Şimdi Ara

(2. Hikaye geldi)Hikaye sevenler toplanın... (6. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
4 Misafir (2 Mobil) - 2 Masaüstü2 Mobil
5 sn
244
Cevap
17
Favori
13.403
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 45678
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • baya yaz çok hoşuma gitti sapıklıkla alakası yok sürükleyici bana çekmişsin he
  • eeeee devamııııı
  • Takip
  • Yaz artık ama
  • takipteyiz reyiz
  • Part 25

    utandığımı farkeden ebru yanıma geldi ve öpülesi elleriyle yanaklarımı sıktırıp, dudaklarıyla okkalı bir öpücük kondurdu. dudaklarından çıkan öpücük sesi gene beni benden almış, kulaklarımı çınlatmıştı. daha sonra ebru mutfağa, içeceklerin boşunu koymak için gitti.. bense hayranlıkla onu izliyordum. ebru'nun yarın işe gidecek olması, bütün havamı kaçırmıştı. öpmek, dokunmak istediğim kadının yanında kalmak istiyodum ama ebru kaçmıyodu. müsade istedim.. ebru'nun biraz daha otur itirazlarına karşı yorgun olduğumu söyledim. o gece ebru'ya sevgi dolu baktım. utangaç bir genç havası ile. onu sevdiğimi anlaması için elimden geleni yaptım. belki öpemiyordum onu bu gece. belki dokunamıyodum ama o gece kazanan bendim . ebru'nun bana parlak gözlerle bakışı ebru'ya sahip olacağım günün çok yakınımda olduğunun belirtisiydi. kapıdan çıkarken ebru ile sarmaştık ve birbirimizi öpmüştük. ebru bana sımsıkı sarılmıştı. onun için yaptığım fedakarlıklar bu sarılmaya değerdi. daha sonra normal insanların yanaktan yanağa öpüşme hızından bir hayli yavaş şekilde, kısaca doyarak yanaklarımızdan öptük birbirimizi. yavaş bir öpücük. daha çok koklar gibi,


    o gece arabaya bindiğimde çok mutluydum . radyoyu açtığımda çalan slov şarkı gönlümü ısıtıyodu. ebru'yu seviyodum, bu sevgi aşka dönüşmüştü. aşıktım, arzuluyodum. bu ikisi bir arada olunca doyumsuzluk bir mutluluk oluşuyo insanda. eve vardığımda babam gene ortalıklarda yoktu. babamsız hayat daha keyifliydi. adamın bana zararı yoktu ama ebru gibi kadına sahip olması ona gıcık olmamdaki en büyük sebepti. ama ebru babamın metresi olamsaydı ebru'yu nerden tanıyacaktım. bu motive için iyi bir düşünceydi.

    burağı arayıp uzun uzun sohbet ettik. burak babamla ilgili küçük sırlar vermişti bana. babamı her gün farklı kadınlarla samimi şekilde otoparkta gördüğünü söyleyen burak, uzun zamandır gitmediğimiz eğlence mekanlarına gitmek için bana istekte bulundu. o gece her şey yolunda olduğu için mutlu, mesut, bahtiyar şekilde uyudum...

    sabah kalktığımda ilk düşündüğüm şey bugün ebru'nun ilk iş günü olmasıydı. ebru'nun ilk iş günü nasıl geçmişti. ebru'yu üzerler miydi? bunları düşünürken ruhum daraldı. dışarı çıkmaya karar verdim. dışarı çıkıp bakkaldan birkaç bira aldım ve tekrar eve döndüm. onları içtikten sonra tekrar dışarı çıkıp tek başıma sahilde yürüyerek tur atmak istiyodum. bize en yakın olan sahile gitmek için ayakkabılarımı giydim ve dışarıya çıktım. o gün sahile gittiğimde temmuz ayının ilk haftası olmasına karşın bu güzel denize nasıl girmediğimi düşündüm. tek başıma denizde ne yapabilirdim? usta bir yüzücü değildim ki denizin derinliklerine açılıp keyfime bakayım. o gün birileriyle denize gitmeye karar verdim. akşam ebru'yu arayıp ilk iş gününün nasıl geçtiğini sorduğumda ebru iyi geçtiğini söyleyince rahatlamıştım. ebru da bugün bana neler yaptığımı sordu. sahili gezdiğimi ve denizi çok beğendiğimi hala gidemediğime hayret ettiğimi söyledim. ebru'nun az sonra söyleyeceği sözü ancak hayal edebilirdim..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi paranormal-adam -- 31 Aralık 2011; 2:33:54 >
  • Part 26


    ebru beraber denize gidebileceğimizi söyledi. o an elim ayağım titremişti.. güzel denizin serin sularında temmuz ayında serinlemek, bu eylemi yaparken yanımda isteyeceğim tek kişinin bana sahil teklifinde bulunması çok hoşuma gitmişti. büyük bir zevkle kabul ettim. 4 gün sonra yani pazar günü ebru ile denize gidecek olmanın saadeti, 3 gündür eve gelmeyen babamın kapıdan içeri girmesini bile hoş karşılatmıştı bana. babam içeri girdiğinde ''naber evlat'' diyerek kafamı okşadı.. gayet mutlu görünüyordu.. ama ben daha mutluydum. çünkü ebru ile denize gidecektik. o gece herkes mutluydu. mutlu olmadığını düşündüğüm bir kişiyi mutlu etmek için aradım. burağı arayıp bu gece gezip tozalım dedim. o gece gezip tozu dumanı birbirine kattıktan sonra burağı'da mutlu etmiş oldum...

    ben artık sabahın olmasıyla 3 gün kalan ebru ile deniz keyfini beklerken kapı çaldı. kapıyı açtığımda 3 tane kodaman tipli adamı gördüm. bunlar siyah abilerdi. takım giymişler.. her biri iri yarı öküz gibiydi. soldaki adam, ben kadar boyda ama enine fazla olan bir adamdı. yanındaki ise bir hayli uzun boyluydu, yüzünde kesik çizikler vardı. 3 adamdan biri arka basamakta onları bekliyodu. adamlardan biri babamın adını ve soyadını sorarak burda oturuyormuş doğru mu dedi? babam olduğunu söyleyince evde olup olmadığını sordular. evde yok dediğimde bu durumu babam gelince hatırlatmamı, ona emre dayının ona selamı olduğunu söylememi istediler. kafamı sallayarak kapıyı kapattım. babamın başının belada olduğunu düşünmeye başladım. babamın gelmesini beklemeyerek cep telefonu arayıp olanları anlattım.. babam durumu anladığını söyleyince telefonu kapadım...

    babamın başının belaya girmesi umrumda değildi. umrumda olan tek şey ebru idi. artık 3 gün sonrayı bekliyodum. saniyeler dakikayı, dakikalar saati, saatler günü kovalayınca 3 gün geldi çattı.. pazar günü sabah sırt çantamı vestiyere koyduğumu gören babam bugün ne yapıyorsun diye sorduğunda plaja gideceğimi söyledim. tek başına mı sorusuna ise evet yanıtını verdim.


    babam: tek başına ne yapacaksın denizde?
    ben : 1 saat yüzüp döncem
    babam: birazdan çıkacak mısın?
    ben : saat 11 gibi çıkarım.

    babamın bu soruları öylesine sorduğunu sanıyodum. meğer öylesine değilmiş, kendi kendimi ele vermişim babama.. içinde havlu olan çantamı omzuma takarak evden çıktım. ilk önce ebru'yu evden alacak sonra ikimiz plaja gidecektik. arabadan indim ve merdivenleri hızlı hızlı koşarak, aşık olduğum kadının kapı zilini çaldım. kapıyı açtığında gene enfes görünüyodu. dağınık saçları, altındaki kısa şortu ve askılısı.. ust askısı şeffaf değildi bu sefer. merhabalaştık, öpüştük. içeri girmedim. onun hazırlanıp dışarı çıkmasını beklerken içimden denizi falan bosver edip, inanılmazın üstündeki sırt dekoltesinden beliren sütyen askısını çözüp onunla olmak istiyodum. inanıyordum . bir gün ona kavuşacaktım.. denizde fazla kalmayacağımız, ordan dönüşte ebruya uğrayabileceğim anlamına gelebilirdi. ben bunları düşünürken ebru hazırlanmış olmalı ki altına dar bir kapri ve gene sırt dekolteli bir başka askılısıyla kapı eşiğinden adımını attı ve denize koyulduk...

    halkın fazla tercih etmediği, bize en yakın plaja vardığımızda, ebru'yu bikinisiyle görme hayali kuran ve denizde onunla oyunlar oynayıp ona yaklasmanın planlarını yapan ben birkaç dakika sonra yanımıza gelen babamı görünce şok geçirmiştim.. bu herif beni plajda tek bırakmamak, benimle plajda eğlenmek için benim bu plaja geleceğimi tahmin ederek oraya gelmiş olmalıydı. babamı görür görmez ebru ve ben haliyle çok rahatsız olmuştuk. babam gelir gelmez ebru'ya ve bana ateş püskürmeye başladı. senin bu kadının yanında ne işin var? ya senin oğlumun yanında ne işi var? sanane deme hıyar herif. geldi gene içine etti hayallerimin. gel de gebertme bu adamı. kıyametler koptu içimde, peki ya bundan sonrası ne olacaktı?
  • hadi aga yaz merak ettim ha
  • Part 27
    kotu bir gelişmeye başlayan olayların verdiği çöküntü artık beni susturmuştu babam karşısında. babamı gören ebru hiç muhattap olmadan orayı terk etmek için harekete geçti. tüm bu yaşananların etkisiyle artık dalgın dalgın denize bakıyodum . sıkılmıştım bu babam olcak pez*dan. her şeyi gene mahvetmişti. ebru ordan ayrılırken babam bana hesap sorma derdindeydi? babam bana hesap sorarken dalgın dalgın denize bakan ve sessizliği koruyan ben, babamın yanına gelen kadınla artık çılgına dönmüştüm. evet bu babamın eğlenmek için denize getirdiği karıydı. kim bilir hangi o* ydu. kadın babamı sakinleştirmeye çalışırken beni hedef göstererek '' bu çocuk mu bu güzel günümüze gölge düşürdü'' diyerek kafamı attırmıştı. kadına dönerek '' Sana burdan ucarim'' diye bağırarak plajı inletmiştim. az sayıda bulunan insanlar bize bakarken, babam rezil olduğu için hiçbir söz edememişti ve ben ebru'ya doğru koşarken arkamdan bile gelememişti. kadın benden yediği küfürün şokunu yaşıyo olsa gerek, babamda insanlara rezil olmamak için susmuştu. bense az önce plajı terkeden ebru'nun gittiği yoldan koşuyodum.

    koşuyodum.. deli gibi.. artık o cesaretle ebru'ya her şeyi anlatabilirdim. onu sevdiğimi söyleyebilirdim. o bu duruma tepkisiz kalırsada giderdim babamın yanından, bu lanet şehirden. nihayet yolun sonunda ebru'yu gördüm ve bağırarak ona seslendim. ona şimdiye kadar ne abla demiştim, ne de ebru. hey pişt gibi laflarla seslenirdim ona. ilk defa bağırmıştım arkasından ebru diye.. ebru arkasını döndü ve beni görünce adımlarını yavaşlattı. yanına gittiğimde tekrar özür diledim. ona sen mi söyledin denize gideceğimizi diye sorduğunda, sabah plaja gideceğimi, tek takılacağımı söyledim sadece diyerek ebru'ya gerçekleri anlatamaya çalışıyodum. ebru ile o yol üzerinde yürüdük. daha sonra ebru'ya park ettiğimiz ara sokaktan arabayı çıkarmak ve onun evine gitme fikrini sundum. ebru ise babanla aran yeterince benim yüzümden açıldı diyordu. arabaya binmek istemeyen ebru'yu ikna ettim ve arabaya doğru gittik. arabayla ebru'nun evine vardık ve ebru'yu evine koyduğumda, onun teklif etmesini beklemeden ona gelmek istediğimi söyledim. ebru, babamın eve gelebileceğinden korktuğunu söyleyince, arabayı farklı sokağa park edebileceğimi babam gelirse saklanabileceğimi söyledim. ebru'yu zorda olsa ikna ettim ve ebru ile birlikte evine girdik...

    her şeye rağmen onun yanında olduğum için mutluydum. ebru'nun babamdan veryansınlarına karşı, artık ebru'ya söylediğim cesur sözler ebru'yu sevdiğimi ona karşı ele vermişti. aramızda geçen diyaloglar;


    ebru: böyle bir gün olmasını tahmin etmezdim.
    ben: bende.. ama bir şeyi çok heves edince olmuyo zaten
    ebru: ne hevesi bu?
    ben: seninle denize gitmeyi çok heves etmiştim. kaç gündür bugünü bekliyodum ama olmadı
    ebru: boşver. otoparktaki arkadaşınla gidersin.
    ben: o başka bu başka
    ebru: nasıl yani?

    artık cesurdum ve ebru'ya karşı çekinti duymuyordum.

    ben: yanisi şu. ben seninle daha çok gitmek istiyodum.
    ebru: belki gideriz başka bi gün. üzülme tamam mı?
    ben: senin yanında olduğum için mutluyum.

    ebru gözlerimin içine bakarak gülümsedi ve kafasını başka yere çevirdi. daha sonra devam etti.

    ebru: bazen gözüme koca bir adam gibi geliyorsun.
    ben: babam koca adamsa ben çocuk muyum?
    ebru: baban umrumda değil. neden böyle birşey söyledin?
    ben: babam sözde koca adam ama yaptığı şeyler çok çocukça değil mi?
    ebru: işte sen bu yüzden koca adam gibisin. seni koca bir adam gibi görmekten korkuyorum
    ben: nasıl yani?
    ebru: hadi gel. mutfakta sana pasta yapmayı öğreteyim. beraber vakit geçirelim ne dersin?
    ben: tamam..

    ebru konuyu değiştirmişti ama, beni koca adam gibi görmeye korktuğunu söyleyince şunu anlamıştım. artık ebru'nun gözünde gittikçe büyüyordum. onun yanındaydım, sevdiğim kadının. mutfağa içimdeki bu duygularla gittim.
  • Part 28

    eve vardığımda yol kapısının eşiğinde gördüğüm kanla irkildim. korkarak açtım yol kapısını. aslında bir ara kapıyı açmadan apartmandan kaçmak istemiştim. 3 parmak ucu kadar kandan mı korkuyorsun diye sordum kendime. böyle mi ebru'nun kahramanı olmalıydım. girdim içeri. fayanslardaki kanı farkettim. hemen babamın yatak odasına gittiğimde babamın kendinden geçik vaziyette uyuduğunu gördüm. ne b*k yersen ye dedim içimden .. aklıma ebru'nun bir sözü gelmişti.. babanla kavga edersen ve evsiz kalabilirsen bana gelebilirsin lafı beynimi kurcalamaya başladı. niye bu yalanı söyleyip ebruya gitmeseydim? o gece o evde kalsam neler olurdu? bu soruların cevabını tahmin etmek içimi epey gıdıklamıştı.. düşündüm, taşındım ve bir karar verdim...


    ebru'ya gitmeye karar verdim. banyoya girip duş aldım. sonra altıma bir şort geçirip üstüme geniş bir kısa kollu giydikten sonra kapıdan dışarı çıktım. babam evlatlarına sadece para veren babalardandı. onun için bu gece eve gelmemem telefondan arayıp alacağı cevap kadar basitti. tereddüt etmedim, babamın bana yaptığı tek iyilik olarak gördüğüm arabaya bindim ve ebru'ya gitmek için gaza bastım. boş ve karanlık yolda aklıma gelen çeşitli sorular ebru'nun yanına gidersem ve babamla tartışmadığım ortaya çıkarsa, ebru'nun gözünde değer kaybedeceğimi düşündüm. nitekim son zamanlarda yaptığım gizli işlerde hep çuvalladım, hep battım . yolun yarısını geçmişken gitmekten vazgeçtim ve eve dönmeye karar verdim. onun yerine azcık karanlık sokaklarda gezmeyi hedefledim. artık 2 aylık süreçte avcum gibi ezberlediğim yollara güvenerek farklı sokaklara girdim. karanlık sokakta araba kullanmaktan zevk alırken sokağın yan tarafında gördüğüm baraka gibi bir yere derinlemesine bakarken önüme çıkan köpeği son anda farkettim. frenlesemde o gece o köpeğe çarptım amk. yaklaşık 15 km hızla falan köpeğe çarpmıştım. karanlık sokakta arabadan inerek tam arabanın önüne düşen köpeği kenara çekmeyi ya da canı çıkmadıysa eve götürüp tedavi etmeyi planlıyodum. arabadan indiğimda oha lan seslerini duydum...

    karanlıkta seçemediğim 4-5 tane serseri 50 metre ilerden oha lan diyerek üzerime koşuyorlardı. o an köpeği kim ipler diyerek arabaya atladım hemen. geri geri gitmenin saçma olduğunu daha henüz arabaya binerken anlamıştım. çocukların sarhoş ve serseri olduğunu düşünerek öt korkusu içinde önümdeki kıvranan köpeği ezip çocukların üzerinde yürüdüğü ve bana doğru koştuğu yolu bir hayli süratli şekilde geçmiştim. o hıyarlar arabanın üzerlerine hızlı geldiğini görünce hemen yolun kenarına geçmişlerdi, amacım buydu. olan o zavallı köpeğe olmuştu. köpeğin üstünden geçişim beni o gece psikolojik bunalıma sürükeldi. artık hırçınlaşıyodum, asosyal hayatımda alışık olmadığım maceralar benim karakterimi tuhaflaştırmaya ve değiştirmeye başlamıştı. buraya gelmeden önce bırak bir kadına dokunmyai öpüşmemiştim bile. buraya geldiğimde yaşamayı hayal bile etmediğim şeyleri yaşamıştım. lakin koca bir 4 ay beni bekliyordu. eve gitmek son tercihimdi. burada zorluklarla baş etmeyi öğrenmiştim. o gece eve gidip köpeğe yaptığım zulmden sonra rahat bir uyku uyuyamazdım. ama öyle yaptım. artık vicdanımı da kaybetmeye başlamıştım...
  • Part 29

    aradan 2 gün geçti, babam ortalarda yoktu gene. 2 gün sonra çalan zil birkaç gün önce gördüğüm kodaman tipli adamlara benzer kıyafet ve kiloda olan 2 tane adamdı. kapıyı açtığımda baban nerde diye sormuşlardı.

    ben: babam evde yok.
    adam: içeri girip bakıcaz
    ben: iyi girin bakın

    içeri giren adamlar evdeki odalara baktıklarında babamı bulamamışlardı. fakat bu adamlardan iyice sıkılmaya başlamıştım. ve söze koyuldum..

    ben: sizin babamla ne sorununuz var?
    adam: baban daha iyi bilir
    ben: ben de öğrenmek istiyorum.
    adam: git babana sor.
    ben: babam nerde onu bile bilmiyorum.


    o gece babamın başının belada olduğu kesinleşmişti. babamın telefonunu aradığımda ''onlar benim arkadaşım'' diye bana masalsı bir yalan söylemişti. buna tabiki inanmıyordum. babam beni mal sanıyodu galiba ki bu kadar basit yalanlar atıyordu. artık bu evde durmanın fazla emniyetli olduğunu düşünmemeye başlamıştım.. 1 saat geçtikten sonra telefonum çaldı. arayanın ebru olduğunu görünce gene mutluluk kapladı içimi. telefonu açtığımda ebru sinirli bir ses tonuyla, ''işi bıraktım, mağazanın patronunu öldürecektim sinirden'' demesiyle şaşırmıştım. ebru'ya üzülsem mi sevinsem mi diyerek cevap verdim. ebru bunun ne anlama geldiğini sordu? bense cevapladım. '' benimle daha fazla vakit geçireceksin, bence çok güzel bir haber bu'' dedim. ebru gülerek gel hadi bize dedi. ama bu sefer evde oturmak yok. gezicez tamam mı diyerek şartını koymuştu...

    hiç düşünmeden kabul ettim. aşağı indiğimde 2 gün önce çarptığım minik köpeğin arabanın tamponunda sorun yaratmadığını gördüm. o an gene sızlayan vicdanımı '' sicarim lan köpeğe, ebru'ya gidiyorum. onunla gezeceğim daha ne '' diye motive ediyodum. arabanın içinde daha rahattım. bir türlü atamamıştım şu sosyal fobiyi üzerimden. insanların içinde ebru'ya samimi davranamazdım. araba ile uzaklara gidip deliler gibi eğlenebilirdik. ebru'nun evinin önüne geldiğimde telefonunu arayıp aşağıda beklediğimi söyledim. ebru ise '' akşam gezeriz, şimdi bir şeyler yiyelim'' dedi. ebru'nun evinin orlarda dolaşmak beni geriyodu. babam çıka gelir diye korkuyordum . gene her şeyi mahvetse onu boğazlardım heralde. arabayı gene uzaklara bir yerlere parkedip ebru'nun yanına çıktım. kapıyı güzeller güzeli beni bu yaşımda koca bir adam yapan çılgın kadın ebru açtı..

    altında bilek kısmı olmayan kapriden biraz uzun pantalon vardı. üzerinde çok kısa, yarım kollu askılıyı anımsatan omuz ve bel kısmı pullu beyaz bir melek kanadı vardı adeta. bir süre sonra içeri girip ebru'yu arkadan süzdüğümde vucuduyla ebru tam bir kadındı, çıldırtıyodu gene beni. Cok zarif bir bedeni vardi.. o gün yeyip içtikten sonra, akşam olduğunda bulunduğumuz yerden çok uzak bir sahile gitmek, o ıssız sahilde bira içmek ve dertleşmek için merdivenlerden aşağı indik. ebru arabayı gene kapısının önünde göremeyince gene arabayı nereye parkettiğimi sordu. bense ilerde bir ara sokakta olduğunu söyleyince, arabaya gidene kadar ebru koluma girdi. arabayı parkettiğim sokağa doğru ilerlerken yanımda kollarıma giren ebru'dan gelen mükemmel parfüm kokusu, onun sevimli hareketleri ona sarılma isteğimi arttırıyodu. ama yapamıyordum.. artık arabaya bindik ve bizden epey uzak olan sahile, kimsenin tercih etmediği ve geceleri ıssız olan deniz kenarında eğlenmek için yola koyulduk..

    karanlık, daha çok varoşu andıran sokakları geride bıraktıktan sonra eski kayıkların, tarihi geçmiş, miladı dolmuş oturakların, gecenin verdiği karanlıktan olsa gerek, maviliğini kaybetmiş yosun kokan denize gelmiştik. arabayı hemen denizin önüne park etmiştik. bizden başka kimse yoktu o ıssız sahilde.. çünkü oraya gelmeden epey gezmiştik ve saati 11 yapmıştık. arabadan az önce aldığımız biraları çıkardım. oturduk eskimiş oturaklara. tekli oturaklardı. daha çok yarışam programlarında ve evlenme programlarında izlediğimiz oturakların tahtalısı gibiydi. hayal edin işte ancak bu kadar anlatabildim. karşımızda bir deniz, biraya eşlik eden çekirdeğimizle keyif yapmak için son hazırlıklarımızı yapıyoduk. derin bir sohbet başladı artık...

    daha sohbete başlamadan ebru oturaklardan rahatsız olduğunu birkaç metre ilerde denize daha yakın olan 2 kişinin yan yana oturabildiği sandalyelere oturma isteğini kabul ettim. denizin sahili yoktu.. ben daha önce görmemiştim zaten bu denizi, ebru'da benim gibi ıssızlıktan hoşlandığı için onun tarifi üzerine yolları aşıp buraya gelmiştik. iyiki de gelmiştik. ıssız bu denizde onunla baş başa olmak çekirdek çitleyip bira içmek gibisi var mıydı? ''işi neden bıraktın ebru'' diye sordum ona. artık ebru diyordum ona. o da başladı tüm sevimliliğiyle patronunun onu nasıl kızdırışını. anlatıyordu, anlattıkça güldürüyordu. patronun taklidini yapışı, değişik mimiklerle patronuna duyduğu siniri tekrar yaşaması onu çok sevimli kılmıştı gözümde...

    o anlattıkça ben gülüyordum. patronu ebru'ya karşı müşterilere daha fazla sıcak davran diye şikayette bulunmuş. birkaç gün önceden beri kendisini rahat bırakmayan patrona gıcık olmuş ebru. o gün patlamış patronuna karşı. daha ne yapayım, tepelerine mi çıkayım? elimden geldiğinde iyi davranmaya çalışıyorum, bir türlü size yaranamadım demesi üzerine patronu ebru'ya bakarak ''elinden gelen buysa, duvara yazı eleman aranacak diye yazı asalım'' demiş. ebru ''hayhay'' diyerek çantasını alıp çıkmış iş yerinden. tüm bu yaşananları anlatırken o kadar tatlıydı ki. patronuna kızıp dudaklarını büzdüğünde karşımda oturanın 27 yaşında bir kadın olduğuna inanamıyordum. öyle masum, öyle isyankar, öyle tatlıydı ki. sanki karşımda 18 yaşında cıvıl cıvıl bir kız oturuyordu...
  • Part 30

    onun anlattıklarına karşı gülmem ebru'yu kızdırmıştı. ''ne gülüyosun sende be'' diyerek tatlılığına tatlılık katmıştı. bense ona dönerek ''kısaca işten kovuldum desene sen''.. patlattım kahkahayı. uzun zamandır hiç bu kadar içten gülmemiştim.. ebru tutmak istediğim elleriyle kafama küçük bir tiske vurup ''pislik '' diyerek bana tatlı ve komik bir sitemde bulunmuştu.. ''şimdi ne yapacaksın'' diye sorduğumda çaresiz bir şekilde içini çekerek ''bilmem bakıcaz artık, yeni bir iş bulurum belki'' dedi. iş bulmak zorunda değilsin, babam çok para kazanıyor, bana veriyor. sana yardım ederim dedim. ebru ''bana acıyor musun'' diye sorduğunda ''asla'' diye yanıtladım. ben sadece senin çalışmanı istemiyorum. çalışmak yorucu oluyor. asla böyle düşünme diyerek ona sevimli gözükmeye çalışıyodum...

    babamda para sudan daha boldu. biliyorum bu durum ebru için imkansızdı ama ben ona yardım etmek, onun çalışmasını engellemek istiyodum.

    ebru: aman boşver. şu anın tadını çıkaralım. bak sen hep yalnızlığı sevdiğini, insanlardan uzak olmaktan hoşlandığını söylerdin. tam senlik bir yer değil mi?
    ben: evet.. çok ıssız.. şu eski kayıklar çok hoşuma gitti bir tane bizim olsa açılsak ne güzel olurdu değil mi?
    ebru: kayık denizin ortasında batsa ne olurdu

    diyerek gülmüştü. ben de gülen gözlerle baktım ona

    ben: sen ıssızlığı seviyor musun?
    ebru: aslında sevmezdim. ama son yıllarda en çok sevdiğim şey oldu
    ben: önceden nasıldın?
    ebru: önceden insanları seven, hayata bağlı biriydim. yaşım ilerledikçe yalnızlığı sever oldum. ama sen bu yaşta böyle isen ilerde ne olacak?
    ben: bilmem. ben bu hayata farklı bakıyorum.
    ebru: mesela?
    ben: sevdiklerim yanımda değilse o ortam bana işkence veriyor. sevdiklerim yanımda olsun bana yeter. işte o zaman mutlu olurum
    ebru: burada mutlu musun?
    ben: evet
    ebru: neden?
    ben: çünkü sevdiklerimden biri yanımda oturuyo.

    diyerek baktım karanlık denize. ebru ise teşekkür ederek başka kimleri sevdiğimi sordu..

    ailemi diyerek cevapladım. .. hayatta sevdiğim tek insanlar bunlardı. asosyal hayatımda 4-5 kadar arkadaşıma da yol vermiştim daha önce. onlar 18 yaşında dünyaya kafa tutabileceklerini sanan, ellerinde sigaralarla özentilik peşinde koşan çocuklardı. onlarla arkadaş olmamın sebebi ilkokul yıllarına dayanırdı. o zamanlar öyle değillerdi. ergen oldular, dünyayı şaha kaldırdı bizim çocuklar.. yaşıtlarımdan nefret ediyordum . onların aptalca esprilerine, hayata karşı güler yüzlü olmalarını kıskanıyodum belki de. neydi gönlümdeki olgunluğun ve isyanın nedeni? neydi insan içine çıktığımda tek başıma kaldığım odamın duvarlarına duyduğum özlem? herkes yalnızlıktan nefret ederken ben niye yalnızlığı seviyordum? . ben gibi olan yazarlar varsa yazsın arkadaş olalım . o gün yaşananlara dönecek olursak ebru annemi sormuştu bana.. nasıl biri olduğunu, babamla olan evlilik sürecini vs..

    sevdiğim kadına öyle güzel anlatmıştım ki annemi. evlatları için evlenmeyip, babamın beni ve annemi ben henüz bebekken bıraktığında sığındığımız ananemi ve ölmüş dedemi.. yaşarmıştı gözleri... tüm bunlar annemin kalkınma döneminde olmuştu. artık annem güçlü bir kadındı . onca çektiği çileydi belki de onu bu kadar güçlü gösteren, o da memnun değildi kötülerle mücadele etmeyen oğlundan. belki de bunun için gönderdi beni hiç sevmediği babamın yanına. henüz beni bebekken bırakıp giden, 45 yaşında bile kadın peşinde koşan babamı bu yüzden sevmiyordum. kapıya gelen adamların babama zarar vereceğini tahmin ediyordum ama üzülmüyordum işte. anne kelimesinde hissettiğim sıcaklığı baba kelimesinde tadamamıştım. bunları size anlatıyorum ama daha önce ebru'ya anlatmıştım. ebru annemin çok güçlü bir kadın olduğunu söyleyerek benim gibi bir evladının olduğu için de gururlu olması gerektiğini söylemişti. tüm bu duygusal dakikalardan sonra tekrar odaklandım ebru'nun gözlerine...

    onun hayat hikayesini sormuştum ebru'ya. başladı anlatmaya.. o anlattıkça gönlüme dolan acıyı yutkunarak dindirmeye çalıştım. o da babası büyümüştü.. babası 1. sınıftayken kanserden ölmüş. annesi ile bir köyde yaşadığını, orta okulu bitirdikten sonra şehre teyzesinin yanlarına yerleşip sanat öğrenmek için kuaförlüğe başladığını anlatmıştı. teyzesinin yanında yaşadığı acıları, kuaför çıraklığı döneminde ezildiğini anlatmıştı bana. artık büyüdüğünde kuaförden aldığı kalfalık maaşı ile hiç sevmediği teyzesinin kocasının evinden ayrılmış kendine ev tutmuştu. ebru kuafördü, kuaför mesleğini yaparken, kuafördeki elemanlarla tatile gelmiş bu yerlere. o zaman tanışmış babamla.. sürmüş gitmiş ilişkileri. bu zamanlara kadar gelmişler işte. ebru'nun annesi bulunduğumuz yerden bir hayli uzak yerde yaşıyormuş ve ebru'yu hâla kuaför sanıyormuş.. ebru'nun da bir kardeşi yokmuş. babası erken öldüğü için annesi evlenmemiş. hayat hikayelerimiz birbirine çok benziyordu anlaşılan.. o gece duygusal dakikalar yaşamıştık onunla. ebru'nun gözyaşlarına dayanamadım.. artık kendimi ona çok yakın hissettiğim için sandalyenin üst kısmına dayanan omzumu belimden sola doğru kırarak ebru'nun omzuna yaslamıştım..

    ebru ellerini dizlerinin üzerinde büzmüş, ellerini gözlerine götürüp gözyaşlarını silmiyor üzerine akıtıyordu. tüm bu duygusal dakikalar yaşanırken ebru, omzundaki saçlarımın kokusunu içine çekerek, mis gibi şampuan koktuğumu söyleyip beni güldürmüştü. ben de ona mis gibi parfüm koktuğunu söylemiştim. o gece hiç olmadığı kadar yakınlaşmıştık birbirimize.. bu yakınlaşma istediğim cinsel yakınlaşma değildi belki fakat o anın atmosferine uygun olan duygu yakınlaşmasıydı. gözlerine bakıp onu sevdiğimi söylemeyi o kadar istemiştim ki.. eninde sonunda söyleyecektim. bugün söyleyemesem bile o sırrı artık içimde saklamaktan sıkılmıştım. ama bugün sırası değildi. ebru zaten içten içe anlıyordu artık bu durumu ve laflarıyla olsun duruşuyla olsun bana karşılık vericekmiş gibi bir hali vardı.. tüm bunlar bizi neye sürüklüyordu?


    tüm duygusal dakikalar birkaç şişe bira içmemizle son bulmuştu. artık neşemiz yerine gelmişti. ben pek eğlendiremesem de onu o üstün espri yeteneği ve sempatik kişiliği ile beni eğlendirmesini iyi biliyordu. denizin kenarında turlayalım fikrini bana o atmıştı. tamam dedim ve sandalyeden ilk ben kalktım . onun kalkmasını beklerken ellerini sandalyeden bana doğru uzattı. galiba kalkarken ona destek olmamı bekliyodu. bana doğru uzanan elleri tuttum ve kaldırdım. ellerimi sımsıkı tutmuştu ebru. ince parmakları ve küçük ellerini iyice sarmıştı ellerimin içine. bu sahili el ele turlamassan ne zevki kalır demişti bana. onun ellerini tutup deniz kokusunu içime çekmek, ıssız karanlık gecede yapmak istediğim tek şey olurdu. o gece harikaydı. harikaları yaşıyodum. ebru küçükken bir oyun oynadıklarını söylemişti. bu oyunun ne olduğunu sorduğumda ''yılancılık'' demişti. bu oyunu biliyordum, siz de bilirsiniz. bir grup insan el ele tutuşur, yan durarak en öndeki insanın kendilerini çekmesini beklerler ve en öndeki onları çeken kişinin ekseni etrafında dönmesiyle baştan sona herkes savrulur, hatta en son ve onun önündeki kişiler fırlar düşerdi. o oyunu bildiğimi söyledim ve ebru'nun hadi oynayalım isteğiyle karşılaştım...

    tamam dedim ama 2 kişiyle nasıl oynayacağız diye sormuştum. ebru gülerek ''sen beni çek, çevir'' dedi. tamam dedim ve bazen engel olamadığım dengesiz davranışlarıma bir yenisini daha katarak, ebru'yu ellerinden asılarak var gücümle koşmaya başladım. ebru dur yetişemiyorum deyince zaten bana yetişmekte zorlanan ve adımlarına sahip olamayan ebru'yu denizi arkama alarak karşı tarafa doğru döndürdüm. döndürdüm fakat ebru'nun eli elimden kaymış, 27 yaşındaki kadını yere kapaklattım. ebru anormal şekilde yeri boylamıştı. bu düşen başka bir kadın olsaydı hoşuma giderdi belki ama ebru çok kötü düşmüştü. bu hareketi denize doğru yapsaydım ve onu denize doğru çekseydim heralde derinliğini bilmediğim denizi boylardı ebru. ebru'nun yüz ifadesine moralim bozulurken yanına gittiğimde pantalonun dizinin yırtıldığını ve dizinden akan kanı gördüğüme çok üzüldüm. bu bacakları ben nazar etmiş olmalıydım. özür diledim ve orada çeşme aramaya başladım. ebru problem yok diyerek çantasından çıkardığı ıslak mendille dizini sildi. ebru bacağınla sendelerken ben koluna girmiş onu eski yerimize doğru götürüyodum...

    tam o sırada ebru gözlerimin içine baktı ve bana ''hayvan'' diyerek içten içe gülmeye başladı. onun gülmelerine karşılık ben de kahkahalarımı patlattım.. ebru acı çekmesine rağmen gülüyordu, bende yaptığım salaklığa gülüyodum. güle güle bitirdik o geceyi.. sadece deniz kenarında ettik saat 1 i. o gece bitmesin istemiştim ama artık eve gitmek gerekirdi. arabaya bindik ve ebru'yu bıraktıktan sonra yanaklarıma aldığım 2 veda öpücüğü bana yeterdi.. o güzel gece böyle bitmişti. artık iyiden iyiye ebru ile arzuladığım hayata kavuşuyordum. sorun değildi benim için, ebru bana böyle davransa yeterdi.. o gece eve gittiğimde babamın ayakkabılarını gördüğümde içim rahatlamıştı. her ne kadar sevmesemde ölmesini istemezdim. başı belada idi. babamla konuşacaktım yarın.. babamın ebrudan ayrılıp başka kadınlara yönelmesi, eskiden babama ebru'yu seviyor olmamın verdiği mahcupluk hafiflemişti artık .. açtım yatak odasının kapısını. yatıyordu babam kuzu gibi.. yalnızlığı seviyordum ama evde yalnız kalmayı asla. babam evde olduğu için ve ebruyla geçirdiğim güzel dakikaların verdiği mutlulukla daldım o gece uykuya...


    sabah olduğunda babamla 2 kere kapımıza dayanan kodaman adamlar hakkında konuşmak için erken kalktım. babamı evden çıkmadan yakaladım ve o adamların kim olduğunu tekrar sordum. babam bana arkadaşım diye tanıttığı adamları, bu sefer düşmanım diyerek tanıtmıştı. ama merak etmememi bana bir zarar vermeyeceklerini söyledi. dertlerinin kendiyle olduğunu vurguladı. babama o adamlarla arasındaki problemin ne olduğunu sorduğumda, önemli birşey yok diyerek geçiştirmişti. saat 10:30 gibi babam evden dışarı çıkmıştı. babamı uğurladıktan sonra aşağıdan gelen gürültü, bağrışma beni balkona sürükledi. balkondan aşağı gövdemi sarkıp yol üzerine baktığımda 2 tane adamın babama öldüresiye giriştiğini gördüm. hemen büyük bir endişe ve heyecanla yol kapısını çarparak aşağı koşarak indim. aşağı indiğimde yerde olan babamı tekmeleyen 2 adamın arasına doğru koştum. onları ayırmak isterken iyi yarı bir adamın yumruğu ile yerde buldum kendimi. hemen hemen her insanda vardır bu huy. bir yerine vuruldumu çılgına döner. yanağıma aldığım yumruk adeta orayı uyuşturmuştu. yerden kalktım ve demin beni indiren, şimdi ise babamı ölümüne tekmeleyen adama dalmaya başladım. birkaç tane sallasamda karşımdaki yılların tecrübesi adam beni oracıkta k.o etmişti. güneş yukardan hiç bu kadar parlamamıştı. kendimde değildim, kendime geldiğimde yüzü gözü kan içinde olan ve adeta asfalta yapışmış halde gördüğüm babamı kaldırmaya çalıştım...
  • Devam edin derseniz edicem okuyan yoksa kapaticam sansure devam... alta yazin 2 part daha atip noktaliyalim...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: dekareme

    ertesi sabah olduğunda babam uykumun içinde seslendi.. oğlum kalk kahvaltı yapalım dedi.. saat kaç diye sorduğumda, 10 cevabını aldım. sen niye gitmedin baba dedim.. erkenden napayım lan ben patronum 2-3 tane sağlam çocuklar var benim elemanlar dedi. kahvaltı masasına oturduğumuzda, babam bulunduğu yerin güzelliğini, insanlarını hatta kadınlarını bile anlatmaya başladı. burda çok karı kız var, hadi yaşadın diyerek bana güldü. ben de gülümsedim... babamın bu kadar modern olması hoşuma gitmişti fakat...
    ----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    sözlüğü aç, modern ne demek, karşılığını oku ve daha sonra yukardaki yazdığın cümleyi tekrar oku... bunun modern likle ne alakası var, bu kelimeyi alakasız yerlerde kullanmışsın...

    bu arada hikayenin sonunu tahmin etmek zor değil... ebru ve sen...

    Kardesim orjinalinde var sanırım o kelime sozlugu acip okuyamam . Eger ben yazdimsada , sonucta dilekçe yazmiyoruz bir satir kaymasi olmustur anlayan anladi zaten karakterleri ugrasmaya gerek yok takma sen



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi paranormal-adam -- 31 Aralık 2011; 4:16:47 >
  • Devam et
  • Part 31

    o zamana kadar sevmediğimi düşünürdüm babamı. meğer geçen 2 ay nefret ettiğimi sandığım babama karşı sevgi uyandırmış bende. kendimden büyük iri yarı adamlara saldıracak kadar cesur kılmış beni. zamparaydı belki, akıllanmamıştı, , yaşının adamı değildi ama ağzı yüzü kan içinde kalan ve yere düşen adam benim babamdı. gittim gözleri darbelerden kapanmış, nefes almaya çalışan babamın yanına. ellerimin arasındaydı artık 45lik yorgun adam. onu o halde görünce sarasım geldi kollarıma. şimdiye dek baba sevgisi duymadığım adama acımıştım o an. babamın koluna girerek eve doğru yürütmeye başladım. bu halde gideceği yere gidemezdi babam.. eve vardığımızda dolaptan aldığım oksijen suyunu sürdüm babamın yüzüne. artık babam kendine gelmeye başlamıştı. babam tanınmayacak hale gelen yüzü, gözü ile suratıma bakıp ağzıyla kahkaha atmaya başladı...

    o an aklını oynattığını sandım babamın. ne oldu baba, neden gülüyorsun diye sordum. ''beni tedavi ediyorsun ama, kendi elmacık kemiklerini görmedin galiba'' diyen babama meraklı gözlerle baktım ve morarmış mı dedim. evet morarmıştı elmacık kemiklerim. babam içindi.. ''iyiki elmacık kemiğime vurmuşlar baba, burnuma vursalar ne olacaktı. zaten burun damarım çatlaktı''. babam bana gurur dolu gözleriyle bakarken ''deli oğlan, babasını korurmuş'' diyerek kafama şaplaklar geçiriyodu. o gün o yarma adamdan fazla yumruk yememiştim. yediğim 2 yumrukla dengemi kaybedip yeri boyladım. adam bana yerdeyken tekmeler atmıştı sadece. kürek kemiğimde sızı vardı. birkaç dakika sonra aynaya baktığımda morarmış suratımın ne kadar sürede geçeceğini düşünüyordum. çünkü bu suratla ebru'nun karşısına çıkamazdım. her anımda vardı ebru. her anımı onunla yaşıyordum...

    babam bugün işe gitmeyeceğini, benimle baba oğul takılarak bulunduğumuz yerin altını üstünü getirmeyi teklif etti. o gün morarmış suratımla yanıma ancak gene suratı kan revan yara içinde olan babam yakışırdı. gündüz babamla uzun uzun sohbet ettikten sonra, akşam yürüyerek geziye çıktık. deli gibi şarap içen babamın yanında ayık kalmak için sadece 1 şişe bira içmeyi tercih ettim. babamla diskoya gittik, barlara girdik, eğlendik, gezdik, tozduk.. sarhoş olan babamı kadınlara taciz girişiminde bulunmaya çalışırken son anda zabdettim. bende ayık olmasaydım o gece yüzümüz bir kez daha perişan olacaktı. yüzümüzdeki şişlikleri, yaraları görenler dönüp bir daha bakıyordu babamla bana. kimse umrumuzda değildi. o gece eğlendikten sonra evin yolunu tutarken karanlık sokakta bana sarılarak şarkı söyleyen babamı kendime çok yakın hissetmiştim. artık başlamıştı vicdan azabı. ben bu adamın eski sevgilisine nasıl aşıktım. nasıl aşık olabilirdim. sarhoş babam şen şakrak türkü söylerken, içimdeki vicdan azabını suratıma yansıtmamaya çalışıyordum. nereye sürükleniyoduk biz? babamdan ayrıldıktan sonra maddiyatı zayıflayan ebru? televizyonlarda gördüğümüz siyah adamların peşinden koştuğu babam? babam ve ebru'nun arasında kalan ben?


    kütahyanın pınarlarııııı akışırrrrrr, devriyeler gol gol olmuuuuuuuuuşşşşş baaaaakışırrrrrrr.. devriyeler kooool koll olmuş bakışır.. asalıyaaaa çuha şalvar yakışırrrrrrrr lahheyyyyyyy amman amman (benim adımı söylüyor) ahh ben ölürsem dünya sana kalır mııııııııııı

    sesin güzelmiş babaaaaa
    babam: sanatçı olacak adamdım ben bee. bizim mahallede benimle yaşıt bi çocuk vardı, çok güzel saz çalıyodu. yalvardım ona bana saz çalmasını öğret diye, vakit bulamadı öğretmeye.. sazın sapını bi tarafina soksun şimdi ..

    sokağı çınlatan bir kahkaha babam ve benden gelmişti. daha dün gece ıssız denizin başında eğlendiğim, kollarıma giren, ellerimi tutan ebru idi. bugün sarmaş dolaş olduğum, şarkı söylediğim ise babamdı. vardık eve, kahkahaların yankısı boş merdiveni bile çınlatmıştı. o gece babam eve girer girmez sızmıştı, bense balkona çıkıp telefonumun kulaklığı duygusal bir müzik açmış, balkon sefası çıkarıyodum. kollarımı normal balkonlar gibi olmayan, önünü fayansla ören terasımsı balkon kenarlarına yatırdım. çenemi kollarımın üzerine koyduğumda ebru, babam, beni buraya kafa dağıtmam için yollayan ve herşeyden habersiz olan annem gelmişti aklıma. bu üçlünün arasında kalan vicdanım artık gözlerime zulüm vermeye başladı. uzun süre sonra akıtmıştım gözlerimin içindeki suları. engellemeye çalışsamda taşmıştı artık...

    vicdanım ebru'ya yol vermemi söylerken, kalbim onsuz olmaz diyordu. o gece gözyaşlarıma şahit olan balkondan çıkarak efkarla açtım buzdolabını. 2-3 şişe açılmamış kola şişesi gördüm. kapağını açtığımda duyduğum asit sesi, bir yudum alarak kolayı salladığım içimi andırıyordu. içim yanıyordu fakat kola serinletmişti içimi. kızgın ve sıcak sobanın üstüne düşen su damlası cısss derdi hatırlar mısınız? ebru ile babam arasında kalan ve alev alev yanan içimi bir yudum kola serinletmişti. ebru'nun sevgisi babama duyduğum sevgi ile elbette kıyaslanamazdı. sevdiğiniz kızı babanıza olan sevginizle kıyaslayabilir miydiniz? çok farklı iki sevgiyi niye kıyaslayasanız ki? fakat sevdiğiniz kız daha önce babanızın sevgilisi olsaydı? ebru benden 9 yaş büyüktü belki ama babamdan 18 yaş küçüktü. kendimden 9 yaş büyük kadına aşık olmakla ben mi, kendinden 18 yaş küçük kadına aşık olmakla babam mı yapmıştı hatayı. çekip gidemezdim artık annemin yanına. başı belada olan babamı bırakamazdım, tutkuyla bağlandığım ebru'yu bırakamazdım. 4 ay sonra eve dönecektim, bu kesindi ama şu an gidemezdim. 4 aya daha çok vardı.. 4 ay boyunca ebru ve babamın yanındaydım. o gece bir türlü sakinleştirememiştim kendimi, dindirememiştim vicdan azabımı.. uyuyamadım ama vücut artık sabah ezanı ile iyice yorgun düştüğü için gözlerimi kapatmıştı. istemeden de olsa bitirmiştim o kabus geceyi. dün gece beraber dayak yediğim babama soramadığım soruları bu sabah soruyordum. o adamlar kimlerdi? babam artık benden birşey saklamadan anlatmaya başladı...
  • Part 32

    ben: baba? dünkü adamların kim olduğunu artık anlatmayacak mısın?
    babam: bak oğlum. lüx yaşıyoruz ama borcum var.
    ben: kime ? ne kadar?
    babam: tefeciye. çok para
    ben: çok paran var baba. neden ödemiyosun?
    babam: düne kadar takmıyodum onları. ben ve oğluma yaptıkları bu işkencenin bedalarını ödeyecekler. onların belalarını halledecegim.
    ben: tefeciyle mi uğraşcaksın baba? onun yerine ödesene adamın parasını. hem suç sende. aldığın borcu neden ödemiyorsun?
    babam: lan oğlum, onlar tefeciyse biz boş değiliz. ben şuan cebimdeki parayla dünkü bize dalan köpeklerden bir ton tutarım.
    ben: mevzu güç mevzusu değil ki. adamdan borç almışsın işte, paranda var neden ödemiyorsun?
    babam: boşver bu konuları, keyfine bak sen. babanı tanımıyorsun daha. o parayı ödemek için bankamdaki paranın yarısından fazlasını çekmem lazım.

    bankasında olan paranın yarısını çekmek zor geliyordu adama, anlamıyordum babamı. niye bu kadar parayı almıştı tefeciden? kendi parası yok muydu? aldığı parayı neden ödemiyordu.. babam benden neleri gizliyordu. babam yüzüne aldırış etmeden otoparka gideceğini söyledi. onu uğurladığımda, aynaya bakmıştım. yüzümdeki morluklar uzun süre ebrusuz kalacağımı anlatıyordu adeta. artık geleceği düşünmemeye karar verdim.. geleceğe neresinden baksak kötüydü. çünkü gelecekte 4 ay sonra babamdan ve ebru'dan ayrılmam gerektiği, babamın ne haltlar karıştırdığının ortaya çıkması, başımıza musallat olan adamlara babamın meydan okuması, bir yığın olay görünüyordu. geleceğin dedim, çıktım balkona. gene satıcı kızı gördüm karşımda. senin de agzina edeyim diyerek içeri gittim, buzdolabının içindeki elma poşetinden elmayı çıkarıp yıkadıktan sonra hemen yemeye başladım. elmanın yarısından fazlasını yedikten sonra balkona çıkıp, gövdemin altını duvarla örten, pansiyon balkonlarından olan mutfağımızdan satıcı kızı hedef aldım. hıncımı ondan alacaktım belki de. elmanın yarısını satıcı kıza doğru tüm gücümle fırlattım. elma ona gelmesede önüne düşmüştü. kendimi kamufle ettiğim o yerden emekleyerek içeri gittiğimde satıcı kıza yaptığım bu minik çaplı dengesizlik beni epey güldürmüş, dün gece gözlerimden akan yaşlarıma parlaklık kazandırmıştı.. ben hâla o kıza gülerken cep telefonuma gelen mesajda, burak: ''baban otoparkın önüne bir yığın adam dizdi. onlara talimat veriyor, birşeyler anlatıyor, noluyo lan bi bilgin var mı '' diyordu. ona bi bilgim yok yazarak, gelişmeleri takip etmesini söylemiştim.. babam kendini düşünmüyordu ama beni de düşünmüyordu ak. adamlar eve gelip beni paketlese ne olacaktı?

    bu çılgın adam benim ebru'ya aşık olduğumu öğrense ne yapardı acaba? ebru ile daha dün gece görüşmüştük ama yüzümdeki morlukların en az 4-5 gün geçmeyeceğini tahmin ettiğim için, ebru ile geçemeyecek 4-5 güne bile isyan ediyordum. babamın benim için minik bankası, bilgisayar masasının çekmecesiydi. arabanın benzinini, su gibi harcadığım parayı ordan alıyordum. o minik bankaya babam her gün 100 tl atıyodu. ne iş yaptığını hâla çözemediğim babamın bu kadar para kazanması hoşuma gidiyordu aslında. yüzümdeki morlukları ucuz bir yalanla ebru'ya yutturabileceğimi düşündüm ve dolaptaki uzun süredir hepsini harcamamdan kaynaklanan ve birikmiş olan paralardan 400 tl alarak ebru'ya gitmeye ve ebru'ya destek olmaya karar vermiştim. ebru bu parayı kabul etmese bile zorla ettirecektim çünkü artık ebru'ya kol kanat geren koca bir adam gibiydim. ebru babamsız bir hiçti. yalnızdı... bana ihtiyacı vardı belki.. aradım ebru'yu ona 1 saat yanına uğramak istediğimi söyledim. okeyi aldıktan sonra sonra atladım arabama.. bekle beni ebru, bırakamam seni çaresizliğe. karar verdim arkadaş bakıcam 4 ay gözlerine.. bu karamsar dünyamda sadece sen mutlu ediyordun beni. niye vazgeçeyim senden? içimdeki vicdan azabından daha büyüktü sana olan aşkım. her şeyin önündeydin artık. vardım mutluluğu bana öğreten kadının kapısına.

    anlatmama gerek var mı onun farkını? düz ve sarı saçlarıyla bana, mor yüzüme bakan güzeli.. kapıyı açar açmaz gizleyememişti içindeki heyecanı. ne oldu sana? kim yaptı? baban mı? neden? söyle? içeri gir. onun tüm bu sorularına cevap vermiyordum. çünkü o soru sordukça çok daha tatlı oluyodu gözümde. meraklıydı.. hemen babamdan buldu bana bunu yapanı. ''dün gece tanımadığım varoş sokaklarına gittim. 2-3 tane çocukla kavga ettik. önemi yok'' diyerek konuyu savuşturmaya çalıştım.. ''gel krem sürelim, ne diye kavga edersin'' dedi bana. gitti, krem buldu geldi. beni tedavi etmek için, 2 gün önce tuttuğum elleri ile yüzüme krem sürmeye başladı. beyaz ellerini morarmış yüz hatlarımda gezdirdi. ellerini suratımda gezdiren ebru'ya dalmıştım. onun güzelliğine dalmadan edemiyordum.. karanlık gözlerinde kaybolsam beni bulabilir miydi? ellerini yaralı yüzümde gezdirirken ona odaklanan gözlerime bakmıştı artık. herşey sendin ebru, gözlerimdeki parlaklığın sebebi sen. hiçbir şeyi umursamayan bu küçük aşığının aşkıydın sen. utanmıştım herşeyi anlatan gözlerine bakmaktan. ellerini yüzümde gezdirirken, içinde kaybolmak istediğim gözlerini gözlerime çevirdiğinde en fazla 3 saniye durabilmiştim onunla göz göze. yaralarım acısa bile susuyordum.. şikayetci değildim öpmek istediğim ellerin yüzümde gezmesinde, katlanabilirdim o kadarcık acıya. tekrar gözlerimi ona çevirdiğimde siyah bir gecedeydim adeta. o da mavi bir denizde idi. sessiz bir ses tonuyla '' gözlerin, deniz gibi.. babanın böyle değil, annenden mi aldın?'' .. salladım kafamı, konuşamazdım o an. ikimizin gözleri birleşmişti o an. deniz ve gece.. 2 gün önceki el ele yürüdüğümüz karanlık denizi hatırlatmıştı bana. gözlerimiz birleşmişti, sevdiğim kadının gözlerine, beğendiği gözlerimle bakıyordum. gözlerimiz birleşmişti ya dudaklarımız?
  • Devam et sonunu çok merak ettim
  • baştan başladım hepsini okudum
  • devam panpa
  • 
Sayfa: önceki 45678
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.