Şimdi Ara

Benim Hikayem(ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GELDİ)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
10
Cevap
0
Favori
3.524
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Merhaba arkadaşlar, boş kaldığım zamanlarda yazardım bazen. Aklıma böyle bir fikir geldi yazayım dedim.
    Kimseye okutamadığım için yazmayı bıraktım. Şimdi size sunacağım. Umarım beğenirsin imla hatalarına takılmamaya çalışın. Kitabın tüm kurgusu kafamda ama daha kimseye beğendiremediğim için yazasım gelmiyor.








    Sahip olduğu her şeyi vücuduyla kazanan bir kadının çocuğuymuşum. Yurt müdürü, hademeler, diğer çocuklar bu lafı ve türevlerini bana söylerlerken hiç çekinmediler. Hatta yurt müdürü yatakhane kapısının kolunu kırdığımda
    “Burada bulunmanı annene borçlusun, buradaysan onun sayesinde buradasın. Bu yüzden bir daha ki ödeme zamanına kadar hiçbir yeri kırıp dökme.”
    Demişti ve pis pis sırıtmıştı. Bu laftaki pis imayı anlamamış sadece annemin tekrar okula geleceğini düşünerek mutlu olmuştum.

    Çocuk esirgeme yurtlarına dışarıdan bakıldığında gayet masumane bir kurum olarak gözükür , çocuklar içeride oynar eğitim görür , arada kavga ederler ama masum kavgalardır. Yurtlarda kalmayan insanlar için tablo budur.
    Eğer küçüklerin bulunduğu bir yatakhanede kalıyorsanız burnunuza çiş ve bok kokuları gelir. Tuvalete girdiğinizi düşünün dayanamayacağınız kadar ağır bir bok kokusunun burnunuzdan beyninize gittiğini düşünün bayılacak gibi olup bayılırsanız uyandığınızda yiyeceğiniz dayağı düşünün. O bok kokusu sizi dinçleştirip kendinize getirdiğinde ilk duyacağınız şey etsiz bir vücuda vurulduğunda şıp şıp diye ses çıkaran tokat sesleri olur.
    Daha sonra çevrenize baktığınızda göreceğiniz tek şey sanki ilahi cezasını bekleyen günahkâr bir yaşlı gibi bir kenara çökmüş ve ağlamaklı bir yüz ifadesiyle dayak yemeyi bekleyen çocukları görürsünüz.
    Bende çok dayak yedim ergenlik dönemi diye adlandırılan döneme kadar geceleri altıma işedim. Haftadan haftaya değişen yatak örtümü ranzanın altına koyar ve çok ağır çiş kokan içindeki pamukların adeta sarılıktan civciv haline döndüğüne inandığım yatağımda 6 gece boyunca yapış yapış bir uyku çekerdim. Perşembe günleri yorganlar değiştirilir dayağımı yer ve yediğim dayağın yorgunluğunu atmak istercesine sadece perşembeyi cumaya bağlayan gece rahat bir uyku çekerdim.

    Büyüdüğümde ise değişen pek fazla bir şey yoktu. Yatakhaneden içeriye girdiğimde burnuma çarpan ter ve döl kokuları direk olarak başımı ağrıtırdı. Arada sırada birkaç büyük ve belalı çocuk beni ve diğer pısırık çocukları dışarı çıkarır otuz beş- kırk yaşlarındaki o şişman kadını içeriye alırlardı ne yaptıklarını herkes çok iyi bilirdi. Bizse bahçeye çıkıp bu konu hakkında muhabbet edip gecenin gelmesini beklerdik. Ve yatakhanede bulunan 50 gencin kırkı o kadını becerdiğini düşünür. Geriye kalanlar ise ya uyur yada daha önceki deneyimlerinden yararlanırlardı.

    Evet, yurtta kalmak zordu. Bazıları için çok daha zordu. İnsanın duygularını körertirdi yurt ortamı. İnsanlıktan çıkartırdı. Tercihlerini değiştirirdi insanın. Tıpkı yatakhanede Sözü geçen o abilerin altında kalan hafif toplu ve düzgün yüzlü çocuklara olduğu gibi. Üstteki inleyip alttaki ağlarken kimsenin gıkı çıkamazdı. Kimse gidip bir görevliye söyleyemezdi bu yapılanı. Daha önceden yaptıklarını anlatırlardı büyükler.
    Defalarca merdivenden düşürdükleri, kollarında sigaralarını söndürdükleri, taş yedirdikleri çocukları anlatırlardı.
    Samimi olduğum bir arkadaşım vardı. Adı Rıza. Benim ranzamın üst katında yatardı. Yatağına çıkmadan önce her gece işediğimi bildiği yatağıma oturur öğrendiklerini, düşündüklerini, gelecek planlarını anlatırdı bana. Daha sonra benim içinde planlar kurardı. Daha sonra iyi geceler dileyip yatardı.
    Annesi Alman, babası Türk’tü Rızanın. Üç yaşındayken Almanya’ya taşınmışlardı. Güzel bir hayat yaşıyorlardı. Bayramda Türkiye’ye dönmüşler bir defasında. Babaannesi ve Dedesi torunlarıyla hasret giderirlerken annesi ve babası siparişleri almışlar hem alışveriş yapmaya hem de gezmek için şehre inmek istemişler. Yolda kiraladıkları arabayla tırın altında kalmışlar. Dedesi ve babaannesi sahiplenmiş Rızayı evlat acısına dayanamayan acılı ana baba Rıza ile avunmuş fakat onlarda çok dayanamamış. Halası Rıza’yı kendi evine aldığı bir günde dedesi şofbeni yakarken tüplerin gazabına uğramış. İki büyük birde piknik tüpü patladığı gibi babaannesini ve dedesini yok etmiş. Söylediğine göre babaannesi ve dedesini parçalarını toplamış halası ve eniştesi.
    Neyse halası ve eniştesinin taşınma planları varmış zaten hem kendi çocuklarını hem de Rıza’yı alıp İstanbul’a taşınmışlar.
    Baktılar İstanbul’da işler iyi gitmiyor vermişler Rıza’yı çocuk esirgeme yurduna. O günden yaşadığı talihsiz güne kadar bu çöplüğün içinde bir çiçek gibi güzel kalmıştı Rıza.
    Rıza’ya tecavüz ederlerken gıkımı çıkaramadım korkak bir çocuktum zaten etim neydi budum neydi. Kendimi böyle avuttum.

    Rıza yatağına çıkarken öyle bir bakış attıki tamam dedim artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
    Ama hem beni üzen hem içimi rahatlatan bir gelişme oldu. Rıza kendini astı.
    Bende hiçbir zaman eskisi gibi olamadım.

    Bahçede futbol oynuyorduk. Müdür müstahdemin tekini yollayıp beni çağırtmıştı.
    Oyunun bölünmesi sinirliyle ve hemen geri dönme heycanıyla koşa koşa girdim müdürün odasına.
    Yirmi, yirmi beş yaşlarındaki güzel vücutlu kadın müdürün masasının üzerinden müdür koltuğuna doğru uzanmış müdürün içinin çürümüş etle dolu olduğunu tahmin ettiğim dudaklarını öpüyordu.
    Beni görünce hemen toparlandılar.

    “Lan niye kapıyı tıklamıyorsun oğlum” diye bağırdı ve pantolonundaki tümseği masaya sıkıştırmamaya çalışarak bana doğru yöneldi.
    “Kusura bakmayın hocam heyecandan oldu böldüysem çıkayım” dedim arsızca.
    Müdür’ün tokatı suratımda patladığında bir iki saniye gözüm karardı daha sonra güzel vücutlu kadın sanki kendi malına zarar gelmişcesine beni korumak için ayağa kalktı ve müdüre müdahale etti.
    Müdür on dakika sonar yatıştı bu sure içinde hem kadına asılıyor hemde bana ters ters bakıyordu.
    Kendine geldiğinde.
    “Bak oğlum bugüne kadar burada iyi, kötü günlerimiz geçti. Ama artık yaşın burada kalmaya müsait değil. Bizde anneni aradık biraz zorladık , ikna etmeye çalıştık o da Kabul etti seni yanına alacak. Artık küçük sayılmazsın bir ay sonra on sekiz yaşına gireceksin bir iş bulur çalışırsın yardımcı olursun annene.”
    “Tamam” diyebildim sadece şaşkınlıktan hep bir gün bekliyordum annemi beni görmeye gelecek diye. Şimdi karşımdaki yirmi, yirmibeşlik çıtır benim annemmiydi yoksa genç mi gösteriyordu?
    Tam bu sırada “Ablan” dedi müdür.
    “Annen, ablanı buraya seni alması için yollamış. İstersen sen çantanı toplarken seninle gelsin biraz muhabbet edersiniz.”
    Yeniden “Tamam.” Dedim.
    “Teşşekkürler” dedi o ince ve cazibeli sesiyle.
    Koluma girdi. Kolum onun memesine değdikçe on yedi hatta on sekiz senedir eline kadın eli değmemiş beni o anda delirtti.
    Boş olduğunu bildiğim bir sınıfa girdim peşimden geldi.
    Bendeki hareketlenmeyi fark ettiğinden sınıfa girerken suratında sürtükçe bir gülüş vardı.
    “Rahat ol ablan değilim. Beni annen yolladı.” Dedi.
    “Ablam değil annem olsan bile farketmezdi” dedim.
    Suratında korktuğunu belli eden bir ifade belirdi.
    Pantolonumu indirdiğimde o da sanki refleksmişçesine çömeldi. Ve ilk cinsel deneyimimi terk ettiğim yurdumda yaşamış oldum.
    Toparlandım. Yanımdaydı ve sanki benden bu kadarını beklemiyormuşçasına beni süzmeye devam etti. Hissediyordum bu kadınla çok daha uzun bir süre birlikte olacaktım.
    Sevdiğim bir kaç öğretmene veda etttim. Bir kaç serseriyede hava atarcasına bakış attıktan sonra taksiye bindik.
    Nereye gideceğimizi sordum.
    “Annenin yanına.” Dedi.
    “Tamam” diyebildim sadece.
    Yolculuk boyunca daha önceden gördüğüm ama esaretttenmidir bilmem güzel gelmeyen yerler gözüme çok farklı gözüktü.
    Yüksek duvarların üzerinde demir parmaklıklar vardı. Demir parmaklıkların arasındanda otlar dolaşıyordu.
    Kapıyı çaldı adını bile bilmiyordum daha.
    “Kim o” diye mekanik ses karşılık Verdi.
    “Benim Dilek” dedi oda.
    Adını öğrendiğim iyi oldu diye düşündüm.
    Çat diye bir ses duyuldu ve büyük gri kapı açıldı. Yer yer ağaçlık olan bahçenin tamamı çimle kaplıydı. Köpek kulübelerindeki vahşi köpekler beni görünce hareketlendi. Krem rengindeki villa havanında kapalı olmasının ettkisiyle çok sönük gözüküyordu.
    Villanın kapısına vardığımızda siyah takım elbiseli. Adam bize yol Verdi
    Kapı açıldı godoman diye tabir edilen adamlardan bir iki düzinesi gruplaşmış bir şekilde muhabbet ediyorlardı. Yanlarından geçerken kimilerinin çok önemli görevlerde bulunan insanlardan oldukları anlaşılıyordu.
    Televizyon, siyaset, spor sanki nabzı burada atıyordu.
    Genelev olduğunu anladığım bu otluğun içinde sanki araya salatayı süslemek için atılmış gibi gözüken bu kadınlar grupları yalnız bırakmıyor. Zaman zaman yersiz laflar ediyor ve godomanları güldürüyorlardı.
    Arzu eden üst katlara çıkıyor ve tahmin edilen şeyi yapıyordu.
    Dış dünyayı ilk defa böyle rahat görmüştüm. Demekki böyle şeyler artık garip karşılanmıyordu şaşırdım.
    Bu arada dileği takip ediyordum. Yukarı çıktım bir daha mı diye düşünerek heyecanlandım. Büyük kapılı bir odadan girdik kırmızı duvar boyası vardı. Geniş bir yatak bir masa masanın başında afroditmişçesine oturan bir kadın ve karşısında iki adamla muhabbet ediyordu. Beni görünce adamlardan müsade istedi adamlar kalktılar çıkarlarken aralarındaki muhabbeti sürdürüyorlardı.
    “Gel şöyle otur” dedi soğuk ve aşırı kadınsı bir sesle masanın önündeki sandalyeyi kafasıyla işaret ederken.
    Dediği gibi sanki ondan korkuyormuş gibi tıpış tıpış yürüdüm ve bir çocuk oturdum önünde. Dilek’te karşıma oturdu.
    O esmer tenine dökülen kahverengi saçlarını göğsüne doğru almıştı gömleğinin açık düğmeleri arasına koyduğu saçları onu daha çekici yapıyordu.
    Açık kahverengi gözleri güzel yuvarlak burnu ve sadece ona has yüz hatlarıyla adeta melek gibiydi.
    “Dilek’le tanışmış olmalısın” dedi üzerindeki ince beyaz gömleği çekiştirirken.
    Birbirimize bakıp gülemsedik.
    “Anlaşıldı” dedi tok ve memnun olmadığı anlaşılan bir ses tonuyla.
    Giydiği gömlekten vücudunun görünebilen her yeri görünüyordu.
    Tuhaf şeyler hissettim içimde şehvetle karışık tiksinme. Başkalarının anneleri de çocuklarının yanında böyle midir diye düşündüm.
    “Benden sonra burası senin olacak” dedi.
    “Zamanla işin inceliklerini zaten öğreneceksin. Kime nasıl muamele edeceğini , kime en güzel kadınlarını vereceğini. Kiminle takılacağını.” Böyle dedikten sonra delici bir bakış attı Dilek’e.
    Tamam dedim çocuksu sesimle.
    “Gördüğüm kadarıyla pek parlak bir tipin yok. Ama düzelteceğiz herkes senin kimin çocuğu olduğunu öğrenecek onların karşısına böyle çıkamazsın. Her adımından haberim olacak kimlerlesin kiminle arkadaşlık ediyorsun. Bende zaten sana öğrenmek istediğin her şeyi anlatacağım. Bilmediğin şeyler var. Hiçbir zaman normal bir anne ve çocuğun ilişkilerine sahip olamayacağız bunu pek yadırgamayacaksın sanırım çocuk esirgeme yurdunda tüm eksiklerinin karşılanmasını gerekli şefkatin gösterilmesini rica etmiştim.
    Umarım beni kırmamışlardır.”
    “Diğer çocuklardan farklı olarak başka bir ilgi görmedim” dedim sanki kötü bir iş yapmışçasına utanarak.
    “Artık maziyi bırakmak gerekir. Önümüze bakacağız. Yarın hemen söylediğim hastaneye gidip söylediğim doktorla görüşeceksin senin her işinle ilgilenir.”
    “Daha sonra gidip üstüne başına bir şeyler alırsın”
    “Teşekkür ederim” dedim.
    “Niçin teşekkür ediyorsun? Bir şeyler mi ima etmeye çalıştın küçük aklınca” dedi.
    O andan itibaren benim annem değildi sadece kullanacağım bir insan ve et parçasıydı.
    “Şimdi çıkabilirsin Dilek sana odanı göstersin yat uyu yarın erken kalkacaksın” dedi.
    Dilek odamın kapısına kadar getirdi beni. İyi geceler dileyerek uzaklaşmaya çalıştı. Kolundan tuttum “Bir kez daha?” diye sordum.




    BÖLÜM 2
    Gece inceleyemediğim odamı sabah incelemeye çalıştım. Yastık ve yorganın yeni değiştirilmiş olduğu belliydi. Gece boyunca kapıyı açan çiftleri geri çevirmek zorunda kalmıştık Dilek’le. Kahverengi ile kırmızı arasındaki bir renk tonunda boyanmıştı duvarlar. Aynalı bir kahverengi dolap vardı. Yatak oldukça genişti. Yerdeki halı. Koyu yeşil renkti. Ve odaya en çok uymayan şeydi.
    İlki muhakkak bendim çünkü. Duşumu aldıktan sonra annem denen kadının odasına doğru gittim kapıyı tıkladım ve kapıyı araladım.
    Üstünde bir tül misali ince bir kumaştan gecelik vardı. Elinde de kapağında yusufçuk olan bir kitabı okuyordu.
    “Ne oldu” dedi sert ses tonuyla.
    “Ne yapacağım şimdi?” diye sordum.
    “Murat’ı bul onunla gideceksin” dedi.
    Merdivenden inip geniş salona geçtim hiç kimse yoktu. Kadın iç çamaşırlarından başka. Çatal , kaşık seslerinin geldiği arka taraftaki mutfağa doğru yol aldım.
    “Günaydın” dedim sessizce.
    Sadece baktılar yüzüme ne işin var dercesine Murat gazeteden yüzünü kaldırmamıştı kahvaltı tabağına bakmıyordu bile çatalına ne rast gelirse yiyordu.
    “Murat nerede acaba” diye sordum.
    Başını kaldırdı “Ne var?” diye kaba bir şekilde sordu.
    “Beni annem yolladıda hastaneye gidecektik sanırım”
    Hemen tanıdı ve ayağa kalktı ağzını ve üstünü düzelterek yanıma kadar gelip kusura bakmayın beyefendi dedi.
    “Sorun yok” dedim. “Dilek’i gördün mü” diye sordum.
    Daha sonradan da anlayacaktım bu soruyu sorduğumdan bu adamın bana neden bu kadar sert cevap verdiğini.
    “Yok” dedi sadece.
    “Gidelim öyleyse” dedim.
    Siyah takım elbisesi jöleli saçları ve temiz tıraşıyla artistlere benziyordu.
    Transporter tipi bir arabanın arka tarafına oturdum ve tek laf etmedik.
    Özel bir hastaneydi Murat arabayı park ettiği gibi yanıma geldi ve bir yerlere telefon açtı.
    “Gidiyoruz” dedi daha sonra.
    Birkaç kat çıktıktan sonra önü kalabalık bir odanın önüne geldi. Numarası gelen kişi tam giriyorduki önüne geçtik. Biraz bağırış çağırıştan sonra dışarısı duruldu.
    Zaten doktorun üstünkörü muayenesi de bitmişti.
    “Bir şeyin yok taş gibisin” demişti.
    Hastanede yanlarında anne babaları olan küçük çocukları gördüm muayene olacak olmanın verdiği sıkıntı bu sıkıcı mekanla birleştiğinde yaptıkları tek şey anne veya babalarının koltuklarının altına girmek oluyordu.
    Garip bir özlem belirdi içimde amca, dayı, hala, teyze diyesim geldi birilerine.
    Anneme soracaktım kim benim babam annemin adını bile müdürden öğrenmiştim. Kadriye’ydi adı.
    Üstüme birkaç parça eşya aldıktan sonra eve gittik. Dün güzel gözüken sokaklar bugün düşüncelerim arasında görünmez olmuşlardı.
    Eve gittiğimde direk üst kata çıkıp annemin odasına gittim. Birkaç kere “iyi” “güzel” demekle geçiştirdi ve odama gitmemi söyledi. İçimden gizliden gizliye istediğim anne şefkatini bir türlü göstermiyordu bana. Ben ise daha çok kinlenip daha çok öfkeleniyordum.
    Yeni kıyafetlerimin bir kaçını giyiyordum ki Dilek girdi odama kapıyı tıklamadan.
    Ablalık, masumluk ve çekicilik yüklü sadece ona has bakışlarını üstüme yöneltti.
    “Yurttaki arkadaşların için mi aldın bunları” diye ciddi bir şekilde sordu.
    “Yo hayır “ dedim şaşkın bir sesle. “Onlar için bir şeyler mi almam gerekiyordu?” diye sordum.
    “Hayır sadece seçtiklerin hiç şık değil” dedi. Yüzünde yorgun bir ifade vardı. Sanki bir kamyon mal taşımıştı.
    Bir şey demedim.
    Yatağa oturdu bacak bacak üstüne attığında tüm dikkatimi o tarafa yöneltmiştim.
    Bugün bir şey yapmak istemiyordu canım ama bakmıştım bir kere o da fark etmişti.
    “Gel şöyle bugün biraz konuşalım” dedi.
    Sonra hayat hikayesini anlattı bana.
    İzmir’de doğmuştu annesi ve babası birbirleriyle kendini bildi bileli geçinemezdi.
    Bana bu sabah yardımcılık eden Murat abisiydi.



    Bölüm-3
    23 yaşındaydı. Bundan tam yedi sene önce evden ayrılmışlardı abisiyle.
    Babasını pek sevmezmiş. Adam itin kopuğun önde geleniymiş. Bir gün kavga sonrası çıkmış evden, gece yarısı gelmiş eve. Dilek'i yanına çağırmış. Eline iki yüz lira sıkıştırmış. Sana iyi babalık edemedim bunu kabul et üstüne başına bişeyler al. Gibisinden şeyler söylemiş.
    Bunları anlattıktan sonra gözlerinin parlamaya başladığını gördüm.
    "Daha fazla üzüleceksen anlatma." dedim ellerimi omzuna atarken. Yavaşça omuzlarını okşamaya başladım.
    "Sorun değil, anlatabilirim." dedi.
    Kendine elbise almak yerine evin ihtiyaçlarını karşılamış tüm parayla.
    Babası içkili arkadaşlarıyla eve geldiğinde Dilek'i bir güzel pataklamış adamların önünde. Onlarda bağıra çağıra izlemişler olan biteni.
    Gece herkes gittikten sonra çıkarmış baklayı ağzından.
    "Kızım." demiş. "Evi geçindirmek için paraya ihtiyacımız var, ben bu bataktan kurtulamıyorum. Abinin kazandığı ortada eve para lazım."
    "Okulu bırakıp iş bulurum." demiş hiç tereddütsüz.
    "Hayır okuluna devam edebilirsin. Sadece gururundan vazgeçeceksin."
    Anlamamış ilk önce. Bakmış saf saf babası olan canavarın yüzüne.
    Hiçbir şey dememiş. Odasında sessizce ağlamış. Abisi duymasın diye yorganı çekmiş üstüne. Boğmaya çalışmış kendini. Yapamamış.
    Artık hüngür hüngür ağlıyordu dizimde. Dizimin ıslandığını hissettim.
    Tam teselli edecektim ki konuşmaya başladı.
    "O gece acı dışında hiçbir şey hissetmedim. Sabah uyandığımda kahvaltı edemedim. Babam denen o hayvan kapıdan çıkarken göz kırptı. Bütün gün heyecan ve korkuyla akşam olmasını bekledim. Babam elinde iki poşet dolusu giysiyi elime tutuşturdu."
    Anneme ve abime "Halası bir kaç parça bir şeyler yollayıverdi sağolsun." dediğini duydum.
    "Getirdiği kısacık etekler, bustiyerler, naylonumsu çoraplar, ağda, adi kokular ve rujlar. Hepsi o kadar iğrençtiki tekrar ağlayasım geldi. Abimin içeri girmesiyle herşeyi çekyatın altına fırlattım."
    "Neler yollamış bakalım eli açık halamız." dedi gülerek. Suratımdaki acılı ifadeyi fark etmedi. Yatağını kurmaya başladı.
    "Hiç... T-shirt, kazak, ıvır zıvır işte."
    "Oldu iyi geceler."
    "iyi geceler."
    "Uyuduğundan emin olana kadar bekledim, sonra banyoya gidip temizlendim, elbiselerin bir kaçını deneyince kendimi daha farklı hissetmeye başladım. Kendimi kıyafetlerin havasına kaptırmıştım. Aynaya cilveli cilveli pozlar veriyordum.
    İçeriden gelen kapı sesiyle irkildim hemen çıkardım üzerimden iş kıyafetlerimi doldurdum poşete. Etrafın durulmasını bekledim. Yattım. Hayatımın en berbat gecesiydi bir sürü kabus gördüm sanki savaşa giden bir askerin ölüm korkusu vardı üzerimde."
    Babam akşam giysileri poşetleyip pastaneye gelmemi söylemişti. Söylediğini yaptım. Yanındaki takım elbiseli adam uzunca bir süre süzdükten sonra bir şey içip içmeyeceğimi sordu. Hiçbir şey istemediğimi söyledim.
    O sırada babamın parlayan gözleri beni bir kez daha babamdan soğuttu. Uzunca bir yol yürüdükten sonra adamın arabasına bindik. Çevreyi uzun ve dikkatli bir şekilde süzdüm.
    Adım çıkarsa abimin babama yapacaklarını hayal bile edemiyordum. Kendi gururumdan vazgeçmiştim. Artık önemli olan abim ve annemdi.
    Adamın evine gittiğimizde arkasından gelmemi söyledi. Duvarları krem rengi olan bu kocaman ikinci katına çıktık. Odadaki tuvalette hazırlanabileceğimi söyledi.
    "Üzerime giydiğim dekolteli gömlek, siyah çorap ve kısa etekle adama çok çekici olmalıydım ki. Hemen yatağa fırlattı beni. Ayağımdaki adi çorap bacaklarımı terletmeye başlamıştı. Yanaklarım kızarmıştı cayır cayır yanıyordum. Adam pis pis sırıtmış kemerini çözüyordu. Cebinden aldığı plastiğin
    içinden bir plastik daha çıkardı ve ayıbını örtmek istermişcesine kendine geçirdi.
    Üstümde başımda ne varsa hayvancasına çıkardı. Kanı gördüğünde biraz irkildi. Sonradan yüzüne baktığımda anladımki hayvanca bir haz duymuştu. Annemle babamın çoğu gece kulak misafiri olduğum çığlaklarının, bağırış çağırışlarının hiç biri olmamıştı. On dakika sonra iş bitmiş . Paraları yanıma fırlatıp duşa gitmişti.
    Hemen gündelik giysilerimi giyip çıktım. Bir taksi çevirip eve gittim herşey normaldi. Babam onlara halama gittiğimi söylemişti."
    "Aylarca evden eve yataktan yatağa dolandım durdum. Evdekilere tekstil atolyesinin tekinde işe girdiğimi söylemiştik. Ve bir gece babam eve içkili bir şekilde döndü. Gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Duvarlara dayanarak yürüyordu. Televizyonun karşısındaydım, herkes uyumuştu. Yanıma oturdu. Yüzüme garip bir ifadeyle bakıp sırıttı. Ve göğüslerimi avuçladı. Sesim çıkmasın diye hemen başımı kanepeyle elinin arasında kaybetti.
    Tek eliyle fermuarını indirirken tek eliyle beni zapt etmeye çalışıyordu. Elini ısırdım ve cırlamaya başladım. On saniye sonra abimin kapıdan çıktığını beş saniye sonra ise babamı öldüresiye dövdüğünü gördüm.
    Annem feryat figan ederken zorla aldı babamı abimin elinden. Abim bana hemen toparlanmamı söyledi. Bir kaç parça eşyamı çantama doldurup abimle birlikte evden çıktım.
    Ve abimin öncedende çAbimin çalıştığı bu yere geldik. Abim neden beni buraya getirmişti anlamamıştım. Yağmurdan kaçan bir insan neden doluya tutulmak istesin ki."
    Bu sırada çantasından kırmızı kutulu bir sigara paketi çıkardı. Uzattı aldım bir tane. Yurt günlerimden kalma bir alışkanlıktı. Paketi yırttı dağılan sigaraları çantasına özenle yerleştirdi.
    Sonra benzinli çakmağıyla sigaramı yaktı, sonra kendininkini. İlk çekişimde boğazımı yakan sigara ikinci çekişimde tüm bedenimi rahatlattı.
    Sonra devam etti:
    "Abim villaya vardığımızda bir araba boyu olan bahçe kapısının önünde beklememi söyledi. On dakika sonra yanıma geldiğinde "Artık burada kalacağız." dedi.
    Eve girdiğimizde çok şaşırmıştım abimde mi beni bu pisliğe sokacıktı. Kolunu sıktım. "Korkma." dedi sadece.
    Annenin odasına girdiğimizde yatağına uzanmış sigarasını tüttürüyordu.
    Beni görünce yüzünden hafif bir tebessüm dalgası geçti. Doğrulduğu. Baştan aşağıya beni süzdü. Abime çıkmasını söyledi.
    Başbaşa kalmştık ismimi sordu, söyledim.
    "Dilek sen benim bundan sonra yardımcınsın..." ve kalacağım yeri, ne yapmam gerektiğini anlattı durdu.
    "Daha sonra olanlar sıradanlaşan şeylerdi. Özel müşterilerin bazılarına ben ikram ediliyordum. Abimin tabiki bu durumdan haberi yoktu.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi EdwardElric -- 24 Temmuz 2011; 12:29:53 >







  • Ne yalan söylim güzel ve akıcı. Bu arada rengi siyah, Fontu kalın yaparsan daha iyi olur. Diğer türlü göz yoruyor.
  • Çok teşekkür ederim :)
  • devamını bekliyoruz hoş olmuş
  • quote:

    Orijinalden alıntı: emrecvdr

    devamını bekliyoruz hoş olmuş


    +1

    Tebrikler
  • Mesajım bulunsun, yarın okuyacağım.
  • süper
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    O kız benim son şansımdı
    6 ay önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • Sürükleyici olmuş dostum devam etmelisin Bekliyorum..
  • Bende benimkini biraktim x) F&F istanbul City
  • fena değil, beğendim. devamını bekliyorum
  • 
Sayfa: 1

Benzer içerikler

- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.