Temelle Dursun bigün tarlada çalışıyolarmış Yol kenarında duran bi araba ve başında bekleyen on numara bi hatun görmüşler Hemen koşmuşlar yanına yardım etmek için Hatun demiş arabam bozuldu tamir edin ne isterseniz yaparım demiş Bizimkilerin ağzı sulanmış hemen tamir etmişler arabayı Hatun sevinmiş ne yapmamı istersiniz sizin için demiş Bizim abazanlar yolsusuz birer posta gidelim demişler sana Kadın tamam ama şu prezervatifleri takarsanız kabul ederim demiş Bizimkiler tabi hiç prezervatif görmemişler hayatlarında Hatuna bu ne işe yarar nereye takcaz demişler Hatun gülerek hamile kalmamam için şeyinize takcaksınız demiş Bizimkiler kabul etmiş sırayla birer posta sallamışlar Aradan üç-beş ay geçmiş Temelle Dursun yine tarlada çalışıyolarmış Temel demiş ula dursun ben bu şeyi çıkarıyom karı hamile kalırsa kalsın demiş :):):):)
Bir İngiliz vampir, bir Fransız vampir, bir de Temel vampir Uçakta gidiyorlarmış.... Bir sure sonra İngiliz vampir aralarından ayrılmış, aşağılara dalmis. Bir sure sonra geri gelmiş ki, ağzı yüzü kan içinde. Sormuşlar: - Ne oldu, nereye gittin? : - şu aşağıdaki beyaz evi gördünüz mü? :- Gördük. : - Onun yanındaki duvari gördünüz mü? : - Gördük. : - Onun yaninda uyuyan küçük çocuğu gördünüz mü? : - Gördük. İngiliz vampir : - İşte ben o çocuğun kanını içtim, geldim.
Yolculuk devam eder. Bir süre sonra Fransız vampir de ayni şekilde ayrılıp aşağılara gider ve geldiginde onun da yüzü gözü kan icindedir. Yine sorarlar: - Nereye gittin? Fransiz Vampir: - Şu aşağıdaki ağacı gördünüz mü? : - Gördük. : - Onun yanındaki küçük kutuyu gördünüz mü? : - Gördük. : - O kutuya yaslanmış yatan adamı gördünüz mü? : - Gördük. : - İşte ben o adamın kanını içtim geldim.
Yolculuk yine devam eder. Bir sure sonra Temel Vampir ayni şekilde ayrılır ve o da ağzı yüzü kan içinde geri gelir. Ona da sorarlar: - Nereye gittin? Temel Vampir: - Şu aşağıdaki evi gördünüz mü? : - Gördük. : - Peki onun yanındaki direği gördünüz mü? : - Gördük. Temel Vampir: - İşte ben o direği görmedim
- Temel'in kullandığı denizaltıyı nasıl batırırsınız? - Camına tıklatarak
Biraz bilindik fıkralar ama yine de paylaşacağım.
Ali 3. sınıfa giden zeki bir çocuktur. Bir gün öğretmeni Ali'ye 'Siyaset' nedir diye sorar. Ali düşünü......r ama o çocuk aklıyla cevap veremez. Eve gider kitaplara bakar ama hiçbir şey anlayamaz. O da babasına sormaya karar verir. —Baba, Siyaset nedir? Baba düşünür.Ali'ye uygun bir yolla anlatmak ister. —Bu evde parayı getiren kim oğlum? —sen... —ben kapitalist rejimim. —Peki, parayı alıp bizim yiyecek içecek ve giyecek gibi ihtiyaçlarımızı karşılayan kim? -Annem... —O da hükümet. —Peki, küçük kardeşinle kim ilgileniyor? —Dadım... —Dadın işçi, kardeşin gelecek, sen de halksın o zaman. Ali her şeyi not alır ve uyur. Gece garip seslerle uyanır. Bir de bakar ki kardeşi ağlıyor. Yanına gidince altına pislediğini anlar. Hemen annesini kaldırmaya gider. Ama ne yaparsa yapsın anne kalkmaz. Bu arada salondan gelen sesleri merak eder ve salona gider. Babasıyla dadısını uygunsuz yakalayan Alinin ağzından aynen şu kelimeler dökülür: —Kapitalist rejim işçiyi sömürüyor, hükümet uyuyor, gelecek bok içinde, halk ne yapsın :):):) _______________________________________________
Memleketin birinde 3 kere camiye gitmeyeni idam ediyorlarmiş. Usulen idam edilme...den önce 3 dileğini yerine getiriyorlarmış. Adamın teki 3 kere gitmemiş ve tabii yakalanmış. idam edilmeden önce sormuşlar: - ilk dileğin ne? - Vezirin karısıyla beraber olmak istiyorum! Vezir "olmaz" dese de padişah "mecbur" demiş ve adam vezirin karısıyla beraber olmuş. Adam ikinci dileği olarak padişahın karısıyla beraber olmayı seçmiş. Bu sefer padişah "hayır" dese de herkes itiraz edince mecbur kalmış. - Son dileğin ne? Adam, bir vezire, bir padişaha bakmaya başlamış. Aradan 5 dakika geçtikten sonra vezir bakmış namus elden gidecek... vezir: - ben bunu sanki camide gördüm gibi geldi, deyince padişah da onu tasdikleyip ... Padişah: - ne gibisi lan ! Yanımda kılıyordu ! :))
______________________________________________ Gayboldim Bir TV kanalı Güney Doğu illerine belgeselçekmeye gitmiş. İşte köy köy dolaşacaklar, ahalinin halini, günlük yaşamını anlatacaklar. -Bir köyde yaşlı bir amca bulmuşlar, sohbeti kuvvetli. "Amca demişler'' -Sen bize en mutlu günlerinden birini anlat, biz de kaydedelim. Âlem görsün ne mutlu günleriniz var!" Amca başlamış; -Bi gün Hamdo'nun eşegi gayboldi. Daga gittik, eşegi aradık,aradık. Eşegi bulduk, çok sevindik. O sevinçle hepimiz eşegi s ...." -Yönetmen bir panik atlamış, -Kes, kes, kaydı kes!" Amcaya dönmüş -Aman amca ne yapıyorsun? Hiç öyle hikâye olur mu? Eşekli filan. Sen bize başka mutlu bir hikâyeni anlat" Amca başlamış; -Bi gün Memo'nun garisi gaybodi.Daga gittik, gariyi aradık.Gariyi bulduk, çok sevindik. O sevinçle hepimiz..." -aman aman Amca, anlaşıldı! Sen boşver mutlu hikâyeleri, sen en iyisi bize En üzüldüğün hikâyeyi anlat!" -Bi gün daga gittim gayboldim _______________________________________________ papaz ve zangoç
Kilisenin papazı zangoçun karısına kötü gözle bakmaya başlar. Zangoç fark eder ama bir şey elinden gelmez. Papaz işi biraz ileri götürünce, zangoç dayanamaz ve papazın değerli şaraplarını içmeye başlar. Papaz bakar şaraplar eksiliyor, takip eder ve zangoçun yaptığını öğrenir. Seslenir.. - Zangoç efendi, uzun zamandır günah çıkartmıyorsun, (Zangoç kalsın ben almayım diyemez.) Doğrudur sayın peder işler işte der. Papaz - olmaz öyle, geç bakalım kafese. Papaz sorar: - Papazın şaraplarını kim içoor? - Duyulmoor. - Yahu nasıl duyulmaz? - Duyulmoor işte. Papaz daha yüksek sesle: Zangooç papazın şarapları kim içooor. - Duyulmooor. - Nasıl duyulmaz aramızda bir karış yok. - buradan duyulmoor işte - Peki yer değiştirelim sen seslen bir de bakalım. Zangoç ve papaz yer değiştirirler. Zangoç ses denemesi için sorar: - Papaz efendi Zangoçun karısını kim götüroor? Papaz cevap verir - Hakket duyulmoor!.. ______________________________________________ oğlu babasına sorar: - baba şu sarhoşluk nasıl bişey? -mesela şu karşıdaki dört kişiyi görüyormusun? sarhoşken onları sekiz kişi olarak görürsün. -ama baba orada sadece iki kişi var..
Adamı , vergi dairesine çağırmışlar.. Yanında bütün defterlerini ve hesaplarını da getirmesini istemişler.. Adam korku içinde, mali danışmanına gitmiş.. Sormuş : - Vergi dairesine giderken nasıl giyineyim?. Ne tür bir izlenim bırakırsam, bana daha az vergi cezası keserler ?. Mali danışman öğüt vermiş : - En eski elbiselerini giy.. Yoksul, muhtaç bir görüntü ver ki, sana az ceza kessinler.. Adam güvenemeyip, bir de avukatına danışmış.. Avukat, mali müşavirin tam tersi bir öğüt vermiş : - En yeni, en pahalı elbiseni giy.. Güvenli, kendinden emin bir görüntü ver ki, az ceza kessinler vergiciler.. Adamı bu öğütler tatmin etmemiş.. Aklına güvendiği, filozof bir arkadaşına aynı soruyu sormuş.. Bu akıllı arkadaş bir hikaye anlatmış.. Şöyle demiş : - Bir gelin, zifaf gecesi ne giymesi gerektiğini bir arkadaşına sorar.. O da, gırtlağa kadar kapalı, koyu renk bir gecelik giymesini tavsiye eder.. Bir başka arkadaşı ise, dekolte, şeffaf bir gecelik giymesini söyler.. Vergi dairesine giderken ne tür bir elbise giymesi için arkadaşından öğüt bekleyen adam, bu hikayeyi dinledikten sonra, sorar : - Zifaf gecesi ne giyeceğini bilemeyen gelinle, vergi dairesine giderken ne giyileceğini soran benim aramda ne gibi bir ortak yan var ki ? Adamın akıllı arkadaşı gülerek, izah eder : - Ne giyersen giy, başına gelecek şey aynıdır... _______________________________________________________________________________________________________________________
Toplu sözleşme pazarlığından yeni çıkmış sendika başkanı, salonda toplanmış isçilere ateşli bir söylev çekmektedir: - "Yoldaşlar! Yönetimle yeni bir sözleşme yaptık. Bundan böyle haftanın dört günü daha çalışmayacağız!" Kalabalık, - "Yasasiiinn!" diye bağırır. - "Çalışma saatimiz beste değil, dörtte bitecektiiir!" - "Yathaaaaaa!!" - "Çalışmaya dokuzda değil, onbirde baslayacagiiizz!" - "Helaaallll!!" - "Maaşlarımız yüzde 150 artacaktııırrr!" - "Vaaaaaauuuuuvvvv!!" - "Yalnızca Çarşambaları çalısacagııııız!" Bu sözün ardından derin bir sessizlik olur. Derken arkalardan bir ses duyulur: - "Her çarsamba mi !"
"Günaydın hanımefendiler" demiş, Şerlok Holmes parkta oturan üç kadına.. İlerlemişler.. Doktor Watson "Tanıyor muydun onları" demiş.. "Hayır" demiş, Holmes.. "Bu evde kalmış kızı, fahişeyi ve yeni gelini tanımıyorum.." "Tanımıyorsun da, onların ne olduklarını nasıl biliyorsun" diye sormuş, doktor.. "Mantık" demiş, dedektif.. "Mantık.. Dikkatle bak onlara, ellerindeki muzu nasıl yiyorlar?.." "Yani?.." "Evde kalmış kız, muzu sol elinde tutuyor, sağ eliyle hafif hafif soyuyor, küçük bir parça koparıyor ve ağzına atıyor." "Ne demek istediğini anladım. Harikasın, ya fahişe?.." "Muzu iki eli ile kavramış, sonuna dek ağzına tıkıyor.." "Holmes, kendini de aştın bu defa.. Peki ya yeni gelin?." "Çok basit.. Muzu sol eli ile ağzının hizasında tutuyor. Sağ eliyle başını arkadan muza doğru bastırıyor!.."
Kadının biri dolabından gelen gıcırtıyı kesmesi için eve marangozu çağırır marangoz bakar ama bir sorun bulamaz dolap gıcırdamıyordur ve sorar -Abla bu dolabın bir şeyi yok ne yapayım? Kadın: -Normalde gıcırdamıyor zaten yoldan otobüs geçerken gıcırdıyor sen şimdi dolabın içine gir otobüs geçerken bakarsın. der -Adamda tamam der başlar beklemeye. Bir müdedt sonra kadının kocası eve gelir üzerini değiştirmek için dolabın kapağını açınca birde ne görsün içinde bir adam; hemen sorar. -Ne işin var senin benim dolabımda… Adam: -Abi anam avradım olsun nedesen haklısın şimdi sana otobüs bekliyorum desem inanmazsın…
Sarkozy, geleceğini öğrenmek için bir falcıya gider. Kadın, önündeki cam küreye konsantre olarak konuşur: -Büyük bir cadde.. Halkın coşkulu çığlıklarını duyuyorum sanki.. Siz üzeri açık bir arabayla geçiyorsunuz. Sarkozy mutlu, sorar: -Halk çok mu memnun?.. -Evet!. Müthiş.. -İnsanlar arabanın etrafında koşuşturuyor mu? -Evet!. Deliler gibi koşturuyorlar; polis yolu açmakta zorlanıyor. -Ellerinde bayraklar da var mı? -Evet!. Hem Fransa bayrakları, hem güzel bir gelecek vaadeden pankartlar taşıyorlar. -Sahi mi? Şarkılar, marşlar da söylüyorlar mı? -Evet, evet!.. Umut dolu sloganlar da atıyorlar. -Peki, ben bu coşkuya karşı nasıl bir tavır sergiliyorum? -Bunu göremiyorum. -Niçin? -Çünkü tabut kapalı..
Babası çocuğuna güzel bir iş kurmak için paçaları sıvamış. Ancak oğlan salak olduğu için hiç bir işi beceremiyormuş.Babası ona ne is bulduysa hepsini elini yüzüne bulaştırmış berbat etmiş. En sonunda babası tam otomatik bir sosis fabrikası kurdurmuş. Çocuğunu elinden tutup, bari işi öğrensin diye hemen fabrikadaki bir sosis makinesinin başına götürmüş.
- "Bak oğlum" demiş. "Buradan böyle öküzü yolluyorsun... aha diğer taraftan sucuğu olarak çıkıyor, bu kadar basit anladın mı?". Çocuk dinlemeden başını sallamış, sallamış ta... sonra babasının yüzüne salak salak bakmış ve;
- "peki buba, buradan sucuğu goysak, öteki taraftan öküz olarak çukar mu ?" diye merakla sormuş. Babası hemen cevaplamış:
- "Maalesef evladım, o teknoloji bir tek senin ananda var..."
İki üniversite arkadaşı yıllar sonra New York'ta buluşurlar. Otobüs durağında beklerlerken, hızla geçen bir aracın sıçrattığı çamurlu su ile baştan aşağı yıkanırlar. Sürücü bir özür bile dilemeden uzaklaşır.. Teksaslı öfkeyle söylenir.. "- Bu bizim memlekette olmazdı.." New Yorklu sorar.. "- Nasıl yani.." "- Teksas'ta, şoför durup özür dilerdi, seni evine alıp, banyosuna sokar yıkanmanı sağlar, bu arada elbiselerini ekspres temizleyiciye yollar tabii beklerken, akşam yemeği ikram eder, vakit geç olduğundan da gece kalmanı da ısrarla rica eder, sabah da kahvaltıyla uğurlardı.." New Yorklu ağzı bir karış açık, sorar : "- Nee.. Bütün bunlar senin başına mı geldi?" "- Benim değil," der Teksaslı.. "Karımın..."
temel banka soymak suçundan yargılanıyormuş , son celsede hakim delil yetersizliğinden temelin tahliyesine karar vermiş . temel bunu duyunca çok sevinmiş ve bağırarak hakime ; - uy cözünü sevdigumun hacim beyi , yani şimdi bu paralar penim oldu değil mu .....?
3 atranot uzaya gidecek.Bunlardan biri alman biri ingiliz biride bizim temel.Bunlar yıllarca gelmiyecekleri için en önemli ihtiyaclarını sorarlar.Alman bana sarışın,esmer,kumral hatun der.İngiliz bana bol bol içki der.Bizim temel baaa bol bol cigara der.Neyse istekler temin edilip uzaya fırlatılıyorlar.3 astronot aradan yıllar geçiyor geri dönüyorlar.Tabi aileler merakla bekliyor.Önce alman iniyor dalyan gibi alman olmuş iğne iplik.Sonra ingiliz iniyor adam zil zorna sarhoş.Tabiki sıra temele geliyor.Temel kapıda görünür görünmez bi fırlıyor agzında cigarayla: -"Allahını seven baaa ateş versuuun"
harbi süperdi
eyw saoln
Adam yalan makinesi almış evine... Salonda köşeye koymuş.. "Kim yalan söylerse ötecek" demiş.. Akşam yemeğe oturmuşlar.. Oğluna "Bugün nerdeydin" demiş, adam.. Oğlan "Okuldaydım, tabii" deyince makine ötmüş. Oğlan da itiraf etmiş, seksi bir filme gidip okulu astığını.. Babası fena halde kızmış, oğluna.. "Ben senin yaşındayken seks nedir bilmezdim" deyince makine gene ötmüş. Anne gülmüş, bu defa.. "Al işte!.. Senin oğlun!.." "Düüüütttt" demiş, makine!..
Karım yıllarca ünlü bir sihirbazın yardımcısı olarak çalıştı.. Tabii ki bunca yıl boyunca bazı numaralar öğrenmiş.. Bu gün işten erken döndüm, karım yatak odasındaydı, beni görünce birden "Abrakadabra..!" diye bağırdı, en iyi arkadaşım Dave gardroptan çırılçıplak çıktı ve sokak kapısını açıp gitti.. Zavallı Dave, sanırım hâlâ neler olduğunu anlamaya çalışıyordur..!
..
quote:
Orijinalden alıntı: ahmetopus
Babası çocuğuna güzel bir iş kurmak için paçaları sıvamış. Ancak oğlan salak olduğu için hiç bir işi beceremiyormuş.Babası ona ne is bulduysa hepsini elini yüzüne bulaştırmış berbat etmiş. En sonunda babası tam otomatik bir sosis fabrikası kurdurmuş. Çocuğunu elinden tutup, bari işi öğrensin diye hemen fabrikadaki bir sosis makinesinin başına götürmüş.
- "Bak oğlum" demiş. "Buradan böyle öküzü yolluyorsun... aha diğer taraftan sucuğu olarak çıkıyor, bu kadar basit anladın mı?". Çocuk dinlemeden başını sallamış, sallamış ta... sonra babasının yüzüne salak salak bakmış ve;
- "peki buba, buradan sucuğu goysak, öteki taraftan öküz olarak çukar mu ?" diye merakla sormuş. Babası hemen cevaplamış:
- "Maalesef evladım, o teknoloji bir tek senin ananda var..."