Şimdi Ara

(2. Hikaye geldi)Hikaye sevenler toplanın... (8. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
244
Cevap
17
Favori
13.404
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: 07omer66

    quote:

    Orijinalden alıntı: oys14

    bunu gerçek yazan kişiye ulaşmam lazım biri yardımcı olsun çok önemli

    heyecanmı bastı oys14

    heyecan değil sormam gereken şeyler var bana biraz benziyor bu hikayeyi yazan
  • Part 37


    ben : beni nasıl tedavi edeceksin peki ?
    ebru: ee bir ıhlamur kaynatırız artık.
    ben : iyi gelmezse?
    ebru: katlanırsın sende bee. bu sevimlilik için katlanırsın boğazındaki acıya.
    ben : haklısın. sen varsın ya, yemişim boğaz ağrısını umrumda değil.
    ebru: böyle konuşmaya devam edersen ben seni yicem. niye bu kadar tatlısın bugün sen?
    ben : bilmem.. artık senden çekinmiyorum. beni bu şehre bağlayan tek insan sensin vallahi
    ebru: sen ne iyisin ya. biliyorum bu senin doğal halin. artık benim yanımda doğalsın bunun için mutluyum
    ben : evet aynen öyle
    ebru: ee artık benden çekinmiyorsun. aramızdaki bağı bana anlatacaksın heralde değil mi?

    nasıl anlatabilirdim ona olan bağımı. nasıl anlatabilirdim onu deli gibi sevdiğimi. seni seviyorum ebru mu diyecektim ona. o herkesin söylediği, sevenin de sevmeyenin de söylediği klasik söz mü anlatacaktı ebru'ya olan bağımı. hasss ya.. tüm bunları düşünürken dudağımı büzmüş, gözlerimi kısarak düşünüyomuş numarası yaptığım ebru'nun karşısında bacaklarım titremeye başlamıştı. bir an söyleyecek gibi oldum, bir an vazgeçtim. '' ya şey, o bağ'' diye girdiğim sözlerin sonu nasıl bitecekti?

    ben : güzel bir bağ bu, tarifsiz.
    ebru: yaa. bu bağ sadece bana mı özel?
    ben : yani
    ebru: hımmmm
    ben : beni neden çağırdın?
    ebru: canım istedi.
    ben : bir sebebi yok yani?
    ebru: sebebi mi olması lazım? sen yanımda olunca mutlu oluyorum.
    ben : ben kadar mutlu olamassın
    ebru: en az senin kadar mutluyum
    ben : iyiki gelmişim
    ebru: neden
    ben : bu sözleri duydum çünkü


    tüm bu konuşmalar artık o gece ebru ile yakınlaşmam gerektiğini tüm açıklığı ile vurguluyordu. ne şanslı idim. ebru o gece, artık anlamış olduğu hislerime karşılık verirken daha bir güzeldi. daha bir hoştu. ben yemek masasındayken ebru üzerine daha rahat bir şeyler giyeceğini söyledi ve odasına doğru gitti. bense onun ne giyeceğini merak ederek yemek masasından kalkıp, ellerimi yıkamış ve salona geçmiştim. ebru salona geldiğinde giydiği epey bir rahat, bir hayli açık kıyafetiyle gözlerimi büyülemişti. o gün yüzü bu kadar güzel olan kadının, 1 saat sonra giydiği kıyafet, süt gibi bedenini sergileyen cesur bir seçimdi.


    Pembe ,geceliği anımsatan elbisesinin rengiydi. harika bir fiziği vardı ebru'nun. . . ebru o gece bambaşkaydı...


    ebru: kusura bakma evde otura otura artık rahat giysilere alıştım.
    ben : evet ev hali öyle oluyo. en iyisi
    ebru: pantalon bacaklarını yakıyo ya insanın

    diyerek dizinin altındaki ön bacağını kaşımaya başladı.

    ebru: uff, sinek mi ısırdı ne
    ben : o sineği öldürelim
    ebru: sadece o sineği mi ya. hepsi ölsün ısırıyolar sürekli
    ben : ben sadece o sineği öldürcem. gerisini belediye halletsin
    ebru: sen niye sadece o sineği öldürüyosun?
    ben : seni ısırdığı için
    ebru: hahaha. kim bilir hangi sinek. seni ısırmadı mı?
    ben : yok beni ısırmadı. sen daha tatlısın heralde
    ebru: sivri sineğe göre öyle bence.
    ben : bencede. bacağını kızarttı
    ebru: bence sen daha tatlısın
    ben : o zaman sende beni ısırırsın eyvah
    ebru: korkma yemem, sadece kaşındırırım, ayrıca ben sivrisinek miyim?
    ben : keşke sivri sinek olsan

    cesur yanıtlarım ebru'nun hoşuna gidiyor, onu tebessüme zorunlu kılıyordu. ebru pratik zekasıyla ince laflarımı kavrayabilecek kalitedeydi. keşke sinek olsaydın da ısırsaydın beni.. o laftaki ince mesaj bu idi ve ebru bunu bence anlamıştı...


    ebru: ısırılmak mı istiyosun?
    ben : evet seni kıskandım
    ebru: ben sinek gibi ısırmam ama canın yanar
    ben : aşın varsa sorun yok..

    gene batirmistim. neden yaptım bu salakça espriyi. ebru'yu bozacağını bildiğim halde niye kapatmadım çenemi. herşey yolunda giderken niye soğuttum atmosferi?

    ebru: neeeeeeee konuşma benle

    kalkmıştı olduğu yerden. karşı tarafa oturdu bu sefer yüzüme bakmadan televizyonla ilgilenir gibi yapıyordu.

    ben : şaka yaptım ya özür dilerim
    ebru: kabul edilmedi
    ben : valla bak özür dilerim kızma

    ebru sessizliğini korumuştu. bana karşı olan yakınlaşmama tabularını, o gece bana kurduğu acik secik sözlerle bozmuştu aslında. yaptığım bir espri ile kırmıştım ebru'yu .. o gece ebru ile küs oturacak değildim. hemen duygu sömürgüsüne başladım...

    ben : özür dilerim, senin kadar ince espri yapamıyorum. benim esprim bu kadar oluyo işte kalitesiz ve kırıcı. sen beni espri yaptığımda daha tatlı buluyodun. ondan yaparım dedim.
    ebru: hiç tatlı değilsin
    ben : ama sen gene tatlısın hehe. bak şuan bana kızdın valla çok tatlısın
    ebru: tabiii
    ben : gideyim bari, şu şehirde değer verdiğim tek insan bana küstü.

    kalkındım ayağa. suratımı asmış, istediği olmayınca ağlayan çocuklar gibi mızmız hareketlerle ebru'nun gözlerine baktım. o gece yaptığım hareket çok riskliydi. gitmek istemiyordum ama ebru'yu test ediyordum..

    ebru: otur şuraya
    ben : yok ben gideyim

    salondan çıkmak için 3 adım attığımda ebru yerinden fırlayıp beni durdurdu. kendine doğru çektiğinde, şuursuzca baktım tum vucuduna. öyle güzellerdi ki. . ebru gözlerimin içine bakıp beni durdurmaya çalışırken ondan gelen hafif parfüm kokusu, hastalığın etkisiyle olan yorgun bedenimi uçurmuştu adeta...
  • Part 38

    göz gözeydik ebru ile. sürmelerinin üstündeki ince kaşlarının altındaki karanlık gözlerine bakarak konuşuyodum onunla. yakındık bu sefer birbirimize. ona dönmeme rağmen çekmedi ellerini kolumdan.

    ebru: nereye gidiyosun ya hemen ciddiye aldın
    ben : senle küs durmaya dayanamam
    ebru: küs değiliz zaten.
    ben : sen öyle gibi davranınca
    ebru: evet azcık naz yaparım dedim

    karşımda gülümseyen ebru'nun elleri kolumda idi. bu durum beni oldukça etkilemeye başladı. o gece yüzü ve vucudu büyülemişti zaten onun olan gözlerimi. ellerini çekmedi kolumdan. ayakta idik, göz göze ...

    ben : naz mı?
    ebru: evet çok mu garip
    ben : yoo

    yooöhü öhü . öhü öhü artık gecenin ilerleyen saatlerinde, ağrıyan boğazım kaşınmaya ve beni öksürtmeye başlamıştı. iyiki öksürmüştüm.. neden mi? çekti ellerini kollarımdan artık..

    ebru: off, kötü öksürüyosun
    ben : evet
    ebru: ciğerin çıkcak şimdi, sana ıhlamur kaynatayım ben
    ben : iyi olur sağol

    ebru mutfağa giderken bende arkasından takipteydim.

    ebru: sen nereye?
    ben : mutfağaa
    ebru: iyi tamam gel hadi

    yaptığım espri sonucu tadı kaçan güzeller güzelinin neşesi artık yerine geliyordu. moralinin yükseldiğini tebessümleriyle anlamıştım...

    ebru ıhlamuru kaynatırken öksürüğüm iyice azmaya başlamıştı. ebru bu yaz gününde nasıl böyle ağır hastalığa tutulduğumu sordu. soğuk suyla banyo yaptığımdan olmalı diye cevaplamıştım onu.

    ebru: soğuk suyla niye banyo yapıyosun? hiç akıllı işin yok dimi?
    ben : insanı dinç tutuyo ya ondan
    ebru: ben sucak suyla yapıyorum, sıcak su da dinç tutuyo merak etme
    ben : bundan sonra onla yaparım

    mutfak masasının sandalyesine oturup sohbet ettiğim ebru yanıma gelerek boynumu ellemeye başladı. boğazımda bir şişlik olup olmadığını farketmeye çalışan ebru ellerini boğazımda gezdirirken anılarım canlanmıştı gözümde. onunla ıssız sahilde el ele dolaşıp oyun oynamamız, hatta onu düşürmem. babam için dayak yediğim günde moraran yüz hatlarımda gezen kremli eli. gene aynı duygular içerisindeydim ama o boynumu elleyince huylanmaya ve gülmeye başladım. o duygular gözümün önünden gidince sanki biri boynumu gıdıklıyormuş gibi oldu. başladım öksürürken gülmeye...

    ebru: neden gülüyosun be?
    ben : ya huylandım yapma hehhehe
    ebru: hahaha senin tikin var demek, yandın sen
    ben : ya nolur yapma tik değil huylandım işte ahhahahaha
    ebru: banane yapcam, hehehe

    ebru az önce okşadığı boynumu bu sefer gıdıklar gibi yapıyordu. ojeli tırnaklarını boynuma batırıp çektikçe huylanıyodum. ve en sonunda bende ona karşılık verdim. ince bel yapısına, tam karın boşluğuna parmağımla dokunmuştum. hemen hemen herkes oradan huylanır ya.. ama o huylanmıyordu. üstelik onu huylandırma çalışmalarıma tepki de vermiyordu. yanına dokundurduğum parmaklarımı biraz daha üste çekmiştim. hurlanmıyordu ebru. fakat beni huylandırmaya çalışırken hareket ediyordu ve bugün apaçık ortada olan vucut hatlari dikkat cekiyordu. bense boşluklarına dokunurken onu süzüyordum, ebru'nun bunun farkında olması umrumda değildi..

    ebru daha da yaklaşmıştı bana. sandalyede oturduğum için yukarıdan boynumu gıdıklamaya çalışan ebru'yu göremiyordum. o an gözümün önünde ebru'nun dikkat cekici vucudu ve mukkemmel guzelligi vardi. bense onun bana yaptığı gıdıklamayı abartmıştım artık ebru'ya iyiden iyiye yanasmaya başlamıştım. ince beli çok iç gıdıklıyordu bugün. daha önce hiç bu kadar fazla görmediğim dekoltesi de ayrı bir dünyaydı.. ben halimden memnunken ebru'nun ''ıhlamur olmuştur'' lafı o anın bittiğini gösteriyordu. ebru ıhlamuru katıp bana getirdi.. benim şifam sendin ebru diyememiştim ona.. ıhlamuru içtikten sonra ebru tekrar benle uğraşmaya başladı, bu durumdan çok memnundum...
  • Google'da,onun metresi Ebru ve ben diye aratırsanız inciden linki çıkıyor.Dün baştan sona okudum psikolojim bozuldu

    Edit:Yazım Hatası



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Face Of Melinda -- 31 Aralık 2011; 15:36:55 >
  • Part 39


    o beni gıdıklamaya çalıştıkça, vucudu aciliyordu, bende beni gıdıklamaya çalışan ellerini bileklerinden kavrayarak engellemeye çalışıyodum. aslında engellemeye çalışmıyodum, narin bileklerini ellerimde tutmaktı tek amacım. bileklerini sımsıkı tuttuğuda artık elleri ile gıdıklayamazdı boynumu.. onunla göz göze geldiğimizde yaramaz bir kız çocuğu gibi olan suratına bakarak ''bu kadar tatlı olmak zorunda mısın?'' dediğimde ebru'nun hiçbir şey söylemeden gözlerime bakması, artık o anın geldiğini mi gösteriyordu diyordum içimden. kurtulmak istiyordum içimdeki çelişkiden. bilekleri ellerimin arasındayken onun guzel yuzune baktım. adeta öpülmeyi bekleyen dudakları üzerine gözyaşı dökülmüş gibi ıslaktı. bu durum aşkı ve ihtirası o an doğurmuştu. bu yollu bir kadına duyduğum bir erkeksi his değildi, bu erkeksi hissin yanında oluşan, aşkına sahip olma duygusu idi. en azından dudaklarını öpebilmek, onunla bir işi aynı anda yapabilmekti. çok bir şey istemiyordum o an, onu doya doya öpmekti hedefim sadece...

    yüzündeki çocuksu tebessüm kalkmış, son derece dişi duran dudakları ile, ellerimde hissettiğim ince bilekleri ile iyice güç vermişti bana. 2 karış vardı aramızda, belki 1.5 karış. dudaklarımı 2 el boyunda ileri atsaydım kavuşacaktım onun dudaklarına. ya o atsa? o 1 el ben 1 el atsam. ortak noktada buluşsa dudaklarımız. bu kadar arzulu bakan bu kadında çekiniyodu benden. çekinmese o öperdi beni, belki de korkuyordu çoğu zaman şahit olduğu dengesiz davranışlarımdan. artık bu bakışma ve öpücüğe 1 adım kala zarfı ebru'nun bırak bileklerimi demesi ile kapanmıştı. bileklerim acıdı diyerek mızmız bir liseli kızı gibi göğsüme vuran ebru, bir süre sonra bu ciddi tavrını bozarak tekrar ellerini boğazıma attı. o sırada kafamı sağ omzuma çevirerek ciğerden gelen derin öksürmelerime başladım. benim boynumu gıdıklamaya çalışan ebru'nun elleri ben öksürürken yanaklarımda belirdi artık. öksürüklerime kıyamayan ebru benimle uğraşmayı kesip, öksürüğün şiddetiyle yüzümdeki masumluğu seviyordu adeta. elleri yanaklarımdaydı. yüzümü ona çevirdiğimde elleriyle yanaklarımı okşuyor ''kıyamam'' gibisinden laflar ediyordu..

    o an iyice halsiz düşmüştüm. hiç art niyet gütmeden bana şevkat veren ebru'ya sarıldım. bu nasıl bir sarılmaydı? ellerimi açmadım ona ama çenemi gözlerime bakıp, yanaklarımı okşayan ebru'nun omzuna koydum. o an ona ellerimi açmadan sarılmıştım. pozisyon onu gösteriyordu. ellerimi açmadan sarıldığım ebru'dan hiç tepki gelmedi. sadece konuşuyordu..

    ebru: ne oldu canım?
    ben : yoruldum, halsizim ya
    ebru: gel içeri hadi az dinlen
    ben : yohh iyi böyle.

    sesim bile değişikti. ebru'nun açık omuz kemiklerine çene altımı dayadığımda şişen bademciklerim ebru'nun omuz kemiklerine değdikçe sesimi farklılaştırıyodu. uçmuştum gene, halsiz vücudumu ebru'ya yasladığımda onun kokusu belirmişti burnumda. hafif bir parfüm, yorgun bedenimi ebru'ya yasladığımda çok iyi gelmişti bana.. ebru ile öyle duruyoduk. ebru sessizdi, nefeslerini kulağımda hissedebiliyordum...

    aşk kokuyordu ebru. o gece ayakta uyumaya razıydım. ebru'nun omuzlarında, burnu sızlatmayan hafif ve güzel parfüm kokusuyla, ebru'nun dalgaları saçlarının arasında derin bir uykuya dalmayı istemiştim. tüm bu içimden gelenleri aktarmıştım ebru'ya.. ebru ile o pozisyonda 1 dakikadır duruyoduk..

    ben : omzunda uyuyabilir miyim?
    ebru: tamam ama ayakta mı?
    ben : ona bile razıyım
    ebru: hadi gel, içeri gidelim.

    sessiz bir ses tonuyla konuşuyodu, o da istiyodu biliyordum. o da istiyordu beni omzunda uyutmayı. o an sağ ve sol kaburga kemiklerimde beni desteklemek için duran ellerini hafif bana doğru itmişti. amacı beni içeri geçirmekti. o pozisyonu bozmuştuk artık.. ebru koluma girerek içeri götürdü beni. alt tarafı boğazım acıyordu amk, görende felç oldum sanırdı. ama uçurmuştu beni işte ebru'nun mis gibi kokan parfümü, sarı dalgalı saçları, beyaz göğüsleri, açık omuzları, ince bilekleri, kırmızı ojeli tırnakları.. ebru'nun kolunda girdim salona. beraber oturduk mobilyaya. gözlerimi açmıyordum . korkuyordum ebru'nun beni omzunda yatırmayacağından. ebru sırtını divana dayadığında elleriyle yanağımı omzuna yaslamıştı. onun omzunda gözlerim kapalı uçarken, ebru ise bir hayli uzayan dalgalı saçlarımı okşuyordu. o gün bende bebek gibiydim. hasta olduğum halde gene hemen soğuk suyla banyo yapıp, şimdilerde ebru'nun ellerinin arasında kalan saçlarımın güzel kokmasını sağlamıştım. ebru'ya hiç bakımsız gitmemiştim ki ben. kafamı daha da ileri ittirdim. dudaklarım ebru'nun boynuna vardı artık. dudaklarımla öpmek istedim mis kokan boynunu, ama bu uyuma numarası yapan bir insan için fazla riskliydi. koklamak en iyisiydi şu an onu. harikaydın ebru ...

    o kadar harikaydı ki hissetmemiştim gözlerimi indirecek olduğumda dibimde olan göğüslerini. aklıma bile gelmemişti cinsellik o an. ihtiras vardı, duygu vardı. bu kadına bu kadar aşıktım işte. gözlerimin yarısını açıp hafif sağa kaydırdığımda, o sıra saçlarımı okşayan kadının, bu yaşta bu aşkı yaşatan kadının beni etkileyen ilk vucut bolumunu gördüm. çok güzeldi.. tıpkı omzu gibi, tıpkı ince bilekleri gibi, tıpkı incecik beli gibi , tıpkı dalgalı saçları gibi, tıpkı sürmeli siyah gözleri gibi, tıpkı ince kaşları kırmızı elmacık kemikleri gibi. çoktan çıkarmıştı küpelerini ebru, ben omzuna yattığımda. baktım sadece.. baktım yine oraya, güzel kokusuyla beni uçaran tenine.. bebek gibiydi ebru, bebek gibi kokuyordu ama çok dişiydi.. bir süre öyle kaldık ...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: can_11

    Google'da,onun metresi Ebru ve ben diye aratırsanız inciden linki çıkıyor.Dün baştan sona okudum psikolojim bozuldu

    Edit:Yazım Hatası

    bir zeki daha. Siz cidden cok ama cok zekisiniz hayranım size ve sizler gibilerine...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi paranormal-adam -- 31 Aralık 2011; 16:40:18 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: oys14

    quote:

    Orijinalden alıntı: 07omer66

    quote:

    Orijinalden alıntı: oys14

    bunu gerçek yazan kişiye ulaşmam lazım biri yardımcı olsun çok önemli

    heyecanmı bastı oys14

    heyecan değil sormam gereken şeyler var bana biraz benziyor bu hikayeyi yazan

    Burak veya x senmisin yoksa :D
  • Part 40

    başkaydı bu başka bir duygu. saçlarımın içinden çekti ellerini, yanaklarımda gezdirmeye başladı. sağ elinizi sol yanağızda gezdirin şimdi. çok sevdiğiniz kadının size bunları yaptıklarını düşünün. tatlı bir masaj gibiydi.. serçe, yüzük, orta, işaret parmaklarını yanaklarımda gezdirirken baş parmağı ile dudaklarıma dokunuyordu ebru. o dudaklarıma dokunurken, burnumdan aldığım oje kokusu iyice uçuruyordu artık beni. rüya gibiydi tüm bunlar, yaşananlar. birazdan uykudan uyanacak olmaktan korkuyodum. elleri yanaklarımda ve dudaklarımda gezerken tutamamıştım kendimi. şimdiye kadar sadece yanaklarını öptüğüm ebru'nun ellerini yavaşça öpmüştüm.. o an beni uyudu sanan ebru sen uyumamış mıydın bakayım? diyerek bana küçük bir sitemde bulunmuştu.. ama elini öpmem oldukça hoşuna gitmişti, çünkü ses tonundaki yumuşaklık bunun belirtisiydi...

    ben : uyuyorum ya
    ebru: numara yapıyorsun
    ben : evet hehe
    ebru: neden peki
    ben : kendimi çok iyi hissediyorum
    ebru: kalk o zaman yatmaaa
    ben : yok senin omzunda iyi hissediyorum
    ebru: sabaha kadar böyle yatcak mısın peki
    ben : rahatsızsan kalkayım
    ebru: yok hayır. sadece yüzünü görmek istedim.

    ebru'nun omzundan doğrulup gözlerinin içine baktım.

    ben : yeter mi?
    ebru: ne yeter mi
    ben : tamam gördün işte, tekrar yatabilir miyim omzuna
    ebru: yastıktan daha rahatsa yat
    ben : bana göre daha rahat
    ebru: nesi rahat bee
    ben : yastık senin kadar güzel kokmuyo ki.

    şımartmıştım gene ebru'yu. artık bu sözüm ateşli dakikaları başlatmıştı..

    bu lafımdan sonra ebru gene susmuştu. ona her iltifat edişimde utanır gibi bir hali vardı. acaba ilk adımı ben mi atmalıydım. elini öptüğümde tepkisiz kalmıştı ebru. tepkisizdi ama mutluydu. öpmeliydim bu kadını. burnumu şenlendiren kokusunu ezberlemiştim artık o gece. dudaklarımı biraz ileriye atsam dokunabilirdim boynuna. bir öpücük için artık tam zamanı değil miydi? ebru'nun omzunda uyur gibi yaparken bunları düşünüyodum. bazı zamanlar içime giren deli cesaret o gece bana uğramalıydı. aslında onu bekliyordum. başladım kendimi motive etmeye. öpsen ne kaybedersin? onun kollarındayken onu öpememek sana birşey kazandırıyo mu? öp lan öpppp, kendime gaz verirken cesaretimi toplamaya da başlamıştım.. içimdeki cesaret duygusunu arttıran ebru'nun fiziği idi. gözlerimi kısık bir şekilde açıp ebruyu suzmenin anlamsız olduğunu biliyordum. amaç icrat idi. bunu artık iyiden iyiye düşünmeye başladım. evet ben bu gece ebru'yu öpecektim. eğer o gece hiç bir şey yapamadan eve gitseydim intihar etmem gerekirdi heralde. neyse ki cesaret iyiden iyiye benim tarafıma geçmişti ...

    ebru nefesimi boynunda hissediyordu artık. şikayetci değildi, şikayet etmiyordu omzunda olan başımdan. aklımı başımdan almıştı o gece ebru. sarhoş gibiydim, ayık bir sarhoş gibi. o gece onun kolları arasında uyumaya çalışan bebek gibiydim.. bu durum ebru'nun hoşuna gidiyordu, başladı tüm sempatikliği ile nenni söylemeye. öyle tatlıydı ki.. hani klasik soru vardı ya. ıssız bir adaya düşsen yanına kimleri alırdınız? birçok kişi sevgilimi derdi. inanmazdım, hadi lan derdim onlara. ama ben ıssız bir adaya düşseydim ebru'yu isterdim yanımda. onunla öyle güzel geçiyordu ki.. o nenni okumaya başlayınca atmosfer tekrar canlanmıştı. onun nenni okuması, ona takılmama ve ortamda samimiyetin doğmasına tekrar sebep olmuştu. yeterince samimiydik aslında. ben onun omuzlarında, o ise bebeğini uyutmaya çalışan bir anne gibi nenni söylemekteydi.. bu nenniden sonra tekrar başlamıştık aynı pozisyonda konuşmaya...

    ben : sese bak be, harika
    ebru: yalancı
    ben : cidden güzel ve dinlendirici sesin
    ebru: sesimde büyüleyici mi?
    ben : sen ne yapsan ben büyüleniyorum zaten

    ellerini boğazıma götürmüştü ebru. hafif hafif şişen bademciklerimin üzerinde daha çok okşar gibiydi.

    ebru: boğazın geçti mi?
    ben : galiba evet
    ebru: ee senin doktorun benim
    ben : valla öyle çok şanslıyım.

    ebru bu diyaloglardan sonra tekrar başladı boğazımı tırnaklarıyla gıdıklamaya. o boynumu gıdıkladıkça ellerini boynumun arasında sıkıştırmaya çalışan ben, o hareketi yaptığımda ebru'nun vucuduna çok yaklaşıyordum. o gece bizi karşıdan izleyen biri sariliyor sanırdı o an. öyle yakındı ki ebru'nun vucudu bana...


    hatta değmeye başlamıştı çenem boynunun altinin tam üstüne. umrumda değildi . o an umrumda olan tek şey onunla eğlenmekti. o gıdıklamaya çalıştıkça ben gülüyodum. mutluluk bu olsa gerek, sevdiğin kadınla eğlenmek.. artık dayanamamıştım huylanmaya o pozisyonu bozmuştum. kafamı onun omzundan kaldırdım, müdahale etmiyodum ellerine, varsın uğraşsın benimle.. ebru'nun kokusu, güzelliği uçurmuştu beni o gece. aklım sikimde değildi piçozlar.. o duyguyu yaşamak harika bişeydi.. ebru benimle uğraşmaya çalışırken vücudu hareket ettiği için baktigim yerleride hareket ediyordu haliyle. tüm bunları yaşarken aramızda komik diyaloglar geçiyodu. mutlu bir ölü gibiydim o gece, direnci kırık bedenimle ebru'ya karşı koymuyodum, o gıdıklamaya çalıştıkça gülüyodum onu da bir hayli güldürüyodum. artık bi süre sonra iyice güldüğüm için gücüm kalmadı. yasladım kafamı ebru'nun göğüs kafesine. gene geldi burnuma o güzel kokular. evet evet o gece orada uyuyabilirdim. ebruya yaslayabilirdim kafamı, yastık gibi yumuşacıktı.. gözlerimi kapadığımda yumuşak ve güzel kokulu bir yastıkta gibi olurdum heralde.. Duslemesi bile guzeldi herseyi onunla...

    ebru, ben deli gibi gülerken bile üzerime yükleniyodu. iyice gıdıklamaya başladı, bense dudaklarımı ebru'nun göğüs kafesinden çekip omzuna dayamıştım. gücüm yoktu ona karşılık vermeye, beni güldürmeye çalışan bu kadına. tüm bunlar hoşuma giderken çok içten gülmem gözlerimden yaşlar getiriyodu. ebru bunları farkettikten sonra çekti ellerini boynumdan. güzel elleriyle yanaklarımı tutup sana direnç lazım, meyve yiyelim gel diyerek elimden tutup beni mutfağa götürdü. mutfaktan elma, portakal alıp tabağa koydu. buzdolabının yanında bulunan karpuzu göstererek, ben karpuz yicem dedim. ebru ise ''o zaman sen kescen tamam mı?'' sözü ile beni güldürmüştü.

    ben: sen niye kesmiyosun
    ebru: ya ben karpuz fazla yemem ki, yiceğim zaman çok tuhaf kesip kendime 1 dilim yaparım.
    ben: ben de anlamam karpuz kesmekten, ama yaparız nolcak ya alt tarafı kescez.
    ebru: tamam o zaman anlaştık, burda mı yiyelim, içerde mi?
    ben : farketmez sen bilirsin
  • Part 41


    o mutfak masasına meyve koymakla uğraşırken bense sabahtan yağan yağmurların açtığı su göletlerini izlemek için balkona çıktım. balkona çıktığımda yağmurun hafiften çilediğini gördüm.. tam benim havamdı bu.. sabahtan altında ıslanarak hasta olduğum yağmur tekrar kendini göstermişti. ebru'ya dönerek yağmur yağdığını söyledim ve ona dışarı çıkalım isteğimi yönettim. yağmurlu havada ebru ile gezmesi bambaşka olurdu.. çok değil 15 dk yağmurun altında ıslansak fena olmazdı hani. hep hayal ettiğim öpüşmenin yağmurun altında olması ne güzel olurdu değil mi? ebru isteğimi kabul edebileceğini fakat iyice hasta olabilme ihtimalini düşündüğünü söyledi. ona eskisi gibi araba ile ıssız bir yerlere gitme teklifini sunduğumda, daha çok arabanın içinde duracaksam benimle gelebileceğini söyledi. ona yağmurun şiddetini arttırması durumunda arabadan çıkmayacağımı sadece ıssız bir yerlerde yağmuru izleme teklifinde bulunduğumda, ebru tereddütsüz kabul etmişti. o gece gezdikten sonra tekrar ebru'ya döneceğime, onun meyvelerini yemeden eve dönmeyeceğimi söyledim.. ebru üstünü değiştirmek istediğinde ona engel oldum. ıssız bir yerlere gideceğimizi, ya da arabadan hiç çıkmayacağımızı söyledim. arabayı uzağa parketmediğimi söyleyince ikna olmuştu. onu o güzellikte, o kıyafetle yağmurun altında ıslakken yaklaşma düşüncesi, onunla yağmurun altında arabaya koşarak giderken aklımdan çıkmamıştı.. ebru geçenlerde gittiğimiz yere gitmek istediğini söyleyince, sevinçten çılgına dönmüştüm.. tekrar o ıssız sahil bu sefer yağmurlu bir havada bizi bekliyordu...

    vardık o sahile. gene çok ıssızdı, hele ki yağmurla bir başkaydı o gece. yağmur giderek şiddetini arttırmıştı. ebru'ya inmeyeceğime söz vermiştim. ebru o kıyafetle yağmurun altında ne yapabilirdi, üşürdü tabiki. ilk başta inmemiştik yağmurun arabanın üstünde çıkardığı sesi melodi yapmıştık kulaklarımıza.. o fon eşliğinde sohbet etmeye başladık. buraya en son geldiğimiz geceyi tekrar yaşıyorduk sohbetlerimizde..

    ben : burası çok güzel, ıssız. en son geldiğimizde çok gülmüştük dimi
    ebru: evet ya düşürmüştün beni hehe
    ben : sorma ya ellerimiz koptu sen öyle düştün
    ebru: uzun zamandır yere öyle kapaklanmamıştım. aslında iyi oldu
    ben : hahaha yağmurda başka güzel gözüküyo burası
    ebru: evet ya insek mi napsak?

    coşkuyla söylüyordu ebru bunu. yağmurun coşkusunu arttırdığı, bardaktan boşalırcasına yağdığı o anlarda ikimizde arabadan inmek istiyorduk. onun kıyafeti onu üşütecek kadar kısaydı, bense hasta idim.

    ben : inelim yaaa özledik bu yağmuru hadi be
    ebru: ben de inmek istiyorum ama
    ben : aması ne hadi inelim hadiii
    ebru: ya ben üşürüm sorun değil ama hastalığın iyice artar sonra boşver
    ben : ya baksana yağan yağmura, kimse de yok. gel hadi hadi
    ebru: tamam be inelim hadi eğlenelim azcık. tadını çıkaralım bu yağmurun

    birbirimize sevgi dolu bakarak indik arabadan.. saçlarımız beraber ıslanmıştı o an. karanlıktı, ıssızdı, gökyüzü ağlıyordu o gece. mükemmel bir atmosfer vardı o akşam...


    arabadan indiğimde yanıma gelen ebru'ya baktım. beraber yürüdük deniz kenarına onunla. araba 5 metre gerimizde kalmıştı. ıslak saçları, yağmur damlalarının isabet ettiği yüzü o kadar güzeldi ki anlatamam.

    ebru: offfff üşüdümmmmmmmmm

    diyerek girdi kollarıma, o an sarmaladım onu. kollarımın arasına alıp üşümesini engellemeye çalışmıştım. yağmur delicesine yağarken, kafamıza düşen sert cisimlerle bağrıştık. evet dolu yağıyordu. ah kafammmmm sesleri deniz dalgalarını hareketlendirmişti. ebru gülerek ve kahkaha atarak

    ebru: arabaya gidelim kafam acıdııııııı
    ben : hayır bu çok güzel
    ebru: senin için güzel ama kafam acıyooo
    ben : hadi geçen seferki oyunu oynayalım

    yağmurun deli gibi yağdığı o an bağırarak konuşuyoduk birbirimize. kafamıza isabet eden dolu parçacıkları yeri göğü inletiyordu adeta..

    ebru: gene mi düşürceksin beniiiiiiii
    ben : hadi oynayalım bu sefer düşürmem söz
    ebru: iyi çek hadi beni

    deli gibi koşmaya başlamıştık yağmurun altında. ikimiz de çılgınlar gibi bağırıyoduk. ıslak ellerini denizin etrafında tutarak çekiyordum ebru'yu kendime. bu mükemmel bir duyguydu. arkaya baktığımda iyiden iyiye üşüdüğü belli olan ebru'yu çekmeyi bıraktım ve tekrar sarıldım. ebru üşümesi ile karanlık deniz dalgalarını titretiyodu adeta...

    ebru: üşüyorummmmmmm
    ben : bendeee, sarıl bana
    ebru: tamammmmmm

    sarıldı bana. ellerini sırtımda kavuşturdu.. bende ona sarıldım sımsıkı. yağmur gökten boşalırken, kollarımın arasında olan ebru ile gökyüzüne bakıp yüzümüze çarpan doluya meydan okuyorduk .. ikimizde o an gökyüzüne bakıyoduk, kafamızı gökyüzünden aşağı indirsek artık dib dibe göz göze olacaktık ve öyle de oldu.. kafamı gökyüzünden ilk ben indirmiştim. bana sarmaşık vaziyette duran ebru'ya bakıyordum o an. saçları ve yüzü bir hayli ıslaktı. dudaklarını açmış, içine yağmur girmesini sağlıyordu. dudakları bir hayli ıslaktı, öpmek için bana bakmasını bekliyordum artık.. kafasını gökyüzünden indirdi ve bana doğru yöneltti.. ıslak yüzüne, parlak gözlerine çok cesur bakıyordum. adeta gözlerim anlatıyodu ona birazdan olacakları. onun gözleri de masum değildi. heyecanlı, parlak ve yaramaz bir kız çocuğu gibi.. ikimizinde elleri birbirimizin belinde idi, gözlerimiz gözlerimizde. her ne olursa olsun öpücüğü konduracaktım ıslak dudaklarına o an...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi paranormal-adam -- 4 Ocak 2012; 16:58:15 >
  • Part 42

    dudaklarımız çok yakındı o an birbirimize. dolu yerini yağmura bırakmıştı, en azından kafamız acımıyordu. ebru o fazla kısa kıyafeti ile sırılsıklam olmuştu. teni yağmur suları ile başka bir hal almıştı. ıslak dudaklarını öpmek için ilk önce yanağını öpüp onu test etmem gerekirdi. kendimi hep o ana motive ediyordum fakat o an geldiğinde bir türlü cesaret edemiyordum. gözlerime bakan ebrunun yanağına öpücüğü o an kondurmuştum. bu öpücük diğer öpücüklere göre farklıydı.. ebru'nun ıslak yanaklarına dudaklarımı birleştirmeden öpücük atmıştım. bu masum bir öpücük değildi.. onu öptükten sonra dudaklarım kulaklarının dibinde idi. korkuyodum bana kızabilir diye.. içimdeki endişe ebru'nun ellerini sırtımdan çekmemesi ile kalkmıştı. ebru bu öpücükten rahatsız değildi. nefesim ebru'nun kulaklarında idi bu sefer. ebru'nun yanağını öptükten sonra kafamı geriye atmadım.. ebru ile göz göze gelemememiştim o an ebru'yu gerçekten hissetmiştim. dudaklarımı güzel yanaklarında gezdirdim.. ebru'nun yanaklarındaki yağmur damlaları dudaklarımı sarmış, ıslak dudakları ile beni bekleyen ebru'ya karşı benide bir hayli ıslak yapmıştı...

    dudaklarımın yanaklarında gezen ebru sanki koşmuş ve yorulmuş gibi soluk soluğa bir ses tonuyla,

    ebru: ne yapıyosun
    ben : tatlı olduğunda öpmek serbestti
    ebru: sen öpmüyosun
    ben : ya napıyorum

    normal bir konuşma değildi bu.. soluk soluğa kalmış nefesine yenik düşmüş bir insanın konuşma şekliydi, kısıktı seslerimiz. hani yapmaman gereken birşey vardır fakat canın deli gibi çeker. ebru da o gece istiyordu bu öpücüğü, ihtiraslı ses tonu her şeyi anlatıyordu..

    ebru: bilmiyorum ama öpme değil bu, iyi değil bu
    ben : bence çok iyi
    ebru: yapma

    istekli ses tonuyla söylüyordu bunu.. deli gibi istediğini kendi de biliyordu halbuki. tüm bu diyaloglarımız devam ederken ebru'nun yanaklarına konuşuyordum adeta. ebru hala çekmemişti ellerini üzerimden.. ebru'nun kulağına doğru fısıldıyodum cevaplarımı.

    ben : neden
    ebru: bilmiyorum
    ben : çok mu birşey istiyorum?
    ebru: bilmiyorum
    ben : tatlı olunca öpmek serbestti hani?
    ebru: şuan tatlı mıyım?
    ben : hiç olmadığ kadar..
    ebru: yapma
    ben : neden
    ebru: bilmiyorum, sana karşı koyamamaktan korkuyorum yapma
    ben : ben bunu istiyorum ebru.

    ebru: bu doğru mu bilmiyorum ama yanlış değil

    onun lafına cevap vermedim.. öptüm tekrar yanaklarını, nefesimi kulaklarında gezdirdim. iyice sarmıştım ellerimle belini, artık öpmeye başlamıştım ince boynunu. o kadar yumuşaktı ki... yağmur suları götürememişti güzel kokusunu. öpüyordum artık ıslak bedenini.

    ebru: yeter, çok öptün
    ben : doyamıyorum
    ebru: seni öpmekten korkuyorum
    ben : korkma
    ebru: zamanı değil
    ben : tam zamanı bence

    artık ebru bastırmak istediği duygularına hakim olamıyordu. ellerini saçlarımın arkasına atıp okşuyor kendinden geçilmiş bir şekilde öpülmeyi kabulleniyordu. tek eksiği karşılık vermemesiydi. yanakları ve boynunda gezen dudaklarım, yağmurun altında ıslanan bedenim.. ebru'nun bu istekli tavırları yerimden çıkacak gibi olan kalbimi daha da hızlı attırmayı sağlamıştı. bu nasıl bir tatlı heyecandı böyle. keşke bütün heyecanlar böyle olsa...

    evet tam zamanıydı. delicesine yağan yağmur, kimsenin olmadığı ıssız sahil, ebru ve ben.. tam zamanıydı .. o an olmayacaktı da ne zaman olacaktı.. dudaklarımı yanaklarından çekip kafamı geriye attığımda tekrar göz göze geldik. ikimizinde gözleri kısıktı, çılgınca şakırdayan yağmurun altında bir çılgınlık yapmak için dudaklarımı dudaklarını yanaştırdım ebru'nun.. bir anda olmadı bu, yavaş yavaş yaklaştım dudaklarına.. çekmedi dudaklarını, itmedi beni.. öpülmeyi bekliyordu artık o da. ona iyice yaklaştığımda, ebru'nun güzel kokusu ve denizden gelen yosun kokusuna bir de yağmurun etkisiyle toprak kokusu karışmıştı. ebru'nun gözlerine baktığımda yağmurun etkisiyle kısılan gözleri artık kapanmıştı. kapadım gözlerimi ve dokundum dudaklarına. ıslak alt dudağını fazla ateşli olmamakla beraber fazla masum olmayan bir öpücük kondurmuştum. öptükten sonra 5 cm kadar geri çektim dudaklarımı. tadını almıştım, bir hayli tatlıydı ebru'nun dudakları .. ebru'nun gözlerine baktığımda tekrar kapalı olduğunu gördüm. öptükten sonra dudaklarını kapamıştı ebru. kapalı dudaklarına bir kez daha masum bir öpücük kondurmak istedim...
  • Part 43

    bunu yapmak için yanaştım dudaklarına. müthiş bir duyguydu bu, daha önceki öpüşmelerime benzemiyordu. 15 saniye kadar dudaklarımız dudaklarımızda idi. çok tatlıydı, tarifsizdi bu mutluluk. onun tadından çekilirken, gene kapalıydı gözlerim. kafa kafa idik o an. sanki yağmurun ıslattığı yüzlerimizi korumak için saçlarımızla sur örmüştük.. minnettardım o gece yağan yağmura, ebru'nun dudaklarını ve tenini sırılsıklam yapan yağmura. iliğime kadar ısıtmıştı beni soğuk yağmur tanecikleri.. 1 dakika kadar kafa kafaya ve sarmaşık halde durduk onla. o kadar sessizdi ki ortam, o kadar ıssızdı ki.. sessizlikte bir başka güzel duyuluyordu yağmurun sesi. ne bir araba kornası, ne bir esnaf sesi, ne bir adım sesi vardı o an. 1 dakika sonra çektim başımı ebru'nun başından. gözlerinin içine baktığımda kısık gözleri ile yere bakıyordu... hani anlatmıştım ya, çok moderndi ebru ben gibi asosyal değildi.. ama kadındı ve galiba utanmıştı o an...

    o an umrumda değildi ebru.. o an umrumda olan tek şey onun bana verdiği mutluluktu. uçma hissi vardı, yağmurun altında koşma hissi vardı, denizin en başına gidip içine düşecekmişim gibi ürkmek vardı. tüm bunları niye yapmasaydım? o an yere bakan ebru'nun yanından sıyrılarak denizin başına gitim ve karanlıkla birleşen denizin üstüne düşen yağmur damlacıklarını bir de orda dinleyeyim dedim. o kadar coşkuluydum ki anlatamam. ebru o gece orda olmasa idi gökyüzüne bakarak avazım çıktığı kadar bağırabilirdim. bunu şimdi de yapabilirdim aslında fakat ebru beni delirmiş sanar korkabilirdi. kollarımı birbirime bağladım ve altında sıçana döndüğümüz yağmura inat denizi izliyordum. kafamı ebru'ya çevirdiğimde bana bakar halde idi. ıslak, yorgun, gecenin karanlığını örten sarı saçları ile.. günler geçsin, haftalar geçsin, aylar geçsin, yıllar geçsin üzerinden bu kalp o anı unutur mu? asla .. ilkokulda kollarını kavuşturup dersi iyi dinleyen ve hocanın gözüne girebilmek için uslu uslu hocanın gözüne bakan bir çocuk gibi bakıyordum ebru'ya. şimdi utanma sırası bende idi. gözlerine bakıyordum ama tek bir kelime bile etmiyordum.. yağmurun altında ikimizinde şaftı kaymıştı, çok komik görünüyoduk ama o kesin ...


    ebru: istediğini aldın diye mi uzaklaştın?
    ben : denize düşen yağmuru izlemek için
    ebru: burdakinden farkı ne?
    ben : gel beraber izleyelim

    yağmurun oluşturduğu küçük göletcikleri aşarak geçti ebru. kollarını ben gibi kavuşturmuştu o da. benim üşüdüğüm ısıda onun üşümemesi mucize olurdu heralde. çünkü onun kıyafeti çok açıktı, benim sözüme güverenerek çıkarmamıştı kıyafetini ebru.. yanıma gelip gözlerini denize çevirdi. beraber karanlık denize düşen yağmuru dinliyorduk, az önce coşan ruhlarımızı doğanın güzelliği ile terapi ediyorduk adeta.. artık öpmüştüm onu fakat niye ilk hamleyi ben yapmıştım? günden güne agresif ruh halimi, konuşmayı değil konuşmamayı seven dilimi, kızlara yavşayamayan düzlüğümü, sadeliğimi.. tüm bunları toplarsak özümü kaybediyordum ebru için. tüm bunları düşünürken çekip gitmek istedim oradan.. eski beni özledim o gece.. daha önce kızlara yavşayan, onların egosunu tatmin eden hiyarlari eleştirirdim, sevmezdim.. peki ya ben ne yapıyordum şimdi? bu olumsuzluklarla meşgul ediyordum beynimi, 2 dakika sessizce bekledik öyle. daha sonra ebru'nun sözü ile sessizlik bozulmuştu...

    ebru: arabaya gidiyorum ben

    içimden bi yuru git demiştim. gene soğukluk girdi kalbime.. niye bozdum özümü? niye yavşadım bu kadar sana? aşkımdan ölüyo olsam bile niye bozdum bu çizgimi? onunla konuşmak istemedim o an yutkunarak kafamı salladım, yüzüne bile bakmamıştım. ebru'nun adım sesleri yanımdan ayrıldığını öğrenmemi sağladı. tüm bu sorular beynimi kurcalarken artık üşüdüğümün farkına vardım ve ebru'nun arkasından arabaya doğru yol aldım. arabanın camına bile bakmadım, ebru'nun yüzünü görmek istemiyordum o an, ilk defa karşı cinse bu kadar yavşadığımı düşünerek ezilmiş duygusunu büsbütün içimde hissetmiştim.. bozucam bu kadını, fazla yavşadım ezik gibi.. görürsün sen ebru diyerek gittim arabaya içimden. sert davranacaktım sözde, arabaya girip yüzünü görene kadar. sert surat ifademi arabaya bindiğimde ebru'yu görmemle bozmuştum. hemen kafamı çevirdim, üşüyordu ebru. kendine sarılmış yanaklarını şişirerek, dudaklarını büzerek nefes vermeye çalışıyordu...

    yolun yarısında ne o ne ben konuşuyorduk. ortamdaki soğuk atmosferi bir nebze ısıtmak için radyoyu açtım. slov bir yabancı parça çalıyodu, değiştirdim..

    ebru: niye değiştirdin güzeldi

    cevap vermeden tekrar açtım o kanalı.

    ebru: neden susuyosun?
    ben : şarkıyı dinliyorum
    ebru: iyi dinle, konuşma
    ben : tamam
    ebru: niye bu kadar şaşkınlaştın?
    ben : doğal değil mi?
    ebru: deminki olayın etkisindesin heralde

    ufak bir tebessümle karşılamıştım sözünü.. bana bu kadar iyilik yapan kadına 2-3 güzel söz söyledik kötü müydü yani?

    ebru'nun evinin önüne gelmiştik artık, tüm bu karışık duygular onun evine girmek istememi sağladı..

    ebru: park etmicek misin?
    ben : geç oldu gideyim ben
    ebru: hani içeri gitmeden gitmicektin?
    ben : biraz fazla oyalandık, üstüm yaş hastalığım azmasın
    ebru: bişeyler ayarlarız gel sen
    ben : yok valla ben gideyim
    ebru: bugünkü 2. yalanın ya, hem arabadan inmicem deyip beni indirdin deli gibi ıslattın, şimdi de gidiyosun
    ben : ama geç oldu
    ebru: ya olsun. evde merak edenin mi var?
    ben : yooo
    ebru: o zaman parket şu arabayı daha fazla deli etme beni
    ben : tamam sen in, biraz uzağa parkedip geleyim
    ebru: bak gelmessen fena olur
    ben : yok öyle birşey olmaz parkedip gelirim ama fazla durmam
    ebru: bişeyler içeriz, aman sen de ya
    ben : tamam hadi sen inekoy
    ebru: iyi fazla uzağa parketme hemen gel

    ebru eve giderken hislerimi değil ebru'nun kalbini kırmıştım. o an gitmek istemedim onun evine. birkaç dakika önce ona söz veren ben, o gece ona 3. kez yalan atıp eve gittim. dakikalar sonra ebru aradı, cevaplamadım. durmadı üst üste 3 kere aramaya başlayınca açmak zorunda çaldım telefonu, babam gene yoktu ortalarda.. ebru bir hayli öfkeli idi.
  • eee bitti mi? dewammmmm
  • Part 44

    eve girdiğimde babam ortalarda yoktu gene.. sırılsıklam olan üstümü değiştirip kurulandıktan sonra açabildim ancak ebru'dan gelen telefonu. aslında açmayacaktım ya, iyice ayıp etmeyeyim dedim içimden. öfkeliydi, kızgındı baya baya tehlikeliydi ebru. o güne kadar hiç ebru'dan bu kadar laf yememiştim.. işte aramızda geçen diyaloglar..

    telefonu açtım, alo bile diyemedim. biliyordum çünkü ebru'yu o gece bildiğin ekmiştim.

    ebru: konuşmazsın dimi? senin bu yaptığın neydi şimdi? senin sözün bu kadar mı?

    sıralamıştı bu soruları. canım istemedi diyemiyordum ona.. o devam ediyordu

    ebru: ama sen söylemiştin, ben zorladım diye gelicem dedin. ben üstelediğimde tekrar gelmicem diyebilirdin. emin ol bu kadar kırılmazdım..
    ben : bak haklısın. ama senin orada hangi kıyafeti giyebilirdim ki?
    ebru: biliyo musun? hep gözüme masum geldiğin için bağlıydım sana. ama bu gece attığın yalanlarla o kadar da masum değilmiş dedim içimden
    ben : kırılcağını düşündüm özür dilerim
    ebru: yeterince kırıldım iyi geceler

    ebru'nun iyi geceler dilekleri gecemi kötü geçirecek gibiydi.. çünkü ebru o gece epey gücenmişti bana, baya kırılmıştı. saate baktığımda 12 yi geçtiğini gördüm. 2 gündür eve uğramayan babamı merak ettim, telefonunu aradım açmadı. babam benim telefonumu açmazdı zaten. ya duymazdı, ya da çapkınlık dakikalarında aradığım için bakmazdı bile.. en iyisi burağı arayıp ne olup bittiğini öğrenmekti. burağı aradım ve nasılsın, iyimisin muhabbetinden sonra konuyu babama ve iş yerine getirmiştim..

    ben : ee babam ne yapıyor bu aralar?
    burak: benden duymuş olma ama bi işler karıştırıyo gibi
    ben : nasıl yani?
    burak: ya bilmiyorum işte, farklı farklı adamlar geliyo yanına.
    ben : onun yanına hep farklı insanlar gelmez mi zaten?
    burak: bunlar başka abi, tehlikeli adamlar gibi
    ben : nerden anladın?
    burak: cebinde silahla geziyolar bak benden duymuş olma
    ben : tamam rahat ol ya benden sır çıkmaz başka ne biliyosun
    burak: bu kadar işte.
    ben : babamı kadınlarla görüyon mu?
    burak: o ebru yengeyi getiriyodu, onunla kavga edip ayrıldıklarından sonra hiç görmedim
    ben : evet ayrıldılar

    onaylamıştım burağa ayrıldıklarını.. sanki burak herşeyi biliyordu da ona bir şeyleri açıklıyomuş gibi. ebru ile babamın ayrılmış olması ebru'ya olan bağlarımı delicesine güçlendirmişti.. o sözümden sonra burağın lafları kafamda soru işaretleri bırakmıştı...


    burak: boşver ya iyi olmuş
    ben : neden?
    burak: fazla tekin değildi o kadın
    ben : nasıl yani?
    burak: boşver
    ben : ne boşver abi? söyle işte.
    burak: ya havalıydı, yukardan bakıyodu bize.
    ben : bu kadar mı yani?
    burak: ya değil de aga gugu güve geve

    burak lafı gevelemeye başlamıştı, üstüne gittim

    ben : sen onun hakkında ne biliyorsun?
    burak: birşey bildiğim yok
    ben : doğruyu söyle
    burak: ya oğlum boşver kapat konuyu niye o kadını konuşuyoz biz
    ben : merak ettim söyle işte
    burak: ya oğlum ben birşey bilmiyorum, öyle böyle bişey diyolardı işte
    ben : ne diyolar?
    burak: yahu sadece havalı olduğu için pek sevmiyoduk
    ben : he tamam.

    vs vs. o gece burakla konuşmamızda burak ve babamın elemanlarının ebru'yu sevmeme nedeninin onun havalı olmasından kaynaklanması umrumda değildi. eve ebru alımlı ve güzel bir kadındı, önüne gelene yüz verse hemen asılırlardı babamın elemanları. ebru'nun kendine has tavrı aslında benim karakterime fazlasıyla uyuyordu. havalı kadınlara bir başka ilgi duyardım ben . burağın o sözlerinden sonra ebru'ya yaptığım aptallık yüzünden pişman oldum.. içimden ebru'yu arama hissi oluşmuştu, korkulacak birşey yoktu. tekrar ebru'nun telefonunu aramaya karar verdim.. tam ebru'nun üzerine gelip yeşil arama tuşuna bastığımda vazgeçtim ve hemen kapadım...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi paranormal-adam -- 31 Aralık 2011; 16:28:16 >
  • Part 45

    ebru'yu arasam mı aramasam mı diye düşünürken avcumun içinde bulunan telefonum çalmaya başladı. ebru sanmıştım, büyük bir heyecanla baktım telefonumun ekranına. rehberimde kayıtlı olmaya bir numaraydı bu.. rehberimdek ayıtlı olmayan telefonları açmayı sevmezdim, çünkü yanlış arayan insanlara kim olduğumu ıspatlamak zorunda değildim. 2. kez çaldı 3.kez çaldı .. her telefon çalışında ebru arıyor diye mutlu oluyodum ki 4. kez çalışında gene aynı numarayı gördüm. telefonu açtığımda, bir adamın aptalca sözleriyle karşılaştım..

    telefondaki adam: babanın nasıl biri olduğunu öğrenmek istiyor musun?
    ben : ne?
    adam : ... caddesinde ... mekanını biliyo musun?
    ben : hayır
    adam : iyi o zaman, babanın nasıl bir insan olduğunu öğrenemiceksin

    çatttttttttt, kapatmıştı telefonu yüzüme.. hiç düşünmedim, az önce konuştuğum burağı tekrar aradım ve adresi sordum...


    burağa adresi sorduğumda, oranın bize çok uzak olduğunu hatta kerhane sokağı olarak da bilindiğini söyledi. ordaki eğlence mekanlarının halka genelev gibi olduğunu söyleyen burağa o adrese ve telefondaki adamın söylediği mekana gitmemiz gerektiğini söyledim. burak neyin olup olmadığını anlamaya çalışırken her şeyi anlatıverdim 1 dk da ona.. burak durumu anlayınca ''beni evden al, ben seni götürürüm'' cevabı ile o gece nelerin olup olmadığını anlamamı sağlamaya çalışacak olduğunu kanıtlamıştı. hiç beklemeden çıktım evden, hemen burağı alıp yola koyulduk. yaklaşık yarım saat 40 dakika sonra adamın verdiği caddeye geldik, sokakta öpüşeni mi ararsın, yiysen mi.. sıra o mekanı bulmaya gelmişti.. sorduk soruşturduk bulduk mekanı. içeri gizli girmeyi tercih ettim, kendimi o an bir dedektif gibi hissetmiştim. babamın gerçek yüzünü disko gibi bir eğlence mekanında mı görecektim. kafam çok karıştı, burakla beraber içeri girdik...

    aslında o gece kulübünde çok şey görmüştüm ama bizi ilgilendiren kısmına geçicem. bir köşede babam ve yanında 4 adam, onların yanında 10 kadar mini etekli kadın vardı. köşeden burakla babamı izliyoduk. adamlarla konuşuyordu.. babamın yanında bir adam daha vardı diğer 2 adamla konuşuyolardı. babamın üzerindekileri daha öne hiç görmemiştim, çok cafcaflı egzotik bir kıyafet vardı. eve gelmediği zamanlar farklı bir evde kaldığını biliyodum zaten. babamın karşısındaki iki adam babama ve diğer adama para verdikten sonra kadınlarla sarmaşlı dolaşlı olarak bizim yeni girip, önünde olanları izlediğimiz çıkış kapısına doğru yöneldiler. onların olduğu yerden bizim oraya yaklaşık 20 metre vardı. adamlar gelirken burağa çıkalım dedim.. çıkalım dedim çünkü görülecek fazla birşey yoktu. göreceğimi görmüştüm o an, olanlara burakta şahit olmuştu. mekandan çıktığımızda derin bir sessizlik bürümüştü beni, arabaya gidene kadar tek bir laf etmedik burakla... o da anlamıştı, benim babam yani onun patronu kadın satıyordu ya da kiralıyordu. arabaya bindiğimizde gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. aslında kafama fazla takmıyodum ama son zamanlarda kendime yakın gördüğüm babamı o halde görmek ve en yakın arkadaşımın olanlara şahit olması ister istemez üzmüştü beni...

    burak beni eğlendirmek için espri yapmıyordu. burak çok ciddi bir arkadaştı, onun da suratından efkar akıyordu o gece. burağı bunun için sevmiştim, bunun için kardeş bellemiştim. öyle ciddiydi ki, tek bir laf etmedi. ebru o gece posta koymuş küsmüştü, babam artık gözümde sıfırdı, o gece tek yoldaşım vardı. yanımda oturan, hiçbir şeyi kurcalamayan, sessizliğini koruyan burak.. radyoyu açtığımda efkarlı slov bir şarkı çalıyordu, şarkının verdiği gazla burağa ilk lafı ben attım.

    ben : yaa işte böyle burak

    kafamı burağa çevirdiğimde dalgın dalgın arabanın camından dışarı bakıyordu.

    ben : sen neyi düşünüyorsun ?
    burak: bilmem
    ben : aşık mı oldun yoksa derdin mi var?
    burak: kendi derdini unutup benimkinimi sarcan be X
    ben : tekel var mı lan burda sen bilirsin
    burak: napcan
    ben : böyle gecede napılır?
    burak: buluruz kardeşim..
  • Part 46

    o da efkarlıydı, onun da başka bir dünyası vardı . onun derdi tasası para idi belki. tıpkı babamın yanına gelmeden önce bizde olan dert tasa gibi.. tekel bulduk ve saatin 1 i geçtiği, yağmurun artık durduğu, gece yarısının verdiği duygusallıkla en yakın sahilde içip dertleşmeye başladık...


    ben : anlat bakalım senin niye moralin bozuk?
    burak: ya sana anlatmadım, bir kız vardı
    ben : eeeee
    burak: pastanede çalışıyodu, arada bişey alıyodum işte 1 aydır.
    ben : eeee
    burak: bu kızla çıkıyoduk işte, salak gibi hemen aşık oldum
    ben : o kızla çıktığın zamanlarda bizim evde yollu hallettin ama hehe
    burak: kardeşim o farklı bu farklı. son zamanlarda kısa sürede bağlanmıştım
    ben : ee ne oldu?
    burak: bu kız benle olmak istediğini söyledi, mutlu oldum
    ben : bunun için mi efkarlısın?
    burak: yok ya, ilk defa değil mi diye sordum kıza, hayır dedi
    ben : ne sandın ya
    burak: hiç düzgün kız yok mu bu lanet yerde ya
    ben : ondan sonra ne oldu?
    burak: kıza bişey diyemedim ama benim için bitti


    ben : hayırlısı ya bosver

    o gece derin derin dertleştikten sonra kafayı hafif bulmuş halde yola koyulduk tekrar. gene karanlık ara sokaklarını tercih etmiştim, bizim evi geçip turizm bakımından fazla gelişmiş fakat bazı sokaklarının tehlikeli olduğu bu şehirde macera yapmak istedim. sokak köpeklerinin fazla bulunduğu tarla gibi yere araba ile girdim ve ortasında arabayı durdurdum. ordaki köpekler arabanın başına toparlanır, insanı fena korkuturlardı. buna daha önce bizzat kendim gündüz saatlerinde şahit olmuştum. o gece burağı korkuttuktan sonra eve koydum fakat olan gene bana ve köpeğe olmuştu. o gece gene bir köpek çarpmıştım ve artık arabanın boyası benim gibi acemi şöförü kaldıramıyordu. arabada yer yer çizikler hatta çok fazla çizikler dikkat çekiyodu. yorgun geçen geceden sonra ebru'yu öpmüş olmama sevinemedim bile. değişken ruh halime savaş açtım, ebru'nun kalbini kırdım diyerek kendime kızdım... babamı fazla düşünmüyordum, aklımda olan şey beni telefonda kimin aradığı idi. onu da bosver ederek o gece derin bir uykuya daldım...

    sabah olduğunda uyanır uyanmaz yaptığım ilk iş ebru'ya mesaj çekmek oldu. dün gece yaptığım hareketin, o anki ruh halime uyduğu için olduğunu ve çok pişman olduğumu yazdım ebru'ya.. o öpücüğün benim için çok değerli olduğunu ve beni o gece dengesiz yaptığını fakat sonra onu kırdığım için çok pişman olduğumu söyledim. artık ondan gelen mesajı veya aramayı bekliyordum. nitekim ben ebru'yu aramaya cesaret edememiştim dünkü kızgınlığından sonra. kahvaltı yaptım o sırada telefonun ötmesini bekledim, ötmedi. bir ara sinirlendim ve telefonu içeri koydum. kahvaltıyı yapana kadar belirli bir müddet geçer, telefona baktığımda bir mesajla karşılarım belki düşüncesindeydim. o anki hayal kırıklığı, şimdiki kadar acıtmazdı canımı. koydum telefonu diğer odaya, mutfakta kahvaltımı yapmama rağmen epey oyalandım. daha sonra telefonu kontrol etmek için koştum ve mesaj geldiğini görünce uçtum havalara. bu mesajın avea tarafından geldiğini görünce lanet olsun diyerek tekrar koydum telefonu yerine. 1 saat endişe içinde bekledim, o gün geç yatmama rağmen erken kalkmıştım aslında. saat 12 ye doğru ebru'dan beklediğim mesaj geldi...
  • burdayız devammm
  • Hikayeyi yazan arkadaş caps atmamışmı hiç merak ettim..
  • hadiii bitti mi? incide acılmıyor sayfa...
  • Mesaj bulunsun
  • mesaj burda
  • 
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.