arkidişler pinokyo pisiklete biz gonda pedal derdik doğrumu
süper konu olmuş valla ibretlik..
Bir tuhaf oldum hüzünlendim takipteyim.
Program kesinlikle adının hakkını veriyordu.
Barış Manço'nun bizim için gitmediği yer, girmediği kılık kalmıyordu.
Bu programın neden bu kadar çok sevildiğini anlamak çok kolay aslında. 1988 yılında, Türk televizyonculuğu emekleme aşamasındayken yayın hayatına başlayan bu program rahatlıkla zamanının ötesinde şeklinde tanımlanabilir. İzleyicilerin talepleri doğrultusunda şekillenen programların aksine 7′den 77′ye, izleyicinin taleplerini bizzat belirliyordu. Nice babaanneler ‘İkinci Kahvaltı’ bölümünden sonra iki yamyam görebilmek için ekran karşısından kalkmamış, nice çocuklar zıplayan balinaları gördüklerinde yaşadıkları heyecanı anne babalarıyla paylaşmışlardı.
Barış Manço, pazar günü ve pazar keyfi kavramlarını çok iyi anlamış, televizyon karşısına dizilen bütün aile bireylerinin ortak zevklerini yakalamış, Resim Sevinci ile birlikte ‘Bizimkiler + banyo’ formüllü pazar akşamı kasvetinin aksine pazar günlerini arzulanan bir şeye dönüştürmeyi başarmıştı.
Lan bu herifi ne çok severdim he .Küçükken hergün izlerdim bunu süper resim yapardı birde nasıl yaptığını anlatırdı
sanal bebek... Ne günlerdi be
10 numara bi paylaşım kimin aklına gelirdi bi zamanlar çok begenerek izledigimiz şeyler şimdi tariihten bir parça ESKİDİKMİ YAHU BİZ OKADAR
vay be ne guzel günlerdi..
Karton Maketler
90′larda evimize giren gazeteler bizi maaile ihya ederlerdi. Anneler Arcoroc yemek takımını iple çekerken birlikte zaman geçirme ve oyun oynama konusunda genelde sıkıntı yaşayan baba ve evlatlarını birleştirecek dev hizmet günlük gazetelerimizden gelmişti: Karton maketler.
Önemli günlerde önemli binalar verilirdi
Belli ki o zamanlar halkımızda kuru kuru gazete alıp okuma mefhumu pek oluşmamıştı, bu sebeple 80′lerde başlayan ve 90′larda altın çağını yaşayan kupon ve promosyon çılgınlığıyla tiraj artırma yarışında da hedef kitle cinsiyet, yaş, meslek dinlemiyordu, sonuçta hane halkının her bireyine ayrı ayrı hitap etmek hedefe ulaşmak için elzemdi. Böylelikle sevgili müze müdavimleri, yuvalarımızın o masum yavruları da sinsi gazete patronlarının merceğine giriverdiler. Sonuçta çocuk dediğimiz gördüğü her mereti tutturan, keseye zarar bir varlıktı, üstelik çeşidin görece sınırlı olduğu 90′larda onlara gül bahçesi vadetmemize de gerek yoktu, iki düdüklü şeker, bir Sulugöz’e tav oluveriyorlardı. Dolayısıyla gazeteler için de kupon karşılığı verilen züccaciye ürünleriyle tavlanan annelerden çok daha makul bir hedeftiler.
İşte bu elverişli koşullar içinde, Milliyet gazetesi ilk hamleyi yaptı ve yekpare kartondan maketleri 2 oda 1 salon evlerimize bir sabah ansızın sokuverdi… Kartondan parçalar dikkatlice kesiliyor, işaretli yerler kıvrılıyor, açıklandığı şekilde birbirine yapıştırılıyor ve maket oluşturuluyordu. Maliyeti inanılmaz düşük, getirisi ile beklenilenden bile fersah fersah fazlaydı. Çocuklar kelimenin tam anlamıyla çıldırmışlardı, bir evin her odasının takımına, her önemli tarihi esere, her ülkenin mimari güzelliklerine sahip olmak istiyorlardı, olur da bütün sınıfta hararetle konuşulan Atlıkarınca maketini kaçırmışsak dünyalara küserdik, kimsecikler teselli edemezdi bizi… Böylelikle evlerin direği babalar sabah erkenden gazete bayilerine yollandılar, evlerine Milliyet gazetesi edinmenin haklı gururuyla döndüklerinde evlatlarının içten kucaklayışları ile mağarasına avıyla dönmüş ilk çağ erkekleri kadar mağrurdular.
Bunun daha oturma odası, mutfağı, banyosu vardı...
Ancak unutmamak gerekir ki babalar sırf çocuklarının yüzü gülsün, Action Man, Lego yerine maket istesinler ki paralar cepte kalsın diye harap olmuyorlardı gazete sıralarında, kendileri de bu işe fena sarmışlardı. Önceleri sabilerin ‘baba yardım et’ mızmızlanmalarına gönülsüzce karşılık veriyorlar, ancak kes-yapıştır çılgınlığının tadına bir kere varınca vazgeçemiyor, ‘sen beceremezsin’ serzenişleriyle makası kapıp maketleri kendi başlarına bitiriyorlardı. Çocuklar ise başta babalarının oyuncaklarını ele geçirmesine biraz mırın kırın etseler de, ortaya çıkan maket kendi el becerilerinin elverdiğinden çok daha düzgün göründüğünden bağırlarına taş basıyor, eve oynamaya gelen komşu çocuklarına maketlerini gösterip kendi çaplarında hava atıyorlardı.
Babalar ve çocuklar bu gizli mutabakat gölgesinde mutlu mesut yaşarken, maketler annelerin kabusu olmaya başlamıştı. Bir kere maketlerin sayısı eksponansiyel olarak artıyor, bir de üstüne bu karton krallık tozdan nasibini ziyadesiyle alıyordu. Bunları sergilemek için zigonlar teker teker açıldı, büfenin bir rafı boşaltıldı, mamafih bu meretlerin hızına yetimeye imkan yoktu. Çaresiz anneler, çocuklar okulda, babalar işteyken hepsini toplayıp çöpe attılar bir kış günü öğleden sonra… Kalpler kırıldı, çocuklar hönkürdü, babalar acılarını kalplerine gömdü ama yas kısa sürdü, çünkü gazeteler yeni maketleri vermiyor, adeta tepemize yağdırıyorlardı, tedariksiz kalmamız ihtimal dışıydı.
Bazı maketler o kadar büyüklerdi ki, parça parça gelirlerdi.
İşte sevgili dostlar, bir çocukluk, bir ortayaşlılık bu maketlerin peşinde geçti gitti. Zannetmeyin ki kolaydı bu maketleri bitirmek, parçalar düzgün kıvrılmaz, kıvrılsa birbirini tutmaz, yanlış yerden birleştirilirlerse geri dönülmezlik hevesli bünyeleri kahrederdi. Biz itinayla kartonlarımızı keserken, gazeteler 1 milyon tirajı gördü sayemizde. O günlerden bize kalansa peygamber sabrı, bir de sürekli yeni maketin geleceğini bilmenin verdiği o doyumsuzluk, dün yere göre koyamadığının yarın yüzüne bakmama alışkanlığı…
Gazete görselleri milliyet.com.tr’den alınmıştır.
Konu dışının böyle konulara ihtiyacı var konuyu açan arkadaşa teşekkürler ne diyim eyy cidi cunler eyyy.
quote:
Orijinalden alıntı: garcia1905
''MEYBUZ'' unutulmaz ''BİLYALI ARABA'' hiç unutulmaz.
bide biz efes fıçı bira'nın kapagına macun doldurur onunla gazoz kapaklarını dizer oyun oynardık vay be:D
her aklıma geldiğinde bana 90'ları hatırlatıyo.
93'te doğmama rağmen çoğunluğunu hatırlıyorum. Ne günlerdi ya. Hele ki o ilkokul çağının tamamını dolduran tasolar... Off off...
ne günlerdi be :) yarısından çoğunu hatırlıyorum 90larda çocuk olmakta ayrı bi güzel :)