Şimdi Ara

Bilgi, Algı, Ön Yargı ve Gerçeklik

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
3 Misafir (1 Mobil) - 2 Masaüstü1 Mobil
5 sn
1
Cevap
0
Favori
1.416
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • nsan kendisi dışındaki dünya ile iletişimini beş duyusu ile yapar.. Bu duyular vasıtası ile aldığı ham sinyalleri (ses, ses, ışık, tat vs) sinir sistemi Beyine aktarır. Beyin, bu sinyalleri alır, daha önceden gelen bilgilerle kıyaslayarak değerlendirir ve yapılması gerekenle ilgili komutları verir. Gelen sinyal de eski bilgi havuzunda yani hafıza da depolanır.

    Dış dünyadaki her şey ile ilgili algımız, aslında beynin yukarıda basitçe anlatmaya çalıştığımız faaliyetlerinin sonucunda ortaya çıkmış bir birikimdir. Ve bu algı şu andan ziyade geçmişe dairdir… Çünkü algının oluşması için bilgiye gereksinim vardır. Bilgi ise geçmişe aittir. Yani olup bitenler hakkındadır.

    Aslında sana değil, bendeki fotoğrafına bakıyorum..

    Bir örnekle açıklamak gerekirse;

    Benim iş arkadaşım ile ilgili olumlu ya da olumsuz bir algım vardır. Bu algı esas olarak benim onunla olan geçmiş iletişimimden kaynaklanır. Bana karşı geçmişte yaptıkları, söylediği sözler, tepkileri, birlikte yaptığımız şeyler vs. Ayrıca, onun benim dışımdaki kişilerle olan ilişkileri de bu algının oluşmasına katkıda bulunur. Bunların istisnasız tamamı geçmişte olup biten ve beyinde depolanmış bilgiye dayanır.

    Yani ben iş arkadaşımla bu sabah ilk kez karşılaşmadan önce bile onunla ilgili önceden oluşmuş bir algıya sahibim. Bu algı yüzünden sabahki karşılaşmamız anında ona nasıl tepki vereceğimi önceden biliyorum. O’na karşı sıcak ya da soğuk davranacağıma, bu algıya göre karar veriyorum.

    Başka bir deyişle, O’nun şu anda ne olduğu değil, geçmişte ne olduğudur onunla ilgili algım.. O’na baktığımda şu anki halini değil, sadece geçmişte oluşmuş ve hafızamda depolanmış resmini görürüm.

    Bu, fiziksel açıdan da doğrudur. Çünkü herhangi bir karşılaşma anında O’ndan ses ya da ışık olarak gelen ilk sinyalin beyne ulaşması için saniyenin milyonda biri kadar da olsa bir süre gereklidir. Sadece bu kadarcık bir süre bile, dışarıdan gelen herhangi bir bilginin beyine ulaştığı anda eskidiğinin kanıtıdır.

    Beyne ses veya ışık şeklinde ulaşan sinyal, geçmişte oluşan bilgi havuzu olmaksızın bir anlam içermez. Onu ancak geçmiş deneyimlerimizle oluşmuş bilgi ile mukayese ederek anlamlandırır ve bilgi olarak kategorize ederiz.

    Bilgi olmadan Algı olmaz. Bilgi ise geçmiştir.

    Sizden gelen yeni bilgi, bendeki eskiden oluşmuş algıya ters düşmediği sürece, eski algının daha da derinleşmesine yardımcı olur…

    Örneğin; bu sabah her zamanki gibi asık suratlıysanız; benim gözümde suratsız olan algınız daha da derinleşecektir.

    Tersine; her zaman asık suratlı olan Siz, bu sabah beni asansörde görünce, ilk kez gülümseyip “Günaydın!” derseniz, bu benim sizinle ilgili önceden oluşmuş algıma ters düşen bir bilgidir. O anda ne önce şaşırır, sonra da zoraki bir gülümseme ile “Günaydın.” diye yanıt veririm.

    Halbuki ilk kez karşılaştığım birisi bana “Günaydın” dese, ona karşı çok daha sıcak bir gülümseme ile yanıt verecektim. Çünkü O’nunla aramda geçmişe dair bir bilgi, yani önceden oluşmuş bir algı, yani ön yargı bulunmayacaktı….

    Şöyle de denebilir; seninle ilgili algım, seninle aramda bir perde oluştururarak seni olduğun gibi görmeme engel olur.

    Beyin; iyiliğimiz için, tam da olması gerektiği gibi çalışır..

    Beyin bilgiyi sonradan kullanmamız için depolar. Bunu bizim güvenliğimiz için yapar. Çünkü her karşılaştığımız olayı ilk kez yaşamak zorunda olsaydık, bunun bedeli çok ağır olabilirdi.
    Örneğin, sokağın sonunda, köşeyi dönünce belediye tarafından kazılan bir çukur olduğunu her sabah yeniden öğrenmenin bedeli, her sabah yeni bir kırık bacak olabilirdi.

    Beynin güvenliğimiz için depoladığı bilgi, herhangi bir şeye baktığımızda, onun şu andaki gerçekliğini değil, olsa olsa geçmişte depolanan en güncel resmini görmemize olanak tanır.

    Ön Algı, Ön Yargıya dönüşürse..

    Farkındalığını yitiren insan için, beynin yukarıda açıklanan fonksiyonu, sakıncalı yan etkilere yol açabilir. Bunların başında da her şeye ve her şeye karşı ön yargılı olmak gelir.

    Ön algı, yerini ön yargıya bırakır…

    Ön yargı, ön algıya göre daha dominant bir faktördür… İnsan ilişkilerinde genellikle olumsuz anlamda rol oynar ve hayal kırıklığı ile sonuçlanan süreçleri katalize eder.

    Öyle ki; bazen çevremizdeki insanlar ağızları ile kuş tutsalar dahi bizim ön yargılarımızla baş edememekten şikayet ederler. Kendilerine ikinci bir şans vermediğimizden yakınırlar. Aslında değiştiklerini ama bizim bunu göremediğimizi söylerler.

    Ön yargılarımız ne kadar derinse, gerçekliğe karşı da o derece körleşmiş olduğumuz söylenebilir. Aşırı önyargı sonucunda, öyle bir noktaya geliriz ki; bu kez de herkesi kendimize karşı ön yargılı olmakla suçlamaya başlarız. Onları kendi silahları ile vurmaya çalışmak gibi bir şey…

    Kimden kaynaklanırsa kaynaklansın; algı sınırlarını aşarak ön yargıya dönüştüğü anda, geçmişe dair bilgi ve deneyimler fayda yerine zararlı olma potansiyeline sahiptir.

    Geçmiş durağandır; şu an ise dinamik ve değişken..

    Unutmalayım ki; geçmişin bilgisi durağan, yaşadığımız an ise dinamik ve değişkendir. Geçmişte olup biteni değiştirmek olanaksızdır. Şu an içinde bulunduğumuz an ise, gerçek anlamda bir şeyler yapabileceğimiz tek zaman parçası olup, yitip gittiğinde telafisi olanaksızdır.

    O yüzden ben “geçmişte yaşayan ve şu ana şans vermeyen” bir insan yerine “sadece şu anı yaşayan, geçmiş ve gelecek kaygısı olmayan” bir insanın bile daha mutlu olacağına inanıyorum.

    Her şey beynin bir fonksiyonu ise, ne yapabilirim ki?

    Beynin varlık sebebi insanın güvenlik içinde gelişmesinin koordinatörlüğünü sağlamaktır. Çalışma şekli ise mekaniktir. Bilgiyi alır, karşılaştırır, karar verir ve depolar. Bu durumda beyin açısından yapılması gereken bir şey yoktur. Zira beynin fonksiyonlarından bazılarını engellemek ya da ortadan kaldırmak insana telafisi olanaksız zararlar verecektir.

    Yapılabilecek şey beynin işleyiş ve algılarımızın ortaya çıkış sürecini anlamaya çalışmaktır.

    Kedinin kuyruğunu kovalaması gibi mi?

    Bu; esasında bir gözlem istasyonu gibi davranan Beynin, kendini gözlemesi şeklinde de algılanabilir ki; kedinin kendi kuyruğunu kovalamasına benzer. Yani nafile bir çaba olabilir.

    Yine de yapılacak bir şey yok mu?

    Bence var..

    Ama bu tartışmaya burada bir ara verip; devamını bir başka yazıya bırakmak yerinde olur…


    Kaynak:http://www.alidali.com/category/yasama-sanati/







  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
    
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.