmlerini sevenler beğeneceklerdir.




  • Iluzija (2004)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0368962/
    Okuldaki çocuklar tarafından şiddet gören ve ailesinin bir gram bile ilgilenmediği küçük Marko'nun dramını işliyor film. İyiydi.

    Risttuules (2014) - Estonya
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt2534660/
    1941'de Stalin'in emriyle ülkelerinden Sibirya'ya sürgün edilen insanların hikayelerinden bir parça anlatıyor film. Ve gerçek bir hikayeye dayanıyormuş. Erna Tamm, kızıyla birlikte kocasından ayrı yerlere sürgün ediliyorlar. Film boyunca Erna'nın kocasına yazdığı şiirsel mektupları bir üst ses yardımıyla fonda duyuyoruz. Mektup okunurken hareketsiz insan figürleri de sahneleri oluşturuyor. Bu yönüyle orijinal bir film olmuş. Yine Nazilerin dışından Sovyetlerin yaptığı soykırıma değindiği için artı bir değer kazanıyor film. Arthouse sevenler izlesin sadece :).

    Mahanagar (1963)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0057277/
    Satyajit Ray'dan yine anlamlı bir yapıt. Eski ustaların filmlerini izlemek ayrı bir zevk. Orta sınıf bir ev kadının çalışma hayatına girmesiyle hayatlarının değişmesini anlatan eleştirel bir yapım.

    Kapò (1960)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0052961/
    Film toplama kampına gönderilen genç bir kızın hikayesini ele alıyor. Benzer konuları işleyen filmlerden pek farkı yok, toplama kampındaki esirlerin geçirdikleri zor günleri gösteriyor film. Sadece sonu biraz daha orijinal aynı zamanda dramatik. Sağlam bir klasik.




  • Frozen River (2008)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0978759/
    Kendi ayakları üstünde durmak ve çocuklarına bakmak zorunda olan bir kadının mücadelesi. Kadın kaçakçılık yapan yerli bir kadınla tanıştıktan sonra, bu işe bulaşmak mecburiyetinde kalıyor. Sağlam bir dram.


    İkinci Dünya Savaşıyla ilgili muhteşem bir film. İzlenmeli!

    À perdre la raison (2012)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt1660302/
    Süreci çok çok iyi anlatmış yönetmen. İçime oturan filmlerdendir. Bu film adamı depresyona sokar, demedi demeyin!

    Forushande - The Salesman (2016)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt5186714/

    Farhadi'nin önceki filmlerindeki gibi bu filmde de ince ayrıntıların, zamanla sindire sindire ortaya çıkmasıyla, olayların gelişimini nasıl etkilediği gösteriliyor. Sağ gösterip sol vuran Farhadi, ahlaki çıkmazları öne çıkarıyor. Toplumun bu konuda nasıl iki yüzlü davrandıklarını gösterip, insanların baskısı altında kalmamak için üstü kapatılması gereken bir olay karşısında bir eşin ne yapacağını gösteriyor. Farhadi filmlerinde empati kurarsanız, ne yapacağınızı bilemez hâle gelirsiniz, canınız yanar. Harika, doğal bir anlatım da cabası.






  • Siyasi ideolojisinden taviz vermeyen Loach, muhafazakar kesimin yönetimini eleştiriyor. Buna göre insaniyet namına hiçbir şeyin umursanmadığı İngiltere'de yalnızca katı ve değiştirilmesi mümkün olmayan kuralların hükümdarlığına yer var sadece. Belli bir yaşa gelmiş, sosyal güvencesi olmayan bir ihtiyarın devlet tarafından hâlâ çalıştırılmaya çalışılması, bireyin devlet tarafından sonuna kadar sömürülme isteğini göstermiş. Epey acıklı bir film. İzleyiciyi köşeye sıkıştırıp vuran etkileyici bir sahne de mevcut. Olumsuz yanı olayın fazla dramatize edilmiş olması olabilir. İyi bir seyir zevki.



    Bir insan ne kadar erdemli ve dürüst olmak için uğraşırsa uğraşsın ya da bu meziyetlere sahip olduğunu iddia ederse etsin, farkında olmadan da olsa yaşadığı ülkenin düzenine benzemeye başlar, yolsuzluğa ve sahtekarlığa bulaştıktan sonra bir şeyleri hareket ettirebilmek için ahlaktan uzak olmanın işe yaradığını kabullenir. İnsan yapısı da buna müsaittir zaten. Boşuna dememiş şair: "İnsan yaşadığı yere benzer. O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer..." diye. Filmdeki şu söz de konuyu özetler nitelikte, Eğer bir tümör varsa onu çıkarmak yeterli olmaz. Romanya'yı değiştirmek için orada kalmayı seçen ama ne yaparlarsa yapsınlar bozuk düzeni yoluna sokamayan ve artık ülkeleri için umutsuzluğa kapılmış bir anne baba kızlarını İngiltere'deki bir üniversiteye yollamak için çaba sarf ederler. Bu uğurda her şey mübah mıdır, yani eğer sonuç önemliyse ve uğruna savaşılan şey değerliyse, bunun için ahlak ilkelerini çiğnemekte haklılık payı olacak mıdır? Bunun için yapılan ahlaksızlık kişiyi yapıbozumuna uğratmaz mı? Kızı için mücadele eden baba çıkarımından daha farklı bir çıkarım var bence. Mungiu yine doğal ve sakin bir şekilde anlatmış önemli bir meseleyi, hareketli kamerayla da yaşatıyor izleyiciye orada ne oluyorsa.






  • Vay be, nasıl güzel filmdi. Bazı filmler öyle hisler bırakıyor ki içinizde tarifi zor. Körlerin eğitim gördüğü bir manastıra öğretmen olarak gelen yine kör bir adamın, öğrencileri farklı yöntemlerle eğitmeye çalışmasını anlatıyor. Filmin ismi gibi hayal etmek üzerine kurulu. Yani aslında her şey gördüğümüzden öte yani nesneler dünyası olmanın ötesinde kendi hayallerimizle çevrelediğimiz bir dünyadan müteşekkil olabilir, eğer istersek. Hayal etmek ve hayali yaşayabilmek ama gerçekten uzak kalarak... Bakıyoruz ama görmüyoruz. Dünyanın körleri hayal kurma yetisini kaybetmiş, gerçeklerin mağarasından çıkamayan yalnızca onlara verilenleri görebilen/algılayabilen insanlardır aslında. Filmin şu alegoriyi anlatması da artı değer katıyor filme:

    "Platon'un düşüncesi bu alegori üzerinde şekillenir. Ona göre nesneler ve idealardan oluşan iki ayrı dünya vardır. İnsan bedensel olarak nesneler dünyasına aittir ve orada bulunmaktadır. Ancak ruhen bir zamanlar bulunduğu idealar dünyasından izleri kendisinde taşımaktadır.

    Alegoride temel olarak mağaranın toplumu, zincirin o toplumsal yapı içerisinde var olan kuralları, mağaranın duvarına yansıyan gölgelerin toplumda kabul edilen doğruları sembolize ettiği ileri sürülebilir. Buna göre zincirini kıran birey, gerçek hakikatin peşine düşen bir filozofu olduğu kadar sorgulayan insanı da temsil etmektedir."

    https://tr.wikipedia.org/wiki/Ma%C4%9Fara_alegorisi

    Höstsonaten (1978) - Bergman
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt0077711/

    Çok iyi bir psikolojik tahlil filmi. Kızının varlığını duygusal bağlamda reddedip, ailesinden sürekli kaçma yolunu seçen ve içindeki eksikliği kızının üzerinden gidermeye çalışarak yücelen; sevgi gösterme yetisinden yoksun olduğu için, kendini icra edebildiğini düşündüğü müzik sanatına veren bir anneyle, yıllarca onun gölgesi ve gizli nefreti altında ezilmiş, güçlü bir karakter oluşturmaya mecali kalmamış uysal kızının uzun bir aradan sonra bir araya gelişlerinin öyküsü. Bergman anne-kız yabancılaşmasını ve sevgi eksikliğinin nefret tohumlarını nasıl ektiğini çatışma yöntemiyle gösteriyor. Yıllarca içte kalan saklı duygular ve söylenmemiş sözler kişinin içini bir hapse döndürdüğü kadar onun yaşamasında da engeller oluşturuyor. İnsan duygularını açığa çıkartsa bile yıllardır kapalı bir şekilde yaşamış olmasından dolayı, içindeki gerçekleri haykırması çok da yeterli bir ilaç haline gelmiyor. Ve ne huylu huyundan vazgeçiyor ne sevgide bir artış oluyor. İnsanın özü asla değişmiyor.

    Kış Uykusu'nu izlerken aklıma bu film gelmişti. Ceylan'ın o filmi çekerken etkilendiği aşikar olan filmlerden. Onu seven bunu da sever. (Kış Uykusu-Güz Sonatı, isimler de uyuşuyor). Ayrıca oyunculuklar mükemmel.

    Er ist wieder da (2015)
     Ülke Ülke Film Önerileri (Çoğunlukla Bağımsız ve Az Bilinen Filmler)

    http://www.imdb.com/title/tt4176826/
    1930-45 arası yılların politik havasıyla şu anki politik hava karşılaştırılabilir. Tarihin tekerrür etme ihtimali her zaman vardır. Geçmiş deneyimler her ne kadar lanetlense de, tek beklenen onları tek bir noktada toplayıp diğerlerinden ayrıştıracak iyi bir hitabet gücüdür. Dünya acaba eski günleri mi yaşayacak diye soran bir film.




  • Epeydir eklemiyordunuz hocam yeni filmler ;) hemen listeye ekliyorum
  • 
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.