Şimdi Ara

(2. Hikaye geldi)Hikaye sevenler toplanın... (10. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
244
Cevap
17
Favori
13.400
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 89101112
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Part 48

    ertesi gün, tıpkı dünkü gündüz gibi sakin geçmişti.. akşam olduğunda ebru'nun evine gittim ve kapısının önünde sadece kendi ayakkabılarını gördüm.. bu diğer günlere de yayılmıştı. ebrusuz geçen diğer 4 günde ebru'nun kapısının önünde kendinden başka ne ayakkabı gördüm, ne de evlerinin önünde bir araba.. aklımdaki sorular kafamı kurcalıyordu. ebru neden 1 hafta görüşmeyelim dedi? 1 hafta boyunca başka birileri ile mi görüştü? 1 haftanın içinde sadece 1 gün kapısının önünde ayakkabı vardı ve o günün içinde de burak ebru'yu sarmaş dolaş biri ile görmüştü. ben tüm bunları yaşarken 1 hafta boyunca ebru ile sadece 1 kez mesajlaşmıştık. ebru bana mesaj attığında onunla 1 hafta hiç konuşmayacağımı ve onu çok özleyeceğimi söylemiştim. o da ondan sonra bir daha mesaj atmadı. 1 hafta olmuştu artık ağustos ayının girmesine 1-2 gün kala ebru ile görüşmeme süremiz dolmuştu. o günün sonunda ebru'ya dair kafamdaki soru işaretleri o gün onu görmememi istemese de, ebru'nun telefonunu açmak zorundaydım. 1 haftalık süreçten sonra ebru telefonumu çaldırmıştı...

    o gün ebru ile nasılsın iyi misin muhabbetini bir hayli uzun tutmuştuk. nitekim birbirimizi görmeden geçen 1 haftada konuşulacak çok şey vardı. o telefon konuşmasına dair gelişmelere geçicek olursak;

    ebru: ee bugün görüşelim mi?
    ben : bilmem
    ebru: beni özlemedin mi?
    ben : bilmem
    ebru: nasıl bilmem ya?

    aslında özlemiştim ama, kafamdaki soru işaretleri ebru'ya karşı sevgi beslemenin her şeye açıklık geldikten sonra devam etmesi gerektiğini söylüyordu. gene de ebru'ya sıcak davranmam gerekirdi çünkü ebru'nun telefonuna ihtiyacım vardı. hemen yavşama pozisyonuna geçtim

    ben : görüşelim, ben seni çok özledim.
    ebru: neden öyle dedin o zaman?
    ben : seni kızdırmak için
    ebru: akşam gel
    ben : geleyim ama geç giderim
    ebru: istersen kalabilirsin

    evet evde kalmama bile göz yummuştu fakat neyin olup olmadığını anlamak için ebru'ya fazla yakınlaşmamam gerekirdi. o gece ebru'ya gidecektim artık, onu görmek istiyodum.. evet özlemiştim ama başka bir erkekle olup olmadığı düşüncesi saç baş yoldurtuyordu bana.. o gün berbere gidip uzayan saçlarımı kestirdim ve yeni kıyafetler alıp akşamı bekledim...

    akşam olduğunda yeni aldığım kıyafetleri giyip, son derece bakımlı bir halde dayandım ebru'nun kapısına. saçlarımın yanlarını ve ense tarafını kestirdiğim için uzayan kahkül kısmına dokunmamıştım. o saçları yana yatırıp egzotik bir hal almasını sağladım.. yalnız o gece, her ne kadar öpüşsekte beni bebek gibi gören ve sanki evladıymışım gibi davranan ebru'nun yanında cesur olacaktım. daha çok bir adam tavırları sergileyip onun yanında rahat olduğumu ona hissettirecektim. fırsat bulduğum an da telefonunu kapıp kurcalayacaktım. kapıyı açan ebru da tahmin ettiğimden daha bakımlıydı. altında dar bir kot, üstünde cafcaflı bir kısa kollu vardı. merhalaşıp, naberleştikten sonra o gece ebru'ya moralli gibi davranmaya çalışsam da onu gördükten sonra kalbime düşen hüznü ben biliyordum. bu kadını seviyordum ve onun masum olduğuna inanmak istiyordum. burağın o gün gördüğü bir erkekle samimi kadın, üstüne üslük o gün akşamında kapısının önünde bir erkek ayakkabası olan kadın.. tatlı tatlı yemeğimizi yedik, sofrada geçen tatlı sohbetten sonra gelişen detaylara geçiyorum...

    yemek masasında geçen diyaloglar her zamanki gibi sıcak, komik ve çokta önemli olmayan konuşmalardı. o güne dair önemli dakikalar yemeği yedikten sonra başlamıştı.. yemeği yiyip içeri geçtiğimizde elimizdeki içeceklerle sohbet etmeye başladık.

    ebru: özledin mi beni?

    utanmıyordum artık onun bu sorularına, çünkü tüm bu olayların gerçek olabilme ihtimali içimde derin bir öfke uyandırıyordu. ona karşı çok cesur konuşuyodum, insan sevmediği birine karşı çok daha düşünmeden konuşur hani. yok kırılır mı yok darılır mı demez ya. o kadını seviyordum ama o ihtimal sevgi ve nefreti aynı anda yürütmemi sağlıyordu

    ben : niye hep bana soruyosun?
    ebru: neyi?
    ben : bu tür soruları. sen hiç güzel bişeyler söylemiyosun
    ebru: sen sormadığın için
    ben : sorsam söylersin sanki
    ebru: sormadan söyleyeyim mi? seni çok özledim.

    şaşırmıştım onun o sözlerine. öyle sevinirdim ki o ihtimal olmasa bu sözlerine. bendeki durgunluğu farketmişti o an. gözüm ebru'nun şarjda olan telefonundaydı.

    ebru: sevinmedin heralde bu lafıma
    ben : yoo o nerden çıktı?
    ebru: niye moralin bozuk o zaman?
    ben : bilmem ki öyle mi gözüküyo?
    ebru: uzun süre sonra görüştüğümüz için böylesin heralde, birazdan açılırsın.
    ben : evet onun etkisi olabilir

    aklım o telefonda idi. ebru mutfağa da gitse tuvalete de gitse çok kısa sürede nasıl bakabilirdim, nasıl kurcalayabilirdim o telefonu. aklıma o an ebru'yu evden birkaç dakika uzaklaştıracak yalan geldi. eğer ebru ricamı kırmassa o telefon bir süre benimdi...

    ben : offfff bacağıma kramp girdi
    ebru: ne oldu
    ben : bilmem ki çok fena acıyo.
    ebru: yürü şöyle geçer belki
    ben : yok uyuştu heralde
    ebru: haa geçer şimdi
    ben : eyvahhh
    ebru: ne oldu ya?
    ben : ya arabayı iki sokak öteye park ettim, kilitlemeyi unuttum heralde
    ebru: nereye parkettin

    ona parkettiğim yeri söyledim ve bacağımın uyuştuğunu söyleyerek, kendisinin arabanın kilitli olup olmadığını kontrol edebilme olasılığı sordum. ebru hemen onaylamıştı ve anahtarı alıp arabaya bakmaya gitti. keşke o ihtimal olmasaydı da öpüp sevseydim bu tatlı kadını, her şeye uyum gösteren bu kadını. içim acıyordu ama o an ebru'nun yokuluğundan faydalanarak telefona bakmam gerekirdi.
  • Part 49

    mesaj kutusu boştu, arama kaydı da taze silinmişti. ihanetin kanıtını bulamamıştım, rehberde gördüğüm farklı numaralarla belirleyemezdim bu durumu. ne yapmalı ne yapmalı diye düşündükten sonra ebru'nun evini gezmeye başladım. yoktu amk hiçbir şey yoktu oracıkta.yeter lan dedim içimden, yok işte hiçbir şey.. o gece tüm istediğimi yapan ebru'ya yakınlaşamamak yakmıkştı zaten içimi. giydiği pantalon ve kısa kollu ile gencecik çıtı pıtı bir kız gibiydi ebru. hani ellerini tutup gezsem sokaklarda yaşıt sanarlardı bizi.. kalbim ve beynim savaşıyordu o gece. kalbim ebru ile güzel bir gece geçirmeyi önerirken, beynim bunun yanlış olduğunu söylüyordu. ebru gelene kadar sürdü bu savaş, savaşın galibi kalbim olmuştu gene. ebru gelince ona çok iyi davranmaya karar verdim, ebru içeri girdiğinde arabanın kilitli olduğunu söylemişti. ona çok teşekkür ederek bacağımın geçtiğini, onunla eğlenceli bir gece geçirebileceğimizi söyledim. gülen yüzüme karşın ebru'nun da morali yerine gelmişti. ebru ne yapbiliriz dedikten sonra gezmeye gidebileceğimizi söyledim. ebru gözlerimin içine bakarak ''benim daha iyi bir fikrim var'' dedi. o fikrin ne olduğunu sorduğumda bana doğru geldi ve kollarını omzuma atarak gözlerimin içine bakmaya çalıştı. ooo bu olmamalıydı, hayır olmalıydı. her ne yaşanırsa yaşansın o an gene kalbim deli gibi heyecanlanmıştı. çünkü kötü ihtimaller daha sonucu ulaşmamıştı ve ben o gece de ebru'yu çılgınca seviyordum. utanıp içten içe gülmeye başlayınca ebru bana daha da yaklaştı ve ateşli sohbetimiz başlamış oldu.

    ebru kollarını omzuma atmışken bende ellerimi cebime sokmuştum, ayakta idik ve çok yakındık birbirimize..

    ebru: hayrola çok hoşuna gitti
    ben : hehehe
    ebru: utandın mı?
    ben : hehehe
    ebru: gülme
    ben : tamam
    ebru: o gece utanmamıştın ama
    ben : haa o gün çok romantik bir ortam vardı ama
    ebru: bugün ne eksik?
    ben : yağmur yağmıyo sadece, şimdi de romantik
    ebru: o gece yaptığını yapsana

    ne demek istediğini anlıyordum ama sersemce davranıyodum.

    ben : ne yapayım?
    ebru: elinin körünü
    ben : hehehe
    ebru: sen o gece naptın?
    ben : seni öptüm
    ebru: aferin unutmamışsın
    ben : unutmak mümkün mü

    ihtiraslı ve arzulu bir gülücük atmıştı ebru. kışkırtıcı ses tonu ve mimiklerinle devam etti

    ebru: bu gece daha ileriye gidebiliriz
    ben : mesela?
    ebru: bilmem her konuda özgürsün, kısıtlama yok, sana kalmış
    ben : vaay
    ebru: hala niye bekliyosun?
    ben : seni

    ilk adımı ondan beklemiştim ve öyle de oldu. salonun ortasında ellerim cebimde iken ebru dudaklarıma minik fakat fazla ateşli bir öpücük kondurmuştu. o andan sonra ellerimi cebimden çıkardım ve ebru'nun beline dolayarak az önce olan minik öpücüğü bir hayli devasal boyutlara taşıdım. yaklaşık 2 dakika boyunca ayakta boyle kaldik. ebru'nun başkasıyla olabilme ihtimali kafamdan silinmişti o an, sevdiğim kadınla olmanın keyfini çıkarıyordum. bundan önceki ilk öpüşmemizde fazla etkilenmemistim fakat o gece yakınlasmanın fazla ateşli olması nedeniyle ellerimi ebru yaklastirmaya başladım.. guzel vucuduna karsi savunmasizdim, ona yakın olmak bir hayli keyifliydi.. ben kendimden geçmişken ebru beni baştan çıkarmanın verdiği mutlulukla çekti kendini. ben ebru'ya bakarken

    ebru: işte bunu kastetmiştim.

    dedi ve tekrar yaklasmaya başladı . artık öpüşme daha çok ilerledi dönüşmüştü. onunla yakın olmak tarifsizdi. 10 dakika kadar sürdü bu durum. öte yandan ebruyla temaz ederken ne denle etkilenen vucuduma hayret ettim. .. tüm bu guzel dakikaların bitmesini istemezken, ebru kendini çekip arkasını dönerek mutfağa doğru gitmeye başladı.

    ne yapıyor lan bu karı dedim içimden. sap gibi kalmıştım o an.. mutfağa giden ebru'nun arkasından bağırdım

    ben : ne oldu ya?
    ebru: biraz daha devam etseydik geceye erken başlıcaktık
    ben : hayret birşey yaaa
    ebru: daha gece bitmedi kuşum, az meyve yiyelim gel hadi mutfağa

    aldırış etmeden mutfağa gittiğimde ebru'nun elma yiyişi ve alaycı gözlerle şeyime bakıyo olması hem sinirimi bozmuş, hem hoşuma gitmişti. iyice arzuluyodum onu böylelikle, ama beni sap gibi bırakması sinirimi bozmuştu. neyse oturdum masaya ve bir tane elma aldım, ebru hala gülerek gözlerimin içine bakıyodu

    ebru: hahahahahahahahaha

    yoktu böyle bir kahkaha. elmayı yememle ebru'nun kahkahaları mutfağı çınlattı adeta.

    ben : ne oldu ya?
    ebru: yok birşey kusura bakma hhahahahahaa

    ebru gülmekten konuşamıyordu adeta
  • dewammmmm
  • Part 50

    ben : alay mı ediyosun?
    ebru: hahahaha
    ben : he çok komik
    ebru: geldi elma yiyor ya
    ben : ne yapmamı bekliyodun?
    ebru: birşey yapma sen böyle çok doğal ve komiksin
    ben : senin bu yaptığın ne şimdi ya

    diyerek gözlerimi ondan çektim ve suratımı asarak elma yiyordum.

    ebru: sana ne dedim ben?
    ben : ne dedin?
    ebru: daha gece bitmedi tamam mı
    ben : tamam

    seviyordum bu kadını, gerçekten seviyodum . onun gülüşü beni de ister istemez güldürüyodu. en sonunda bende kahkaha atmaya başlamıştım, onun bu garip hareketlerine. ebru'nun neden güldüğü belli idi zaten. beni sap gibi ortada bıraktığında, kafasını bana çevirip mutfağa giderken ki gördüğü surat ifademe gülüyordu bence ebru.. bir süre sonra kızmıştım, kızgınlığımda gelen deli cesareti gene gelmişti. ebru'nun gözlerine büyük bir hışım ve sertlikle baktım...

    ben : eğer böyle meyve yiceksek defolup gidicem
    ebru: ooo beğenmiyor musun?
    ben : hangi pozisyondan buraya geldik beğenmemi mi bekliyosun?
    ebru: aynı pozisyona dönelim o zaman
    ben : bence de

    sessizlik..

    ben : hadi kalksana
    ebru: her şeyi benden bekleme, gel kaldır . demin sana söylediğim sözler gene geçerli. bu gece her şeyi sen belirliceksin
    ben : tamam o zaman

    ebrunun ellerini tutup masadan kaldırdım. ağzında kalan elma taneciklerini yutkunduktan sonra tekrar dayandım ona. bu sefer çok farklıydım . onu kavrayıp kucakladım ve bir müddet öyle yakın kaldiktan sonra, onla buz dolabina yanastik bende ilerlemeyi surduruyordum hızla...

    yumuşak bir vucut, tıpkı içi saman dolu yastık gibiydi. tadi serbet gibiydi.. dokundum o yastiga, elma kokan sevmli dudaklarına yaklastiktan sonra ebru'nun, huylancagi seyler yapmaya devam ettim. öyle istekliydi ki , nefes sesi kulağımda tatlı bir melodika oluşturmuştu. sanki ben saatlerce zurna dinlemişim de şimdi ufak bir keman solosu dinliyordum. fakat bu yumuşak keman solosuna karşı çok serttim. bir ara ebru'nun şah damarını ısırıp koparmaktan korktum. hani böyle yaş pasta yersiniz ya, ya da çok güzel çikolata. yersiniz yersiniz yutmadan önce ki son anı damaktayken ki lezzeti bir başkadır onun. bizim ebru'da öyle idi işte.. yiyodum, çiğniyodum fakat yutamıyodum. vay be bu nasıl iştir, bu nasıl bir lezzettir? küçükken annemin bana verdiği alman çikolataları bile bu kadar tatlı değildi. ebru'da başka bir kalori vardı hem yaklastikça ona iyice etkiliyordu insanı, sadece elma kokulu dudakla saman yastıklı vucudu mu vardı ebru'da? Baska hazineleride bulmam lazimdi

    ayva diyemezdik tatli ve guzel vucuduna. ayvanın tadı ekşiydi, ebru'nun vucudu baskaydi o tsortun ustunden.. tarifsizdi herseyi. . hazineleri keşfettikten sonra ellerimi dahada cok kullanır oldum. .. . tamam bir süre böyle devam edebiliriz ama belim çıkabilir endişesiyle tekrar kucağımdan indirdim ebru'yu. ebru şişman değildi fit vücudu vardı, zayıf gözüküyordu ama ağırdı. bu onun vücudunun bir et yığınından çok kaslı olduğunu gösteriyordu.

    o gece sadece bu kadarla mı yetincektim? tabiki hayır . bazi giysilerini cikarmaya yeltendim. ebru hiçbir tepki vermedi. t shirtü çıkarır çıkarmaz gene parfüm kokuları harikalar diyarına ışınlanmamı sağladı.
    **********************Bazi yerleri atlamam gerekti ******************************

    artık bu seviyedeki yakınlıktan sıkılmıştım ve kaşlarımı çatarak ebru'nun suratına baktım ve demin neden böyle birşey yaptğını sordum...
  • Part 51


    ben : neden çıkarmamı istemiyorsun?
    ebru: çok ileri gidiyoruz
    ben : herşey benim istediğim gibi olcaktı hani
    ebru:olmuyor mu ha?

    bu lafı söyledikten sonra kafa atıcakmış gibi bir anda suratıma doğru yüzünü yaklaştırdı .. yakınlasma sırasında nefes payı verirken, aynı zamanda da gelecek dakikalarla ilgili ipucu alma derdindeydim. o günü mal gibi saatlerce bu halde mi geçirecektik yani? .. evde mal mal oturmaktan iyidir ebru ile tutkulu bi sekilde yakınlasmak. fakat insan dakikalar geçtikçe daha ateşli bir şeyler istiyor. iyice etkilendikten sonra ebru ile çok cesur konuşmaya başlamıştım.

    ben : çıkarmama izin ver
    ebru: nedennnnnn

    *************************Bazi yerleri atlamam gerekti*********************


    Not : Bu bolumleri gecmem konu için en dogrusu olucaktir. Ne oldugunu bilmek isteyen orj'da acip baksin.Zaten Hepinizinde bildigi gibi tahmin ettiginiz seyler oluyor...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi paranormal-adam -- 1 Ocak 2012; 17:00:34 >
  • Part 52

    oyle tatlı öyle huzurlu uyuyorduki bir ara ısırasım geldi gene. ama ben rahat uyuyamadığım için seçmiştim salonu. o gecenin verdiği huzur gönlümde tarifsiz coşkular doğurmuştu. güne onunla başlamak, onunla kahvaltı yapmak güzeldi. o gün gene öğlene kadar beraber takıldıktan sonra gitmek istesem de ebru beni salmıyordu. ebru bana iyiden iyiye bağlanmıştı. aslında bu durum hoşuma da gidiyodu. o gün tüm gün ebru ile koklaştık. tıpkı bir önceki gün gibi süper dakikalar geçirdikten sonra ebru'nun yanından akşam ayrıldım. eve giderken öyle mutluydum ki, beşiktaş şampiyonlar ligi kupasını alsa ancak bu kadar sevinirdim. , agalar galiba o gün çok mutluydum...

    öpüşmeli , kavgalı gürültülü eğlenceli temmuz ayını geride bıraktık. 2011 temmuz ayı nefes aldığım sürece hep hatırlayacağım bir aydır.. galiba 1 ağustos 2011, .. ağustos'un 1'i babam evde, ebru'yu öpüp koklamışım keyfim yerinde.. balkon sefası gerek bugün az balkonda oturup güneşi izlemek gerek. sokakta yürüyen insanlara sırıtmak gerek, bazen tuhaf hareketler gerek.. babam o gün evdeydi, onunla havadan sudan konuşmuştuk sadece. o gün balkona çıktığımda bizim satıcı kızın tip tip bakışlarıyla karşılaştım gene. tip tip diyorum da ben de çok soğuk bir insandın lan, bakmayın böyle sempatik takıldığıma. birbirimize tip tip bakarken içimden gülmek geldi ve bana bakan satıcı kıza gülmeye başladım, ama bu kız kesen uyuz gülüşü değil bildiğin şaban gibi gülmekti. kız dudaklarını burun deliklerinin yanına çekerek, bana tiskenir gibi baktıktan sonra suratını çevirmişti. suratını çevirirken ağzını kıpırdatmış muhtemelen bana klasik türk kızı laflarından birini söylemişti. geri zekalı falan işte. bana geri zekalı diyen bu kızın zekasının ileri olduğunu söyleyemem, gerçekten o kızın nasıl bi ruh hastası olduğunu anlamamıştım..

    bir insanın suratı sürekli asık olur mu ? tamam asık olur ama bu kadar mı muşmula olur. o kıza farklı bakıyodum , bazı zamanlar bizim ruh hastası napıyo diye balkona çıkıp onu görür içeri girerdim. gözlerimi ondan çektiğim halde başka yerlere bakıp içten içe gülüyodum, kafamı çevirip kıza baktığımda tekrar bana öfke dolu bakıyodu. bu kızın benimle derdi neydi? beni zengin cıcugu olarak gördüğü için nefret besliyodu bence. neyse amk masum masum etrafı inceledikten sonra tekrar ona bakınca bana bakan bu zilli balkona doğru bağırmaya başladı

    satıcı kız: ne bakıyosun ya niye gülüyosun salak mısın sen?
    ben : sen niye bakıyon?
    satıcı kız: bakışlarından rahatsız olduğum için komik olan nedir?
    ben : ya bi git bak işine hadi
    satıcı kız: bana bak sen çok olmaya başladın

    bağırmaya başladı lan bu, vay çirkef kız kısmına yüz verince bitarafi tavan oluyo tabi. ezilir miyim o zillinin altında, yeterdi ona tanıdığım prim artık sertleşmeye başladım

    ben : ben sana naptım ya?
    satıcı kız: kapa çeneni
    ben : ee bi sus ya, kendi balkonuma çıkarken sana mı sorcam
    satıcı kız: sen sus geri zekalı

    balkona doğru köpek gibi ürüyen bu kızın sesini dükkandan biri duymadığına göre, bizim zilli zarife dükkanda yalnız olduğundan o kadar avazı çıktığı kadar bağırıyodu. onun cırtlak sesi kulaklarımı cinlatmisti, paralel hattan beynimi de halletmisti. bunun gibi kızlar şiddeti hakkediyodu çene bağına ediyim dedim içimden içeri girdim.

    babam: noluyo lan gene niye bağırıyon
    ben : yok bişey baba ya şu dükkandaki kız bana taktı
    babam: sorun ne?
    ben : sorun yok ya o kız rahatsız mı baba sen bilirsin
    babam: ben nerden bileyim lan bulaşma millete küçük belaları es geç, başımızda büyük belalar var
    ben : ne belası ya?
    babam: geçen bize saldıran lavukları perişan ettim, hey yavrum hey senin baban mafya gibi adam istediğine ahkam kesiyo

    babam bir yandan kendini övüyor, bir yandan da dışarı çıkmak için hazırlanıyodu. evde daima hazır yemekler olurdu . zaten 2-3 tane yemek yapmayı biliyodum onları yiyodum sürekli babam yokken. git baba git sen yokken ebru var, o daha güzel .. hoşgeldin ağustos, hoşgeldin gürültünle tasanla. temmuzu aratma bana alıştı asosyal çocuk olaylara. meğer asosyallik 3 gün üst üste evden çıkıp çılgınlık yapınca biten bir hastalıkmış. vay be ne kadar büyütenler var bu durumu. yalnızlık gibisi yok, gene de tercih ederim yalnızlığı süper bir hayata...

    ebru ile 2 gündür mesajlaşıyoduk ara ara, görüşmüyoduk ama. her gün görüşmek anlamsızdı zaten, her ne kadar umursamamaya çalışsam da canımı yakan bi durum vardı. bu ebru ne b*k yiyordu da kapısının önünde erkek pabucu vardı. bazen umrumda değil diyodum, bazen epey kafamı yoruyodum. çünkü bazen çok seviyordum ebru'yu, e bazen de hiç sevmiyodum. ne tuhaf duygularım vardı lan benim, ne dengesiz düşüncelerim vardı.. galiba hala çocuktum, bu aşk beni olması gerekenden daha fazla olgun kılsa da dengesiz ve tutarsız düşüncelerimi olgunlaştıramamıştı daha. babam da 40 ından sonra mafyalığa soyunmuştu, ne değişik bir adamdı bu babam. ona çekmiş olmalıydı bu dengesiz duygularım. 40 ından sonra belinde silah taşıyan babama ulvi gözüyle bakıyodum, seviyodum lan bu adamı. belli etmesem de herkesi seviyodum işte bu şehrin havasını, yollularini, içkicilerini, mekanlarını her şeyini .. birtek bişeyi sevmiyorum o da satıcı kızdı. milyarlık mobilyanın üzerin dökülen çay gibiydi bu satıcı kız. ilk başlarda ona bile ilgi duymuştum, yalan yok gideri vardı ve yaşıtım gibi durduğu için. ne kamil adam mışım diyerek kendi kendime gülüyodum o kıza ilgi duyduğum için...
  • Part 53

    aslında hak vermeye başladım o kıza. ulan ben de zengin artisleri sevmezdim, annemin yanındayken kuruş para koklatmayan babamın yanına geldiğimde ben de öyle bişey olup çıkmıştım. ama ben kimseye hava atmıyodum ki, kendi dalgama bakarım hayatımda. şuan ne okulum ne işim olsa da altimdaki don bile bir şans benim için. bir kumar masasına oturup donuna oynayan adamlar var, ben neden onlardan olmayayım? neden bugün varken yarını düşüneyim? tekrar çıktım balkona, hiç o tarafa kafamı çevirmeden sağa sola şöyle bi baktım. oraya baktığımda o delinin gene bağırıp çağırmasından korktuğum için bir anlık duraksamadan sonra çevirdim gözlerimi bizim ruh hastasına. eyvah patlak gözleriyle gene bana saydırmaya başladı

    satıcı kız: allahım ya, ne bakıyosun oğlum?

    ellerimi kafadan kontak mısın anlamına gelen hareketi yaparak satıcı kıza seslendim

    ben : sen kontak mısın? ne derdin var senin benimle?
    satıcı kız: ya rahatsız oluyorum sapık mısın sen bi git ya
    ben : şimdi de sapık olduk, ne biçim konuşuyosun
    satıcı kız: ya bi defol git gir içeri


    gene ciyaklamaya başladı, ulan zilli, ulan yollu elim ayağım titremişti gene. bağırarak suç bastırmaya çalışıyodu, o gün beni sinirden çılgına çevirmişti. onda kendimi görmüştüm sanki, bağırarak suç bastırmaya çalışan karı.. ebru ile konuşup biraz sakinleşmem gerekirdi . tabiki önceden düşünürdüm bunu. ebru şimdi beni sakinleştirmiyor, aksine geriyordu. o pabuç kimindi lan? benim dedektif birine ihtiyacım vardı. ebru'yu takip etmesi gereken birine. burak bunun için uygundu, s*çmisim otoparka gitmese de olurdu amaaa ebru ile olan ilişkimi burağa anlatmak çok riskli olurdu. her ne kadar sevsem de olmazdı olamazdı. düşünmek ve fikir üretmek hiç bu kadar zor değildi .. olumsuzlukları düşünürken, kafam atmıştı birden bire...

    az önce bana sapık diyen bu kezban kimdi lan? ona acıyarak bakıyordum, beni sapık ilen etti. sinirlice aşağı inip o zillinin yanına vardım. dükkanın içinde masa başındao oturuyodu, daha müşteri falan yoktu akşamüstü yoğun oluyodu zaten. sinirliydim, asabiydim, onun sapık sözünden sonra bir de kompleksliydim.

    ben : bak bağırma, ben de sinirliyim ama insanlara rezil olmamak için sessiz kaldım demin. ne sapıklığımı gördün sen benim? özür dile benden yoksa kötü olur

    kalkıverdi masadan, elleri belinde diklenmeye başladı

    s.k : hadi ya ne olur?
    ben : ya sen beni tanıyo musun? bana niye sapık diyosun?
    s.k : sende balkona çıkıp insanları gözetleme o zaman
    ben : orası balkon, insan etrafa bakmak için çıkıyo
    s.k : olabilir
    ben : ben sapık değilim insan ol
    s.k : defol git burdan bağırırım
    ben : bağır lannnnnnnnnnnnnnnnn

    dükkanı inletmiştim o an, sesimin yankısı dükkanın rafında bulunan yer yer çeşitli elbiseleri düşürebilirdi yerinden. bu kızın bağırarak suç bastırması, benim uzmanlık alanımdı zaten. hodri meydan mal kız hayde o zaman aynı taktiği uygulamıştım ona karşı.

    öyle bir bağırmıştım ki tükürüklerim ağzımdan fırlamıştı.

    ben: bana hem sapık diyosun, sonra tehtit ediyon. gömerim seni buraya
    s.k: defol
    ben: zaten gidicem, bir daha o lafı dersen ağzını yamulturum senin
    s.k: kolaydı, dikkat et seninki yamulmasın
    ben: bana sapık diyen sensin, ben sana hiç kötü bişi demedim
    s.k: tamam özür dilerim. ama sadece bu lafım için
    ben: ben de sadece bu lafın için özür diledim, benim seninle bi sorunum yok, bakcak çok kız var ayrıca sana baksa baksa ayna bakar
  • Panpa ya bu nokta koydugun yerleri bana ozelden atabilirmisin?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • hadi lan bunlarda bitti XD 3 ay daha var
  • Erotik Hikaye Yazıcaksan başka siteye git.burda işin ne ?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: thebatuhanking

    Panpa ya bu nokta koydugun yerleri bana ozelden atabilirmisin?

    bana da atarmisiniz??
  • bulunsun.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: PornTaKaL

    Erotik Hikaye Yazıcaksan başka siteye git.burda işin ne ?

    Özel gunundesin galiba?
  • Part 54

    ahahahahahaah. aynen öyleydi ,bu lafımdan sonra çılgına dönmüş arkamdan bağırıp çağıran bu salak kıza baksa baksa ayna bakardı, ona kendini gösterirdi. kimi insanda görsellik yoktur ruh güzelliği vardır, kiminde bunun tersi, bunda ikisi de yoktu amk. ahlak prensesi kesilen satıcı kız(ismini bilmiyorum ) ara ara tikinin tekiyle samimi şekilde sohbet ediyodu bazen. o çocukla da 2 gün sonra mazim olacağını nerden bilebilirdim. vay canına banane ya canı cehennemeydi. keşke masaya yatırıp suratına pisleseydim o kızın. neyse ya işte sendin ebru, sendin herşey. işte yaşıtlarım bu kadar salakti, sen benim olgun prensesimdin. ebru'yu özlemiştim ya ben o an ebruuuuu aç telefonu.. bak gene geldi aklıma o soru? o pabuç kimindi ?

    ben : naber?
    ebru: iyi senden
    ben : ne zaman görüşcez bir daha?
    ebru:iyi alıştın sen
    ben : neye?
    ebru: görüşmeye
    ben : ya ebru istemiyorsan görüşmeyelim

    atarlanıyodum artık, büyüyodum . o pabuç kafamı zaten kurcalıyordu, çekemezdim işve cilve..


    ebru: ben öyle birşey mi söyledim şimdi
    ben : ne zaman görüşcez bir daha
    ebru: biraz zaman geçsin
    ben : ne zamanı?
    ebru: birkaç gün geçsin
    ben : son zamanlarda niye böyle yapıyorsun

    harbi niye böyle yapıyosun ebru? zaten kafam o pabuçtayken niye aklımı alıyosun çiçeğim he?

    ebru: ne yapmışım?
    ben : başka işlerle oyalanıyosun heralde
    ebru: ne demek şimdi bu?
    ben : ya tamam yok bişey bak dalgana

    çatt. kapattım suratına afilli bir şekilde. kafam atıktı zaten, o an ebru yanımda olsa o gün kapısında olan pabucu bulup bi tarafina sokabilirdim. aa yeter artık ama bizim de bir sabrımız vardı demi . niye araya gene günleri koyuyorsun kadın.. yüzüne telefonu kapadıktan saniyeler sonra bu sefer ebru aradı telefonumu.. eveeeet tahmin ettiği gibi sinirli olacaktı ama ben de sinirliydim. bu bir iki değildi ki ebru. kaçıncı kez ortada bıraktın beni? seninle yakınlasirken arkanı dönüp gitmen beni eşşekten düşmüşe çevirmişti. ...

    açtım telefonu, her ne olursa olsun ebru'nun tepkisine karşı tavrımı koruyacaktım.

    ebru: neden böyle yapıyosun?
    ben : sen niye öyle yapıyosun
    ebru: ne yapıyorum?
    ben : ben ne yapıyorum
    ebru: haydaaaa damar dalga geçme
    ben : ya istemiyosan gelmeyiz işte sorun yok no problem
    ebru: sana öyle birşey mi söyledim ben?
    ben : onu ima ettin ama
    ebru: seninle birşey konuşulmuyo
    ben : tamam kapat o zaman
    ebru: kapatıyorum zaten sinirin geçince ararsın hadi öptüm


    çatttttttttt. dıt dıt dıt. bu ses ebru'dan alışık olmadığım bir sesti. satıcı kız faciasından sonra ebrudan da o an tekmeyi yemiştik. kim teselli vercekti bana. burakkkk kardeşimmmm, aranmadık bir o kalmıştı. ben burağı teselli için aradığımda bizim deli oğlan benden teselli bekliyordu adeta. o hala masum aşkının bakire olmadığını öğrendikten sonra şoku atlatamamıştı. o gün onu teselli ettim telefonda, üzülme oğul bu da geçer ...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi paranormal-adam -- 1 Ocak 2012; 20:47:49 >
  • devammmm devammmm
  • Part 55

    birşey dikkatimi çekmişti. satıcı kıza posta koyarken evimizin çevresinde 2 tane siyah adam görmüştüm. bu lavuklar geçen seferki kerkerezlere benzemiyordu ama kılık kıyafetleri onlarla aynı idi. benle hiç göz göze gelmemeleri, başka tarafa bakmaları acaba onların suçluluk piskolojisinden mi kaynaklanıyor diye düşünüyordum. vay anasını bu taşaklı babam gene ne halt yiyor diye düşünmeye fırsat bulduğumda, tehlikeli işler peşinde koştuğu apaçık ortadaydı. 45 yaşında adamın kendini şu sıralar mafya sanması hayra alamet değildi. artık endişe içinde yaşamayı da öğrendiğim için bunları dert etmiyordum. ağustos ayının ilk gününü satıcı kızla kavga ederek, ebru ile tartışarak, burakla dertleşerek, kendini mafya sanan ve iyiden iyiye silah taşımaya başlayan babama gülerek, evimizin etrafındaki o 2 siyah adamı merak ederek geçirmiştim.. ağustos ilk günden kendini belli etmişti, kendi gibi olayları da ateşli geçecek gibi görünüyordu. aslında kafamda birçok dert vardı ve birçok soru. ebru'nun evindeki ayakkabı kimindi? babam ne işler çeviriyordu? evimizin etrafında gördüğüm, başka işlerle uğraşıyomuş taklidi yapan adamlar kimlerdi? bunlar kafamda gezen en büyük sorunlardı, daha çil yavrusu gibi ufak sorunlar da vardı. ama hayat her şeye rağmen o güne kadar güzeldi, ertesi gün ne getireceği bilinmez ama bu günden iyi ve bugünden kötü onlarca gün beni bekliyordu kanımca...

    aradan 2 gün geçti, ebru ile aramızdaki soğukluğu gidermiştik çünkü ebru görüşmek için koyduğu zamanı ortadan kaldırmıştı. artık onu bu gece görebilecektim. sabahtan akşama kadar güzel güzel, tatlı tatlı bir gün geçiriyordum aslında, fakat balkona çıktığımda bana rahatsız edici şekilde bakan satıcı kız ve yanındaki emo tikky çakması saçlarına sokulası bir besleme vardı. bana bakıp bakıp birbiriyle konuşuyolardı. yanındaki castin bibır çakması özenti velet de ısrarla bana bakıp, sigarasını püfürtüyordu. o günü b*k edemem, akşam ebru ile olmak varken bu angutla kafamı ağrıtamazdım. artık akşamüstüne kadar dalgama baktım ve ebru'ya gitmeme 2 saat kadar kala aklıma bir fikir geldi. babam gene beslemişti bilgisayar masasının çekmecesindeki minik bankayı. oradan birkaç lira alıp üstüme sportik bir şeyler alayım dedim ve minik bankamdan paramı çektim. son derece masumane bir şekilde indim merdivenleri. kapıdan çıktığımda ağustos ayının sıcak ikindi vakti yüzüme vuruyordu. merdiven boşluğu bir hayli serindi, dışarı çıkmamla ateşim çıkmıştı. beni rahatsız eden bu sıcaklık değil dışarı çıkmamla görmek istemediğim 2 yarak suratlı insan bana bakıyordu. muşmula suratlı satıcı kız, emo çakması oğlan çocuğu. gözlerimi hiç üzerlerinde tutmadan daha doğrusu umursamadan kendi halimde geçtim önlerinden mağazadan t shirt almak için, onlar da bir şey dememişlerdi o vakit...

    girdim mağazanın birine, seçtim tişörtümü . aldım, ettim tuttum eve dönmek için yola koyuldum. hava da artık kararmaya başlamıştı. evin kapısına doğru yaklaşırken gördüğüm kadarıyla emocu angutun yanındaki muşmula suratlı satıcı kız yoktu. dükkanın dışında oturakta oturan bu velet beni görür görmez ayaklanıp, gözümün içine bakmaya başladı. gözlerimi onun gözünden çekip eve doğru giderken, arkamdaki adım seslerini duymuştum adeta. tam kapımın önüne geldiğimde hemen arkamda bir ses işittim. bildiğin kolpacı, pale ergen sesiydi bu.

    Angut: billader baksana bi sen

    keşke bakmasaydım .. karşımdaki lavuk benden uzun, benimle aynı kilolarda bişeydi. üzerinde pembe t-shirt altında şalvar pantalon, saçlar tek başına gökdelen. apaçi gören masum köylü gibi olmuştum, bu durum onunla konuşmalarıma yansımıştı zaten. sersem gibiydim bir süre...

    ben: he söyle
    Ang: muhabbete gerek var mı?
    ben: ha?
    Ang: sorun varsa konuşalım
    ben: ne sorunu?
    Ang: öyle tip tip bakıyorsun kızın yanında

    ben yumuşak davrandıkça bu ettiminin emocusu bana dayılanmaya başlıyordu, bu tür olayları umursamayan bir yapım vardı. ama fazla sinirlenmem ne onun için ne benim için iyi olurdu..

    sessizliğimi korudum ve bir insanın psikolojisini değiştirmek için uyguladığım taktiklerden birine baş koydum. gözlerinin içine bakıyordum o an.

    Ang: konuşsana bilader, dilini mi yuttun?

    işte başarmaya başlamıştım bile, gözlerinin içine baktıkça değişen surat ifadesini rahatça görebiliyodum.

    Ang: bana bak lan, o kız benim nişanlım. ayağını denk al başına bela alma

    onun bu lafları karşısında hafif sinirlensem de gözlerinin içine bakmaya devam ediyordum...


    şaşırmamıştım . çiftler birbirine uyumll olur, bu mallar da erken nişanlanmış olmalı, ama ikisi de gerizekalı olduğu için birbirinin açığını kapatırlar, mutlu bir evlilik yapar düşüncesindeydim. ben sustukça bizim oğlan daha baskın ötmeye başladı..

    Ang: ne bakıyon olum? mal mısın ulan

    ağzını yamulta yamulta konuşmaya devam ediyordu ergen sünepe. en m*l tiplerdendi bu salak, ağzını yamulta yamulta konuşan ergen karakteri. . , yamuk ağızlı iyiden iyiye ezmeye başlamıştı beni.

    Ang: anlaştık mı ?

    demin bana bilader diyen, benimle masumane bir konuşma gerçekleştirmek isteyen bu sümüklü imo, şimdi kabadayı kesilmişti . hiç sevmezdim ezik insanları ezenleri, bu şerefsiz de beni ezik görmüştü belki o an, hatta öyle görmüştü çünkü m*l demişti. susuyordum sadece, gözlerinin içine bakıyordum. artık fazla oluyordu bu içine ettiminin, fazla öten horozun gırtlağını kesme vakti geldi de geçiyordu. aklıma o an bir plan geldi...

    unutmuştum ebru'yu falan. umrumda değildi yüzümün ne hale gelecek olması. o bana saçma sapan kabadayı naraları atarken ben anahtarı cebimden çıkarıp yol kapıyı açtım. ben bunları yaparken karşımdaki piç iyiden iyiye horozlanır gibi kafasını üzerime dikmeye başlamıştı. kapıyı açar açmaz kafamı sola kırarak içeri geç gibi bir işaret yaptım, hemen anlamıştı zeki çocuk. o an benim gibi korkak gözüken bir çocuktan ona hiç zarar gelmezdi elbet. bunun bilincinde hareket ederek kapıya giriş basamağını geçti ve içeri girdi. kapıyı tamamen kapattıktan sonra o dar mesafede tam kapı içinin önünde duran pırasaya bakmadan önce elimdeki giysi poşetini merdivene attım. merdivene attıktan sonra, poşete bakmaya devam ettim. bunu yapmamdaki amaç onun s*çılasi kolpa ergen ses tonunun merdivende inlemesi, öfkeme öfke katması ve kavga sırasında adrenalilimin tavan yapmasını sağlamaktı. ve beklenen oldu



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi paranormal-adam -- 1 Ocak 2012; 20:57:05 >
  • Part 56

    Ang: eee noldu?

    sustum, daha önceki laflarını demesini bekledim, iyice sinirlenmeliydim.

    Ang: lan oğlum sen mal mısın lan azcık?

    Ang: Hasss lan

    diyerek kapıya doğru bir adım attığında onun için çok geçti, adrenalim artık tavan yapmıştı...

    kapıdan çıkmak için adım atan hıyarin, o yayik ağzına hiç beklemediği anda son gücümle yumruğu geçirmiştim. çene kemiğine de isabet olsa gerek, yayık ağzından gelen ses daha çok bir kadının bitarafindan gelen, kalbin ortasındaki ok yani jopun etkisiyle oluşan klasik s*ks sesiydi. yoktu böyle bir saldırı, iki gündür dinleniyordum zaten evde. ne içki ne yorgunluk vardı üzerimde. kendime geldiğimde bizim emonun saçları elimde, kanları elimde idi. yüzüne baktığımda gerçekten acımıştım o an ona. gereksiz yere yaptığı diklenme sonucunda uğradığı saldırıya. acınası bir haldeydi özünü bozmuş suratı. eğer bunu benim yaptığımı bir insana söyleyecek olursa onu hiç düşünmeden öldürebileceğimi söyledikten sonra, arka bahçeden arazi ettim. bilmiyordum bu angutun intikam alacağını, aynı hale beni de sokacağını. yukarı çıkıp ellerimi yıkayıp banyomu yaptıktan sonra, tavan yapmış özgüvenimle ayna karşısında kendime alıcı gözüyle bakmıştım. yeni saç modelimle baya yakışıklı görmüştüm kendimi ki kendimi fazla beğenmezdim. o an güzel gelmiştim kendime, gerçi beni beğenmesini istediğim kadın beğeniyordu zaten. sorun yoktu, tek sorun ebru'ya koşmak için hâla evden çıkmamamdı. neyse ki çıkmıştım evden varmıştım hayatın anlamının yanına...


    of işte bu benim kadınım. keşke biraz daha büyük olsaydım, keşke babamın eski sevgilisi olmasaydı bu kadın. keşke ellerini tutup annemin yanına götürebilseydim.. bırak ertem şener çöldeki vahayı, bu kadın çöldeki bir denizdi. bırak ertem abi ya rüştü'nün her yerini öpmeyi, bu kadını öpsem yeterdi. her ne kadar manchester'ı yendigimiz o gece deliler gibi mutlu olsam da ebru'nun yanaklarını değişmezdim rüştü reize. gene de teşekkürler rüştü reçber. sıcak güneşin altında insanın serinlemek için uğradığı denizdi bu kadın. kapıda duran sarışın kadın, burnu ve yüzü sivri kadın, burcu esmersoy'u anımsatan kadın.. bu kadın benimdi, artık sahiplenmiştim onu. cıvıl cıvıl bir geceydi o gece, özlemişim delicesine bu kadını. öptüm, kokladım, güldüm, eğlendim.. tüm duyguları yine yeniden onunla yaşamıştım. 2 gün böyle devam etti, babamın darp olmuş halde eve geldiğini gördüğüm gün, onun isteği üzerine tekelden şarap almak için çıktığım evden beni görmüş olmalılar ki evden biraz uzaklaşınca önümü kesen bir grup serseriyle karşılaştım. tanımadığım yüzlerin arasında ne olup bittiğini anlamaya çalışırken üzerime konuşcak gibi gelen bir çocuk tarafından aldığım kafa darbesi ile yeri boyladım.. çocuğun kafası metor taşı gibiydi mübarek, bir daha kalkamadım. yıldızları sayarken yediğim tekmeler uyuşan bedenime masaj gibi geliyordu adeta.. o gece ellerimle başımı korumuştum eğer 15 dk daha dövselerdi artık ölebilirdim heralde.

    yıldızları saymıştım o gece. farkettiğim tek şey ben yerdeyken ayakkabıları ile yüzüme basıp ''akıllı olcaksın'' diyen bir angut gördüm sanki. evet o angut geçenlerde karşılaştığımız ve ağzını burnunu dağıttığım satıcı kızın nişanlısıydı. kalkıp girişmek isterdim ona fakat takatım yoktu. onlar gitti 5 dk sokakta yattıktan sonra zar zor kendimi kaldırdım. o halde tekele falan gidemezdim. kısa mesafedeki evimize küçük adımlarla uzun sürede varabildim. zar zor kapıyı açtıktan sonra hemen lavaboya gidip aynaya bakmak istedim. babam geldin mi lan, gel baba oğul içelim az sözleriyle mutluluğunu belli ederken ben yüzümdeki sızılarla uğraşıyodum. lavaboya gidip aynaya baktığımda, ömrümde istesem de böyle bir dayak yiyeceğimi sanmazlığım aklıma geldi. kavga falan etmezdim ben, sokak kavgalarıymış falanmış filanmış bana tersti. ama orda onu da öğrendim, dayak yerken birşey hissetmedim ama daha sonra yüzüme ufak bir yel esse bile sızlıyordu. ben tüm dehşetiyle yüzümdeki olanları aynada incelerken arkadan babamın çığlıklarıyla karşılaştım.

    -lannn noluyo lan bana bak lan kim yaptı bunu, hangi serefsiz söyle

    aynadan babamı izliyodum, babam bir süre sonra yanıma geldi ve yakamdan tutarak eğer bana bunu kim yaptığını söylemessen seni şimdi bu halinle tekem tokat döverim dedi.

    babamın beni rahat bırakmasını söyleyip mutfağa doğru gidiyordum, kendimi tedavi edecektim. babama sakin olmasını, basit bir gençlik kavgası olduğunu söyledim. dayak yemek güzelmiş diye espri yaptığımda babamı az da olsa sakinleştirmiştim. ona her şeyi yarın anlatacağımı söyledim ve o gece babamla takılıp eğlendik. aklımdaki tek soru artık bu yüzle gerçekten ebru'nun karşısına çıkılmazdı. daha önceki dayağa benzemiyordu bu gerçek anlamda dayak yemiştim. aklımdaki bir başka soru da intikam alıp almayacağımdı. evet babam güçlüydü, parası vardı . istesem o angutlari aynı duruma sokabilirdim ama babamın başının başka işlerle belada olduğunu da biliyordum. yaptığım tek şey bu durum üzerine düşünmekti o gece ve nihayetinde sabahı etmiştim...

    sabah olduğunda yüzümü bile yıkayamadım. her tarafım yara bere içindeydi. yüzümün hali değildi içimdeki intikam hırsını azdıran, günlerce ebru'yu görememekti. ebru'ya bu surat ifadesiyle gidemezdim. sabah olduğunda başladı babam başımın etini yemeye. dün gece sorduğu soruların hepsini yine sıralamıştı bana. babama önemli bir şeyin olmadığın söyledikçe ısrarı arttı. adam haklıydı, kim olsa aynı şeyi yapardı. bir süre babama anlatmamakta dirensem de içimde tekrar küllenen intikam hırsı beni bu olayı anlatmaya sürüklemişti. o çapulcu tayfasına karşı babamı çok güçlü hissediyordum, hatta anlatmama nedenim artık silahlanan babamın çocukları öldürebileceği ihtimaliydi. ben yıldızları sayarken, ayakkabasıyla yüzüme basıp tüküren angutun siması aklıma geldikçe deliriyodum, ebru'ya gidemeyecek olmak cabası. anlatmaya başladım babama, satıcı kızdan beri devam eden hüsumeti. ben anlattıkça babamın surat ifadesi kızgın bir hal almaya başladı. dişlerini sıktı ve ani bir hareketle kahvaltı masasından kalkıp merdivenlere doüğru koşmaya başladı. babamın ne yaptığını anlamak için hemen arkasından koştum. ne yapıyorsun baba dediğimde, ''sen karışma, o kızın ve ailesinin dükkanının *******'' lafı ile karşılaştım. babamı zar zor sakinleştirdim. satıcı kızın ailesinin bir suçunun olmadığını, suçlu olan tek kişinin beni bu hale sokanın olduğunu söyledim. babamla o gün bir strateji geliştirdik. bu olay babamla olan bağımı iyice güçlendiren etkenlerin en önemlisiydi...
  • hızlı hızlı meraklandırma insanı arkadaşş
  • Upp
  • Part 57

    kahvaltı masasına tekrar döndüğümüzde babamla plan yaptık. ara ara dükkana gelen o angutu gözetliyecektim. o çocuk ne zaman dükkana gelse(2-3 günde bir orada olurdu) bir sürü ahbabıyla konuşurdu. arkadaş çevresinin geniş olması, onun basit ergen tayfasının babama kafa tutabileceği anlamına gelmezdi. biliyordum artık, babam tam bir god*ştu. deli gibi parası olan, uğruna çalışan bir sürü köpeği olan, cebinde silahla dolaşan bir adam olmuştu babam. yaklaşık 15 gün kadar evden çıkmayacağıma, sadece o çocuğu ve arkadaşlarını gözetleyeceğime söz verdim. bu sözümü gerçekten tutacaktım. eğer ben bu planı yapmasaydım olan satıcı kız ve ailesine olurdu. babamla anlaştık, bu süreçte de babamın onlara hiçbir şey yapmayacağı konusunda söz aldım. babam bu sözü verdikten sonra onun ne haltler yediğini öğrenmek istedim. babama borcu olan tefeciye ne yaptığını sorduğum da, hakettiği cezayı verdiğini söyledi. tüm bunlar kafamı işgal ederken, artık ebru'yu daha az düşünür oldum 15 günlük süreçte. 15 günlük süreçte perdenin arkasından hep satıcı kız ve sevgilisini süzdüm. o piçin arkadaşlarının yüzlerini kafama kazıdım. 15 günlük süreçte tekrar çok iyi beslendim, güçlendim.

    15 gün boyunca ebru ile sadece telefonda konuşabildim. ebru neden kendisine gitmediğimi sorduğunda babamın evde olduğunu, beni dışarıya çıkarmadığını söyledim. çok basit bir bahaneydi bu ama ebru inanmıştı. ebru'ya karşı babamdan korkan çocuk rolü oynadım. 15 günü sadece evde geçirdim, bakkala bile inmedim. yaptığım tek eylem satıcı kız ve angutu izlemek oldu. onların kahkahalarını, gülüşlerini gördükçe daha da hırslandım. babam ne yaparsa yapsın fakat beni dövdürten anguta aynı zulümü yaşatacaktım. 15 günde öyle hırs yaptım ki, onu öldürene kadar dövbilir veya işkence bile yapabilirdim.. babam eve 2-3 günde 1 uğrar, satıcı kızlara karşı hiç bir şey çaktırmazdı. 15 günlük süreçte ebru'yu çok özlemiştim, bu özlem ağzımı burnumu yamultan ve yüzümde o anlık kalıcı yaralara sebep olan, beni dövmek için adeta ordu çağıran ergen anguta karşı nefretimi ucsuz bucaksız yapmıştı. günler geçti, güzelim yaz ayını evde terleye terleye geçirsem de sonunda 15 günü yapmıştık. 15 günü yapmıştık fakat babamın aklında ne planı vardı? biz niye 15 gün bekledik daha onu bilmiyordum. babam benim karışmamam gerektiğini 15 gün sonra beni döven grubu gene karşımda göreceğimi ve onlarla hesaplaşacağımı söylemişti. ve 15 günün sabahı içimdeki heyecanla uyandım sabaha, babam evdeydi ve akşamı beklememi söyledi...

    akşam oldu, babamın eve girdiğini düşünerek kapıya doğru yöneldiğimde babamla birlikte eve giren bir genç gördüm. evet bu çocuğu gözüm bir yerden kesiyor.. tamam şimdi hatırladım ! yediği dayağın hırsına kapılıp, onca arkadaşı ile beni tanınmaz hale sokan, ebru'yu 15 gün görememe sebep olan angutu idi bu. babam çocuğun ensesinden tutarak bana doğru ittirdiğinde onunla tekrar göz göze gelmiştik.

    ben : bu angutu niye buraya getirdin?
    babam: arkadaşları gelemedi. gelicek durumda değiller zaten
    ben : onlarsız zevki çıkar mı?
    babam: onların icabına ben baktım, bu köpekle arkadaş bile olamazlar artık, yediği dayakla kaldı hepsi

    bu çok iyiydi. babam galiba onları komaya sokmuştur düşüncesindeydim. o gece suratıma bile bakamayan ezik çocuğun yanına giderek, ''beni bu hale sen ve arkadaşların soktu. ben de seni bu hale sokucam, sevgilinin yanına gidemessen anlarsın halimi'' dedim. bu sözümle babam bir sevgilimin olduğunu anlamıştı. bunu diğer gece söyledi ve tanışmak istediğini, nasıl bi kızla sevgili olduğumu çok merak ettiğini söyledi. adam demiştir içinden bu kadar odun bi çocuk kimle çıkıyo diye. ona basit bir yalan bulcaktık elbet...

    babam çocukla bizi salonda bırakarak yatak odasına gittiğinde, o piçi tanınmaz hale getirmiştim bile. ellerini bile kaldıramadı bana, artık babam nasıl korkuttuysa onu. hiç acımadım ona, eğer o gece ayakkabasıyla yüzüme basıp tükürmese, beni ebru'dan o kadar uzak tutmasaydı acıyabilirdim ona. acımadım, dövdüm, öldüresiye.. sadece suratına çalıştım, altıma alıp yumrukları suratına indirdiğimde yüzüne bakmamaya çalıştım bir süre sonra. o şimdi tıpkı ben gibiydi, sevgilisinin yanına gidebilecek miydi bu suratla? benim yaşadıklarımı yaşamak üzere arka bahçeden uğurladık onu o gece. evine gidip anlatabilecek miydi kimden dayak yediğini? gücü yeter miydi? güçlü olmak övünelecek iş değil fakat bu adam korkak güreştiği için bunu haketmişti. 15 günün intikamını çıkarmanın rahatıyla yayıldım koltuğa, attım kucağıma laptopu baktım dalgama. 15 gün boyunca ebru ile toplam 5 kere anca konuşmuşuzdur. ebru'nun bu ilgisizliği beni deli etmişti. o 5 kerede de ben aramıştım onu. onun bu vurdum duymaz tavırlarına ben de vurdum duymazlıkla karşılık verdim. yaralarım artık geçiyordu 1 hafta daha görmemem gerekirdi ebru'yu. ebru'nun neler karıştırdığını da öğrenmek istiyordum aslında. yarın ebru'ya gitmeye karar verdim. onun haberi olmayacaktı gene, habersiz şekilde ebru'yu kolaçan edecektim. aklımdaki tek soru ebru'nun kapısının önündeki ayakkabı idi hâla...

    artık ağustosu'da yarılamış, yaz aylarının en ateşli günlerini elimizle idare ederek geçirmiştik. o gün ebru'yu gizlice takip etmekten vazgeçtim ve onu arayarak yarına yanına gitmek istediğimi, babamın evden gittiğini ve onu çok özlediğimi söyledim. ebru sevindi ve hemen onayladı. ebru'ya küçük bir süprizim vardı. ona öyle bir hediye alacaktım ki, onun için basit bir gereklilik olan fakat görünümüyle onu sevindirecek, eğer yanlış bir şeyler yapıyorsa gerekirse onu ele verecek bir hediye. o gün sadece onu almak için çıktım evden ve aldım da.. cin gibi bir fikirdi bu, ebru asla anlayamazdı. bu basit görünen hediye ile aklımdaki bütün şüpheler açığa kavuşacaktı. ertesi günün olmasını ve ebru'ya kavuşup onunla tekrar zevkler diyarına uçup, hediyesini taktim etmeyi istiyordum. o günü zar zor geçirdim, ebru'ya aldığım minik fakat benim için anlam yüklü hediyeyi sardım ve ebru'nun kapısına gece dayandım .. 17 gün aradan sonra ebru'ya kavuşmak ve ona tekrar sahip olma ihtimali çok güzel bir gecenin hayalini anımsatıyordu insana. kapıyı açan güzeller güzelini artık tarif etmeme gerek yok heralde. o harika bir kadındı, klasikleşen yemek masası diyaloglarımızı bile anlatmıyorum. direk gelişmelere geçiyorum...

    yüzümdeki belirli yaraları gene geçiştiriverdim ebru'ya. kavga ettiğimi anlamıştı ama hiç bir tavsiyede bulunmadı ve o gecenin tadını çıkarmaya çalıştık. yemeği yedikten sonra benim işime yarayacak hediyeyi ebru'ya vermeye karar verdim. bu hediyeyi daha önce görmüştüm, kendime almak istemiştim fakat vazgeçmiştim. hiç ummazdım, çok fazla işime yarayacağını ve aklımdaki kuşkuları sileceğini. hepiniz merak ediyorsunuz değil mi? yemeği yedikten sonra salona geçtiğimizde tatlı bir sohbetin içine girmişken, ebru ile romantik yakınlaşma yaşamıştık yine. günler sonra onu tekrar öpmek, onu yaşamak her şeye rağmen güzeldi. öpüşüp eğlendikten sonra ona süprizim olduğunu söyledim.

    ben : seni görmediğim süreçte çok özledim.
    ebru: ben de özledim ama bu senin kararındı
    ben : evet ya babam yüzünden, ama sana süprizim var
    ebru: hadi ya, ne süprizi bu?

    aynı hediyeden 2 tane almıştım, biri salona biri yatak odasına. sıradan bir hediye gibiydi fakat hiç kimsenin anlayamayacağı bir casustu. ellerimi cebime attım ve arabanın anahtarını kavradıktan sonra ebru'ya beni beklemesini söyledim. arabadan getireceğimi söylediğimde ebru merakla beni bekliyordu.
  • 
Sayfa: önceki 89101112
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.