Şimdi Ara

(2. Hikaye geldi)Hikaye sevenler toplanın... (12. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
244
Cevap
17
Favori
13.400
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 910111213
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Part 63

    tam 1 hafta evden çıkmadım, ebru telefonlarımı aramasına rağmen açmadım. bunalıma girmiştim artık, en yakın arkadaşımın göçüşü, ebru'nun başka erkekle olması, peşimizdeki adamlar ve ölümün bana hızla yaklaşması. çekip gitmek istiyordum oradan, ölüme her gün bir adım daha yaklaştığımı bile bile kaldım orada. eylül oldu 1 eylül. sıkıntılı ve karamsar geçen günlerimde tek yaptığım eylem takvim koparmak oldu. oradan biliyordum ayları, günleri. ebru'suz geçen, burağı günler geçtikçe eski mefta yapan takvim yapraklarını.. ne kadar ağlak olmuştum, öylesine özlemiştim ki eski günlerimi. ebru ile aşkı doyasıya yaşadığım akşamları, o akşamlardan sonra burakla beraber şehri turlamayı. kapadım gözlerimi, hayal ettim yine. bu akşam burakla geziyorduk, yarın akşam da ebru ile buluşacaktık. gözlerim anılarıma, hayallerime ağlıyordu. 1 hafta bunalımda takıldım ve 1 hafta sonra artık ebru'dan gelen telefonu açtım.. ebru oldukça öfkeliydi, isyan doluydu bana karşı. ama ben değildim işte, çökmüştü bedenim ve ruhum. itiraz edemiyordum ona, başka erkekle olduğunu gördüğümü söylemiyordum o kadına...

    ebru: nerdesin sen ya? insanlıktan çıktın iyice
    ben : taşındık biz

    son derece hüzünlü ses tonumla yanıt veriyordum ona. annesinden azar yiyen küçük çocuk gibiydim artık.

    ebru: ne taşınması

    anlattım ona her şeyi. taşındığımızı falan fişman. ebru çok şaşırdı ve bir hayli tepki gösterdi. kızdı, son yaptığım hatayı hatırlattı, beni yanına çağırdı. gitmek istemiyordum onun yanına, başkasının öpüp kokladığı teninine dokunmak istemiyordum artık. yalan !! dokunmak istiyorum, öpmek istiyorum. tekrar bağlanmaktan korkuyorum sana ebru. gelmemek için bahaneler üretmem gerekirdi ona, çalıştım... yapamadım.. yarın ebru'ya gideceğime ebru tarafından ikna edildim...

    araştırdım, soruşturdum. babamın eve getirdiği yeni arabayla, ebru'ya gitmemi sağlayan bana yabancı yolları aştım, vardım ebru'nun yanına. vardım ve hiç olmadığı kadar öfkeli olan bu kadının yüzüne baktım. hoşgeldin öpücüğü bile yoktu, öylesine öfkeliydi ki bana karşı. bu kadar merak etmesinin sebebi neydi? beni sevse başka erkekle olur muydu? o güne dair onca diyalog geçti aramızda..

    ebru: ortadan kayboluyosun, hiç düşünmüyo musun beni? seni ne kadar merak ettiğimi?

    ve onca sitem.. hiçbir şey söylemiyodum ona, hiçbir cevap vermiyodum.. gözlerim doldu, taşmak üzereydi. ebru bunu farketti ve sustu...

    ebru: neden gözlerin doldu?

    beni hep aksi bir çocuk olarak tanıdı, duygularımın olabileceğini tahmin etmemiş olmalı ki dolan gözlerimi gördüğünde epey masumlaştı.

    ebru: senin ne derdin var söylemeyecek misin?
    ben : hangi birini söyleyim?
    ebru: hepsini anlat dinlerim
    ben : seni ilgilendiren kısmıyla başlayım o zaman.

    gözbebeklerimdeki suyun taşmasını önlemek için hemen ellerimle yaşlı gözlerimi silip devam ettim.

    ben : nasıl yapabildin?
    ebru: neyi?

    ağlak bir ses tonuyla, dilimi ısırarak devam ettim. çeşitli mimiklere girmiştim konuşurken..

    ben : bu kadar masum gözükebilmeyi

    ebru artık yaptığı hatayı saklamıyordu. hıçkırıkları ile gözlerini yerden kaldıramamıştı. bense artık ağlamaya ve hırçınlaşmaya başlamıştım.

    ben : ya bırak ya, yazıklar olsun sana

    yere bakıyordu, babasından azar işiten ufak kız çocuğu gibi.

    ben : biliyorum her şeyi, öğrendim. beni eve çağırmadan 1 gün önce pezevenkin biriyle ilişkini, 1 gün sonra hiç birşey olmamış gibi benle yattığını.

    gözlerini kapadığında, elmacık kemiklerinin üzerinden sızan su benim onca gözyaşıma bedeldi aslında. o da ağlıyordu ben de ağlıyordum.
  • reserved , yarın okuycam .
  • Part 64

    2 gün önceki akşam haberleri

    dün gece ... şehrinde yapılan otopark baskınında 5 kişi hayatını kaybetti. saldırıda otopark sahibi .. ve elemanları .. .. .. .. .. kurtulamadı.

    karanlık ve siyah bir gece, lodos saçlarımı okşayıp bedenimi savururken, anılarım ruhumu darp ederken ay ışığı ötede güzel duruyordu. rüzgarın şiddeti arttıkça üzerimdeki kısa kollu t-shirt göğsüme çarpıp tekrar balon gibi şişiyordu.. her adım attığımda yorgun gözlerimi yakan esinti hızla yüzüme isabet ediyor adeta anılarımı yüzüme vuruyordu. tıpkı gönlüm gibi simsiyah bir sokak, kaybettiklerime en yakın olan trafo direkleri ve ruhum. avuçlarımın arasında tekerli bir valiz, gözlerimde nem, duştan sonra yeni kuruyan saçlarımda rüzgar, kulaklarımda uğultu, boğazımda yutkunma hissi, omuzlarımda hayal kırıklıklarımın oluşturduğu ağırlık ve yük, dudaklarımda ebru'nun tadı, ellerimde ebru'nun izi, kalbimde ebru ve hafif vicdan azabı, karanlık sokak ortasında rüzgara karşı koyup ilerlemeye çalışan bu yorgunun özeti yüreğindeki sızı.. öyle mayhoş, öyle sakin ki.. kendisine en yakın garaja doğru yürüyor, yarım saatlik bir yol onu bekliyor. anılarını ve yaralarını hesaba katarsak, karanlık sokak onunla bütünleşiyor.

    hangisine dert yansam

    burağa mı?

    babama mı?

    herşeyi öğrendiğimi söyledikten sonra numaramı değiştirip bir daha konuşmadığım, bana ulaşmasına izin vermediğim, 2 aydır görmediğim ebruya mı?

    özet: bu şehirden böyle ayrılmaya mı?

    hiç tahmin etmedim. bir karamsarın bile hayal edemeyeceği sondu bu.. umrumda değil ! babamın tüm servetini 2 aylık süreçte kumarda yemesi ve farklı işler arayışı yüzünden parlarını ve hayatını kaybetmesi. o öldü ! çok mu nankördüm bilmiyorum ama gözlerimdeki nemin sebebi onun ölümü değildi. ebru'nun nefes aldığı bu şehire veda ediyordum, ön yargıyla gelip yaşam tarzımla film çevirdiğim, ebru ile el ele gezdiğim yurdun hangi tarafında olursa olsun görünen dolunaya son selamımı veriyordum.

    denemiştim. babamı gömdükten 1 gün sonra ebru'nun evine gidip onu gizlice görmeyi denemiştim. tam 2 ay aradan sonra herkesin uyuduğu saatte. sabaha karşı girdiğim apartman kapısından yediğim son kazıkla çıkmıştım. camları kapkaranlık, perdeye kim dikkat eder.. yukarı çıktığımda kapının önünde her seferki gelişimde gördüğüm farklı ayakkabıları göremedim. apartman kapısından çıkıp ebru'nun camına baktığımda, onun daha önce karanlıkta görünen beyaz perdelerini göremedim.

    çok düşündüm inanın. o an çok düşündüm.. 2 aydır tuşlamadığım, hafızama kazıdığım numaraları çevirmeyi çok istedim. ne kaybederdim ki sesini duyup kapatsam, onu sevdiğimi haykırsam. bu 2 seçenekten sadece birini yapabilirdim, sesini duymak yeterdi bana. yaşadığını, nefes aldığını öğrenmek yeterdi. tuşladım.. 11 tane rakama basıp tüm bunları sonucu bağlayan arama tuşuna dokundum.. kulaklarımı kedere boğan o bot sesi '' böyle bir numara kullanılmaktadır''

    gidiyorum beyler bayanlar. ölmeyi değil yaşamayı seçiyorum, babamdan kalan 10 bin tl ile hayata başlıyorum. yeni bir hayak düşünemiyorum, sadece yeni yaşantıma dönmek için adımlarımı atıyorum.. hayır hayır sokakta yatmak istiyorum, denizin başucunda içki içmek, dalgalara taş atmak istiyorum. üşüyorum.. rüzgar esmiyor ki, hüzün esiyor içime. rüzgar değil anılarım üşütüyor beni, ebrusuzluk işliyor içime. adım atıyorum fakat sonu hep karanlık karanlık karanlık .. karanlıkta beliren bir ışık gözlerimi kamaştırıyor...

    gördüm onu gördüm. ebru, babam.. karşımdalar, bana bakıp birbirlerine gülüyolar, samimiler. ''ne oluyo lan'' diyorum içimden. zafer çığlıkları, sevinç gösterileri.. hayır hayır hayır olamaz.. hayırrrrrrrrr tahmin ettiğim şey olamaz. oldu, olmuş ..daha orada 1. ayımmış, yeni arabamla ilk trafik kazamı geçirmişim. birkaç gün yoğum bakımda kaldıktan sonra ameliyata alınıp, ayılmak için odaya çekilmişim. hayata merhaba dediğim için sevinmiyorum, ebru'yu tekrar babamla samimi gördüğüm için üzülüyorum. kaza geçirmeden önce nefret ettiğim kadını rüyamda sevmiştim. kim demiş yoğum bakımdaki hasta hayallerini hatırlamaz diye.. ayılır ayılmaz sarılmak, öpmek istemiştim. bir engel vardı ! o kadın hâla babama aşıktı. kendimi toparladıktan sonra hemen eve döndüm, şuan babam bir yığın para gönderiyor fakat ben o hayallerin etkisinden yeni kurtuluyorum. hayata yeniden başladığım için sevinsem mi üzülsem mi onu da bilemiyorum...
  • Part 65 Final

    sizi hayallerime sürüklediğim için kendime teşekkür ediyorum. bu olayı hayal gördüm diye anlatsaydım kimse umursamadim, anlamazdı yaşadıklarımı. ebru foto ve video için düzenlediğim aldatmaca için kusura bakmayın hehehe.) artık ebru'yu sevmiyorum fakat rüyamda yaşadığım gerçek aşkı real hayatta yaşayamayacağımı biliyorum ve çok param olmasına rağmen kızlara ve kadınlara soğuk davranıyorum. bu hikayenin sonunda yaşadığınız hayal kırıklığı, benim son paragraftaki gözlerimi açışımda yaşamış olduğum hayal kırıklığının %5 i kadar ederi.

    Yazar:doğal olarak eleştiriler de aldık. hikaye çalmakla suçlandım, romandan alıntılar yapmakla suçlandım. ben başkalarının yaşadıklarını hiç merak etmedim, yaşanmamış olayları taklit edip yetenekleri sayesinde roman yazan yazarları okumadım. yaşadıklarımı yeterince anlatmaya çalıştım. küfür etmekte haklısınız, bana o kadar zaman ayırdınız. teşekkürler dinleyici tayfa sizi unutmayacağım !!!


    ***************ZAMAN AYİRDİGİNİZ İÇİN TESEKKURLER*****************

    (Hikayenin yazarina sonsuz tessekkurler)

    Haftaya yazari farkli olan 2. hikaye ile devam edecegim.... Kendinize iyi bakın
  • Yahu boyle bisey olabilirmi arkadas kendimi paraladim sonu nereye gidicek die ama gercekten basariliydi tebrikler emegi gecen burada paylasan arkadasimizada tesekkurler
  • Rüya çıktı iyi mi :@
  • 4 aylık rüyayı nasıl aklında tutabilmiş ??



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi 15KisiyeSaldirdim -- 4 Ocak 2012; 10:36:32 >
  • hay ben senin indirp kalkıyodu bi de okudum o kadar ya
  • mesaj
  • OHA diyorum resmen ya. Valla helal olsun adama.
  • up
  • Partları ilk mesajda toplasan kotaya mı zarar gelir?
  • Ruyasindaki kel adam benmiyimleaaan

    Bkz nickim :D

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Johnny Sins

    Ruyasindaki kel adam benmiyimleaaan

    Bkz nickim :D

    Bu arada adam çok iyi yazmış be helal olsun ya
  • 2.Hikaye ile devam ediyorum ....(okumanız tavsiye edilir)


    içanadoluyla karadenizin kesiştiği bir ilçede doğdum ben. ilkokula 5 yaşında yazıldım. 92'de kendimi anadolu lisesinde buldum. bilen bilir o zaman ortaokuldan başlayıp 7 yıl sürüyodu anadolu liseleri.O yüzden 92'de mezun oldum. ve okulun kapısından girdim. ilk heyecan ilk hoşbeş, daha on yaşında çocuğum .Ve onu gördüm...

    neyse, okula küçük yazılmışız zaten, çelimsiz de bi çocuğuz. yani zaten şimdi düşününce hiç anlamıyorum bir insan 10 yaşında niye aşık olur ki, neyine aşık olur .

    o zamanlar çok türk filmi izletmişler heralde bize, bizim peder fabrikada işçiydi. iki ablam üni de okuyo, kıt kanaat ucu ucuna yetişiyo para. kız da bizim memleketin en zenginlerinden birinin kızı. dedim ya bize çok türk filmi izletmişler . olmaz gibi geliyo zengin kız fakir oğlan aşkı. yıllarca buna inandım , şimdi düşününce bakıyorum da. dediğim tek şey "Kafama s*çayim" oluyo

    3 sene mal mal kıza bakıp durdum uzaktan. sanki utanılacak bişey . en yakın arkadaşıma bile söylemeye utanıyorum. bu arada orta okulda nasıl olur bilirsiniz, herkes aynı kıza aşık olur. hele ki benim okuduğum gibi oğlanların kızlarla konuşamadığı bi memlekette doğduysanız, herkes platoniktir

    geldik yedinci sınıfa, en yakın arkadaşım bi firlama var o zamanlar, o biliyo sadece bu kızı sevdiğimi. ama konuşmam, konuşamam yani o kadar imkansız ki benim için o kadar uzak ki. sınıfın en güzel kızı o, hem de zengin, ben daha ufak tefeğim hala, üstü başı yamuk yumuk bi tip işte. her sabah derse geç kalan, sınıfta şaklabanlık yapmaktan başka numarası olmayan tembel bi firlamayim

    işte o aralardı. kankardeşim olan firlama "ben senin yerine gidip konuşuyum kızla" dedi. konuş lan dedim, zaten olacak bi iş değil, varsın böyle olmasın. "kafama s*çayim" diyorum hala...

    neyse kankardeşim konuştu kızla. cevap "olmaz".
    "yaşımız çok küçük daha" filan demiş. saçmalıklar işte .
    zaten mantıklı olan hiç bi sey yoktu ben küçükken.

    sonra, aynı seneydi gene, bu kankardeşim olan firlama bi daha teklif etti hatuna benim adıma. cevap gene "yok". sonra bizim bu firlamayla aramız bozuldu. aradan bi kaç hafta geçti geçmedi. haber geldi kankardeşim hatuna çıkma teklif etmiş "kendi adına". şimdi hala düşündükçe "serefsizsin" kanka diyorum

    şimdi aklıma geldi. geceleri normalde yatacağım saatten
    yarım saat filan erken yatardım .
    bi tane küçük radyo vardı, best fm çekiyodu sadece,
    geceleri melon şapka diye bi herif çıkıyodu şiir filan okuyodu.
    yorganın altına girip dinlerdim uyuyana kadar,
    hep hayal kurardım,
    bütün hayallerde hep aynı şey olurdu,
    hatunun başına kötü bişey gelirdi,
    ben gidip onu kurtarırdım, her seferinde kurtarıp
    ardıma bakmadan giderdim.
    hayale bak .
    bi yandan melon şapka, bi yandan hayaller,
    kimi zaman ağlardım kendi kendime
    öyle uyur giderdim yavaş yavaş



    ertesi sene yılsonu partisi gibi bişey vardı.
    parti dediysek, sınıfa takım elbiseyle değil normal kıyafetle geliyon
    sınıfa bi tane teyp getirip müzik dinliyon. eğer bizim gibi birazcık firlamalik varsa serde
    bi tane bira içiyon gelmeden önce.
    işte o gündü, nasıl olduysa cesaret geldi biraz, dansa kaldırdım kızı.
    dans dediysem de, öyle arada yarım metre mesafe bırakıp mal gibi sallanıyon işte
    başka bi sey yok: üç kere dansettik, aradan 15 sene geçti nerdeyse, hala unutmam hangi şarkılara dansettiğimizi.

    o gün işte yılsonu partisinden sonra.
    en mutlu günümdü heralde, "seviyo lan heralde o da" filan diye düşündüm.
    dansa kalkmış filan büyük şeylerdi bunlar o zamanlar.
    çıktım okuldan kuytu bi yerde bi ateri salonu vardı,
    onun önünde sigara içerdik, hayatımın en keyifli sigarasını içiyorum.
    arkadaşlar filan da var, artık onlara da söylemişim ben bu kızı seviyom diye.
    sonra ordan biri dedi ki sen mal mısın , hatum *** ile çıkıyo.
    işte o sınıfın zengin ve yakışıklı oğlanıyla.
    lanet olsun ya insanın en keyifli sigarası daha
    ortasına varmadan efkar sigarasına döner mi? döndü işte.
    şimdi tekrar düşününce. "ya ne olacağıdı lan diyom kendime kendime

    o sene sonuydu. kızın sevgilisi olan firlamanın babası banka müdürüydü,
    tayini çıktı sanırım, gittiler. gittiler ama başkasının sevgilisiydi artık
    bitmişti benim için. hep öyle kalacaktı.
    çocukluk işte mal mal bunları düşünüyodum.
    şimdi o kadar meseleden sonra başımızdan geçenleri düşünüyom da.
    bizi küçükken çok itelemisler, çok ezmişler resmen tecavuz etmisler.
    o yüzden bi türlü iflah olmuyoz işte,
    içimizde bi öküzü öldürecek kadar yara biriktirdik küçüklükten.
    şimdi hiçbi kız tedavi edemiyo o yaraları. kalıcı hasar bırakmış yaşadıklarımız

    o zamana kadar ben okulu en korkak çocuğuydum sanırım.
    haraç filan alırlardı benden. sonra o kızdan umudu kesince bişey oldu
    ne oldu bilmiyom . ertesi sene ilk defa kavgaya girdim.
    bi köy adam gelmişti bizi dövmeye abartmıyom 80 kişi rahat var
    üç kişi girdik kavgaya.
    resmen tecavuz ettiler, ölüyoduk. ama daha mutluydum sopa yedikten sonra

    sonra dedim ki s*çarim bu dünyaya .
    taktım belime bi kelebek, benim diyen adam yanıma yanaşamıyo.
    lise ikinci sınıftık. ben artık bu kızla kanlı bıçaklıyım, bişeyler yaptım tam hatırlamıyom
    küstük, konuşmuyoruz. ki zaten konuşsak bile ben onla konuşamıyorum ki .
    iki lafı bi araya getiremiyorum mümkün değil.
    bunu yapamayınca tersine dönüyo insanın davranışları.
    tersliyorum kızı ne dese, elimden geldiğince kötü davranıyorum.
    sanki onun da çok umrunda ya, öyle düşünüyorum o zamanlar.
    meğer umrundaymis yıllar sonra tekrar düşününce ancak anlayabiliyorum bunu

    ertesi yıldı. lise 2'yim okulun bir numaralı agasi benim artık.
    sürekli kavga dövüş, sürekli kafa göz kırık yarık. içine ettigimin anadolu lisesi "süt çocuklarının" okulu. bi kavga çıksa çok çıksa 4 tane adam geliyo peşinden.
    adamlar 40 kişi basıyolar okulu her seferinde. biz her seferinde ağır hasarlı.
    ama düşmandan da 3-4 tane indirmişiz o yetiyo bize.

    yine aynı sene, belki bu hikayeyi başka zaman anlatırım.
    ablam evden kaçtı . adamın birini seviyomuş, babamgil izin vermedi.
    bi gece camdan dışarı bakıyodu ablam. normalde geç yatarım ben.
    o gece anladım ablamın kaçacağını. ama seviyodu lan işte,
    ben anlamazsam kim anlardı ki bunu. o gece erkenden yattım.
    sabah kalktığımda ablamın evde olmayacağını biliyodum yatarken.
    öyle de oldu, sabah ablam yoktu

    ondan sonra hayat çok değişti benim için. hem delikanlı olup hem
    ablası evden kaçmış adam olmak zor iş . peder kalp hastası oldu ondan sonra.
    anne hergün ağlıyo, ev hergün ölü evi gibi, kapısından girmek istemiyorum artık.
    ki öyle de yaptım. sonra haber geldi, enişte ablamı dövüyomuş diye,
    aradım taradım bulamadım onu. bulsam heralde öldürürdüm diye
    düşünüyorum. evden kaçtığı için değil.
    onu onca seven o kadını dövdüğü için.... bulamadım...

    o yıl da böyle geçip gitti. okulda bi öğretmeni dövdüm.
    okuldan atarlar sandım atmadılar. uzaklaştırma aldım biraz,
    geri döndüm. artık bi kahramandım okulda. oysa ben sadece bi kişinin kahramanı olmak istemiştim hep.
    onu gördüm yine, umrunda değil gibiydi ve sanırım değildi...

    lise böyle geçip gitti, dile kolay 7 sene, ne başka bi kızı sevdim, ne de eli elime değdi başkasının. şimdi düşünüyorum da birini bir daha öyle sevebilmek için neler vermezdim

    ve işte öss bitti. sonuçlar açıklandı. o ankaraya gitti. bitti dedim lan, bu hikaye burada bitti. hayatımın 7 senesi . gözlerimin önünden uçup gitti. ben tabi bi sey kazanamadım. ama o gittikten sonraki sene anladım ki o memlekette durulmaz. ben de gitmeliyim.

    o yıl dershaneye gittim. dershanede bi kızdan hoşlandım. yıllar sonra ilk defa başkasına karşı bir şey hissettim. dershanenin en güzel kızıydı. ve onunla hikayem de öyle başladı. hayatımda ilk kez bir sevgilim olmuştu . mutlu gibiydim sanki. ta ki bi gün sevgilimle yolda yürürken yine ona rastlayana kadar...

    neyse, yolda ona rastladım. yanımda sevgilim var. o güne kadar da gayet iyi gidiyo herşey, seviyorum filan kızı. yolda onu gördüm. durdum,
    -nasılsın
    -iyiyim
    -sen nasılsın
    -ben de iyiyim
    .
    .
    .
    ..
    -görüşürüz
    -görüşürüz...
    ve gitti. iki saat kendime gelemedim, elimi ayağımı nereye koyacağımı bilmiyorum, arkasından bakamıyorum gidemiyorum. ölüyorum , yanımdaki kızın ilk sözleri "hala onu seviyosun" oldu. inkar edemiyorum onaylayamıyorum da... o gün kızdan ayrılırken, "ben bi daha seni aramıycam" dedi. "sen kimi sevdiğine karar ver sonra istersen ara beni". nasıl karar veriyim ki. onu sevmekten nasıl vazgeçiyim lan. ömrüm o benim, hayatım, hayatımı mahveden kadın

    sonra o yıl bitti. yine sınav sonuçları zamanı geldi. açıklandı. ben de gidiyordum. istanbula. ve yeni hayatımı yaşamak için bi hevesle düştüm yollara. geride bıraktığım her şey geride kaldı sanıyodum. kalmadığını sonradan anlayacaktım, yıllar sonra

    sonrası istanbul işte. içimde bir öfke var her şeye karşı geçmek bilmiyo .
    hakkım yendi lan biliyorum bunu,
    ama hırsımı kimden almam lazım bilmiyorum.
    daha üniversitenin ilk ayında. ikinci sınıflarla
    girdik birbirimize. peşine sahilde şarap içme meselesine polislere daldık,
    nezaret yollarını tuttuk. sabahı zor ettik.
    5 parasız the marmaraya içmeye gidip ortalığı birbirine kattık.
    sonra yakarim bu dunyayı dedim. devrimcilere karıştım,
    bütün çatışmalar benden sorulur oldu artık.
    üniversite bitene kadar. artık hayatımda başka hiç bişey yok.
    bi kızla birlikteyim ama, aklım hep ilk aşkımda,
    çıkmıyo işte çıkmıyo.
    polislerin kafasını kırsan da, bütün istanbulu molotofla yakıp yıksan da çıkmıyo.
    yıllar böyle geçti, bir gün olsun cesaretimi toplayıp arayamadım,
    her seye cesaret eden deli oğlan, o kızın karşısında 3 yaşında çocuk oluyodu . olmuyodu bi türlü elim telefona gitmiyodu.

    benim üniversite uzadı haliyle. o bitirmiş haberini aldım, bi herifle nişanlanmış dediler. sonunda bunun olacağını biliyodum. sonra evlendi dediler. liseden arkadaşlarım düğününe gitmişler, gülmüş eğlenmişler. geln olmuş , o on yaşındaki kız gelin olmuş, ne ara o kadar büyüdük, o yıllar nasıl geçip gitti. evlenecek yaşa ne ara geldi... gelmiş işte herkes büyümüş, bi biz kalmışız p** gibi

    hatun evlendikten bi kaç ay sonraydı. bizim liseden iki tane firlama bi mezunlar forumu açmış, sonra benim kıza olan aşkımla ilgili bi takım mevzular dönmüş filan forumda. ortalık karışmış kendi çapında. sonra gittim ben de üye oldum. orda msn adresi vardı kızın, bi gün bi delilik ettim ekledim, kabul etti. aylarca msnin çevrimiçi listesinden öyle nazlı nazlı baktı bana. tek kelime bile konuşamadım

    ben bu arada istanbulun agasi olmuşum. kız izmire taşınmış. o evli,
    ben o hatun senin bu hatun benim takılıyom. ama çıkmıyo içimdeki şeytan bi türlü.

    aylar sonra bir gün msnden "merhaba" dedi. aklım çıktı . yüzüme kan yürüdü. hayatımın en uzun süren merhabasını yazdım ona... şimdi düşününce keşke yazmasam daha mı kolay olurmuş her şey diye düşünüyorum. ama yazdım ve bitti dediğim hikaye yeniden başladı

    sonra o gün konuşmaya başladık. ta lisedeyken benim arkamdan bişeyler söylediğine dair bişeyler anlatmıştı biri bana. ben de gidip bunun ağzına etmiştim. kavga filan ettiydik. konuşmadık aylarca. o meseleyi açtı. "ben sana öyle bişey dememiştim" dedi. "önemli değil dedim dediysen de sorun yapacak değilim bu yaştan sonra. "geçmiş geçmişte kaldı" dedim.

    nah! geçmişte kaldı . kalbim yerimden çıkacak gibi çarpıyo konuşurken.
    "yok" dedi "öyle değil". "ben sana öyle bişey diyemem" dedi. "o zaman da diyemezdim şimdi de diyemem". ben hala mal gibi "önemli değil" deyip duruyorum. o ısrarla "diyemem" deyip duruyo. "neden diyemezsin" dedim sonunda "çünkü" dedi.
    .
    .
    .
    "ben seni seviyodum"
    beynimden vurulmuşa döndüm. dakikalarca o ekrana bakıp kaldım öylece...

    insan buna nasıl inanır ki .
    hayatım nereden başlamış nereye gelmiş ve ne yaptıysam hep onu düşünerek yapmışım.
    "onun beni sevmediğini" düşünerek.
    itlik kopukluk serserilik. eylemler, çatışmalar, gözaltılar, dayaklar...
    isyankarım çünkü şu yandigimin dünyasında
    beni koynuna alıp avutacak bir hatun olmadı hiç,
    kim beni sevse ağzına edip terkettim.
    düşündüm. beni sevdiğini o zaman bilsem, evlenirdim onla,
    üniversite de batsin, üniversiteye gitmek bile istemezdim belki.
    insan sonsuza dek sevebileceği,
    ruhunu ellerine bırakıp dinlenebileceği bir kadın bulduktan sonra ne ister ki hayatta. benim için artık geçti o tren biliyorum.
    o tren istasyona bi kere uğramış, ben yanlış tren sanmışım, oysa yıllarca onu beklemişim haberim olmamış.
    agzina edeyim hayat dedim. çocuk felcine, tetanoza, kızamığa karşı bütün aşılarımızı yaptılardı bize küçükken.
    agzina edeyim hayat dedim, bunun bi aşısı yok muydu, yapsaydınız da o zaman ruhumuz böyle hastalanmasaydı...

    aklımda onlarca soru vardı o anda. şimdi sizinde vardır mutlaka. "e o zaman kız niye başkasıyla çıkmış" diyeceksiniz. insan bi gün olsun söylemez mi diyceksiniz. bunlar ben de yıllarca sordum hem kendime hem de ona. yok işte cevabı yok, kader gibi, böyle olması gerekiyomuş sanki

    sonra konuşmaya devam ettik ileriki günlerde. artık filim koptu açıldık iyice. bana geceleri uyku yok . ayık kafayla attığım her adım zulüm, yerler hep diken, yatağım akrep dolmuş, geceleri uyku yok.

    tam o anda onu düşündüğüm anda, bi adamın yanında, başka biri onu öpüyo, okşuyo, seviyo... yerimde duramıyorum. zaman civa gibi akmıyo geçmiyo. bir gün bitene kadar ömrümden ömür gidiyo.

    hergün şiirler yazıyorum ona. ve sabahı bekliyorum. uyanır uyanmaz msnden gönderiyorum. sonra ertesi gün bi daha bi daha... şiir yazmasam ölecem başka çaresi yok. bir gözüm balkondan aşağı bakıyo hep, atladım atlıycam.

    ama o da benim gibi, biliyorum artık. ve söylüyor o da
    "ben hep seni sevdim, ve hala da" diyor.

    ben orda ölüyorum. ertesi güne başka bir adam doğuyor yeniden. öncekinden daha bitmiş daha tükenmiş. kavga etmeye takati kalmamış... sadece bir tek şey için diyorum. onun için...
    yeter diyorum öleceksek ölelim

    o diyo ki "seni seviyorum git başımdan" git başka birini bul. "yalvarırım sana" diyo. daha yeni evlendim diyo. ben böyle yaşayamam diyo. hadi kocayı bosver anneme babama ne diyicem diyo. ben yine ölüyorum. sabaha yine başka bi adam doğuyo. bir gün öncekinden daha tükenmiş

    aylar böyle geçti gitti. gel diyorum yalvarıyorum.
    bir gün olsun diyorum. "olmaz" diyo, "noolur git".
    "bırak" diyorum "o şehri". istanbula gel, "bi ev tutarız yaşarız birlikte".
    telefonla da konuşuyoruz artık. hergün konuşuyoruz saatlerce.
    oturup karşılıklı ağlıyoruz bazen.
    " diyorum bu hikaye nasıl bu hale geldi".
    nasıl yanıp kavrulduk bi anda. sanki doğduğum günden beri hayatımdaydı,
    bir kaç ayda öylesine alıştım ki telefondaki sesine.
    duymasam ölüyorum. ama haftasonları kocası yanında oluyo.
    konuşamıyoruz, geceleri yine o herifin yanında biliyorum.
    hayatımda ilk kez anladım . şu üçüncü sayfa haberlerinde çıkan
    "sevgilisiyle bir olup kocasını öldürdüler" haberlerini.
    ölüm o kadar küçülüyor ki insanın gözünde,
    birini öldürmek suçmuş gibi gelmiyo insana...

    bir gün ankaraya gittim. bi kaç haftalık bi işim vardı. o bana sürekli başka birini bul deyip duruyodu. bunu neden bu kadar ısrarla söylüyodu bilmiyorum. sanırım kendi vicdanını rahatlatmak istiyordu. orda bi hatunla tanıştık. daha üni 1. sınıftaydı bi gece takıldık, sev*şt*k... sabah oldu arkamı dönüp gitmem gerekirken. geri döndüm. elini tuttum, sarıldım öptüm. acımı biraz olsun hafifletir diye düşündüm. "o" da "birini bul" diyordu. öyle yaptım. yoksa ızdırabımdan ölecekmişim gibi hissediyordum. piyango o kıza çıktı onu buldum

    sevdiğim kadını aradım "birini buldum", "ama hala seni seviyorum" dedim. şimdi düşününce harbiden mal olduğuma şüphem kalmadı. bunu neden yaptım tam olarak bilmiyorum. çok canım yanıyordu ve onun da canı yansın istedim belki. "iyi sevindim" filan diye bişeyler geveledi ağzından, oysa mahfolmuştu, sesinden anlaşılıyordu bu

    tabii ki ankaradaki kızla ilişkimiz çok sürmedi.
    ayrıldık, hiçbir yaram iyileşmemişti.
    kendimi biraz daha kötü hissediyordum o kadar.
    tekrar onunla görüşmelerimiz sıklaştı. yeter dedim ben dayanamıyorum artık.
    seni görmezsem ölceğim dedim. gerçekten de öyle hissediyodum.
    o balkondan aşağısına bakıp duruyordum sürekli.
    ve şimdi düşününce daha iyi anlıyorum. gelmeseydi yaşayamazdım,
    birgün o apartmandan merdivenleri kullanmadan inerdim, buna hiç şüphem yok

    ve bir sabah çıkıp geldi. üsküdar iskelesinde gördüm onu ilk kez. bu nasıl bir duyguydu inanın ne kadar istesem de anlatamam onu görmeyeli nerden baksanız 8 yıl filan geçmiş. ve o hayatımın kadını, karşımda duruyor, aynı lisedeki gibi, gözler aynı gözler, kaşlar aynı, bakışlar aynı hala.
    ah o bakışlarda her zaman biraz aşk varmış, orada görünce anlıyorum.
    birbirimize sarılmalı mıyız bunu bilmiyorum, elini tutmalı mıyım bunu da bilmiyorum.
    yine o liseli çocuğum işte, konuşamıyorum elini tutamıyorum,
    dokunsam kırılacakmış gibi geliyor. dokunmaya korkuyorum.
    üsküdar sahilinde kayalıklara oturuyoruz. hafiften bir yağmur çiseliyor.
    bütün üsküdar sırılsıklam bir biz ıslanmıyoruz. o biraz üşümeye başlıyor. montumu çıkarıp veriyorum. ve başlıyoruz, çocukluğumuzdan bugüne nasıl büyüdüğümüzü, nelere kırıldığımızı, neden bu hale geldiğimizi.

    koca bir hayat muhasebesi kolay bitmiyor.
    üsküdarda bir yağmur, herkesi ıslatıyor
    bir bize değmiyor

    dışardan bakınca, "evli hatunu ayartan namussuz" benim. gariban herifin karısının aklını çelen benim. milletin hayatını mahveden benim. ama koyarım kutsal aile düzeninin aşk var burda ve içimde her an yanmaya devam ediyor. hangi evlilik bundan daha kutsal olabilir ki... işin en kötü tarafı kim inanır ki, o gün üsküdar sahilinde, ertesi gün maçka parkında, bir sonraki gün beşiktaş elma kafede el ele tutuşup saatlerce oturduğumuza. ve onunla olduğum her an. başımın deli gibi döndüğüne, ayakalrımın dünya toprağına basmadığına.

    ben o gün gördüm pampalar, aşk öyle bir şeymiş. en mutlu aşk bile insanı öldürebilir bir gün. bir daha öyle bir şey yaşabilir miyim? hiç sanmıyorum.

    ve o gitti. kafası karışıktı. boşanıp istanbula yerleşecekti. ama ailesine ne diyeceğini düşünüyordu. yanımda olduğu her an durup durup ağlıyordu. elini tuttuğumda yahut minik öptüğümde çenesi kasılıyordu. ben aşkı ilk kez o hafta boyunca onun gözlerinde ve kendi içimde gördüm. yıllar boyu biriken bir aşk patladığında ölümcül olabiliyor

    o gitti...
    istanbul bomboş artık. sadece onunla gezdiğim yerleri görebiliyorum.
    onunla bindiğim vapur çalışıyor yalnızca şehir hatlarında.
    onunlayken yaptığım her şey üstüme geliyor.
    hesap soruyor.
    artık mazisi var bu kentin. yaşayan, her köşe başında onu hatırlatan.
    daha beter oluyorum, yaşayamıyorum.
    ha bir de bir şey daha var elimde. ilk entride gördüğünüz o çakmak.
    dedesinden kalmış.
    "ortaokuldan beri saklıyorum bunu" dedi.

    "birgün sana vermek için sakladım hep,
    birgün sana veremeyeceğimi bilerek"

    içtiğim her sigara ızdırap artık bana. o ateş her yandığında ciğerimden bir köşe de alev alıyor...

    ankaradaki hatun yeniden çıkageldi. hayatım mahvolmustuş zaten. sen de gir lan hayatıma dedim. sen de alabildiğin kadarını al defol git. daha ne kadar acıyabilir ki canım. bundan ötesi ölüm, ya da belki yaralarımı sarıp iyileştirirsin. gir işte hayatıma dedim.

    ne olabilir ki . deli gibi aşıksın başka bi karıya, tutup başka biriyle ilişki yürütmeye çalışıyon. ilişki bile değil. hayatta kalabilmek için birine yaslanmaya çalışıyon. bu kupon tutmaz hacı. tutmadı zaten. . ayrıldık tabi hemen

    işte tam o aralar ben içim temizlensin diye her gece alkolle yıkadım içimi.
    fındıklı parkını bilen varsa aranızda.
    işte orada yaz kış, tek tek gemi saydım sabaha kadar.
    sabaha doğru denize atlayıp donana kadar yüzdüm kimi günler.
    yaş olmuş bilmem kaç böyle hayat sürer mi sürmez tabi,
    yeniden aşık olduğum hatunu aradım, herşey başa sardı tekrardan. başka yolu yok dedim bu kez.
    ya sen gel, ya da ben gelip seni alıcam, o benden beterdi.
    bir kaç hafta konuştuk böyle, "boşanıcam tamam" dedi.
    devlet memurudur bu arada, tayin olması mümkün değildi o ara istanbuldan iş filan bakmaya başladı hatta. sonra bi gün yeniden geldi istanbula.
    artık kocasından çok benim kadınımdı. bitirdim onunla diyordu. "sadece tek bir şey babama ne söyleyeceğimi bilmiyorum, o çok üzülür buna" diyordu. "bir yalana inanmaktansa gerçeklerle yaşasın" dedim.
    ama o hiçbir zaman söyleyemedi babasına...

    sonra birgün tekrar geldi istanbula.
    yine üsküdar, yine o iskele.
    yine yağmur hem de bu kez deli gibi.
    yağmurda elele tutuşup yürümek diye bir şey varmış harbiden,
    yanınızdaki kadına harbiden aşıksanız,
    yağmur bi başka yağıyor insanın üstüne,
    ıslanmak filan koymuyor adama.
    o yağmurun altında fethi paşa korusunun tam karşısında ilk kez doya doya öptüm dudaklarından. unutulur gibi değildi.
    çocuk gibiydik . o gün bir yürüme tutturduk.
    üsküdardan ikinci köprüye kadar yürüdük elele.
    şimdi düşünüyorum da, o yağmurda başka hangi güç yürütebilir beni oraya kadar diye.
    sanırım hiçbişey beni buna ikna edemez.
    o gün ilk kez "bana gel bu akşam" dedim. "olmaz" dedi. ama gözleri öyle demiyordu.
    bunu görüyordum...

    deli gibi aşık olmak derler ya. hah işte tam oydu yaşadığım. ama aklıma takılan başka bir şey daha var. o kadar yabani yaşamışım ki hayatı artık biraz evcilleşmek istiyorum.
    ama düşünüyorum ister istemez.
    "ulan evli bi kadın boşanacak, onunla yaşayacağım üstelik bu kadın bizim memleketten.
    annem anasını tanır, babam babasını tanır, bütün arkadaşlarım onu tanır. nasıl olacak lan bu iş diye düşünüyorum.
    s*çtigimin dünyasının kederi bana dert olmuş sanki .
    işte bu hesapları yapmaya başlayınca sanki büyü elimden kaçıyo gibi oluyor.
    bi yandan kurtulmak istiyorum ondan, bi yandan da sonsuza dek birlikte yaşamak.

    bu arada ben onu arkadaşlarımla tanıştırıyorum. utanıyo yüzlerine bakamıyo. evli bi hatun sevgilisiyle kırıştırıyo sonuçta millet ne der diye düşünüyo, kimle tanıştırsam ezilip büzülüyo karşısında. "sen benimsin" diyorum "ve sadece o kadar gerisini unut" diyorum, başını öne eğip susuyor öyle...

    ve işte o gün "bize gel dediğim gün". aklımda bi düşünce var, kanıma başka bir şey karışmış, o bildiğim damarımda fener gibi çakan aşk değil sadece başka bir şey var . "kurtul ondan" diyo. bu gece onunla seviş ve içindeki o duygunun bitmesini bekle.

    şimdi düşünüyorum yine. aşk lan bu. biter mi bi dokunusla, bu mudur yani bu kadar mı her şey. ama o gün inanıyorum buna nedense. içimdeki hesap kitap yapan o herifi çıkıp dikiliyor karşıma, önünde koca bir hayat var diyor...

    hem sonra düşünüyorum ulan diyorum. "şimdi bu hatun boşandı kocasından, geldi istanbula. bilmediği bir kent tanımadığı insanlar. sadece benim için gelecek buraya. ya diyorum biterse. yani ben onu öyle çok sevmişim ki artık idareten ilerlemez hiçbişey".
    bunu düşünüp duruyorum.

    dedim ya hesap kitap defterleri açılmış bi kere, içindeki o hesapsız delikanlı, hesap kitap bilmez ki. saf bi oğlan o kandırılır. kandırıyorum onu, bu gece olsun ne olacaksa. sonra biter kendiliğinden diyorum. o çocuk ölüm döşeğinde, inanıyo . beni bu iyileştirecekse tamam diyo.

    ve ben şimdi düşündüğümde yine "kafama s*çay*m" diyorum

    bilemiyorum ki . anlamıyorum onun farklı olduğunu.
    hayatlarına bir anda girip, bir anda unuttuğum hatunlar gibi olabilir diye düşünüyorum. sanıyorum ki mesele benle ilgili.
    "ben böyle bi adamım abi çok uzun süre bağlanamam"
    diye düşünüyorum kendi kendime.
    ah be gerizekalı, anlamıyorum işte,
    hayatta kimseye bağlanamamamın bi tane nedeni var.
    o da işte şu karşımda duran hatun. bunu bir an unutmak istiyorum,
    öyle değilmiş gibi davranmak istiyorum.
    işte o gece bana geliyor, gece bira alıyoruz.
    evin balkonuna çıkıyoruz.
    ve ben aylarca hasret çektiğim o günlerde dinlediğim o şarkıyı açıyorum ona. birbirimize sarılıp gökyüzüne bakıyoruz. aylardan eylül, kader gibi

    ve işte o gece kızılca kıyamet kopuyor.
    ilk kez oluyoruz.
    hiç de öyle umduğum gibi büyük bir şey olmuyor.
    yer yerinden ayrılmıyor. dereler yatağını değiştirmiyor.
    olup bitiyor öylece. sonra ben yataktan kalkıyorum.
    bilgisayarın başına geçip. mal mal bir şeylerle uğraşıyorum.
    olmasını istediğim şey buydu belki de diyorum. Oldu ve bitti işte.
    yıllardır içimde biriktirdiğim buydu belki de.
    artık kendimi haksızlığa uğramış gibi hissetmem diye düşünüyorum.
    şiirler biter artık diyorum, uykusuz geceler, ölümü bir dost gibi ceketimin cebinde gezdirdiğim o günler biter artık diyorum.
    ve buna inanıyorum.

    sonra o gidiyor. izmire dönüyor yine. boşanıcam diyor. ama gözlerimden de anlıyor bişeylerin değiştiğini. ta çocukluğumu bilir o benim. anlamaz mı .
    ben istiyorum ki ona boşan diyen ben olmayayım. bigün kapım çalsın ve o gelsin,
    "artık her şey bitti" desin. sorumluluk bende olmasın. sonra işte ne yaşanırsa ne kadar yaşanırsa yaşansın, biterse de bitsin. olur diyorum inanıyorum buna. o izmire gidip boşanma avukatı buluyor. ben o ankaradaki hatunu arayıp buluyorum tekrardan.
    normale döneyim istiyorum artık. aşktan ölmeden kaçıp kurtulayım bundan. kaçıyorum. kurtulamıyorum bir türlü.

    sonra avukatıyla görüşmeye gittikten sonra beni aradı.
    "beni artık sevmediğini biliyorum" dedi. "nerden çıkardın" dedim.
    "bugün avuklatla görüşmeye gittim ama sen arayıp ne oldu diye sormadın" dedi.
    "bunun benim için ne kadar zor ve önemli olduğunu biliyordun oysa ki".
    sonra ağladı telefonda. bitsin gitsin istiyordu içimden bir ses.
    kurtulurum diyordum. sonra aramadı beni bir süre, ben de aramadım.
    hayatının en berbat günlerini yaşadı orada biliyorum.
    bir adam için bütün hayatını mahvedip atmayı göze alıyosun.
    ve o seni atıyo, bunu düşünmüş olmalu günler boyunca.
    onca söylediğim şeyin yalan olduğunu düşünmüş olmalı.
    ama şiirler vardı işte ortada ve bir yalan üzerine şiir yazılamazdı.
    bunu biliyor, anlıyordu. o çocukluğumu bilir benim, anlar içimden geçenleri

    "işte" diyordum. kurtuldum lan bundan, ölmeden kurtuldum hem de.
    , hayat böyledir lan zaten, iyiler ölür hep
    hayatta kalanlar y*vş*klar olur.
    işte y*vş*kların dünyasında ve ayaktaydım
    ankaradaki hatunu aradım iki bişeyler söyledim. başladık yeniden.
    iyiye gidiyordu herşey. ama onun hayatını mahvetmistim. bunu biliyordum.
    ama bilmiyormuş gibi davranmayı tercih ettim...

    onun hayatını mahvettim biliyodum. kocasıyla ayrılmalar, ayrı ev bulmalar, avukatla görüşme, aileye durumu çıtlatma. kocasının ailesi falan filan. işler iyice birbirine girdi onun hayatında. bunları sonradan öğrendim tabi.
    o aralar onu aramıyodum ki mutluyum lan diyodum kendi kendime.
    ama içten içe biliyodum işte . orada uzaklarda bi karının yok ettim.
    bi daha nasıl normale dönebilecekti ki.

    günler öyle geçip gitti bi süre. sonra bi gün, bilmiyorum,
    hatırlamıyorum neden, kulağımda bi telefonla buldum kendimi,
    öbür ucunda o vardı. ve ben yine "sensiz yapamıyorum bi şans daha ver" diyodum.

    karının hayatı yok olmus şimdi normale dönmeye çalışıyo. "tamam" deyip bana koşacak değil ya. "defol" çekti bana ve intikam alır gibi o bi kaç ayda neler yaşadığını anlattı. ne kadar çok üzülmüş lan.
    ben lan ben . o ortaokulda kızın karşısında tek kelime konuşamayan herif, nasıl oldu da bunlara neden oldum diye düşündüm.

    ama bildiğim bişey vardı. sesinin titremesinden. konuşurken ağlamasından biliyordum. hala bana aşıktı, dayanamayacaktı biliyodum. aşk bu dayanılır mı hiç? ben dayanabildim mi ki?

    ve yine ikna oldu. "gelicem" dedi. "ben de hata yaptım" dedi. "bi boşanmadır tutturdum her şeyi senin sırtına yıkmaya çalıştım" dedi. "bu kez hesapsız gelicem" dedi. "boşanma meselesini, sonumuzun ne olacağını düşünmeyelim noolur" dedi. sadece seninle bi hafta ve sadece o kadar. düşünülecek bişey varsa düşünürüz sonradan. "tamam" dedim ve çıkıp geldi.

    ve geldi. gene geldi işte.
    yine o kadın, kaşıyla gözüyle o lisedeki kız gene.
    ilk görüüşte sarıldık bu kez birbirimize.
    ben o ara bir roman yazıyodum,
    gerçi hala da bitmedi . onu okumuştu,
    düzeltmemi önerdiği yerler vardı. bi hafta boyunca,
    bigün parkta bigün evde bigün bilmem nerde. bunu konuşup durduk.
    sanki öyle çocuğumuzu sever gibi.
    şimdi düşününce saçma geliyo .
    Aşık olduğun kadınla oturup bunları konuşmak aylar sonra. ama bambaşka bi duyguydu. dünyanın en güzel şeyiydi. bi hafta hiç ayrılmadık.
    korktuğum şeyi hissettim işte o an "oydu işte"
    sadece uzaktan uzağa aşık olduğum kadın değildi o,
    hayatımın kadınıydı. beni tam anlamıyla anlayabilecek tek kadın.
    her şeyim olabilecek tek kadın

    sadece bigün kavga ettik.
    sabah uyanırken uyku sersemi,
    eski sevgilimin adını söylemişim ona.
    ne olduğunu anlamadım bi kaç dakika sonra kendime geldim.
    gitmiş . aradım defalarca açmadı.
    sonra açtı, gidiyorum ben dedi. sen beni sevmiyosun onu seviyosun.
    o an giderse öleceğimi düşündüm. o an gitse ölürdüm hiç şüphem yok. ama o yine gitmedi, geri geldi.


    ve ayrılık saati geldi gene.
    sözleştiğimiz gibi hiç ilerisini konuşmadık.
    yaşadığımız ve hissettiğimiz kadar oldu bitti her şey.
    izmirdeydi artık.
    geri dönmesini istiyomuydum gerçekten bilmiyorum.
    değişik bir duygu bu, insna ömrü boyunca bu duyguyu hissedemiyeceğini biliyor.
    bu kadar büyük bir aşkla yaşayamazsın.
    yani yemek yiyemezsin.
    onu bırakıp işe gidemezsin.
    ölürsün işte ölürsün.
    böyle yaşanabilir mi bilmiyordum, hala da bilmiyorum...

    gittikten sonra uzun süre haberleşmedik hiç.
    sanki o yaşadığımız son bi haftanın büyüsü bozulacakmış gibiydi. yine görüşmedik aylarca. ben yine unuttum dedim. yani garip ama, bu sızıyla yaşamaya bile alışıyo insan. alışmıştım sanırım

    ve yine aylar böyle geçti. sonra bigün uzaklardan bi telefon geldi.
    memleketten. lisenin kuruluşunun 20. yıl etkinliği varmış. herkes geliyomuş, ben? ben de gidiyomuşum . yola düştüm.

    işte ordaydık yine. aşkımızın başladığı yerde. ama yine aynı gözler, yine bizi yargılayan insanlar. yine aynıydık işte . uzaktan birbirine bakıp gözlerini kaçırmalar. hiçbişey yokmuş gibi davranmalar.
    arkadaşlarımın, benim yanımda ona "kocasının nasıl olduğunu" sorması.
    ızdırap . sırf keder lan, o kadar yanında ve aslında senin kadının olabilirdi. ama şimdi konuşamıyosun bile.
    sadece bigün konuşabildik. arkadaşlar onların karıları, o filan falan rakı içmeye gittik bir yerlere. yine sanki hiçbir şey olmamış, yaşanmamış gibi. tam karşımda oturuyor, ve kocasıyla ilgili soruları yanıtlıyo . dokunamazsın, konuşsan bunca şeyin üstüne ne konuşucan . ben de mi kocasını sorim.

    bir ara dışarı çıktık mekandan. ikimizde çok sarhoş olmuştuk. nasıl olmayacan . ayık kafayla çekilirmi o dert. çekilmezdi, çekemedik zaten

    bi ara dışarı çıktık. çok sarhoştum lan. hatırlamıyorum tam, elini tuttum, öptüm sanırım. o da ayakta zor duruyo, yanına her gidişimd "defol git başımdan" diyo. "hayatımı mahvettin" diyo. sonra içeri geçiyoruz. hiçbir şey yok, hiç olmamış gibi gülüyoruz yalandan yine

    nooldu tam bilmiyorum ama herkes bi garip bakmaya başladı zaten .
    bi sey olduğu her yerimizden belli.
    kanda alkol arttıkça aşk durduğu yerde durmuyo.
    küçük yer lan ora. bi duyulsa hayatımız biter.
    hadi beni geç de, karının hayatı bu kez külliyen biter. a
    ma duramadık lan. arabadaydık.
    arka koltukta. başkası sürüyodu arabayı
    rakı içtiğimiz yer uzaktaydı biraz.
    ve elini tuttum, o da benim elimi tuttu.
    arabadakiler ne düşündü bilmiyorum. sanırım söylemediler kimseye. ya da benim haberim olmadı.
    öyle işte, eşşek kadar iki tane adam. elele tutuşmuş, bir yandan ağlıyo, bi yandan şarkının peşi sıra bağırıyo.
    "lütfen gitme" diye. gitmle lan işte gitme . benimsin lan sen, nasıl olur da uzak düşeriz senle...
    .
    .
    .
    .
    mümkün mü gitmemek, gidilecek elbet

    sonra o gitti. bi sabah öylece gitti. yolcu etmek isterdim çok, edemedim, yalnız konuşmak isterdim başbaşa o da olmadı. onu son görüşüm de bu oldu zaten. son söylediğim şarkı da buydu işte onunla. ben bi süre daha kaldım memlekette

    istanbulda iş güç yok. evden çıkmıştım en son. parkta yattığım günler olmuştu. istanbula dönecek para yok cebimde, pederden isteyemiyorum. otur ne işin var istanbulda diyo. yaş olmuş 27 zaten. böyle hayatın. kendi arkanı kurtaramamışım daha bi de üstüne karı seviyom. işin kotu tarafı şu, o da beni seviyo...

    altımda pederin arabası her gece bi dağ başına çekip içiyoz. bi de arkadaşım var. o da 7 senelik sevgilisinden reddi yemiş. ikimiz yanyana gelince ateşle barut gibiyiz . ölümüne içiyoz ölümüne gidiyoz her gece

    velhasıl en sonunda pederin arabayı bu arkadaşla birlikte sürdük bi tepeden aşağı. yani ben sürdüm, onun da sesi çıkmadı hiç. araba dört tekerin üstünde indi tepeden aşşa. araba pert ama ikimizde de bişey yok sapa sağlam çıktık arabadan

    sonra aynı yaz izmire gittim. buluştuk, bi çay içtik. iki yabancı gibi davrandık birbirimize. aşktan geberiyoruz ama ikimizin de yeniden başlayalım demeye takati kalmamış, perişan etmişiz birbirimizi durduk yerde. hayatmızı mahvetmisiz birbirimizin. öyle çok aşk var ki aramızda hissediyorum. ama elim eline gitmiyo. sanki ateş var orda korkuyorum dokunmaya, yeniden başlayalım diyecek cesareti yok ikimizin de

    sıradan şeyler konuştuk. araba almıştı bi tane beni bir yerde bıraktı. eyvallah dedik. iki yabancı gibi öpüştük. arkasını döndü. gidiyodu. sanra birden bana döndü yine. sarıldı. ben de ona sarıldım. gözlerimiz doldu ikimizin de. "seni çok sevdim ***" dedi. "hala da çok seviyorum". "ama olmaz" dedi, oysa ben sormamıştım "olur mu olmaz mı" diye. "bi daha aynı yolları yürüyemem" dedi. "bi daha terkedilirsem ölürüm" dedi. "şimdi böyle bu kentte seni düşünmemek için kendimi oyalıyacak bir şeyler buluyorum sürekli, ve bişeyleri yoluna koymaya çalışıyorum. ama seni seviyorum" dedi. "sen hep benim aşık olduğum tek adam olarak kalacaksın". o da öyleydi. aşık olduğum tek kadındı benim.

    ertesi gün gidecektim... "seni yolcu etmeye gelirim" dedi. tamam dedim. sonra arkasını dönüp evine gitti

    ertesi gün otogardaydım. izmir istanbul otobüsü. gidiyordum artık. otogara baktım, sevdiğim kadın orda yoktu. tek başıma çıkıp gittim o kentten. elimde bi valizim bi de cep telefonumda veda mesajıyla. ve uzuun zaman neredeyse hiç görüşmedik. işte bu hikayeyi anlatmama sebep olan son görüşmemize kadar

    msndeydi. aylar sonra ilk kez "selam" dedim. nerelerdesin hiç görünmüyosun dedim. bi aydır hastanedeymiş. babası akciğer kanseri olmuş son günleriymiş. seni arıyım mı dedi. sesini duymak iyi gelir belki çok kötüyüm dedi. aradı konuştuk, gözyaşları içinde babasını anlatıp durdu. benimse aklımdan tek bişey geçti bütün konuşma boyunca. "bu gözyaşlarını silen ben olmalıydım."
    ona sarılıp teselli eden ben olmalıydım.
    beni onca seven ve onca sevdiğim kadının yanında olmalıydım...

    olamadım , bu da böyle yitik bir aşkın öyküsüdür. bitmiş midir bilmiyorum. birgün kendimi bir izmir otobüsünde bulurum belki. ya da bir telefon başında ve her şey yeniden başlar. o zaman geri dönüp devamını anlatırım hikayemin.

    Zamanınızı caldiysam affola... Tesekkurler


    ( Hikaye için Kutsal degerlerimiz' e Tesekkurler)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi paranormal-adam -- 7 Ocak 2012; 23:41:00 >
  • 3 gun sonra 3. hikayeyi aticam . Bu arada 2.si pek sarmadı herhalde
  • iyi gidiyor devam
  • Dansa kalkmışız, dans dediysek y...k gibi sallanıyorsun işte... hahahaha hocam editlememişsin :)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi EKONOMI$T -- 7 Ocak 2012; 23:29:40 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Cu_AkdemiR

    Dansa kalkmışız, dans dediysek y...k gibi sallanıyorsun işte... hahahaha hocam editlememişsin :)

    eyw arkadasim hallettim saol gene bulursan haberim olsun:)
  • 
Sayfa: önceki 910111213
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.