Hoşçakalamadım sen gidince. Dipsiz yamaçlarda bıraktım hevesimi Kulağımda çağlayan bi ses kaldı geriye “Gidiyorum”…
Reddedemedim ve nadasa bıraktım öfkelerimi Hoşçakalamadım… Özledim, güneşi ayaklarını gererek uyandırışını Budala bir susuş tıkadım dişlerimin arasına Kulağıma öksürük şurubları gibi akmaya başladı şehir kalabalığı Aklımın ağrıyan bilekleri yürütmüyor düşüncelerimi
Hoşçakalamadım… Fesleğen kokmuyor ağzım Çünkü her yalan bir parça çöplük oluyor ağzımın su sızdıran yanına Ve yüzüm kızarıyor hala öperken babamı Oysa iyi öğrenmiştim, iyi öğretmişti içine kapanık sokaklar küfürlü kelimeleri Adını unuttuğum bir dostuma armağan ediyorum, gidişinden arta kalan hüzünlerimi
Hoşkalmadım… Silkeledim, ön bahçeme bütün çocuksu umutlarımı, çiçekli soframdan Komşular hiç şikayet etmediler, hayata kurban verdikleri kır saçlarına düşen umut kırıntılarından mutluydular
Yavaş yavaş uyanıyordum Ömrümün ekşidiği yastıkta bırakarak tozlu bakışlarını Hışırtılı bir eylül sabahına, Nasıl bir yüzyılda yaşıyorum? Yorgundum…
Hoşçakalamadım… Hergün köprülerden atılanları izledim içimden Dağılıp gittiler dilimdeki türküler Oysa ne güzeldi İstanbul, ne güzeldi sonbahar, ne güzeldi eylül… Yepyeni bir gündüz tek fırıncılar un kokuyordu
Hoşçakal… Çekirdekten çınara anıların birikmiş olsa da fotoğraf albümümde Bir atın nalları değilsin ömrümün Ve üzgünüm artık sadece, sayfalarımı dolduran lacivert bir mürekkep lekesisin Hoşçakalamadım